Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | be in trouble v. | başı belada olmak | ||
I knew I was in trouble. Başımın belada olduğunu biliyordum. More Sentences |
||||
General | be in trouble v. | sıkışmak | ||
He stands by me whenever I am in trouble. Başım ne zaman sıkışsa yanımda olur. More Sentences |
||||
General | be in trouble v. | başı sıkışmak | ||
Tom stands by me whenever I am in trouble. Ne zaman başım sıkışsa, Tom yanımda olur. More Sentences |
||||
General | be in trouble v. | başı dertte olmak | ||
Tom could tell right away that Mary was in trouble. Tom, Mary'nin başının dertte olduğunu hemen anladı. More Sentences |
||||
General | be in trouble v. | sıkıntıda olmak | ||
I could tell at a glance that she was in trouble. Bakar bakmaz bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım. More Sentences |
||||
General | be in trouble v. | zorda olmak | ||
General | be in trouble v. | zorda kalmak | ||
General | be in trouble v. | ayvayı yemek | ||
General | be in trouble v. | hapı yutmak | ||
General | be in trouble v. | başına (bir) iş gelmek |
Englisch | Türkisch | |
---|---|---|
General | ||
General | be in great trouble v. | hali duman olmak |
General | be in great trouble v. | hali harap olmak |
Speaking | ||
Speaking | you're going to be in big trouble expr. | başın büyük belaya girecek |
Speaking | you're going to be in trouble expr. | çekeceğin var |
Slang | ||
Slang | be knee-deep in trouble v. | belaya bulaşmak |