|
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu haliyle tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- We all know that children under three put toys in their mouths.
- Hepimiz üç yaşından küçük çocukların oyuncaklarını ağızlarına koyduklarını biliyoruz.
- Our aim must be a foot and mouth policy that is not anonymous.
- Amacımız anonim olmayan bir ayak ve ağız politikası olmalıdır.
- Children in this age group will put any toy in their mouths.
- Bu yaş grubundaki çocuklar her oyuncağı ağızlarına götüreceklerdir.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakıyor.
- Some Member States, including Ireland, were additionally afflicted by the foot and mouth crisis.
- İrlanda dahil bazı Üye Devletler, ayrıca ağız ve ayak hastalığı kriziyle de uğraşmaktadır.
- As every parent knows, young children put absolutely everything in their mouths.
- Her ebeveynin bildiği gibi, küçük çocuklar ağızlarına kesinlikle her şeyi koyarlar.
- The Commission also financially assists a national food and mouth disease control and eradication programme.
- Komisyon ayrıca ulusal gıda ve ağız hastalıkları kontrol ve eradikasyon programına da mali destek sağlamaktadır.
- We now have to put our money where our mouth is.
- Artık paramızı ağzımızın olduğu yere koymak zorundayız.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakmaktadır.
- It makes your mouth water even more!
- İnsanın ağzını daha da sulandırıyor!
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu formdaki tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- It makes your mouth water even more.
- Bu durum insanın ağzını daha da sulandırıyor.
- It was not so much me who had their mouth watering.
- Onların ağzını sulandıran ben değildim.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Çoğunlukla, ağızda bu dişler için yeterli alan yoktur.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Çoğu zaman ağız içinde bu diş için yeterli alan yoktur.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Genellikle bu diş için ağız içinde yeterli alan yoktur.
- That's why I'm starting on the head and mouth first.
- Bu yüzden önce baş ve ağızdan başlıyorum.
- To do this, open your mouth wide and breathe hard.
- Bunu yapmak için ağzınızı iyice açın ve sertçe nefes alın.
- Kozak, dry mouth is a minor side effect.
- Kozak, ağız kuruluğu önemsiz bir yan etkidir.
- To do this, open your mouth wide and breathe hard.
- Bunu yapmak için ağzınızı genişçe aç ve derin nefes al.
- I'm so tired, I thought you were my mouth.
- Çok yorgunum, seni ağzım sandım.
- That's why I'm starting on the head and mouth first.
- O nedenle ilkin baş ve ağızdan başlıyorum.
- Don't open your mouth.
- Ağzınızı açmayın.
- Tom opened his mouth to scream.
- Tom çığlık atmak için ağzını açtı.
- Everything is bigger in Texas, including Sami's mouth.
- Teksas'ta her şey daha büyüktür, Sami'nin ağzı da dahil.
- They put words in my mouth.
- Kelimeleri ağzıma tıktılar.
- Wash your mouth out.
- Ağzını yıka.
- Open your mouth wide.
- Ağzını iyice aç.
- Tom's palms were sweaty and his mouth was dry.
- Tom'un avuçları terli ve ağzı kuruydu.
- Mary's covering her mouth and yawning.
- Mary ağzını kapatıyor ve esniyor.
- Mary's covering her mouth and yawning.
- Mary ağzını kapatıp esniyor.
- Tom covered his mouth with his hand.
- Tom eliyle ağzını kapattı.
- She opened her mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama bir şey söylemedi.
- Don't look a gift horse in the mouth.
- Hediye atın ağzına bakma.
- The orange left a strange taste in my mouth.
- Portakal ağzımda garip bir tat bıraktı.
- Pepper burned his mouth.
- Biber ağzını yaktı.
- Tom had a cigar in his mouth.
- Tom'un ağzında bir puro vardı.
- The accident occurred at the mouth of the tunnel.
- Kaza tünelin ağzında meydana geldi.
- Cover your mouth when you cough, sneeze, or yawn.
- Öksürürken, hapşırırken veya esnerken ağzınızı kapatın.
- We have two ears and one mouth, so we should listen more than we say.
- İki kulağımız ve bir ağzımız var, bu yüzden söylediğimizden daha çok dinlemeliyiz.
- Tom says you've got a big mouth.
- Tom senin koca bir ağzın olduğunu söylüyor.
- Tom kept his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tuttu.
- The boy stuffed cake into his mouth.
- Oğlan ağzına kek tıkıştırdı.
- You've got a big mouth.
- Büyük bir ağzın var.
- My mouth was suddenly dry.
- Ağzım birden kurudu.
- Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes?
- Kadınlar gözlerine makyaj yaparken neden ağızlarını açarlar?
- The bandits put a gag in his mouth.
- Haydutlar onun ağzına bir tıkaç koydu.
- Then, finally, she opened her mouth.
- Daha sonra, nihayet, ağzını açtı.
- Tom told me to keep my mouth shut.
- Tom bana ağzımı kapalı tutmamı söyledi.
- I told you to watch your mouth!
- Ağzından çıkanlara dikkat etmeni söyledim!
- Don't chew with your mouth open.
- Ağzın açık çiğneme.
- That guy's got a big mouth.
- Bu adamın koca bir ağzı var.
- Do you regularly experience dry mouth?
- Ağzınız çok kuruyor mu?
- I have a ulcer in my mouth.
- Ağzımda bir yaram var.
- I kept my mouth shut.
- Ağzımı kapalı tuttum.
- Open your mouth, please!
- Ağzınızı açın lütfen!
- Watch your mouth, Tom.
- Ağzından çıkana dikkat et, Tom.
- Tom put his hand over Mary's mouth.
- Tom elini Mary'nin ağzının üstüne koydu.
- If only my thoughts were to come out of my mouth like a receipt being printed.
- Keşke fikirlerim ağzımdan fiş basılır gibi çıksa.
- He never opens his mouth without complaining about something.
- Bir şey hakkında şikayet etmeden ağzını asla açmaz.
- Tom never opens his mouth without complaining about something.
- Tom bir şeyden şikayet etmeden ağzını açmaz.
- Breathe through your nose, not your mouth.
- Burnunuzdan nefes alın, ağzınızdan değil.
- You better not open your mouth.
- Ağzını açmasan iyi edersin.
- She's beautiful, that's true—but once she opens her mouth, you'll only want to get away!
- Çok güzel, bu doğru. Ama bir kez ağzını açmaya gör, kaçmak isteyeceksin!
- How about you shut your big mouth?
- O koca ağzını kapatmaya ne dersin?
- The gorgeous cake made my mouth water.
- Muhteşem kek, ağzımı sulandırdı.
- Why is your mouth open?
- Neden ağzın açık?
- The pharyngeal part of the throat is behind the nose and mouth.
- Yutak, boğazın ağız ve burnun arkasında kalan kısmıdır.
- Tom was born with a silver spoon in his mouth.
- Tom ağzında gümüş bir kaşıkla doğdu.
- He has a big mouth.
- Onun büyük bir ağzı var.
- Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary onun sözünü kesti.
- The pharyngeal part of the throat is behind the nose and mouth.
- Boğazın yutak kısmı burun ve ağzın arkasındadır.
- God gave the man two ears and a mouth so that he would listen more and talk less.
- Allah bir insana daha çok dinlesin ve daha az konuşsun diye iki kulak ve bir ağız verdi.
- You must swallow pills, not chew them in your mouth.
- Hapları yutmalısın, onları ağzında çiğnememelisin.
- Tom has a funny-looking mouth.
- Tom'un komik görünümlü bir ağzı var.
- Tom didn't dare to open his mouth.
- Tom ağzını açmaya cesaret edemedi.
- Think before you open your mouth.
- Ağzını açmadan önce düşün.
- Breathe deeply through your mouth.
- Ağzınızdan derin nefes alın.
- Neither Tom nor Mary covered their mouths.
- Ne Tom ne de Mary ağzını kapattı.
- The dog had a piece of meat in its mouth.
- Köpeğin ağzında bir parça et vardı.
- Cover your mouth when you cough, sneeze, or yawn.
- Öksürürken, hapşırırken ya da esnerken ağzınızı kapatın.
- Tom's got a really big mouth.
- Tom'un gerçekten büyük bir ağzı var.
- Open your mouth.
- Ağzınızı açın.
- Tom put his hands over Mary's mouth.
- Tom ellerini Mary'nin ağzının üstüne koydu.
- He stood with his finger in his mouth.
- Parmağı ağzında duruyordu.
- Keep your mouth shut and do as you're told.
- Ağzını kapalı tut ve sana söylendiği gibi yap.
- From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.
- Kişisel deneyimlerimden, onunla tartışmanın ağzında kötü bir tat bırakacağını biliyorum.
- Tom never opens his mouth without complaining about something.
- Tom asla ağzını bir şeyi şikayet etmeden açmaz.
- Don't curse or I'll wash your mouth out with soap.
- Küfür etme yoksa ağzını sabunla yıkarım.
- Tom opened his mouth to protest.
- Tom protesto etmek için ağzını açtı.
- My mouth is numbed.
- Ağzım uyuştu.
- I'm keeping my mouth shut.
- Ağzımı kapalı tutuyorum.
- The baby is putting the rattle in its mouth.
- Bebek çıngırağı ağzına koyuyor.
- Tom tried to scream, but Mary covered his mouth with her hand.
- Tom çığlık atmaya çalıştı ama Mary eliyle ağzını kapattı.
- Tom sneezes without covering his mouth.
- Tom aksırırken ağzını kapamaz.
- She was born with a silver spoon in her mouth.
- Ağzında gümüş bir kaşıkla doğdu.
Show More (94)
|