|
- The main flaw in European integration today is the lack of emphasis on this second pillar.
- Bugün Avrupa entegrasyonunun temel kusuru bu ikinci ayağa gereken önemin verilmemesidir.
- We know that the European strategy for combating animal diseases still has its flaws.
- Hayvan hastalıklarıyla mücadeleye yönelik Avrupa stratejisinin hala kusurları olduğunu biliyoruz.
- Please excuse the flaws in the language that I am using in this House.
- Lütfen bu Meclis'te kullandığım dildeki kusurları mazur görün.
- A fundamental flaw in his analysis leads us to conclude that the rapporteur's conclusions are wrong.
- Analizindeki temel bir kusur, raportörün vardığı sonuçların yanlış olduğu sonucuna varmamıza yol açmaktadır.
- At the same time, however, a number of shortcomings and flaws have been flagged, five of which I should like mention.
- Ancak aynı zamanda beş tanesinden bahsetmek istediğim bir dizi eksiklik ve kusur da tespit edilmiştir.
- Moreover, there are still flaws in the system.
- Dahası, sistemde hala kusurlar var.
- We absolutely have to acknowledge the flaws of our own democracy.
- Kendi demokrasimizin kusurlarını kesinlikle kabul etmeliyiz.
- As I see it, there are three flaws in this otherwise excellent report.
- Gördüğüm kadarıyla, bu mükemmel raporda üç kusur var.
- But that points to inherent flaws in the current management system.
- Ancak bu, mevcut yönetim sistemindeki içsel kusurlara işaret etmektedir.
- On the contrary, existing legislation must also be checked for flaws.
- Aksine, mevcut mevzuatın da kusurlara karşı kontrol edilmesi gerekmektedir.
- There is, however, one fatal flaw in this Parliament's approach to the whole question of universal suffrage.
- Bununla birlikte, bu Parlamento'nun genel oy hakkı meselesine yaklaşımında ölümcül bir kusur var.
- That is a fundamental flaw in the whole procedure.
- Bu, tüm prosedürdeki temel bir kusurdur.
- It points out some of the serious flaws in this proposal.
- Bu önerideki bazı ciddi kusurlara işaret etmektedir.
- Like every president, he was criticized and had his flaws.
- Her başkan gibi o da eleştirildi ve kusurları oldu.
- Despite her flaws, I'm fond of her.
- Onun kusurlarına rağmen ona düşkünüm.
- We all have flaws.
- Hepimizin kusurları var.
- He is a man of flesh and blood with all his flaws.
- Tüm kusurlarıyla etten kemikten bir adam o.
- Count your blessings, not your flaws.
- Nimetlerinizi sayın, kusurlarınızı değil.
- I am a flawed person, but these are flaws that can easily be fixed.
- Ben kusurlu bir insanım fakat bunlar kolaylıkla düzeltilebilen kusurlar.
- In every man, there are many flaws to correct.
- Her insanda düzeltilmesi gereken birçok kusur vardır.
- Despite her flaws, I'm fond of her.
- Kusurlarına rağmen ona düşkünüm.
- All cultures have flaws.
- Bütün kültürlerin kusurları var.
- I can't find a single flaw in his theory.
- Onun teorisinde tek bir kusur bulamıyorum.
- The author's juxtaposition of the two characters highlights their flaws.
- Yazarın iki karakteri yan yana koyması onların kusurlarını vurguluyor.
- Tom discovered a flaw in the ship's design.
- Tom geminin tasarımında bir kusur keşfetti.
- I can't find a single flaw in her theory.
- Onun teorisinde tek bir kusur bile bulamıyorum.
- Tom was left with egg on his face when his powerpoint presentation was shown to contain serious flaws.
- Powerpoint sunumunun ciddi kusurlar içerdiği ortaya çıkınca Tom'un yüzünde yumurta izi kaldı.
- Everyone has their own flaws.
- Herkesin kendi kusurları var.
- The proposed law has significant flaws.
- Önerilen yasanın önemli kusurları var.
- I can't find a single flaw in his theory.
- Ben onun teorisinde tek bir kusur bulamıyorum.
- We all have our flaws.
- Hepimizin kusurları var.
- The proposed law has several flaws.
- Önerilen kanunun farklı kusurları var.
- I am a flawed person, but these are flaws that can easily be fixed.
- Ben kusurlu bir insanım ama bunlar kolayca düzeltilebilecek kusurlar.
- I can't find any flaw in his theory at all.
- Teorisinde hiçbir kusur bulamıyorum.
- The proposed law has several flaws.
- Önerilen yasanın birkaç kusuru var.
- The author's juxtaposition of the two characters highlights their flaws.
- Yazarın iki karakterinin yan yana koyulması onların kusurlarını vurguluyor.
- I can't find a single flaw in her theory.
- Onun teorisinde bir tek kusur bulamıyorum.
- This plan has no flaws.
- Bu planın hiçbir kusuru yok.
- Everyone has their own flaws.
- Herkesin kendi kusurları vardır.
- All cultures have flaws.
- Tüm kültürlerin kusurları vardır.
- Tom was left with egg on his face when his powerpoint presentation was shown to contain serious flaws.
- Powerpoint sunumunun ciddi kusurlar içerdiği gösterildiğinde Tom utancından yerin dibine girdi.
- Tom discovered a flaw in the ship's design.
- Tom geminin tasarımında bir kusur buldu.
Show More (39)
|