| 1 |
cure |
tedavi |
n. |
|
- Prevention first, cure second, it was said here.
- Burada söylendiği gibi, önce önleme, sonra tedavi.
- Mr President, if there is one certainty about cancer it is that early diagnosis increases the chances of cure.
- Sayın Başkan, kanserle ilgili kesin olan bir şey varsa o da erken teşhisin tedavi şansını artırdığıdır.
- We are being promised cures to many diseases.
- Bize birçok hastalığın tedavisi vaat ediliyor.
- Something else that will be crucial is a clear commitment to cure this and other types of cancer.
- Çok önemli olacak bir diğer husus da bu ve diğer kanser türlerinin tedavisine yönelik net bir kararlılıktır.
- Prevention first, cure second, it was said here.
- Burada önce önleme, sonra tedavi dendi.
- Prevention is, of course, better than cure, and development aid is an effort at prevention.
- Önleme elbette tedaviden daha iyidir ve kalkınma yardımı önlemeye yönelik bir çabadır.
- However, a good audit is not in itself a miracle cure.
- Ancak, iyi bir denetim kendi başına mucizevi bir tedavi değildir.
- There is no miracle cure, but there are battles to be fought.
- Mucizevi bir tedavi yoktur, ancak mücadele edilmesi gereken savaşlar vardır.
- For TB and malaria, the economics of the cure is very different.
- Tüberküloz ve sıtma için tedavi ekonomisi çok farklıdır.
- The principle of prevention being better than cure applies before anything else.
- Önlemenin tedaviden daha iyi olduğu ilkesi her şeyden önce geçerlidir.
- I don't think they've found a cure for that yet.
- Henüz onun için bir tedavi bulduklarını sanmıyorum.
- They have devised a cure for this illness.
- Onlar bu hastalık için bir tedavi buldular.
- Doctors have been unable to find a cure.
- Doktorlar bir tedavi bulamadılar.
- It's a good cure for hangovers.
- O, akşamdan kalanlar için iyi bir tedavidir.
- There's no cure for baldness.
- Kelliğin tedavisi yok.
- There is no cure for the disease.
- Hastalığın tedavisi yok.
- There's no cure for that.
- Onun için tedavi yok.
- Is there a cure for stupidity?
- Aptallığın tedavisi var mı?
- There's no cure.
- Tedavi yok.
- There's no known cure.
- Bilinen bir tedavisi yok.
- I hope they found a cure.
- Onların bir tedavi bulduğunu umuyorum.
- Antibiotics are a cure for infection.
- Antibiyotikler enfeksiyon için bir tedavidir.
- Let's try and find a cure.
- Bir tedavi bulmaya çalışalım.
- No cure was possible, despite the abatement of symptoms.
- Semptomların azalmasına rağmen tedavi mümkün olmadı.
- At present it is medically impossible to cure this disease.
- Şu anda bu hastalığın tedavisi tıbbi olarak imkansız.
- There's no cure for lovesickness.
- Aşk hastalığının tedavisi yok.
- They have devised a cure for this illness.
- Bu hastalık için bir tedavi bulmuşlar.
- There is a cure.
- Tedavisi var.
- Maybe they can help us find a cure.
- Belki bize tedavi bulmamız için yardım ederler.
- There is no cure for lovesickness.
- Aşk hastalığının tedavisi yoktur.
- I hope that some scientist will soon discover a cure for AIDS.
- Umarım bir bilim adamı yakında AIDS için bir tedavi bulur.
- There is no cure for the disease.
- Hastalık için tedavi yok.
- His illness is without a cure.
- Hastalığının tedavisi yok.
- There is no cure for lovesickness.
- Aşk hastalığının tedavisi yok.
- Prevention is better than cure.
- Önlem almak tedaviden daha iyidir.
- Alcohol is a cure.
- Alkol bir tedavi yöntemidir.
- Some mental illnesses already have a cure.
- Bazı akıl hastalıklarının tedavisi var.
- It's a good cure for hangovers.
- Akşamdan kalmalar için iyi bir tedavi.
- Doctor, cure me.
- Doktor, beni tedavi et.
- I hope that some scientist will soon discover a cure for AIDS.
- Bir bilim adamının yakında AIDS için bir tedavi keşfedeceğini umuyorum.
- Alcohol is a cure.
- Alkol bir tedavidir.
- There's no cure for death.
- Ölümün tedavisi yok.
- There is no cure for nightmares.
- Kabusların tedavisi yoktur.
- I've discovered a cure!
- Bir tedavi keşfettim!
- We're going to find a cure.
- Bir tedavi bulacağız.
- There's no known cure.
- Bilinen tedavi yok.
- I hope they found a cure.
- Umarım bir tedavi bulmuşlardır.
- What's the best cure for loneliness?
- Yalnızlık için en iyi tedavi nedir?
- Is there a cure for stupidity?
- Aptallık için bir tedavi var mı?
- There is no cure for the common cold.
- Soğuk algınlığının tedavisi yoktur.
- There's no cure for baldness.
- Kelliğin tedavisi yoktur.
- I've discovered a cure!
- Bir tedavi buldum!
- There is no cure for personality.
- Kişiliğin tedavisi yoktur.
- Some mental illnesses already have a cure.
- Bazı akıl hastalıklarının zaten tedavisi var.
- No cure was possible, despite the abatement of symptoms.
- Semptomlardaki azalmaya rağmen tedavisi mümkün değildi.
- Receive a cure from a doctor, learn from a wise man.
- Bir doktordan tedavi al, bir bilge adamdan öğren.
- Sometimes, the cure is worse than the disease.
- Bazen tedavi hastalıktan daha kötüdür.
- There's no cure for stupidity.
- Aptallığın tedavisi yoktur.
- I don't think they've found a cure for that yet.
- Bunun için henüz bir tedavi bulduklarını sanmıyorum.
- This information may help you find a cure.
- Bu bilgi tedaviyi bulmanıza yardımcı olabilir.
- Maybe they can help us find a cure.
- Belki bir tedavi bulmamıza yardım edebilirler.
- Have you found a cure?
- Bir tedavi buldun mu?
Show More (59)
|
| 2 |
cure |
iyileştirmek |
v. |
|
- Once the disease has been diagnosed, it has to be treated so as to cure the patient.
- Hastalık teşhis edildikten sonra, hastayı iyileştirmek için tedavi edilmelidir.
- And nothing could cure this little girl.
- Ve bu küçük kızı hiçbir şey iyileştiremezdi.
- And nothing could cure this little girl.
- Ve hiçbir şey bu küçük kızı iyileştiremedi.
- Rather than running to a witch doctor to cure a disease we made up, let us run to reality, the ultimate healer.
- Uydurduğumuz bir hastalığı iyileştirmek için büyücü hekime koşmak yerine, nihai şifacı olan gerçeğe koşalım.
- This medication can cure him.
- Bu ilaç onu iyileştirebilir.
- Doctor, cure me.
- Doktor, iyileştir beni.
- Time cures all things.
- Zaman her şeyi iyileştirir.
- This medicine will cure your headache immediately.
- Bu ilaç senin baş ağrını hemen iyileştirecek.
- Job's tears can cure a large number of diseases.
- Gözyaşı Otu birçok hastalığı iyileştirebiliyor.
- A treatment will cure the disease.
- Bir tedavi hastalığı iyileştirir.
- A good sweat will cure a cold.
- İyi bir terleme soğuk algınlığını iyileştirir.
- He cured my illness.
- Hastalığımı iyileştirdi.
- Ancient Germanic tribes used medicinal herbs in their attempts to cure diseases.
- Eski Cermen kabileleri hastalıkları iyileştirmek için şifalı bitkiler kullanırlardı.
- This medicine cured me of my cold.
- Bu ilaç benim nezlemi iyileştirdi.
- Doctor, cure me.
- İyileştir beni doktor.
- Many people believe acupuncture can cure diseases.
- Birçok insan akupunkturun hastalıkları iyileştirebileceğine inanır.
- The medicine will cure your headache.
- İlaç senin baş ağrını iyileştirecek.
- This medicine will cure your cold.
- Bu ilaç soğuk algınlığınızı iyileştirecek.
- The doctor cured her of her disease.
- Doktor onu iyileştirdi.
- Only time cures the wounds of a broken heart.
- Kırık bir kalbin yaralarını sadece zaman iyileştirir.
- This medicine may cure him.
- Bu ilaç onu iyileştirebilir.
- Doctors did everything they could to cure him.
- Doktorlar onu iyileştirmek için ellerinden geleni yaptılar.
- The medicine will cure your headache.
- İlaç baş ağrınızı iyileştirecek.
- This medicine will cure you of that disease.
- Bu ilaç sizi bu hastalıktan iyileştirecektir.
- While these drugs cannot actually cure an AIDS patient, they can halt the deterioration of his or her condition.
- Bu ilaçlar bir AIDS hastasını gerçekten iyileştiremese de, durumunun kötüleşmesini engelleyebilir.
- This medicine will cure your headache immediately.
- Bu ilaç baş ağrınızı hemen iyileştirecektir.
Show More (23)
|
| 3 |
cure |
tedavi etmek |
v. |
|
- They discovered a drug that can cure the disease.
- Hastalığı tedavi edebilecek bir ilaç keşfettiler.
- Prevention is better than cure.
- Önlemek, tedavi etmekten daha iyidir.
- Without health you cannot create wealth and without wealth you cannot prevent and cure disease.
- Sağlık olmadan zenginlik yaratamazsınız ve zenginlik olmadan da hastalıkları önleyemez ve tedavi edemezsiniz.
- They only relieve the symptoms; they do not cure the disease.
- Sadece semptomları hafifletirler; hastalığı tedavi etmezler.
- This could be our one shot at a cure for Jane.
- Jane'i tedavi etmek için tek şansımız bu olabilir.
- Ancient Germanic tribes used medicinal herbs in their attempts to cure diseases.
- Antik Germen kabileleri hastalıkları tedavi etme girişimlerinde şifalı otlar kullanırdı.
- This medicine will cure you of your stomach-ache.
- Bu ilaç senin mide ağrını tedavi edecektir.
- A good sweat will cure a cold.
- İyi bir ter soğuk algınlığını tedavi eder.
- Many people believe that acupuncture can cure diseases.
- Birçok insan akupunkturun hastalıkları tedavi edebileceğine inanıyor.
- Job's tears can cure a large number of diseases.
- Gözyaşı Otu çok sayıda hastalığı tedavi edebilir.
- Prevention is better than cure.
- Önlemek tedavi etmekten daha iyidir.
- At present it is medically impossible to cure this disease.
- Şu anda bu hastalığı tedavi etmek tıbben mümkün değildir.
- I hope to cure my social anxiety one day.
- Umarım bir gün sosyal kaygımı tedavi edebilirim.
- Many people believe that acupuncture can cure diseases.
- Birçok kişi akupunkturun hastalıkları tedavi edebildiğine inanıyor.
- As of yet, there is no method that can reliably cure all tumors.
- Şimdilik tüm urları güvenle tedavi edebilecek bir yöntem bulunmuyor.
- This medicine will cure you of your skin disease.
- Bu ilaç senin cilt rahatsızlığını tedavi edecek.
- We can cure some types of cancer.
- Bazı kanser türlerini tedavi edebiliriz.
- No cure for the common cold exists, but the symptoms can be treated.
- Soğuk algınlığının tedavisi yok ama semptomlar tedavi edilebilir.
- As of yet, there is no method that can reliably cure all tumors.
- Şu an itibariyle tüm tümörleri güvenilir şekilde tedavi edebilecek bir yöntem yoktur.
- This medication can cure him.
- Bu ilaç onu tedavi edebilir.
- No medicine can cure this disease.
- Hiçbir ilaç bu hastalığı tedavi edemez.
Show More (18)
|
| 4 |
cure |
çare |
n. |
|
- Orange juice is an effective cure for a hangover.
- Portakal suyu akşamdan kalmışlık için etkili bir çaredir.
- There's no cure for lovesickness.
- Kara sevdanın çaresi yoktur.
- There is a cure.
- Bir çare var.
- There's no cure for that.
- Bunun çaresi yok.
- There's a cure for everything, except death.
- Ölüm dışında her şey için bir çare vardır.
- I know the cure for what ails you.
- Seni rahatsız eden şeyin çaresini biliyorum.
- Time is the only cure.
- Zaman tek çaredir.
- There's no cure for death.
- Ölüme çare yok.
- Time is the only cure.
- Tek çare zaman.
- There's a cure for everything, except death.
- Ölüm dışında her şeyin bir çaresi var.
- His illness is without a cure.
- Onun hastalığının bir çaresi yoktur.
- Laughter is the only cure against vanity, and vanity is the only laughable fault.
- Gülmek kibre karşı tek çaredir ve kibir gülünecek tek hatadır.
Show More (9)
|
| 5 |
cure |
şifa |
n. |
|
- This information may help you find a cure.
- Bu bilgi bir şifa bulmana yardımcı olabilir.
- Receive a cure from a doctor, knowledge from a wise man.
- Bir doktordan şifa, bilge bir adamdan bilgi al.
- Receive a cure from a doctor, learn from a wise man.
- Bir doktordan şifa al, bilge bir adamdan öğren.
Show More (0)
|
| 6 |
cure |
kurumak |
v. |
|
- The resin is all cured.
- Reçine tamamen kurudu.
- The resin is all cured.
- Reçine tamamen kurumuş.
Show More (-1)
|
| 7 |
cure |
(hastalığı) geçirmek |
v. |
|
- My cough is nearly cured.
- Öksürüğüm geçti sayılır.
Show More (-2)
|
| 8 |
cure |
çözüme kavuşturmak |
v. |
|
- The panelists discussed how to cure inflation.
- Panel konuşmacıları enflasyonun nasıl çözüme kavuşturulacağını tartıştı.
Show More (-2)
|
| 9 |
cure |
reçete |
n. |
|
- There is no magic cure for a troubled marriage.
- Sorunlu bir evlilik için sihirli bir reçete yoktur.
Show More (-2)
|
| 10 |
cure |
iyileşme |
n. |
|
- Certain supplements may speed up the cure.
- Bazı takviyeler iyileşmeyi hızlandırabilir.
Show More (-2)
|
| 11 |
cure |
ilaç |
n. |
|
- There's no cure for lovesickness.
- Aşk acısının ilacı yoktur.
Show More (-2)
|
