dare - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
dare cesaret etmek v.
  • Will the European Union dare to demand the immediate end of this unjust, illegal and dangerous war?
  • Avrupa Birliği bu haksız, yasa dışı ve tehlikeli savaşın derhal sona erdirilmesini talep etmeye cesaret edebilecek mi?
  • The last time a pharmaceutical company dared to bring two chimpanzees to Austria from Africa, they were rescued.
  • En son bir ilaç şirketi iki şempanzeyi Afrika'dan Avusturya'ya getirmeye cesaret ettiğinde, şempanzeler kurtarıldı.
  • Few of us dared to believe that we would manage it.
  • Çok azımız bunu başarabileceğimize inanmaya cesaret edebildik.
Show More (103)
dare cüret etmek v.
  • I dare say that the report in its present form will not help to alleviate the suffering of the people of Iraq.
  • Raporun mevcut haliyle Irak halkının acılarını hafifletmeye yardımcı olmayacağını söylemeye cüret ediyorum.
  • Just imagine that police officers have even dared to fire real bullets at asylum seekers!
  • Polis memurlarının sığınmacılara gerçek mermilerle ateş etmeye bile cüret ettiklerini düşünün!
  • How dare he have sex with my wife?
  • Karımla seks yapmaya nasıl cüret eder?
Show More (87)
dare cesaret n.
  • Dare you allow the Belgians to vote on the Treaty of Nice?
  • Belçikalıların Nice Antlaşmasını oylamasına izin vermeye cesaretiniz var mı?
  • So we started the game of truth or dare.
  • Onun için doğruluk mu cesaret mi oyununa başladık.
  • So we started the game of truth or dare.
  • Böylece doğruluk mu cesaret mi oyununa başladık.
Show More (7)
dare meydan okumak v.
  • I double dare you.
  • Size çifte meydan okuyorum.
  • I dared Tom to kiss Mary.
  • Tom'a Mary'yi öpmesi için meydan okudum.
  • I double dare you.
  • Sana iki kere meydan okuyorum.
Show More (3)
dare cesaretlendirmek v.
  • I would like to dare him to work closely with the other groups in order to reach unanimity.
  • Oybirliğine varmak için diğer gruplarla yakın bir şekilde çalışması için kendisini cesaretlendirmek isterim.
  • Tom dared me to do that.
  • Tom beni bunu yapmam için cesaretlendirdi.
  • Tom dared me to do it.
  • Tom onu yapmam için cesaretlendirdi.
Show More (2)
dare cüret n.
  • Dare you allow the Belgians to vote on the Treaty of Nice?
  • Belçikalıların Nice Antlaşması'nı oylamasına izin vermeye cüret mi ediyorsunuz?
Show More (-2)
dare kalkışmak v.
  • He dared not to obey my order.
  • Emirlerime itaat etmemeye kalkıştı.
Show More (-2)