aware - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
aware farkında adj.
  • We are far more aware than we were ten years ago that vitamins do indeed have adverse effects.
  • Vitaminlerin gerçekten de olumsuz etkileri olduğunun on yıl öncesine göre çok daha fazla farkındayız.
  • As rapporteur, I am aware that the Agency works in Kosovo under difficult political conditions.
  • Raportör olarak, Ajansın Kosova'da zor siyasi koşullar altında çalıştığının farkındayım.
  • We are all aware of these problems; they are not new, and we do not need to reinvent the wheel.
  • Hepimiz bu sorunların farkındayız; bunlar yeni değil ve tekerleği yeniden icat etmemize gerek yok.
Show More (652)
aware farkında olan adj.
  • We must discuss the issue or, at least, be aware that such things are happening.
  • Konuyu tartışmalı ya da en azından bu tür şeylerin yaşandığının farkında olmalıyız.
  • We must all be aware that cooperation means that all are ready to talk to each other.
  • Hepimiz, işbirliğinin herkesin birbiriyle konuşmaya hazır olması anlamına geldiğinin farkında olmalıyız.
  • We should be aware, for example, that Shell and British Petroleum refused to use the Erika to transport their oil.
  • Örneğin Shell ve British Petroleum'un petrollerini taşımak için Erika'yı kullanmayı reddettiklerinin farkında olmalıyız.
Show More (38)
aware haberdar adj.
  • Authorities were only aware to a very limited extent.
  • Yetkililer bu durumdan ancak çok sınırlı ölçüde haberdardı.
  • I was at the Bureau meeting last night and I am not aware that the Bureau actually took any final decisions.
  • Dün akşam Büro toplantısındaydım ve Büro'nun herhangi bir nihai karar aldığından haberdar değilim.
  • I don't know if you're aware.
  • Haberin var mı bilmiyorum.
Show More (2)
aware bilinçli adj.
  • The Member States are still insufficiently aware of the fraud issue.
  • Üye Devletler dolandırıcılık konusunda hala yeterince bilinçli değiller.
  • The people of our countries are not sufficiently aware of the benefits of human tissue and cell donations.
  • Ülkelerimizdeki insanlar insan doku ve hücre bağışının faydaları konusunda yeterince bilinçli değiller.
  • I believe that responsible and aware behaviour on the part of consumers is the most important thing of all.
  • Tüketicilerin sorumlu ve bilinçli davranmasının en önemli şey olduğuna inanıyorum.
Show More (1)
aware uyanık adj.
  • We must make politicians and the public in the countries affected more aware and more vigilant.
  • Etkilenen ülkelerdeki siyasetçileri ve kamuoyunu daha bilinçli ve daha uyanık hale getirmeliyiz.
Show More (-2)