| 1 |
bother |
rahatsız etmek |
v. |
|
- His neck seems to be bothering him.
- Görünüşe bakılırsa boynu onu rahatsız ediyor.
- Please, don't bother your sister while she is studying.
- Lütfen kız kardeşin ders çalışırken onu rahatsız etme.
- The question, however, that bother us is how herbal medicinal products are to reach patients and consumers.
- Ancak bizi rahatsız eden soru, bitkisel tıbbi ürünlerin hastalara ve tüketicilere nasıl ulaşacağıdır.
- It is this anarchy in the plundering that bothers the rapporteur.
- Raportörü rahatsız eden, yağmalamadaki bu anarşidir.
- What bothers me is the financing method.
- Beni rahatsız eden şey finansman yöntemi.
- Stop bothering your father.
- Babanı rahatsız etmeyi bırak.
- I told Tom to quit bothering me.
- Tom'a beni rahatsız etmeyi bırakmasını söyledim.
- Please quit bothering me.
- Lütfen beni rahatsız etmekten vazgeç.
- I think that something's bothering Tom.
- Bence Tom'u rahatsız eden bir şey var.
- Why are you always bothering Tom?
- Neden sürekli Tom'u rahatsız ediyorsun?
- You're bothering this poor boy!
- Bu zavallı çocuğu rahatsız ediyorsun!
- Tom says he won't bother Mary anymore.
- Tom artık Mary'yi rahatsız etmeyeceğini söylüyor.
- Is Tom bothering you?
- Tom seni rahatsız ediyor mu?
- Sorry to bother you, Tom.
- Rahatsız ettiğim için üzgünüm, Tom.
- Something was bothering Tom.
- Bir şey Tom'u rahatsız ediyordu.
- I didn't want them to bother me.
- Onların beni rahatsız etmesini istemedim.
- I'm sorry to bother you at a time like this.
- Böyle bir zamanda sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- Tom should be more careful not to bother Mary while she's working.
- Tom, Mary çalışırken onu rahatsız etmemek için daha dikkatli olmalı.
- Tom isn't going to bother you again.
- Tom seni tekrar rahatsız etmeyecek.
- Don't bother him.
- Onu rahatsız etmeyin.
- Why did that bother Tom?
- Bu Tom'u neden rahatsız etti?
- That really bothers you, doesn't it?
- Bu seni gerçekten rahatsız ediyor, değil mi?
- I hope I'm not being a bother.
- Umarım rahatsız etmiyorumdur.
- Tom won't bother you again.
- Tom seni bir daha rahatsız etmeyecek.
- I hope we're not bothering you.
- Umarım seni rahatsız etmiyoruzdur.
- Does that smell bother you?
- O koku seni rahatsız ediyor mu?
- It doesn't bother me to walk in the rain.
- Yağmurda yürümek beni rahatsız etmez.
- It doesn't bother me if you take that book.
- O kitabı alman beni rahatsız etmez.
- I didn't see any reason to bother you.
- Seni rahatsız etmek için bir neden görmedim.
- I think that something is bothering her.
- Bir şeyin onu rahatsız ettiğini düşünüyorum.
- Something's really bothering Tom.
- Bir şey Tom'u gerçekten rahatsız ediyor.
- Doing that won't bother me.
- Bunu yapmak beni rahatsız etmeyecek.
- We don't want to be a bother.
- Rahatsız etmek istemeyiz.
- Don't let it bother you.
- Bunun seni rahatsız etmesine izin verme.
- I asked him not to bother me.
- Ondan beni rahatsız etmemesini rica ettim.
- Tom hated to bother Mary so late at night, but it was an emergency.
- Tom gece geç saatlerde Mary'yi rahatsız etmekten nefret ediyordu ama bu bir acil durumdu.
- Why does that bother you?
- Bu seni neden rahatsız ediyor?
- Stop bothering Tom.
- Tom'u rahatsız etmeyi bırak.
- There's definitely something bothering Tom.
- Kesinlikle Tom'u rahatsız eden bir şey var.
- Tom isn't bothering me.
- Tom beni rahatsız etmiyor.
- Tom says that the noise doesn't bother him.
- Tom gürültünün onu rahatsız etmediğini söylüyor.
- Don't bother her.
- Rahatsız etme.
- Am I bothering you?
- Seni rahatsız ediyor muyum?
- You're not bothering me at all.
- Beni hiç rahatsız etmiyorsun.
- I won't bother you anymore tonight.
- Bu gece seni daha fazla rahatsız etmeyeceğim.
- It didn't bother me.
- Beni rahatsız etmedi.
- He won't bother you anymore.
- O artık sizi rahatsız etmeyecek.
- It doesn't bother us.
- O bizi rahatsız etmez.
- Don't bother me with details.
- Beni detaylarla rahatsız etme.
- Tom said the noise didn't bother him.
- Tom gürültünün onu rahatsız etmediğini söyledi.
- Does this suitcase bother you?
- Bu bavul seni rahatsız ediyor mu?
- Something still seems to be bothering Tom.
- Bir şey hâlâ Tom'u rahatsız ediyor gibi görünüyor.
- The noise doesn't bother us.
- Gürültü bizi rahatsız etmez.
- I'm sorry to bother you so often.
- Sizi çok sık rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- Does it bother you if I do this?
- Bunu yapsam seni rahatsız eder mi?
- I didn't want to bother you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
- I hate to bother you, but would you mind closing the door?
- Rahatsız etmekten nefret ediyorum ama kapıyı kapatabilir misiniz?
- You should be careful not to bother him.
- Onu rahatsız etmemek için dikkatli olmalısınız.
- The noise bothers me.
- Gürültü beni rahatsız ediyor.
- Why did that bother you?
- Bu seni neden rahatsız etti?
- I don't like people bothering me when I'm working.
- Çalışırken insanların beni rahatsız etmesinden hoşlanmıyorum.
- That didn't bother you, did it?
- Bu seni rahatsız etmedi, değil mi?
- This intense heat doesn't seem to bother you.
- Bu aşırı sıcak seni rahatsız etmiyor gibi görünüyor.
- Loud music bothers me.
- Yüksek sesli müzik beni rahatsız ediyor.
- Nothing bothers us.
- Hiçbir şey bizi rahatsız etmez.
- I'm sorry for bothering you.
- Rahatsız ettiğim için özür dilerim.
- What's been bothering you?
- Seni ne rahatsız ediyor?
- One thing's bothering me.
- Bir şey beni rahatsız ediyor.
- Don't let it bother you.
- Onun seni rahatsız etmesine izin verme.
- I don't think Tom knows what's bothering Mary.
- Tom'un Mary'yi neyin rahatsız ettiğini bildiğini sanmıyorum.
- It seems that something is bothering him.
- Görünüşe göre bir şey onu rahatsız ediyor.
- I hope I'm not bothering anybody.
- Kimseyi rahatsız etmediğimi umuyorum.
- I'm still going to do it, no matter how much it bothers you.
- Seni ne kadar rahatsız ederse etsin, yine de yapacağım.
- Why does it bother you?
- Bu seni neden rahatsız ediyor?
- I pretended that it didn't bother me.
- O beni rahatsız etmemiş gibi davrandım.
- Tom won't be bothering you anymore.
- Tom artık sizi rahatsız etmeyecek.
- Don't bother us again.
- Bizi tekrar rahatsız etme.
- I think I can keep Tom from bothering you anymore.
- Sanırım artık Tom'un seni rahatsız etmesini engelleyebilirim.
- It doesn't bother me much.
- Bu, beni çok rahatsız etmiyor.
- Something's bothering her.
- Bir şey onu rahatsız ediyor.
- It doesn't bother me.
- Beni rahatsız etmiyor.
- Why did that bother Tom?
- Bu neden Tom'u rahatsız etti?
- Stop bothering my friend.
- Arkadaşımı rahatsız etmeyi kesin.
- I don't want to bother you.
- Seni rahatsız etmek istemiyorum.
- It doesn't bother me that Tom is going to be there with his new girlfriend.
- Tom'un yeni kız arkadaşıyla orada olacak olması beni rahatsız etmez.
- What bothers me is his attitude.
- Beni rahatsız eden onun tavrı.
- Recently he bothers me.
- Son günlerde o beni rahatsız ediyor.
- It seems that something is bothering him.
- Bir şey onu rahatsız ediyor gibi görünüyor.
- Why would that bother us?
- Bu bizi neden rahatsız etsin ki?
Show More (86)
|
| 2 |
bother |
zahmet etmek |
v. |
|
- He borrowed money and didn't bother to pay it back.
- Borç aldı ve geri ödemeye zahmet bile etmedi.
- Tom didn't bother to knock.
- Tom kapıyı çalmaya zahmet etmedi.
- Why did you even bother to come?
- Gelmek için niye zahmet ettin ki?
Show More (0)
|
| 3 |
bother |
zahmete girmek |
v. |
|
- I do not usually bother congratulating people but I think she has produced a very cogent report and deserves our thanks.
- Genelde insanları tebrik etme zahmetine girmem ama bence çok mantıklı bir rapor hazırladı ve teşekkürü hak ediyor.
- Don't bother to respond.
- Cevap verme zahmetine girme.
Show More (-1)
|
| 4 |
bother |
yük |
n. |
|
- Can I come? I promise I won't be a bother.
- Ben de gelebilir miyim? Yük olmayacağıma söz veriyorum.
Show More (-2)
|
| 5 |
bother |
sorun |
n. |
|
- I can drive you to the airport; it's really no bother.
- Ben seni havaalanına götürebilirim; inan bana sorun olmaz.
Show More (-2)
|
| 6 |
bother |
canını sıkmak |
v. |
|
- His indifference really bothers me.
- Umursamazlığı cidden canımı sıkıyor.
Show More (-2)
|
| 7 |
bother |
rahat bırakmamak |
v. |
|
- Let me know if the cats bother you.
- Kediler seni rahat bırakmazlarsa bana haber ver.
Show More (-2)
|
| 8 |
bother |
zahmet |
n. |
|
- Now, no one even bothers to distinguish between EU nationals and Americans.
- Artık kimse AB vatandaşları ile Amerikalılar arasında ayrım yapma zahmetine bile girmiyor.
Show More (-2)
|
| 9 |
bother |
rahatsızlık vermek |
v. |
|
- Even light and sound bothered me.
- Işık ve ses bile rahatsızlık veriyordu.
Show More (-2)
|
