1 |
trail |
patika |
n. |
|
- The trail led them to a wooden cabin.
- Patika onları ahşap bir kulübeye götürüyordu.
- Where does this trail go?
- Bu patika nereye gidiyor?
- There's a trail in the forest.
- Ormanın içinde bir patika var.
- Where does this trail lead?
- Bu patika nereye çıkıyor?
- Where does this trail go to?
- Bu patika nereye gidiyor?
- There's a trail in the forest.
- Ormanda bir patika var.
- The trail ahead looked rough.
- Önümüzdeki patika engebeli görünüyordu.
- There's a village at the end of the trail.
- Patikanın sonunda bir köy var.
- My house is near a bike trail.
- Benim evim bir bisiklet patikasının yanında.
Show More (6)
|
2 |
trail |
iz |
n. |
|
- They left a trail of bread crumbs behind them.
- Arkalarında ekmek kırıntılarından bir iz bıraktılar.
- The police lost his trail in the busy streets of Barcelona.
- Polis, Barselona'nın kalabalık caddelerinde izini kaybetti.
- The war in Chechnya, like any war, is a trail of horrors.
- Çeçenistan'daki savaş, her savaş gibi, dehşetin izlerini taşıyor.
- Detective Dan Anderson stayed on the trail like a bloodhound.
- Dedektif Dan Anderson bir tazı gibi iz üzerinde kaldı.
- There are no trails.
- Hiç iz yok.
- Where does this trail go?
- Bu iz nereye gidiyor?
- The trail was not clearly marked.
- İz açıkça işaretlenmemişti.
- Detective Dan Anderson picked up another trail.
- Dedektif Dan Anderson başka bir iz buldu.
- Detective Dan Anderson picked up another trail.
- Dedektif Dan Anderson başka bir iz aldı.
Show More (6)
|
3 |
trail |
yol |
n. |
|
- After an unfortunate season, the team is now back on the winning trail.
- Talihsiz bir sezonun ardından, takım şimdi tekrar kazanma yolunda ilerliyor.
- We trail significantly in terms of private-sector investment in research and development.
- Araştırma ve geliştirmeye yönelik özel sektör yatırımları açısından önemli bir yol kat ettik.
- The trail was not clearly marked.
- Yol açıkça işaretlenmemişti.
- Where does this trail go to?
- Bu keçi yolu nereye gidiyor?
- I'll take this trail.
- Ben bu yolu kullanacağım.
- Where does this trail lead?
- Bu yol nereye çıkıyor?
- I like walking on dusty and rocky trails.
- Tozlu ve taşlı yollarda yürümeyi seviyorum.
- There's a village at the end of the trail.
- Yolun sonunda bir köy var.
- Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France.
- Tom ve Mary, Fransa'daki hacılar yolu boyunca yürüyüşün tadını çıkarıyorlar.
Show More (6)
|
4 |
trail |
izler (bir kimsenin ardında bıraktığı) |
n. |
|
- The Europe of the past has left a trail of deep wounds and scars behind it.
- Geçmişin Avrupa'sı arkasında derin yaralar ve izler bırakmıştır.
- There are no trails.
- İzler yok.
- Boys trail girls in language skills.
- Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.
Show More (0)
|
5 |
trail |
peşinden sürüklemek |
v. |
|
- The child was trailing the toy all over the house.
- Çocuk oyuncağını evin her yerine peşinden sürüklüyordu.
Show More (-2)
|
6 |
trail |
geri kalmak |
v. |
|
- Smith is trailing in the polls.
- Smith anketlerde geride kaldı.
Show More (-2)
|
7 |
trail |
sürüklenmek |
v. |
|
- The two boys trailed behind their teacher.
- İki çocuk öğretmenlerinin arkasından sürükleniyordu.
Show More (-2)
|
8 |
trail |
tur |
n. |
|
- This was her first stop on the campaign trail.
- Bu onun kampanya turundaki ilk durağıydı.
Show More (-2)
|
9 |
trail |
takip etmek |
v. |
|
- The FBI trailed the suspects to their hideout.
- FBI şüphelileri saklandıkları yere kadar takip etti.
Show More (-2)
|
10 |
trail |
kesilmek |
v. |
|
- His voice trailed off and he remained silent.
- Sesi kesildi ve sessiz kaldı.
Show More (-2)
|