|
- This is a splendid report, which lists all the critical points without offending Turkey.
- Bu rapor, Türkiye'yi rencide etmeden tüm kritik noktaları sıralayan muhteşem bir rapordur.
- All in all, I think the result is splendid.
- Sonuç olarak, ortaya çıkan sonucun muhteşem olduğunu düşünüyorum.
- The development of a European strategic concept with the emphasis on crisis prevention is a splendid objective.
- Krizlerin önlenmesine vurgu yapan bir Avrupa stratejik konseptinin geliştirilmesi muhteşem bir hedeftir.
- Splendid of course, but what has it achieved?
- Elbette muhteşem, ama ne elde etti?
- I really do think it is a splendid result we have achieved.
- Gerçekten de elde ettiğimiz sonucun muhteşem olduğunu düşünüyorum.
- My compliments to the rapporteur on a splendid report.
- Raportörü bu muhteşem raporundan dolayı kutluyorum.
- That would be splendid for the country which, together with France and Germany, has traditionally combated openness.
- Bu, Fransa ve Almanya ile birlikte geleneksel olarak açıklıkla mücadele eden bir ülke için muhteşem olurdu.
- The words to date have been splendid, but they need to be backed up by actions.
- Bugüne kadar söylenen sözler muhteşemdi, ancak bunların eylemlerle desteklenmesi gerekiyor.
- He has done a splendid job, and his objective approach has made it possible to bridge political differences.
- Muhteşem bir iş çıkardı ve objektif yaklaşımı siyasi farklılıklar arasında köprü kurulmasını mümkün kıldı.
- Splendid of course, but what has it achieved?
- Elbette muhteşem, ama neyi başardı?
- It is a splendid piece of legislation.
- Muhteşem bir mevzuat parçasıdır.
- Indeed, mutual aid and the free exchange of ideas are part of the Internet's splendid philosophy.
- Aslında, karşılıklı yardımlaşma ve fikirlerin serbestçe paylaşılması internetin muhteşem felsefesinin bir parçasıdır.
- It would of course be splendid if the Commission were to take them on board.
- Komisyon'un bu önerileri kabul etmesi elbette ki muhteşem olur.
- It is splendid, and the Commission is right in what it says.
- Bu muhteşem bir şey ve Komisyon söylediklerinde haklı.
- This splendid work has led the majority to recommend giving discharge.
- Bu muhteşem çalışma, çoğunluğun ibra edilmesini tavsiye etmesine yol açmıştır.
- I think a splendid piece of work has been carried out.
- Bence muhteşem bir çalışma gerçekleştirilmiş.
- It was a splendid decision and means that many of my worst fears have fortunately not come true.
- Muhteşem bir karardı ve en kötü korkularımın çoğunun neyse ki gerçekleşmediği anlamına geliyor.
- Allow me also to begin by thanking the Danish Presidency for its splendid cooperation so far.
- Danimarka Başkanlığı'na şimdiye kadarki muhteşem işbirliği için teşekkür ederek başlamama izin verin.
- This is a splendid initiative for disabled and traumatised children who are cared for by a children's centre in Munich.
- Bu, Münih'teki bir çocuk merkezi tarafından bakılan engelli ve travma geçirmiş çocuklar için muhteşem bir girişimdir.
- The splendid work it has done was also confirmed by an external evaluation.
- Yaptıkları muhteşem iş bir dış değerlendirme tarafından da teyit edilmiştir.
- It is splendid, and the Commission is right in what it says.
- Bu muhteşem ve Komisyon da söylediklerinde haklı.
- This evening, in the splendid Carnero González report, we have part of the answer.
- Bu akşam, muhteşem Carnero González raporunda cevabın bir kısmını bulduk.
- We are used to meeting close to midnight, so it is splendid to be here today and see everyone awake.
- Gece yarısına yakın saatlerde toplanmaya alışkınız, bu nedenle bugün burada olmak ve herkesi uyanık görmek muhteşem.
- Indeed, mutual aid and the free exchange of ideas are part of the Internet's splendid philosophy.
- Gerçekten de karşılıklı yardımlaşma ve fikirlerin serbestçe paylaşımı internetin muhteşem felsefesinin bir parçasıdır.
- This simple sentence represents splendid achievements, achievements which deserve respect and recognition.
- Bu basit cümle, saygı ve takdiri hak eden muhteşem başarıları temsil etmektedir.
- It is a splendid piece of legislation.
- Bu muhteşem bir mevzuat parçasıdır.
- It is quite simply splendid.
- Tek kelimeyle muhteşem.
- It is naturally splendid that Russia should be integrated into trans-Atlantic security structures.
- Rusya'nın trans-Atlantik güvenlik yapılarına entegre edilmesi doğal olarak muhteşem bir şeydir.
- You are a splendid example of female political leadership.
- Siz kadın siyasi liderliğinin muhteşem bir örneğisiniz.
- It offers splendid views and rich experiences for the whole family.
- Tüm aile için muhteşem manzaralar ve zengin deneyimler sunar.
- Your speech was splendid.
- Konuşmanız muhteşemdi.
- She was wearing a splendid outfit.
- Muhteşem bir kıyafet giymişti.
- She was wearing a splendid outfit.
- Muhteşem bir kıyafet giyiyordu.
- The player made a splendid comeback.
- Oyuncu muhteşem bir geri dönüş yaptı.
- A splendid idea occurred to John.
- John'un aklına muhteşem bir fikir geldi.
- The scenery is really splendid.
- Manzara gerçekten muhteşem.
- Can you imagine him driving such a splendid car?
- Onun bu kadar muhteşem bir araba sürdüğünü hayal edebiliyor musunuz?
- What a splendid city!
- Ne muhteşem bir şehir!
- You did a splendid job.
- Muhteşem bir iş yaptın.
- Can you imagine him driving such a splendid car?
- Onun böyle muhteşem bir araba kullandığını hayal edebiliyor musunuz?
- Is it splendid, this world?
- Bu dünya muhteşem mi?
- It would be splendid if we could go there, wouldn't it?
- Oraya gidebilseydik muhteşem olurdu, değil mi?
- We had a splendid dinner that evening.
- O akşam muhteşem bir yemek yedik.
- It was a splendid performance.
- Muhteşem bir performanstı.
- There's a splendid park in the centre of the town.
- Şehrin merkezinde muhteşem bir park var.
- Tom had a splendid idea.
- Tom'un muhteşem bir fikri vardı.
- What splendid houses they are!
- Ne muhteşem evler bunlar!
- That's a splendid idea.
- Bu muhteşem bir fikir.
- What a splendid dinner!
- Ne muhteşem bir yemek!
- Can you imagine him driving such a splendid car?
- Onun bu kadar muhteşem bir araba sürdüğünü hayal edebiliyor musun?
- I have a splendid idea.
- Muhteşem bir fikrim var.
- The sun was shining in all its splendid beauty.
- Güneş tüm muhteşem güzelliğiyle parlıyordu.
- The player made a splendid comeback.
- Oyuncu, muhteşem bir dönüş yaptı.
- Cold and dry, splendid sunshine, what beautiful winter weather!
- Soğuk ve kuru, muhteşem güneş ışığı, ne güzel bir kış havası!
- It would be splendid if we could go there, wouldn't it?
- Biz oraya gidebilsek muhteşem olurdu, değil mi?
- Most women dream of a splendid wedding.
- Çoğu kadın muhteşem bir düğün hayal eder.
- We had a splendid dinner that evening.
- O akşam muhteşem bir akşam yemeği yedik.
- The sight was splendid beyond description.
- Manzara tarif edilemeyecek kadar muhteşemdi.
- Can you imagine him driving such a splendid car?
- Böyle muhteşem bir araba kullandığını hayal edebiliyor musunuz?
Show More (56)
|
