| 1 |
possession |
varlık |
n. |
|
- That amethyst brooch was Marilla's most treasured possession.
- O ametist broş, Marilla'nın en değerli varlığıydı.
- Our health is our most precious possession.
- Sağlığımız bizim en değerli varlığımız.
- That camera is Tom's most prized possession.
- O kamera Tom'un en değerli varlığı.
- Our health is our most precious possession.
- Sağlığımız en değerli varlığımızdır.
- What's your most prized possession?
- En değerli varlığın nedir?
Show More (2)
|
| 2 |
possession |
sahibi olma |
n. |
|
- Males often fight with one another for possession of a harem of females.
- Erkekler genellikle dişilerden oluşan bir hareme sahip olmak için birbirleriyle savaşırlar.
- You must be in possession of a valid ticket.
- Geçerli bir bilete sahip olmalısın.
- It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
- İnsanları özgürce ve asilce yaşamaktan alıkoyan şey, her şeyden çok sahip olma kaygısıdır.
- You must be in possession of a valid ticket.
- Geçerli bir bilete sahip olmalısınız.
Show More (1)
|
| 3 |
possession |
sahip olma |
n. |
|
- He has several Monet paintings in his possession.
- Sahip olduğu birkaç Monet tablosu bulunmaktadır.
- Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkalarıyla hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa, sahip olduklarından vazgeçmek daha iyidir.
Show More (-1)
|
| 4 |
possession |
mülk |
n. |
|
- This is a map of British possessions and colonies.
- İşte bu İngiliz mülklerinin ve kolonilerinin bir haritasıdır.
Show More (-2)
|
| 5 |
possession |
top kontrolü |
n. |
|
- He was about to score when he lost possession.
- Topun kontrolünü yitirdiğinde gol atmak üzereydi.
Show More (-2)
|
| 6 |
possession |
bulundurmak |
n. |
|
- They were arrested with possession of explosives.
- Patlayıcı madde bulundurmaktan tutuklandılar.
Show More (-2)
|
| 7 |
possession |
(cin vb.) ele geçirme |
n. |
|
- The woman showed signs of demonic possession.
- Kadın şeytanlar tarafından ele geçirilme belirtileri gösteriyordu.
Show More (-2)
|
| 8 |
possession |
eşya |
n. |
|
- All my possessions are in a storage locker.
- Tüm eşyalarım bir depoda duruyor.
Show More (-2)
|
| 9 |
possession |
mülkiyet |
n. |
|
- Whoever appropriates water, takes possession of their fellow people.
- Suya el koyan kişi, diğer insanların mülkiyetine de el koymuş olur.
Show More (-2)
|
