1 |
brilliant |
parlak |
adj. |
|
- I should like to thank her for her brilliant efforts.
- Ben de kendisine parlak çabaları için teşekkür etmek istiyorum.
- I should like to thank her for her brilliant efforts.
- Parlak çabaları için kendisine teşekkür etmek isterim.
- They announced this brilliant proposal publicly.
- Bu parlak öneriyi kamuoyuna açıkladılar.
- What a brilliant strategy the Americans must have!
- Amerikalıların ne kadar parlak bir stratejisi olmalı!
- How can one achieve such brilliant results?
- Bir insan nasıl bu kadar parlak sonuçlar elde edebilir?
- How can one achieve such brilliant results?
- Birisi böyle parlak sonuçlara nasıl ulaşabilir?
- I've had a brilliant idea.
- Parlak bir fikrim vardı.
- He has a brilliant future.
- Onun parlak bir geleceği var.
- What a brilliant idea!
- Ne parlak bir fikir!
- Tom is a brilliant economist.
- Tom parlak bir ekonomisttir.
- A brilliant future lay before him.
- Önünde parlak bir gelecek uzanıyor.
- Tom has a brilliant future.
- Tom'un parlak bir geleceği var.
- Your brilliant eyes are like the sun.
- Senin parlak gözlerin güneş gibi.
- Brilliant butterflies flew hither and thither.
- Parlak kelebekler bir oraya bir buraya uçuyordu.
- She's a brilliant economist.
- O parlak bir ekonomist.
- Albert Einstein is considered one of the most brilliant minds of the twentieth century.
- Albert Einstein yirminci yüzyılın en parlak beyinlerinden biri olarak kabul edilir.
- This is brilliant.
- Bu parlak.
- Tom is a brilliant scientist.
- Tom parlak bir bilim adamı.
- Tom is a brilliant young scientist.
- Tom genç ve parlak bir bilim insanı.
- Tom has a brilliant mind.
- Tom'un parlak bir zekası var.
- Mary is a brilliant artist.
- Mary parlak bir sanatçı.
- I've had a brilliant idea.
- Benim de parlak bir fikrim var.
- Tom is a brilliant scientist.
- Tom parlak bir bilim adamıdır.
- Mary is a brilliant young lawyer.
- Mary parlak bir genç avukattır.
- He became a brilliant scholar but only at the expense of his health.
- Parlak bir akademisyen oldu ama bunu sağlığı pahasına yaptı.
- I've come up with a brilliant idea.
- Aklıma parlak bir fikir geldi.
- Tom is a brilliant artist.
- Tom parlak bir sanatçıdır.
- He has a brilliant future.
- Parlak bir geleceği var.
- That was a brilliant idea.
- Bu parlak bir fikirdi.
- Look at that brilliant star.
- Şu parlak yıldıza bak.
- I had a brilliant idea.
- Parlak bir düşüncem vardı.
- You've done a brilliant job.
- Sen parlak bir iş yaptın.
- John had a brilliant idea.
- John'un parlak bir düşüncesi vardı.
- She has a brilliant future.
- Parlak bir geleceği var.
- Albert Einstein is considered one of the most brilliant minds of the twentieth century.
- Albert Einstein Yirminci yüzyılın en parlak zihinlerinden biri olarak kabul edilir.
- A brilliant future lay before him.
- Parlak bir gelecek onun önünde uzanıyor.
- Brilliant butterflies flew hither and thither.
- Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.
- Your brilliant eyes are like the sun.
- Parlak gözlerin güneş gibi.
- I had a brilliant idea.
- Aklıma parlak bir fikir geldi.
- That was a brilliant idea.
- O parlak bir fikirdi.
- The rising sun bathed the sky in a brilliant blend of colours.
- Yükselen güneş gökyüzünü parlak bir renk harmanıyla yıkadı.
- Everyone recognized him as a brilliant pianist.
- Herkes onu parlak bir piyanist olarak tanıdı.
- This is really brilliant.
- Bu gerçekten parlak.
- Tom had a brilliant idea.
- Tom'un parlak bir fikri vardı.
- He's a brilliant artist.
- O parlak bir sanatçı.
- John had a brilliant idea.
- John'un parlak bir fikri vardı.
- The dance was the most brilliant affair of the season.
- Dans sezonun en parlak olayıydı.
- The dance was the most brilliant affair of the season.
- Dans, sezonun en parlak olayıydı.
- Mary is a brilliant scientist.
- Mary parlak bir bilim adamıdır.
Show More (46)
|
2 |
brilliant |
harika |
adj. |
|
- Everyone knew at once that these were brilliant finds.
- Herkes bunların harika buluntular olduğunu hemen anladı.
- Even if it's not true, it's a brilliant invention.
- Doğru olmasa bile, harika bir buluş.
- Her invention is brilliant!
- Onun icadı harika!
- This is brilliant.
- Bu harika.
- That's brilliant!
- Bu harika!
- That's a brilliant plan.
- Bu harika bir plan.
- It was absolutely brilliant.
- Kesinlikle harikaydı.
- I found a brilliant boy for him.
- Onun için harika bir çocuk buldum.
- Who wrote that brilliant article?
- Bu harika makaleyi kim yazdı?
- Even if it's not true, it's a brilliant fabrication.
- Doğru olmasa bile, harika bir uydurma.
- That's a brilliant idea.
- Bu harika bir fikir.
- You're a brilliant photographer.
- Harika bir fotoğrafçısın.
- Mary is a brilliant artist.
- Mary harika bir sanatçı.
- I think Tom is brilliant.
- Bence Tom harika.
- I think it's a brilliant idea.
- Bence harika bir fikir.
- He's a brilliant artist.
- O harika bir sanatçı.
- This is really brilliant.
- Bu gerçekten harika.
- His invention is brilliant!
- Onun icadı harika!
- That's a brilliant plan.
- Harika bir plan.
Show More (17)
|
3 |
brilliant |
zeki |
adj. |
|
- Mary is a brilliant young lawyer.
- Mary genç ve zeki bir avukat.
- Tom is a brilliant artist.
- Tom zeki bir sanatçıdır.
- Tom is brilliant.
- Tom zeki.
- Tom is brilliant.
- Tom zekidir.
- Tom's brilliant.
- Tom zekidir.
- No other student in the class is as brilliant as he is.
- Sınıftaki hiçbir öğrenci onun kadar zeki değil.
- You're brilliant.
- Sen zekisin.
- Tom was brilliant.
- Tom zekiydi.
- You were brilliant.
- Zekiydin.
- It is because light travels faster than sound that some people look brilliant before sounding stupid.
- Işık sesten daha hızlı hareket ettiği için bazı insanlar aptalca konuşmadan önce zeki görünürler.
- Tom's brilliant.
- Tom zeki.
- Tom's brilliant.
- Tom çok zeki.
- Tom is incredibly brilliant.
- Tom inanılmaz derecede zeki.
- I think Tom is brilliant.
- Tom'un zeki olduğunu düşünüyorum.
- I thought you were brilliant.
- Çok zeki olduğunu düşünmüştüm.
- He's a brilliant economist.
- O çok zeki bir ekonomist.
- You're one of the most brilliant people I know.
- Tanıdığım en zeki insanlardan birisin.
- You're brilliant.
- Zekisin.
Show More (15)
|
4 |
brilliant |
mükemmel |
adj. |
|
- Having said that, I should also like to thank the rapporteur for the brilliant report she has presented here.
- Bunu söyledikten sonra, raportöre burada sunduğu mükemmel rapor için de teşekkür etmek isterim.
- He became a brilliant scholar but only at the expense of his health.
- Sağlığı pahasına mükemmel bir bilim adamı oldu.
- His invention is brilliant!
- Onun buluşu mükemmel!
- Tom's idea is brilliant.
- Tom'un fikri mükemmeldi.
- Tom's idea is brilliant.
- Tom'un fikri mükemmel.
Show More (2)
|
5 |
brilliant |
muhteşem |
adj. |
|
- Because it was scary and brilliant all at the same time.
- Çünkü aynı anda hem korkutucu hem de muhteşemdi.
- Who wrote that brilliant article?
- O muhteşem makaleyi kim yazdı?
- You're one of the most brilliant people I know.
- Tanıdığım en muhteşem insanlardan birisin.
Show More (1)
|
6 |
brilliant |
parlak zekalı |
adj. |
|
- I thought you were brilliant.
- Senin parlak zekalı olduğunu düşünmüştüm.
Show More (-2)
|
7 |
brilliant |
göz kamaştırıcı |
adj. |
|
- It was absolutely brilliant.
- Kesinlikle göz kamaştırıcıydı.
Show More (-2)
|
8 |
brilliant |
görkemli |
adj. |
|
- Everyone recognized him as a brilliant pianist.
- Herkes onu görkemli bir piyanist olarak tanıdı.
Show More (-2)
|
9 |
brilliant |
ışıl ışıl |
adj. |
|
Show More (-2)
|