English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | dying n. | ölme | ||
So let us moderate our great speeches on dictatorships, and murders, and dying children. O halde, diktatörlükler, cinayetler ve ölen çocuklar hakkındaki muhteşem konuşmalarımızı ölçülü hale getirelim. More Sentences |
||||
General | dying adj. | ölmekte olan | ||
Abortion is the easy solution, creating a society that is dying because it no longer respects life. Kürtaj kolay bir çözümdür ve artık yaşama saygı duymadığı için ölmekte olan bir toplum yaratır. More Sentences |
||||
General | dying n. | kıkırdama | ||
General | dying n. | irtihal | ||
General | dying n. | ölüm | ||
General | dying adj. | ölen | ||
General | dying adj. | nesli tükenen | ||
General | dying adj. | cansız | ||
General | dying adj. | ölüme ait | ||
General | dying adj. | ölüm ile ilişkili | ||
General | dying adj. | vefat etmeye ait | ||
General | dying adj. | vefat etme ile ilişkili | ||
General | dying adj. | ölümden hemen önce söylenen | ||
General | dying adj. | ölmeden biraz önce ortaya çıkan | ||
General | dying adj. | ölmek üzere olan | ||
General | dying adj. | nesli tükenmekte olan |
English | Turkish | |
---|---|---|
General | ||
General | the sick and dying n. | hasta ve ölmekte olan insanlar |
Idioms | ||
Idioms | the last of a dying breed n. | türünün son örneği/örneklerinden biri |