mark - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
mark işaret n.
  • Please make a mark next to the tasks that are completed.
  • Lütfen tamamladığınız görevlerin yanına bir işaret koyun.
  • We don't need your full signature; a mark on each page will suffice.
  • Bize tam imzanız gerekmiyor; her sayfada birer işaret olması yeterli olacaktır.
  • She has certainly earned our quality mark in these debates.
  • Bu tartışmalarda kesinlikle kalite işaretimizi kazanmıştır.
Show More (25)
mark işaretlemek v.
  • The pages you need to sign are marked.
  • İmzalamanız gereken sayfalar işaretlenmiştir.
  • Please use only the official ballot papers and mark the boxes corresponding to the candidates you wish to vote for.
  • Lütfen sadece resmi oy pusulalarını kullanın ve oy vermek istediğiniz adaylara karşılık gelen kutuları işaretleyin.
  • EUR 800 million have been marked for vessel renewal.
  • Gemi yenileme için 800 milyon Euro işaretlenmiştir.
Show More (17)
mark iz n.
  • On the cat's back was a heart-shaped yellow mark.
  • Kedinin sırtında kalp şeklinde sarı bir iz vardı.
  • There were bite marks on the other end of his pencil.
  • Kaleminin diğer ucunda ısırık izleri vardı.
  • It is to your honour that, like earlier Commission presidents, you want to leave your personal mark on the Commission.
  • Daha önceki Komisyon başkanları gibi sizin de Komisyonda kişisel izinizi bırakmak istemeniz onur vericidir.
Show More (13)
mark damgasını vurmak v.
  • These words echo the vision and generosity that marked the founding of our Union.
  • Bu sözler Birliğimizin kuruluşuna damgasını vuran vizyon ve cömertliği yansıtmaktadır.
  • Recent events, marked by a number of assassinations in Côte d'Ivoire, are extremely worrying.
  • Fildişi Sahili'nde bir dizi suikastın damgasını vurduğu son olaylar son derece endişe vericidir.
  • The Danish Presidency will be marked by a number of notable international summits.
  • Danimarka Dönem Başkanlığına bir dizi önemli uluslararası zirve damgasını vuracaktır.
Show More (8)
mark not n.
  • The mark on its report card is quite plainly devastating.
  • Karnesindeki not oldukça açık bir şekilde yıkıcıdır.
  • He gets bottom marks for his administration of Eurostat, however.
  • Ancak Eurostat'ı yönetme konusunda en düşük notu aldı.
  • In this respect the EU has passed a practical test with good marks.
  • Bu açıdan AB pratik bir sınavı iyi notlarla geçmiştir.
Show More (8)
mark hedef n.
  • The originators have, however, overshot their mark a bit.
  • Bununla birlikte yaratıcıları hedeflerini biraz aşmışlardır.
  • I can tell the Ministers of Agriculture that they are way off the mark.
  • Tarım Bakanlarına hedeften çok uzakta olduklarını söyleyebilirim.
  • The bullet found its mark.
  • Kurşun hedefini buldu.
Show More (5)
mark işaret etmek n.
  • It marks the beginning, rather than the end, of a process.
  • Bir sürecin sonundan ziyade başlangıcına işaret eder.
  • Enlargement of the EU marks the beginning of a new epoch in European history.
  • AB'nin genişlemesi Avrupa tarihinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir.
  • In many ways it marks another stage down the road begun by Willy Brandt when he was mayor of Berlin.
  • Birçok açıdan Willy Brandt'ın Berlin Belediye Başkanı iken başlattığı yolda yeni bir aşamaya işaret ediyor.
Show More (1)
mark kutlamak v.
  • The company's 50th anniversary was marked with a formal ball.
  • Şirketin 50. yıldönümü resmi bir baloyla kutlandı.
  • What is being done on 1 January to mark the 30th anniversary of the accession of these three great countries?
  • Bu üç büyük ülkenin katılımının 30. yıldönümünü kutlamak üzere 1 Ocak'ta ne yapılıyor?
  • This would be a fitting way to mark the UN's Millennium Summit.
  • Bu, BM'nin Milenyum Zirvesi'ni kutlamak için uygun bir yol olacaktır.
Show More (0)
mark puan n.
  • He got 90 marks in his English test.
  • İngilizce sınavından 90 puan aldı.
  • He got 90 marks out of 100 in English.
  • İngilizcede 100 üzerinden 90 puan aldı.
  • At worst, I will get an average mark.
  • En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Show More (0)
mark belirti n.
  • He shows no mark of progress.
  • Hiçbir ilerleme belirtisi göstermiyor.
  • The Japanese do not always make a bow as a mark of respect.
  • Japonlar saygı belirtisi olarak her zaman eğilmezler.
  • I saw the mark of sadness that had remained on her face.
  • Onun yüzünde kalan üzüntü belirtisini gördüm.
Show More (0)
mark leke n.
  • She noticed several marks on her skirt.
  • Eteğindeki birkaç lekeyi fark etti.
  • If less than 80% is spent, there is a black mark.
  • 80'den daha azı harcanırsa kara bir leke vardır.
Show More (-1)
mark çizmek v.
  • The St Petersburg Declaration marked out the path to create four common spaces.
  • St Petersburg Deklarasyonu dört ortak alan yaratmanın yolunu çizmiştir.
  • They mark out the path of maritime security and safety, but the path is still a long one.
  • Deniz emniyeti ve güvenliğinin yolunu çiziyorlar ancak bu yol hala uzun bir yol.
Show More (-1)
mark sınır n.
  • Unfortunately, it did not scrape past the required 314-vote mark.
  • Ne yazık ki, gerekli olan 314 oy sınırını aşamadı.
  • Will they break the ten-second mark in the hundred-metre race?
  • Yüz metre yarışında 10 saniye sınırını aşabilecekler mi?
Show More (-1)
mark göstermek v.
  • Red circles on the map mark schools.
  • Haritadaki kırmızı daireler okulları gösteriyor.
  • Red circles on the map mark schools.
  • Harita üzerindeki kırmızı daireler okulları gösterir.
Show More (-1)
mark (okulda) not n.
  • I can't believe she received better marks than me.
  • Benden daha iyi not aldığına inanamıyorum.
Show More (-2)
mark markaja almak v.
  • His failure to mark his opponent disappointed the coach.
  • Onun rakibini markaja alamayışı antrenörü hayal kırıklığına uğrattı.
Show More (-2)
mark öne çıkmak v.
  • This director's films are marked by dark humor.
  • Bu yönetmenin filmlerinde kara mizah öne çıkıyor.
Show More (-2)
mark yıldönümü olmak v.
  • Today marks the 10th anniversary of our university.
  • Bugün üniversitemizin 10. yıldönümü.
Show More (-2)
mark (sınav kağıdı, ödev) okumak v.
  • It took me 5 hours to mark all the papers.
  • Tüm kağıtları okumak 5 saatimi aldı.
Show More (-2)
mark Alman markı n.
  • The Deutsche Mark was replaced by the Euro in 2002.
  • Alman Markı 2002'de yerini Euro'ya bıraktı.
Show More (-2)
mark seviye n.
  • My video views reached the one million mark in a week.
  • Videomun izlenme sayısı bir haftada bir milyon seviyesine ulaştı.
Show More (-2)
mark iz bırakmak v.
  • Please use a coaster; otherwise, your cup could mark the coffee table.
  • Lütfen bardak altlığı kullanın; aksi takdirde bardağınız sehpada iz bırakabilir.
Show More (-2)
mark ile işaretlemek v.
  • The booby traps on the trail are marked in red.
  • Patikadaki bubi tuzakları kırmızı ile işaretlenmiştir.
Show More (-2)
mark (dönüm noktası) olmak v.
  • That exhibition marked a turning point in her career.
  • Bu sergi onun kariyerinde bir dönüm noktası olmuştur.
Show More (-2)
mark (ölüm yıldönümü vb) anmak v.
  • Colleagues, it is my sad duty today to mark the deaths of innocent people in two recent attacks.
  • Meslektaşlarım, bugün iki yeni saldırıda masum insanların ölümünü anmak benim için üzücü bir görev.
Show More (-2)
mark belirtmek v.
  • We shall be marking our support in a resolution to be voted tomorrow.
  • Yarın oylanacak bir karar tasarısında desteğimizi belirteceğiz.
Show More (-2)
mark (bir şeye) dikkati çekmek v.
  • Mark you, this is an article that was given its current form only after the bloodbath in Peking's Tienanmen Square .
  • Dikkatinizi çekerim, bu makale ancak Pekin'in Tienanmen Meydanı'ndaki kan gölünden sonra bugünkü halini almıştır.
Show More (-2)
mark işaret etmek v.
  • Clearly it marks considerable and appropriate progress from the point of view of Parliament.
  • Açıkçası bu, Parlamento açısından kayda değer ve yerinde bir ilerlemeye işaret etmektedir.
Show More (-2)
mark yazmak v.
  • The teacher has marked his name absent.
  • Öğretmen, onu yoklamada "yok" yazdı.
Show More (-2)
mark notlandırmak v.
  • Our teacher is marking papers.
  • Öğretmenimiz kağıtları notlandırıyor.
Show More (-2)
mark not vermek v.
  • The teacher was very fair when she marked our exams.
  • Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
Show More (-2)