won't - Türkçe İngilizce Sözlük

won't

"won't" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 266 sonuç

İngilizce Türkçe
Colloquial
won't bite expr. (korkma) ısırmaz
Don't worry; it won't bite.
Merak etme, ısırmaz.

More Sentences
Idioms
(something) won't get (someone) anywhere f. hiçbir yere vardırmamak
If we continue like this, we won't get anywhere.
Böyle devam edersek hiçbir yere varamayız.

More Sentences
Speaking
won't you come? expr. gelmeyecek misin?
Won't you come to the party tomorrow?
Yarın partiye gelmeyecek misin?

More Sentences
General
the door won't close expr. kapı kapanmıyor
the door won't lock expr. kapı kitlenmiyor
the door won't open expr. kapı açılmıyor
the toilet won't flush expr. tuvaletin sifonu çalışmıyor
the toilet won't flush expr. tuvaletin sifonu çekilmiyor
the window won't open expr. pencere açılmıyor
Proverb
a word to the wise is enough, and many words won't fill a bushel anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az
what you don't know won't hurt you bilmediklerin seni üzmez
what you don't know won't hurt you bilmediğin şeyden sana zarar gelmez
if you keep your mouth shut, you won't put your foot in it çeneni kapalı tutarsan ağzından bir şey kaçırmazsın
if you keep your mouth shut, you won't put your foot in it çeneni kapalı tutarsan pot kırmazsın
if the mountain won't come to muhammad, muhammad must go to the mountain dağ yürümezse abdal yürür
Colloquial
won't take no for an answer f. hayırı cevap olarak kabul etmeyecek olmak
stay here it won't take long expr. burada kal uzun sürmez
insurance won't cover it expr. sigorta bunu karşılamaz
(he, she) won't thank you for (something) expr. bunun için sana teşekkür edeceğini sanıyorsan yanılıyorsun
(he, she) won't thank you for (something) expr. bu yaptığının takdir göreceğini sanıyorsan yanılıyorum
(he, she) won't thank you for (something) expr. bundan hiç hoşlanmayacak/memnun olmayacak
(he, she) won't thank you for (something) expr. bu, (onun) hiç hoşuna gitmeyecek
(he, she) won't thank you for (something) expr. buna çok gıcık olacak
it/that won't do expr. bu olmaz
it/that won't do expr. öyle/böyle olmaz
it/that won't do expr. (bu) işe yaramaz
it/that won't do expr. bu kabul edilemez
it/that won't do expr. öyle/böyle devam edemez
it/that won't do expr. buna bir çözüm bulmak gerek
it/that won't do expr. (bir şeyi yapmak) olmaz
it/that won't do expr. olacak iş mi bu
it/that won't do expr. olur iş değil
it/that won't do expr. olacak iş değil
won't have a bar of expr. dayanamaz
won't have a bar of expr. sevmez
won't have a bar of expr. hoşlanmaz
(it) won't bother me none expr. bana göre hava hoş
(it) won't bother me none expr. bana uyar
(it) won't bother me none expr. benim için sıkıntı yok
(one) won't give up without a fight expr. (biri) savaşmadan pes etmeyecek
(one) won't give up without a fight expr. (biri) hemen teslim olmayacak
(one) won't give up without a fight expr. (biri) mücadele etmeden vazgeçmeyecek
(one) won't give up without a fight expr. (biri) savaşmadan boyun eğmeyecek
(one) won't give up without a fight expr. (biri) kolay/hemen pes etmeyecek
he/she won't eat you expr. merak etme seni yemez
he/she won't thank you for something expr. hiç hoşuna gitmeyecek
he/she won't thank you for something expr. hiç memnun olmayacak
he/she won't thank you for something expr. çok gıcık olacak
I won't do something again in a hurry expr. bir şeyi bir daha hayatta yapmam
I won't do something again in a hurry expr. bir şeyi bir daha ölsem yapmam
I won't do something again in a hurry expr. bir şeyi bir daha asla yapmam
it won't hurt to (have or do something) expr. (bir şeye sahip olmaktan/bir şey yapmaktan/almaktan) zarar gelmez
it won't hurt to (have or do something) expr. (bir şeye sahip olmanın/bir şey yapmanın/almanın) zararı olmaz
it won't hurt to (have or do something) expr. (bir şeye sahip olmanın/bir şey yapmanın/almanın) sakıncası yok
it won't hurt to (have or do something) expr. (bir şeye sahip olmanın/bir şey yapmanın/almanın) mahzuru yok
will-they-won't-they expr. iki kişi arasında romantik bir ilişkinin kurulup kurulmayacağı sorusunu bildiren ifade
what you don't know won't hurt you expr. bilmediğin şey sana zarar veremez
what you don't know won't hurt you expr. bilmediğin şeyden zarar gelmez
what you don't know won't hurt you expr. bilmediğin şey seni üzmez
won't bite expr. (korkma) bir şey yapmaz
won't bite expr. korkacak bir şey yok
won't bite expr. (korkma) zarar vermez
won't bother me any expr. bana göre hava hoş
you won't get away with it [cliché] expr. paçayı kurtaramayacaksın
you won't get away with it [cliché] expr. yakayı sıyıramayacaksın
you won't get away with it [cliché] expr. bu yanına kar kalmaz
you won't get away with it [cliché] expr. kaçışın/kurtuluşun yok
you won't get away with this [cliché] expr. paçayı kurtaramayacaksın
you won't get away with this [cliché] expr. yakayı sıyıramayacaksın
you won't get away with this [cliché] expr. bu yanına kar kalmaz
you won't get away with this [cliché] expr. kaçışın/kurtuluşun yok
Idioms
(something) won't get (someone) anywhere f. hiçbir fayda sağlamamak
(something) won't get (someone) anywhere f. hiçbir sonuca ulaştırmamak
(something) won't get (someone) anywhere f. hiçbir sonuca vardırmamak
(something) won't get (someone) anywhere f. hiçbir ilerleme sağlatmamak
(something) won't get (someone) anywhere f. hiçbir başarıya ulaştırmamak
won't hear of something f. bir şeye izin/onay vermemek
won't hear a word said against somebody f. tek kelime bile duymak istememek
won't hear a word against somebody f. tek kelime bile duymak istememek
won't give (someone) the time of day f. (biriyle) muhatap olmamak
won't give (someone) the time of day f. (birine) yüz vermemek
won't give (someone) the time of day f. (birine) aldırış etmemek
won't give (someone) the time of day f. (biriyle) ilgilenmemek
won't give (someone) the time of day f. (birine) cevap bile vermemek
he/she won't lift a finger f. kılını bile kıpırdatmaz
he/she won't lift a finger f. parmağını bile oynatmaz
he/she won't lift a finger f. elini bile sürmez
won't budge an inch f. hiçbir şekilde geri adım atmamak
won't budge an inch f. kararından dönmemek
won't budge an inch f. taviz vermemek
won't budge an inch f. yanaşmamak
won't budge an inch f. istifini bozmamak
won't budge an inch f. duruşundan/kararından ödün vermemek
won't budge an inch f. hiçbir şekilde kararını/duruşunu değiştirmemek
won't budge an inch f. kararının arkasında durmak
won't hear a word against (someone or something) f. (birine/bir şeye) karşı tek bir kelime/eleştiri duymak istememek
won't hear of f. izin vermemek
won't hear of f. kabul etmemek
won't hear of f. reddetmek
won't hear of f. razı olmamak
won't hear of f. onay vermemek
(someone) won't thank you for (something) expr. hiç hoşuna gitmeyecek
(someone) won't thank you for (something) expr. hiç memnun olmayacak
(someone) won't thank you for (something) expr. çok gıcık olacak
that cat won't jump expr. hayatta olmaz
that cat won't jump expr. hayatta inanmam
that cat won't jump expr. olmaz o iş
that cat won't jump expr. bunu yemezler
that cat won't jump expr. hayatta olmaz
that cat won't jump expr. hayatta inanmam
that cat won't jump expr. olmaz o iş
that cat won't jump expr. bunu yemezler
won't hold water expr. aslı astarı yok
(one) won't be (doing something) again in a hurry expr. bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim
(one) won't (do something) again in a hurry expr. bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim
I won't breathe a word of it expr. kimseye söylemem!
I won't tell a soul expr. kimseye söylemem!
I won't tell a soul! expr. kimseye anlatmam!
I won't breathe a word of it! expr. kimseye anlatmam!
won't hold water expr. tutar tarafi yok
(one) won't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz
(one) won't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz
(one) won't be (doing something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz
(one) won't be (doing something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz
(one) won't bite (someone) expr. (birinden) korkacak bir şey yok
(one) won't bite (someone) expr. (biri birine) zarar vermez
(one) won't bite (someone) expr. (birinden) utanacak/çekinecek bir şey yok
(one) won't bite (someone) expr. (birinden) çekinmeye/korkmaya gerek yok
(one) won't eat (someone) expr. (birinden) korkacak bir şey yok
(one) won't eat (someone) expr. (biri birine) zarar vermez
(one) won't eat (someone) expr. (birinden) utanacak/çekinecek bir şey yok
(one) won't eat (someone) expr. (birinden) çekinmeye/korkmaya gerek yok
(one) won't hear of (something) expr. (biri bir şeye) izin/onay vermeyecek/vermez
(one) won't hear of (something) expr. (biri) bir şeyi kabul etmeyecek/etmez
(one) won't hear of (something) expr. (ben bir şeyi) duymamış olayım
butter won't melt (in one's mouth) expr. sütten çıkma ak kaşık gibi
butter won't melt (in one's mouth) expr. görünüşte masum/mütevazı/mesafeli
butter won't melt (in one's mouth) expr. hissiz/soğuk görünen
something won't wash (with somebody) expr. (birine) sökmez
something won't wash (with somebody) expr. (biri için) inandırıcı değil
something won't wash (with somebody) expr. (biri için) ikna edici değil
something won't wash (with somebody) expr. (birini) inandıramazsın
something won't wash (with somebody) expr. (biri için) geçerli/kabul edilebilir değil
something won't wash (with somebody) expr. (birine) yediremezsin
something won't wash (with somebody) expr. (biri) yemez
something won't wash expr. (birine) sökmez
something won't wash expr. ikna edici/inandırıcı değil
something won't wash expr. geçerli/kabul edilebilir değil
that cock won't fight [old-fashioned] expr. bu iddianın bir temeli yok
that cock won't fight [old-fashioned] expr. bu iddia doğru değil
that cock won't fight [old-fashioned] expr. bu iddia asılsız
that cock won't fight [old-fashioned] expr. bu fikir işe yaramaz/çalışmaz
that cock won't fight [old-fashioned] expr. bu öneri işe yaramaz
that dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu iddianın bir temeli yok
that dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu iddia doğru değil
that dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu iddia asılsız
that old dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu iddianın bir temeli yok
that old dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu iddia doğru değil
that old dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu iddia asılsız
that old dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu fikir işe yaramaz/çalışmaz
that old dog won't hunt [old-fashioned] [us] expr. bu öneri işe yaramaz
wild horses won't drag someone to something (or something from someone) expr. hiçbir güç birini bir şeye/(bir şeyi birine) çekemez/götüremez
wild horses won't drag someone to something (or something from someone) expr. biri bir şeye dünyada/ölse gitmez
won't breathe a word expr. kimseye söylemem
won't breathe a word expr. kimseye anlatmam
won't wash expr. kabul edilemez
won't wash expr. kimse inanmaz
won't wash expr. ikna edici/inandırıcı değil
won't wash expr. geçerli/kabul edilebilir değil
won't wash expr. ikna edici değil
that won't cut it expr. bu, bir görevi yapmak veya bir durumla başa çıkmak için yeterli olmayacaktır.
that won't cut it expr. bu işe yaramaz
Speaking
well you won't talk to me f. benimle konuşmayacaksın demek
I won't be home for dinner expr. akşam yemeğinde evde olmayacağım
but that won't help expr. ama bu işe yaramaz
the car won't start expr. arabanın motorunu çalıştıramıyorum
I won't do the same expr. aynısını yapmayacağım
it won't wash! expr. buna kimse inanmaz/itibar etmez!
I won't be more than an hour expr. bir saate dönerim
it won't bother me at all expr. bana göre hava hoş
I won't give you the satisfaction expr. bu zevki sana tattırmayacağım
this won't get you anywhere expr. bu seni bir yere götürmez
I won't sign this expr. bunu imzalamayacağım
won't you help me? expr. bana yardım etmeyecek misin?
I won't buy it expr. bana masal okuma ben bunu yutmam
I won't buy it expr. beni kandıramazsın
if there's anything you need I won't be far away expr. bir şeye ihtiyacın olursa yakınlarda olacağım
I probably won't tell them the truth expr. büyük ihtimalle onlara doğruyu söylemeyeceğim
promise me you won't leave me alone in there expr. beni orada yalnız bırakmayacağına söz ver
I won't answer this question expr. bu soruya cevap vermeyeceğim
it won't happen again expr. bir daha olmayacak
i won't forget that expr. bunu unutmayacağım
It won't bother me any expr. bana göre hava hoş
I won't buy it expr. ben yutmam
you won't get anywhere by doing that expr. bunu yaparak hiçbir yere varamazsınız
won't you stay one more night? expr. bir gece daha kalmaz mıydınız?
I know you won't let that happen expr. böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceğini biliyorum
this won't weight very heavily with her expr. bu, ona göre pek de önemli bir şey sayılmaz
what you don't know won't hurt you expr. bilmediklerin seni incitmez
you won't even think about this place anymore expr. bu yeri düşünmeyeceksin bile
that won't be too long expr. bu fazla uzun sürmeyecek
won't happen again expr. bir daha olmaz
I won't be a minute expr. bir dakika bile sürmez (geliyorum hemen)
this won't get you anywhere expr. bu işin sonu yok
this won't do much for you expr. bu çok işine yaramaz
I won't take up much of your time expr. çok vaktinizi almayacağım
I won't talk anymore expr. daha fazla konuşamayacağım
it won't last long expr. çok sürmez
won't you come in? expr. girmez misin?
this won't weight very heavily with her expr. gözünde pek önemli bir şey değil bu
it won't be easy watching them fall through your hands expr. ellerinin arasından kayıp gitmesini izlemen kolay olmayacak
won't you come in? expr. girmiyor musun?
I won't keep you long expr. fazla vaktini almayacağım
this won't take long expr. fazla sürmeyecek
we won't be late expr. geç kalmayacağız
we won't be late expr. gecikmeyeceğiz
yes I can but I won't expr. evet yaparım ama istemiyorum
yes I can but I won't expr. evet yapabilirim ama yapmayacağım
it won't undo it expr. hiçbir şeyi geri getirmeyecek
I won't give up without a fight expr. hemen teslim olmayacağım
I won't live here next year expr. gelecek yıl burada yaşamayacağım
I promise I won't laugh expr. gülmeyeceğime söz veriyorum
I won't stay where I'm not wanted expr. istenmediğim yerde durmam
it won't suit my book expr. işime gelmez
I won't stay where I'm not wanted expr. istenmediğim yerde kalmam
I won't shut up expr. kesemem sesimi
I won't keep you then expr. oldu ben seni tutmayayım
I won't hear of it expr. kabul etmem
he won't stand any of your nonsense expr. o senin saçmalıklarına tahammül etmez
i won't tell them anything expr. onlara hiçbir şey söylemeyeceğim
I won't give you the satisfaction expr. o zevki size tattırmayacağım
I won't tell anyone expr. kimseye söylemeyeceğim
I won't give you the satisfaction expr. o zevki sana tattırmayacağım
I won't tell anyone expr. kimseye söylemem
I won't give up without a fight expr. mücadele etmeden vazgeçmem/vazgeçmeyeceğim
it won't be easy expr. kolay olmayacak
I won't accept expr. kabul etmem
I won't bother you with the details expr. seni detaylarla sıkmayayım
I won't prevent you expr. sana engel olmayacağım
I won't hurt you expr. sana zarar vermeyeceğim
I won't disappoint you expr. seni mahcup etmeyeceğim
I won't bother you with the details expr. seni ayrıntılarla sıkmayayım
they won't listen to you expr. sizi dinlemeyecekler
I promise I won't call her expr. söz veriyorum onu aramayacağım
I won't tell you expr. sana söylemem
I won't call you expr. seni aramayacağım
I won't give up on you expr. senden vazgeçmeyeceğim
I won't call you expr. seni çağırmayacağım
I won't disappoint you expr. seni hayal kırıklığına uğratmayacağım
I won't let anything happen to you expr. sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim
they won't listen to you expr. sizi dinlemeyeceklerdir
I won't lower myself to your level expr. senin seviyene inmeyeceğim
I won't give up without a fight expr. savaşmadan pes etmeyeceğim
I won't give up on you expr. senden vazgeçmem
I won't be sleeping expr. uyumayacağım
it won't take long expr. uzun sürmez
(one) won't eat (someone) expr. (korkma) bir şey yapmaz
(one) won't bite (someone) expr. (korkma) bir şey yapmaz
I won't sleep expr. uyumayacağım
I won't be here tomorrow expr. yarın burada olmayacağım
I won't forget expr. unutmayacağım
somebody/something won't bite expr. (korkma) ısırmaz
it won't take long expr. vakit almaz
I won't stoop down to someone's level expr. senin seviyene inmeyeceğim
Mechanic
the oil warning light won't go off expr. yağ ikaz ışığı sönmüyor
Slang
that dog won't hunt expr. bu fikir işe yaramaz