1 |
mind |
akıl |
n. |
|
- Those rules are very interesting and we will bear them in mind.
- Bu kurallar çok ilginç ve bunları aklımızda tutacağız.
- This is what President Prodi himself certainly had in mind.
- Başkan Prodi'nin de aklında kesinlikle bu vardı.
- The issue surrounding Galileo springs to mind, which has caused great difficulty.
- Aklıma büyük zorluklara neden olan Galileo ile ilgili mesele geliyor.
- We should bear this in mind in assessing the current applicants.
- Mevcut başvuru sahiplerini değerlendirirken bunu aklımızda tutmalıyız.
- There is still a lot of concern about it, and I ask you to bear that in mind.
- Bu konuda hala çok fazla endişe var ve bunu aklınızda tutmanızı rica ediyorum.
- And I have in mind successive British governments as well as others.
- Aklımda, birbirini izleyen İngiliz hükümetlerinin yanı sıra diğerleri de var.
- To close, we need to bear two further points in mind.
- Kapanış için iki noktayı daha aklımızda tutmamız gerekiyor.
- We are out of our minds with worry.
- Endişeden aklımız başımızdan gitti.
- The end result must always be at the forefront of our minds.
- Nihai sonuç her zaman aklımızın bir köşesinde olmalıdır.
- Scotland and the fisheries issue spring to mind.
- Aklıma İskoçya ve balıkçılık meselesi geliyor.
- In essence, the Commission proposal has two ends in mind.
- Özünde, Komisyon teklifinin aklında iki amaç vardır.
- Our actions in this area will be judicious if we bear that in mind.
- Bunu aklımızda tutarsak bu alandaki eylemlerimiz mantıklı olacaktır.
- We must bear this in mind if we are to understand the significance, today, of an organisation, such as, the WTO.
- Bugün DTÖ gibi bir kuruluşun önemini anlamak istiyorsak bunu aklımızda tutmalıyız.
- We must keep this in mind as we carry on our war against terrorism.
- Terörizme karşı savaşımızı sürdürürken bunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
- We must be aware of this fact and bear it in mind.
- Bu gerçeğin farkında olmalı ve bunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
- Can you tell us exactly what salary improvements you have in mind?
- Aklınızdaki maaş iyileştirmelerinin tam olarak ne olduğunu bize söyleyebilir misiniz?
- We should perhaps all keep in mind our common stated goal of 'better regulation'.
- Belki de hepimiz "daha iyi düzenleme" şeklindeki ortak hedefimizi aklımızda tutmalıyız.
- One of the key issues on the minds of group leaders has been the security of those who may go.
- Grup liderlerinin aklındaki en önemli konulardan biri de gidecek olanların güvenliği olmuştur.
- I have in mind the 15,000 voters of Gibraltar.
- Aklımda Cebelitarık'ın 15,000 seçmeni var.
- I feel that we too should search for our wits, in other words our minds, the wisdom that humanity has lost.
- Bizim de aklımızı, yani insanlığın kaybettiği bilgeliği aramamız gerektiğini düşünüyorum.
- The statement is clear and unequivocal, and it is as such that we will always, to some extent, keep it in mind.
- İfade açık ve nettir ve bu nedenle bir dereceye kadar her zaman aklımızda tutacağız.
- That is not the Common Foreign Policy that my group has in mind.
- Grubumun aklındaki Ortak Dış Politika bu değildir.
- With these words in our minds and on our lips, we nevertheless respect the Treaties currently in force.
- Aklımızda ve dilimizde bu sözler varken, yine de şu anda yürürlükte olan Antlaşmalara saygı duyuyoruz.
- We must keep this date in mind for our own sakes.
- Kendi iyiliğimiz için bu tarihi aklımızda tutmalıyız.
- I have in mind especially the safety of existing reactors in Europe and in the candidate countries.
- Aklımda özellikle Avrupa'daki ve aday ülkelerdeki mevcut reaktörlerin güvenliği var.
- Thus, each person has their borders in mind.
- Dolayısıyla herkesin aklında kendi sınırları vardır.
- The unedifying dispute about duty free is still in my mind.
- Duty free ile ilgili üzücü tartışma hala aklımda.
- However, it tries to take our mind off our concerns by playing down its powers and general impact.
- Bununla birlikte güçlerini ve genel etkisini küçümseyerek endişelerimizi aklımızdan çıkarmaya çalışır.
- The EU can do anything if it puts its mind to it.
- AB aklına koyduğu takdirde her şeyi yapabilir.
- Could I ask Members to put that consideration out of their minds?
- Üyelerden bu düşünceyi akıllarından çıkarmalarını rica edebilir miyim?
- Secondly, and more importantly, what exactly does the Council have in mind?
- İkincisi ve daha da önemlisi, Konsey'in aklında tam olarak ne var?
- The EU can do anything if it puts its mind to it.
- AB aklına koyduğu her şeyi yapabilir.
- Like many of you, I have the Middle East in mind but not only the Middle East.
- Birçoğunuz gibi benim de aklımda Orta Doğu var ama sadece Orta Doğu değil.
- With that in mind, let us go to work together!
- Bunu aklımızda tutarak, birlikte çalışmaya başlayalım!
- I hope you will bear that in mind and make sure it does not happen again.
- Umarım bunu aklınızda tutarsınız ve bunun tekrarlanmamasını sağlarsınız.
- We had this in mind when we named our group.
- Grubumuzun adını koyarken aklımızda bu vardı.
- Something else that is also on everyone's mind is maritime safety.
- Herkesin aklında olan bir başka konu da deniz güvenliği.
- We must keep this in mind when building new relations with our neighbours after enlargement.
- Genişlemeden sonra komşularımızla yeni ilişkiler kurarken bunu aklımızda tutmalıyız.
- You can speak your mind, but you also have to back up your words by action.
- Aklınızdan geçenleri söyleyebilirsiniz, ancak sözlerinizi eylemle de desteklemeniz gerekir.
- The Northern Irish issue springs to mind.
- Aklıma Kuzey İrlanda meselesi geliyor.
- That is what the Palestinian Islamic terrorist movement, Hamas, has in mind.
- Filistinli İslami terör hareketi Hamas'ın aklında da bu var.
- Who in their right mind would take a train that moved backwards?
- Aklı başında kim geriye doğru hareket eden bir trene biner?
- At any rate, President Ali only has religious fanatics in mind.
- Her halükarda, Başkan Ali'nin aklında sadece dini fanatikler var.
- They must be asked to keep that in mind and act on it.
- Onlardan bunu akıllarında tutmaları ve buna göre hareket etmeleri istenmelidir.
- One of the key issues on the minds of group leaders has been the security of those who may go.
- Grup liderlerinin aklındaki en önemli konulardan biri de gidebilecek olanların güvenliği olmuştur.
- It puts one in mind of the Middle Ages.
- İnsanın aklına Orta Çağ'ı getiriyor.
- This is where we might bear Cyprus in mind.
- İşte bu noktada Kıbrıs'ı aklımızda tutabiliriz.
- We must bear this in mind and learn the lessons of history.
- Bunu aklımızda tutmalı ve tarihten dersler çıkarmalıyız.
- But when he threw a mattress on the ground, it became clear that he had something other than a game in mind.
- Ancak yere bir şilte attığında, aklında oyundan başka bir şey olduğu anlaşıldı.
- So I think that we must bear this in mind.
- Bu yüzden bunu aklımızda tutmamız gerektiğini düşünüyorum.
- What do you have in mind?
- Aklınızda ne var?
- Mr Mayer may have in mind the studies carried out by the UK and Swedish Governments two years ago.
- Sayın Mayer'in aklında iki yıl önce İngiltere ve İsveç Hükümetleri tarafından yürütülen çalışmalar olabilir.
- With these words in our minds and on our lips, we nevertheless respect the Treaties currently in force.
- Aklımızda ve dilimizde bu sözler varken yine de şu anda yürürlükte olan Antlaşmalara saygı duyuyoruz.
- So I can only say that it must be done now, and all parties must, in heart and mind, surmount the obstacles.
- Bu nedenle sadece şunu söyleyebilirim ki bu iş şimdi yapılmalı ve tüm taraflar kalpten ve akıldan engelleri aşmalıdır.
- Let us keep this in mind.
- Bunu aklımızda tutalım.
- Generally speaking, this conflict brings three thoughts to my mind.
- Genel olarak konuşmak gerekirse, bu çatışma aklıma üç düşünceyi getiriyor.
- We should keep in mind what our limitations are.
- Sınırlarımızın ne olduğunu aklımızda tutmalıyız.
- I have made a note of the honourable Member's stand and shall bear it in mind.
- Sayın Üyenin duruşunu not ettim ve bunu aklımda tutacağım.
- You simply have to bear that in mind.
- Bunu aklınızda tutmanız yeterlidir.
- Therefore, we must bear all of this in mind and get to the roots of the conflict.
- Bu nedenle, tüm bunları aklımızda tutmalı ve çatışmanın köklerine inmeliyiz.
- Try to get your minds round that one!
- Bunu aklınızda tutmaya çalışın!
- That is what the Palestinian Islamic terrorist movement, Hamas, has in mind.
- Filistinli İslami terör hareketi Hamas'ın da aklında bu var.
- The Leader Programme is just one area that comes to my mind.
- Lider Programı aklıma gelen alanlardan sadece bir tanesi.
- So you, in fact, put a seed of doubt into our minds as to whether that support would last.
- Yani aslında bu desteğin sürüp sürmeyeceği konusunda aklımıza bir şüphe tohumu ektiniz.
- Secondly, and more importantly, what exactly does the Council have in mind?
- İkincisi ve daha da önemlisi, Konseyin aklında tam olarak ne var?
- We should perhaps all keep in mind our common stated goal of 'better regulation'.
- Belki de hepimiz 'daha iyi düzenleme' şeklindeki ortak hedefimizi aklımızda tutmalıyız.
- That cannot be what the originator had in mind.
- Yönetmeliği hazırlayanların aklında bu olamaz.
- I have in mind the 15,000 voters of Gibraltar.
- Aklımda Cebelitarık'taki 15,000 seçmen var.
- And expand our definition of 'we' - this is big in my mind in connection with the planet.
- Ve 'biz' tanımımızı genişletmek; bu, gezegenle bağlantılı olarak aklımda büyük yer ediyor.
- I didn't have a certain president in mind.
- Aklımda başkanlık için belirli biri yoktu.
- I didn't have a certain president in mind.
- Aklımda belli bir başkan yoktu.
- But I sat there for hours, and nothing came to mind.
- Ama saatlerce orada oturdum ve aklıma hiçbir şey gelmedi.
- But I sat there for hours, and nothing came to mind.
- Ama orada saatlerce oturdum ve aklıma hiçbir şey gelmedi.
- Beyonce's song "Irreplaceable" comes to mind.
- Beyonce'nin "Irreplaceable" şarkısı aklıma geliyor.
- And really hard to get your mind around to start with.
- Ve başlarken aklınızı toplamanız gerçekten zor.
- And really hard to get your mind around to start with.
- Ve başlangıçta aklınızı toparlamak gerçekten zor.
- But I sat there for hours, and nothing came to mind.
- Fakat orada saatlerce oturdum ve aklıma hiçbir şey gelmedi.
- Beyonce's song "Irreplaceable" comes to mind.
- Beyonce'nin "Irreplaceable" şarkısı geldi aklıma.
- I suppose in their minds, it's a simple trade.
- Sanırım akıllarınca, bunu basit bir alışveriş olarak görüyorlar.
- Rest nurtures the body and the mind.
- Dinlenme vücudu ve aklı besler.
- Did you understand what he had in mind?
- Onun aklında ne olduğunu anladın mı?
- Have you completely lost your mind?
- Aklını mı kaçırdın sen?
- Who did he have in mind?
- Onun aklında kim vardı?
- I will keep your advice in mind.
- Tavsiyeni aklımda tutacağım.
- Tom's mind is clearly elsewhere.
- Tom'un aklı açıkça başka yerde.
- No idea of danger crossed my mind then.
- O zamanlar aklımdan tehlike fikri geçmiyordu.
- I'm going out of my mind.
- Aklımı kaçıracağım.
- The mind is a good servant, but a poor master.
- Akıl iyi bir uşak fakat kötü bir efendidir.
- This is definitely not what I had in mind.
- Kesinlikle aklımdaki bu değildi.
- What kind of changes do you have in mind?
- Aklında ne tür değişiklikler var?
- Keep this in your mind!
- Bunu aklınızdan çıkarmayın!
- Tom has other things on his mind.
- Tom'un aklında başka şeyler var.
- I was scared out of my mind.
- Aklımı kaçıracak kadar korktum.
- Keep in mind that Tom doesn't speak French very well.
- Tom'un çok iyi Fransızca konuşamadığını aklınızda tutun.
- I thought I was losing my mind.
- Aklımı kaybettiğimi düşündüm.
- Do you have any idea what Tom had in mind?
- Tom'un aklında ne olduğu hakkında herhangi bir fikrin var mı?
- Have you all lost your minds?
- Hepiniz aklınızı mı kaçırdınız?
- The empires of the future are the empires of the mind.
- Geleceğin imparatorlukları aklın imparatorluklarıdır.
- Who did she have in mind?
- Onun aklında kim vardı?
- She is out of her mind.
- Aklı başında değil.
- What is on your mind, Tom?
- Aklında ne var Tom?
- I know this isn't what you had in mind.
- Aklından geçenin bu olmadığını biliyorum.
- I don't understand your mind.
- Aklından geçenleri anlamıyorum.
- Her name slipped my mind.
- Onun adı aklımdan çıktı.
- I have things on my mind.
- Aklımda bir şeyler var.
- Tell them what's on your mind.
- Onlara aklındakini söyle.
- Maybe I'm losing my mind.
- Belki de aklımı kaybediyorumdur.
- Tom lost his mind.
- Tom aklını kaybetti.
- Tell me what else is on your mind.
- Bana aklında başka ne olduğunu söyle.
- I can't read Tom's mind.
- Ben Tom'un aklını okuyamam.
- Have you both lost your minds?
- İkiniz de aklınızı mı kaçırdınız?
- What do you think he has in mind?
- Onun aklında ne olduğunu düşünüyorsun?
- My own mind is my own church.
- Kendi aklım kendi kilisemdir.
- I'm about to lose my mind.
- Aklımı kaçırmak üzereyim.
- His name has completely gone out of my mind.
- Adı tamamen aklımdan çıktı.
- Is something on your mind?
- Aklında bir şey mi var?
- Tom has lost his mind.
- Tom aklını kaybetti.
- I've had a lot on my mind lately.
- Son zamanlarda aklımda çok şey vardı.
- I'm out of my mind.
- Aklımı kaçırdım.
- She told her boss what she had in mind.
- Aklındakini patronuna söyledi.
- The poor girl went out of her mind.
- Zavallı kız aklını yitirdi.
- Keep it in mind.
- Aklınızda bulundurun.
- Tom is out of his mind, isn't he?
- Tom aklını kaçırmış, değil mi?
- I'll keep your advice in mind.
- Tavsiyeni aklımda tutacağım.
- Your present trouble is on my mind all the time.
- Şu anki sorunun her zaman aklımda.
- It must've slipped my mind.
- Aklımdan çıkmış olmalı.
- There was no doubt in my mind that Tom knew the answer.
- Tom'un cevabı bildiğine dair aklımda hiçbir şüphe yoktu.
- Tom could tell Mary had a lot on her mind.
- Tom Mary'nin aklında çok şey olduğunu söyleyebilir.
- Did the thought ever cross your mind?
- Bu düşünce aklından hiç geçti mi?
- Tom has nothing on his mind but his model train set.
- Tom'un aklında model tren setinden başka bir şey yok.
- I guess my mind just wandered.
- Sanırım aklım başımdan gitti.
- Tom lost his mind.
- Tom aklını kaçırdı.
- Why don't you just tell us what's on your mind?
- Neden bize aklından geçenleri söylemiyorsun?
- The idea is still in my mind.
- Fikir hâlâ aklımda.
- No one in their right mind would walk in those woods at night.
- Aklı başında hiç kimse gece şu ormanda yürümez.
- Do you have any particular style in mind?
- Aklınızda belirli bir tarz var mı?
- Keep this in your mind!
- Bunu aklında tut!
- Tom thought he was losing his mind.
- Tom aklını kaybettiğini düşündü.
- You must bear it in mind.
- Aklında tutmalısın.
- Do you have anything particular in mind?
- Aklında özel bir şey var mı?
- That totally slipped my mind.
- Tamamen aklımdan çıkmış.
- She tried to put the young man out of her mind, but it was impossible.
- O, genç adamı aklından çıkarmaya çalıştı ama bu olanaksızdı.
- If mind is clean, fate is good.
- Akıl temiz ise kader iyidir.
- Is there something on your mind?
- Aklında bir şey mi var?
- The thought crossed my mind.
- Düşünce aklımdan geçti.
- All during my trip I could not keep you out of my mind.
- Yolculuğum boyunca seni aklımdan çıkaramadım.
- Tom wondered what was on Mary's mind.
- Tom Mary'nin aklında ne olduğunu merak etti.
- Has Tom lost his mind?
- Tom aklını mı kaçırdı?
- My mind must be playing tricks on me.
- Aklım bana oyun oynuyor olmalı.
- Is there something on your mind?
- Aklında bir şey var mı?
- I've got something more important on my mind at the moment.
- Şu anda aklımda daha önemli bir şey var.
- I'll keep the matter in mind.
- Bu konuyu aklımda tutacağım.
- When you go abroad, you'd better keep in mind that tipping is necessary.
- Yurt dışına gittiğinizde, bahşiş vermenin gerekli olduğunu aklınızda tutsanız iyi olur.
- Layla had another idea in mind.
- Leyla'nın aklında başka bir fikri vardı.
- Tom had a lot on his mind.
- Tom'un aklında çok şey vardı.
- Keep in mind that you're not as young as you used to be.
- Eskisi kadar genç olmadığınızı aklınızdan çıkarmayın.
- Has Tom lost his mind?
- Tom aklını mı oynattı?
- I'll keep your problems in mind.
- Problemlerini aklımda tutacağım.
- I'm about to lose my mind.
- Aklımı kaybetmek üzereyim.
- Obviously, Tom had a lot on his mind, but I had no choice but to ask him to spend some time helping us with our problems.
- Belli ki Tom'un aklında çok şey vardı ama sorunlarımızı çözmemize yardımcı olması için biraz zaman harcamasını istemekten başka çarem yoktu.
- Are you out of your minds?
- Aklınızı mı kaçırdınız?
- He lost his presence of mind at the news.
- Haberi duyunca aklı başından gitti.
- Tom told Mary what he had in mind.
- Tom Mary'ye aklındakini söyledi.
- I've had a lot on my mind these past few days.
- Geçen birkaç gündür aklımda çok şey var.
- It must have slipped my mind.
- Aklımdan çıkmış olmalı.
- Tom has a one-track mind.
- Tom'un aklı bir karış havada.
- Tom had something else in mind.
- Tom'un aklında başka bir şey vardı.
- If you put your mind into your foot, it becomes the foot.
- Aklını ayağının içine koyarsan, o ayak olur.
- Educating the mind without educating the heart is no education at all.
- Kalbi eğitmeden aklı eğitmek, eğitim falan değildir.
- There's no doubt in my mind that Tom was planning to do that.
- Tom'un onu yapmayı planladığı konusunda aklımda hiç kuşku yok.
- I had a lot on my mind.
- Aklımda çok şey vardı.
- That's not what I had in mind.
- Aklımdaki bu değil.
- You may find it difficult to wrap your mind around this fact.
- Bu gerçeği aklınıza sokmakta zorlanabilirsiniz.
- A good idea came across her mind at the last moment.
- Son anda aklına iyi bir fikir geldi.
- Tom's mind seems to be on other things.
- Tom'un aklı başka şeylerde gibi görünüyor.
- You're reading my mind.
- Aklımı okuyorsun.
- Is Tom out of his mind?
- Tom aklını mı kaçırdı?
- Her mind is filled with dreams of becoming an actress.
- Aklı aktris olma hayalleriyle doluydu.
- I was losing my mind.
- Aklımı kaçırıyordum.
- You don't always have to say what's on your mind; sometimes tact trumps candor.
- Aklınızdan geçenleri her zaman söylemek zorunda değilsiniz; bazen nezaket açık sözlülüğe üstün gelir.
- Of course the thought crossed my mind.
- Tabii ki bu düşünce aklımdan geçti.
- Put it out of your mind.
- Aklından çıkar.
- Tom must be going out of his mind.
- Tom aklını kaybediyor olmalı.
- Why don't you just tell me what's on your mind?
- Neden aklından geçenleri söylemiyorsun?
- There was no doubt in my mind.
- Aklımda hiç şüphe yoktu.
- I couldn't get Tom out of my mind.
- Tom'u aklımdan çıkaramadım.
- I gave her a piece of my mind.
- Ona aklımdan bir parça verdim.
- I suggest you put it out of your mind.
- Bunu aklından çıkarmanı öneririm.
- I can't get Tom out of my mind.
- Tom'u aklımdan çıkaramıyorum.
- Tell him what's on your mind.
- Ona aklındakini söyle.
- He's out of his mind with pain.
- Acıdan aklını kaçırdı.
- Tell me what you have in mind.
- Bana aklında ne olduğunu söyle.
- The right mind is the mind that does not remain in one place.
- Doğru akıl bir yerde kalmayan akıldır.
- I'm out of my mind.
- Aklımı kaybettim.
- Keep these rules in mind.
- Bu kuralları aklınızda tutun.
- I have a good mind to visit the Silk Road.
- Aklımda İpek Yolu'nu ziyaret etmek var.
- Tom didn't say what was really on his mind.
- Tom aklında gerçekten ne olduğunu söylemedi.
- Sometimes my phone acts like it has a mind of its own.
- Bazen telefonum kendi aklı varmış gibi davranıyor.
- I have one thought in mind.
- Aklımda bir düşünce var.
- Tom is out of his mind.
- Tom aklını kaçırmış.
- Tom is out of his mind.
- Tom aklını kaçırdı.
- I am going to say what's on my mind!
- Aklımdan geçeni söyleyeceğim!
- Tom could tell Mary had a lot on her mind.
- Tom, Mary'nin aklında çok şey olduğunu söyleyebilirdi.
- I'll bear it in mind.
- Onu aklımda tutacağım.
- Let's all keep that in mind.
- Hepimiz bunu aklımızda tutalım.
- It blows my mind.
- Aklımı başımdan alıyor.
- Tom is always on my mind.
- Tom her zaman aklımda.
- We can just about read each other's minds.
- Birbirimizin aklından geçenleri okuyabiliyoruz.
- There's no doubt in my mind that Tom was telling the truth.
- Tom'un doğruyu söylediğine dair aklımda hiç şüphe yok.
- Two minds are better than one.
- İki akıl bir akıldan iyidir.
- You are always on my mind.
- Her zaman aklımdasın.
- I'll lend you money, but mind you, this is the last time.
- Sana borç para vereceğim, ama aklında bulunsun, bu son kez.
- Are you completely out of your mind?
- Aklını tamamen kaçırdın mı?
- Make up your mind.
- Aklını başına topla.
- Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
- Tell us what's on your mind.
- Bize aklında ne olduğunu söyle.
- You seem to have something else on your mind.
- Aklında başka bir şey var gibi görünüyor.
- Put it out of your mind, Tom.
- Aklından çıkar Tom.
- His brother has nothing but computers on his mind.
- Onun erkek kardeşinin aklında bilgisayarlardan başka hiçbir şey yok.
- Apparently, she had a lot on her mind, so I just left her alone.
- Görünüşe göre aklında çok şey vardı, ben de onu yalnız bıraktım.
- No one in their right mind would do this.
- Aklı başında hiç kimse bunu yapmazdı.
- What did Tom have in mind?
- Tom'un aklında ne vardı?
- When I have a lot on my mind, sometimes I forget to eat.
- Aklımda çok şey olduğunda bazen yemek yemeyi unuturum.
- I had other things on my mind.
- Aklımda başka şeyler vardı.
- Moderate exercise will refresh both mind and body.
- Orta dereceli egzersiz hem aklımızı hem bedenimizi tazeler.
- Tom gave Mary a piece of his mind.
- Tom Mary'ye aklından geçenleri söyledi.
- Little thing please little minds.
- Küçük şey küçük akılları memnun eder.
- Layla started losing her mind.
- Leyla aklını kaybetmeye başlamıştı.
- I wonder what's on Tom's mind.
- Tom'un aklında ne var merak ediyorum.
- Her mind would not accept that new idea.
- Aklı bu yeni fikri kabul etmedi.
- Layla had other things in mind.
- Layla'nın aklında başka şeyler vardı.
- My family thinks I've lost my mind.
- Ailem aklımı kaybettiğimi düşünüyor.
- It had never crossed her mind.
- O asla onun aklından geçmedi.
- Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
- His words came to mind.
- Sözleri aklıma geldi.
- Tom seems to have a lot on his mind.
- Tom'un aklında çok şey var gibi görünüyor.
- Don't misunderstand me, but my mind is really occupied.
- Beni yanlış anlama ama aklım gerçekten meşgul.
- Have they lost their minds?
- Akıllarını mı kaybettiler?
- It never crossed my mind.
- O hiç aklımdan geçmedi.
- Tom is clearly out of his mind.
- Tom açıkça aklını kaçırmış.
- There's no doubt in my mind about that.
- O konuda aklımda hiçbir şüphe yok.
- It had never crossed her mind.
- Aklından bile geçmemişti.
- The thought never crossed my mind.
- Bu düşünce aklımın ucundan bile geçmedi.
- You can't really read my mind, can you?
- Gerçekten aklımı okuyamıyorsun, değil mi?
- I must bear that in mind.
- Bunu aklımda tutmalıyım.
- I have something else in mind.
- Aklımda başka bir şey var.
- I wonder what's on her mind.
- Onun aklında ne var acaba?
- My mind could not believe what my eyes were seeing.
- Aklım gözlerimin gördüklerine inanamıyordu.
- Tom had more important things on his mind.
- Tom'un aklında daha önemli şeyler vardı.
- I have trouble falling asleep because I always have a lot on my mind.
- Her zaman aklımda çok şey olduğu için uykuya dalma sorunu yaşıyorum.
- My family thinks I've lost my mind.
- Ailem aklımı kaçırdığımı sanıyor.
- When you go abroad, you'd better keep in mind that tipping is necessary.
- Yurt dışına gittiğinizde bahşiş vermenin gerekli olduğunu aklınızda tutsanız iyi olur.
- How about telling me what you have in mind?
- Aklında ne olduğunu bana söylemeye ne dersin?
- Nature endowed her with both a sound mind and a sound body.
- Doğa ona hem sağlıklı bir akıl hem de sağlıklı bir vücut bahşetti.
- Great minds discuss ideas, average minds discuss events, small minds discuss people.
- Büyük akıllar fikirleri, ortalama akıllar olayları, küçük akıllar ise kişileri tartışır.
- I can't get them out of my mind.
- Onları aklımdan çıkaramıyorum.
- It hadn't crossed my mind.
- Aklımdan bile geçmedi.
- Tom's mind is obviously elsewhere.
- Tom'un aklı başka yerde belli ki.
- Tom had something else on his mind.
- Tom'un aklında başka bir şey vardı.
- Tom is always on my mind.
- Tom her zaman aklımdadır.
- Mind your head.
- Aklını başına al.
- There's no doubt in my mind that Tom was the one who did it.
- Tom'un yaptığına dair aklımda hiçbir şüphe yok.
- I did not lose my mind, I sold it on eBay.
- Aklımı kaybetmedim, eBay'de sattım.
- Tom told everybody what was on his mind.
- Tom herkese aklından geçenleri anlattı.
- I haven't lost my mind.
- Aklımı kaybetmedim.
- Sami had no destination in mind.
- Sami'nin aklında bir hedef yoktu.
- You're completely out of your mind.
- Sen tamamen aklını kaçırıyorsun.
- What did you have in mind?
- Aklında ne vardı?
- If mind is clean, fate is good.
- Akıl temizse, kader iyidir.
- Keep in mind what you are going to say, not what you think.
- Ne düşündüğünüzü değil, ne söyleyeceğinizi aklınızda tutun.
- That's what Tom had in mind.
- Tom'un aklında bu vardı.
- I have a good mind to visit the Silk Road.
- Ben İpek Yolu'nu ziyaret etmeyi aklıma koydum.
- I've been trying to write something for hours, but nothing comes to my mind.
- Saatlerdir bir şey yazmaya çalışıyorum ama aklıma bir şey gelmiyor.
- I have trouble falling asleep because I always have a lot on my mind.
- Uykuya dalmakta güçlük çekiyorum çünkü aklımda hep bir sürü şey var.
- It still blows my mind.
- Hala aklımı başımdan alıyor.
- Is there something else on your mind?
- Aklında başka bir şey mi var?
- Fadil had no destination in mind.
- Fadıl'ın aklında hiç hedefi yoktu.
- Tom had bigger things on his mind.
- Tom'un aklında daha büyük şeyler vardı.
- I think I'm losing my mind.
- Sanırım aklımı kaybediyorum.
- That's not what I had in mind.
- Aklımdaki bu değildi.
- You should bear that in mind.
- Onu aklında tutmalısın.
- Tell me what else is on your mind.
- Aklında başka ne var söyle.
- His mind was filled with happy thoughts.
- Aklı mutlu düşüncelerle doluydu.
- I want to get her out of my mind.
- Onu aklımdan çıkarmak istiyorum.
- I think you've lost your mind.
- Aklını kaybettiğini düşünüyorum.
- Tom's mind was elsewhere.
- Tom'un aklı başka yerdeydi.
- The brain is the center of every mind, soul, and muscle energy.
- Beyin her aklın, ruhun ve kas enerjisinin merkezidir.
- The right mind is the mind that does not remain in one place.
- Doğru akıl, tek bir yerde kalmayan akıldır.
- Sorry, my mind was elsewhere.
- Üzgünüm, aklım başka yerdeydi.
- Tom had other things on his mind.
- Tom'un aklında başka şeyler vardı.
- Tom's mind is elsewhere.
- Tom'un aklı başka yerde.
- I must be out of my mind.
- Aklımı kaçırmış olmalıyım.
- The thought crossed my mind.
- Bu düşünce aklımdan geçti.
- He was walking in the park with nothing on his mind.
- Aklında hiçbir şey olmadan parkta yürüyordu.
- My heart says yes, but my mind says no.
- Kalbim evet, aklım hayır diyor.
- Tell me what you have in mind.
- Aklındakini bana anlat.
- Tom must be going out of his mind.
- Tom aklını kaçırıyor olmalı.
- It hadn't crossed my mind.
- Bu benim aklımdan geçmemişti.
- From now on, I'm going to say what's on my mind.
- Şu andan itibaren, aklımdan geçenleri söyleyeceğim.
- Tom has something else on his mind.
- Tom'un aklında başka bir şey var.
- You have totally lost your mind.
- Sen aklını tamamen kaybetmişsin.
- Tom's mind is obviously elsewhere.
- Belli ki Tom'un aklı başka yerde.
- Whether I'm sleeping or awake, this subject is always in my mind.
- Uyusam da uyanık olsam da bu konu hep aklımda.
- I think you've lost your mind.
- Bence sen aklını kaçırmışsın.
- So what's on your mind?
- Aklında ne var?
- Keep it in mind for the next time.
- Bir dahaki sefere bunu aklında tut.
- The brain is the center of every mind, soul, and muscle energy.
- Beyin her akıl, ruh ve kas enerjisinin merkezidir.
- I have a plan in mind.
- Aklımda bir plan var.
- You were always on my mind.
- Hep aklımdaydın.
- There's a lot on my mind.
- Aklımda çok şey var.
- Tom was out of his mind.
- Tom aklını kaçırmıştı.
- What do you think Dana has in mind?
- Sence Dana'nın aklında ne var?
- Tom isn't in his right mind.
- Tom'un aklı başında değil.
- I must have been out of my mind.
- Aklımı kaçırmış olmalıyım.
- Layla started losing her mind.
- Layla aklını kaçırmaya başladı.
- Her name slipped my mind.
- Adı aklımdan çıkmış.
- The thought never crossed my mind.
- Düşünce hiç aklımdan geçmedi.
- The heart says yes but the mind says no.
- Kalp evet diyor, akıl hayır diyor.
- The idea of surprising her suddenly crossed my mind.
- Birden aklıma ona sürpriz yapma fikri geldi.
- Your mind doesn't seem to be on your work.
- Aklın işinde değil gibi görünüyor.
- I'm not a mind reader.
- Ben akıl okuyucu değilim.
- How about telling me what you have in mind?
- Aklında ne olduğunu bana anlatmaya ne dersin?
- She's always kept these rules in mind.
- Kadın bu kuralları hep aklında tuttu.
- What is on your mind?
- Aklında ne var?
- An idea just flashed through my mind.
- Aklıma bir fikir geldi.
- There is no doubt in my mind.
- Aklımda hiç şüphe yok.
- Do you have anything particular in mind?
- Aklınızda özel bir şey var mı?
- This never crosses my mind.
- Bu hiç aklımdan geçmedi.
- No one in their right mind would do this.
- Aklı başında hiç kimse bunu yapmaz.
- Are you all out of your minds?
- Hepiniz aklınızı mı kaçırdınız?
- Tell us what's on your mind.
- Aklında ne olduğunu söyle.
- When I have a lot on my mind, sometimes I forget to eat.
- Aklımda çok şey olduğunda, bazen yemek yemeyi unutuyorum.
- What exactly did Tom have in mind?
- Tom'un aklında tam olarak ne var?
- Superstition is the religion of feeble minds.
- Batıl inanç güçsüz akılların dinidir.
- Put it out of your mind, Tom.
- Onu aklından çıkar, Tom.
- Tom understands what Mary has in mind.
- Tom, Mary'nin aklından geçenleri anlıyor.
- This will blow your mind.
- Bu aklını başından alacak.
- This isn't quite what I had in mind.
- Aklımdaki tam olarak bu değildi.
- There's no doubt in my mind.
- Aklımda hiçbir şüphe yok.
- The heart says yes but the mind says no.
- Kalp evet diyor ama akıl hayır diyor.
- Have you guys lost your minds?
- Siz aklınızı mı kaçırdınız çocuklar?
- Tom was walking in the park with nothing on his mind.
- Tom aklında hiçbir şey olmadan parkta yürüyordu.
- Looking at this hat what comes to your mind?
- Bu şapkaya bakınca aklına ne geliyor?
- I'll bear that in mind.
- Bunu aklımda tutacağım.
- Tom read my mind perfectly.
- Tom aklımı mükemmel okudu.
- Keep this in mind.
- Bunu aklınızda tutun.
- Dan had another plan in mind.
- Dan'in aklında başka bir planı vardı.
- A wonderful idea just ran through my mind.
- Aklımdan harika bir fikir geçti.
- Keep this lesson in mind.
- Bu dersi aklınızdan çıkarmayın.
- There is no doubt in my mind that Tom didn't commit suicide.
- Tom'un intihar etmediğine dair aklımda hiçbir şüphe yok.
- An idea just flashed through my mind.
- Az önce aklıma bir fikir geldi.
- I'll try to keep that in mind.
- Bunu aklımda tutmaya çalışacağım.
- I must bear that in mind.
- Onu aklımda tutmalıyım.
- I'll bear it in mind.
- Bunu aklımda tutacağım.
- There was no doubt in my mind that Tom would make the right decision.
- Tom'un doğru kararı vereceğine dair aklımda hiç şüphe yoktu.
- Playing tennis took my mind off things.
- Tenis oynamak aklımı bazı şeylerden uzaklaştırdı.
- Can you read my mind?
- Aklımı okuyabilir misin?
- Obviously, Tom had a lot on his mind, but I had no choice but to ask him to spend some time helping us with our problems.
- Belli ki, Tom'un aklında çok şey vardı fakat problemlerimizde bize yardım etmesi için biraz zaman harcamasını rica etmekten başka seçeneğim yoktu.
- I guess my mind wandered.
- Sanırım aklım başımdan gitti.
- You must be out of your mind.
- Aklını kaçırmış olmalısın.
- This isn't what I had in mind.
- Aklımdaki bu değildi.
- What exactly did you have in mind?
- Aklında tam olarak ne vardı?
- So what's on your mind?
- Peki senin aklındaki ne?
- Okay, I will keep your advice in mind.
- Tamam, tavsiyeni aklımda tutacağım.
- Your present trouble is on my mind all the time.
- Senin şu anki sorunun her zaman aklımda.
- It is the first time this crossed my mind.
- Bu ilk defa aklıma geliyor.
- Just keep your mind on your work.
- Aklını işine ver.
- This really blew my mind.
- Bu gerçekten aklımı başımdan aldı.
- I can read your mind.
- Aklını okuyabilirim.
- I have too many things on my mind these days.
- Bu günlerde aklımda çok fazla şey var.
- Don't let desire control your mind!
- Arzunun aklını kontrol etmesine izin verme!
- Believing in your heart is more important than understanding with your mind.
- Kalbinizle inanmak, aklınızla anlamaktan daha önemlidir.
- Every man has seen the wall that limits his mind.
- Her insan aklını sınırlayan duvarı gördü.
- No idea of danger crossed my mind then.
- O zaman hiçbir tehlike fikri aklımdan geçmedi.
- That never crossed my mind.
- Bu hiç aklımdan geçmedi.
- That story brings to mind the person I met in New York.
- Bu hikaye aklıma New York'ta tanıştığım kişiyi getirdi.
- It never crossed my mind.
- Hiç aklımdan geçmedi.
- I have no doubt in my mind you are the woman I'm going to marry.
- Evleneceğim kadının sen olacağına dair aklımda hiç bir şüphe yok.
- Tell Tom what you have in mind.
- Aklında ne olduğunu Tom'a söyle.
- Who did you have in mind?
- Aklında kim var?
- Please keep in mind that we have to be with other students.
- Diğer öğrencilerle birlikte olmak zorunda olduğumuzu lütfen aklınızda tutun.
- We must keep this in mind.
- Bunu aklımızda tutmalıyız.
- He doesn't have a mind of his own.
- Kendi aklı yok.
- Don't worry your pretty mind.
- O güzel aklını yorma.
- I wonder what's on her mind.
- Aklında ne var merak ediyorum.
- I almost lost my mind.
- Neredeyse aklımı kaybediyordum.
- I couldn't get that song out of my mind.
- O şarkıyı aklımdan çıkaramadım.
- Is that what you have in mind?
- Aklında bu mu var?
- Just tell me what's on your mind.
- Aklında ne olduğunu söyle.
- It blew my mind.
- Aklımı başımdan aldı.
- Tom thinks he can do anything if he puts his mind to it.
- Tom aklına koyarsa her şeyi yapabileceğini düşünüyor.
- It's just mind boggling.
- Akıllara durgunluk veriyor.
- Is that what you have in mind?
- Aklınızdaki o mu?
- I can't make up my mind.
- Aklımı toplayamıyorum.
- I can't get that song out of my mind.
- Bu şarkı aklımdan çıkmıyor.
- Do you have anyone special in mind for the job?
- Bu iş için aklınızda özel biri var mı?
- This isn't really what I had in mind.
- Aklımdaki gerçekten bu değildi.
- There's no doubt in my mind that Tom was the one who did it.
- Bunu yapan kişinin Tom olduğuna dair aklımda hiçbir şüphe yok.
- At this moment, all his past life seemed to flash across his mind.
- Şu an tüm geçmiş yaşamı aklından geçmiş gibi görünüyordu..
- Nothing comes to mind.
- Aklıma hiçbir şey gelmiyor.
- Are you losing your mind?
- Aklını mı kaçırıyorsun?
- It didn't cross my mind.
- O aklıma gelmedi.
- Tom had another plan in mind.
- Tom'un aklında başka bir plan vardı.
- Do you have something else in mind?
- Aklında başka bir şey var mı?
- Apparently, Tom had a lot on his mind, so I just left him alone.
- Görünüşe göre, Tom'un aklında çok şey vardı, bu yüzden onu yalnız bıraktım.
- Do you have anything special in mind?
- Aklınızda özel bir şey var mı?
- Playing tennis took my mind off things.
- Tenis oynamak aklımı işlerden uzaklaştırdı.
- Tom seems to have something on his mind.
- Tom'un aklında bir şey var gibi görünüyor.
- You must be out of your mind.
- Sen aklını kaçırmış olmalısın.
- A good idea came across my mind.
- Aklıma iyi bir fikir geldi.
- He seems to have something on his mind.
- Aklında bir şey var gibi görünüyor.
- The mind is a good servant, but a poor master.
- Akıl iyi bir hizmetkârdır ama kötü bir efendidir.
- Say what's on your mind.
- Aklında ne olduğunu söyle.
- What is on your mind?
- Senin aklında ne var?
- What's on your mind, Tom?
- Aklında ne var, Tom?
- There was no doubt in my mind that Tom knew the answer.
- Tom'un cevabı bildiği hakkında aklımda hiç şüphe yoktu.
- Tom seems to have his mind on something else.
- Tom'un aklında başka bir şey var gibi görünüyor.
- Tom clearly had a lot on his mind.
- Tom'un aklında çok şey olduğu belliydi.
- I wonder what's on her mind.
- Onun aklındakini merak ediyorum.
- As he spoke, pictures came into my mind.
- O konuşurken, resimler aklıma geldi.
- I've had a lot on my mind these past few days.
- Son birkaç gündür aklımda çok şey vardı.
- It was load off my mind.
- Aklımdan çıkmıştı.
- You seem to have a lot on your mind.
- Aklınızda bir sürü şey var gibi görünüyor.
- Tell her what's on your mind.
- Ona aklındakini söyle.
- I can't get you out of my mind.
- Seni aklımdan çıkaramıyorum.
- That never even crossed my mind.
- Bu aklımın ucundan bile geçmedi.
- I'll bear that in mind.
- Onu aklımda tutacağım.
- What exactly do you have in mind?
- Aklında tam olarak ne var?
- I suggest you put it out of your mind.
- Onu aklından çıkarmanı öneriyorum.
- Books are the offspring of one's mind.
- Kitaplar birinin aklının ürünleridir.
- What is on your mind, Tom?
- Aklındaki nedir Tom?
- The idea is still in my mind.
- Fikir hala aklımda.
- I have a solution in mind.
- Aklımda bir çözüm var.
- Tom knew that something was on Mary's mind.
- Tom, Mary'nin aklında bir şey olduğunu biliyordu.
- I just have a lot on my mind.
- Aklımda çok şey var.
- I have one thought in mind.
- Aklımda tek bir düşünce var.
- A good idea came across his mind at the last moment.
- Son anda aklına iyi bir fikir geldi.
- I haven't lost my mind.
- Ben aklımı kaybetmedim.
- Of course the thought crossed my mind.
- Elbette düşünce aklımdan geçti.
- Whether I'm sleeping or awake, this subject is always in my mind.
- İster uyuyor olayım ister uyanık, bu konu her zaman aklımda.
- Ask me the first question that pops into your mind.
- Aklına gelen ilk soruyu bana sor.
- Tom seems to have his mind on something else.
- Tom, aklında başka bir şey varmış gibi görünüyor.
- It didn't cross my mind.
- Aklımdan geçmedi.
- I can't get that song out of my mind.
- O şarkıyı aklımdan çıkaramıyorum.
- She read my mind.
- Aklımı okudu.
- She applied her mind to her new job.
- Aklını yeni işine vermişti.
- Sometimes my phone acts like it has a mind of its own.
- Bazen telefonum kendine ait aklı varmış gibi davranıyor.
- Money is the last thing on his mind.
- Para onun aklındaki son şey.
- Chess is the gymnasium of the mind.
- Satranç aklın spor salonudur.
- Are you losing your mind?
- Aklınızı mı kaybediyorsunuz?
- Say what's on your mind.
- Aklında ne varsa söyle.
- I've been trying to write something for hours, but nothing comes to my mind.
- Saatlerdir bir şeyler yazmaya çalışıyorum ama aklıma hiçbir şey gelmiyor.
- Layla had another idea in mind.
- Layla'nın aklında başka bir fikir vardı.
- Please bear this fact in mind.
- Lütfen bu gerçeği aklında tut.
- I've got something better in mind.
- Aklımda daha iyi bir şey var.
- You have totally lost your mind.
- Aklını tamamen yitirmişsin.
- We need to do something to take our minds off our problems.
- Aklımızı sorunlarımızdan uzaklaştırmak için bir şeyler yapmalıyız.
- You've lost your mind.
- Sen aklını kaçırmışsın.
- Put it out of your mind.
- Onu aklından çıkar.
- Whom did he have in mind?
- Onun aklında kim var?
- They must be out of their minds.
- Akıllarını kaçırmış olmalılar.
- What exactly did Tom have in mind?
- Tom'un aklında tam olarak ne vardı?
- What is it you have in mind?
- Aklında ne var?
- Tell them what's on your mind.
- Onlara aklında ne olduğunu söyle.
- His words came to mind.
- Onun sözleri aklıma geldi.
- You seem to have something else on your mind.
- Aklında başka bir şey var gibi gözüküyor.
- Is there something else on your mind?
- Aklında başka bir şey var mı?
- Tom knew that something was on Mary's mind.
- Tom Mary'nin aklında bir şey olduğunu biliyordu.
- Tom read my mind.
- Tom aklımı okudu.
- What's on your mind?
- Aklındaki nedir?
- Are you completely out of your mind?
- Aklını mı kaçırdın?
- There is no doubt in my mind that Tom didn't commit suicide.
- Tom'un intihar etmediğine dair aklımda hiç şüphe yok.
- What does Tom have in mind?
- Tom'un aklında ne var?
- A good idea came to mind.
- Aklıma iyi bir fikir geldi.
- Do you have anything special in mind?
- Aklında özel bir şey var mı?
- Tom told Mary what he had in mind.
- Tom Mary'ye aklında ne olduğunu söyledi.
- Layla had another payment plan in mind.
- Leyla'nın aklında başka bir ödeme planı vardı.
- I gave her a piece of my mind.
- Ona biraz akıl verdim.
- Who did he have in mind?
- Onun aklında kim var?
- Tom couldn't get Mary off his mind.
- Tom, Mary'yi aklından çıkaramadı.
- I blew his mind.
- Aklını başından aldım.
- Get this out of your mind.
- Bunu aklından çıkar.
- That's not what we had in mind.
- Aklımızdaki bu değildi.
- I did not lose my mind, I sold it on eBay.
- Aklımı kaybetmedim, onu eBay'da sattım.
- Be sure to keep in mind that you're supposed to complete the work within a week.
- İşi bir hafta içerisinde bitirmen gerektiğini aklından çıkarma.
- Whom did he have in mind?
- Aklında kim vardı?
- Tell me what's on your mind.
- Bana aklında ne olduğunu söyle.
- His name has slipped my mind.
- Onun adı aklımdan çıkmış.
- This book really blew my mind.
- Bu kitap gerçekten aklımı başımdan aldı.
- I have no doubt in my mind you are the woman I'm going to marry.
- Evleneceğim kadın olduğun konusunda aklımda hiç şüphem yok.
- I had something else on my mind.
- Aklımda başka bir şey vardı.
- Is that what you have in mind?
- Aklınızdan geçen bu mu?
- Tell Tom what else is on your mind.
- Tom'a aklında başka neler olduğunu söyle.
- I constantly went over this problem in my mind.
- Bu sorunu sürekli aklımdan geçiriyordum.
- We have the same goal in mind.
- Aklımızda aynı hedef var.
- There is no doubt in my mind that Tom will win the election.
- Tom'un seçimi kazanacağı hakkında aklımda hiç şüphe yok.
- Keep in mind that you must die.
- Ölmek zorunda olduğunuzu aklınızdan çıkarmayın.
- Have I lost my mind?
- Ben aklımı mı kaybettim?
- Her mind is filled with dreams of becoming an actress.
- Onun aklı bir aktris olma hayalleri ile doludur.
- Tell Tom what else is on your mind.
- Tom'a aklında başka ne olduğunu söyle.
- How could anyone in their right mind do something like that?
- Aklı başında biri nasıl böyle bir şey yapabilir?
- The poor girl went out of her mind.
- Zavallı kız aklını kaçırdı.
- Tom told everybody what was on his mind.
- Tom aklından geçeni herkese söyledi.
- There was no doubt in my mind that Tom was the one who stole my motorcycle.
- Tom'un motorsikletimi çalan kişi olduğu hakkında aklımda hiç şüphe yoktu.
- Do you have something else in mind?
- Aklında başka bir şey mi var?
- Tom isn't afraid to speak his mind.
- Tom aklındakini söylemekten korkmaz.
- I'm sure if you put your mind to it, you can do it.
- Aklınıza koyarsanız yapabileceğinize eminim.
- Tom has things on his mind.
- Tom'un aklında bir şeyler var.
- Have you completely lost your mind?
- Aklını tamamen kaçırdın mı?
- Who did you have in mind when you made those remarks?
- Bu yorumları yaptığında aklında kim vardı?
- I don't know what's going through your mind.
- Aklından neler geçiyor bilmiyorum.
- Okay, I will keep your advice in mind.
- Tamam, tavsiyenizi aklımda tutacağım.
- Looking at this hat what comes to your mind?
- Bu şapkaya bakınca aklınıza ne geliyor?
- I'll keep it in mind.
- Bunu aklımda tutacağım.
- Tom's mind is clearly elsewhere.
- Tom'un aklı açıkça başka bir yerde.
- His name has completely gone out of my mind.
- Onun ismi tamamen aklımdan çıkmış.
- His name has slipped my mind.
- Adı aklımdan çıkmış.
- I wonder what's on her mind.
- Acaba aklında ne var?
- I can't speak my mind.
- Aklımdan geçenleri söyleyemem.
- I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Dün gece iyi uyuyamadım çünkü aklımda bir sürü şey vardı.
- You seem to have a lot on your mind.
- Aklında çok şey var gibi görünüyor.
- It just slipped my mind.
- Aklımdan çıkmış.
- No one in their right mind would walk in those woods at night.
- Aklı başında hiç kimse gece vakti o ormanda yürümez.
- My mind is torn and undecided.
- Aklım karışık ve kararsızım.
- Have you lost your mind?
- Aklını mı kaçırdın?
- What's on your mind?
- Aklında ne var?
- Apparently, Tom had a lot on his mind, so I just left him alone.
- Görünüşe göre Tom'un aklında çok şey vardı, ben de onu yalnız bıraktım.
- Keep it in mind.
- Bunu aklında tut.
- You're out of your mind.
- Sen aklını kaçırmışsın.
- You made me lose my mind.
- Bana aklımı kaybettirdin.
- You obviously have other things on your mind.
- Belli ki aklında başka şeyler var.
- Money is the last thing on his mind.
- Para aklındaki son şey.
- It hadn't crossed my mind.
- Aklımdan geçmedi.
- I can't get her out of my mind.
- Onu aklımdan çıkaramıyorum.
- You read my mind.
- Aklımı okudun.
- What exactly does Tom have in mind?
- Tom'un aklında tam olarak ne var?
- They must be out of their minds.
- Onlar aklını kaçırmış olmalı.
- We have to keep this in mind.
- Bunu aklımızda tutmalıyız.
- Tom almost lost his mind.
- Tom neredeyse aklını kaçırıyordu.
- Layla had other things in mind.
- Leyla'nın aklında başka şeyler vardı.
- A wonderful idea just ran through my mind.
- Az önce aklımdan harika bir fikir geçti.
- Why don't you just tell me what's on your mind?
- Neden sadece aklında ne olduğunu bana söylemiyorsun?
- What exactly have you got in mind?
- Aklında tam olarak ne var?
- Tell Tom what you have in mind.
- Tom'a aklında ne olduğunu söyle.
- Something's on your mind, isn't it?
- Aklında bir şey var, değil mi?
- You should bear that in mind.
- Bunu aklında tutmalısın.
- They lost their minds.
- Akıllarını kaybettiler.
- I can't read your mind.
- Aklını okuyamıyorum.
- Have I lost my mind?
- Aklımı mı kaçırdım ben?
- I gave her a piece of my mind.
- Ona bir parça akıl verdim.
- I wonder what's on Tom's mind.
- Tom'un aklında ne olduğunu merak ediyorum.
- Tom always speaks his mind.
- Tom her zaman aklındakini söyler.
- Tell me what's on your mind.
- Aklında ne var söyle bana.
- You obviously have other things on your mind.
- Belli ki senin aklında başka şeyler var.
- Tom had bigger things on his mind.
- Tom'un aklında daha önemli şeyler vardı.
- Fadil had no destination in mind.
- Fadıl'ın aklında bir hedef yoktu.
- It looked like she had a lot on her mind today.
- Bugün aklında çok şey varmış gibi görünüyordu.
- Do you have anything in mind?
- Aklında bir şey var mı?
- Tell him what's on your mind.
- Ona aklında ne olduğunu söyle.
- He's out of his mind with pain.
- Acıdan aklını kaybetti.
- She tried hard to clear her mind of doubts.
- Aklını şüphelerden temizlemek için çok çabaladı.
- I had something else in mind.
- Aklımda başka bir şey var.
- It must've slipped my mind.
- O, aklımdan çıkmış olmalı.
- Who did you have in mind?
- Aklınızda kim var?
- Give that guy a piece of your mind.
- Şu adama biraz akıl ver.
- Layla had another payment plan in mind.
- Layla'nın aklında başka bir ödeme planı vardı.
- Did you understand what he had in mind?
- Aklında ne olduğunu anladın mı?
- Tom wondered what Mary had in mind.
- Tom, Mary'nin aklında ne olduğunu merak etti.
- Freedom is a state of mind.
- Özgürlük aklın bir halidir.
- Tom asked what was on everyone's mind.
- Tom herkesin aklında ne olduğunu sordu.
- It looked like Tom had a lot on his mind today.
- Görünüşe göre Tom'un da bugün aklında çok şey vardı.
- I've got something else on my mind.
- Aklımda başka bir şey var.
- Tom knew what Mary had in mind.
- Tom, Mary'nin aklında ne olduğunu biliyordu.
- My mind is torn.
- Aklım karıştı.
- I had something else in mind.
- Aklımda başka bir şey vardı.
- How could anyone in their right mind do something like that?
- Aklı başında biri öyle bir şeyi nasıl yapabilir?
- He's always kept these rules in mind.
- Bu kuralları hep aklında tuttu.
- Is something on your mind?
- Aklında bir şey var mı?
- I can't get him out of my mind.
- Onu aklımdan çıkaramıyorum.
- Have you people lost your minds?
- Siz aklınızı mı kaçırdınız millet?
- It must have slipped my mind.
- O, aklımdan çıkmış olmalı.
- Tom has a lot on his mind.
- Tom'un aklında çok şey var.
- Muiriel's mind is in the gutter.
- Muiriel'in aklı bir karış havada.
- You were always on my mind.
- Sen hep benim aklımdaydın.
- I wonder what's on her mind.
- Onun aklında ne olduğunu merak ediyorum.
- They're out of their minds.
- Akıllarını kaçırmışlar.
- This isn't what I had in mind.
- Aklımdan geçen şey bu değil.
- What do you think he has in mind?
- Sence aklında ne var?
- I'll keep that in mind.
- Bunu aklımda tutacağım.
- A good idea came into my mind.
- Aklıma iyi bir fikir geldi.
- I can't get that out of my mind.
- Bunu aklımdan çıkaramıyorum.
- Dan had another plan in mind.
- Dan'in aklında başka bir plan vardı.
- She tried to put the young man out of her mind, but it was impossible.
- Genç adamı aklından çıkarmaya çalıştı ama bu mümkün değildi.
- Who in their right mind would do such a thing?
- Aklı başında kim böyle bir şeyi yapar?
- I have a lot on my mind.
- Aklımda çok şey var.
- I'm losing my mind.
- Aklımı kaybediyorum.
- Tom wondered what was on Mary's mind.
- Tom, Mary'nin aklında ne olduğunu merak etti.
- He's always kept these rules in mind.
- O bu kuralları daima aklında tuttu.
- Your mind doesn't seem to be on your work.
- Aklın işinde gibi görünmüyor.
- Do you have any idea what Tom had in mind?
- Tom'un aklında ne olduğuna dair bir fikrin var mı?
- Who did you have in mind when you made those remarks?
- Bu sözleri söylerken aklınızda kim vardı?
- A foolish idea came into my mind.
- Aklıma aptalca bir fikir geldi.
- She told her boss what she had in mind.
- Patronuna aklında ne olduğunu söyledi.
- I can hear the sound in your mind.
- Aklındaki sesi duyabiliyorum.
- I thought I was losing my mind.
- Aklımı kaybettiğimi sanıyordum.
- Are you a mind reader?
- Akıl okuyucu musun?
- Tom thought he was losing his mind.
- Tom aklını kaçırdığını düşündü.
- My heart says yes, but my mind says no.
- Kalbim evet diyor ama aklım hayır diyor.
- Tell her what's on your mind.
- Ona aklında ne olduğunu söyle.
- Tom is clearly out of his mind.
- Tom açıkça aklını kaybetmiş.
- Please bear this fact in mind.
- Lütfen bu gerçeği aklınızdan çıkarmayın.
- Tom didn't say what was really on his mind.
- Tom gerçekten aklında ne olduğunu söylemedi.
- I'll keep that in mind.
- Onu aklımda tutacağım.
- Even when she thought about something else, ideas of death returned to her mind.
- Başka bir şey düşündüğünde bile aklına ölüm düşünceleri geliyordu.
- So many men, so many minds.
- Çok fazla adam, çok fazla akıl var.
- Tom must be out of his mind.
- Tom aklını kaçırmış olmalı.
- It hadn't crossed my mind.
- Bu benim aklıma gelmedi.
- Tom's mind is made up.
- Tom'un aklı başında.
- Ask me the first question that pops into your mind.
- Aklınıza gelen ilk soruyu bana sorun.
- You're completely out of your mind.
- Sen tamamen aklını kaçırmışsın.
- Tell Tom what's on your mind.
- Tom'a aklında ne olduğunu söyle.
- I've got a lot on my mind.
- Aklımda çok şey var.
- As he spoke, pictures came into my mind.
- O konuştukça benim aklıma resimler geldi.
- That thought crossed my mind.
- Bu düşünce aklımdan geçti.
- Tom almost lost his mind.
- Tom neredeyse aklını kaybetti.
- I've got something on my mind.
- Aklımda bir şey var.
- I must be losing my mind.
- Aklımı kaybediyor olmalıyım.
- Always keep that in mind.
- Bunu hep aklında tut.
- Wings to the bird, mind to the human.
- Kanatlar kuşa, akıl insana.
- You can't tell me the thought has never crossed your mind.
- Bu düşüncenin aklından hiç geçmediğini söyleyemezsin.
- I feel like I'm losing my mind.
- Aklımı kaybediyormuşum gibi hissediyorum.
- Who in their right mind would do such a thing?
- Aklı başında kim böyle bir şey yapar ki?
- His brother has nothing but computers on his mind.
- Kardeşinin aklında bilgisayardan başka bir şey yok.
- I was losing my mind.
- Aklımı kaybediyordum.
- TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV, aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
- I know what's on your mind.
- Aklında ne olduğunu biliyorum.
- Who did she have in mind?
- Onun aklında kim var?
Show More (634)
|
2 |
mind |
fikir |
n. |
|
- Opponents should be somewhat more careful in their criticism rather than appear, as critics, to be all of the same mind.
- Muhalifler, eleştirmenler olarak aynı fikirdeymiş gibi görünmektense eleştirilerinde biraz daha dikkatli olmalıdır.
- The report presented today will not change our minds on that point.
- Bugün sunulan rapor bu konudaki fikirlerimizi değiştirmeyecektir.
- Thus far, we are all of one mind.
- Şu ana kadar hepimiz aynı fikirdeyiz.
- Unfortunately, I must say that there is very little chance that the Council will change its mind on this matter.
- Ne yazık ki, Konseyin bu konudaki fikrini değiştirmesi için çok az şans olduğunu söylemeliyim.
- It is deplorable that our own government is trying to force people to change their minds.
- Kendi hükûmetimizin insanları fikirlerini değiştirmeye zorlama çabası içler acısıdır.
- Neighbours in far-off countries alike have an interest in making North Korea change its mind.
- Kuzey Kore'nin fikrini değiştirmesinde uzak ülkelerdeki komşularının da çıkarı vardır.
- Unfortunately, I must say that there is very little chance that the Council will change its mind on this matter.
- Ne yazık ki Konsey'in bu konudaki fikrini değiştirme şansının çok az olduğunu söylemeliyim.
- The Commission has not changed its mind since we last spoke about this issue 12 months ago.
- Komisyon, 12 ay önce bu konu hakkında en son konuştuğumuzdan bu yana fikrini değiştirmedi.
- I believe that, if intelligent people change their minds, we shall be able to win this battle throughout the world.
- İnanıyorum ki zeki insanlar fikirlerini değiştirirlerse bu savaşı tüm dünyada kazanabiliriz.
- He'll lose face if Holman makes the crew change their mind.
- Holman mürettebata fikir değiştirtirse, o rezil olur.
- They will try to make you change your mind but don't give in.
- Fikrinizi değiştirmeye çalışacaklar ama sakın pes etmeyin.
- Tom persuaded Mary to change her mind.
- Tom Mary'yi fikrini değiştirmesi için ikna etti.
- What made Tom change his mind?
- Tom'un fikrini değiştiren neydi?
- He's always changing his mind.
- Sürekli fikir değiştiriyor.
- He spoke his mind freely.
- O, fikrini özgürce konuştu.
- If you want to change your mind, I'd understand.
- Fikrinizi değiştirmek istiyorsanız, anlardım.
- We tried to get him to change his mind, but couldn't.
- Onun fikrini değiştirmesi için uğraştık fakat değiştiremedik.
- Nothing could induce him to change his mind.
- Hiçbir şey onu fikrini değiştirmeye ikna edemezdi.
- We changed our minds.
- Fikrimizi değiştirdik.
- He changed his mind daily.
- Her gün fikrini değiştirdi.
- I'm so glad you changed your mind.
- Fikrini değiştirdiğine çok sevindim.
- Tom will change his mind.
- Tom fikrini değiştirecek.
- He has changed his mind about going abroad by air.
- O hava yoluyla yurt dışına gitme hakkındaki fikrini değiştirdi.
- Hopefully, Tom will change his mind.
- Umarım Tom fikrini değiştirir.
- She hasn't changed her mind.
- Fikrini değiştirmedi.
- You'll change your mind after I explain it.
- Ben onu açıkladıktan sonra fikrini değiştireceksin.
- I'm tired of altering my plans every time you change your mind.
- Sen fikrini her değiştirdiğinde planlarımı değiştirmekten bıktım.
- Say what you want, it won't change his mind.
- Ne dersen de, bu onun fikrini değiştirmez.
- He was persuaded to change his mind.
- Fikrini değiştirmeye ikna edildi.
- I hope you have changed your mind.
- Umarım fikrini değiştirmişsindir.
- He has changed his mind about going abroad by air.
- Hava yoluyla yurt dışına gitme fikrini değiştirdi.
- Tom's mind couldn't be changed.
- Tom'un fikri değiştirilemezdi.
- I wonder why Tom changed his mind.
- Tom'un fikrini neden değiştirdiğini merak ediyorum.
- Tom wondered what could have made Mary change her mind.
- Tom Mary'nin fikrini neyin değiştirebileceğini merak ediyordu.
- What made Tom change his mind?
- Tom'un fikrini ne değiştirdi?
- I hope Tom changes his mind.
- Umarım Tom fikrini değiştirir.
- Won't you change your mind?
- Fikrini değiştirmeyecek misin?
- She would not change her mind.
- Fikrini değiştirmedi.
- Actually we wanted to go to the movies on Saturday, but we changed our mind and stayed at home.
- Aslında Cumartesi günü sinemaya gitmek istiyorduk ama fikrimizi değiştirdik ve evde kaldık.
- I'm in two minds about going.
- Gitme konusunda iki fikrim var.
- I hope you'll change your mind.
- Fikrini değiştireceğini umuyorum.
- What changed your mind?
- Fikrini ne değiştirdi?
- He may change his mind later.
- Daha sonra fikrini değiştirebilir.
- Do you think Dad will change his mind?
- Sence babam fikrini değiştirir mi?
- I wonder what made Tom change his mind.
- Tom'un fikrini değiştiren şeyin ne olduğunu merak ediyorum.
- I didn't think Tom would change his mind.
- Tom'un fikrini değiştireceğini düşünmemiştim.
- If we wait, Tom might change his mind.
- Eğer beklersek Tom fikrini değiştirebilir.
- I hope Tom doesn't change his mind.
- Tom'un fikrini değiştirmeyeceğini umuyorum.
- Tom isn't likely to change his mind now.
- Tom şu anda fikrini değiştirecek gibi görünmüyor.
- Tom later changed his mind.
- Tom daha sonra fikrini değiştirdi.
- Eventually, he changed his mind.
- Sonunda fikrini değiştirdi.
- Sami changed his mind when he learned that he could face the death penalty.
- Sami idam cezasıyla karşı karşıya kalabileceğini öğrenince fikrini değiştirdi.
- Tom couldn't persuade his classmates to change their minds about postponing the dance.
- Tom sınıf arkadaşlarını dansı erteleme konusunda fikirlerini değiştirmeye ikna edemedi.
- If we wait, Tom might change his mind.
- Eğer beklersek, Tom fikrini değiştirebilir.
- She would not change her mind.
- O, fikrini değiştirmez.
- What could've changed Tom's mind?
- Tom'un fikrini ne değiştirebilirdi?
- I hope you don't change your mind.
- Fikrini değiştirmeyeceğini umuyorum.
- Tom wouldn't change his mind.
- Tom fikrini değiştirmez.
- He changed his mind.
- Onun fikrini değiştirdi.
- It was only recently that she changed her mind.
- Son zamanlarda fikrini değiştirdi.
- Tom won't change his mind.
- Tom fikrini değiştirmeyecek.
- I change my mind a lot.
- Ben fikrimi çok değiştiririm.
- There's nothing I could ever say that would make Tom change his mind.
- Söyleyebileceğim hiçbir şey Tom'un fikrini değiştiremeyecektir.
- What changed Tom's mind?
- Tom'un fikrini ne değiştirdi?
- Tom is never going to change his mind.
- Tom asla fikrini değiştirmeyecek.
- Tom has changed his mind about that.
- Tom bu konuda fikrini değiştirdi.
- He spoke his mind freely.
- Fikrini özgürce söyledi.
- Say what you want, he won't change his mind.
- Ne istersen söyle, fikrini değiştirmeyecek.
- I hope you'll change your mind.
- Umarım fikrini değiştirirsin.
- Tom just changed his mind again.
- Tom az önce yine fikrini değiştirdi.
- Tom changes his mind all the time.
- Tom her zaman fikir değiştiriyor.
- Change your mind, if you want to.
- İstiyorsan fikrini değiştir.
- I might change my mind later.
- Belki fikrimi daha sonra değiştirebilirim.
- Tom just changed his mind again.
- Tom yine fikrini değiştirdi.
- I wonder what has made him change his mind.
- Onun fikrini neyin değiştirdiğini merak ediyorum.
- I'm glad you changed your mind.
- Fikrini değiştirdiğine memnun oldum.
- Tom wouldn't change his mind.
- Tom fikrini değiştirmedi.
- Tom is always changing his mind.
- Tom sürekli fikrini değiştiriyor.
- Mr Johnson suddenly changed his mind and signed the contract.
- Bay Johnson aniden fikrini değiştirdi ve sözleşmeyi imzaladı.
- Tom changed his mind about going out with Mary and stayed home.
- Tom Mary ile dışarı çıkma fikrini değiştirdi ve evde kaldı.
- Maybe Tom has changed his mind.
- Belki Tom fikrini değiştirmiştir.
- Tom started to say something, and then changed his mind.
- Tom bir şey söylemeye başladı ve sonra fikrini değiştirdi.
- If you change your mind, let us know.
- Fikrini değiştirirsen haberimiz olsun.
- I figured you might change your mind.
- Fikrini değiştirebileceğini düşündüm.
- Tom changed his mind about going out with Mary and stayed home.
- Tom, Mary ile çıkma fikrini değiştirdi ve evde kaldı.
- It's too late to change your mind now.
- Fikrinizi değiştirmek için artık çok geç.
- Tom and Mary haven't changed their minds.
- Tom ve Mary fikirlerini değiştirmediler.
- Do you think Tom will change his mind?
- Tom'un fikrini değiştireceğini düşünüyor musun?
- You can still change your mind.
- Hala fikrini değiştirebilirsin.
- They haven't changed their mind.
- Fikirlerini değiştirmediler.
- He will not change his mind in spite of my advice.
- Tavsiyeme rağmen fikrini değiştirmeyecek.
- He has changed his mind about going abroad.
- Yurtdışına gitme konusunda fikrini değiştirdi.
- Tom is not afraid to speak his mind.
- Tom fikrini söylemekten korkmaz.
- I was hoping to change Tom's mind.
- Tom'un fikrini değiştirmeyi umuyordum.
- I wonder why Tom changed his mind.
- Tom'un neden fikrini değiştirdiğini merak ediyorum.
- I hope you change your mind.
- Umarım fikrini değiştirirsin.
- If you want to change your mind, I'd understand.
- Fikrini değiştirmek istersen anlarım.
- He may change his mind later.
- O, daha sonra fikrini değiştirebilir.
- You may change your mind in a couple of weeks.
- Birkaç hafta içinde fikrini değiştirebilirsin.
- Only fools and dead men don't change their minds.
- Sadece ölüler ve deliler fikir değiştirmez.
- You have not changed your mind.
- Fikrini değiştirmedin.
- He might change his mind.
- Fikrini değiştirebilir.
- I won't waste time trying to change Tom's mind.
- Tom'un fikrini değiştirmeye çalışarak boşa zaman harcamayacağım.
- Change your mind, if you want to.
- Eğer istiyorsan, fikrini değiştir.
- Has Tom changed his mind?
- Tom fikrini mi değiştirdi?
- It's too late to change your mind now.
- Artık fikrini değiştirmen için çok geç.
- Tom suddenly changed his mind.
- Tom aniden fikrini değiştirdi.
- Tom will change his mind again.
- Tom tekrar fikrini değiştirecek.
- She often changes her mind.
- Sık sık fikrini değiştirir.
- Tom might still change his mind.
- Tom hâlâ fikrini değiştirebilir.
- I think this will change your mind.
- Bence bu fikrini değiştirecek.
- What can make you to change your mind?
- Fikrini değiştirmene ne sebep olabilir?
- Tom persuaded Mary to change her mind.
- Tom, Mary'yi fikrini değiştirmeye ikna etti.
- I'm sure Tom will change his mind.
- Tom'un fikrini değiştireceğinden eminim.
- Great minds discuss ideas, average minds discuss events, small minds discuss people.
- Büyük beyinler fikirleri, ortalama beyinler olayları, küçük beyinler insanları tartışır.
- I will change their mind.
- Fikirlerini değiştireceğim.
- Tom has asked Mary to change her mind.
- Tom, Mary'den fikrini değiştirmesini istedi.
- Tom may change his mind later.
- Tom daha sonra fikrini değiştirebilir.
- Do you think Tom will change his mind?
- Sence Tom fikrini değiştirir mi?
- Tom will likely change his mind.
- Tom muhtemelen fikrini değiştirecek.
- What made him change his mind?
- Fikrini değiştirmesine ne sebep oldu?
- I hope Tom doesn't change his mind.
- Umarım Tom fikrini değiştirmez.
- Has Tom changed his mind?
- Tom fikrini değiştirdi mi?
- Only fools never change their minds.
- Sadece aptallar fikirlerini asla değiştirmez.
- Tom eventually changed his mind.
- Tom sonunda fikrini değiştirdi.
- We persuaded Tom to change his mind.
- Tom'u fikrini değiştirmeye ikna ettik.
- What was it that caused you to change your mind?
- Fikrini değiştirmene sebep olan neydi?
- Only the fools and the dead never change their minds.
- Sadece aptallar ve ölüler asla fikirlerini değiştirmez.
- You may change your mind.
- Fikrini değiştirebilirsin.
- How was I to know Tom would change his mind?
- Tom'un fikrini değiştireceğini nereden bilebilirdim ki?
- I'm glad you changed your mind.
- Fikrini değiştirdiğine sevindim.
- Tom started to say something, and then changed his mind.
- Tom bir şey söylemeye başladı ama sonra fikrini değiştirdi.
- Tom wondered what could have made Mary change her mind.
- Tom, Mary'nin fikrini neyin değiştirmiş olabileceğini merak ediyordu.
- Tom changes his mind a lot.
- Tom fikrini çok değiştiriyor.
- What can make you to change your mind?
- Ne senin fikrini değiştirebilir?
- You can't really expect Tom to change his mind.
- Tom'un fikrini değiştirmesini gerçekten bekleyemezsin.
- She changed her mind again, which made us all angry.
- Yine fikrini değiştirdi, bu da hepimizi kızdırdı.
- He's always changing his mind.
- O her zaman fikrini değiştiriyor.
- I will change their mind.
- Onların fikrini değiştireceğim.
- Say what you want, it won't change his mind.
- Ne istersen söyle, fikrini değiştirmeyecek.
- What changed their minds?
- Onların fikirlerini ne değiştirdi?
- Tom is never going to change his mind.
- Tom asla fikrini değiştiremeyecek.
- I hope you change your mind.
- Fikrini değiştireceğini umuyorum.
- I couldn't get Tom to change his mind.
- Tom'u fikrini değiştirmeye ikna edemedim.
- I think you'll change your mind.
- Fikrini değiştireceğini düşünüyorum.
- If you want to change your mind, it's OK with me.
- Fikrinizi değiştirmek isterseniz, benim için sorun değil.
- What changed their minds?
- Fikirlerini ne değiştirdi?
- I guess Tom changed his mind.
- Sanırım Tom fikrini değiştirdi.
- He might change his mind.
- O, fikrini değiştirebilir.
- Tom changed his mind after thinking over the matter for a long time.
- Tom konu üzerinde uzun süre düşündükten sonra fikrini değiştirdi.
- You'll change your mind after I explain it.
- Açıkladıktan sonra fikrini değiştireceksin.
- I'll try to change their minds.
- Fikirlerini değiştirmeye çalışacağım.
- She changed her mind again, which made us all angry.
- O fikrini tekrar değiştirdi, bu durum hepimizi kızdırdı.
- Tom could change his mind.
- Tom fikrini değiştirebilir.
- You haven't changed your mind, have you?
- Fikrini değiştirmedin, değil mi?
- I will never change my mind.
- Fikrimi asla değiştirmeyeceğim.
- I hope Tom and Mary change their minds.
- Umarım Tom ve Mary fikirlerini değiştirirler.
- I hope you have changed your mind.
- Fikrini değiştirdiğini umuyorum.
- In the course of time, he changed his mind.
- Zaman içinde fikrini değiştirdi.
- It's not too late to change your mind.
- Fikrini değiştirmek için çok geç değil.
- Will Tom change his mind?
- Tom fikrini değiştirecek mi?
- I'm tired of altering my plans every time you change your mind.
- Senin her fikrini değiştirdiğin zaman planlarımı değiştirmekten usandım.
- I couldn't get Tom to change his mind.
- Tom'a fikrini değiştiremedim.
- You can't change your mind now.
- Artık fikrinizi değiştiremezsiniz.
- Only a fool never changes his mind.
- Sadece aptallar fikir değiştirmez.
- You might change your mind in a couple of weeks.
- Birkaç hafta içinde fikrini değiştirebilirsin.
- Fadil changed his mind when he learned that he could face the death penalty.
- Fadıl, ölüm cezası ile karşı karşıya kalabileceğini öğrendiğinde fikrini değiştirdi.
- Tom changes his mind all the time.
- Tom her zaman fikrini değiştirir.
- You need to get Tom to change his mind.
- Tom'un fikrini değiştirmesini sağlamalısın.
- If you change your mind, let me know.
- Fikrini değiştirirsen bana haber ver.
- Only fools and dead men don't change their minds.
- Sadece aptallar ve ölüler fikirlerini değiştirmez.
- No matter what happens, I will never change my mind.
- Ne olursa olsun, fikrimi asla değiştirmeyeceğim.
- Mary later changed her mind.
- Mary daha sonra fikrini değiştirdi.
- Sami changed his mind when he learned that he could face the death penalty.
- Ölüm cezasıyla karşı karşıya kalabileceğini öğrenince Sami fikrini değiştirdi.
- Maybe Tom will change his mind.
- Belki Tom fikrini değiştirir.
- I think you'll be able to change Tom's mind.
- Tom'un fikrini değiştirebileceğini düşünüyorum.
- What made you change your mind?
- Senin fikrini ne değiştirdi?
- Tom hasn't changed his mind yet and isn't very likely to ever change it.
- Tom henüz fikrini değiştirmedi ve değiştirmesi de pek olası değil.
- Those who cannot change their minds cannot change anything.
- Fikirlerini değiştiremeyenler hiçbir şeyi değiştiremezler.
- I think you'll change your mind.
- Bence fikrini değiştireceksin.
- Tom has changed his mind.
- Tom fikrini değiştirdi.
- I was wondering what changed your mind.
- Fikrini neyin değiştirdiğini merak ediyordum.
- We persuaded him to change his mind.
- Fikrini değiştirmesi için onu ikna ettik.
- I hope you don't change your mind.
- Umarım fikrini değiştirmezsin.
- Let's face it, he's not going to change his mind.
- Kabul edelim, fikrini değiştirmeyecek.
- You haven't changed your mind again, have you?
- Fikrini tekrar değiştirmedin, değil mi?
- I didn't think that Tom would change his mind.
- Tom'un fikrini değiştireceğini düşünmemiştim.
- Sami has not changed his mind.
- Sami fikrini değiştirmedi.
- Tom just changed his mind.
- Tom sadece fikrini değiştirdi.
- What could've changed Tom's mind?
- Tom'un fikrini ne değiştirmiş olabilir?
- Why did they change their minds?
- Neden fikirlerini değiştirdiler?
- I shouldn't have wasted my time trying to convince Tom to change his mind.
- Tom'u fikrini değiştirmeye ikna etmek için zamanımı boşa harcamamalıydım.
- What made Tom change his mind?
- Tom'un fikrini değiştirmesini ne sağladı?
- What made him change his mind?
- Ona fikrini ne değiştirtti?
- They didn't change their minds.
- Fikirlerini değiştirmediler.
- I wonder what has made him change his mind.
- Fikrini değiştirmesine neyin sebep olduğunu merak ediyorum.
- Tom started to say something, but changed his mind.
- Tom bir şey söylemeye başladı ama fikrini değiştirdi.
- You can't change your mind now.
- Şimdi fikrini değiştiremezsin.
- I'm sure that Tom will change his mind.
- Tom'un fikrini değiştireceğinden eminim.
- Tom changed his mind at the last minute.
- Tom son anda fikrini değiştirdi.
- He will not change his mind in spite of my advice.
- Tavsiyeme rağmen o, fikrini değiştirmeyecek.
- Something must've happened to change Tom's mind.
- Tom'un fikrini değiştirecek bir şey olmuş olmalı.
- He hasn't changed his mind.
- Fikrini değiştirmedi.
- I've changed my mind again.
- Fikrimi yine değiştirdim.
- You've changed your mind, haven't you?
- Fikrini değiştirdin, değil mi?
- How can I change your mind?
- Fikrinizi nasıl değiştirebilirim?
- It was difficult to persuade him to change his mind.
- Fikrini değiştirmesi için onu ikna etmek zor oldu.
- There's nothing I could ever say that would make Tom change his mind.
- Tom'un fikrini değiştirecek söyleyebileceğim hiçbir şey yok.
- They didn't change their minds.
- Onlar fikirlerini değiştirmediler.
- Why did they change their minds?
- Onlar neden fikrini değiştirdi.
- Let me see if Tom has changed his mind.
- Tom'un fikrini değiştirip değiştirmediğine bir bakayım.
- Don't change your mind so often.
- Fikrini bu kadar sık değiştirme.
- Tom changed his mind.
- Tom fikrini değiştirdi.
- Have you changed your mind again?
- Fikrini yine mi değiştirdin?
- I think you might eventually change your mind.
- Bence sonunda fikrini değiştirebilirsin.
- Don't change your mind.
- Fikrinizi değiştirmeyin.
- Nothing could induce him to change his mind.
- Hiçbir şey onun fikrini değiştirmek için onu ikna edemez.
- What I can't make out is why you have changed your mind.
- Çözemediğim şey fikrini neden değiştirdiğin.
- I hope Tom hasn't changed his mind.
- Umarım Tom fikrini değiştirmedi.
- No two men are of a mind.
- İki adamın fikri aynı olmaz.
- Tom might still change his mind.
- Tom hala fikrini değiştirebilir.
- It was difficult to persuade him to change his mind.
- Fikrini değiştirmesi için onu ikna etmek zordu.
- Tom can't help wondering why Mary changed her mind.
- Tom, Mary'nin fikrini niçin değiştirdiğini merak etmekten kendini alamıyor.
- Tom changed his mind at the last minute.
- Tom son dakikada fikrini değiştirdi.
- Why did Mary change her mind?
- Mary neden fikrini değiştirdi?
- Tom often changes his mind.
- Tom sık sık fikrini değiştirir.
- I change my mind a lot.
- Fikrimi çok değiştiriyorum.
- Taking all things into consideration, I have made up my mind to give up the idea.
- Her şeyi göz önünde bulundurarak, bu fikirden vazgeçmeye karar verdim.
- Tom might change his mind.
- Tom fikrini değiştirebilir.
- Tom's mind couldn't be changed.
- Tom'un fikri değiştirilemedi.
- Tom suddenly changed his mind.
- Tom birden fikrini değiştirdi.
- You can still change your mind.
- Hâlâ fikrini değiştirebilirsin.
- You can't just change your mind.
- Fikrinizi değiştiremezsiniz.
- What made you change your mind all of a sudden?
- Birdenbire fikrini değiştirmene ne sebep oldu?
- Let me see if Tom has changed his mind.
- Bakalım Tom fikrini değiştirmiş mi?
- She hasn't changed her mind.
- O, fikrini değiştirmedi.
- I'm sure Tom will change his mind.
- Eminim Tom fikrini değiştirecektir.
- Tom isn't afraid to speak his mind, is he?
- Tom fikrini söylemekten korkmuyor, değil mi?
- Tom hasn't changed his mind and probably never will.
- Tom fikrini değiştirmedi ve muhtemelen asla değiştirmeyecek.
- Tom just changed his mind.
- Tom fikrini değiştirdi.
- No one speaks his true mind.
- Kimse gerçek fikrini söylemiyor.
- He has changed his mind about going abroad.
- O, yurtdışına gitme hakkındaki fikrini değiştirdi.
- I change my mind a lot.
- Ben çok fikir değiştiririm.
- I think you'll change your mind.
- Bence fikrinizi değiştireceksiniz.
- He was persuaded to change his mind.
- O, fikrini değiştirmek için ikna edildi.
- In the course of time, he changed his mind.
- O, zamanla fikrini değiştirdi.
- Maybe Tom will change his mind.
- Belki Tom fikrini değiştirecek.
- I'll never change my mind.
- Fikrimi asla değiştirmeyeceğim.
- How was I to know Tom would change his mind?
- Tom'un fikrini değiştireceğini nasıl bilecektim?
- I hope Tom hasn't changed his mind.
- Umarım Tom fikrini değiştirmemiştir.
- You'll change your mind.
- Fikrini değiştireceksin.
- Tom has changed his mind again.
- Tom yine fikrini değiştirdi.
- He changed his mind.
- Fikrini değiştirdi.
- I hope you've changed your mind.
- Fikrini değiştirdiğini umuyorum.
- Tom changes his mind a lot.
- Tom fikrini çok değiştirir.
- I tried to change her mind, but I couldn't.
- Fikrini değiştirmeye çalıştım ama yapamadım.
- There's nothing I could ever say that would make Tom change his mind.
- Söyleyebileceğim hiçbir şey Tom'un fikrini değiştiremez.
- Only a fool never changes his mind.
- Sadece bir aptal asla fikrini değiştirmez.
- Why did Tom change his mind?
- Tom neden fikrini değiştirdi?
- Tom will never change his mind.
- Tom asla fikrini değiştirmez.
- Tom refused to change his mind.
- Tom fikrini değiştirmeyi reddetti.
- Obviously, you've changed your mind.
- Belli ki fikrinizi değiştirmişsiniz.
- Don't change your mind so often.
- Fikrini çok sık değiştirme.
- Tom might change his mind in a couple of weeks.
- Tom birkaç hafta içinde fikrini değiştirebilir.
- There's nothing I could ever say that would make Tom change his mind.
- Tom'un fikrini değiştirmek için söyleyebileceğim hiçbir şey yok.
- Tom started to say something, but changed his mind.
- Tom bir şey söylemeye başladı, ama fikrini değiştirdi.
- Fadil changed his mind when he learned that he could face the death penalty.
- Fadıl idam cezasıyla karşı karşıya kalabileceğini öğrenince fikrini değiştirdi.
- Tom is always changing his mind.
- Tom her zaman fikrini değiştiriyor.
- Tom hasn't changed his mind.
- Tom fikrini değiştirmedi.
- If you change your mind, let me know.
- Fikrini değiştirirsen bana bildir.
- Only fools never change their minds.
- Sadece aptallar fikir değiştirmez.
- I hope you've changed your mind.
- Umarım fikrini değiştirmişsindir.
- What made you change your mind all of a sudden?
- Ansızın fikrini ne değiştirdi?
- If you change your mind, let us know.
- Eğer fikrini değiştirirsen, bize haber ver.
- You have not changed your mind.
- Sen fikrini değiştirmedin.
- No amount of money will change his mind.
- Hiçbir para onun fikrini değiştiremez.
- Tom wondered what could have made Mary change her mind.
- Tom, Mary'nin fikrini neyin değiştirmiş olabileceğini merak etti.
- You haven't changed your mind again, have you?
- Yine fikrini değiştirmedin, değil mi?
- You need to get Tom to change his mind.
- Tom'a fikrini değiştirmelisin.
- It was clear to Tom that Mary wasn't going to change her mind.
- Mary'nin fikrini değiştirmeyeceği Tom için açıktı.
- Tom can't help wondering why Mary changed her mind.
- Tom, Mary'nin fikrini neden değiştirdiğini merak etmeden edemiyor.
- Let me know if you change your mind.
- Fikrini değiştirirsen bana haber ver.
- If you want to change your mind, it's OK with me.
- Fikrini değiştirmek istiyorsan benim için sorun değil.
- Tom and I haven't changed our minds.
- Tom ve ben fikrimizi değiştirmedik.
- We tried in vain to make him change his mind.
- Fikrini değiştirmesi için boşuna uğraştık.
- Tom is never going to change his mind, is he?
- Tom asla fikrini değiştirmeyecek, değil mi?
- Tom was afraid that Mary might change her mind.
- Tom Mary'nin fikrini değiştirebileceğinden korkuyordu.
- Tom couldn't persuade his classmates to change their minds about postponing the dance.
- Tom sınıf arkadaşlarını dansı erteleme hakkındaki fikirlerini değiştirmeleri için ikna edemedi.
- I wonder what made Tom change his mind.
- Tom'un fikrini neyin değiştirdiğini merak ediyorum.
- Tom didn't change his mind.
- Tom fikrini değiştirmedi.
- Tom changed his mind after thinking over the matter for a long time.
- Tom uzun süre düşündükten sonra fikrini değiştirdi.
- We tried to get him to change his mind, but couldn't.
- Fikrini değiştirmeye çalıştık ama başaramadık.
- Tom will change his mind again.
- Tom yine fikrini değiştirecek.
- I tried to change her mind, but I couldn't.
- Onun fikrini değiştirmeye çalıştım ama yapamadım.
- If you change your mind, let us know.
- Fikrini değiştirirsen, bize bildir.
- He often changes his mind.
- Sık sık fikir değiştirir.
- I won't waste time trying to change Tom's mind.
- Tom'un fikrini değiştirmeye çalışarak zaman kaybetmeyeceğim.
- Only the fools and the dead never change their minds.
- Sadece aptallar ve ölüler fikirlerini asla değiştirmezler.
- No amount of money will change his mind.
- Hiçbir para miktarı onun fikrini değiştirmeyecek.
- Tom may change his mind in a couple of weeks.
- Tom birkaç hafta içinde fikrini değiştirebilir.
- Sami changed his mind.
- Sami fikrini değiştirdi.
- Why did you change your mind?
- Neden fikrini değiştirdin?
- Tom was afraid that Mary might change her mind.
- Tom, Mary'nin fikrini değiştirmesinden korkuyordu.
- Don't change your mind.
- Fikrini değiştirme.
Show More (301)
|
3 |
mind |
zihin |
n. |
|
- The human mind is more complex than you think.
- İnsan zihni sizin sandığınızdan daha karmaşıktır.
- We have to be clear in our own minds about how great a burden they are on Lebanon.
- Lübnan için ne kadar büyük bir yük oldukları konusunda kendi zihnimizde net olmalıyız.
- We need to be clear in our own minds here about what is legislative and what is executive.
- Burada neyin yasama neyin yürütme olduğu konusunda kendi zihnimizde net olmamız gerekiyor.
- I want to focus our minds on the essential role of the guidelines.
- Zihinlerimizi kılavuz ilkelerin temel rolü üzerine odaklamak istiyorum.
- There is nothing so closed as a closed mind.
- Kapalı bir zihin kadar kapalı bir şey yoktur.
- It will also dispel the concerns that remain here and in the minds of our American friends.
- Aynı zamanda burada ve Amerikalı dostlarımızın zihninde var olan endişeleri de ortadan kaldıracaktır.
- That is an issue which constantly occupies our minds in the European Union as well.
- Bu, Avrupa Birliği'nde de sürekli zihnimizi meşgul eden bir konudur.
- I am quite sure that the meeting is fresh in their minds.
- Toplantının zihinlerinde taze olduğundan oldukça eminim.
- They all concerned our constituents and exercised our legislative minds.
- Hepsi de seçmenlerimizi ilgilendiriyor ve yasamaya ilişkin bizlerin zihnini çalıştırıyordu.
- We cannot avoid thinking about the tragic outcome, which has made such a deep impression on our minds.
- Zihinlerimizde bu kadar derin bir etki bırakan trajik sonucu düşünmekten kaçınamayız.
- We cannot avoid thinking about the tragic outcome, which has made such a deep impression on our minds.
- Zihinlerimizde böylesine derin bir etki bırakan trajik sonucu düşünmeden edemiyoruz.
- When reading this report, I wonder whether, in the rapporteur's mind, man is still included in this biodiversity.
- Bu raporu okurken, sözcünün zihninde insanın hala bu biyoçeşitliliğe dahil olup olmadığını merak ediyorum.
- Its memories are still fresh in their minds.
- Hatıraları hala zihinlerinde taze.
- That would be a great help in setting our minds at rest.
- Bu, zihinlerimizi rahatlatmak için büyük bir yardımcı olacaktır.
- This is the question that is occupying all our minds.
- Hepimizin zihnini meşgul eden soru bu.
- We must touch the hearts and minds of our citizens.
- Vatandaşlarımızın kalplerine ve zihinlerine dokunmalıyız.
- We can and must avoid further tragedies such as some that are still fresh in our minds.
- Zihinlerimizde hala taze olan bazı trajediler gibi başka trajedilerden kaçınabiliriz ve kaçınmalıyız.
- Only the imperialist mind thinks in this way.
- Sadece emperyalist zihin bu şekilde düşünür.
- Thirdly, we must be clear in our own minds about the actual relations between the powers.
- Üçüncü olarak, güçler arasındaki gerçek ilişkiler konusunda kendi zihinlerimizde net olmalıyız.
- We cannot keep this tragic outcome, which is so imprinted on our minds, out of our discussion.
- Zihinlerimize böylesine kazınmış olan bu trajik sonucu tartışmamızın dışında tutamayız.
- We have to be clear in our own minds about how great a burden they are on Lebanon.
- Lübnan'a ne kadar büyük bir yük getirdikleri konusunda kendi zihinlerimizde net olmalıyız.
- We cannot inhabit the weird minds of terrorists, but we can pay the high cost of protection.
- Teröristlerin tuhaf zihinlerinde yaşayamayız ancak korunmanın yüksek maliyetini ödeyebiliriz.
- We must make an effort to reach agreement and we need to keep an open and tolerant mind on this matter.
- Anlaşmaya varmak için çaba sarf etmeli ve bu konuda açık ve hoşgörülü bir zihne sahip olmalıyız.
- They all concerned our constituents and exercised our legislative minds.
- Hepsi de seçmenlerimizi ilgilendiriyor ve yasama zihnimizi çalıştırıyor.
- Without these, there is the risk that the attacks will give rise to legends which could poison many people's minds.
- Bunlar olmadan saldırıların birçok insanın zihnini zehirleyebilecek efsanelere yol açma riski vardır.
- The memory of such flames cannot easily be snuffed from the mind, or from the landscape.
- Bu tür alevlerin anısı zihinlerden ya da manzaradan kolay kolay silinemez.
- Right now, the idea of self-determination is present in the Basque people's mind.
- Şu anda Bask halkının zihninde kendi kaderini tayin etme fikri mevcuttur.
- Consider it to be a kind of hearts and minds campaign.
- Bunu bir tür kalpler ve zihinler kampanyası olarak düşünün.
- The load of despair disappeared from his mind, and the peace of forgiveness filled his spirit.
- Umutsuzluğun yükü zihninden kayboldu ve bağışlamanın huzuru ruhunu doldurdu.
- A medicine man can go into somebody else's mind to explore his most secret memories.
- Bir büyücü başkasının zihnine girip en gizli anılarını keşfedebilir.
- It was too powerful for an unshielded human mind.
- Korumasız bir insan zihni için çok güçlüydü.
- Any type of meditation goes well but your mind must be completely calm and peace.
- Her türlü meditasyon iyi gider, ancak zihniniz tamamen sakin ve huzurlu olmalıdır.
- The load of despair disappeared from his mind, and the peace of forgiveness filled his spirit.
- Çaresizliğin yükü, zihninden kayboldu ve bağışlanmanın verdiği esenlik ruhunu doldurdu.
- It was too powerful for an unshielded human mind.
- Korunmasız bir insan zihnine göre fazla güçlüydü.
- Any type of meditation goes well but your mind must be completely calm and peace.
- Her türlü meditasyon iyi gider ancak zihninizin tamamen sakin ve huzurlu olması gerekir.
- Your mind does what you want, and the world listens.
- Zihniniz istediğinizi yapıyor ve dünya sizi dinliyor.
- Any type of meditation goes well but your mind must be completely calm and peace.
- Her türlü meditasyon iyi gider ama zihniniz tamamen sakin ve huzurlu olmalıdır.
- When you approach through the mind, the whole world becomes atomic.
- Zihin yoluyla yaklaştığınızda, tüm dünya atomik hale gelir.
- One of them could be blocking the other two from reading his mind.
- İçlerinden birisi diğer ikisinin, onun zihnini okumasını engelliyor olabilir.
- It was too powerful for an unshielded human mind.
- Korunmasız bir insan zihni için oldukça güçlüydü.
- Moderate exercise will refresh both mind and body.
- Orta düzeyde egzersiz hem zihni hem de bedeni tazeler.
- The empires of the future are the empires of the mind.
- Geleceğin imparatorlukları zihin imparatorluklarıdır.
- TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- Televizyon, zihninizi pasif bir durumda tuttuğu için zararlıdır.
- Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek, insan zihninin bir yaratımıdır.
- There is a secret passageway in my mind leading to my childhood.
- Zihnimde çocukluğuma giden gizli bir geçit var.
- Those who cannot change their minds cannot change anything.
- Kendi zihinlerini değiştiremeyenler hiçbir şeyi değiştiremezler.
- Happiness is beneficial for the body, but it is grief that develops the powers of the mind.
- Mutluluk beden için faydalıdır, ama zihnin güçlerini geliştiren kederdir.
- Reading of literature nourishes the mind.
- Edebiyat okumak zihnimizi besler.
- He is sound in both mind and body.
- O hem zihinsel hem de bedensel olarak sağlıklıdır.
- Reading improves the mind.
- Okumak zihni geliştirir.
- Psychology, which studies the human mind and human behavior, builds knowledge by observation and experiments.
- İnsan zihnini ve insan davranışlarını inceleyen psikoloji gözlem ve deneylerle bilgi oluşturur.
- To be an interesting person you have to feed and exercise your mind.
- İlginç bir insan olmak için zihninizi beslemeniz ve çalıştırmanız gerekir.
- The tragedy left a scar on my mind.
- Bu trajedi zihnimde yer etti.
- Tom says that he can move objects using only the power of his mind.
- Tom, sadece zihin gücüyle nesneleri hareket ettirebildiğini söylüyor.
- When you're about to have exams, lifting weights really does relieve stress, and it's also good for your mind and body.
- Sınavlara girmek üzereyken, ağırlık kaldırmak gerçekten stresi azaltıyor ve aynı zamanda zihniniz ve vücudunuz için de iyi.
- The Cold War may have ended, but the fear of war has not yet been removed from the minds of men.
- Soğuk Savaş sona ermiş olabilir, ama savaş korkusu henüz insanların zihninden silinmedi.
- They say Zen cultivates our mind.
- Zen'in zihnimizi geliştirdiğini söylüyorlar.
- She tried hard to clear her mind of doubts.
- Zihnini şüphelerden arındırmak için çok çabaladı.
- Sickness and health start with the mind.
- Hastalık ve sağlık zihinde başlar.
- Educating the mind without educating the heart is no education at all.
- Kalbi eğitmeden zihni eğitmek hiç eğitim görmemektir.
- Only an audacious mind will be able to solve this riddle.
- Sadece cesur bir zihin bu bilmeceyi çözebilir.
- To different minds, the same world is a hell, and a heaven.
- Farklı zihinler için aynı dünya hem cehennem hem de cennettir.
- With both mind and body in their best condition, let's look forward to the newcomers' training camp.
- Hem zihnimiz hem de bedenimiz en iyi durumdayken, yeni gelenlerin eğitim kampını dört gözle bekleyelim.
- Reading can develop your mind.
- Okumak zihnini geliştirebilir.
- The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık Tom'un zihnini karartmaya başladı.
- Small things amuse small minds.
- Küçük şeyler küçük zihinleri eğlendirir.
- Rest nurtures the body and the mind.
- Dinlenme bedeni ve zihni besler.
- Tom says that he can move objects using only the power of his mind.
- Tom sadece zihninin gücünü kullanarak nesneleri hareket ettirebildiğini söylüyor.
- Tom claims he can bend spoons with his mind.
- Tom zihniyle kaşıkları bükebildiğini iddia ediyor.
- Books are the offspring of one's mind.
- Kitaplar insanın zihninin ürünüdür.
- Little thing please little minds.
- Küçük şeyler küçük zihinleri memnun eder.
- My own mind is my own church.
- Benim kendi zihnim, kendi kilisemdir.
- That is really a load off my mind.
- Gerçekten zihnim rahatladı.
- Believing in your heart is more important than understanding with your mind.
- Kalbinden inanmak zihninle anlamaktan daha önemlidir.
- Albert Einstein is considered one of the most brilliant minds of the twentieth century.
- Albert Einstein Yirminci yüzyılın en parlak zihinlerinden biri olarak kabul edilir.
- She read my mind.
- Zihnimi okudu.
- Every man has seen the wall that limits his mind.
- Her insan zihnini sınırlayan duvarı görmüştür.
- I close my mind to this subject.
- Ben zihnimi bu konuya kapatıyorum.
- The body and the mind of man are so closely bound together that whatever affects one affects the other.
- İnsanın bedeni ve zihni birbirine o kadar sıkı bağlıdır ki birini etkileyen diğerini de etkiler.
- I close my mind to this subject.
- Bu konuya zihnimi kapatıyorum.
- Sami's lawyer wanted to create reasonable doubt in the minds of the jurors.
- Sami'nin avukatı jüri üyelerinin zihninde makul bir şüphe yaratmak istedi.
- Tom claims that he can read people's minds.
- Tom insanların zihinlerini okuyabildiğini iddia ediyor.
- Books are the bees that carry pollen from one mind to another.
- Kitaplar bir zihinden diğerine polen taşıyan arılardır.
- You can't really read my mind, can you?
- Sen gerçekten zihnimi okuyamazsın, değil mi?
- Try to reproduce the music in your mind.
- Müziği zihninizde yeniden üretmeye çalışın.
- Reading improves the mind.
- Okuma zihni geliştirir.
- The mind needs exercise as well as the body.
- Vücudun yanı sıra zihnin de egzersize ihtiyacı var.
- He has a strong mind.
- Onun güçlü bir zihni vardır.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
- Spor bizi bedenen olduğu kadar zihnen de sağlıklı kılar.
- Chess is the gymnasium of the mind.
- Satranç zihnin jimnastik salonudur.
- Mary reads to improve her mind.
- Mary zihnini geliştirmek için okuyor.
- Without imagination, one's mind is like a prison.
- Hayal olmadan, kişinin zihni bir hapishane gibidir.
- There is no fear for one whose mind is not filled with desires.
- Zihni arzularla dolu olmayan biri için korku yoktur.
- Superstition is the religion of feeble minds.
- Batıl inançlar zayıf zihinlerin dinidir.
- Open your mind.
- Zihninizi açın.
- Her mind is at peace.
- Zihni barış içinde.
- The absence of alternatives clears the mind marvelously.
- Alternatiflerin yokluğu zihni fevkalade temizler.
- Books are to the mind what food is to the body.
- Yemek vücut için neyse, kitaplar da zihin için odur.
- Open up your mind.
- Zihninizi açın.
- Rest nurtures the body and the mind.
- Dinlenmek bedeni ve zihni besler.
- My mind was blank.
- Zihnim boştu.
- Travel broadens your mind.
- Seyahat zihninizi genişletir.
- I can hear the sound in your mind.
- Zihnindeki sesi duyabiliyorum.
- Tom has a sharp mind.
- Tom'un keskin bir zihni var.
- Reading develops the mind.
- Okumak zihni geliştirir.
- My mind is a blank.
- Zihnim boş.
- Nature endowed her with both a sound mind and a sound body.
- Doğa ona hem sağlam bir zihin hem de sağlam bir beden bahşetmiş.
- The tragedy left a scar on my mind.
- Trajedi zihnimde bir iz bıraktı.
- There is no doubt in my mind.
- Zihnimde hiçbir şüphe yok.
- Books are to the mind what food is to the body.
- Vücut için gıda neyse; zihin için de kitap odur.
- A building, before it can be constructed, has to be visualized hundreds of times in the mind of an architect.
- Bir bina, inşa edilmeden önce mimarın zihninde yüzlerce kez görselleştirilmelidir.
- He is sound in both mind and body.
- Hem zihni hem de bedeni sağlamdır.
- The Cold War may have ended, but the fear of war has not yet been removed from the minds of men.
- Soğuk Savaş sona ermiş olabilir ama savaş korkusu henüz insanların zihinlerinden kalkmamıştır.
- Mary can move objects with the power of her mind.
- Mary nesneleri zihninin gücüyle hareket ettirebilir.
- His mind had lost its sharpness.
- Zihni keskinliğini kaybetmişti.
- Tom has a brilliant mind.
- Tom'un parlak bir zihni var.
- Open your mind to new knowledge.
- Zihnini yeni bilgilere aç.
- Mary can move objects with the power of her mind.
- Mary zihin gücüyle nesneleri taşıyabilir.
- Tom claims he can bend spoons with his mind.
- Tom zihin gücüyle kaşık bükebildiğini iddia ediyor.
- Reading can develop your mind.
- Okumak zihninizi geliştirebilir.
- Tom can move objects with his mind.
- Tom nesneleri zihniyle hareket ettirebiliyor.
- Without imagination, one's mind is like a prison.
- Hayal gücü olmadan, insanın zihni bir hapishane gibidir.
- Let's open our minds.
- Zihinlerimizi açalım.
- I try to destroy an object using just my mind.
- Sadece zihnimi kullanarak bir nesneyi yok etmeye çalışıyorum.
- Tom can move objects with his mind.
- Tom nesneleri zihniyle hareket ettirebilir.
- Let's open our minds.
- Zihnimizi açalım.
- My mind went blank.
- Zihnim karardı.
- A negative mind will never give you a positive life.
- Negatif bir zihin size asla olumlu bir hayat vermeyecek.
- My mind could not believe what my eyes were seeing.
- Gözlerimin gördüğüne zihnim inanamıyordu.
- A negative mind will never give you a positive life.
- Negatif bir zihin size asla pozitif bir hayat vermez.
- Don't let desire control your mind!
- Arzunun zihnini kontrol etmesine izin verme!
- Reading develops the mind.
- Okuma zihni geliştirir.
- Reading of literature nourishes the mind.
- Edebiyat okumak zihni besler.
- Mary reads to improve her mind.
- Mary zihnini geliştirmek için okur.
- Rest nurtures the body and the mind.
- İstirahat bedeni ve zihni besler.
- Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve kaygılar zihninde her yere yayılmıştı.
- Bread feeds the body, and books feed the mind.
- Ekmek vücudu besler, kitaplar ise zihni.
- Her mind is at peace.
- Zihni huzur içinde.
- Psychology, which studies the human mind and human behavior, builds knowledge by observation and experiments.
- İnsan zihnini ve insan davranışını inceleyen psikoloji, gözlem ve deneylerle bilgi oluşturur.
- Books are to the mind what food is to the body.
- Beden için yiyecekler neyse, kitaplar da zihin için odur.
- The mind needs exercise as well as the body.
- Bedenin olduğu kadar zihnin de egzersize ihtiyacı var.
- Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it.
- Anlaşılabilecek kadar basit olan herhangi bir evren, onu anlayabilecek bir zihin üretemeyecek kadar basittir.
- Freedom is a state of mind.
- Özgürlük bir zihin durumudur.
- Her mind was barricaded against the new idea.
- Zihni bu yeni fikre karşı adeta set çekmişti.
- Wine is wont to show the mind of man.
- Şarap insanın zihnini göstermeye alışkındır.
- Open your mind to new knowledge.
- Zihninizi yeni bilgilere açın.
- I can't read Tom's mind.
- Tom'un zihnini okuyamıyorum.
- Books are to the mind what food is to the body.
- Kitaplar zihnin gıdasıdır.
- The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.
- Mathematics occupied her mind.
- Matematik zihnini meşgul ediyordu.
- He has a strong mind.
- Güçlü bir zihni var.
- My mind must be playing tricks on me.
- Zihnim bana oyun oynuyor olmalı.
- Censorship feeds the dirty mind more than the four-letter word itself.
- Sansür, kirli zihni dört harfli kelimenin kendisinden daha çok besler.
- Some sentences on Tatoeba really make me question the minds of their owners.
- Tatoeba'daki bazı cümleler gerçekten sahiplerinin zihinlerini sorgulamama neden oluyor.
Show More (151)
|
4 |
mind |
sakınca |
n. |
|
- I hope you will not mind if I mention that tonight even though it is not part of our question.
- Bu akşam sorumuzun bir parçası olmasa da bundan bahsetmemin sakıncası olmayacağını umuyorum.
- I do not mind withdrawing what I said, provided she withdraws what she said.
- Söylediklerini geri alması koşuluyla, söylediklerimi geri almakta bir sakınca görmüyorum.
- I hope you do not mind me speaking in such personal terms.
- Umarım böyle kişisel terimlerle konuşmamın sakıncası yoktur.
- I don't mind telling you, I haven't been that scared since Korea.
- Size şunu söylemekte sakınca görmüyorum, Kore'den beri bu kadar korkmamıştım.
- I thought you wouldn't mind waiting for me.
- Beni beklemenin bir sakıncası olmaz sanmıştım.
- I'm going to stay at your countryhouse for a couple of days, and I think you don't mind.
- Birkaç gün senin köy evinde kalacağım, sanırım senin için bir sakıncası yok.
- I wouldn't mind helping you.
- Sana yardım etmemin benim için bir sakıncası yok.
- You mind if I join you?
- Size katılmamın sakıncası var mı?
- Now if you don't mind, I'd like to get started.
- Şimdi sakıncası yoksa başlamak istiyorum.
- Mind if I join you guys?
- Size katılmamın bir sakıncası var mı çocuklar?
- I'll take it if you don't mind.
- Sakıncası yoksa ben alırım.
- Please come here soon if you don't mind.
- Sakıncası yoksa, lütfen yakında buraya gelin.
- You'd better ask Tom if he minds.
- Sakıncası var mı diye Tom'a sorsan iyi olur.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Panjurları açsam sakıncası olur mu?
- Are you sure Tom doesn't mind me tagging along?
- Tom'un peşine takılmamın sakıncası olmadığına emin misin?
- I don't mind if you use my desk.
- Benim masamı kullanmanızın bir sakıncası yok.
- Tom asked Mary if she would mind doing that later.
- Tom, Mary'ye bunu daha sonra yapmasının bir sakıncası olup olmadığını sordu.
- I'd like to come along if you don't mind.
- Sakıncası yoksa ben de gelmek istiyorum.
- Would you ladies mind if we join you?
- Size katılmamızın sakıncası var mı hanımlar?
- I have a lot to do today, so if you don't mind, I'd like to have this discussion at another time.
- Bugün yapacak çok işim var, sakıncası yoksa bu tartışmayı başka bir zamanda yapmak istiyorum.
- If you don't mind, I'll go with Tom.
- Sakıncası yoksa Tom'la gideceğim.
- If you don't mind, I'd like to rest here for a while.
- Sakıncası yoksa bir süre burada dinlenmek istiyorum.
- I have a lot to do today, so if you don't mind, I'd like to have this discussion at another time.
- Bugün yapacak çok işim var, o yüzden sakıncası yoksa bu görüşmeyi başka bir zaman yapmak istiyorum.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Jaluziyi açmamda bir sakınca var mı?
- You don't mind if I leave early, do you?
- Erken çıkmamın bir sakıncası yok, değil mi?
- Would you mind if I opened the blinds?
- Panjurları açmamda bir sakınca var mı?
- I'd like to be left alone for a while, if you don't mind.
- Sakıncası yoksa, bir süre yalnız kalmak istiyorum.
- I thought you wouldn't mind waiting for me.
- Beni beklemenin senin için sakıncası olmadığını düşündüm.
- I'd like to take a note of your phone number if you don't mind.
- Sakıncası yoksa telefon numaranızı not almak istiyorum.
- You mind if I join you?
- Size katılmamın bir sakıncası var mı?
- Tom asked me if I'd mind working late today.
- Tom bugün geç saate kadar çalışmamın sakıncası olup olmadığını sordu.
- I don't mind leaving at six o'clock.
- Saat altıda gitmemizin sakıncası yok.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
- Jim, bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Lay these books on my desk, if you don't mind.
- Sakıncası yoksa, bu kitapları masamın üstüne koyun.
- I don't mind waiting for a while.
- Bir süre beklemenin sakıncası yok.
- Don't you mind if I touch this?
- Buna dokunmamın sakıncası var mı?
- Would anyone mind if I turned on some lights?
- Bazı ışıkları açsam bir sakıncası var mı?
- I wonder if you'd mind giving me an autograph.
- Bana bir imza vermenizin bir sakıncası olup olmadığını merak ediyorum.
- I don't mind sharing a room with Tom.
- Tom'la aynı odayı paylaşmanın bir sakıncası yok.
- Are you sure you don't mind if I leave?
- Gitmemin sakıncası olmadığına emin misin?
- If you don't mind, I'd like to talk to Tom alone.
- Eğer sakıncası yoksa, Tom'la yalnız konuşmak istiyorum.
- I was wondering if you'd mind if I smoked.
- Acaba sigara içmemin bir sakıncası var mı diye merak ediyordum.
- Would you mind shutting the window?
- Pencereyi kapatmamda bir sakınca var mı?
- If you don't mind.
- Sizin için bir sakıncası yoksa.
- I suppose you won't mind if I take one.
- Sanırım bir tane almamın sakıncası yoktur.
- I hope you don't mind my coming here.
- Umarım buraya gelmemin bir sakıncası yoktur.
- Don't you mind if I touch this?
- Buna dokunmamın bir sakıncası yok mu?
- I hope you won't mind if I give you some advice.
- Umarım sana bir tavsiye vermemin sakıncası yoktur.
- Don't you mind waiting here?
- Burada beklemenizin bir sakıncası yok mu?
- I'd like to be alone if you don't mind.
- Sakıncası yoksa yalnız kalmak istiyorum.
- I wouldn't mind stopping for a while now.
- Bir süreliğine durmanın sakıncası yok.
- I don't mind helping Tom a little.
- Tom'a biraz yardım etmenin sakıncası yok.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Jaluziyi açsam sakıncası olur mu?
- Would you mind if we left a little early?
- Azıcık erken ayrılsak senin için bir sakıncası olur mu?
- If you don't mind, may we inspect your suitcase?
- Sakıncası yoksa, valizinizi kontrol edebilir miyiz?
- If she doesn't mind, I can pick up her daughter from school today.
- Eğer onun için bir sakıncası yoksa, bugün onun kızını okuldan alabilirim.
- I wouldn't mind answering a few questions.
- Birkaç soruyu cevaplamamın benim için sakıncası yok.
- I'd like to go with you if you don't mind.
- Sakıncası yoksa seninle gitmek istiyorum.
- Would you mind if we spoke in French?
- Fransızca konuşsak sakıncası olur mu?
- Would you mind if I turned the radio off?
- Radyoyu kapatmamda senin açından bir sakınca var mı?
- If Tom doesn't mind, I'd like to join him for lunch.
- Eğer Tom için sakıncası yoksa, öğle yemeğinde ona katılmak isterim.
- I don't mind doing it.
- Bunu yapmanın sakıncası yok.
- Are you sure you don't mind if I stay?
- Kalmamın senin için sakıncası olmadığına emin misin?
- I don't mind sharing my table.
- Masamı paylaşmanın sakıncası yok.
- If you don't mind my asking, why did you go out yesterday?
- Sormamın sakıncası yoksa, dün neden dışarı çıktın?
- If you don't mind, I'll sit here.
- Eğer sakıncası yoksa burada oturacağım.
- Mind if I tried your pizza?
- Pizzanı denememin bir sakıncası var mı?
- If she doesn't mind, I can pick up her daughter from school today.
- Eğer sakıncası yoksa, bugün kızını okuldan alabilirim.
- I was wondering if you'd mind if I smoked.
- Sigara içmemin sakıncası olup olmadığını merak ediyordum.
- If you don't mind, I'd like to say a few words.
- Sakıncası yoksa birkaç kelime söylemek istiyorum.
- I don't mind if you smoke.
- Sigara içmenizin bir sakıncası yok.
- If you don't mind, I'll leave now.
- Sakıncası yoksa, şimdi gideceğim.
- I'll take it if you don't mind.
- Sakıncası yoksa onu alacağım.
- If you don't mind telling me, what was your problem?
- Sakıncası yoksa, sorunun neydi?
- Mind if I join you guys?
- Size katılmamın sakıncası var mı?
- If you don't mind, I'd like to rest here for a while.
- Sakıncası yoksa, bir süre burada dinlenmek istiyorum.
- I'd like to go with you if you don't mind.
- Sakıncası yoksa seninle gelmek isterim.
- If you don't mind.
- Eğer sakıncası yoksa.
- I don't mind you spending time with me.
- Benimle vakit geçirmenizin sakıncası yok.
- Tom doesn't mind doing that.
- Tom bunu yapmakta sakınca görmez.
- I wouldn't mind doing that for you.
- Senin için onu yapmamın bir sakıncası yok.
- I don't mind your smoking.
- Sigara içmenizin bence bir sakıncası yok.
- I'd like to take a note of your phone number if you don't mind.
- Sakıncası yoksa telefon numaranı not almak istiyorum.
- I hope you don't mind.
- Umarım sakıncası yoktur.
- I hope you don't mind if I leave early.
- Umarım erken çıkmamın bir sakıncası yoktur.
- If you don't mind, may we inspect your suitcase?
- Sakıncası yoksa bavulunuzu inceleyebilir miyiz?
- If you don't mind, I'll go with Tom.
- Eğer sakıncası yoksa Tom'la gideceğim.
- If you don't mind, I'd like to be alone for a while.
- Senin için bir sakıncası yoksa, bir süre yalnız kalmak istiyorum.
- Would you mind if I asked you a question?
- Size bir soru sormamda sakınca var mı?
- If you don't mind.
- Sakıncası yoksa.
- Would you mind shutting the windows?
- Pencereleri kapatmamda bir sakınca var mı?
- I don't mind getting up early.
- Erken kalkmanın sakıncası yok.
- I wouldn't mind going out for a while.
- Bir süreliğine dışarı çıkmanın sakıncası yok.
- If you don't mind, I'll leave now.
- Eğer sakıncası yoksa, şimdi ayrılacağım.
- If you don't mind, I'd like to say a few words.
- Sakıncası yoksa birkaç şey söylemek istiyorum.
- I don't mind getting up early.
- Erken kalkmamın sakıncası yok.
- I'm going to stay at your countryhouse for a couple of days, and I think you don't mind.
- Birkaç günlüğüne sizin kır evinizde kalacağım ve sanırım sizin için sakıncası yok.
- I'd like to ask you a few questions if you don't mind.
- Sakıncası yoksa size birkaç soru sormak isterim.
- If you don't mind, I'd like to talk to Tom alone.
- Sakıncası yoksa Tom'la yalnız konuşmak istiyorum.
- Don't you mind waiting here?
- Burada beklemenin sakıncası yok mu?
- I'll do it if you don't mind.
- Sakıncası yoksa ben yaparım.
- Would you mind if I took a picture?
- Bir resim çekmemin sakıncası olur mu?
- I don't mind getting up at six.
- Altıda kalkmamın sakıncası yok.
- Tom said he didn't mind doing that.
- Tom bunu yapmakta bir sakınca görmediğini söyledi.
- I'll keep these if you don't mind.
- Sakıncası yoksa bunlar bende kalsın.
- I wonder if you would mind lending me your car for a couple of days.
- Birkaç günlüğüne arabanı bana ödünç vermenin bir sakıncası olup olmadığını merak ediyorum.
- I don't mind making a few changes to the plan.
- Planda birkaç değişiklik yapmanın sakıncası yok.
- I'd like to ask you a few questions if you don't mind.
- Sakıncası yoksa size birkaç soru sormak istiyorum.
- If you don't mind, I'd like to be alone for a while.
- Sakıncası yoksa, bir süre yalnız kalmak istiyorum.
- Please come here soon if you don't mind.
- Sakıncası yoksa birazdan buraya gelin, lütfen.
- I don't mind leaving at six o'clock.
- Saat altıda gitmemin sakıncası yok.
- I hope you don't mind.
- Senin için sakıncası yoktur umarım.
- I don't mind your staying here.
- Burada kalmanızın bir sakıncası yok.
- Call me Harry, if you don't mind.
- Sakıncası yoksa beni Harry diye çağır.
- I'll do it if you don't mind.
- Eğer sakıncası yoksa onu yapacağım.
- I'd like to stay if you don't mind.
- Sakıncası yoksa kalmak istiyorum.
- Call me Harry, if you don't mind.
- Sakıncası yoksa bana Harry de.
- I don't mind doing that.
- Bunu yapmamın sakıncası yok.
- If you don't mind, I'll sit here.
- Sakıncası yoksa burada oturacağım.
Show More (116)
|
5 |
mind |
umursamak |
v. |
|
- Do you mind scooting over a bit?
- Biraz kenara kaysan olur mu?
- I think Tom wouldn't mind.
- Sanırım Tom umursamazdı.
- I don't mind sleeping on the floor.
- Ben yerde uyumayı umursamıyorum.
- I don't mind it here.
- Onu burada umursamıyorum.
- Tom doesn't seem to mind.
- Tom umursamıyor gibi görünüyor.
- I don't mind doing that at all.
- Bunu yapmayı hiç umursamıyorum.
- Tom doesn't mind being told what to do.
- Tom ne yapacağının söylenilmesini umursamıyor.
- Why should we mind?
- Neden umursayalım ki?
- Did Tom mind?
- Tom umursadı mı?
- Tom doesn't seem to mind that his daughter is dating John.
- Tom kızının John'la çıkmasını umursamıyor gibi görünüyor.
- I don't mind getting wet.
- Islanmayı umursamıyorum.
- Tom doesn't mind lending Mary money.
- Tom Mary'ye ödünç para vermeyi umursamaz.
- Tom didn't mind doing the dishes.
- Tom bulaşıkları yıkamayı umursamadı.
- Tom certainly doesn't seem to mind helping Mary.
- Tom kesinlikle Mary'ye yardım etmeyi umursamıyor gibi.
- I didn't mind.
- Umursamadım.
- Tom doesn't mind getting up at dawn.
- Tom şafakta kalkmayı umursamaz.
- I don't mind the noise.
- Ben gürültüyü umursamıyorum.
- I don't know why we never used to mind Tom's complaining.
- Tom'un şikayetlerini neden hiç umursamadığımızı bilmiyorum.
- I don't think Tom will mind.
- Tom'un umursayacağını sanmıyorum.
- I'd prefer to win, but I don't mind losing.
- Kazanmayı tercih ederdim ama kaybetmeyi de umursamıyorum.
- Tom said he didn't mind.
- Tom umursamadığını söyledi.
- Tom didn't mind.
- Tom umursamadı.
- Tom definitely didn't mind.
- Tom kesinlikle umursamadı.
- Tom says he doesn't mind eating after the children eat.
- Tom, çocuklar yedikten sonra yemek yemeyi umursamadığını söylüyor.
- Tom said he didn't mind doing that.
- Tom onu yapmayı umursamadığını söyledi.
- Nobody else seemed to mind.
- Başka kimse umursamıyor gibiydi.
- Tom doesn't mind eating after the children eat.
- Tom çocuklar yedikten sonra yemek yemeyi umursamıyor.
- Why should we mind?
- Neden umursamalıyız?
- They won't mind.
- Onlar umursamayacak.
- Tom doesn't mind swimming in the rain.
- Tom yağmurda yüzmeyi umursamıyor.
- I don't mind that at all.
- Bunu hiç umursamıyorum.
- Tom doesn't mind walking in the rain.
- Tom yağmurda yürümeyi umursamıyor.
- Tom doesn't mind.
- Tom umursamaz.
- I've never minded her behaving badly.
- Onun kötü davranmasını hiç umursamadım.
- I didn't mind waiting for Tom.
- Tom'u beklemeyi umursamadım.
- Tom doesn't mind what people say about Mary.
- Tom insanların Mary hakkında söylediklerini umursamaz.
- I don't think Tom would mind it if you did that.
- Bunu yaparsan Tom'un umursayacağını sanmıyorum.
- Tom doesn't mind sleeping on the floor.
- Tom yerde uyumayı umursamıyor.
- Tom didn't seem to mind that Mary was late.
- Tom Mary'nin geç kaldığını umursuyor gibi görünmüyordu.
- I don't mind sleeping on the couch.
- Kanepede uyumayı umursamıyorum.
- I don't mind reading manuals.
- Kılavuzları okumayı umursamıyorum.
- Tom doesn't mind lending Mary money.
- Tom, Mary'ye borç para vermeyi umursamıyor.
- Under the circumstances, I don't think Tom would mind.
- Bu şartlar altında, Tom'un umursayacağını sanmıyorum.
- Tom doesn't mind cycling in the rain.
- Tom yağmurda bisiklete binmeyi umursamıyor.
- I don't mind if I get wet.
- Islanırsam umursamam.
- I certainly don't mind Tom talking to you.
- Tom'un seninle konuşmasını kesinlikle umursamıyorum.
- Tom says he doesn't mind.
- Tom umursamadığını söylüyor.
- Are you sure you don't mind?
- Umursamadığına emin misin?
- I don't mind at all.
- Hiç umursamıyorum.
- Tom doesn't seem to mind.
- Tom umursuyor gibi görünmüyor.
- I don't think Tom would mind if we did that.
- Eğer bunu yaparsak Tom'un umursayacağını sanmıyorum.
- I don't know why we never used to mind Tom's complaining.
- Tom'un şikayetini neden hiç umursamadığımızı bilmiyorum.
- I don't mind the cold.
- Ben soğuğu umursamıyorum.
- Under the circumstances, I don't think Tom would mind.
- Bu şartlar altında Tom'un umursayacağını sanmıyorum.
- I certainly don't mind helping you.
- Sana yardım etmeyi kesinlikle umursamıyorum.
- Tom doesn't mind getting up at dawn.
- Tom şafakta kalkmayı umursamıyor.
- Don't mind the haters.
- Nefret edenleri umursama.
- Tom wouldn't mind if Mary didn't do that.
- Eğer Mary onu yapmasa Tom umursamaz.
- Tom didn't seem to mind waiting for Mary.
- Tom, Mary'yi beklemeyi umursamıyor gibiydi.
- I don't think Tom would mind.
- Tom'un umursayacağını sanmıyorum.
- You don't mind, do you?
- Umursamıyorsun, değil mi?
- Tom certainly doesn't seem to mind helping Mary.
- Tom kesinlikle Mary'ye yardım etmeyi umursuyor gibi görünmüyor.
- I certainly don't mind helping you.
- Ben kesinlikle size yardım etmeyi umursamıyorum.
- I don't mind the heat.
- Sıcaklığı umursamıyorum.
- Tom doesn't mind all that much.
- Tom o kadar da umursamıyor.
- I'm sure she won't mind.
- Onun umursamayacağına eminim.
- Do you mind?
- Umursuyor musun?
- I don't mind routines at all.
- Rutinleri hiç umursamıyorum.
- I don't mind doing it at all.
- Bunu yapmayı hiç umursamıyorum.
- I really don't mind doing this.
- Bunu yapmayı gerçekten umursamıyorum.
- I don't mind hanging around for a while.
- Bir süre buralarda takılmayı umursamıyorum.
- Tom didn't seem to mind sitting by himself.
- Tom tek başına oturmayı umursamıyor gibiydi.
- I don't mind a bit of hard work.
- Biraz sıkı çalışmayı umursamıyorum.
- Don't mind me.
- Beni umursamayın.
- I thought Tom wouldn't mind waiting for Mary.
- Tom'un Mary'yi beklemeyi umursamayacağını düşündüm.
- Tom wouldn't mind.
- Tom umursamazdı.
- I didn't mind waiting.
- Beklemeyi umursamadım.
- Tom doesn't mind getting wet.
- Tom ıslanmayı umursamıyor.
- She has small breasts, but I don't mind.
- Onun küçük göğüsleri var ama umursamıyorum.
- I don't mind helping.
- Yardım etmeyi umursamıyorum.
- I don't mind it.
- Ben onu umursamıyorum.
- I don't mind doing this at all.
- Bunu yapmayı hiç umursamıyorum.
- She didn't mind doing the dishes.
- O, bulaşıkları yıkamayı umursamadı.
- He doesn't mind risking his life.
- O, hayatını riske atmayı umursamaz.
- Tom says he won't mind.
- Tom umursamayacağını söylüyor.
- Tom doesn't mind what people say about Mary.
- Tom insanların Mary hakkında söylediklerini umursamıyor.
- I don't mind helping you clean up after the party.
- Partiden sonra temizlik yapmana yardım etmeyi umursamıyorum.
- I don't mind sharing a room with Tom.
- Tom'la bir odayı paylaşmayı umursamıyorum.
Show More (85)
|
6 |
mind |
aldırmak |
v. |
|
- I hope you don't mind my request.
- Umarım isteğime aldırmazsınız.
- Tom doesn't mind.
- Tom aldırmaz.
- I just assumed you wouldn't mind.
- Aldırmayacağını sandım.
- I hope nobody minds my being straggly and unkempt at five in the morning.
- Umarım kimse sabahın beşinde dağınık ve bakımsız olmama aldırmaz.
- Tom doesn't mind doing that for you.
- Tom onu senin için yapmayı aldırmaz.
- Tom isn't going to mind.
- Tom aldırmayacak.
- You won't mind, will you?
- Aldırmazsın, değil mi?
- Don't mind us.
- Bize aldırmayın.
- I'm sure he won't mind.
- Onun aldırmayacağına eminim.
- Tom doesn't mind cycling in the rain.
- Tom yağmurda bisiklet sürmeye aldırmaz.
- I'm sure Tom wouldn't mind if you ate one of the cookies he baked this afternoon.
- Eminim Tom'un öğleden sonra pişirdiği kurabiyelerden birini yemenize aldırmaz.
- I hope you don't mind that I let myself in.
- Umarım içeri girmeme aldırmazsın.
- Tom won't mind if we stay here.
- Tom burada kalmamıza aldırmaz.
- Please don't mind me.
- Lütfen bana aldırmayın.
- I'm sure Tom wouldn't mind.
- Eminim Tom aldırmaz.
- You don't mind where you sit, do you?
- Oturduğun yere aldırmıyorsun, değil mi?
- Don't mind him.
- Ona aldırmayın.
- Pay no mind to the man behind the curtain.
- Perdenin arkasındaki adama aldırma.
- I don't mind the heat.
- Sıcağa aldırmam.
- I knew Tom wasn't going to mind.
- Tom'un aldırmayacağını biliyordum.
- Please don't mind him.
- Lütfen ona aldırmayın.
- Tom doesn't mind being told what to do.
- Tom ne yapacağının söylenmesine aldırmıyor.
- Tom doesn't mind the cold, but Mary can't stand it.
- Tom soğuğa aldırmıyor ama Mary dayanamıyor.
- I don't mind the cold, but I can't stand the heat.
- Soğuğa aldırmıyorum ama sıcağa dayanamıyorum.
- I don't mind hot weather.
- Sıcak havaya aldırmam.
- Tom didn't mind.
- Tom aldırmadı.
- Tom didn't mind that Mary had small breasts.
- Tom, Mary'nin küçük göğüsleri olmasına aldırmadı.
- I don't think Tom would mind if you did that.
- Tom'un bunu yapmana aldıracağını sanmıyorum.
- He didn't seem to mind.
- Aldırmıyor gibiydi.
- My parents won't mind.
- Ailem aldırmaz.
- Sami didn't mind.
- Sami aldırmadı.
- I wouldn't mind if Tom did that.
- Tom'un bunu yapmasına aldırmazdım.
- Fadil didn't mind that his girl would be with other men.
- Fadıl kız arkadaşının başka erkeklerle birlikte olmasına aldırmıyordu.
- Tom wouldn't mind if Mary did that.
- Mary bunu yapsaydı, Tom aldırmazdı.
- I think Tom won't mind if we're a little late.
- Sanırım Tom biraz geç kalmamıza aldırmayacaktır.
- I'm sure Tom won't mind.
- Eminim Tom aldırmaz.
- I think Tom wouldn't mind.
- Bence Tom aldırmaz.
- I hope that you don't mind that I let myself in.
- Umarım içeri girmeme aldırmazsın.
- I'm sure Tom wouldn't mind if we stayed here.
- Eminim Tom burada kalmamıza aldırmaz.
- I didn't think you'd mind.
- Aldırmayacağını düşündüm.
- Tom didn't mind living by himself.
- Tom kendi başına yaşamaya aldırmıyordu.
- Tom didn't seem to mind.
- Tom aldırmıyor gibiydi.
- Tom wouldn't mind.
- Tom aldırmazdı.
- Tom didn't seem to mind that Mary was late.
- Tom, Mary'nin geç kalmasına aldırıyormuş gibi değildi.
- I hope Tom doesn't mind.
- Umarım Tom aldırmaz.
- Tom won't mind.
- Tom aldırmaz.
- I'm sure he won't mind.
- Eminim aldırmayacaktır.
- I didn't mind.
- Aldırmadım.
- I'm sure Tom wouldn't mind if we did that.
- Eminim Tom bunu yapmamıza aldırmaz.
- I don't mind a little pressure.
- Biraz baskıya aldırmam.
- I don't mind your smoking.
- Sigara içmene aldırmıyorum.
- Tom says he won't mind.
- Tom aldırmayacağını söylüyor.
- Tom doesn't mind walking in the rain.
- Tom yağmurda yürümeye aldırmaz.
- I don't think Tom would mind if we did that.
- Bunu yaparsak Tom'un aldıracağını sanmıyorum.
- Tom doesn't mind swimming in the rain.
- Tom yağmurda yüzmeyi aldırmaz.
- Don't mind me.
- Siz bana aldırmayın.
Show More (53)
|
7 |
mind |
bakmak |
v. |
|
- This sort of freedom would equate to getting the fox to mind the geese.
- Bu tür bir özgürlük, tilkinin kazlara bakmasını sağlamakla eşdeğer olacaktır.
- Tom was minding his own business.
- Tom kendi işine bakıyordu.
- You need to mind your business.
- İşinize bakmanız lazım.
- Tom asked Mary to mind her own business.
- Tom Mary'den kendi işine bakmasını istedi.
- Kindly mind your own business.
- Lütfen kendi işine bak.
- Why don't you mind your own business?
- Neden kendi işine bakmıyorsun?
- Would you mind your own business?
- Kendi işine bakar mısın?
- You should mind your own business.
- Sen kendi işine bakmalısın.
- You'd better mind your own business.
- Kendi işinize baksanız iyi olur.
- Kindly mind your own business.
- Lütfen kendi işinize bakın.
- Why don't you just mind your damn business instead of poking your nose into mine?
- Burnunu benimkine sokacağına neden kendi lanet işine bakmıyorsun?
- Just mind your own business, please.
- Sen kendi işine bak lütfen.
- You need to learn to mind your own business.
- Kendi işine bakmayı öğrenmelisin.
- Just mind your own business, please.
- Sen kendi işine bak, lütfen.
- Would you mind looking the other way while I change my clothes?
- Ben kıyafetlerimi değiştirirken diğer tarafa bakabilir misiniz?
- I was just minding my own business.
- Ben sadece kendi işime bakıyordum.
- Tom should mind his own business.
- Tom kendi işine baksın.
- You'd better mind your own business.
- Sen kendi işine baksan daha iyi olur.
- You need to mind your business.
- Kendi işine bakmalısın.
- Would you mind looking the other way for just a minute while I change my clothes?
- Elbiselerimi değiştirirken sadece bir dakika için diğer tarafa bakar mısın?
- I'd advise you to mind your own business.
- Kendi işinize bakmanızı tavsiye ederim.
- Would you mind looking the other way for just a minute while I change my clothes?
- Kıyafetlerimi değiştirirken bir dakikalığına diğer tarafa bakabilir misiniz?
- Why don't you just mind your damn business instead of poking your nose into mine?
- Neden burnunu benimkine sokmak yerine kendi lanet işine bakmıyorsun?
- I should've just minded my own business.
- Kendi işime bakmalıydım.
- Tell him to mind his own business.
- Ona kendi işine bakmasını söyle.
- Mind your own business!
- Kendi işine bak!
- You mind your own business.
- Sen kendi işine bak.
- We're just minding our own business.
- Biz sadece kendi işimize bakıyoruz.
- Would you mind looking the other way while I change my clothes?
- Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın?
- Why don't you try minding your own business?
- Neden kendi işine bakmayı denemiyorsun?
- I'd advise you to mind your own business.
- Kendi işine bakmanı tavsiye ederim.
- Tom minded his own business.
- Tom kendi işine bakıyor.
- We're just minding our own business.
- Kendi işimize bakıyoruz sadece.
- You need to learn to mind your own business.
- Kendi işine bakmayı öğrenmen gerekiyor.
- Stop telling me what to do and mind your business.
- Bana ne yapacağımı söylemeyi bırak ve kendi işine bak.
- Would you mind watching my kids?
- Çocuklarıma bakar mısın?
- Tom should mind his own business.
- Tom kendi işine bakmalı.
- Who was minding the store?
- Mağazaya kim bakıyordu?
- Mind your own business.
- Sen kendi işine bak.
- You need to mind your own business.
- Kendi işine bakmalısın.
- Stop telling me what to do and mind your business.
- Bana ne yapacağımı söylemeyi bırak ve sen kendi işine bak.
- I'm looking for someone to mind my son on Saturday.
- Cumartesi günü oğluma bakacak birini arıyorum.
- The best policy for us to observe is to mind our own business.
- Bizim için en iyi politika kendi işimize bakmaktır.
- You should mind your own business.
- Kendi işine bakmalısın.
- Shouldn't you be minding your own business?
- Kendi işine bakman gerekmiyor mu?
- Would you mind your own business?
- Kendi işinize bakar mısınız?
- Mind your own business.
- Kendi işine bak.
- Who was minding the store?
- Dükkana kim bakıyordu?
- Tell him to mind his own business.
- Ona kendi işine bakmasını söyleyin.
Show More (46)
|
8 |
mind |
kafa |
n. |
|
- We are looking to hire young people with analytical minds.
- Analitik kafası olan gençleri işe almayı istiyoruz.
- It is high time we put our minds to the problem.
- Bu soruna kafa yormamızın tam zamanı.
- In other words a large part of the human race was giving its mind to this subject.
- Başka bir deyişle insan ırkının büyük bir kısmı bu konuya kafa yoruyordu.
- When it comes to the EUR 500 million, there is confusion in my mind.
- Söz konusu 500 milyon Avro olduğunda kafamda bir karışıklık var.
- When your mind is made up facts only confuse the issue!
- Kafanızdaki gerçekler sadece konuyu karıştırır!
- And expand our definition of 'we' - this is big in my mind in connection with the planet.
- Ve 'biz' tanımımızı genişletmek; bu olay gezegenle bağlantılı olarak kafamı epey meşgul ediyor.
- He made up his mind to be a teacher.
- Öğretmen olmayı kafasına koymuştu.
- He made up his mind to be a helicopter pilot.
- O helikopter pilotu olmayı kafasına koymuş.
- I want to get my mind off work.
- Kafamı işten uzaklaştırmak istiyorum.
- It looked like she had a lot on her mind today.
- Bugün kafası çok meşgul gibiydi.
- You can do it if you put your mind to it.
- Eğer kafanıza koyarsanız onu yapabilirsiniz.
- Don't misunderstand me, but my mind is really occupied.
- Yanlış anlama, ama kafam gerçekten çok dolu.
- I can't get that song out of my mind.
- Bu şarkıyı kafamdan atamıyorum.
- You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişelenmeden de kafan yeterince meşgul zaten.
- He made up his mind to be a pilot.
- Bir pilot olmayı kafasına koydu.
- He made up his mind to be a pilot.
- Pilot olmayı kafasına koymuş.
- She applied her mind to her new job.
- Kafasını yeni işine verdi.
- Her conduct gave rise to suspicions in his mind.
- Davranışı, onun kafasında şüphelere yol açtı.
- My mind is a blank.
- Kafam bom boş.
- You've got a one-track mind.
- Kafan tek taraflı çalışıyor.
- Try to reproduce the music in your mind.
- Kafanızda müziği yeniden oluşturmaya çalışın.
- Have you lost your mind?
- Kafayı mı yedin sen?
- Don't worry your pretty mind.
- O güzel kafanı boşa yorma.
- Tom made up his mind to be a helicopter pilot.
- Tom helikopter pilotu olmayı kafasına koydu.
- Her conduct gave rise to suspicions in his mind.
- Davranışları onun kafasında şüpheler uyandırdı.
- He made up his mind to marry her.
- Onunla evlenmeyi kafasına koymuş.
- He had a lot on his mind, so he wasn't paying enough attention to his driving.
- Kafası çok meşguldü, bu yüzden dikkatini yeterince yola veremiyordu.
- A sound mind dwells in a sound body.
- Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
- She made up her mind to graduate from high school.
- Liseden mezun olmayı kafasına koymuştu.
- Apparently, she had a lot on her mind, so I just left her alone.
- Kafası çok meşgul görünüyordu, ben de onu yalnız bıraktım.
- A sound mind in a sound body.
- Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
- All during my trip I could not keep you out of my mind.
- Seyahatim boyunca sizi kafamdan atamadım.
- She made up her mind to become a teacher.
- Kadın öğretmen olmayı kafasına koymuş.
- It took a load off my mind when our team won the championship.
- Takımımız şampiyonluğu kazandığında kafam rahatladı.
Show More (31)
|
9 |
mind |
düşünce |
n. |
|
- With that in mind, many thanks for your contribution.
- Bu düşüncelerle, katkılarınız için çok teşekkür ederim.
- With this in mind, I wish to express my endorsement of this proposal for a regulation.
- Bu düşünceyle bu düzenleme önerisini desteklediğimi ifade etmek isterim.
- With that in mind, I should like briefly to mention the amendments in the name of our Group.
- Bu düşüncelerle Grubumuz adına yapılan değişikliklere kısaca değinmek istiyorum.
- With that in mind, then, thank you again for your cooperation and support.
- Bu düşüncelerle, işbirliğiniz ve desteğiniz için tekrar teşekkür ederiz.
- With this in mind, the trial must be annulled and the political prisoners freed immediately.
- Bu düşünceyle, dava iptal edilmeli ve siyasi tutuklular derhal serbest bırakılmalıdır.
- It is with this in mind that I have prepared this report.
- İşte bu düşünceyle bu raporu hazırladım.
- With this in mind, we produced a one-page resolution highlighting key areas.
- Bu düşünceyle, kilit alanları vurgulayan bir sayfalık bir karar tasarısı hazırladık.
- It is with this in mind that I have prepared this report.
- Bu raporu işte bu düşünceyle hazırladım.
- With this in mind, I therefore voted for the Musotto report.
- Bu düşüncelerle Musotto raporu lehinde oy kullandım.
- It is with this in mind that I have prepared this report.
- Bu raporu bu düşünceyle hazırladım.
- After all, if we speak our minds, then we will also need to do the follow-up.
- Sonuçta, eğer düşüncelerimizi dile getirirsek, bunun takibini de yapmamız gerekecektir.
- With this in mind, we profoundly regret the terrorist attacks in Istanbul.
- Bu düşüncelerle İstanbul'da meydana gelen terör saldırılarından derin üzüntü duyuyoruz.
- In previous years, Parliament has often offered new suggestions with this in mind and also pointed to shortcomings.
- Önceki yıllarda Parlamento sıklıkla bu düşünceyle yeni öneriler sunmuş ve eksikliklere işaret etmiştir.
- How can I change your mind?
- Seni düşünceni nasıl değiştirebilirim?
- I hope Tom and Mary change their minds.
- Umarım Tom ve Mary düşüncelerini değiştirir.
- In any case, I won't change my mind.
- Ne olursa olsun düşüncemi değiştirmeyeceğim.
- We tried in vain to make him change his mind.
- Boş yere onun düşüncesini değiştirmeye çalıştık.
- We can just about read each other's minds.
- Biz neredeyse birbirimizin düşüncelerini okuyabiliriz.
- Mary has a dirty mind.
- Mary'nin edepsiz düşünceleri vardır.
- Look, I've changed my mind.
- Bak, düşüncemi değiştirdim.
- Why did Mary change her mind?
- Mary düşüncesini neden değiştirdi?
- I changed my mind.
- Düşüncemi değiştirdim.
- You've changed your mind, haven't you?
- Sen düşünceni değiştirdin, değil mi?
- I'll try to change their minds.
- Onların düşüncelerini değiştirmeye çalışacağım.
- Let me know if you change your mind.
- Düşüncenizi değiştirirseniz bana bildirin.
- Tom has a dirty mind.
- Tom'un edepsiz düşünceleri vardır.
- I can't read your mind.
- Düşünceni okuyamam.
- I don't understand your mind.
- Düşüncenizi anlamıyorum.
- He has no religious mind.
- Dini bir düşüncesi yok.
- I was going to try to get into Tokyo University, but I've changed my mind.
- Tokyo Üniversitesine girmeye çalışıyordum ama düşüncemi değiştirdim.
- He has no religious mind.
- Onun hiçbir dini düşüncesi yok.
Show More (28)
|
10 |
mind |
önemsemek |
v. |
|
- We also have small and medium sized enterprises very much in mind.
- Küçük ve orta ölçekli işletmeleri de çok önemsiyoruz.
- Tom isn't going to mind.
- Tom önemsemeyecek.
- I hope nobody minds my being straggly and unkempt at five in the morning.
- Sabah saatin beşinde dağınık ve bakımsız olmamı umarım kimse önemsemez.
- Don't mind the money at all.
- Parayı hiç önemseme.
- I'm sure Tom won't mind.
- Tom'un önemsemeyeceğinden eminim.
- I didn't mind doing that at all.
- Onu yapmayı hiç önemsemedim.
- You don't mind, do you?
- Önemsemiyorsun, değil mi?
- Tom never minded me wearing his clothes.
- Tom onun elbiselerini giymemi asla önemsemedi.
- I didn't mind doing it at all.
- Bunu yapmayı hiç önemsemedim.
- I hope you don't mind my request.
- Umarım benim isteğimi önemsemiyorsundur.
- I hope Tom doesn't mind if I leave early.
- Erken ayrılırsam Tom'un önemsemeyeceğini umuyorum.
- I didn't mind sitting by myself.
- Tek başıma oturmayı önemsemem.
- Tom doesn't mind all that much.
- Tom o kadar çok önemsemiyor.
- Tom doesn't particularly mind.
- Tom özellikle önemsemiyor.
- I didn't mind doing that.
- Onu yapmayı önemsemedim.
- Tom says he doesn't mind.
- Tom önemsemediğini söylüyor.
- Mary told the child to mind his father.
- Mary çocuğa babasını önemsemesini söyledi.
- Tom didn't seem to mind.
- Tom önemsiyor gibi görünmüyordu.
- I didn't think you'd mind.
- Önemseyeceğini sanmıyorum.
Show More (16)
|
11 |
mind |
sorun etmek |
v. |
|
- Tom said he didn't mind eating after the children ate.
- Tom, çocuklar yedikten sonra yemek yemeyi sorun etmediğini söyledi.
- I'm sure Tom wouldn't mind if you left early.
- Erken çıkarsan eminim Tom bunu sorun etmez.
- Tom doesn't mind doing that.
- Tom bunu yapmayı sorun etmiyor.
- Tom doesn't mind sleeping on the couch.
- Tom kanepede uyumayı sorun etmiyor.
- They won't mind.
- Sorun etmezler.
- I hope Tom doesn't mind if I leave early.
- Umarım Tom erken çıkmamı sorun etmez.
- You won't mind, will you?
- Sorun etmezsin, değil mi?
- I don't think I'd mind eating Chinese food every day.
- Her gün Çin yemeği yemeyi sorun edeceğimi sanmıyorum.
- Do you think Tom would mind if I came with you guys?
- Tom'un sizinle gelmemi sorun edeceğini düşünüyor musunuz arkadaşlar?
- I really don't mind doing this.
- Gerçekten bunu yapmayı sorun etmiyorum.
- Tom won't mind.
- Tom sorun etmeyecektir.
- Do you think Tom would mind if I came with you guys?
- Sizce Tom sizinle gelmemi sorun eder mi beyler?
Show More (9)
|
12 |
mind |
dikkat |
n. |
|
- Would you mind bringing this to the attention of the competent authorities?
- Bunu yetkili makamların dikkatine sunabilir misiniz?
- Would you mind bringing this to the attention of the competent authorities?
- Bu konuyu yetkili makamların dikkatine sunabilir misiniz?
- Mind you, the size of the fish is no longer an issue; all the fauna on the seabed are being wiped out.
- Dikkatinizi çekerim, balıkların büyüklüğü artık bir mesele değil; deniz dibindeki tüm fauna yok ediliyor.
- Mind you; Parliament cannot talk because we are constantly calling for reports.
- Dikkatinizi çekerim; Parlamento konuşamıyor, çünkü sürekli rapor istiyoruz.
- Mind you, the size of the fish is no longer an issue; all the fauna on the seabed are being wiped out.
- Dikkatinizi çekerim, balıkların büyüklüğü artık bir sorun değil; deniz dibindeki tüm fauna yok oluyor.
- I'll lend you money, but mind you, this is the last time.
- Sana borç vereceğim, ama dikkat et, bu son.
- Mind your step.
- Adımlarına dikkat et.
- While driving, mind the potholes.
- Araba sürerken, çukurlara dikkat et.
- Mind you, we didn't say we'd do it.
- Dikkatinizi çekerim, bunu yapacağımızı söylemedik.
- Mind your head.
- Başına dikkat et.
- I'll lend you the money, but mind you, this is the last time.
- Sana borç vereceğim, ama dikkat et, bu son.
Show More (8)
|
13 |
mind |
zeka |
n. |
|
- I think that a sharp mind must have worked on this report.
- Bu rapor üzerinde keskin bir zekânın çalışmış olması gerektiğini düşünüyorum.
- He has a very quick mind.
- Çok kıvrak bir zekası var.
- She has a very quick mind.
- Çok hızlı bir zekası var.
- He has a sharp mind.
- Keskin bir zekası var.
- Tom has a brilliant mind.
- Tom'un parlak bir zekası var.
- Tom has a sharp mind.
- Tom'un keskin bir zekası var.
- He has a nimble mind.
- Çevik bir zekası var.
- Sami has a sociopathic mind.
- Sami'nin sosyopatik bir zekası vardı.
- Tom has a very quick mind.
- Tom'un çok hızlı bir zekası var.
- He has a noble mind.
- Asil bir zekası var.
- He has a nimble mind.
- Onun çevik bir zekası var.
Show More (8)
|
14 |
mind |
aldırış etmek |
v. |
|
- Tom doesn't mind the cold, but Mary can't stand it.
- Tom soğuğa aldırış etmiyor ama Mary dayanamıyor.
- Tom definitely didn't mind.
- Tom kesinlikle aldırış etmedi.
- I knew Tom wasn't going to mind.
- Tom'un aldırış etmeyeceğini biliyordum.
- Tom didn't mind that Mary had small breasts.
- Tom, Mary'in küçük göğüsleri olmasına aldırış etmedi.
- Did Tom mind?
- Tom aldırış etti mi?
- Tom wouldn't mind if Mary did that.
- Tom Mary bunu yapsaydı, aldırış etmezdi.
- Don't mind her.
- Ona aldırış etmeyin.
- He didn't seem to mind.
- Aldırış etmez görünüyordu.
Show More (5)
|
15 |
mind |
dikkat etmek |
v. |
|
- Mary told the child to mind his father.
- Mary çocuğa babasına dikkat etmesini söyledi.
- He had a lot on his mind, so he wasn't paying enough attention to his driving.
- Aklında çok şey vardı, bu yüzden araba kullanırken yeterince dikkat etmiyordu.
- Tom had to mind his P's and Q's when he met Mary's parents for the first time.
- Tom Mary'nin ebeveynleriyle ilk kez tanıştığında söz ve hareketlerine dikkat etmek zorundaydı.
- Tom had a lot on his mind, so he wasn't paying enough attention to his driving.
- Tom'un aklında çok şey vardı, bu yüzden sürüşüne yeterince dikkat etmiyordu.
- Please mind your belongings.
- Lütfen eşyalarınıza dikkat edin.
- While driving, mind the potholes.
- Araba kullanırken çukurlara dikkat edin.
Show More (3)
|
16 |
mind |
ilgilenmek |
v. |
|
- The issue surrounding Galileo springs to mind, which has caused great difficulty.
- Galileo'yu ilgilendiren ve büyük zorluklara yol açan mesele akla geliyor.
- Mind your own business!
- Seni ilgilendirmez.
- Tom asked Mary to mind her own business.
- Tom Mary'nin kendi işiyle ilgilenmesini rica etti.
- Tom was minding his own business.
- Tom kendi işiyle ilgileniyordu.
- Mary minded her neighbours' children while they went to a funeral.
- Mary, komşuları cenazeye giderken onların çocuklarıyla ilgilendi.
Show More (2)
|
17 |
mind |
kafaya takmak |
v. |
|
- Tom wouldn't mind if Mary gained a few pounds.
- Tom eğer Mary birkaç pound kazanırsa kafaya takmaz.
- I've never minded her behaving badly.
- Onun kötü davranışını hiç kafama takmadım.
- I don't mind doing it.
- Ben onu yapmayı kafama takmam.
Show More (0)
|
18 |
mind |
karşı çıkmak |
v. |
|
- How could anyone in their right mind disagree with this?
- Aklı başında biri buna nasıl karşı çıkabilir?
- I wouldn't mind a beer right now.
- Şu anda bir biraya karşı çıkmazdım.
- Tom doesn't mind sleeping on the couch.
- Tom kanepede uyumaya karşı çıkmıyor.
Show More (0)
|
19 |
mind |
itaat etmek |
v. |
|
- I taught my dog to mind certain instructions like "rollover."
- Köpeğime "yuvarlan" gibi bazı talimatlara itaat etmesini öğrettim.
- This dog minds well.
- Bu köpek iyi itaat eder.
Show More (-1)
|
20 |
mind |
fark etmek |
v. |
|
- Casting my mind back, however, I notice that we still have problems with the old bathing water directive.
- Bununla birlikte, geçmişe döndüğümde, eski banyo suyu yönetmeliği ile ilgili hala sorunlarımız olduğunu fark ettim.
- I don't mind if you go to bed before I get home.
- Ben eve gelmeden yatarsan benim için fark etmez.
Show More (-1)
|
21 |
mind |
hatır |
n. |
|
- Memories of my college days come to my mind.
- Üniversite günlerimin anıları hatırıma geliyor.
- What is important is to keep this in mind.
- Önemli olan bunu hatırınızda tutmanız.
Show More (-1)
|
22 |
mind |
deha |
n. |
|
- Hawking was one of the finest minds of our time.
- Hawking bizim dönemimizin en büyük dehalarından biriydi.
Show More (-2)
|
23 |
mind |
zekâ |
n. |
|
- We were all captivated by the child's brilliant mind.
- Çocuğun parlak zekası hepimizi büyüledi.
Show More (-2)
|
24 |
mind |
göz kulak olmak |
v. |
|
- Will you mind my phone while I go to the ladies' room?
- Ben tuvalete giderken telefonuma göz kulak olur musun?
Show More (-2)
|
25 |
mind |
gönül |
n. |
|
- When this House votes tomorrow on this directive, it can do so, I believe, with its mind very much at ease.
- Bu Meclis yarın bu yönergeyi oyladığında, inanıyorum ki bunu gönül rahatlığıyla yapabilir.
Show More (-2)
|
26 |
mind |
dikkatli olmak |
v. |
|
- We must be cautious with this tendency and not give in to every thought that enters our minds.
- Bu eğilime karşı dikkatli olmalı ve aklımıza gelen her düşünceye teslim olmamalıyız.
Show More (-2)
|
27 |
mind |
sözünü dinlemek |
v. |
|
- This dog minds well.
- Bu köpek iyi söz dinliyor.
Show More (-2)
|