1 |
curve |
kıvrım |
n. |
|
- Real women have curves.
- Gerçek kadınların kıvrımları olur.
- A smile is a curve that sets everything straight.
- Gülümseme her şeyi düzelten bir kıvrımdır.
- Real women have curves.
- Hakiki kadınların kıvrımları vardır.
- A smile is the most beautiful curve on a woman's body.
- Gülümseme bir kadının vücudundaki en güzel kıvrımdır.
- A smile is the most beautiful curve on a woman's body.
- Bir tebessüm bir kadının vücudunda en güzel kıvrımdır.
- Her girlfriend has nice curves.
- Kız arkadaşının güzel kıvrımları var.
Show More (3)
|
2 |
curve |
eğri |
n. |
|
- Euro/US dollar exchange rate convergence certainly makes a slow curve desirable, but that cannot be controlled.
- Euro/ABD doları döviz kuru yakınsaması kesinlikle yavaş bir eğriyi arzu edilir kılmaktadır, ancak bu kontrol edilemez.
- China has worked with us in the fight against terrorism and that is a peak on its development curve.
- Çin terörizmle mücadelede bizimle birlikte çalıştı ve bu onun gelişim eğrisinde bir zirve.
- You're on top of the bell curve.
- Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- A straight line is a trivial example of a curve.
- Düz bir çizgi, eğrinin önemsiz bir örneğidir.
- A smile is a curve that sets everything straight.
- Bir gülümseme, her şeyi düzelten bir eğridir.
Show More (2)
|
3 |
curve |
kıvrılmak |
v. |
|
- The road curves gently towards the west.
- Yol, batıya doğru hafifçe kıvrılıyor.
- This road curves gently to the right.
- Bu yol hafifçe sağa kıvrılıyor.
- The road curves gently towards the west.
- Yol, batıya doğru hafifçe kıvrılır.
- The road curves gently toward the lake.
- Yol göle doğru hafifçe kıvrılıyor.
Show More (1)
|
4 |
curve |
viraj |
n. |
|
- This car handles curves well.
- Bu araba virajları iyi alıyor.
Show More (-2)
|
5 |
curve |
kavis çizmek |
v. |
|
- The ball slightly curved.
- Top hafif kavis çizdi.
Show More (-2)
|
6 |
curve |
dönmek |
v. |
|
- This road curves gently to the right.
- Bu yol hafifçe sağa dönüyor.
Show More (-2)
|