|
- Incidentally, the film's German title translates as 'They know not what they do'.
- Bu arada filmin Almanca başlığı "Ne yaptıklarını bilmiyorlar" anlamına geliyor.
- It was not, in any case, entirely clear in the German translation.
- Her halükarda, Almanca çeviride tam olarak açık değildi.
- In the German version alone, I have found more than twenty mistakes.
- Sadece Almanca versiyonda yirmiden fazla hata buldum.
- In German, it says here that the Union's own competences must remain limited.
- Almanca'da burada Birliğin kendi yetkilerinin sınırlı kalması gerektiği söyleniyor.
- You have to do that and the advantage of listening to German is that all the verbs come at the end so that also helps.
- Bunu yapmak zorundasınız ve Almanca dinlemenin avantajı, tüm fiillerin sonunda gelmesidir, ki bunun da faydaları vardır.
- At any rate, that is how it came across when interpreted into German.
- Her halükarda, Almanca'ya tercüme edildiğinde bu şekilde anlaşıldı.
- I do not know what that is in German, but you, as Vice-President, should.
- Bunun Almancasının ne olduğunu bilmiyorum ama Başkan Yardımcısı olarak siz biliyor olmalısınız.
- Incidentally, the film's German title translates as 'They know not what they do'.
- Tesadüfen, filmin Almanca adı 'Ne yaptıklarını bilmiyorlar' olarak çevrilmiştir.
- It is not only in German that this makes a clear difference.
- Bu durum sadece Almanca'da belirgin bir fark yaratmamaktadır.
- We know that German is spoken in Italy and Belgium ?
- İtalya ve Belçika'da Almanca konuşulduğunu biliyoruz.
- Therefore please amend the German text; the English is the correct text.
- Bu nedenle lütfen Almanca metni düzeltin; doğru metin İngilizcedir.
- Scoreboard sounds like skateboard in German.
- Skorbord Almanca'da kaykay anlamına geliyor.
- I do not know what that is in German, but you, as Vice-President, should.
- Bunun Almancada ne anlama geldiğini bilmiyorum ama Başkan Yardımcısı olarak sizin bilmeniz gerekir.
- Therefore please amend the German text; the English is the correct text.
- Bu nedenle lütfen Almanca metni değiştirin; İngilizce metin doğru metindir.
- According to the German version of paragraph 18, the pedestrian casualties are to be pursued.
- Paragraf 18'in Almanca versiyonuna göre, yaya kayıpları takip edilecektir.
- The first sentence of paragraph 19 is translated incorrectly in the German version.
- Almanca versiyonda 19. paragrafın ilk cümlesi yanlış tercüme edilmiştir.
- We would delete the German version as it stands as well.
- Almanca versiyonu da olduğu gibi sileceğiz.
- German and French are other commonly spoken foreign languages.
- Almanca ve Fransızca yaygın konuşulan diğer yabancı dillerdir.
- Thirty-two percent of citizens of the EU-15 countries say they can converse in German.
- AB-15 ülkelerinin vatandaşlarının yüzde 32'si Almanca konuşabildiğini söylüyor.
- German and French are other commonly spoken foreign languages.
- Almanca ve Fransızca yaygın olarak konuşulan diğer yabancı dillerdir.
- He speaks good Japanese, but I cannot speak German.
- O iyi Japonca konuşuyor ama ben Almanca konuşamıyorum.
- In 1873 he moved to Warsaw with his whole family, and from that time taught German at the Veterinary Institute and at a secondary school.
- 1873 yılında bütün ailesiyle birlikte Varşova'ya taşındı ve o zamandan sonra Veteriner Enstitüsü ve bir ortaokulda Almanca dersi verdi.
- In our village school, there was no German language instructor.
- Köydeki okulumuzda hiç Almanca öğretmeni yoktu.
- I study German.
- Almanca okuyorum.
- She speaks German.
- O Almanca konuşur.
- The German course lasts one semester.
- Almanca kursu bir dönem sürer.
- I prefer speaking German with a native speaker.
- Anadili Almanca olan biriyle konuşmayı tercih ederim.
- She spoke only German.
- Sadece Almanca konuşuyordu.
- We have an interesting book in German.
- Almanca ilginç bir kitabımız var.
- I'm focusing on my German!
- Almancam üzerine yoğunlaşıyorum!
- I'm writing a sentence in German.
- Almanca bir cümle yazıyorum.
- He likes French more than German.
- O Fransızcayı Almancadan daha çok sever.
- Marie speaks fluent German.
- Marie akıcı Almanca konuşuyor.
- Heimat is a German word with no English equivalent.
- Heimat, İngilizce karşılığı olmayan Almanca bir kelimedir.
- How long does it take to learn German?
- Almanca öğrenmek ne kadar zaman alır?
- I am weak in German.
- Almancam zayıftır.
- They can speak German.
- Almanca konuşabiliyorlar.
- I don't speak French or German.
- Fransızca ya da Almanca bilmiyorum.
- It will take me some time to learn German.
- Almanca öğrenmem biraz zaman alacak.
- If I go to Germany, I will learn German.
- Almanya'ya gidersem Almanca öğreneceğim.
- I learn German in order to have more opportunities in the profession.
- Meslekte daha fazla fırsata sahip olmak için Almanca öğreniyorum.
- Why didn't you learn German while you were in Germany?
- Almanya'dayken neden Almanca öğrenmediniz?
- Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
- Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
- In addition to English, he knows German and French.
- İngilizceye ek olarak, Almanca ve Fransızca biliyor.
- Mariko studied not only English but also German.
- Mariko sadece İngilizce değil Almanca da okudu.
- This girl speaks English and German.
- Bu kız İngilizce ve Almanca konuşuyor.
- I can translate only short sentences in German.
- Sadece kısa cümleleri Almanca'ya çevirebiliyorum.
- I am weak in German.
- Ben, Almancada zayıfım.
- I want to learn German with my friends.
- Arkadaşlarımla Almanca öğrenmek istiyorum.
- Did Klaus accept to teach you German?
- Klaus sana Almanca öğretmeyi kabul etti mi?
- Does Arnold Schwarzenegger still know German?
- Arnold Schwarzenegger hala Almanca biliyor mu?
- When did you begin learning German?
- Ne zaman Almanca öğrenmeye başladın?
- Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
- I don't understand German.
- Almanca anlamıyorum.
- Is it hard to learn German?
- Almanca öğrenmek zor mu?
- In my opinion, German is the best language in the world.
- Bence, Almanca dünyadaki en iyi dildir.
- Marie speaks German fluently.
- Marie akıcı bir şekilde Almanca konuşuyor.
- She spoke only German.
- O yalnızca Almanca konuştu.
- I'm having a hard time with German grammar.
- Almanca gramer konusunda zorlanıyorum.
- Why do you learn German?
- Neden Almanca öğreniyorsun?
- He speaks only English and German, neither of which I understand.
- Sadece İngilizce ve Almanca konuşuyor, ikisini de anlamıyorum.
- Did you happen to see my German books?
- Benim Almanca kitaplarımı gördün mü?
- The English and German sentences have totally different meanings.
- İngilizce ve Almanca cümleler tamamen farklı anlamlara sahiptir.
- Father translated the German letter into Japanese.
- Babam Almanca mektubu Japoncaya çevirdi.
- I understand a bit of German.
- Biraz Almanca anlıyorum.
- Tom speaks German perfectly.
- Tom mükemmel Almanca konuşuyor.
- Is he speaking English, French, or German?
- İngilizce mi, Fransızca mı, Almanca mı konuşuyor?
- I want to study German.
- Almanca okumak istiyorum.
- He knows German and French, not to mention English.
- O İngilizcenin yanı sıra, Almanca ve Fransızca bilir.
- Tom will write a sentence in German.
- Tom Almanca bir cümle yazacak.
- I have to study a lot, so that I can speak German well.
- İyi Almanca konuşabilmek için çok çalışmam gerekiyor.
- So far my German is terrible, but I'll try to learn German well.
- Şimdiye kadar Almancam berbattı, ama Almancayı iyi öğrenmeye çalışacağım.
- Is Arnold Schwarzenegger still able to speak German?
- Arnold Schwarzenegger hala Almanca konuşabiliyor mu?
- When I speak German, only Tom understands me.
- Almanca konuşurken yalnızca Tom beni anlıyor.
- I already speak a little German!
- Zaten biraz Almanca konuşuyorum!
- Is he speaking English, French, or German?
- İngilizce mi, Fransızca mı ya da Almanca mı konuşuyor?
- Tom can speak German as well as English.
- Tom İngilizce kadar Almanca da konuşabiliyor.
- German is the best language in the world.
- Almanca dünyadaki en iyi dildir.
- In German, nouns are always capitalised.
- Almanca'da isimler her zaman büyük harfle yazılır.
- Even though South Tyrol is in Italy, the majority of the population speaks German.
- Güney Tirol İtalya'da olmasına rağmen, nüfusun çoğunluğu Almanca konuşur.
- I'm impressed with your German.
- Almancandan etkilendim.
- That girl knows German and English.
- O kız Almanca ve İngilizce biliyor.
- I will study German.
- Almanca çalışacağım.
- My knowledge of German is poor.
- Benim Almanca bilgim kötüdür.
- I don't speak French or German.
- Fransızca veya Almanca bilmiyorum.
- How did you learn German?
- Almancayı nasıl öğrendin?
- He knows neither French nor German.
- Ne Fransızca ne de Almanca biliyor.
- My German is not good enough.
- Almancam yeterince iyi değil.
- She can speak both English and German.
- Hem İngilizce hem de Almanca konuşabiliyor.
- He prefers French to German.
- Fransızcayı Almancaya tercih ediyor.
- Who can help you learn German?
- Almanca öğrenmene kim yardım edebilir?
- Tom can speak German as well as English.
- Tom, İngilizce'nin yanı sıra, Almanca da konuşabilir.
- In my country, it's difficult to learn German.
- Benim ülkemde Almanca öğrenmek zordur.
- Does your wife know German?
- Eşiniz Almanca biliyor mu?
- I speak German a little bit.
- Biraz Almanca biliyorum.
- In our village school, there was no German language instructor.
- Köy okulumuzda Almanca öğretmeni yoktu.
- How do you say kindergarten in German?
- Almancada anaokuluna ne diyorsunuz?
- He only spoke German.
- Sadece Almanca konuştu.
- She speaks not only German and French, but English as well.
- O yalnızca Almanca ve Fransızca değil, İngilizce de konuşuyor.
- Tom speaks impeccable German.
- Tom kusursuz Almanca konuşuyor.
- I'm going to learn German.
- Almanca öğreneceğim.
- I think I've learned almost sixty new German words today.
- Sanırım bugün neredeyse altmış yeni Almanca kelime öğrendim.
- Is German a Romance language?
- Almanca bir Roman dili mi?
- I am not good at German at all.
- Almanca'da hiç de iyi değilim.
- Marika is Finnish, but she speaks German.
- Marika Fin ama Almanca konuşuyor.
- When I speak German, only Tom understands me.
- Almanca konuştuğumda, sadece Tom beni anlıyor.
- You speak German.
- Sen Almanca konuşuyorsun.
- Does she speak English, French or German?
- İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?
- He can't read English, much less German.
- Almanca şöyle dursun, İngilizce okuyamıyor.
- I'm starting to learn German.
- Ben Almanca öğrenmeye başlıyorum.
- Is it hard to learn German?
- Almanca öğrenmek zor mudur?
- Even though South Tyrol is in Italy, the majority of the population speaks German.
- Güney Tirol İtalya'da olmasına rağmen, nüfusunun çoğunluğu Almanca konuşur.
- I speak German well.
- İyi Almanca konuşurum.
- Tom never took German.
- Tom asla Almanca dersi almadı.
- I can translate only short sentences in German.
- Sadece kısa cümleleri Almanca'ya çevirebilirim.
- We have few opportunities to speak German.
- Almanca konuşmak için çok az fırsatımız var.
- She prefers French to German.
- O, Fransızcayı Almancaya tercih eder.
- Previously, I learned German in school.
- Önceden okulda Almanca öğrenmiştim.
- Tom speaks perfect German.
- Tom mükemmel Almanca konuşur.
- The book is only available in German.
- Kitabın sadece Almancası mevcut.
- One of the books is in French, and the other is in German.
- Kitaplardan biri Fransızca, diğeri Almanca.
- I can speak German fluently.
- Akıcı bir şekilde Almanca konuşabilirim.
- Spanish is much easier than German.
- İspanyolca Almanca'dan çok daha kolay.
- German is sometimes called Goethe’s language.
- Almanca bazen Goethe'nin dili olarak adlandırılır.
- I'm learning German now.
- Şimdi Almanca öğreniyorum.
- She speaks English and German.
- İngilizce ve Almanca konuşuyor.
- I don't speak German.
- Almanca konuşmuyorum.
- Can you speak German?
- Almanca konuşabiliyor musunuz?
- I am weak in German.
- Almancam zayıf.
- He studies English, but he also studies German.
- İngilizce çalışıyor, ama Almanca da çalışıyor.
- She speaks English and German.
- O İngilizce ve Almanca konuşur.
- In my opinion, my German is not good enough.
- Bence Almancam yeterince iyi değil.
- Tom studied German in college.
- Tom üniversitede Almanca okudu.
- I'm going to learn German.
- Ben Almanca öğreneceğim.
- In addition to English, he knows German and French.
- İngilizcenin yanı sıra, Almanca ve Fransızca biliyor.
- Yiddish isn't German.
- Yidiş Almanca değil.
- I am writing a song in German.
- Ben Almanca bir şarkı yazıyorum.
- You can speak German.
- Almanca konuşabilirsiniz.
- After English, German is the most popular foreign language in Russia.
- İngilizceden sonra, Almanca Rusya'da en popüler yabancı dildir.
- I can translate from German to English pretty well, but the other way around is more difficult.
- Almanca'dan İngilizce'ye gayet iyi çeviri yapabiliyorum ama diğer türlüsü daha zor.
- What do you need German for?
- Almancaya ne için ihtiyacın var?
- He's learning German.
- Almanca öğreniyor.
- Why did you learn German?
- Neden Almanca öğrendin?
- Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
- Tom üzgün, çünkü Almanca cümlelerde Mary'den sık sık virgülle ayrılıyor.
- Do you speak German or English?
- Almanca mı İngilizce mi konuşuyorsun?
- A lot of Finns know German.
- Çoğu Fin Almanca bilir.
- The teacher of German looked like a German woman.
- Almanca öğretmeni Alman bir kadına benziyordu.
- I have been studying German for two years.
- İki senedir Almanca öğreniyorum.
- I've forgotten almost all my French, but you can speak German.
- Neredeyse tüm Fransızcamı unuttum, fakat Almanca konuşabilirsin.
- She's learning German.
- Almanca öğreniyor.
- I don't know a word in German.
- Ben Almanca bir kelime bilmiyorum.
- That girl knows German and English.
- Bu kız Almanca ve İngilizce biliyor.
- I don't speak German.
- Ben Almanca bilmiyorum.
- In my opinion, German is the best language in the world.
- Bence Almanca dünyadaki en iyi dildir.
- I'm excited about learning German.
- Almanca öğreneceğim için heyecanlıyım.
- One of the books is in French, and the other is in German.
- Kitaplardan biri Fransızca ve diğeri Almancadır.
- I'm impressed with your German.
- Almancanızdan etkilendim.
- I learned French instead of German.
- Almanca yerine Fransızca öğrendim.
- Not only does she speak English, but also German.
- Sadece İngilizce değil, Almanca da konuşuyor.
- He likes French more than German.
- Fransızcayı Almancadan daha çok seviyor.
- Germany today is different; not just white people speak German.
- Günümüz Almanya'sı farklı; sadece beyazlar Almanca konuşmuyor.
- I think I've learned almost sixty new German words today.
- Sanırım bugün neredeyse altmış tane yeni Almanca kelime öğrendim.
- There are not many people who speak German in my country.
- Benim ülkemde Almanca konuşan çok fazla insan yok.
- She is studying English, but she is also studying German.
- İngilizce öğreniyor ama aynı zamanda Almanca da öğreniyor.
- Why did Karima want to learn German?
- Karima neden Almanca öğrenmek istedi?
- He spoke German with me.
- Benimle Almanca konuştu.
- Mary read the German translation.
- Mary Almanca çeviriyi okudu.
- I was speaking only German.
- Sadece Almanca konuşuyordum.
- Have you ever greeted the small peach tree in German?
- Küçük şeftali ağacını hiç Almanca selamladın mı?
- There are not many people who speak German in my country.
- Benim ülkemde Almanca konuşan çok insan yok.
- How do you say that in German?
- Bunu Almancada nasıl söylersin?
- German is a synthetic language.
- Almanca sentetik bir dildir.
- Your German is good.
- Senin Almancan iyi.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
- Fena sayılmayacak derecede Fransızca konuşuyor ama Almancası daha akıcı.
- He studies English, but he's also studying German.
- İngilizce okuyor ama Almanca da okuyor.
- I have a German test this week at school.
- Bu hafta okulda bir Almanca testim var.
- Learning German was as important as learning English in the recent past.
- Almanca öğrenmek yakın geçmişte İngilizce öğrenmek kadar önemliydi.
- He's doing his German homework.
- Almanca ödevini yapıyor.
- In addition to English, he speaks German.
- İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşuyor.
- Say it in German.
- Almanca söyle.
- Mr Nakajima can, as well as English, speak fluent German.
- Bay Nakajima, İngilizcenin yanı sıra, akıcı Almanca konuşabilir.
- How long do you need to learn German?
- Almanca öğrenmek için ne kadar zamana ihtiyacın var?
- Does she speak English, French or German?
- O İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?
- He only knew German.
- O sadece Almanca biliyordu.
- Where are you going to learn German?
- Sen nerede Almanca öğreneceksin?
- I speak German a little bit.
- Biraz Almanca konuşuyorum.
- I'll soon register for a course in German.
- Yakında Almanca kursuna kaydolacağım.
- He can speak not only English but also German.
- Sadece İngilizce değil Almanca da konuşabiliyor.
- Not only does she speak English, but also German.
- O sadece İngilizce değil, Almanca da konuşur.
- I think he is intelligent because he is learning German.
- Bence o zeki çünkü Almanca öğreniyor.
- He can speak German, not to mention English and French.
- İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra, Almanca konuşabilir.
- He knows neither German nor French.
- Ne Almanca ne de Fransızca biliyor.
- I think my German isn't very good.
- Sanırım Almancam çok iyi değildir.
- I have trouble with German grammar.
- Almanca dilbilgisi ile ilgili sorunum var.
- John sent me a letter written in German.
- John bana Almanca yazılmış bir mektup gönderdi.
- Jessie spoke bad French and worse German.
- Jessie kötü Fransızca ve daha da kötü Almanca konuşuyordu.
- Tom teaches German to immigrants.
- Tom göçmenlere Almanca öğretiyor.
- I find that he is intelligent because he is learning German.
- Almanca öğrendiği için onu zeki buluyorum.
- Exclamation marks are used much more frequently in German than they are in English.
- Ünlem işaretleri Almanca'da İngilizce'dekinden çok daha sık kullanılır.
- I don't want to study German.
- Almanca çalışmak istemiyorum.
- I asked Mary to send me books to learn German.
- Mary'den Almanca öğrenmek için bana kitap göndermesini istedim.
- All attempts to speak German are excellent.
- Tüm Almanca konuşma girişimleri mükemmel.
- Is German spoken too?
- Almanca da konuşuluyor mu?
- I like German more than English.
- Almancayı İngilizceden daha fazla beğeniyorum.
- After English, German is the most popular foreign language in Russia.
- Almanca, İngilizce'den sonra Rusya'da en çok konuşulan yabancı dildir.
- The interview is in German and I can't understand a word of it.
- Röportaj Almanca ve tek kelimesini bile anlayamıyorum.
- German is not an easy language.
- Almanca, kolay bir dil değil.
- I can translate only short sentences in German.
- Ben sadece Almanca kısa cümleler çevirebilirim.
- Tom speaks perfect German.
- Tom mükemmel Almanca konuşuyor.
- The English and German sentences have totally different meanings.
- İngilizce ve Almanca cümlelerin tamamen farklı anlamları var.
- I cannot speak German.
- Almanca konuşamam.
- He knows German and French, not to mention English.
- Almanca ve Fransızca biliyor, İngilizceden bahsetmiyorum bile.
- They speak German fluently.
- Onlar akıcı bir şekilde Almanca konuşurlar.
- Tom is sad because he is often separated from Mary in German sentences by a comma.
- Tom üzgün çünkü Almanca cümlelerde Mary'den genellikle virgülle ayrılır.
- She is studying English, but she is also studying German.
- O İngilizce çalışıyor, fakat Almanca da çalışıyor.
- He prefers French to German.
- Fransızcayı Almancaya tercih eder.
- Did you happen to see my German books?
- Almanca kitaplarımı gördün mü?
- I want to study German.
- Almanca öğrenmek istiyorum.
- I'm terrible at German.
- Almancada çok kötüyüm.
- I speak German well.
- Ben iyi Almanca konuşurum.
- In addition to English, he knows German and French.
- İngilizcenin yanı sıra Almanca ve Fransızca da biliyor.
- I'm happy to teach you German for free.
- Sana ücretsiz Almanca öğretmekten mutluluk duyarım.
- In my opinion, German is the best language in the world.
- Bana göre Almanca dünyadaki en iyi dildir.
- I've hired a private tutor to help me practice my German conversation.
- Almanca konuşma pratiği yapmama yardımcı olması için özel bir öğretmen tuttum.
- I prefer speaking German with a native speaker.
- Anadil olarak bilen biriyle Almanca konuşmayı tercih ederim.
- I'm drunk, but I can still speak German.
- Sarhoşum ama hala Almanca konuşabiliyorum.
- How would you say that in German?
- Bunu Almancada nasıl söylersin?
- I cannot speak German.
- Almanca konuşamıyorum.
- Spanish is much easier than German.
- İspanyolca, Almanca'dan çok daha kolaydır.
- He spoke German with me.
- O benimle Almanca konuştu.
- I speak Spanish to God, Italian to women, French to men, and German to my horse.
- Ben Tanrı'yla İspanyolca, kadınlarla İtalyanca, erkeklerle Fransızca ve atımla Almanca konuşurum.
- He can't read English, much less German.
- Bırakın Almanca'yı, İngilizce bile okuyamıyor.
- He can speak German, not to mention English and French.
- İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra Almanca da konuşabiliyor.
- Here, the books are only in German.
- Burada kitaplar sadece Almancadır.
- She prefers French to German.
- Fransızca'yı Almanca'ya tercih ediyor.
- Most Americans can't speak German.
- Çoğu Amerikalı Almanca konuşamaz.
- I understand a bit of German.
- Ben biraz Almanca anlıyorum.
- He found it difficult to make himself understood in German.
- Almanca konuşurken anlaşılmakta zorlanıyor.
- You can speak German.
- Almanca konuşabiliyorsunuz.
- This word is derived from German.
- Bu kelime Almanca'dan geliyor.
- Have you ever greeted Pfirsichbäumchen in German?
- Hiç Pfirsichbäumchen'i Almanca selamladınız mı?
- I'll write a sentence in German.
- Almanca bir cümle yazacağım.
- Blümchen sings in German.
- Blümchen Almanca söylüyor.
- Jessie spoke bad French and worse German.
- Jessie Fransızcayı kötü; Almancayı daha da kötü konuşuyordu.
- Apart from English, he speaks German.
- İngilizce dışında Almanca da konuşuyor.
- I don't know very well German syntax.
- Almanca sözdizimini çok iyi bilmiyorum.
- Heimat is a German word with no English equivalent.
- "Heimat," İngilizcede karşılığı bulunmayan Almanca bir kelimedir.
- English is a sister language of German.
- İngilizce, Almanca'nın kardeş dilidir.
- My German is terrible.
- Almancam çok kötüdür.
- Maybe I should study German.
- Belki de Almanca öğrenmeliyim.
- I'll learn German.
- Almanca öğreneceğim.
- Why didn't you learn German while you were in Germany?
- Neden Almanya'da iken Almanca öğrenmedin?
- Despite the fact that they were all Dutch people, they spoke German with each other.
- Hepsi Hollandalı olmasına rağmen, birbirleriyle Almanca konuşuyorlardı.
- I can't speak French or German.
- Fransızca veya Almanca konuşamıyorum.
- He cannot speak English, much less German.
- Almanca şöyle dursun, İngilizce konuşamıyor.
- English and German share a common ancestor.
- İngilizce ve Almanca ortak bir atayı paylaşır.
- Are you learning German?
- Almanca öğreniyor musun?
- After two years, she already spoke fluent German.
- İki yıl sonra, o çoktan akıcı Almanca konuşuyordu.
- In addition to English, he speaks German.
- İngilizcenin yanı sıra, Almanca da konuşur.
- German has more words for snow than many other languages.
- Almancada kar için diğer birçok dilden daha fazla kelime var.
- Not only does he speak English, but also German.
- Sadece İngilizce değil, Almanca da konuşuyor.
- Marika is Finnish, but she knows German.
- Marika Finlandiyalı ama Almanca biliyor.
- In 1873 he moved to Warsaw with his whole family, and from that time taught German at the Veterinary Institute and at a secondary school.
- 1873'te tüm ailesiyle Varşova'ya taşındı ve o zamandan itibaren Veteriner Enstitüsü'nde ve bir ortaokulda Almanca öğretti.
- I'm going to teach you German.
- Sana Almanca öğreteceğim.
- How would you say that in German?
- Onu Almancada nasıl söylersiniz?
- Maybe I have to study German.
- Belki de Almanca öğrenmeliyim.
- Learning German was as important as learning English in the recent past.
- Yakın geçmişte Almanca öğrenmek İngilizce öğrenmek kadar önemliydi.
- I am writing a song in German.
- Almanca bir şarkı yazıyorum.
- I am counting in German.
- Almanca sayıyorum.
- Wolfgang switched to German.
- Wolfgang Almancaya geçti.
- English is a sister language of German.
- İngilizce, Almancanın kardeş dilidir.
- Most Americans can't speak German.
- Amerikalıların çoğu Almanca konuşamazlar.
- This word is derived from German.
- Bu kelime Almanca'dan türetilmiştir.
- I'm looking for someone who speaks German.
- Almanca bilen birini arıyorum.
- Tom wants to learn to speak fluent German.
- Tom akıcı Almanca konuşmayı öğrenmek istiyor.
- Do you speak German?
- Almanca biliyor musun?
- I have been studying German for two years.
- İki yıldır Almanca öğreniyorum.
- Tom can speak French and English, but he can't speak German.
- Tom, Fransızca ve İngilizce konuşabilir ama Almanca konuşmaz.
- I can't believe that you went to Germany and you didn't learn German!
- Almanya'ya gittiğine ve Almanca öğrenmediğine inanamıyorum!
- I'm starting to learn German.
- Almanca öğrenmeye başlıyorum.
- I don't understand German at all.
- Almancayı hiç anlamıyorum.
- You understand German, right?
- Almanca anlıyorsun, değil mi?
- Does Arnold Schwarzenegger still speak German?
- Arnold Schwarzenegger hâlâ Almanca konuşuyor mu?
- She's learning German.
- O, Almanca öğreniyor.
- They speak German fluently.
- Akıcı bir şekilde Almanca konuşuyorlar.
- Have you ever greeted Pfirsichbäumchen in German?
- Hiç Pfirsichbäumchen'i Almanca selamladın mı?
- They can speak German.
- Almanca konuşabilirler.
- This is the first time I've written a letter in German.
- İlk defa bir Almanca mektup yazdım.
- Who speaks German well?
- Kim iyi Almanca konuşuyor?
- German is not an easy language.
- Almanca, kolay bir dil değildir.
- The German course lasts one semester.
- Almanca kursu bir sömestr sürüyor.
- I am counting in German.
- Almanca sayı sayıyorum.
- German is Lichtenstein's official language.
- Almanca, Lichtenstein'in resmi dilidir.
- Do you speak German?
- Almanca konuşur musun?
- How do you say kindergarten in German?
- Almancada anaokulu nasıl söylenir?
- He spoke to me in German.
- Benimle Almanca konuştu.
- Next period is a German test.
- Bir sonraki ders Almanca sınavı var.
- Tom can speak French and English, but he can't speak German.
- Tom Fransızca ve İngilizce konuşabiliyor ama Almanca konuşamıyor.
- Cathy can speak French and German.
- Cathy Fransızca ve Almanca konuşabiliyor.
- All German nouns are written with the first letter capitalized.
- Almanca'da bütün isimler büyük harfle yazılır.
- Not only does he speak English, but also German.
- O sadece İngilizce değil, Almanca da konuşur.
- Are you learning German?
- Almanca mı öğreniyorsun?
- Lisa has taught me German.
- Lisa bana Almanca öğretti.
- They don't understand me when I speak German.
- Almanca konuştuğumda beni anlamıyorlar.
- He speaks Spanish, not to mention English and German.
- İngilizce ve Almanca yanı sıra, İspanyolca konuşuyor.
- Judith's German accent is beautiful.
- Judith'in Almanca aksanı güzel.
- I'm terrible at German.
- Almancam berbattır.
- I am learning Swedish and German.
- İsveççe ve Almanca öğreniyorum.
- He only spoke German.
- O sadece Almanca konuştu.
- Have you ever greeted the small peach tree in German?
- Küçük şeftali ağacını hiç Almanca selamladınız mı?
- Tom speaks excellent Russian, but his German is abysmal.
- Tom mükemmel Rusça konuşuyor ama Almancası berbat.
- I'm focusing on my German!
- Ben Almancama odaklanıyorum!
- I am learning Swedish and German.
- Ben İsveççe ve Almanca öğreniyorum.
- Tom never took German.
- Tom hiç Almanca dersi almamış.
- Marie speaks German fluently.
- Marie akıcı bir biçimde Almanca konuşur.
- He can speak not only English but also German.
- Sadece İngilizce değil aynı zamanda Almanca da konuşabiliyor.
- You speak German.
- Almanca konuşuyorsun.
- Emily has been learning German for five years.
- Emily beş yıldır Almanca öğreniyor.
- I'm learning German now.
- Ben şimdi Almanca öğreniyorum.
- They were speaking German.
- Almanca konuşuyorlardı.
- Mr Nakajima can, as well as English, speak fluent German.
- Bay Nakajima, İngilizcenin yanı sıra akıcı Almanca da konuşabiliyor.
- My friends encouraged me to learn German.
- Arkadaşlarım beni Almanca öğrenmeye teşvik etti.
- German is not as difficult as Icelandic.
- Almanca, İzlandaca kadar zor değildir.
- He is studying English, but he is also studying German.
- O İngilizce okuyor ama ayrıca Almanca okuyor.
- Marika is Finnish, but she knows German.
- Marika Fin ama Almanca biliyor.
- She's been learning German for a year now.
- Bir yıldır Almanca öğreniyor.
- Your German is good.
- Almancanız iyi.
- Many of my friends preferred to study German instead of Spanish.
- Arkadaşlarımın çoğu İspanyolca yerine Almanca öğrenmeyi tercih etti.
- Tom speaks German perfectly.
- Tom mükemmel Almanca konuşur.
- You don't know German, do you?
- Almanca bilmiyorsun, değil mi?
- I think my German is really bad.
- Sanırım Almancam gerçekten kötü.
- He prefers French to German.
- O, Fransızcayı Almancaya tercih eder.
- How long does it take to learn German?
- Almanca öğrenmek ne kadar sürer?
- Tom is fluent in French, English and German.
- Tom Fransızca, İngilizce ve Almancayı akıcı bir şekilde konuşabiliyor.
- I already speak a little German!
- Zaten biraz Almanca konuşabiliyorum!
- Maybe I have to study German.
- Belki de Almanca öğrenmek zorundayım.
- I'm drunk, but I can still speak German.
- Sarhoşum ama hâlâ Almanca konuşabiliyorum.
- I'd like to study German, but I don't have the time.
- Almanca çalışmak isterdim ama zamanım yok.
- Judaeo-German is a German ethnolect written in the Hebrew alphabet.
- Yahudi Almancası, İbrani alfabesiyle yazılan bir Almanca etnolektidir.
- Previously, I learned German in school.
- Önceden okulda Almanca öğrendim.
- Does your wife know German?
- Karın Almanca biliyor mu?
- The book is only available in German.
- Bu kitap sadece Almanca.
- I will study German.
- Almanca okuyacağım.
- I don't understand German.
- Almancayı anlamıyorum.
- I'm going to write a sentence in German.
- Almanca bir cümle yazacağım.
- I am in favor of a German orthographic reform.
- Ben Almanca yazım reformundan yanayım.
- I speak a little German.
- Ben biraz Almanca konuşurum.
- This is the first time I've written a letter in German.
- İlk defa Almanca bir mektup yazıyorum.
- Cathy can speak French and German.
- Cathy Fransızca ve Almanca konuşabilir.
- Dutch is closely related to German.
- Hollandaca, Almanca ile yakın akrabadır.
- I learned German for three years in school and two years in university.
- Üç yıl boyunca okulda ve iki yıl boyunca üniversitede Almanca öğrendim.
- I don't know a word in German.
- Almanca tek bir kelime bile bilmiyorum.
- This girl speaks English and German.
- Bu kız İngilizce ve Almanca konuşur.
- Is German a Romance language?
- Almanca bir Roman dili midir?
- He cannot speak English, much less German.
- Bırakın Almanca'yı, İngilizce bile konuşamıyor.
- Were you speaking German?
- Almanca mı konuşuyordunuz?
- He knows neither French nor German.
- O ne Fransızca ne de Almanca bilir.
- English and German are two related languages.
- İngilizce ve Almanca akraba iki dildir.
- In 2020, the use of German in all public institutions was abolished in favor of English, despite massive protests on the part of the population.
- 2020 yılında, halkın yoğun protestolarına rağmen, tüm kamu kurumlarında Almanca kullanımı İngilizce lehine kaldırıldı.
- She only knew German.
- O sadece Almanca biliyordu.
- My German is still not good.
- Almancam hâlâ iyi değil.
- I want to speak German.
- Almanca konuşmak istiyorum.
- My German is very limited.
- Almancam çok sınırlı.
- In my opinion, my German is not good enough.
- Bence, benim Almancam yeterince iyi değil.
- I find that he is intelligent because he is learning German.
- O Almanca öğrendiği için onu zeki buluyorum.
- Tom wants to learn to speak fluent German.
- Tom Almancayı akıcı konuşmayı öğrenmek istiyor.
- I can't speak German.
- Almanca konuşamıyorum.
- She can speak both English and German.
- O hem İngilizce hem de Almanca konuşabilir.
- I can translate only short sentences in German.
- Almanca'da sadece kısa cümleleri çevirebiliyorum.
- He speaks German, not to mention English.
- Almanca konuşuyor, İngilizceden bahsetmiyorum bile.
- Are you drunk enough to speak German once again?
- Bir kez daha Almanca konuşmak için yeterince sarhoş musun?
- I can't speak French or German.
- Fransızca ya da Almanca konuşamıyorum.
- All German nouns are written with the first letter capitalized.
- Bütün Almanca isimler ilk harfleri büyük yazılır.
- I speak a little German.
- Biraz Almanca konuşabiliyorum.
- Say it in German.
- Onu Almanca söyle.
- He speaks Spanish, not to mention English and German.
- İspanyolca konuşuyor, İngilizce ve Almanca'dan bahsetmiyorum bile.
- The English and German sentences have totally different meanings.
- İngilizce ve Almanca cümleler tamamen farklı anlamlara sahip.
- German is sometimes called Goethe’s language.
- Almancaya bazen Goethe'nin dili denilmektedir.
- Besides English, she also speaks German.
- İngilizcenin yanısıra Almanca da konuşur.
- He can speak both English and German.
- Hem İngilizce hem de Almanca konuşabiliyor.
- I can translate only short sentences in German.
- Yalnızca kısa Almanca cümleleri çevirebiliyorum.
- I'm writing a song in German.
- Almanca bir şarkı yazıyorum.
- Interest in German is growing, particularly in China, India and Brazil.
- Almancaya olan ilgi artıyor, özellikle Çin, Hindistan ve Brezilya'da.
- Besides English, she also speaks German.
- İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşuyor.
- I have a comic book in German.
- Almanca bir çizgi romanım var.
- You speak German, don't you?
- Almanca konuşuyorsun, değil mi?
- Let's try to convert German into a Romance language.
- Almancayı bir Roman diline çevirmeye çalışalım.
- I've forgotten almost all my French, but you can speak German.
- Fransızcamın neredeyse tamamını unuttum ama Almanca konuşabiliyorsun.
- Who can help you to learn German?
- Almanca öğrenmene kim yardım edebilir?
- Mariko studied not only English but also German.
- Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu.
- She translated the speech from Chinese into German.
- Konuşmayı Çince'den Almanca'ya çevirdi.
- I overheard an Italian say that the German language is unsingable; maybe that's why almost no Italian opera singer sings in German.
- Bir İtalyan'ın Almanca'nın şarkı söylemeye uygun olmadığını söylediğini duydum; belki de bu yüzden neredeyse hiçbir İtalyan opera sanatçısı Almanca şarkı söylemiyor.
- Blümchen sings in German.
- Blümchen Almanca şarkı söylüyor.
- I don't know German.
- Almanca bilmiyorum.
- I will introduce you some friends who study German.
- Sana Almanca öğrenen bazı arkadaşlarımı tanıtacağım.
- He can speak not only English but also German.
- O sadece İngilizce değil aynı zamanda Almanca da konuşabilir.
- She brought me many novels in German.
- Bana Almanca yazılmış birçok roman getirdi.
- My knowledge of German is poor.
- Almanca bilgim zayıf.
- There are a lot of interesting books in German and French.
- Almanca ve Fransızca pek çok ilginç kitap var.
- Tom translated the letter from French into German.
- Tom mektubu Fransızca'dan Almanca'ya çevirdi.
- Does Arnold Schwarzenegger still speak German?
- Arnold Schwarzenegger hala Almanca konuşabiliyor mu?
- Tom and Mary thought that the police would never catch them if they spoke only German.
- Tom ve Mary sadece Almanca konuşurlarsa polisin onları asla yakalayamayacağını düşündüler.
- German, Dutch, Norwegian and English are Germanic languages.
- Almanca, Hollandaca, Norveççe ve İngilizce; Cermen dilleridirler.
- German is a Germanic language.
- Almanca bir Cermen dilidir.
- Is he speaking English, French, or German?
- O İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşur?
- I was speaking only German.
- Ben sadece Almanca konuşuyordum.
- I think my German isn't very good.
- Sanırım Almancam pek iyi değil.
- Do you speak German?
- Almanca konuşuyor musun?
- My uncle can speak German.
- Dayım Almanca konuşabiliyor.
- I think I'm really not any good at German.
- Sanırım Almancam hiç iyi değil.
- For example, he speaks German, French and English.
- Örneğin, Almanca, Fransızca ve İngilizce konuşuyor.
- I have trouble with German grammar.
- Almanca gramerde sorun yaşıyorum.
- German is not only spoken in Germany.
- Almanca sadece Almanya'da konuşulmaz.
- He's learning German.
- O, Almanca öğreniyor.
- German is not only spoken in Germany.
- Almanca sadece Almanya'da konuşulmuyor.
- I'm going to sign up for a German class right now.
- Şimdi Almanca kursuna yazılacağım.
- I think I'm really not any good at German.
- Sanırım Almancada gerçekten hiç iyi değilim.
- Can you speak Low German?
- Düşük Almanca konuşabiliyor musun?
- Is German pronunciation difficult?
- Almanca telaffuz zor mu?
- German is not as difficult as Icelandic.
- Almanca İzlandaca kadar zor değil.
- Life is too short to learn German.
- Hayat Almanca öğrenmek için çok kısa.
- Can we speak German?
- Almanca konuşabilir miyiz?
- I like German more than English.
- Almancayı İngilizceden daha çok severim.
- I have a German test this week at school.
- Bu hafta okulda Almanca sınavım var.
- I can't speak German.
- Ben Almanca konuşamam.
- Despite the fact that they were all Dutch people, they spoke German with each other.
- Hepsi Hollandalı olmalarına rağmen birbirleriyle Almanca konuşuyorlardı.
- Tom speaks perfect French, but his native language is German.
- Tom mükemmel Fransızca konuşuyor ama ana dili Almanca.
- In my country, it's difficult to learn German.
- Benim ülkemde Almanca öğrenmek zor.
- He speaks good Japanese, but I cannot speak German.
- O iyi Japonca konuşur ama ben Almanca konuşamam.
- It will take me some time to learn German.
- Almanca öğrenmem zaman alacak.
- She speaks not only German and French, but English as well.
- Sadece Almanca ve Fransızca değil, İngilizce de konuşuyor.
- After two years, she already spoke fluent German.
- İki yıl sonra akıcı Almanca konuşmaya başladı.
- I learned German for three years in school and two years in university.
- Üç yıl okulda, iki yıl da üniversitede Almanca öğrendim.
- In another six months you will be able to speak German fluently.
- Altı ay daha sonra Almanca'yı akıcı olarak konuşabileceksin.
- I think Tom is smart because he's learning German.
- Bence Tom zeki çünkü Almanca öğreniyor.
- He is studying English, but he is also studying German.
- İngilizce okuyor ama aynı zamanda Almanca da öğreniyor.
- I study German.
- Almanca çalışıyorum.
- I can understand German, but I can't speak it.
- Almancayı anlayabilirim ama konuşamam.
- I can even translate from German.
- Almancadan çeviri bile yapabilirim.
- A lot of Finns know German.
- Birçok Finli Almanca biliyor.
- I can understand German, but I can't speak it.
- Almanca anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.
- I'm excited about learning German.
- Almanca öğrenme konusunda çok heyecanlıyım.
- I am about to write a sentence in German.
- Almanca bir cümle yazmak üzereyim.
- How do you say that in German?
- Onu Almancada nasıl dersiniz?
- I can't speak German at all.
- Hiç Almanca konuşamıyorum.
- Who's really good in German?
- Almancada gerçekten kim iyidir?
- Who's really good in German?
- Kimin gerçekten Almancası iyidir?
- I have to study a lot, so that I can speak German well.
- Almancayı iyi konuşabilmem için çok çalışmak zorundayım.
- If you want to learn German, then come to my college.
- Almanca öğrenmek istiyorsan, o zaman benim üniversiteme gel.
- Where did you learn German?
- Nerede Almanca öğrendin?
- I am not good at German at all.
- Almancam hiç iyi değildir.
- I can even translate from German.
- Hatta Almancadan çeviri yapabilirim.
- Who can help you learn German?
- Sana Almanca öğrenmen için kim yardım edebilir?
- He only knew German.
- Sadece Almanca biliyordu.
- Is he speaking English, French, or German?
- O, İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?
- I don't understand English, let alone German.
- Bırak Almancayı, İngilizce bile anlamıyorum.
- I can't believe that you went to Germany and you didn't learn German!
- Almanya'ya gittiğinize ve Almanca öğrenmediğinize inanamıyorum!
- She speaks German.
- Almanca konuşuyor.
- I want to improve my German.
- Almancamı geliştirmek istiyorum.
- Are you drunk enough to speak German once again?
- Bir kez daha Almanca konuşacak kadar sarhoş musun?
- My German is terrible.
- Almancam berbat.
- I eventually want to be fluent in German.
- Eninde sonunda akıcı Almanca konuşmak istiyorum.
- He studies English, but he's also studying German.
- İngilizce çalışır ama üstelik Almanca da çalışıyor.
- I don't understand German at all.
- Ben, Almancayı hiç anlamıyorum.
- He can speak both English and German.
- O hem İngilizce hem de Almanca konuşabilir.
- Do you speak German or English?
- Almanca veya İngilizce konuşur musun?
- German, Dutch, Norwegian and English are Germanic languages.
- Almanca, Hollandaca, Norveççe ve İngilizce Cermen dilleridir.
- Here, the books are only in German.
- Burada kitaplar sadece Almanca.
- Does Arnold Schwarzenegger still know German?
- Arnold Schwarzenegger hâlâ Almanca biliyor mu?
- Who's really good in German?
- Almancası iyi olan kim?
- He speaks German, not to mention English.
- İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşur.
- I think he is intelligent because he is learning German.
- Bence o Almanca öğrendiği için zekidir.
- In another six months you will be able to speak German fluently.
- Altı ay içinde akıcı bir şekilde Almanca konuşabileceksiniz.
- If you want to learn German, then come to my college.
- Almanca öğrenmek istiyorsanız, üniversiteme gelin.
- Kate is majoring in German.
- Kate Almanca okuyor.
- Exclamation marks are used much more frequently in German than they are in English.
- Almancada ünlem işaretleri İngilizcede olduğundan çok daha sık kullanılır.
- Marika is Finnish, but she speaks German.
- Marika Finlandiyalı ama Almanca konuşuyor.
- We have an interesting book in German.
- İlginç bir Almanca kitabımız var.
- German is Lichtenstein's official language.
- Almanca Lichtenstein'ın resmi dilidir.
- Can you translate from Norwegian into German?
- Norveççeden Almancaya çevirebilir misiniz?
- My uncle can speak German.
- Amcam almanca konuşabilir.
Show More (478)
|
|
- Once again, as I said earlier, that depends on the reactions of the German Government.
- Daha önce de söylediğim gibi bu Alman Hükumeti'nin vereceği tepkiye bağlı.
- I honestly did not know that there were 275 German MEPs in this House.
- Dürüst olmak gerekirse bu Meclis'te 275 Alman milletvekili olduğunu bilmiyordum.
- Under German law on stock companies, members are elected.
- Alman anonim şirketler yasasına göre üyeler seçimle iş başına gelir.
- Mr Ozan Ceyhun, Turkish by birth, is a Member of the German Parliament.
- Doğuştan Türk olan Sayın Ozan Ceyhun Alman Parlamentosunun bir üyesidir.
- In the meantime, the Federal German Government has postponed the introduction of the motorway toll indefinitely.
- Bu arada Federal Alman Hükûmeti otoyol geçiş ücretinin uygulamaya konulmasını süresiz olarak erteledi.
- The French and German Governments have opened Pandora's box.
- Fransız ve Alman Hükûmetleri Pandora'nın kutusunu açtılar.
- He petitioned Parliament and the German Government consequently agreed to pay.
- Ombudsman Parlamento'ya başvurdu ve bunun sonucunda Alman Hükümeti ödemeyi kabul etti.
- The study by the German Institute for Economic Research indicates that this would happen in three years.
- Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan çalışma, bunun üç yıl içinde gerçekleşeceğini göstermektedir.
- The German deposit system – as most Germans agree – is not an attractive solution.
- Alman depozito sistemi - çoğu Almanın da hemfikir olduğu üzere - cazip bir çözüm değil.
- There will not be one European SE, but an SE with French, Spanish or German features, for example.
- Tek bir Avrupa Şirketi değil, örneğin Fransız, İspanyol veya Alman niteliklerine sahip bir Avrupa Şirketi olacak.
- And did the German Government, in fact, vote against that directive originally?
- Peki Alman Hükümeti aslında bu yönergeye karşı mı oy kullandı?
- In the meantime, the Federal German Government has postponed the introduction of the motorway toll indefinitely.
- Bu arada Federal Alman Hükümeti otoyol geçiş ücretinin uygulamaya konulmasını süresiz olarak erteledi.
- The German government has concluded that nuclear reactors could not withstand a collision with a targeted passenger jet.
- Alman hükûmeti, nükleer reaktörlerin hedef alınan bir yolcu uçağıyla çarpışmaya dayanamayacağı sonucuna vardı.
- This undertaking is being discriminated against by the German VAT authorities.
- Bu taahhüt, Alman KDV makamları tarafından ayrımcılığa uğramaktadır.
- I just want to clarify something in the German text.
- Almanca metinde yer alan bir hususu açıklığa kavuşturmak istiyorum.
- Not one of the candidate countries wants to adopt or copy the German model which is the subject of this dispute.
- Aday ülkelerden hiçbiri bu anlaşmazlığa konu olan Alman modelini benimsemek ya da kopyalamak istememektedir.
- We cannot accept an agreement or decision if it does not conform with the German constitution.
- Alman anayasasına uygun olmayan bir anlaşma veya kararı kabul edemeyiz.
- Although I am speaking here as a European, that is something I can say as a German.
- Her ne kadar burada bir Avrupalı olarak konuşuyor olsam da, bunu bir Alman olarak da söyleyebilirim.
- In the German press preview there was a headline that is very apt for this dossier.
- Alman basınında bu dosya için çok uygun bir başlık vardı.
- What would the Czechs say if Sudetenland were to be bought up with German euros.
- Sudetenland Alman avrosu ile satın alınacak olsaydı Çekler ne derdi?
- It is striking that the German Christian-Democrats are also more or less announcing the same thing.
- Alman Hıristiyan-Demokratların da aşağı yukarı aynı şeyi ilan etmeleri dikkat çekicidir.
- What would the Czechs say if Sudetenland were to be bought up with German euros.
- Sudetenland Alman avrosu ile satın alınacak olsa Çekler ne derdi?
- This morning, I publicly urged the Commission, to help the German consumer, the manufacturers and the importers.
- Bu sabah Komisyonu Alman tüketicilere, üreticilere ve ithalatçılara yardımcı olmaya çağırdım.
- And I should like to say to my German fellow MEPs that I understand their view.
- Ve Alman AP üyesi arkadaşlarıma görüşlerini anladığımı söylemek isterim.
- There are German standards and health and safety regulations for the workplace.
- İşyeri için Alman standartları ve sağlık ve güvenlik düzenlemeleri var.
- There is enlargement of course, but as in 1990, it is still German.
- Elbette genişleme var ancak 1990'da olduğu gibi hala Alman.
- The Belgian Finance Minister supports this demand, and even the German Finance Minister no longer rejects it outright.
- Belçika Maliye Bakanı bu talebi destekliyor ve Alman Maliye Bakanı bile artık bunu açıkça reddetmiyor.
- The German and Greek legislatures have similar arrangements.
- Alman ve Yunan yasama organlarında da benzer düzenlemeler var.
- The German deposit system can also result in a legal conflict, which is always undesirable politically speaking.
- Alman depozito sistemi de yasal bir çatışmaya yol açabilir ki bu da siyasi açıdan her zaman istenmeyen bir durumdur.
- How can a German, Green foreign minister accept responsibility for secrecy?
- Bir Alman, Yeşiller Dışişleri Bakanı gizliliğin sorumluluğunu nasıl kabul edebilir?
- Those German colleagues who wished to attend any part of the visit were free to do so.
- Ziyaretin herhangi bir bölümüne katılmak isteyen Alman meslektaşlarımız bunu yapmakta serbestti.
- The German authorities are satisfied that the origin of the contamination is confined to that particular warehouse.
- Alman yetkililer kontaminasyonun kaynağının söz konusu depo ile sınırlı olduğu konusunda tatmin olmuş durumdalar.
- Last night I heard his statement on Chechnya on German television.
- Dün gece Alman televizyonunda Çeçenistan ile ilgili açıklamasını dinledim.
- Mr Manders asked whether it would be possible for the German Government to suspend the present rules.
- Sayın Manders, Alman Hükümeti'nin mevcut kuralları askıya almasının mümkün olup olmadığını sordu.
- Incidentally, our Chancellor is not renowned for being the German farmers' friend!
- Bu arada, Şansölyemiz Alman çiftçilerin dostu olarak tanınmıyor!
- The German Agriculture Minister has known since 21 May.
- Alman Tarım Bakanı 21 Mayıs'tan beri bunu biliyor.
- Mr Ozan Ceyhun, Turkish by birth, is a Member of the German Parliament.
- Doğuştan Türk olan Sayın Ozan Ceyhun, Alman Parlamentosunun bir üyesidir.
- This is also why several of the German members of my group will be voting against the report.
- Grubumdaki bazı Alman üyelerin rapora karşı oy kullanacak olmasının nedeni de budur.
- This has been done in order to give the German Government the opportunity to change this unsatisfactory situation.
- Bu, Alman Hükümetine bu tatmin edici olmayan durumu değiştirme fırsatı vermek için yapılmıştır.
- Is this also how the German Government views this?
- Alman Hükûmeti de bu konuya böyle mi bakıyor?
- Our economy is in a bad way; the German motor of European growth is stalling.
- Ekonomimiz kötü durumda; Avrupa'nın büyüme motoru olan Alman ekonomisi duraklıyor.
- There is a German proverb which says, "Hope is the last to die".
- " En son umutlar ölür" diyen bir Alman atasözü vardır.
- This undertaking is being discriminated against by the German VAT authorities.
- Bu girişim Alman KDV makamları tarafından ayrımcılığa uğruyor.
- The first way, the French and German way, is too conservative.
- Birinci yol, Fransız ve Alman yolu, çok muhafazakârdır.
- That approach has been adopted by the German Federal Government, for example.
- Bu yaklaşım örneğin Alman Federal Hükümeti tarafından benimsenmiştir.
- I will not join in the German polemic, but wish the Danish Presidency good luck.
- Alman polemiğine katılmayacağım ancak Danimarka Dönem Başkanlığına iyi şanslar diliyorum.
- You cannot compare the German federal system with the Spanish system of Autonomous Communities.
- Alman federal sistemi ile İspanyol Özerk Topluluklar sistemini karşılaştıramazsınız.
- He will not do so, I can tell you that now, because at that point it will not be relevant to the German election.
- Bunu yapmayacak, bunu size şimdiden söyleyebilirim çünkü o noktada Alman seçimleriyle bir ilgisi olmayacak.
- There is a German proverb that says good things are worth waiting for.
- İyi şeylerin beklemeye değer olduğunu söyleyen bir Alman atasözü vardır.
- I am pleased that the German Social Democrats are also very receptive to the proposals from Bavaria.
- Alman Sosyal Demokratlarının da Bavyera'dan gelen önerilere sıcak bakmasından memnuniyet duyuyorum.
- That is precisely what the Commission has asked the German Government to do.
- Komisyon'un Alman Hükümeti'nden yapmasını istediği şey de tam olarak budur.
- Do the German Christian Democrats know something we do not?
- Alman Hristiyan Demokratlar bizim bilmediğimiz bir şey mi biliyor?
- We all know that he is an agent of the German secret service.
- Hepimiz onun Alman gizli servisinin bir ajanı olduğunu biliyoruz.
- It is a German problem, and it is an Austrian problem.
- Bu bir Alman sorunudur ve bir Avusturya sorunudur.
- This depends on the German Government.
- Bu Alman Hükümetine bağlı.
- I want to make it abundantly clear that German constitutional law would prevent consent being given to such a treaty.
- Alman anayasa hukukunun böyle bir anlaşmaya onay verilmesini engelleyeceğini çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum.
- It is striking that the German Christian-Democrats are also more or less announcing the same thing.
- Alman Hıristiyan-Demokratların da aşağı yukarı aynı şeyi duyuruyor olması dikkat çekicidir.
- Mr Manders asked whether it would be possible for the German Government to suspend the present rules.
- Sayın Manders, Alman Hükûmeti'nin mevcut kuralları askıya almasının mümkün olup olmadığını sordu.
- That is precisely what the Commission has asked the German Government to do.
- Komisyonun Alman Hükûmeti'nden yapmasını istediği şey de tam olarak budur.
- Then a German delegation led by Norbert Blüm, the well-respected former German minister, was thrown out as well.
- Ardından Almanya'nın saygın eski bakanı Norbert Blüm başkanlığındaki Alman heyeti de dışarı atıldı.
- The problems with the German deposit system do not stand in isolation.
- Alman depozito sistemiyle ilgili sorunlar tek başına ele alınamaz.
- Proposals such as that made by the German Foreign Minister get no support from me.
- Alman Dışişleri Bakanı'nın yaptığı gibi öneriler benim desteğimi alamaz.
- The German market is almost as difficult to enter, despite so-called full competition.
- Sözde tam rekabete rağmen Alman pazarına girmek neredeyse bir o kadar zor.
- The German authorities are satisfied that the origin of the contamination is confined to that particular warehouse.
- Alman makamları kontaminasyonun kaynağının söz konusu depo ile sınırlı olduğu konusunda tatmin olmuş durumdadır.
- Once upon a time, East Prussia was a threatening German enclave in the middle of the Slavonic and Baltic areas.
- Bir zamanlar Doğu Prusya, Slav ve Baltık bölgelerinin ortasında tehditkâr bir Alman yerleşim bölgesiydi.
- It was not easy, but the compromise is before us, mainly thanks to pressure from our German and Austrian fellow MEPs.
- Kolay olmadı ancak özellikle Alman ve Avusturyalı AP üyesi dostlarımızın baskısı sayesinde uzlaşma sağlandı.
- This NGO was founded jointly by German development aid organisations and carpet manufacturers.
- Bu STK, Alman kalkınma yardım kuruluşları ve halı üreticileri tarafından ortaklaşa kurulmuştur.
- The German independent inspection body, TÜV, has tested numerous existing car tyres.
- Alman bağımsız denetim kuruluşu TÜV, mevcut çok sayıda otomobil lastiğini test etmiştir.
- That depends on the law of the Member States concerned – in this case German law.
- Bu, ilgili Üye Devletlerin hukukuna, yani bu durumda Alman hukukuna bağlıdır.
- German ports, at any rate, are currently enjoying impressive growth, and doing so without this directive.
- Her halükarda, Alman limanları şu anda etkileyici bir büyümenin tadını çıkarıyor ve bunu bu direktif olmadan yapıyor.
- Once again, as I said earlier, that depends on the reactions of the German Government.
- Bir kez daha belirtmeliyim ki, daha önce de söylediğim gibi, bu Alman Hükümetinin vereceği tepkilere bağlıdır.
- This depends on the German Government.
- Bu Alman Hükûmetine bağlı.
- You have been quoted in the German press as saying that there are thousands of substances that need to be tested.
- Alman basınında, test edilmesi gereken binlerce madde olduğunu söylediğiniz aktarılmıştır.
- The German authorities state that full tracing will be finalised by the end of this week.
- Alman yetkililer, tam iz sürme işleminin bu hafta sonuna kadar tamamlanacağını belirtiyor.
- At present, the German Basic Law does not permit us to accept around 17 of the proposed amendments.
- Halihazırda Alman Anayasası, önerilen değişikliklerin yaklaşık 17'sini kabul etmemize izin vermemektedir.
- And so it was with good reason that this was not in the German constitution, but in a service regulation.
- Dolayısıyla bunun Alman anayasasında değil de bir hizmet yönetmeliğinde yer almasının iyi bir nedeni vardı.
- The press correctly interpreted the German minister's threat as ill-judged budgetary blackmail.
- Basın, Alman bakanın tehdidini doğru bir şekilde kötü niyetli bir bütçe şantajı olarak yorumladı.
- Would German soldiers be able to assist Finland in guarding its external border with Russia?
- Alman askerleri Finlandiya'nın Rusya ile olan dış sınırını korumasına yardımcı olabilir mi?
- Incidentally, our Chancellor is not renowned for being the German farmers' friend.
- Bu arada, Şansölyemiz Alman çiftçilerin dostu olarak tanınmıyor.
- The result of the Commission's infringement proceedings should indeed be that German legislation becomes clearer.
- Komisyon'un ihlal davasının sonucu gerçekten de Alman mevzuatının daha açık hale gelmesi olacaktır.
- The first way, the French and German way, is too conservative.
- Birinci yol, yani Fransız ve Alman yolu çok muhafazakârdır.
- It appears to be about Germany, about German domestic politics.
- Almanya ve Alman iç siyaseti ile ilgili gibi görünüyor.
- Now we will see if the German team really does belong to you.
- Şimdi Alman takımının gerçekten size ait olup olmadığını göreceğiz.
- Now we will see if the German team really does belong to you.
- Şimdi Alman takımının gerçekten sana ait olup olmadığını göreceğiz.
- Jasmin is a German girl.
- Jasmin bir Alman kızı.
- Why did you buy a German car?
- Neden bir Alman arabası satın aldın?
- I can tell by his accent that he is German.
- Aksanından Alman olduğunu anlayabiliyorum.
- Tom has a German friend.
- Tom'um Alman bir arkadaşı var.
- I own one German car.
- Bir Alman arabam var.
- My grandparents were German, and the language has been passed down to me and my brother.
- Büyükbaba ve büyükannelerim Almandı ve dil bana ve erkek kardeşime geçmiş oldu.
- The man to whom I spoke was a German, not an American.
- Konuştuğum adam Amerikalı değil Almandı.
- You are German?
- Sen Alman mısın?
- German guys are said to be shy.
- Alman erkeklerinin utangaç oldukları söylenir.
- Marika is Finnish but she speaks German just like the Germans.
- Marika Finlandiyalı ama tıpkı Almanlar gibi Almanca konuşuyor.
- What happened to the German girl?
- Alman kıza ne oldu?
- I was a German guy in Russia and now I'm a Russian in Germany.
- Rusya'da bir Alman'dım ve şimdi Almanya'da bir Rus'um.
- The German team lost, and now I'm upset.
- Alman takımı kaybetti ve şimdi üzgünüm.
- This is RTL 2, a German TV channel.
- Bu RTL 2, bir Alman TV kanalı.
- I can tell by his accent that he is German.
- Onun aksanından Alman olduğunu söyleyebilirim.
- Hans is a German businessman.
- Hans Alman bir işadamı.
- German restaurants do not automatically serve water.
- Alman restoranlarında otomatik olarak su servisi yapılmaz.
- German guys are said to be shy.
- Alman erkeklerinin utangaç olduğu söylenir.
- German soldiers marched through France.
- Alman askerleri Fransa'ya doğru ilerledi.
- Tom doesn't know the difference between an Austrian and a German.
- Tom bir Avusturyalı ile bir Alman arasındaki farkı bilmiyor.
- Are you German?
- Alman mısın?
- I like German crowns a lot.
- Alman taçlarını çok seviyorum.
- The German government mustn't help them.
- Alman hükümeti onlara yardım etmemeli.
- Aldi is a German discount supermarket chain.
- Aldi bir Alman indirim süpermarketleri zinciridir.
- The man speaks English with a German accent.
- Adam, Alman aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- I own a German car.
- Alman arabam var.
- What's your favorite German folk song?
- Favori Alman halk şarkınız nedir?
- The German team lost, and now I'm upset.
- Alman takımı kaybetti ve şimdi ben üzgünüm.
- Can you describe this German?
- Bu Almanı tarif edebilir misin?
- The Elbe Philharmonic Hall is a symbol of HafenCity, a new quarter of the German city Hamburg.
- Elbe Filarmoni Salonu, Alman kenti Hamburg'un yeni bir semti olan HafenCity'nin bir sembolüdür.
- He speaks English with a German accent.
- İngilizceyi Alman aksanıyla konuşuyor.
- I like German doughnuts a lot.
- Alman çöreklerini çok severim.
- Hans is a German businessman.
- Hans Alman bir işadamıdır.
- Hans is a German name.
- Hans bir Alman ismi.
- Mary was the only Southern German.
- Mary tek Güneyli Alman'dı.
- He speaks English with a German accent.
- Alman aksanıyla İngilizce konuşur.
- I love your German accent.
- Senin Alman aksanını seviyorum.
- At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
- Verdun Muharebesi'nde Fransız kuvvetleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- The German government mustn't help them.
- Alman hükümeti onlara yardım etmemelidir.
- He is German by birth.
- Doğuştan Alman'dır.
- It's a German name.
- Bu bir Alman ismi.
- Papua New Guinea was a German colony.
- Papua Yeni Gine bir Alman kolonisiydi.
- These German translators are so unproductive, Tatoeba should delocalise production to Asia!
- Bu Alman çevirmenler çok verimsiz, Tatoeba üretimi Asya'ya kaydırmalı!
- Judaeo-German is a German ethnolect written in the Hebrew alphabet.
- Judaeo-German, İbrani alfabesiyle yazılmış bir Alman etnolektidir.
- Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schroeder, İkinci Dünya Savaşı'nı yaşamamış ilk Alman başbakanı.
- He's not German, but Austrian.
- O Alman değil, Avusturyalı.
- I am German.
- Ben Almanım.
- The German soccer team beat Brazil convincingly.
- Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
- You're German, aren't you?
- Sen Almansın, değil mi?
- She talks with a heavy German accent.
- O, ağır Alman aksanıyla konuşur.
- David Hilbert is a German mathematician.
- David Hilbert Alman bir matematikçidir.
- Lebkuchen are a traditional German Christmas cookie.
- Lebkuchen geleneksel bir Alman Noel kurabiyesidir.
- Mary is fascinated by German music.
- Mary Alman müziğinden etkileniyor.
- The German athletes won four gold medals at the luge world championship in Canada.
- Alman sporcular Kanada'daki kızak dünya şampiyonluğunda dört altın madalya kazandılar.
- German winters are cold.
- Alman kışları soğuktur.
- I spent a week in Berlin living with a German family.
- Berlin'de Alman bir ailenin yanında bir hafta geçirdim.
- German forces attacked British soldiers near Amiens, France.
- Alman kuvvetleri Fransa'nın Amiens kenti yakınlarında İngiliz askerlerine saldırdı.
- I like German schlager music.
- Alman schlager müziğinden hoşlanıyorum.
- The German State Library is one of the biggest libraries of Europe.
- Alman Devlet Kütüphanesi Avrupa'nın en büyük kütüphanelerinden biridir.
- You're German, right?
- Sen Almansın, değil mi?
- The man to whom I spoke was a German, not an American.
- Konuştuğum adam bir Alman'dı, Amerikalı değil.
- I like German crowns a lot.
- Alman taçlarını çok severim.
- He speaks English with a strong German accent.
- Güçlü bir Alman aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- What's your favorite German folk song?
- En sevdiğin Alman halk şarkısı hangisi?
- I am a German architect.
- Alman bir mimarım.
- Mariko studied not only English but also German.
- Mariko sadece İngilizce değil aynı zamanda Almanca eğitimi de aldı.
- Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom, güzel bir Alman kızına âşık oldu.
- The Polish cavalry troops charged bravely towards the German tanks.
- Polonya süvari birlikleri Alman tanklarına doğru cesurca hücum etti.
- Are you also German?
- Siz de Alman mısınız?
- The German auto industry produces excellent cars.
- Alman otomobil endüstrisi mükemmel arabalar üretir.
- German winters are cold.
- Alman kışları soğuk olur.
- He speaks English with a German accent.
- Alman aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- Mary thinks that German accents are sexy.
- Mary Alman aksanının seksi olduğunu düşünüyor.
- Berlin is a German city.
- Berlin bir Alman şehridir.
- I own a German car.
- Ben bir Alman arabasına sahibim.
- I'm not German.
- Alman değilim.
- My vehicle is German.
- Benim aracım Alman.
- You're German, right?
- Almansın, değil mi?
- Mary got married to a German.
- Mary bir Alman'la evliydi.
- Angela Merkel is a German politician.
- Angela Merkel bir Alman politikacı.
- I like German schlager music.
- Alman schlager müziğini severim.
- Are you German?
- Alman mısınız?
- His spouse is a German.
- Onun eşi bir Alman.
- Tom has a heavy German accent.
- Tom'un ağır Alman aksanı var.
- I'm not German.
- Ben Alman değilim.
- I was a German guy in Russia and now I'm a Russian in Germany.
- Ben Rusya'da Alman bir adamdım ve şimdi Almanya'da bir Rus'um.
- German banks are among Europe's most troubled.
- Alman bankaları Avrupa'nın en sorunlu bankaları arasında.
- Mary is married to a German.
- Mary bir Alman'la evlidir.
- You are German?
- Alman mısın?
- The treeline in the German alps lies at an elevation of about 1800 meters.
- Alman Alplerindeki ağaç sınırı yaklaşık 1800 metre yükseklikte yer alır.
- My vehicle is German.
- Aracım Alman malı.
- The man to whom I spoke was a German, not an American.
- Muhatabım bir Amerikalı değil Almandı.
- Did you know that Mesut Özil, the famous German footballer, is also Turkish?
- Ünlü Alman futbolcu Mesut Özil'in de Türk olduğunu biliyor muydun?
- She is married with a German.
- Bir Almanla evli.
- German men are sexist.
- Alman erkekleri cinsiyetçidir.
- I'm a fan of German opera.
- Ben Alman operası hayranıyım.
- My German friend is called Hans.
- Alman arkadaşımın adı Hans.
- He is German by birth.
- O doğuştan Alman.
- Have you heard about a German singer called Blümchen?
- Blümchen adında bir Alman şarkıcı duydun mu?
- German forces attacked British soldiers near Amiens, France.
- Alman kuvvetleri Amiens, Fransa yakınlarında İngiliz askerlerine saldırdı.
- My German friend's name is Hans.
- Alman arkadaşımın adı Hans.
- The Polish cavalry troops charged bravely towards the German tanks.
- Polonyalı süvari birlikleri Alman tanklarına karşı cesurca hücum etti.
- Ulrike is a beautiful German and female first name.
- Ulrike güzel bir Alman ve kadın ismi.
- Heligoland is located in the German Bight.
- Heligoland, Alman Körfezi'nde yer almaktadır.
- You know more than I do about German customs and traditions.
- Alman gelenek ve göreneklerini benden daha iyi biliyorsun.
- Kate is majoring in German.
- Kate Almanca alanında eğitim alıyor.
- Mary thinks that German accents are sexy.
- Mary Alman aksanlarının çekici olduğunu düşünüyor.
- Die Lorelei is a popular German folk song.
- Lorelei bir popüler Alman halk şarkısıdır.
- The German twins Anna and Lisa Hahner decided to join hands as they crossed the finish line of the marathon.
- Alman ikizler Anna ve Lisa Hahner maratonun bitiş çizgisini geçerken el ele tutuşmaya karar verdiler.
- Can you describe this German?
- Bu Almanı tanımlayabilir misin?
- Angela Merkel is a German politician.
- Angela Merkel bir Alman politikacıdır.
- Operation Sea Lion was the German code name for the planned invasion of Britain.
- Deniz Aslanı Operasyonu, İngiltere'nin planlanan işgali için Alman kod adıydı.
- Die Lorelei is a popular German folk song.
- Die Lorelei popüler bir Alman halk şarkısıdır.
- I love your German accent.
- Alman aksanına bayılıyorum.
- That's an old German custom.
- Bu eski bir Alman geleneği.
- Mary is married to a German.
- Mary bir Almanla evlendi.
- The RMS Lusitania was sunk by a German U-boat in 1915.
- RMS Lusitania 1915 yılında bir Alman U-botu tarafından batırıldı.
- Both far-left and far-right German political parties are at their strongest in the former East German states.
- Hem aşırı sol hem de aşırı sağ Alman siyasi partileri eski Doğu Alman eyaletlerinde en güçlü durumdalar.
- Papua New Guinea was a German colony.
- Papua Yeni Gine bir Alman sömürgesiydi.
- The man to whom I spoke was a German, not an American.
- Konuştuğum adam bir Alman'dı, Amerikalı değildi.
- Aldi is a German discount supermarket chain.
- Aldi bir Alman indirimli süpermarket zinciri.
- She's German, so she must be lying!
- Alman olduğuna göre yalan söylüyor olmalı!
- Leon works for the German Aerospace Center.
- Leon Alman Havacılık ve Uzay Merkezi için çalışıyor.
- Operation Sea Lion was the German code name for the planned invasion of Britain.
- Denizaslanı Harekâtı, İngiltere'nin planlanan işgali için Alman kod adıydı.
- German cars are among the best.
- Alman arabaları en iyiler arasındadır.
- The German Flocken Elektrowagen, invented in 1888, is considered to be the world's first electric car.
- 1888'de icat edilen Alman Flocken Elektrowagen, dünyanın ilk elektrikli otomobili olarak kabul edilir.
- German banks are among Europe's most troubled.
- Alman bankaları Avrupa'nın en sıkıntılıları arasındadır.
- German restaurants do not automatically serve water.
- Alman restoranları otomatik olarak su hizmeti vermezler.
- The Elbe Philharmonic Hall is a symbol of HafenCity, a new quarter of the German city Hamburg.
- Elbe Filarmoni Salonu, Alman şehri Hamburg'un yeni bir mahallesi olan HafenCity'nin bir sembolüdür.
- Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom güzel bir Alman kızına aşık oldu.
- No, I'm not German, I'm Turkish.
- Hayır, ben Alman değilim, Türk'üm.
- I spent a week in Berlin living with a German family.
- Ben Berlin'de bir Alman aile ile yaşayarak bir hafta geçirdim.
- The German soccer team beat Brazil convincingly.
- Alman futbol takımı Brezilya'yı ikna edici bir şekilde yendi.
- The German team lost and now I am sad.
- Alman takımı kaybetti ve şimdi üzgünüm.
- David Hilbert is a German mathematician.
- David Hilbert bir Alman matematikçidir.
- Angela Merkel is the first female German chancellor.
- Angela Merkel, ilk kadın Alman başbakanı.
- No, I'm not German, I'm Turkish.
- Hayır; Alman değil, Türk'üm.
- She said she was German.
- Alman olduğunu söyledi.
- Tom doesn't like German food.
- Tom Alman yemeklerini sevmez.
- Tom has a heavy German accent.
- Tom'un ağır bir Alman aksanı var.
- The German auto industry produces excellent cars.
- Alman otomobil endüstrisi mükemmel arabalar üretiyor.
- No, I'm not a German, I'm a Turk.
- Hayır, ben Alman değilim, Türk'üm.
- The man speaks English with a German accent.
- Adam, İngilizce'yi Alman aksanı ile konuşuyor.
- I'm a fan of German opera.
- Alman operasının bir hayranıyım.
- Judith's German accent is beautiful.
- Judith'in Alman aksanı çok güzel.
- She said she was German.
- O, Alman olduğunu söyledi.
- I am a German architect.
- Ben bir Alman mimarım.
- Christmas gingerbread, also called honey cake, is a traditional German dessert.
- Noel zencefilli ekmeği, ballı kek de denir, geleneksel bir Alman tatlısıdır.
- Marika is Finnish but she speaks German just like the Germans.
- Marika Findir ama tıpkı Almanlar gibi Almanca konuşur.
- She is married with a German.
- O bir Almanla evlidir.
- She talks with a heavy German accent.
- Ağır bir Alman aksanıyla konuşuyor.
- He speaks English with a German accent.
- İngilizceyi Alman aksanı ile konuşur.
- Happy German Unity Day!
- Alman Birlik Günü kutlu olsun!
- No, I'm not a German, I'm a Turk.
- Hayır; Alman değil, Türk'üm.
- Ulrike is a beautiful German and female first name.
- Ulrike güzel bir Alman ve dişi ilk adıdır.
- Emily is studying German linguistics at her university.
- Emily üniversitesinde Alman dil bilimi okuyor.
- The German twins Anna and Lisa Hahner decided to join hands as they crossed the finish line of the marathon.
- Alman ikizler Anna ve Lisa Hahner maratonun bitiş çizgisini el ele geçmeye karar verdiler.
- The German national team dismantled Portugal.
- Alman milli takımı Portekiz'i dağıttı.
- Otto Lilienthal was a German engineer and entrepreneur.
- Otto Lilienthal Alman bir mühendis ve girişimciydi.
- His spouse is a German.
- Eşi bir Alman.
- My neighbours in that house are German and English, both.
- O evdeki komşularımın ikisi de Alman ve İngiliz.
- German forces attacked British soldiers near Amiens, France.
- Alman kuvvetleri, Amiens, Fransa yakınlarında İngiliz askerlere saldırdı.
- Lebkuchen are a traditional German Christmas cookie.
- Lebkuchen geleneksel Alman Noel kurabiyesidir.
- Tom has a German friend.
- Tom'un bir Alman arkadaşı var.
- The German energy reform is unaffordable.
- Alman enerji reformu karşılanamaz.
- Tom doesn't know the difference between an Austrian and a German.
- Tom, Avusturyalı ve Alman arasındaki farkı bilmez.
- The German athletes won four gold medals at the luge world championship in Canada.
- Alman atletler Kanada'daki kızak dünya şampiyonasında dört altın madalya kazandı.
- Mary got married to a German.
- Mary bir Almanla evlendi.
- German and Japanese government bonds offer negative interest rates.
- Alman ve Japon devlet tahvilleri negatif faiz oranları sunuyor.
- Volkswagen is a German car manufacturer.
- Volkswagen bir Alman araba üreticisidir.
- German cars are very popular.
- Alman arabaları çok popüler.
- My car is German.
- Arabam Alman malı.
- Leon works for the German Aerospace Center.
- Leon, Alman Havacılık ve Uzay Merkezi için çalışıyor.
- Christmas gingerbread, also called honey cake, is a traditional German dessert.
- Zencefilli Noel kurabiyesi ya da diğer adıyla ballı pasta, geleneksel bir Alman tatlısıdır.
- My grandparents were German, and the language has been passed down to me and my brother.
- Büyükannem ve büyükbabam Alman'dı ve bu dil bana ve kardeşime geçti.
- Jasmin is a German girl.
- Jasmin bir Alman kızıdır.
- Are you also German?
- Sen de Alman mısın?
- No, Sir, I am German.
- Hayır, efendim, ben Almanım.
- Volkswagen is a German car manufacturer.
- Volkswagen bir Alman araba üreticisi.
- The German town Nördlingen was built in a meteor crater.
- Alman kasabası Nördlingen bir meteor kraterinde inşa edilmiş.
- Mary is fascinated by German music.
- Mary Alman müziğinden etkilendi.
- Where is the German embassy?
- Alman elçiliği nerede?
- We went out to dinner with two American men and two German ladies.
- İki Amerikalı erkek ve iki Alman kadınla akşam yemeğine çıktık.
- Hans is a German name.
- Hans bir Alman adıdır.
Show More (266)
|