1 |
oblige |
zorlamak |
v. |
|
- Instead of obliging employers to introduce preventive measures, it would be preferable to encourage employers to do so.
- İşverenleri önleyici tedbirler almaya zorlamak yerine işverenleri bunu yapmaya teşvik etmek tercih edilir.
- It is only possible to oblige the European Union as a whole to accept minimum standards.
- Avrupa Birliği'ni bir bütün olarak asgari standartları kabul etmeye zorlamak ancak mümkün olabilir.
- The treaty obliges us.
- Anlaşma bizi zorluyor.
- That obliges me to change my opinion.
- O, benim görüşümü değiştirmeye zorluyor.
- That obliges me to change my opinion.
- Bu beni fikrimi değiştirmeye zorluyor.
- The treaty obliges us.
- Antlaşma bizi zorluyor.
Show More (3)
|
2 |
oblige |
zorunlu kılmak |
v. |
|
- The government should build a piggyback rail network and oblige all lorries travelling through France to use it.
- Hükümet bir demiryolu ağı inşa etmeli ve Fransa'dan geçen tüm kamyonların bunu kullanmasını zorunlu kılmalıdır.
- Our own treaty commitments oblige us to do so, and European citizens expect us to do so.
- Kendi antlaşma taahhütlerimiz bunu yapmamızı zorunlu kılıyor ve Avrupa vatandaşları da bizden bunu yapmamızı bekliyor.
Show More (-1)
|
3 |
oblige |
mecbur etmek |
v. |
|
- We want to oblige them to do that.
- Onları bunu yapmaya mecbur etmek istiyoruz.
Show More (-2)
|
4 |
oblige |
bağlamak |
v. |
|
- We are obliged to put our hopes in the post Nice process.
- Umutlarımızı Nice sonrası sürece bağlamak zorundayız.
Show More (-2)
|
5 |
oblige |
zorunda bırakmak |
v. |
|
- The latter point constitutes a huge programme which would oblige the United States to attack many of its allies.
- Bu son nokta, ABD'yi müttefiklerinin çoğuna saldırmak zorunda bırakacak devasa bir program teşkil etmektedir.
Show More (-2)
|