| 1 |
teaching |
öğretme |
n. |
|
- Teaching a tolerance and awareness programme in those camps must be one of the most difficult jobs in the world.
- Bu kamplarda hoşgörü ve farkındalık programı öğretmek dünyanın en zor işlerinden biri olsa gerek.
- E-learning offers new pedagogical models for teaching and learning.
- E-öğrenme, öğretme ve öğrenme için yeni pedagojik modeller sunmaktadır.
- Teaching necessary mechanical principles and concepts for dynamic analysis of finite degree of freedom systems.
- Sonlu serbestlik dereceli sistemlerin dinamik analizi için gerekli mekanik prensipleri ve kavramları öğretmek.
- He has some experience in teaching English.
- İngilizce öğretme konusunda biraz deneyimi var.
- Tom says he's teaching Mary French.
- Tom, Mary'e Fransızca öğretmekte olduğunu söylüyor.
- I don't enjoy teaching children to swim when their parents are around.
- Ebeveynleri etraftayken çocuklara yüzme öğretmekten zevk almıyorum.
- Teaching is learning.
- Öğretmek öğrenmektir.
- Your method of teaching English is absurd.
- İngilizce öğretme yönteminiz çok saçma.
- Do you think that my way of teaching is wrong?
- Öğretme tarzımın yanlış olduğunu mu düşünüyorsun?
- Teaching English is his profession.
- İngilizce öğretmek onun mesleği.
- I don't enjoy teaching young children to swim.
- Küçük çocuklara yüzme öğretmekten hoşlanmıyorum.
- I don't enjoy teaching French.
- Fransızca öğretmekten hoşlanmıyorum.
- His teaching methods are highly unorthodox.
- Öğretme yöntemleri oldukça alışılmışın dışında.
- I don't enjoy teaching young children to swim.
- Genç çocuklara yüzme öğretmekten zevk almıyorum.
- Your method of teaching English is absurd.
- İngilizce öğretme yöntemin saçma.
- He has some experience in teaching English.
- İngilizce öğretmede bazı deneyimlere sahip.
- I enjoy teaching French.
- Fransızca öğretmekten hoşlanıyorum.
- They adopted a new method of teaching English in that school.
- O okulda İngilizce öğretmek için yeni bir yöntem benimsediler.
- Knowing is one thing, teaching quite another.
- Bilmek başka bir şeydir, öğretmek bambaşka bir şey.
- He is capable of teaching both English and French.
- Hem İngilizce hem de Fransızca öğretme kapasitesine sahip.
- My job is teaching French.
- Benim işim Fransızca öğretmek.
- I hate teaching French.
- Fransızca öğretmekten nefret ediyorum.
- Knowing is one thing, teaching quite another.
- Öğrenmek bir şey, öğretmek tamamen bir başka şeydir.
- Tom is good at teaching French.
- Tom Fransızca öğretmekte iyidir.
- The teacher's work is teaching.
- Öğretmenin görevi öğretmektir.
- The teacher's method of teaching is so outmoded.
- Öğretmenin öğretme metodu çok demode.
- He is capable of teaching Spanish.
- İspanyolca öğretme yeteneğine sahip.
- Tom hates teaching French.
- Tom Fransızca öğretmekten nefret eder.
- The teacher's work is teaching.
- Öğretmenin işi öğretmektir.
- I think his method of teaching has good points and bad points.
- Bence onun öğretme yönteminin iyi ve kötü yanları var.
- Tom seemed to like teaching French.
- Tom Fransızca öğretmekten hoşlanıyor gibi görünüyordu.
- He is capable of teaching both English and French.
- O hem İngilizce hem de Fransızca öğretme yeteneğine sahiptir.
- He is capable of teaching French.
- Fransızca öğretme yeteneğine sahip.
- Teaching English is his profession.
- İngilizce öğretmek onun mesleğidir.
- Tom enjoys teaching French.
- Tom Fransızca öğretmekten hoşlanıyor.
- Tom said he enjoys teaching French.
- Tom Fransızca öğretmekten hoşlandığını söyledi.
- My job is teaching English.
- Benim işim İngilizce öğretmek.
- She is capable of teaching both English and French.
- Hem İngilizce hem de Fransızca öğretme yeteneğine sahip.
- I don't enjoy teaching French.
- Fransızca öğretmekten zevk almıyorum.
- Tom seemed to enjoy teaching French.
- Tom Fransızca öğretmekten hoşlanıyor gibi görünüyordu.
- Tom hates teaching French.
- Tom, Fransızca öğretmekten nefret eder.
- Indeed you know a lot of things, but you're not good at teaching them.
- Doğrusu çok şey biliyorsunuz ama onları öğretmede iyi değilsiniz.
- This textbook uses a new method of teaching.
- Bu ders kitabında yeni bir öğretme yöntemi kullanılıyor.
- Tom seemed to enjoy teaching French.
- Tom Fransızca öğretmekten hoşlanıyor gibiydi.
- Tom said he enjoys teaching French.
- Tom, Fransızca öğretmekten hoşlandığını söyledi.
- Tom enjoys teaching French.
- Tom, Fransızca öğretmekten hoşlanıyor.
- Teaching spontaneous thinking is difficult in schools.
- Doğal düşünmeyi öğretmek okullarda zordur.
- For the teacher, teaching her was fun.
- Öğretmen için, ona öğretmek eğlenceliydi.
- Tom really enjoyed teaching.
- Tom öğretmekten gerçekten keyif aldı.
- I want to become better at teaching.
- Öğretmede daha iyi olmak istiyorum.
- Teaching foreign languages at preschool level does not make much sense.
- Okul öncesi seviyede yabancı dil öğretmek çok mantıklı değil.
- Tom has some experience in teaching French.
- Tom'un Fransızca öğretme konusunda biraz deneyimi var.
- I enjoy teaching French.
- Fransızca öğretmekten hoşlanırım.
- The pleasure of teaching is not smaller than the pleasure of learning.
- Öğretme zevki, öğrenme zevkinden daha az değildir.
- I don't enjoy teaching children to swim when their parents are around.
- Aileleri yanımdayken çocuklara yüzme öğretmekten hoşlanmıyorum.
- Teaching spontaneous thinking is difficult in schools.
- Okullarda spontane düşünmeyi öğretmek zordur.
- My uncle's job was teaching cooking.
- Amcamın işi aşçılık öğretmekti.
- Tom is good at teaching French.
- Tom, Fransızca öğretmede iyidir.
- My job is teaching English.
- Benim işim İngilizce öğretmektir.
- She is capable of teaching English.
- İngilizce öğretme yeteneğine sahip.
- Teaching children is easier than teaching adults.
- Çocuklara öğretmek yetişkinlere öğretmekten daha kolaydır.
Show More (58)
|
| 2 |
teaching |
öğretmenlik |
n. |
|
- He has a lot of teaching experience.
- Onun çok fazla öğretmenlik deneyimi var.
- He has a lot of teaching experience.
- Çok fazla öğretmenlik deneyimi var.
- Tom gave up his teaching job to become a full-time studio musician.
- Tom tam zamanlı bir stüdyo müzisyeni olmak için öğretmenlik işini bıraktı.
- Tom plans to continue teaching.
- Tom öğretmenliğe devam etmeyi planlıyor.
- He has had a long teaching career.
- Uzun bir öğretmenlik kariyerine sahip.
- My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Dayım geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu ama yine de üniversitede bir pozisyonda tutunmayı başardı.
- Given her interest in children, I am sure teaching is the right career for her.
- Çocuklara ilgisine bakınca, öğretmenliğin ona çok yakışacağını düşünüyorum.
- She isn't cut out for teaching.
- Öğretmenlik için biçilmiş kaftan değil.
- This is Tom's first year teaching.
- Bu Tom'un ilk öğretmenlik yılı.
- I want to become better at teaching.
- Öğretmenlikte daha iyi olmak istiyorum.
- She isn't cut out for teaching.
- O, öğretmenlik için uygun değildir.
- Tom is getting a teaching degree.
- Tom öğretmenlik diploması alıyor.
- He went into teaching.
- Öğretmenliğe başladı.
- Tom has retired from teaching.
- Tom öğretmenlikten emekli oldu.
- I like teaching.
- Öğretmenliği seviyorum.
- Tom found a good teaching job.
- Tom iyi bir öğretmenlik işi buldu.
- Tom got a job teaching.
- Tom öğretmenlik işi buldu.
- Tom is back to teaching.
- Tom öğretmenliğe geri döndü.
- Tom became bored with teaching and he looked for a new job.
- Tom öğretmenlikten sıkıldı ve yeni bir iş aramaya başladı.
- Tom retired from teaching in 2013.
- Tom 2013 yılında öğretmenlikten emekli oldu.
- He is engaged in teaching.
- O öğretmenlikle meşgul.
- He's not cut out for teaching.
- O, öğretmenliğe uygun değildir.
- I don't have much experience in teaching.
- Öğretmenlik konusunda pek tecrübem yok.
- She went into teaching.
- Öğretmenliğe başladı.
- Tom is a young teacher and doesn't have much teaching experience yet.
- Tom genç bir öğretmen ve henüz çok fazla öğretmenlik deneyimi yok.
- How's the teaching life?
- Öğretmenlik hayatı nasıl?
- Given her interest in children, I am sure teaching is the right career for her.
- Çocuklara olan ilgisi göz önüne alındığında, öğretmenliğin onun için doğru kariyer olduğuna eminim.
- I've decided to get into teaching.
- Öğretmenliğe başlamaya karar verdim.
- Tom doesn't have any teaching experience.
- Tom'un hiç öğretmenlik deneyimi yok.
- He has little experience in teaching.
- Öğretmenlik konusunda çok az tecrübesi var.
- He has had a long teaching career.
- Uzun bir öğretmenlik kariyeri oldu.
- Tom doesn't have much teaching experience.
- Tom'un çok fazla öğretmenlik deneyimi yok.
- I was able to get a teaching job in Boston.
- Boston'da bir öğretmenlik işi bulabildim.
- Tom gave up his teaching job to become a full-time studio musician.
- Tom tam zamanlı stüdyo müzisyeni olmak için öğretmenlik mesleğini bıraktı.
- I like teaching, too.
- Ben de öğretmenliği seviyorum.
- I loved teaching.
- Öğretmenliği severdim.
- She is on the teaching staff.
- O, öğretmenlik kadrosundadır.
- Tom isn't qualified to teach high school.
- Tom lise öğretmenliği için yeterli değil.
- Tom isn't cut out for teaching.
- Tom öğretmenlik için biçilmiş kaftan değil.
- I'm thinking about going back into teaching.
- Öğretmenliğe geri dönmeyi düşünüyorum.
- Tom went into teaching.
- Tom öğretmenliğe başladı.
- She earns her living by teaching.
- Geçimini öğretmenlikle sağlıyor.
- Tom has found a good teaching job.
- Tom iyi bir öğretmenlik işi buldu.
- He's not cut out for teaching.
- Öğretmenlik için biçilmiş kaftan değildi.
- Her occupation is teaching.
- Onun mesleği öğretmenliktir.
- He went into teaching.
- O, öğretmenliğe girdi.
- Tom is back to teaching.
- Tom öğretmenliğe geri dönüyor.
- He has little experience in teaching.
- Öğretmenlikte çok az deneyime sahiptir.
- I prefer translation to teaching.
- Çeviriyi öğretmenliğe tercih ederim.
- She has a lot of experience team teaching.
- Takım öğretmenliği konusunda çok tecrübeli.
- She went into teaching.
- O, öğretmenliğe başladı.
- Tom really enjoyed teaching.
- Tom öğretmenlikten gerçekten hoşlanıyordu.
- He is engaged in teaching.
- Öğretmenlikle uğraşıyor.
- Her occupation is teaching.
- Mesleği öğretmenlik.
Show More (51)
|
| 3 |
teaching |
öğretim |
n. |
|
- The third action focuses on teaching staff.
- Üçüncü eylem öğretim personeline odaklanmaktadır.
- Is it up to Europe to define what must constitute teaching of artistic studies?
- Sanatsal çalışmaların öğretimini neyin oluşturması gerektiğini tanımlamak Avrupa'ya mı kaldı?
- The use of computers as a teaching tool is still very limited.
- Bilgisayarların bir öğretim aracı olarak kullanımı hala çok sınırlıdır.
- I would like to end with the comment that our countries spend less than 5% of GDP on teaching and training.
- Ülkelerimizin eğitim ve öğretime GSYİH'nin %5'inden daha azını harcadığı yorumuyla bitirmek istiyorum.
- In my own country, the UK, the compulsory teaching of foreign languages is being cut back.
- Benim ülkemde, Birleşik Krallık'ta, yabancı dillerin zorunlu öğretimi azaltılıyor.
- In my own country, the UK, the compulsory teaching of foreign languages is being cut back.
- Kendi ülkem olan Birleşik Krallık'ta yabancı dillerin zorunlu öğretimi azaltılıyor.
- Even if the European Union does not pay for these books directly, it certainly pays for the teaching.
- Avrupa Birliği bu kitaplar için doğrudan ödeme yapmasa bile, öğretim için kesinlikle ödeme yapmaktadır.
- This teaching power is a decisive factor.
- Bu öğretim gücü belirleyici bir faktördür.
- Is it up to Europe to define what must constitute teaching of artistic studies?
- Sanatsal çalışmaların öğretimini neyin oluşturması gerektiğini tanımlamak Avrupa'ya mı düşüyor?
- I would like to end with the comment that our countries spend less than 5% of GDP on teaching and training.
- Sözlerimi, ülkelerimizin eğitim ve öğretime GSYİH'lerinin %5'inden daha azını harcadıkları yorumuyla bitirmek istiyorum.
- The first concerns the use of the Internet as a teaching tool.
- Bunlardan ilki, internetin bir öğretim aracı olarak kullanılmasıyla ilgilidir.
- The first concerns the use of the Internet as a teaching tool.
- İlki, internetin bir öğretim aracı olarak kullanılmasıyla ilgilidir.
- There is, of course, a degree of competition, the question of teaching rights.
- Elbette bir dereceye kadar rekabet, öğretim hakları meselesi var.
- One consideration is training and another is teaching.
- Bir husus eğitim, diğeri ise öğretimdir.
- I know some women who use TV as a teaching device.
- Televizyonu bir öğretim aracı olarak kullanan bazı kadınları tanıyorum.
- Residential, teaching and administrative buildings are surrounded by green open spaces, fields and woods.
- İkamet, öğretim ve idare binaları, yemyeşil açık alanlar, tarlalar ve ormanlarla çevrilidir.
- Do you think that my way of teaching is wrong?
- Öğretim tarzımın yanlış olduğunu düşünüyor musun?
- Tom is a young teacher and doesn't have much teaching experience yet.
- Tom genç bir öğretmen ve henüz çok öğretim deneyimi yok.
- This textbook uses a new method of teaching.
- Bu ders kitabı yeni bir öğretim yöntemi kullanıyor.
- I believe in this method of teaching.
- Bu öğretim yöntemine inanıyorum.
- I believe in this method of teaching.
- Ben bu öğretim yöntemine inanıyorum.
- Good communication with students is essential for effective teaching.
- Etkili bir öğretim için öğrencilerle iyi iletişim şarttır.
- The teacher's method of teaching is so outmoded.
- Öğretmenin öğretim yöntemi çok demode.
- Teaching young children isn't easy.
- Küçük çocuklara öğretim yapmak kolay değildir.
- Esperanto is an aid for teaching foreign languages.
- Esperanto yabancı dil öğretimi için bir yardımcıdır.
- This textbook uses a new method of teaching.
- Bu ders kitabında yeni bir öğretim metodu kullanılıyor.
- Tom doesn't have much teaching experience.
- Tom'un çok öğretim deneyimi yok.
- Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching.
- Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim, etkili öğretimin anahtarıdır.
- Esperanto is an aid for teaching foreign languages.
- Esperanto yabancı dil öğretiminde kullanılan bir yardımcıdır.
Show More (26)
|
| 4 |
teaching |
öğreti |
n. |
|
- What Chris Patten has just told us is a justification for teaching that instils hatred and martyrdom.
- Chris Patten'in az önce bize söylediği şey, nefret ve şehitlik aşılayan öğretiler için bir gerekçedir.
- The local court judges are sometimes influenced by fundamentalist teaching and hand down harsh sentences.
- Yerel mahkeme hakimleri bazen köktendinci öğretiden etkilenerek sert cezalar verebilmektedir.
- In the Sudan Sharia has even been used against Christians, which is contrary to Islamic teaching.
- Sudan'da Şeriat, İslami öğretiye aykırı olarak Hıristiyanlara karşı bile kullanılmıştır.
- In the Sudan Sharia has even been used against Christians, which is contrary to Islamic teaching.
- Sudan'da Şeriat, İslami öğretiye aykırı olarak Hıristiyanlara karşı bile kullanıldı.
- Muslims adhere to the teaching of the prophet Mohammed.
- Müslümanlar Muhammed peygamberin öğretisine bağlıdır.
- Tanaka's teaching goes against the stream of history.
- Tanaka'nın öğretisi tarihin akışına ters düşüyor.
Show More (3)
|
| 5 |
teaching |
eğitim |
adj. |
|
- I know some women who use TV as a teaching device.
- Televizyonu bir eğitim aracı olarak kullanan bazı kadınlar tanıyorum.
- Residential, teaching and administrative buildings are surrounded by green open spaces, fields and woods.
- Konut, eğitim ve idari binalar yemyeşil açık alanlar, tarlalar ve ormanlarla çevrilidir.
- Residential, teaching and administrative buildings are surrounded by green open spaces, fields and woods.
- Konutlar, eğitim ve idari binalar yemyeşil açık alanlar, tarlalar ve ormanlarla çevrilidir.
- In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
- Flandre'da İngilizce eğitim veren profesör ve öğretim görevlilerinin yüzde 10 ila 20'si gerekli dil seviyesine ulaşamadı.
- Alice and Mary are attending physicians at a teaching hospital.
- Alice ve Mary bir eğitim ve araştırma hastanesinde uzman doktor.
- Teaching foreign languages at preschool level does not make much sense.
- Okul öncesi dönemde yabancı dil eğitimi çok anlamlı değil.
Show More (3)
|
| 6 |
teaching |
ders |
n. |
|
- Where is your teaching material?
- Ders materyallerin nerede?
Show More (-2)
|
