Türkisch | Englisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | kanıtlamak | demonstrate v. | ||
Why should anyone then have to demonstrate the safety of any product? O zaman neden herhangi biri herhangi bir ürünün güvenliğini kanıtlamak zorunda kalsın? More Sentences |
||||
Common Usage | kanıtlamak | prove v. | ||
Recent studies prove that wellness activities can be addictive. Son çalışmalar sağlıklı yaşam aktivitelerinin bağımlılık yapabileceğini kanıtlıyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | kanıtlamak | attest v. | ||
I will attest that I did not hear that. Bunu duymadığımı kanıtlayacağım. More Sentences |
||||
General | kanıtlamak | substantiate v. | ||
We need to find an objective basis to substantiate that reduction. Bu azaltımı kanıtlamak için nesnel bir temel bulmalıyız. More Sentences |
||||
General | kanıtlamak | attest to v. | ||
The fingerprints on the knife attest to her guilt. Bıçaktaki parmak izleri onun suçlu olduğunu kanıtlıyor. More Sentences |
||||
General | kanıtlamak | verify v. | ||
Can you verify that? Onu kanıtlayabilir misiniz. More Sentences |
||||
General | kanıtlamak | show v. | ||
The lawyer will try to show that her client is innocent. Avukat müvekkilinin masum olduğunu kanıtlamaya çalışacak. More Sentences |
||||
General | kanıtlamak | prove v. | ||
And that proves that the present proposal for a Regulation is also realistic. Bu da mevcut Yönetmelik teklifinin gerçekçi olduğunu kanıtlamaktadır. More Sentences |
||||
General | kanıtlamak | establish v. | ||
In this regard, LEADER has established itself as an effective development initiative. Bu bağlamda, LEADER etkili bir kalkınma girişimi olarak kendini kanıtlamıştır. More Sentences |
||||
Law | ||||
Law | kanıtlamak | verify v. | ||
I can verify that. Onu kanıtlayabilirim. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | kanıtlamak | demonstrate v. | ||
It is not the task of the consumers to demonstrate that the product is hazardous. Ürünün tehlikeli olduğunu kanıtlamak tüketicilerin görevi değildir. More Sentences |
||||
Technical | kanıtlamak | prove v. | ||
This proves that this policy has got out of hand and that we must inject transparency into the flow of funding. Bu politikanın kontrolden çıktığını ve fon akışına şeffaflık getirmemiz gerektiğini kanıtlıyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | kanıtlamak | certify v. | ||
General | kanıtlamak | make something stick v. | ||
General | kanıtlamak | evidence v. | ||
General | kanıtlamak | shore v. | ||
General | kanıtlamak | testify v. | ||
General | kanıtlamak | stamp v. | ||
General | kanıtlamak | document v. | ||
General | kanıtlamak | aver v. | ||
General | kanıtlamak | support v. | ||
General | kanıtlamak | vindicate v. | ||
General | kanıtlamak | be contented with v. | ||
General | kanıtlamak | stand v. | ||
General | kanıtlamak | testify to v. | ||
General | kanıtlamak | assert v. | ||
General | kanıtlamak | witness v. | ||
General | kanıtlamak | show evidence of v. | ||
General | kanıtlamak | show the evidence of v. | ||
General | kanıtlamak | approve [obsolete] v. | ||
General | kanıtlamak | evince v. | ||
General | kanıtlamak | illustrate v. | ||
General | kanıtlamak | fand [dialect] [uk] v. | ||
General | kanıtlamak | clear [obsolete] v. | ||
General | kanıtlamak | convict [obsolete] v. | ||
General | kanıtlamak | convince [obsolete] v. | ||
General | kanıtlamak | flex v. | ||
General | kanıtlamak | prieve [obsolete] v. | ||
General | kanıtlamak | serve [scotland] v. | ||
General | kanıtlamak | soothe [obsolete] v. | ||
General | kanıtlamak | sophisticate v. | ||
Phrasals | ||||
Phrasals | kanıtlamak | bear out v. | ||
Idioms | ||||
Idioms | kanıtlamak | make good v. | ||
Law | ||||
Law | kanıtlamak | aver v. | ||
Law | kanıtlamak | instruct [scotland] v. | ||
Archaic | ||||
Archaic | kanıtlamak | preve v. |