Tureng - cope with - Englisch Türkisch Sätze

Verlauf

	Englisch	Türkisch
1	cope with	başa çıkmak	v.
	Europe must help the least developed countries to cope with globalisation. Avrupa, en az gelişmiş ülkelerin küreselleşmeyle başa çıkmalarına yardımcı olmalıdır. Is the EU equipped to cope with this imminent surge of arrivals? AB, yaklaşan bu göç dalgasıyla başa çıkabilecek donanıma sahip mi? But for now, the priority is to cope with this crisis. Ancak şimdilik öncelik bu krizle başa çıkmaktır. I think we should remember how the multiethnic Macedonian population coped with the conflict in Kosovo. Çok etnikli Makedon nüfusunun Kosova'daki çatışmayla nasıl başa çıktığını hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Hundreds of thousands of coal and steel workers benefited from adjustment aids to cope with structural change. Yüz binlerce kömür ve çelik işçisi yapısal değişimle başa çıkabilmek için uyum yardımlarından yararlandı. Short-term development aid is not enough to cope with them. Kısa vadeli kalkınma yardımları bunlarla başa çıkmak için yeterli değildir. So today, we are better, much better placed to cope with a recession. Dolayısıyla bugün, bir durgunlukla başa çıkmak için daha iyi, çok daha iyi bir konumdayız. It has also been important to make a number of decisions during the year to cope with long-term problems in category 5. Kategori 5'teki uzun vadeli sorunlarla başa çıkmak için yıl içinde bir dizi karar almak da önemli olmuştur. We also need to make sure that there are no delays in payments, because many beneficiaries cannot cope with such delays. Ayrıca ödemelerde gecikme olmamasını sağlamamız gerekiyor, çünkü pek çok yararlanıcı bu tür gecikmelerle başa çıkamıyor. If our Member States cannot cope with our funds, how will the new Members be able to do so? Üye Devletlerimiz bizim fonlarımızla başa çıkamazsa, yeni Üyeler bunu nasıl yapabilecek? Otherwise we will continue to live with this dichotomy, which we are finding so difficult to cope with. Aksi takdirde, başa çıkmakta zorlandığımız bu ikilemle yaşamaya devam edeceğiz. But until then we shall have to come up with something to cope with this problem. Ama o zamana kadar bu sorunla başa çıkmak için bir şeyler bulmamız gerekecek. Is the EU equipped to cope with this imminent surge of arrivals? AB, yaklaşan bu göçmen akınıyla başa çıkabilecek donanıma sahip mi? It should now be able to cope with enlargement. Artık genişleme ile başa çıkabilmelidir. It is a tragedy that all these countries have to cope with. Bu, tüm bu ülkelerin başa çıkmak zorunda olduğu bir trajedidir. The capacity to cope with competitive pressure and market forces within the Union. Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başa çıkma kapasitesi. No national budget can cope with such a calamity. Hiçbir ulusal bütçe böyle bir felaketle başa çıkamaz. We must help them to cope with this difficult situation. Bu zor durumla başa çıkabilmeleri için onlara yardım etmeliyiz. I believe that the limited targeted measures are insufficient to cope with this crisis. Hedeflenen sınırlı önlemlerin bu krizle başa çıkmak için yetersiz olduğuna inanıyorum. But if we are not even enforcing the existing rules, how are we going to cope with even stricter ones? Ancak mevcut kuralları bile uygulamıyorsak, daha katı olanlarla nasıl başa çıkacağız? So, I want to see how our bodies cope with this blazing heat. Bu yüzden vücudumuzun bu yakıcı sıcaklıkla nasıI başa çıktığını görmek istiyorum. So, I want to see how our bodies cope with this blazing heat. Bu yüzden vücudumuzun bu kavurucu sıcaklıkla nasıl başa çıktığını görmek istiyorum. They'll probably be able to cope with the difficulties. Muhtemelen zorluklarla başa çıkabileceklerdir. Tom coped with the situation calmly. Tom durumla sakin bir şekilde başa çıktı. It's nothing that I can't cope with. Başa çıkamayacağım bir şey değil. How does Tom plan to cope with the problem? Tom bu sorunla nasıl başa çıkmayı planlıyor? Sami visited porn websites to cope with his sexual urges. Sami cinsel dürtüleriyle başa çıkmak için porno sitelerini ziyaret etti. They'll probably be able to cope with the difficulties. Onlar muhtemelen zorluklarla başa çıkabilecekler. I may not be able to cope with those problems. Bu sorunlarla başa çıkamayabilirim. Tom is trying to cope with that. Tom bununla başa çıkmaya çalışıyor. They could not cope with those difficulties. Bu zorluklarla başa çıkamadılar. Tom couldn't cope with failure. Tom başarısızlıkla başa çıkamadı. He didn't have enough experience to cope with the problem. Sorunla başa çıkmak için yeterli deneyimi yoktu. I have trouble coping with stress. Stresle başa çıkmakta zorlanıyorum. She is unable to cope with stress. O, gerilimle başa çıkamıyor. I can't cope with stress. Stresle başa çıkamıyorum. He can't cope with difficult situations. Zor durumlarla başa çıkamıyor. How do you cope with stress? Stresle nasıl başa çıkıyorsun? Tom's barely coping with his workload at the moment. Tom şu anda iş yüküyle zar zor başa çıkıyor. How do you think Tom will cope with the situation? Sizce Tom bu durumla nasıl başa çıkacak? Dania had to cope with years of abuse and infidelity. Dania yıllarca süren taciz ve sadakatsizlikle başa çıkmak zorunda kaldı. She is unable to cope with stress. Stresle başa çıkamıyor. She could not cope with anxiety. Endişe ile başa çıkamadı. The company couldn't cope with sudden changes. Şirket, ani değişikliklerle başa çıkamadı. Fadil was still trying to cope with his father's suicide a year earlier. Fadıl hala babasının bir yıl önceki intiharı ile başa çıkmaya çalışıyordu. Tom didn't know how to cope with the problem. Tom sorunla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. The doctor knew how to cope with an emergency like this. Doktor böyle acil bir durumla nasıl başa çıkacağını biliyordu. Fadil was still trying to cope with his father's suicide a year earlier. Fadıl hâlâ babasının bir yıl önceki intiharıyla başa çıkmaya çalışıyordu. He can cope with the problems. O, sorunlarla başa çıkabilir. I can't cope with this task. Bu görevle başa çıkamam. He didn't have enough experience to cope with the problem. Onun sorunla başa çıkmak için yeterli deneyimi yoktu. Peace is not the absence of conflict, but the ability to cope with it. Barış, çatışmanın yokluğu değil, onunla başa çıkabilme yeteneğidir. How did Tom cope with the problem? Tom sorunla nasıl başa çıktı? He promptly coped with the situation. Durumla hemen başa çıktı. They can't cope with the stress. Stresle başa çıkamıyorlar. He can't cope with the stress. Stresle başa çıkamaz. He can cope with the problems. Sorunlarla başa çıkabiliyor. Tom is unable to cope with stress. Tom stresle başa çıkamıyor. Tom won't likely be able to cope with the situation. Tom muhtemelen bu durumla başa çıkamayacaktır. Tom is having trouble coping with the fact that his son committed suicide. Tom oğlunun intihar ettiği gerçeğiyle başa çıkmakta zorlanıyor. Tom says he's having trouble coping with the stress. Tom stresle başa çıkmakta zorlandığını söyledi. I can't cope with the stress. Stresle başa çıkamıyorum. She will cope with all the work. O bütün işle başa çıkacak. Japan is trying to cope with the aging of its population. Japonya nüfusunun yaşlanması ile başa çıkmaya çalışmaktadır. How do you cope with stress? Stresle nasıl başa çıkıyorsunuz? The Japanese government can't cope with the problem. Japon hükümeti sorunla başa çıkamaz. Peace is not the absence of conflict, but the ability to cope with it. Barış; anlaşmazlık ve çekişmenin hiç olmaması değil, onlarla başa çıkma becerisidir. I can't cope with the stress. Stresle başa çıkamam. I wondered how I would cope with this. Bununla nasıl başa çıkacağımı merak ediyordum. Tom has trouble coping with people like Mary. Tom, Mary gibi insanlarla başa çıkmakta zorlanıyor. The Japanese government can't cope with the problem. Japon hükümeti bu sorunla başa çıkamıyor. After Tom's father died, his mother couldn't cope with looking after the house, so she put it on the market. Tom'un babası öldükten sonra, annesi eve bakmakla başa çıkamadı, bu yüzden evi satılığa çıkardı. No one can cope with him. Kimse onunla başa çıkamaz. Some people cannot cope with the world. Bazı insanlar dünyayla başa çıkamıyor. Tom is having trouble coping with the high cost of living. Tom yüksek hayat pahalılığı ile başa çıkmakta zorlanıyor. She can't cope with the stress. O stresle başa çıkamıyor. I can cope with bad news. Kötü haberlerle başa çıkabilirim. I have trouble coping with stress. Stresle başa çıkmakta sorun yaşıyorum. She can't cope with stress. Stresle başa çıkamıyor. He can't cope with the stress. O stresle başa çıkamıyor. Tom can't cope with the stress. Tom stresle başa çıkamıyor. Show More (78)
2	cope with	baş etmek	v.
	Regarding Palestine, the whole region has for generations been trying to cope with this problem. Filistin'le ilgili olarak tüm bölge nesiller boyunca bu sorunla baş etmeye çalışmıştır. People living along the main roads in border areas have to cope with traffic jams, noise and gas emissions. Sınır bölgelerindeki ana yollarda yaşayan insanlar trafik sıkışıklığı, gürültü ve gaz salınımıyla baş etmek zorundadır. Regarding Palestine, the whole region has for generations been trying to cope with this problem. Filistin'le ilgili olarak, tüm bölge nesiller boyunca bu sorunla baş etmeye çalışmıştır. Pakistan can no longer cope with the number of refugees and is sending them back to Afghanistan. Pakistan artık mülteci sayısıyla baş edemiyor ve onları Afganistan'a geri gönderiyor. The ACP countries could not cope with Cotonou and Cancún at the same time. ACP ülkeleri aynı anda hem Cotonou hem de Cancún ile baş edemediler. We have to be prepared to cope with violent storms. Şiddetli fırtınalarla baş etmeye hazır olmalıyız. She can't cope with stress. O, stresle baş edemiyor. After Tom's father died, his mother couldn't cope with looking after the house, so she put it on the market. Tom'un babası öldükten sonra, annesi eve bakmakla baş edemedi, bu yüzden onu satışa çıkardı. Tom is unable to cope with stress. Tom stres ile baş edemiyor. I can't cope with stress. Stresle baş edemiyorum. They can't cope with the stress. Onlar stresle baş edemezler. Tom is trying to cope with that. Tom onunla baş etmeye çalışıyor. She could not cope with anxiety. Anksiyete ile baş edemedi. I can cope with bad news. Kötü haberle baş edebilirim. Tom can't cope with the stress. Tom bu stresle baş edemiyor. Some people cannot cope with the world. Bazı insanlar dünya ile baş edemez. How do you think Tom will cope with the situation? Tom'un durumla nasıl baş edeceğini düşünüyorsunuz? She can't cope with the stress. O, stresle baş edemez. They could not cope with those difficulties. O zorluklarla baş edemediler. Dania had to cope with years of abuse and infidelity. Dania yıllarca istismar ve sadakatsizlikle baş etmek zorunda kaldı. No one can cope with him. Kimse onunla baş edemez. Tom couldn't cope with failure. Tom başarısızlıkla baş edemedi. Sami visited porn websites to cope with his sexual urges. Sami cinsel istekleri ile baş etmek için porno sitelerini ziyaret ediyordu. Show More (20)
3	cope with	üstesinden gelmek	v.
	You have to cope with those difficult problems. Bu zor meselelerin üstesinden gelmek zorundasın. I can't cope with this task. Bu görevin üstesinden gelemem. She will cope with all the work. Tüm işlerin üstesinden gelecektir. Show More (0)