Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | liver n. | karaciğer | ||
The biggest problem is mainly with liver and heart transplants. En büyük sorun karaciğer ve kalp nakillerinde yaşanıyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | liver n. | ciğer | ||
Make sure you get twenty rat livers for today's afternoon. Bugün öğleden sonra için yirmi fare ciğeri aldığından emin ol. More Sentences |
||||
General | liver adj. | karaciğer | ||
The biggest problem is mainly with liver and heart transplants. En büyük sorun karaciğer ve kalp nakillerinde yaşanıyor. More Sentences |
||||
Medical | ||||
Medical | liver n. | karaciğer | ||
The biggest problem is mainly with liver and heart transplants. En büyük sorun karaciğer ve kalp nakillerinde yaşanıyor. More Sentences |
||||
Anatomy | ||||
Anatomy | liver n. | karaciğer | ||
The biggest problem is mainly with liver and heart transplants. En büyük sorun karaciğer ve kalp nakillerinde yaşanıyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | liver n. | karaciğer rengi | ||
General | liver n. | karaciğer hastalığı | ||
General | liver n. | tabiat | ||
General | liver n. | mizaç | ||
General | liver n. | ikamet eden | ||
General | liver n. | oturan | ||
General | liver n. | (bir yerde/bölgede) sakin | ||
General | liver n. | belirli bir biçimde yaşayan kişi | ||
General | liver v. | (boya, yapışkan) jelleşmek | ||
General | liver v. | (boya, yapışkan) kalınlaşıp lastik gibi olmak | ||
General | liver adj. | karaciğer rengi | ||
General | liver adj. | koyu kestane rengi | ||
Technical | ||||
Technical | liver n. | emaye dalgası |