| 1 |
annoyance |
sıkıntı |
n. |
|
- There was a certain annoyance because three Member States had met together.
- Üç Üye Devlet bir araya geldiği için belli bir sıkıntı vardı.
- I can understand Tom's annoyance.
- Tom'un sıkıntısını anlayabiliyorum.
Show More (-1)
|
| 2 |
annoyance |
rahatsızlık |
n. |
|
- There was a certain annoyance because three Member States had met together.
- Üç Üye Devlet bir araya geldiği için belli bir rahatsızlık vardı.
- It was therefore with extreme annoyance that I took part in this brief vote on the Miller report.
- Bu nedenle Miller raporuna ilişkin bu kısa oylamaya son derece rahatsız bir şekilde katıldım.
Show More (-1)
|
| 3 |
annoyance |
kızgınlık |
n. |
|
- Tom tried to hide his annoyance.
- Tom kızgınlığını gizlemeye çalıştı.
Show More (-2)
|
