|
- Curiosity about his ancestors brought him to this town.
- Ataları hakkındaki merakı onu bu kasabaya getirdi.
- The agreement brought peace to the country.
- Anlaşma ülkeye barış getirdi.
- No one can know what the future will bring.
- İstikbalin ne getireceğini kimse bilemez.
- The evil eye beads are said to bring good luck.
- Nazar boncuklarının uğur getirdiği söylenmektedir.
- That brings me to my next subject: Sustainability.
- Bu da beni bir sonraki konuya getiriyor: Sürdürülebilirlik.
- Everyone is bringing their own drinks to the party.
- Herkes partiye kendi içkisini getiriyor.
- In particular, we need to bring our political dialogue into sharper focus.
- Özellikle de siyasi diyaloğumuzu daha keskin bir odak noktasına getirmemiz gerekiyor.
- However, this brings me to the problem of cost.
- Ancak bu beni maliyet sorununa getiriyor.
- This brings me to the amendments.
- Bu da beni değişikliklere getiriyor.
- Suffice it to say that our future depends on the competition the internal market can bring.
- Geleceğimizin iç pazarın getireceği rekabete bağlı olduğunu söylemekle yetinelim.
- The pragmatic approach the EBRD brings to the interpretation of its mandate also features prominently in the report.
- EBRD'nin yetki alanının yorumlanmasına getirdiği pragmatik yaklaşım da raporda öne çıkmaktadır.
- That is the way to bring it together.
- Bunu bir araya getirmenin yolu budur.
- This brings us to issues of education and training within the family.
- Bu da bizi aile içindeki eğitim ve öğretim sorunlarına getiriyor.
- The power of a united Security Council must bring Saddam to his knees, and we must take time to do that.
- Birleşik bir Güvenlik Konseyi'nin gücü Saddam'ı dize getirmelidir ve bunu yapmak için zaman ayırmalıyız.
- That now brings us to the next item on the agenda, but we have a slight problem.
- Bu da bizi gündemin bir sonraki maddesine getiriyor, ancak küçük bir sorunumuz var.
- We must nevertheless continue to bring it up.
- Yine de bu konuyu gündeme getirmeye devam etmeliyiz.
- This new Financial Regulation brings far-reaching changes for financial management.
- Bu yeni Mali Tüzük, mali yönetim için geniş kapsamlı değişiklikler getiriyor.
- These efforts and the prospect of accession have brought stability and peace in Europe.
- Bu çabalar ve katılım perspektifi Avrupa'ya istikrar ve barış getirmiştir.
- We are pleased today because the Färm and Stenmarck reports have brought consensus to this House.
- Bugün Färm ve Stenmarck raporlarının bu Meclise uzlaşma getirmesinden dolayı memnuniyet duyuyoruz.
- This brings us to the central question of enforcement and monitoring.
- Bu da bizi uygulama ve izleme konusundaki temel soruna getiriyor.
- The Rio Summit brought little in the way of results, so it is up to us to lead by example.
- Rio Zirvesi çok az sonuç getirdi, bu nedenle örnek teşkil etmek bize düşüyor.
- This brings me to the activities undertaken to improve our in-house information and communication systems.
- Bu da beni kurum içi bilgi ve iletişim sistemlerimizi geliştirmek için yürütülen faaliyetlere getiriyor.
- The many changes this enlargement will bring will not be merely internal.
- Bu genişlemenin getireceği pek çok değişiklik sadece içsel olmayacaktır.
- The time has come to bring together the fruits of this debate.
- Bu tartışmanın meyvelerini bir araya getirmenin zamanı geldi.
- This brings us, of course, to the detailed procedure for the new Parliament.
- Bu da bizi elbette yeni Parlamento için ayrıntılı prosedüre getiriyor.
- This brings me to my next point of criticism.
- Bu da beni bir sonraki eleştiri noktama getiriyor.
- Since Tampere in October 1999, the European Commission has brought forward a number of proposals for directives.
- Ekim 1999'da Tampere'den bu yana Avrupa Komisyonu bir dizi yönerge önerisi getirmiştir.
- That brings us to the end of this stage of the proceedings.
- Bu da bizi yargılamanın bu aşamasının sonuna getiriyor.
- That brings us to the next order of business.
- Bu da, bizi bir sonraki iş sırasına getiriyor.
- This brings me to the final proposal, namely the emergency measures for scrapping.
- Bu da beni son öneriye, yani hurdaya çıkarma için acil önlemlere getiriyor.
- Solidarity - This unprecedented enlargement brings new challenges for the Union.
- Dayanışma; bu eşi benzeri görülmemiş genişleme Birlik için yeni zorluklar getirmektedir.
- That brings us to the issue of the presidency of the European Council.
- Bu da bizi Avrupa Konseyi Başkanlığı konusuna getiriyor.
- This brings us to the didactic, pedagogic and educational dimensions of eLearning.
- Bu da bizi e-Öğrenmenin didaktik, pedagojik ve eğitsel boyutlarına getiriyor.
- Conciliation has brought a result which, in the end, satisfies no one.
- Uzlaşma, sonunda hiç kimseyi tatmin etmeyen bir sonuç getirmiştir.
- That brings me to my second point, sanctions.
- Bu da beni ikinci noktaya, yaptırımlara getiriyor.
- I told my staff to follow it closely and we brought a new draft regulation.
- Ekibime konuyu yakından takip etmelerini söyledim ve yeni bir taslak yönetmelik getirdik.
- We therefore have to bring the Stability and Growth Pact up to date by insisting on growth.
- Bu nedenle, büyüme konusunda ısrar ederek İstikrar ve Büyüme Paktı'nı güncel hale getirmeliyiz.
- This brings me to my second point.
- Bu da beni ikinci noktaya getiriyor.
- Life brings situations about which it is no pleasure to have to speak.
- Hayat, hakkında konuşmanın hiç de hoş olmadığı durumları beraberinde getirir.
- That brings me to the fourth stage, which is evaluation.
- Bu da beni dördüncü aşama olan değerlendirmeye getiriyor.
- Slovenia is prepared to amend its Constitution to bring it into line with the conditions for accession to Europe.
- Slovenya, Avrupa'ya katılım koşullarına uygun hale getirmek için Anayasasını değiştirmeye hazırdır.
- You have heard of ‘Dying for Danzig’; now, the Poles have brought us ‘Dying for Poland’.
- "Danzig için Ölmek"i duymuşsunuzdur; şimdi de Polonyalılar bize "Polonya için Ölmek"i getirdiler.
- Enlargement will hopefully bring with it some common sense on this score.
- Genişlemenin bu konuda biraz sağduyu getireceğini umuyoruz.
- But is there no way we can bring Mugabe to his senses?
- Ancak Mugabe'nin aklını başına getirmemizin bir yolu yok mu?
- We all know that Basle II will perhaps bring a further restriction here, too, especially for smaller firms.
- Hepimiz biliyoruz ki Basle II, özellikle küçük firmalar için belki burada da bir kısıtlama getirecektir.
- What will they bring to the European Union?
- Avrupa Birliği'ne ne getirecekler?
- Furthermore, it brings other benefits in relation to employment and agriculture.
- Ayrıca, istihdam ve tarımla ilgili başka faydaları da beraberinde getirmektedir.
- The free-trade area will bring about profound changes to Lebanese commerce.
- Serbest ticaret bölgesi Lübnan ticaretine köklü değişiklikler getirecektir.
- My view is that in certain Member States hunting brings an important extra source of food to the dining table.
- Benim görüşüm, bazı Üye Devletlerde avlanmanın yemek masalarına önemli bir ekstra besin kaynağı getirdiği yönündedir.
- The European Union has brought political stability to the people of Europe for over 50 years.
- Avrupa Birliği 50 yılı aşkın bir süredir Avrupa halklarına siyasi istikrar getirmiştir.
- The experience up until that point was positive, with clear benefits being brought about by this directive.
- O ana kadarki deneyim olumluydu ve bu direktifin getirdiği faydalar açıktı.
- I underline the fact that it was the KLA that brought conflict into the country; there is no doubt about that.
- Ülkeye çatışmayı getirenin KLA olduğunun altını çiziyorum; bu konuda hiçbir şüphe yok.
- They should do whatever needs to be done to bring them into line with the internal market thus defined.
- Bu şekilde tanımlanan iç pazarla uyumlu hale getirmek için ne yapılması gerekiyorsa yapmalıdırlar.
- The European model has brought lower inflation and stable monetary policy conditions.
- Avrupa modeli daha düşük enflasyon ve istikrarlı para politikası koşulları getirmiştir.
- Generally speaking, this conflict brings three thoughts to my mind.
- Genel olarak konuşmak gerekirse, bu çatışma aklıma üç düşünceyi getiriyor.
- That brings me back to cultural policy.
- Bu da beni kültür politikasına geri getiriyor.
- Next time when we have a formal opportunity, we should bring out the champagne.
- Bir dahaki sefere resmi bir fırsatımız olduğunda şampanya getirmeliyiz.
- That brings me to the last point of the package of measures.
- Bu da beni önlemler paketinin son maddesine getiriyor.
- The Israeli Government must withdraw its military forces from the occupied territories and bring them home.
- İsrail Hükûmeti askeri güçlerini işgal altındaki topraklardan çekmeli ve evlerine getirmelidir.
- That brings me to material amendments to the directive, which add or delete certain important provisions.
- Bu da beni direktifte yapılan ve bazı önemli hükümleri ekleyen ya da çıkaran önemli değişikliklere getiriyor.
- Along with these benefits, however, Economic and Monetary Union brings specific responsibilities.
- Ancak bu faydaların yanı sıra Ekonomik ve Parasal Birlik belirli sorumlulukları da beraberinde getirmektedir.
- I believe that history will justifiably acknowledge her contribution, if the present negotiations bring permanent peace.
- Mevcut müzakerelerin kalıcı barışı getirmesi halinde tarihin onun katkısını haklı olarak kabul edeceğine inanıyorum.
- Such a policy will bring automatic relief to our overloaded highways and byways, which are plagued by accidents.
- Böyle bir politika, kazalarla boğuşan aşırı yüklü otoyol ve karayollarımıza otomatik bir rahatlama getirecektir.
- That brings me to my final point.
- Bu da beni son olarak değineceğim noktaya getiriyor.
- This brings me to the second point.
- Bu da beni ikinci noktaya getiriyor.
- That brings me to the question of Europe's presence.
- Bu da beni Avrupa'nın varlığı konusuna getiriyor.
- The great thing about trade is that it brings self-reliance; trade brings opportunities for jobs and for investments.
- Ticaretin en güzel yanı kendine güven getirmesidir; ticaret iş ve yatırım fırsatları getirir.
- What political initiatives can we bring to the table?
- Masaya ne gibi siyasi inisiyatifler getirebiliriz?
- The EU-USA agreements will bring added value.
- AB-ABD anlaşmaları katma değer getirecektir.
- The liberalisation of air transport has brought countless advantages for passengers.
- Hava taşımacılığının serbestleştirilmesi yolcular için sayısız avantaj getirmiştir.
- Only the creation of a viable Palestinian state can bring about peace.
- Sadece yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulması barışı getirebilir.
- That is strange enough in itself, but what will this constitution bring?
- Bu kendi içinde yeterince garip, ama bu anayasa ne getirecek?
- That brings us to the subject of Turkey.
- Bu da bizi Türkiye konusuna getiriyor.
- That brings me to my final point.
- Bu da beni son söyleyeceğime getiriyor.
- Proximity brings with it responsibility, and I believe that this has also been an important motive for the rapporteur.
- Yakınlık beraberinde sorumluluğu da getirir ve bunun raportör için de önemli bir gerekçe olduğuna inanıyorum.
- EU enlargement will also bring new challenges, when transportation routes get longer.
- AB'nin genişlemesi, ulaşım güzergahlarının uzamasıyla birlikte yeni zorlukları da beraberinde getirecektir.
- Nearly every new Member State will also bring its own language to the European Union.
- Neredeyse her yeni Üye Devlet Avrupa Birliği'ne kendi dilini de getirecektir.
- You have heard of ‘Dying for Danzig’; now, the Poles have brought us ‘Dying for Poland’.
- Danzig için Ölmek'i duymuşsunuzdur; şimdi de Polonyalılar bize Polonya için Ölmek'i getirdiler.
- That brings me to another aspect of my thoughts on the subject.
- Bu da beni konuyla ilgili düşüncelerimin bir başka yönüne getiriyor.
- It will now be very difficult to bring the governments and MEPs into line with one another.
- Hükûmetleri ve Parlamento üyelerini birbirleriyle uyumlu hale getirmek artık çok zor olacaktır.
- The new Member States will bring with them Belarus, Ukraine and Moldava as neighbours.
- Yeni Üye Devletler beraberinde Belarus, Ukrayna ve Moldava'yı da komşu olarak getirecektir.
- Technically that would have brought any research using animals to a standstill.
- Teknik olarak bu, hayvanların kullanıldığı her türlü araştırmayı durma noktasına getirecektir.
- That brings us to the use of taxes and levies.
- Bu da bizi vergi ve harçların kullanımına getiriyor.
- That is of course a challenge for many in the EU since it brings traditional thinking into question.
- Bu elbette AB'deki pek çok kişi için bir meydan okumadır zira geleneksel düşünceyi sorgulanır hale getirmektedir.
- Enlargement will hopefully bring with it some common sense on this score.
- Genişleme umarım bu konuda biraz sağduyu getirecektir.
- What could they bring that might break the deadlock?
- Çıkmazı kırabilecek ne getirebilirler?
- My view is that in certain Member States hunting brings an important extra source of food to the dining table.
- Benim görüşüme göre bazı Üye Devletlerde avcılık, yemek masasına önemli bir ilave gıda kaynağı getirmektedir.
- This has actually brought us to this debate here today.
- Bu aslında bizi bugün burada bu tartışmaya getirdi.
- Will the new system bring about legal uncertainty for dealers?
- Yeni sistem bayiler için yasal belirsizlik getirecek mi?
- What is of the essence is that we want labelling to bring about greater transparency.
- Asıl önemli olan, etiketlemenin daha fazla şeffaflık getirmesini istememizdir.
- This brings me to the Fava report on our Action Plan to alleviate the social impacts.
- Bu da beni sosyal etkileri hafifletmeye yönelik Eylem Planımıza ilişkin Fava raporuna getiriyor.
- This brings us to the central question of enforcement and monitoring.
- Bu da bizi temel soru olan uygulama ve izleme konusuna getiriyor.
- This brings me to the issue of benchmarking.
- Bu da beni kıyaslama konusuna getiriyor.
- Europe cannot afford to miss out on the benefits biotechnology will bring.
- Avrupa biyoteknolojinin getireceği faydaları kaçırmayı göze alamaz.
- The question of legal personality is a cornerstone that is needed to bring the whole thing together.
- Tüzel kişilik meselesi, her şeyi bir araya getirmek için gerekli olan bir köşe taşıdır.
- We have brought this up several times with the Israeli government.
- Bu konuyu İsrail hükümeti ile birkaç kez gündeme getirdik.
- We must believe in our own ability to bring peace and respect for the law.
- Barış ve hukuka saygı getirebileceğimize inanmalıyız.
- Israel has a responsibility to bring Palestine to independent statehood.
- İsrail'in Filistin'i bağımsız bir devlet haline getirme sorumluluğu vardır.
- Wallström always brings a light and happy touch to our proceedings and we are grateful for that.
- Wallström işlemlerimize her zaman hafif ve mutlu bir dokunuş getiriyor ve bunun için minnettarız.
- I fail to comprehend how speakers from different backgrounds could bring universal happiness.
- Farklı geçmişlerden gelen konuşmacıların nasıl olup da evrensel mutluluk getirebildiklerini anlayamıyorum.
- You ask us not to bring Italian arguments here.
- İtalyan argümanlarını buraya getirmememizi istiyorsunuz.
- That brings me back to cultural policy.
- Bu beni kültür politikasına geri getiriyor.
- That brings me to the second aspect, which is consistency and complementarity.
- Bu da beni tutarlılık ve tamamlayıcılık olan ikinci hususa getiriyor.
- That brings me to another aspect of my thoughts on the subject.
- Bu da, beni konuyla ilgili düşüncelerimin bir başka yönüne getiriyor.
- Structural adjustment brought improvements in the effectiveness of the corporate sector.
- Yapısal uyum, kurumsal sektörün etkinliğinde iyileşmeler getirmiştir.
- This brings us to the didactic, pedagogic and educational dimensions of eLearning.
- Bu da bizi e-Öğrenimin didaktik, pedagojik ve eğitimsel boyutlarına getiriyor.
- Their great power brings with it commensurate responsibility for the world.
- Sahip oldukları büyük güç, dünya için aynı oranda sorumluluk da getirmektedir.
- This brings me to the second point, namely the marketing of animal products from vaccinated livestock.
- Bu da beni ikinci noktaya, yani aşılanmış hayvanlardan elde edilen hayvansal ürünlerin pazarlanmasına getiriyor.
- This brings me to my third and final point, namely the Charter's importance for EU citizens.
- Bu da beni üçüncü ve son noktama, yani Şart'ın AB vatandaşları için önemine getiriyor.
- If not, I hope the Council can bring it back in.
- Eğer değilse, umarım Konsey bunu geri getirebilir.
- We must trust the Iraqi people to bring about democracy in Iraq!
- Irak'a demokrasi getirmek için Irak halkına güvenmeliyiz!
- It is regrettable to find that people are unable to view the drawbacks or dangers which that would bring realistically.
- İnsanların bunun getireceği sakıncaları veya tehlikeleri gerçekçi bir şekilde görememeleri üzücüdür.
- The Agency will bring employers and employees together for the first time.
- Ajans, işverenleri ve çalışanları ilk kez bir araya getirecektir.
- This brings me straight to the next point, which is savings in transport.
- Bu da beni doğrudan bir sonraki noktaya, yani taşımacılıkta tasarruf konusuna getiriyor.
- Only the defeat of the conquerors will bring peace and order.
- Sadece işgalcilerin yenilgisi barış ve düzeni getirecektir.
- The President today commented that our aim must be to bring Afghanistan into a modern statehood.
- Başkan bugün yaptığı açıklamada amacımızın Afganistan'ı modern bir devlet haline getirmek olması gerektiğini ifade etti.
- This project brings us, European leaders and elected Members, face to face with our responsibilities.
- Bu proje biz Avrupalı liderleri ve seçilmiş Üyeleri sorumluluklarımızla yüz yüze getiriyor.
- Whether or not Rio means anything and brings about any concrete results remains to be seen.
- Rio'nun bir anlamı olup olmadığını ve somut sonuçlar getirip getirmeyeceğini göreceğiz.
- That brings me to the second issue raised, the issue of immigration.
- Bu beni dile getirilen ikinci konuya, göç konusuna getiriyor.
- This brings me to my points of criticism.
- Bu da beni eleştireceğim noktalara getiriyor.
- This brings me to the wider issue of the United Nations.
- Bu da beni daha geniş bir konu olan Birleşmiş Milletler meselesine getiriyor.
- This report and investigation brought home the wider effects.
- Bu rapor ve soruşturma daha geniş etkileri de beraberinde getirmiştir.
- This brings me to my second point.
- Bu da beni ikinci görüşüme getiriyor.
- I brought the judgment back to Brussels.
- Kararı Brüksel'e geri getirdim.
- Which brings me to the second condition.
- Bu da beni ikinci koşula getiriyor.
- We must work to bring the Americans on board at a later date.
- Amerikalıları daha sonraki bir tarihte gemiye getirmek için çalışmalıyız.
- In conclusion, I sincerely hope that this lengthy exercise will bring about some very tangible results.
- Sonuç olarak, bu uzun çalışmanın çok somut sonuçlar getireceğini içtenlikle umuyorum.
- That brings me to my final point.
- Bu da beni son noktama getiriyor.
- The Council recommendations on the equal participation of men and women have not brought about the expected results.
- Kadın ve erkeklerin eşit katılımına ilişkin Konsey tavsiyeleri beklenen sonuçları getirmemiştir.
- Their great power brings with it commensurate responsibility for the world.
- Sahip oldukları büyük güç, beraberinde dünya için orantılı bir sorumluluk da getirmektedir.
- Which brings us to the question what these guidelines actually mean for government institutions.
- Bu da bizi bu kılavuz ilkelerin devlet kurumları için gerçekte ne anlama geldiği sorusuna getiriyor.
- My job was simply to bring all the strands together.
- Benim görevim sadece tüm parçaları bir araya getirmekti.
- The report brings a practical viewpoint to the debate on regional policy kindled by the Commission.
- Rapor, Komisyon tarafından başlatılan bölgesel politika tartışmalarına pratik bir bakış açısı getirmektedir.
- It is not easy for the EU to bring together a standing force of 5 000 police officers for civil crisis management.
- AB'nin sivil kriz yönetimi için 5000 polisten oluşan daimi bir gücü bir araya getirmesi kolay değildir.
- A policy of 'an eye for an eye and a tooth for a tooth' will bring no resolution.
- Göze göz, dişe diş' politikası çözüm getirmeyecektir.
- But let us also remember the Somali diaspora, which brings back some EUR 400 million per annum to the country.
- Ancak ülkeye yılda yaklaşık 400 milyon Avro getiren Somali diasporasını da unutmayalım.
- That brings me to the western Balkans.
- Bu da beni Batı Balkanlar'a getiriyor.
- Our vote will not bring about immediate change.
- Oyumuz hemen bir değişiklik getirmeyecek.
- Only the defeat of the conquerors will bring peace and order.
- Sadece fatihlerin yenilgisi barış ve düzen getirecektir.
- The President today commented that our aim must be to bring Afghanistan into a modern statehood.
- Başkan bugün, amacımızın Afganistan'ı modern bir devlet haline getirmek olması gerektiğini ifade etti.
- That brings me straight to the institutional aspect of your report.
- Bu da beni doğrudan raporunuzun kurumsal yönüne getiriyor.
- The twenty-first century must bring the changes we so urgently need.
- Yirmi birinci yüzyıl, acilen ihtiyaç duyduğumuz değişiklikleri getirmelidir.
- We must bring hope to large parts of the world that have to live in despair.
- Dünyanın umutsuzluk içinde yaşamak zorunda kalan büyük bölümüne umut getirmeliyiz.
- We therefore need to bring some order to current practice.
- Bu nedenle mevcut uygulamaya bir düzen getirmemiz gerekiyor.
- However, my group has tabled an amendment to bring that forward.
- Ancak grubum bu konuyu gündeme getirmek üzere bir değişiklik önergesi vermiştir.
- This last point brings me to timetabling.
- Bu son nokta beni zaman çizelgesine getiriyor.
- It brings synergies between players and projects at national, European and international level together.
- Ulusal, Avrupa ve uluslararası düzeydeki oyuncular ve projeler arasındaki sinerjiyi bir araya getirir.
- That brings me to the second issue raised, the issue of immigration.
- Bu da beni gündeme getirilen ikinci konuya, göç konusuna getiriyor.
- Is the Commission saying that equal access will bring equal access to fishing opportunities in our waters?
- Komisyon, eşit erişimin sularımızdaki balıkçılık fırsatlarına eşit erişim getireceğini mi söylüyor?
- That brings me to the question of self-regulation, another new buzz word.
- Bu da beni bir başka yeni moda kelime olan özdenetim konusuna getiriyor.
- The Rio Summit brought little in the way of results, so it is up to us to lead by example!
- Rio Zirvesi çok az sonuç getirdi, bu nedenle örnek teşkil etmek bizim elimizde!
- There cannot and must not be partial solutions that bring more imbalances in their train.
- Daha fazla dengesizliği beraberinde getirecek kısmi çözümler olamaz ve olmamalıdır.
- First of all I am glad that technology eventually brought us the honourable Member's supplementary question.
- Her şeyden önce teknolojinin sonunda bize Sayın Üyenin ek sorusunu getirmesine sevindim.
- The Commission's proposal brings some improvements.
- Komisyon'un teklifi bazı iyileştirmeler getirmektedir.
- It will now be very difficult to bring the governments and MEPs into line with one another.
- Hükümetleri ve Parlamento üyelerini birbirleriyle uyumlu hale getirmek artık çok zor olacaktır.
- What does MAP bring to the deal?
- MAP anlaşmaya ne getiriyor?
- Please bring some order here, if you can.
- Lütfen buraya biraz düzen getirin, eğer yapabilirseniz.
- That struggle brought about the resignation of President Sánchez de Lozada.
- Bu mücadele Başkan Sánchez de Lozada'nın istifasını getirdi.
- The serious financial crisis in 1997 brought Albania to the verge of total collapse as a state.
- 1997'deki ciddi mali kriz Arnavutluk'u bir devlet olarak tamamen çöküşün eşiğine getirdi.
- That brings us to the end of Question Time to the Council.
- Bu da bizi Konsey'e Soru Sorma Süresinin sonuna getiriyor.
- The whole point of the MAGP is to reduce fishing effort and bring it into better balance with the existing fish stocks.
- MAGP'nin tüm amacı balıkçılık çabalarını azaltmak ve mevcut balık stoklarıyla daha iyi bir dengeye getirmektir.
- This brings me to the final proposal, namely the emergency measures for scrapping.
- Bu da beni son öneriye, yani hurdaya çıkarma konusundaki acil önlemlere getiriyor.
- And this directive, which is dead before it is born, will certainly not bring them justice.
- Daha doğmadan ölmüş olan bu yönerge onlara kesinlikle adalet getirmeyecektir.
- That brings me to another important point concerning regional security and stability.
- Bu da beni bölgesel güvenlik ve istikrarla ilgili bir başka önemli noktaya getiriyor.
- I believe that the Single Sky will bring an efficient, effective system for the European citizens.
- Tek Gökyüzü'nün Avrupa vatandaşları için verimli ve etkili bir sistem getireceğine inanıyorum.
- In particular, we need to bring our political dialogue into sharper focus.
- Özellikle siyasi diyaloğumuzu daha keskin bir odak noktasına getirmemiz gerekiyor.
- It brings the Fifteen face-to-face with their responsibilities in a spectacular fashion.
- On Beşler'i sorumluluklarıyla muhteşem bir şekilde yüz yüze getirir.
- That brings me to my second point.
- Bu da beni ikinci noktaya getiriyor.
- Here and there, alas, this freedom of movement brings with it adverse consequences, and both reports deal with this.
- Ne yazık ki bu serbest dolaşım beraberinde olumsuz sonuçlar da getiriyor ve her iki raporda da bu konu ele alınıyor.
- This brings me to my third and final point, namely the Charter's importance for EU citizens.
- Bu da beni üçüncü ve son noktaya, yani Şart'ın AB vatandaşları için önemine getiriyor.
- Firstly, it brings up to date areas which were not covered, such as the vulnerability of sectors like tourism.
- İlk olarak, turizm gibi sektörlerin kırılganlığı gibi daha önce ele alınmamış alanları güncel hale getirmektedir.
- That brings with it additional weighty responsibilities.
- Bu da beraberinde ek ağır sorumluluklar getirmektedir.
- That brings me to the European Parliament's first request.
- Bu da, beni Avrupa Parlamentosu'nun ilk talebine getiriyor.
- EU enlargement will also bring new challenges when transportation routes get longer.
- AB genişlemesi, ulaşım yollarının uzamasıyla birlikte yeni zorlukları da beraberinde getirecektir.
- What steps does the EU intend to take to help bring the parties concerned together to negotiate a solution?
- AB, ilgili tarafları bir çözüm müzakeresi için bir araya getirmeye yardımcı olmak üzere hangi adımları atmayı planlıyor?
- This brings us, of necessity, to the institutional issues.
- Bu da bizi zorunlu olarak kurumsal meselelere getiriyor.
- The many changes this enlargement will bring will not be merely internal.
- Bu genişlemenin getireceği pek çok değişiklik sadece ülke içinde kalmayacaktır.
- That contains just such a road map and hopefully brings greater clarity about the way forward.
- Bu tam da böyle bir yol haritası içeriyor ve umarız ileriye dönük yol hakkında daha fazla netlik getirir.
- That brings me to the third problem.
- Bu da, beni üçüncü soruna getiriyor.
- That brings us to the end of the explanations of vote.
- Bu da bizi oylama açıklamalarının sonuna getiriyor.
- The last time a pharmaceutical company dared to bring two chimpanzees to Austria from Africa, they were rescued.
- En son bir ilaç şirketi iki şempanzeyi Afrika'dan Avusturya'ya getirmeye cesaret ettiğinde, şempanzeler kurtarıldı.
- This brings me to the amendments that have been tabled.
- Bu da beni masaya yatırılan değişikliklere getiriyor.
- Mass-scale political strikes regularly bring life in Bangladesh to a standstill.
- Büyük çaplı siyasi grevler Bangladeş'te hayatı düzenli olarak durma noktasına getiriyor.
- That will not be possible, although we can certainly bring economic growth to a halt.
- Ekonomik büyümeyi kesinlikle durma noktasına getirebilsek de bu mümkün olmayacaktır.
- Which brings me to the recommendation to Member States on reading and writing lessons and access to basic skills.
- Bu da beni okuma yazma dersleri ve temel becerilere erişim konusunda Üye Devletlere yönelik tavsiyeye getiriyor.
- We need to bring our position on major international issues more closely into line with each other.
- Büyük uluslararası meselelerdeki tutumumuzu birbirimizle daha uyumlu hale getirmemiz gerekiyor.
- That brings us to the end of this very important and interesting debate on the forthcoming European Council.
- Bu da bizi önümüzdeki Avrupa Konseyi'ne ilişkin bu çok önemli ve ilginç tartışmanın sonuna getiriyor.
- But is there no way we can bring Mugabe to his senses?
- Ama Mugabe'nin aklını başına getirmemizin bir yolu yok mu?
- This brings me to a number of points in the debate.
- Bu da beni tartışmadaki bazı noktalara getiriyor.
- That brings me to common economic values.
- Bu da beni ortak ekonomik değerlere getiriyor.
- This brings me to my points of criticism.
- Bu da beni eleştiri noktalarıma getiriyor.
- Above all else, we must bring Europe together and reconcile it, both morally and intellectually.
- Her şeyden önce Avrupa'yı bir araya getirmeli ve hem ahlaki hem de entelektüel açıdan uzlaştırmalıyız.
- To the Union table we each bring our national sovereignty, our differences, our national identities and our histories.
- Birlik masasına her birimiz ulusal egemenliğimizi, farklılıklarımızı, ulusal kimliklerimizi ve tarihimizi getiriyoruz.
- This brings great opportunities for Europe, but also great responsibility.
- Bu durum Avrupa için büyük fırsatların yanı sıra büyük sorumluluklar da getirmektedir.
- Although consumers benefit from the reasonable charges that regulation brings, they only do so in the short term.
- Tüketiciler düzenlemenin getirdiği makul ücretlerden fayda sağlasa da, bunu sadece kısa vadede yaparlar.
- Europe cannot afford to miss out on the benefits biotechnology will bring.
- Avrupa, biyoteknolojinin getireceği faydaları kaçırmayı göze alamaz.
- He has brought economic growth to Russia at a time of very great danger in the economic system of that country.
- Rusya'nın ekonomik sisteminin çok büyük bir tehlike altında olduğu bir dönemde bu ülkeye ekonomik büyüme getirmiştir.
- This brings me to the more general comment I wanted to make.
- Bu da beni yapmak istediğim daha genel bir yoruma getiriyor.
- For fourteen years, we have tried to bring about these fair and common ground rules.
- On dört yıl boyunca bu adil ve ortak temel kuralları getirmeye çalıştık.
- Why do we not bring that regulation forward immediately and not have our hands forced?
- Neden bu düzenlemeyi hemen gündeme getirmiyoruz ve elimizi kolumuzu bağlamıyoruz?
- Take this idea on board, and you will really bring progress to Europe.
- Bu fikri kabul ederseniz Avrupa'ya gerçekten ilerleme getirmiş olursunuz.
- That brings me to another important point about the transatlantic partnership.
- Bu da beni transatlantik ortaklıkla ilgili bir başka önemli noktaya getiriyor.
- The ELDR Group welcomes the proposals that the Commission has brought forward.
- ELDR Grubu, Komisyon'un getirdiği önerileri memnuniyetle karşılamaktadır.
- That brings us to the Thessaloniki Summit.
- Bu da bizi Selanik Zirvesi'ne getiriyor.
- This brings me to the amendments I have tabled on behalf of our group.
- Bu da beni grubumuz adına sunduğum değişiklik önergelerine getiriyor.
- These partnerships will hopefully bring additional resources and expertise, and mobilise action at all levels.
- Bu ortaklıkların ek kaynak ve uzmanlık getirmesi ve her düzeyde eylemi harekete geçirmesi umulmaktadır.
- Anyone who funds those involved in terrorism brings shame on this House.
- Teröre karışanlara fon sağlayan herkes bu Meclise utanç getirir.
- To some extent, the tabling of this motion has already brought some answers.
- Bu önergenin görüşülmesi bir dereceye kadar bazı cevapları da beraberinde getirmiştir.
- That way we can bring the Lisbon objectives within achievable range.
- Bu şekilde Lizbon hedeflerini ulaşılabilir bir aralığa getirebiliriz.
- I must say that I personally have reservations as to whether these developments can bring about a positive result.
- Bu gelişmelerin olumlu bir sonuç getirip getirmeyeceği konusunda şahsen çekincelerim olduğunu söylemeliyim.
- Violence does not bring justice, it does not put wrongs right, it does not address the root causes of a problem.
- Şiddet adalet getirmez, yanlışları düzeltmez, bir sorunun temel nedenlerini ele almaz.
- We should spend them on gas pipelines, because that will bring more competition and security of supply.
- Bu paraları gaz boru hatlarına harcamalıyız, çünkü bu daha fazla rekabet ve arz güvenliği getirecektir.
- We will bring this issue up again.
- Bu konuyu tekrar gündeme getireceğiz.
- The Tobin tax will bring some transparency to a very obscure question.
- Tobin vergisi çok muğlak bir soruya biraz şeffaflık getirecektir.
- It is an absolute necessity to ensure that our assistance brings the highest added value possible.
- Yardımlarımızın mümkün olan en yüksek katma değeri getirmesini sağlamak mutlak bir gerekliliktir.
- That brings me to budgetary rigour.
- Bu da beni bütçe titizliğine getiriyor.
- This brings me to my second point.
- Bu da beni bahsedeceğim ikinci hususa getiriyor.
- This would slow down the advance of the Taliban and especially bring them back to the negotiating table.
- Bu Taliban'ın ilerleyişini yavaşlatacak ve özellikle onları müzakere masasına geri getirecektir.
- We must not miss the opportunities this new beginning brings.
- Bu yeni başlangıcın getirdiği fırsatları kaçırmamalıyız.
- That brings me to my main point.
- Bu da beni asıl meseleme getiriyor.
- That brings me to stage two, which is application, and stage three, which is monitoring.
- Bu da beni ikinci aşama olan uygulamaya ve üçüncü aşama olan izlemeye getiriyor.
- That brings me to material amendments to the directive, which add or delete certain important provisions.
- Bu da beni yönergeye bazı önemli hükümler ekleyen ya da çıkaran maddi değişikliklere getiriyor.
- Rather, it brought shame on this House.
- Aksine, bu Meclise utanç getirmiştir.
- This brings me to the final problem, that being that the EU's internal decision-making process is far from structured.
- Bu da beni son soruna, yani AB'nin iç karar alma sürecinin yapılandırılmış olmaktan uzak olduğuna getiriyor.
- I hope that this debate may bring them to their senses.
- Umarım bu tartışma onların akıllarını başlarına getirir.
- He has to bring a Member State into compliance.
- Bir Üye Devleti uygun hale getirmek zorundadır.
- We have essentially brought together the best practices of our Member States to form a new European standard.
- Esasen Üye Devletlerimizin en iyi uygulamalarını bir araya getirerek yeni bir Avrupa standardı oluşturduk.
- This brings us to the point of the difficulty of these regulations.
- Bu da bizi bu düzenlemelerin zorluğu noktasına getiriyor.
- Its development will bring with it significant economic, political and cultural opportunities.
- Gelişimi beraberinde önemli ekonomik, siyasi ve kültürel fırsatlar getirecektir.
- If this were to be recognised in the EU, she would then be able to bring her entire family to join her.
- Eğer bu AB'de tanınırsa o zaman tüm ailesini yanına getirebilecektir.
- We will not bring dynamism to ports merely by standardising forms; we need to introduce competition to ports as well.
- Sadece formları standartlaştırarak limanlara dinamizm getiremeyiz; limanlara rekabet de getirmeliyiz.
- Violence has brought neither greater freedom to the Palestinian people, nor greater security for the Israeli people.
- Şiddet ne Filistin halkına daha fazla özgürlük ne de İsrail halkına daha fazla güvenlik getirmiştir.
- This brings me to the second issue which is the process.
- Bu da beni ikinci konu olan sürece getiriyor.
- These are parties where people bring different cookies to share and trade.
- Bunlar, insanların paylaşmak ve takas etmek için farklı kurabiyeler getirdiği partilerdir.
- Now bring me another one - the movie's startin'.
- Şimdi bana yeni bir tane getir; film başlıyor.
- Twelve years bring a lot of change to an industry.
- Bir sektöre on iki sene çok fazla değişiklik getirir.
- Bring that South Korean woman to me at once.
- Bana derhâl o Güney Koreli kadını getir.
- If you really want to have fun, bring your friends.
- Eğer gerçekten eğlenmek istiyorsanız, arkadaşlarınızı getirin.
- He brought them to a place of sanity and peace.
- Onları akıllı uslu ve huzur dolu bir yere getirdi.
- These are parties where people bring different cookies to share and trade.
- Bunlar insanların paylaşmak ve değiş tokuş etmek için farklı kurabiyeler getirdikleri partilerdir.
- His strength will bring us our time of peace.
- Onun gücü bize barış dolu dönemleri getirecek.
- We brought our items to the counter, and the sales clerk checked us out.
- Ürünlerimizi kasaya getirdik ve satış görevlisi kasadan geçirdi.
- And I need you to bring that orange flash drive from the accordion file.
- Ve akordeon dosyadan turuncu flaş belleği getirmeni istiyorum.
- We'll need to bring this to the lab for further analysis.
- Daha detaylı inceleme için bunu laboratuvara getirmemiz gerekecek.
- And we brought back a sample of the alien additive for analysis.
- Ve uzaylı katkı maddesinin bir örneğini analiz için buraya getirdik.
- Bring the money here in an hour and nothing will happen.
- Paraları bir saat içinde buraya getirirsen hiçbir şey olmaz.
- I beg you, bring peace to our gathering tonight.
- Size yalvarıyorum, bu geceki toplantımıza huzuru getirin.
- Not only love, but truth and honesty brings them to the altar.
- Sadece aşk değil, doğruluk ve dürüstlük de onları nikah masasına getirmektedir.
- Bring the money here in an hour and nothing will happen.
- Parayı bir saat içinde buraya getir, hiçbir şey olmayacak.
- I beg you, bring peace to our gathering tonight.
- Size yalvarıyorum, bu geceki toplantımıza huzur getirin.
- I brought my child in to wait with me in my office.
- Çocuğumu ofisimde benimle beklemesi için getirdim.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzur ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- Now bring me another one - the movie's startin'.
- Şimdi bana bir tane daha getirsene, film başlıyor.
- His strength will bring us our time of peace.
- Onun gücü bize barış zamanımızı getirecek.
- I'll go pick her up and bring her tonight.
- Gidip onu alacağım ve bu gece getireceğim.
- Will you bring Grandma in? She's having a hard time.
- Büyükannemi getirir misin? O zor zamanlar geçiriyor .
- Influencer marketing is a strategy that brings better results in the long run.
- Etkileyici pazarlama uzun vadede daha iyi sonuçlar getiren bir strateji.
- This analysis brings us straight into the middle of the twentieth century.
- Bu analiz bizi doğrudan yirminci yüzyılın ortalarına getiriyor.
- I beg you, bring peace to our gathering tonight.
- Yalvarırım sana, bu geceki toplantıya huzur getir.
- I hit it so hard I brought the whole tribe with me.
- O kadar sert vurdum ki bütün kabileyi yanımda getirdim.
- I can bring you with this one lira what you all want.
- Hepinizin istediği şeyi bu bir lirayla size getirebilirim.
- And we brought back a sample of the alien additive for analysis.
- Ve analiz edilmesi için uzaylı katkı maddesinin bir örneğini getirdik.
- So bring a bit of green inside.
- Bu yüzden içeriye biraz yeşillik getirin.
- And we brought back a sample of the alien additive for analysis.
- Ve analiz etmek için uzaylı katkı maddesinin bir örneğini alıp getirdik.
- He brought them to a place of sanity and peace.
- Onları aklıselimin ve huzurun olduğu bir yere getirdi.
- Bring him to me at once.
- Onu derhâl bana getir.
- I'll go pick her up and bring her tonight.
- Gidip onu alıp bu gece buraya getireceğim.
- The company also brings new collection for the customers each season.
- Şirket aynı zamanda müşterilere her sezon yeni koleksiyonlar getiriyor.
- I hit it so hard I brought the whole tribe with me.
- O kadar sert vurdum ki tüm kabileyi yanımda getirdim.
- Now bring me another one - the movie's startin'.
- Hadi bana bir tane daha getir, film başlıyor.
- The next day, he would bring his fantasies down to earth by playing the realist.
- Ertesi gün de gerçekçiyi oynayarak uçuk hayallerini ayağı yere basan bir şekle getirecekti.
- They then bring these into class and use them for the lesson.
- Daha sonra bunları sınıfa getirirler ve derste kullanırlar.
- The company also brings new collection for the customers each season.
- Şirket ayrıca her sezon müşterilerine yeni koleksiyonlar getiriyor.
- Darling, I brought you these flowers and two poems.
- Sevgilim, sana bu çiçekleri ve iki de şiir getirdim.
- The company also brings new collection for the customers each season.
- Şirket ayrıca her sezon müşteriler için yeni koleksiyonlar getiriyor.
- I'll bring the table in.
- Masayı içeri getireceğim.
- His strength will bring us our time of peace.
- Onun kudreti bize huzurlu zamanları getirecek.
- Do little things, like bring her a cup of coffee in bed.
- Küçük şeyler yap, mesela yatağına bir bardak kahve getir.
- We brought that guy in for trespassing.
- O adamı izinsiz girdiği için getirdik.
- Note the number of designs you want and bring this list to your BERNINA dealer with a USB flash drive.
- İstediğiniz tasarımların sayısını not edin ve bu listeyi bir USB flash sürücü ile BERNINA bayinize getirin.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- My father worked so hard to bring peace to the whole country.
- Babam tüm ülkeye huzur getirmek için çok sıkı çalıştı.
- I can bring you with this one lira what you all want.
- Bu bir lirayla hepinizin istediğini getirebilirim.
- Do you mind if I bring my sister in here with me?
- Kız kardeşimi buraya getirmemin bir sakıncası var mı?
- Influencer marketing is a strategy that brings better results in the long run.
- Etkileyici pazarlama uzun vadede daha iyi sonuçlar getiren bir stratejidir.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Bu size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getiriyor.
- She came to bring him a gift that would hopefully help him get over this rough phase.
- Ona, bu zor dönemi atlatmasına yardımcı olacağını umduğu bir hediye getirmeye geldi.
- These are parties where people bring different cookies to share and trade.
- Bunlar milletin paylaşmak ve takas etmek için değişik kurabiyeler getirdiği partilerdir.
- My second job brings a few extra dollars in.
- İkinci işim fazladan birkaç dolar getiriyor.
- This analysis brings us straight into the middle of the twentieth century.
- Bu analiz bizi doğrudan doğruya yirminci yüzyılın ortasına getirir.
- Chancellor, bring the historians at once.
- Şansölye, tarihçileri hemen getirin.
- So bring a bit of green inside.
- Bu yüzden içeriye biraz yeşillik getir.
- Tom brought Mary along.
- Tom yanında Mary'yi de getirdi.
- I didn't bring any warm clothes.
- Hiç kalın giysi getirmedim.
- Bring an umbrella without forgetting.
- Unutmadan bir şemsiye getir.
- Tom forgot to bring an umbrella.
- Tom bir şemsiye getirmeyi unuttu.
- Should I bring him with me?
- Onu yanımda getireyim mi?
- Bring the laundry in.
- Çamaşırları getirin.
- Spring brings mild weather after the cold winter.
- Bahar soğuk kıştan sonra ılıman hava getirir.
- Bring me the newspaper, please.
- Gazeteyi getirin, lütfen.
- The heavy rain brought the flood, causing damage.
- Şiddetli yağmur sel getirdi, hasara sebep oldu.
- Bring Tom here immediately.
- Tom'u hemen buraya getirin.
- Why did you bring him here?
- Onu neden buraya getirdin?
- Bring the laundry in.
- Çamaşırı içeri getir.
- We'll bring plenty of food.
- Bol yiyecek getireceğiz.
- I hope you brought sunscreen.
- Umarım güneş kremi getirmişsindir.
- Bring me a sheet of paper, please.
- Bana bir kağıt getirin lütfen.
- He brought way too much food, so there was some left over.
- Çok fazla yemek getirmiş, bu yüzden birazı kalmış.
- Bring your own picnic lunch.
- Kendi piknik yemeğinizi getirin.
- Tom brought it here.
- Onu buraya Tom getirdi.
- Bring me a document that proves your identity.
- Bana kimliğinizi belirten bir belge getirin.
- I'll bring wine.
- Ben şarap getireceğim.
- Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
- Tam o sırada parktaki işçiler küçük oyun kartları getirdiler.
- Experience brings wisdom.
- Tecrübe bilgeliği getirir.
- Tom often brings his work home.
- Tom sık sık eve iş getirir.
- Tom had a hunch that Mary would bring her new boyfriend to the party.
- Mary'nin yeni erkek arkadaşını partiye getireceği Tom'un içine doğdu.
- What brought you to Korea?
- Seni Kore'ye ne getirdi?
- I want you to bring him.
- Onu getirmenizi istiyorum.
- I brought reinforcements.
- Takviye getirdim.
- Tom brought home a basket full of plums that he had picked himself.
- Tom eve kendi topladığı bir sepet dolusu erik getirdi.
- I almost forgot to bring my lunch.
- Neredeyse öğle yemeğimi getirmeyi unutuyordum.
- Bring something to drink.
- İçecek bir şey getir.
- I want you to bring her.
- Onu getirmeni arzu ediyorum.
- Bring me my children.
- Çocuklarımı bana getirin.
- Bring them to me.
- Onları bana getirin.
- I brought that.
- Onu ben getirdim.
- Tom brought a cake.
- Tom bir kek getirdi.
- She will bring Tom.
- O, Tom'u getirecek.
- I brought you some things.
- Sana bazı şeyler getirdim.
- A few minutes' walk brought me to the park.
- Birkaç dakikalık yürüyüş beni parka getirdi.
- Bring me that glass of milk.
- Bana şu bir bardak sütü getir.
- She doesn't remember how many plates we have to bring.
- Kaç tane tabak getirmemiz gerektiğini hatırlamıyor.
- What brings you back to town?
- Seni kasabaya geri getiren ne?
- Bring her in here.
- Onu buraya getirin.
- Why did you bring Fadil here?
- Fadıl'ı neden buraya getirdin?
- Please don't forget to bring a sandwich.
- Lütfen bir sandviç getirmeyi unutma.
- Can we bring her?
- Onu getirebilir miyiz?
- I knew we should've brought more food with us.
- Yanımızda daha çok yiyecek getirmemiz gerektiğini biliyordum.
- Please bring me a chair from the next room.
- Lütfen bana bitişik odadan bir sandalye getir.
- I'll bring lunch.
- Ben öğle yemeği getireceğim.
- Please bring me my bill.
- Lütfen bana faturamı getirin.
- Someone has brought us some grapes.
- Birisi bize bir miktar üzüm getirdi.
- I brought you some lunch.
- Sana öğle yemeği getirdim.
- Keiichi, the tempura's done, so bring a plate.
- Keiichi, tempura hazır, bir tabak getir.
- I brought you some flowers.
- Sana bazı çiçekler getirdim.
- Tom brought some pictures to show the class.
- Tom sınıfa göstermek için bazı resimler getirdi.
- Why did you bring them?
- Neden onları getirdin?
- A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi, hanımına kırmızı güller getirir.
- Tom brought his dog over to Mary's house.
- Tom köpeğini Mary'nin evine getirdi.
- Could you bring me some water?
- Bana biraz su getirir misin?
- Bring Tom in here.
- Tom'u buraya getir.
- He brought her a small gift.
- Ona küçük bir hediye getirdi.
- Tom brought Mary along.
- Tom, Mary'i de yanında getirdi.
- To try to bring it back would be foolish.
- Onu geri getirmeye çalışmak aptalca olur.
- Every time Uncle George visited our house, he always brought us a gift.
- George amca evimizi her ziyaret edişinde her zaman bize bir hediye getirdi.
- Bring me a glass of tea with lemon.
- Bana limonlu bir bardak çay getir.
- Tom forgot to bring his homework to school.
- Tom evödevini okula getirmeyi unuttu.
- Bring me a piece of chalk.
- Bana bir parça tebeşir getirin.
- You brought nothing back.
- Hiçbir şeyi geri getirmediniz.
- Tom asked me to bring my own eating utensils.
- Tom kendi yemek kaplarımı getirmemi istedi.
- Do you want me to bring you something to eat?
- Sana yiyecek bir şeyler getirmemi ister misin?
- I've brought you flowers.
- Sana çiçekler getirdim.
- Tom brought back some souvenirs.
- Tom bazı hediyelik eşyalar getirdi.
- Layla brought a friend over to her house.
- Layla evine bir arkadaşını getirmişti.
- The loss of her mother brought upon him pains and regrets.
- Annesinin kaybı ona acı ve pişmanlık getirdi.
- Hurry up and bring me something to drink.
- Acele et ve bana içecek bir şey getir.
- Tom brought Mary home.
- Tom Mary'yi eve getirdi.
- Why did you bring me here?
- Neden beni buraya getirdin?
- Bring Tom with you.
- Tom'u da yanında getir.
- I think you should bring Tom here.
- Sanırım Tom'u buraya getirmelisin.
- I brought this with me.
- Bunu yanımda getirdim.
- She brought a broom.
- Bir süpürge getirdi.
- I'll bring you happiness.
- Sana mutluluk getireceğim.
- I brought wine.
- Şarap getirdim.
- He brought back several souvenirs.
- Birkaç hatıra eşyası getirdi.
- Mary will bring Tom.
- Mary Tom'u getirecek.
- Bring a camera.
- Bir kamera getir.
- The pilgrims brought gifts from distant lands.
- Hacılar uzak diyarlardan hediyeler getirdiler.
- How come you didn't bring it home?
- Neden onu evinize getirmediniz?
- Look what she brought me for my birthday!
- Bakın doğum günüm için bana ne getirmiş!
- Please bring this gentleman a glass of beer.
- Lütfen bu beyefendiye bir bardak bira getir.
- You never know what the future will bring.
- Geleceğin ne getireceğini asla bilemezsin.
- Tom brought you some flowers.
- Tom sana çiçek getirmiş.
- I've come to bring them a gift.
- Onlara bir hediye getirmek için geldim.
- Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift.
- Çok sevindim, Mary bana Boston'dan hediye olarak bir müzik kutusu getirdi.
- Let's see what next week brings.
- Gelecek haftanın ne getireceğini görelim.
- Tom and John might bring their wives and children with them.
- Tom ve John eşlerini ve çocuklarını da yanlarında getirebilirler.
- Did you bring a hair dryer?
- Saç kurutma makinesi getirdin mi?
- Tom brought Mary here.
- Tom, Mary'yi buraya getirdi.
- I forgot to tell Tom and Mary to bring their lunch.
- Tom ve Mary'ye öğle yemeklerini getirmelerini söylemeyi unuttum.
- Bring me today's paper, please.
- Bugünün gazetesini getirin lütfen.
- Bill brought me a glass of water.
- Bill bana bir bardak su getirdi.
- Bring water with the bucket.
- Kovayla su getir.
- I brought dinner.
- Yemek getirdim.
- I was looking for some excitement so I decided to bring the handcuffs.
- Biraz heyecan arıyordum, bu yüzden kelepçeleri getirmeye karar verdim.
- I thought Tom would bring us something to eat.
- Tom'un bize yiyecek bir şey getireceğini düşündüm.
- Winter brings many good things, but also bad things.
- Kış birçok iyi şeyin yanı sıra kötü şeyler de getirir.
- This new plan may bring a lasting peace.
- Bu yeni plan kalıcı bir barış getirebilir.
- Bring it home.
- Eve getir.
- Bring food.
- Yiyecek getir.
- Who did Tom bring with him?
- Tom yanında kimi getirdi?
- I brought a couple of bottles of wine.
- Birkaç şişe şarap getirdim.
- Bring it back when you are through.
- İşin bittiğinde onu geri getir.
- That job brings him in an extra 60,000 yen a month.
- Bu iş ona ayda ekstra 60.000 yen getiriyor.
- Unfortunately, you cannot bring him along.
- Maalesef onu yanınızda getiremezsiniz.
- Sami brought his children home.
- Sami çocuklarını eve getirdi.
- Can I bring her?
- Onu getirebilir miyim?
- We don't know what the next day will bring.
- Bir sonraki günün ne getireceğini bilmiyoruz.
- Tom brought plenty of food.
- Tom bol yiyecek getirdi.
- I'll bring sandwiches.
- Sandviçleri getireceğim.
- Do you want to bring your family to Germany?
- Aileni Almanya'ya getirmek istiyor musun?
- Bring me the flute.
- Bana flütü getir.
- Sami brought Layla to Cairo.
- Sami, Layla'yı Kahire'ye getirdi.
- Tom brought this from Boston.
- Tom bunu Boston'dan getirmiş.
- My aunt brought me some flowers.
- Teyzem bana çiçek getirdi.
- Tom brought me here.
- Tom beni buraya getirdi.
- I couldn't bring Tom with me.
- Tom'u yanımda getiremezdim.
- Please bring me fruit.
- Lütfen bana meyve getir.
- Bring your swimsuit.
- Mayonu getir.
- I'll bring them home.
- Ben onları eve getireceğim.
- Always praise he who brought coffee to Europe.
- Kahveyi Avrupa'ya getirene her zaman şükret.
- It's nice of him to bring such presents.
- Onun bu tür hediyeler getirmesi hoş.
- I didn't bring anything.
- Ben bir şey getirmedim.
- Children, daddy's back, and he has brought each of you a gift!
- Çocuklar, babanın sırtında ve o her birinize bir hediye getirdi.
- Can I bring a friend?
- Bir arkadaşımı getirebilir miyim?
- Could you bring me the fly swatter, please?
- Sinekliği getirir misin lütfen?
- Bring him here immediately.
- Onu derhal buraya getir.
- You should bring your passport to the bank.
- Pasaportunu bankaya getirmelisin.
- Fadil brought some clothes for Dania.
- Fadıl Dania'ya giyecekler getirdi.
- Bring them over.
- Getirin onları.
- I brought enough food for everybody.
- Herkes için yeterli yiyecek getirdim.
- I brought you some flowers.
- Sana çiçek getirdim.
- Make sure to bring that back inside before it rains.
- Yağmur yağmadan önce onu içeriye geri getirdiğinden emin ol.
- Can Tom bring everyone together?
- Tom herkesi bir araya getirebilir mi?
- I'll bring them.
- Onları getireceğim.
- Tom will bring Mary.
- Tom, Mary'i getirecek.
- She brought apples, oranges, and so on.
- Elma, portakal falan getirmiş.
- What did you bring?
- Sen ne getirdin?
- Bring the suitcase down from my room.
- Bavulu odamdan aşağı getir.
- Can I bring someone?
- Birini getirebilir miyim?
- I wanted to bring them home with me.
- Onları eve yanımda getirmek istedim.
- We brought it with us.
- Onu bizimle getirdik.
- Did Tom bring anybody to the party?
- Tom kimseyi partiye getirdi mi?
- Bring the book to me, not to Tom.
- Kitabı bana getir, Tom'a değil.
- Tom brought his guests some drinks.
- Tom misafirlerine içecek bir şeyler getirdi.
- Nobody brought eating utensils to the party.
- Hiç kimse çatal-bıçak takımlarını partiye getirmedi.
- Ken will bring Tom.
- Ken Tom'u getirecek.
- I'll bring him home.
- Onu eve getireceğim.
- Did you bring me anything?
- Bana bir şey getirdin mi?
- He brought her dog to school.
- Köpeğini okula getirdi.
- Tom called to ask if he should bring anything.
- Tom bir şey getirmesi gerekip gerekmediğini sormak için aradı.
- Did you bring it?
- Sen mi getirdin?
- Who brought the cake?
- Pastayı kim getirdi?
- If you have a medical certificate, bring it.
- Eğer bir sağlık raporun varsa, onu getir.
- You will bring me your letter of resignation by this evening.
- Bu akşama kadar bana istifa mektubunu getireceksin.
- I wish I had brought a map.
- Keşke harita getirseydim.
- Did you bring everything we asked you to?
- Senden istediğimiz her şeyi getirdin mi?
- You may bring anyone you want.
- İstediğin herhangi birini getirebilirsin.
- I asked my mother what to bring there.
- Anneme oraya ne getireceğimi sordum.
- Can we bring them?
- Onları da getirebilir miyiz?
- Please bring a cup of tea to me.
- Lütfen bana bir fincan çay getir.
- Please bring the others.
- Lütfen diğerlerini de getir.
- I'll bring them home.
- Onları eve getireceğim.
- May I bring my friends?
- Arkadaşlarımı getirebilir miyim?
- Please bring me the book next time you come.
- Lütfen bir dahaki gelişinde kitabı bana getir.
- I brought you some ice cream.
- Sana dondurma getirdim.
- Who brought Tom?
- Tom'u kim getirdi?
- I happened to bring a knife with me.
- Yanımda bir bıçak getirmiştim.
- I hope you brought an umbrella.
- Bir şemsiye getirdiğini umuyorum.
- Tom found Mary and brought her home.
- Tom Mary'i buldu ve onu eve getirdi.
- Please don't forget to bring a sandwich.
- Lütfen sandviç getirmeyi unutma.
- Bring mangos.
- Mango getir.
- Did you bring coffee?
- Kahve getirdin mi?
- Did you bring the bear spray?
- Ayı spreyini getirdin mi?
- He will bring Tom.
- O, Tom'u getirecek.
- Bring me a clean plate and take the dirty one away.
- Bana temiz bir tabak getir ve kirli olanı götür.
- Would you bring me another one, please?
- Bana bir tane daha getirir misin lütfen?
- Bring the frozen fish here.
- Donmuş balığı buraya getir.
- I've brought supplies.
- Erzak getirdim.
- She asked me to bring them.
- O benden onları getirmemi rica etti.
- Oh, Vassili, what brings you to this accursed place?
- Ah, Vassili, seni bu lanetli yere ne getiriyor?
- I hope you brought an umbrella.
- Umarım şemsiye getirmişsindir.
- Tom brought a gift for Mary.
- Tom, Mary için bir hediye getirdi.
- Oh, Vassili, what brings you to this accursed place?
- Vassili, seni bu lanetli yere getiren nedir?
- Tom brought Mary a glass of water.
- Tom Mary'ye bir bardak su getirdi.
- I've brought supplies.
- Malzeme getirdim.
- The protests brought the country to a standstill.
- Protestolar ülkeyi durma noktasına getirdi.
- I want you to bring Tom.
- Tom'u getirmeni istiyorum.
- This is the reason we brought you along.
- Seni yanımızda getirmemizin sebebi bu.
- Can I bring him?
- Onu getirebilir miyim?
- It's nice of him to bring such gifts.
- Böyle hediyeler getirmesi çok hoş.
- Bring me my shoes.
- Bana ayakkabılarımı getir.
- Bring me a bucket of water.
- Bana bir kova su getirin.
- Tom brought Mary a gift.
- Tom, Mary'ye bir hediye getirdi.
- Tom brought a bunch of roses for Mary for International Women's Day, but she found it inappropriate.
- Tom, Dünya Kadınlar Günü için Mary'ye bir demet gül getirdi ama Mary bunu uygunsuz buldu.
- You didn't bring your guitar, did you?
- Gitarını getirmedin, değil mi?
- Fadil brought Layla home.
- Fadıl Leyla'yı eve getirdi.
- Should I bring them with me?
- Onları yanımda getireyim mi?
- Bring it in here.
- Onu buraya getir.
- Science builds planes and skyscrapers, but faith brings them together.
- Bilim, uçak ve gökdelenler inşa eder ama iman onları bir araya getirir.
- To tell the truth, I haven't brought any money.
- Gerçeği söylemek gerekirse, hiç para getirmedim.
- Bring the hat with you when you come over.
- Gelirken şapkayı da getir.
- I'll bring you a cup of tea.
- Sana bir fincan çay getireyim.
- Do you know what to bring?
- Ne getireceğini biliyor musun?
- I want you to bring it back to me.
- Onu bana geri getirmeni istiyorum.
- Bring it back to me.
- Onu bana geri getirin.
- He brought a car from Japan.
- O, Japonya'dan bir araba getirdi.
- Tom brought way too much food, so there was some left over.
- Tom çok fazla yiyecek getirdi, bu yüzden birazı kaldı.
- Bring him here.
- Onu buraya getir.
- Bring your own chess board.
- Kendi satranç tahtanı getir.
- I hope you brought coffee.
- Umarım kahve getirmişsinizdir.
- Bring me that glass of milk.
- O bardak sütü bana getir.
- Bring the kids home for dinner.
- Çocukları akşam yemeği için eve getir.
- Why didn't you bring your wife to the party?
- Neden karını partiye getirmedin?
- Bring him a drink.
- Ona bir içki getir.
- It's nice of him to bring such gifts.
- Böyle hediyeler getirmesi hoş.
- I brought you a little housewarming gift.
- Sana küçük bir ev hediyesi getirdim.
- I have brought you what you asked for.
- İstediğini sana getirdim.
- Tom often brings Mary with him when he comes here.
- Tom buraya gelirken genellikle Mary'yi de yanında getirir.
- Please bring me a half-bottle of wine.
- Lütfen bana yarım şişe şarap getir.
- I brought you some lunch.
- Size biraz öğle yemeği getirdim.
- Bring a shovel.
- Bir kürek getir!
- Bring him here.
- Onu buraya getirin.
- Those dark clouds will probably bring rain.
- Şu kara bulutlar muhtemelen yağmur getirecek.
- She brought me a letter to translate.
- Çevirmem için bana bir mektup getirdi.
- We didn't bring it with us.
- Onu bizimle getirmedim.
- Will money bring you happiness?
- Para sana mutluluk getirecek mi?
- What did you bring me from Rome?
- Bana Roma'dan ne getirdin?
- Bring them back.
- Geri getir onları.
- Bring me the boy.
- Çocuğu bana getir.
- We should've brought a flashlight.
- Bir el feneri getirmeliydik.
- Mary invariably brought more food than she could eat.
- Mary hep yiyebileceğinden fazla yiyecek getirirdi.
- Everyone should bring their own lunch.
- Herkes kendi yemeğini getirmeli.
- Let's see what next week brings.
- Bakalım gelecek hafta ne getirecek.
- Bring me the first aid kit.
- Bana ilk yardım kiti getirin.
- Sami brought everything that he needed for his meal.
- Sami yemeği için gereken her şeyi getirdi.
- You have brought shame upon our family.
- Ailemize utanç getirdin.
- I brought you red roses.
- Sana kırmızı güller getirdim.
- I brought you here so we could talk.
- Konuşabilelim diye seni buraya getirdim.
- Bring me today's paper, please.
- Lütfen bana bugünün gazetesini getir.
- Bring Tom with you.
- Tom'u yanında getir.
- Sentence Number 888,888 will bring its owner years of happiness.
- Cümle Numarası 888,888 sahibine yıllarca mutluluk getirecek.
- Bring your own fishing equipment.
- Kendi balıkçılık ekipmanını getir.
- Biotechnology will bring about a revolution in agriculture.
- Biyoteknoloji, tarımda bir devrim getirecek.
- Every year, I bring my family to the capital.
- Her yıl ailemi başkente getiririm.
- Why did you bring Fadil here?
- Fadıl'ı buraya neden getirdin?
- The box was too big and awkward, so I put these in a bag and brought them.
- Kutu çok büyük ve hantaldı, bu yüzden bunları bir torbaya koyup getirdim.
- He brought us sad news.
- O, bize üzücü haber getirdi.
- You told me it wouldn't rain today, so I didn't bring an umbrella.
- Bugün yağmur yağmayacağını söylemiştin, ben de şemsiye getirmedim.
- She brought a broom.
- O bir süpürge getirdi.
- I forgot to tell you what to bring.
- Ne getireceğini söylemeyi unuttum.
- What has brought you to this city?
- Seni bu kente ne getirdi?
- Money won't bring you happiness.
- Para size mutluluk getirmeyecek.
- You brought them here, didn't you?
- Onları buraya getirdin, değil mi?
- Sami brought a box of booze.
- Sami bir kutu içki getirdi.
- Do you bring peace, or warfare?
- Barış mı getiriyorsunuz, savaş mı?
- Bring me a bucket of water.
- Bana bir kova su getir.
- I brought a picture of him.
- Onun bir resmini getirdim.
- Tom didn't bring a camera.
- Tom bir kamera getirmedi.
- Why did you bring him here?
- Neden onu buraya getirdin?
- An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu aceleyle Tokyo'ya geri getirdi.
- Bring the bill, please.
- Hesabı getirin lütfen.
- I couldn't bring Tom with me.
- Tom'u yanımda getiremedim.
- I asked my father to bring me to the circus.
- Babamdan beni sirke getirmesini istedim.
- That's why I brought this.
- Bu yüzden bunu getirdim.
- I'll bring my sister to the party.
- Partiye kız kardeşimi getireceğim.
- She brought dinner.
- O yemek getirdi.
- I'll bring you a clean knife.
- Sana temiz bir bıçak getireceğim.
- The war brought ruin to the country.
- Savaş ülkeye yıkım getirdi.
- Could you bring me a Japanese newspaper?
- Bana bir Japon gazetesi getirebilir misiniz?
- I've already told Tom what to bring to the party.
- Tom'a partiye ne getireceğini çoktan söyledim.
- I brought some sandals.
- Ben birkaç sandalet getirdim.
- I bring my phone with me everywhere.
- Telefonumu her yere yanımda getiririm.
- If this is coffee, bring me tea; but if this is tea, bring me coffee.
- Bu kahve ise, bana çay getir; ama bu çaysa bana kahve getir.
- Bring me a glass of water, please.
- Bana bir bardak su getirin lütfen.
- Tom brought some toys for the children.
- Tom çocuklar için birkaç oyuncak getirdi.
- We forgot to bring one plate.
- Bir tabak getirmeyi unuttuk.
- Every year, I bring my family to the capital.
- Her yıl ailemi başkente getiriyorum.
- What did she bring with her?
- O, yanında ne getirdi?
- He's brought you flowers.
- O sana çiçek getirdi.
- I forgot to bring my homework to school.
- Ödevimi okula getirmeyi unuttum.
- You do not have to bring your lunch.
- Öğle yemeğini getirmek zorunda değilsin.
- Bring him with you.
- Onu da getirin.
- Tom used to bring me here.
- Tom beni buraya getirirdi.
- Bring your wife.
- Karını getir.
- I even remembered to bring an umbrella today.
- Bugün şemsiye getirmeyi bile unutmadım.
- Who did Tom bring?
- Tom kimi getirdi?
- Bring the key.
- Anahtarı getir.
- Tom brought plenty of food.
- Tom bol miktarda yiyecek getirdi.
- What has brought this change?
- Bu değişikliği ne getirdi?
- He brought her chocolate.
- Ona çikolata getirmiş.
- He brought me to school in a car.
- O beni bir arabayla okula getirdi.
- Please don't forget to bring a sandwich.
- Lütfen bir sandviç getirmeyi aklından çıkarma.
- I brought a blanket.
- Bir battaniye getirdim.
- The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecek.
- I can bring it to you.
- Onu sana getirebilirim.
- I wish I'd brought more food.
- Keşke daha fazla yemek getirseydim.
- I brought some wine.
- Biraz şarap getirdim.
- Some children brought peanut butter sandwiches, some ham, and others cheese.
- Bazı çocuklar fıstık ezmeli sandviç getirdiler, bazıları jambonlu ve bazıları da peynirli.
- I didn't even bring a jacket.
- Bir ceket bile getirmedim.
- I brought three bottles of wine.
- Üç şişe şarap getirdim.
- Bring help.
- Yardım getir.
- Bring me a document that proves your identity.
- Bana kimliğinizi kanıtlayan bir belge getirin.
- Who brought Tom here?
- Tom'u buraya kim getirdi?
- You brought nothing back.
- Sen hiçbir şeyi geri getirmedin.
- Can you bring them?
- Onu getirebilir misin?
- Science builds planes and skyscrapers, but faith brings them together.
- Bilim uçakları ve gökdelenleri inşa eder, ama inanç onları bir araya getirir.
- Today the postman brought your very sweet gift.
- Bugün postacı senden çok tatlı bir hediye getirdi.
- You can bring a date if you want.
- İstersen çıktığın birini getirebilirsin.
- I hope you brought a fan.
- Umarım bir vantilatör getirmişsindir.
- Bring your own supplies.
- Kendi malzemelerinizi getirin.
- Who brought you here?
- Seni buraya kim getirdi?
- I was looking for some excitement so I decided to bring the handcuffs.
- Biraz heyecan arıyordum bu yüzden kelepçeleri getirmeye karar verdim.
- He will bring Tom.
- Tom'u getirecek.
- I'll bring you a glass of water.
- Sana bir bardak su getireceğim.
- What can you bring to the negotiating table?
- Müzakere masasına ne getirebilirsin?
- Everyone should bring their own lunch.
- Herkes kendi öğle yemeğini getirmeli.
- Tom brought a blanket.
- Tom battaniye getirdi.
- To try to bring it back would be foolish.
- Onu geri getirmeye çalışmak aptallık olurdu.
- Tom forgot to bring his bathing suit.
- Tom mayosunu getirmeyi unuttu.
- I brought everyone gifts.
- Herkese hediye getirdim.
- Bring him along.
- Onu yanında getir.
- He brought his lunch today.
- Bugün öğle yemeğini getirdi.
- Can I bring someone?
- Birisini getirebilir miyim?
- Do you know what you need to bring?
- Ne getirmen gerektiğini biliyor musun?
- Would you bring me another one, please?
- Bana bir tane daha getirir misin, lütfen?
- What brings you here today?
- Seni bugün buraya getiren nedir?
- Mary invariably brought more food than she could eat.
- Mary her zaman yiyebileceğinden daha fazla yemek getiriyordu.
- Do you want me to bring you anything?
- Sana bir şey getirmemi istiyor musun?
- Did you bring rolls?
- Ruloları getirdin mi?
- Tom brought a pie.
- Tom bir turta getirdi.
- Tom brought enough food to feed everyone.
- Tom herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdi.
- I brought you coffee.
- Sana kahve getirdim.
- Tom is going to bring help.
- Tom yardım getirecek.
- I frequently bring my students here.
- Öğrencilerimi sık sık buraya getiririm.
- I brought her chocolate.
- Ona çikolata getirdim.
- Tom brought a flower and presents for his date.
- Tom sevgilisine bir çiçek ve hediyeler getirdi.
- The main thing that Islam has brought to my life is serenity.
- İslam'ın hayatıma getirdiği en önemli şey huzurdur.
- They will bring Tom.
- Onlar Tom'u getirecekler.
- Bring it here.
- Onu buraya getir.
- Who brought these grapes?
- Bu üzümleri kim getirdi?
- Please bring your own fork and spoon.
- Lütfen kendi çatal ve kaşığınızı getirin.
- I forgot to bring an umbrella with me.
- Yanımda bir şemsiye getirmeyi unuttum.
- I want you to bring them.
- Onları getirmenizi istiyorum.
- I want to bring them here.
- Onları buraya getirmek istiyorum.
- Would you please bring up another pillow?
- Lütfen başka bir yastık getirir misin?
- Tom asked Mary to bring a salad to the party.
- Tom, Mary'den partiye salata getirmesini istedi.
- Tom brought Mary some clothes.
- Tom Mary'ye bazı kıyafetler getirdi.
- I assumed you might be hungry so I brought some sandwiches.
- Aç olabileceğini düşündüm bu yüzden birkaç sandviç getirdim.
- Ask Tom to bring his guitar.
- Tom'dan gitarını getirmesini iste.
- I never should've brought you here.
- Seni buraya hiç getirmemeliydim.
- Tom brought his brother.
- Tom erkek kardeşini getirdi.
- A passenger fainted, but the stewardess brought him round.
- Bir yolcu bayıldı, ama hostes onu kendine getirdi.
- I accidentally forgot to bring the house key.
- Yanlışlıkla evin anahtarını getirmeyi unutmuşum.
- I brought it for you.
- Senin için getirdim.
- We've brought you a surprise.
- Sana bir sürpriz getirdik.
- You may bring whoever you like.
- İstediğini getirebilirsin.
- I was told that we have to bring our own water.
- Bana kendi suyumuzu getirmemiz gerektiği söylendi.
- He has brought shame upon his family.
- O ailesine utanç getirdi.
- An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
- The new government is expected to bring about a good number of administrative reforms.
- Yeni hükümetin çok sayıda idari reform getirmesi bekleniyor.
- Bring me her head.
- Bana onun kellesini getir.
- The girl brought me a red and white rose.
- Kız bana kırmızı ve beyaz bir gül getirdi.
- Bring some cash with you.
- Yanında biraz nakit getir.
- Can you bring Tom back to life?
- Tom'u hayata geri getirebilir misin?
- Bring me those things I've asked for.
- İstediğim şeyleri bana getir.
- I like to bring my daughters to the park.
- Kızlarımı parka getirmeyi seviyorum.
- The chicken the waiter brought to the table was still raw.
- Garsonun masaya getirdiği tavuk hâlâ çiğdi.
- If this is coffee, bring me tea; but if this is tea, bring me coffee.
- Eğer bu kahve ise, bana çay getir; ama eğer bu çay ise, bana kahve getir.
- I brought chips and dip.
- Cips ve sos getirdim.
- No, we didn't bring anything.
- Hayır, hiçbir şey getirmedik.
- Bring Tom along.
- Tom'u yanında getir.
- Who brought Mary?
- Mary'i kim getirdi?
- What brings you back to town?
- Seni şehre geri getiren nedir?
- Bring up a chair for me, please.
- Bana bir sandalye getirin lütfen.
- As for dogs, customers may not bring them into this store.
- Köpeklere gelince, müşteriler onları bu mağazaya getiremezler.
- Bring me vinegar and oil, please.
- Bana sirke ve yağ getirin lütfen.
- Bring me the menu, please.
- Bana menüyü getirin lütfen.
- Bring me a chair.
- Bana bir sandalye getir.
- As for you, you will bring me your letter of resignation by this evening.
- Sana gelince, bu akşama kadar bana istifa mektubunu getireceksin.
- Bring him in.
- Onu içeri getirin.
- Tom's cat brought him a dead bird as a present.
- Tom'un kedisi hediye olarak ona ölü bir kuş getirdi.
- Bring her back.
- Onu geri getirin.
- Tom brought Mary a small gift.
- Tom, Mary'ye küçük bir hediye getirdi.
- I brought my own shopping bag.
- Kendi alışveriş torbamı getirdim.
- Tom brought you some flowers.
- Tom sana birkaç çiçek getirdi.
- Tom brought me home.
- Tom beni eve getirdi.
- It wasn't necessary for him to bring an umbrella.
- Onun bir şemsiye getirmesi gerekli değildi.
- You shouldn't have brought Tom with you.
- Tom'u seninle getirmemeliydin.
- Hard work and dedication will bring you success.
- Sıkı çalışma ve kendini adama sana başarıyı getirecektir.
- Can we bring Tom?
- Tom'u getirebilir miyiz?
- I helped him bring the desk.
- Onun masayı getirmesine yardımcı oldum.
- Bring your own mug.
- Kendi kupanızı getirin.
- I want everyone to bring their children.
- Herkesin çocuklarını getirmesini istiyorum.
- I brought her into town this morning.
- Onu bu sabah şehre getirdim.
- What lovely flowers you brought.
- Ne güzel çiçekler getirdin.
- What bad news have you brought?
- Ne gibi kötü haberler getirdin?
- We'll all be hungry, so be sure to bring enough food for everyone.
- Hepimiz aç olacağız, bu yüzden herkese yetecek kadar yiyecek getirdiğinizden emin olun.
- Bring water with the bucket.
- Kova ile su getir.
- I brought you something to eat.
- Sana yiyecek bir şey getirdim.
- The invitation said to bring your significant other.
- Davetiyede hayat arkadaşınızı da getirmeniz yazıyordu.
- She brought him to our place to meet my parents.
- Ailemle tanışması için onu bizim eve getirdi.
- Fadil brought Layla home.
- Fadıl, Leyla'yı eve getirdi.
- When you come next time, bring your brother.
- Bir dahaki gelişinde kardeşini de getir.
- Tom forgot to bring an umbrella.
- Tom şemsiye getirmeyi unutmuş.
- Please bring my phone with you.
- Lütfen telefonumu yanında getir.
- You aren't permitted to bring dogs into this building.
- Köpekleri bu binaya getirmene izin verilmez.
- I'll bring lunch.
- Öğle yemeği getireceğim.
- Santa Claus doesn't bring presents to naughty children.
- Noel Baba yaramaz çocuklara hediye getirmez.
- As soon as we sat down, she brought us coffee.
- Biz oturur oturmaz bize kahve getirdi.
- Bring the book to me, not to him.
- Kitabı ona değil bana getir.
- Why did you bring her here?
- Neden onu buraya getirdin?
- What do you want Santa to bring you for Christmas?
- Noel Baba'nın Noel için sana ne getirmesini istiyorsun?
- Do you really think money will bring you happiness?
- Paranın sana mutluluk getireceğini gerçekten düşünüyor musun?
- I think you should bring Tom here.
- Tom'u buraya getirmen gerektiğini düşünüyorum.
- She forgot to bring her swimsuit.
- Mayosunu getirmeyi unutmuş.
- Bring as many boxes as you can carry.
- Taşıyabildiğiniz kadar kutu getirin.
- Tom brought Mary a drink and placed it in front of her.
- Tom Mary'ye bir içki getirdi ve önüne koydu.
- Dan brought the violin to Linda.
- Dan, Linda'ya keman getirdi.
- Tom brought his car to the repair shop to have it checked.
- Tom kontrol ettirmek için arabasını tamirhaneye getirdi.
- Bring her here.
- Onu buraya getir.
- Why didn't you bring it home?
- Neden onu eve getirmedin?
- You brought yours, didn't you?
- Seninkini getirdin, değil mi?
- Bring me another beer.
- Bana bir bira daha getir.
- That story brings to mind the person I met in New York.
- Bu hikaye aklıma New York'ta tanıştığım kişiyi getirdi.
- I brought some samples of my work.
- Çalışmalarımdan bazı örnekler getirdim.
- She brought apples, oranges, and so on.
- Elma, portakal falan getirdi.
- She brought dinner.
- O, akşam yemeği getirdi.
- Why did Tom bring you here?
- Tom seni neden buraya getirdi?
- I want you to bring it to me.
- Onu bana getirmeni istiyorum.
- What brings you back here?
- Seni buraya getiren ne?
- I brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
- Tom brought Mary some flowers.
- Tom, Mary'ye çiçek getirdi.
- Tom brought a bottle of champagne.
- Tom bir şişe şampanya getirdi.
- Bring the kids home for dinner.
- Çocukları akşam yemeği için eve getirin.
- Tom brought a bottle of tequila.
- Tom bir şişe tekila getirdi.
- Tom found Mary and brought her home.
- Tom Mary'yi buldu ve eve getirdi.
- Did you bring your family with you?
- Ailenizi yanınızda getirdiniz mi?
- No sooner had we sat down than she brought us coffee.
- Oturur oturmaz o bize kahve getirdi.
- What brought you to Boston?
- Sizi Boston'a ne getirdi?
- Bring your friends with you.
- Arkadaşlarınızı yanınızda getirin.
- He brought a flower and presents for his date.
- Sevgilisine çiçek ve hediyeler getirdi.
- I'll bring it back tomorrow.
- Yarın geri getiririm.
- Tom brought Mary to the hospital.
- Tom, Mary'yi hastaneye getirdi.
- I've already told Tom what to bring to the party.
- Tom'a partiye ne getireceğini söyledim.
- As usual he brought me nothing.
- Her zamanki gibi bana hiçbir şey getirmedi.
- Bring your kids, too.
- Çocuklarını da getir.
- You shouldn't have brought Tom with you.
- Tom'u yanında getirmemeliydin.
- It's raining, so please bring your umbrella.
- Yağmur yağıyor, lütfen şemsiyeni getir.
- Bring that here.
- Onu buraya getir.
- Vassily brought his watch to the watchmaker.
- Vassily saatçiye saatini getirdi.
- The revolution has brought about many changes.
- Devrim birçok değişiklikler getirdi.
- Tom brought an umbrella.
- Tom şemsiye getirmiş.
- Let's hope all these people brought something to eat and drink.
- Bütün bu insanların yiyecek ve içecek bir şey getirdiğini umalım.
- She will bring Tom.
- Tom'u getirecek.
- I wish I'd brought more food.
- Keşke daha fazla yiyecek getirseydim.
- That's why I brought you here.
- Seni buraya bu yüzden getirdim.
- Tom brought everyone together.
- Tom herkesi bir araya getirdi.
- I brought Tom some cookies.
- Tom'a birkaç tane kurabiye getirdim.
- To tell the truth, I haven't brought any money.
- Doğruyu söylemek gerekirse, hiç para getirmedim.
- Every person is expected to bring their own lunch.
- Her kişinin kendi öğle yemeğini getirmesi beklenir.
- Bring me my cane.
- Bastonumu getir.
- As soon as I find it, I'll bring it over to your place.
- Onu bulur bulmaz, onu senin evine getireceğim.
- If you have a medical certificate, bring it.
- Sağlık raporunuz varsa, getirin.
- We'll bring him.
- Onu getireceğiz.
- Tom brought each of us a gift.
- Tom her birimize bir hediye getirdi.
- I want to bring her here.
- Onu buraya getirmek istiyorum.
- The girl brought me a red and white rose.
- Kız bana bir kırmızı beyaz gül getirdi.
- Sami brought the gift in for Layla.
- Sami hediyeyi Layla için getirdi.
- Tom brought us each a gift.
- Tom her birimize hediye getirdi.
- We should've brought another bottle of wine.
- Bir şişe şarap daha getirmeliydik.
- Hard work and dedication will bring you success.
- Sıkı çalışma ve özveri size başarıyı getirecektir.
- Unfortunately, you cannot bring him along.
- Ne yazık ki onu yanınızda getiremezsiniz.
- I brought you flowers.
- Sana çiçekler getirdim.
- Who brings me fruit and tea?
- Bana kim meyve ve çay getiriyor?
- Tom brought this from Boston.
- Tom Boston'dan getirdi bunu.
- They'll bring him.
- Onu getirecekler.
- Bring him inside.
- Onu içeri getir.
- Bring it back when you're done.
- İşin bitince geri getir.
- Who brought lunch today?
- Bugün öğle yemeğini kim getirdi?
- I brought Tom home.
- Tom'u eve getirdim.
- I brought the Georgian textbook back to Emily.
- Gürcüce ders kitabını Emily'ye geri getirdim.
- I can bring it.
- Onu getirebilirim.
- Tom brought this from Boston.
- Tom bunu Boston'dan getirdi.
- I don't like it when you bring work home.
- Eve iş getirmenden hoşlanmıyorum.
- Bring me my glasses.
- Gözlüklerimi getirin bana.
- It is unfortunate that our mayor has brought fame and shame to Toronto.
- Belediye başkanımızın Toronto'ya şöhret ve utanç getirmesi talihsizliktir.
- A few minutes' walk brought us to the park.
- Birkaç dakikalık yürüyüş bizi parka getirdi.
- Tom brings his children with him to work once or twice a year.
- Tom yılda bir ya da iki kez çocuklarını yanında işe getirir.
- Don't forget to bring a pen.
- Kalem getirmeyi unutma.
- I'll bring it to your office.
- Onu senin ofisine getireceğim.
- Be nice, or Santa Claus won't bring you any presents.
- Efendi ol, yoksa Noel Baba sana hiç hediye getirmez.
- I've come to bring him a gift.
- Ona bir hediye getirmeye geldim.
- Why did you bring it?
- Neden getirdin?
- Could you bring us the bill, please?
- Hesabımızı getirebilir misiniz, lütfen?
- Tom brought refreshments.
- Tom serinletici içecekler getirdi.
- Please bring it back tomorrow.
- Lütfen yarın geri getirin.
- I wanted to bring them home with me.
- Onları benimle eve getirmek istedim.
- This is where I brought my girlfriend on our first date.
- İlk randevumuzda kız arkadaşımı buraya getirmiştim.
- A new year always brings hope.
- Yeni bir yıl hep umut getirir.
- You brought some water.
- Biraz su getirmişsin.
- Bring me a glass of water.
- Bana bir bardak su getir.
- What brings you here today?
- Bugün sizi buraya getiren nedir?
- You brought nothing.
- Sen hiçbir şey getirmedin.
- I brought someone here to meet you.
- Seninle tanışması için birini getirdim.
- What brings you here tonight?
- Seni bu gece buraya ne getirdi?
- Shall I bring you a glass of water?
- Size bir bardak su getireyim mi?
- Winter brings many good things, but also bad things.
- Kış çok iyi şeyler getirir, aynı zamanda kötü şeyler de getirir.
- What brought you here?
- Sizi buraya ne getirdi?
- Tom might bring his wife and children with him.
- Tom yanında karısını ve çocuklarını getirebilir.
- Tom brought a cake.
- Tom pasta getirdi.
- Tom has brought something for Mary.
- Tom, Mary için bir şey getirdi.
- Bring water with the bucket.
- Kovayla su getirin.
- Please bring me a beer, a very cold one.
- Lütfen bana bir bira getir, çok soğuk bir tane.
- Bring me a piece of chalk.
- Bana bir parça tebeşir getir.
- Please bring the others.
- Lütfen diğerlerini getir.
- Tom brought this.
- Bunu Tom getirdi.
- I happened to bring a knife with me.
- Yanımda bir bıçak getirdim.
- Can I bring them?
- Onları getirebilir miyim?
- I couldn't bring Tom with me.
- Tom'u benimle birlikte getiremedim.
- I had the waiter bring us some coffee.
- Garsona bize kahve getirmesini söyledim.
- Gather the papers and bring them here.
- Kağıtları topla ve buraya getir.
- Tom brought me back in his car.
- Tom beni arabasına geri getirdi.
- She brought him to our place.
- Onu bizim eve getirdi.
- Bring me a fork, Tom.
- Bana bir çatal getir, Tom.
- If we were together I would bring you flowers every day.
- Birlikte olsaydık sana her gün çiçek getirirdim.
- I thought you brought your guitar.
- Gitarını getirdiğini sanmıştım.
- Bring me a moist towel.
- Bana nemli bir havlu getir.
- They brought Tom in on a stretcher.
- Onlar Tom'u bir sedyenin üstünde içeri getirdiler.
- Tom brought some clothes for Mary.
- Tom, Mary için birkaç giyecek getirdi.
- A short walk will bring you to the station.
- Kısa bir yürüyüş seni istasyona getirir.
- He brought the diamond to the exhibition room.
- Elması sergi odasına getirdi.
- Which books did you forget to bring with yourself?
- Yanında hangi kitapları getirmeyi unuttun?
- Bring me two pieces of chalk.
- Bana iki parça tebeşir getirin.
- You can come to my party, but you have to bring me a gift.
- Partime gelebilirsin ama bana bir hediye getirmelisin.
- Bring the kids home for dinner.
- Akşam yemeğine çocukları eve getir.
- Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter.
- O, ne zaman bir seyahatten geri gelse, kızı için bir hediye getirir.
- What did you bring me from Rome?
- Roma'dan bana ne getirdin?
- I'll bring it on Monday.
- Pazartesi getiririm.
- I brought my camera, of course.
- Fotoğraf makinemi getirdim tabii ki.
- Bring your work to my room.
- İşini odama getir.
- Bring them in here.
- Buraya getirin onları.
- The day brings many things.
- Gün birçok şey getirir.
- Whenever she comes, she brings us presents.
- Her ne zaman gelse, o bize hediyeler getirir.
- Tom brought a bunch of roses for Mary for International Women's Day, but she found it inappropriate.
- Tom Uluslararası Kadınlar Günü için Mary'ye bir demet gül getirdi, ama o bunu yersiz buldu.
- I promise I'll bring it right back.
- Hemen geri getireceğime söz veriyorum.
- I trained my dog to bring me the newspaper in the morning.
- Köpeğimi sabahları bana gazete getirmesi için eğittim.
- Find Tom and bring him home.
- Tom'u bul ve onu eve getir.
- Bring a date.
- Birini getir.
- I brought what Tom asked me to bring.
- Tom'un getirmemi istediği şeyi getirdim.
- It's a good idea to bring nail scissors.
- Tırnak makası getirmek iyi bir fikirdir.
- Don't forget to bring your student ID.
- Öğrenci kimliğini getirmeyi unutma.
- Tom brought Mary some juice.
- Tom Mary'ye biraz meyve suyu getirdi.
- Whenever she comes, she brings us presents.
- Ne zaman gelse, bize hediyeler getirir.
- What the day may bring is uncertain.
- Günün ne getireceği belli değil.
- What did they bring me?
- Onlar bana ne getirdi?
- You bring the bagels.
- Simitleri getir.
- I brought a picture of them.
- Onların bir resmini getirdim.
- Layla brought a friend over to her house.
- Leyla evine bir arkadaş getirdi.
- I'll bring her.
- Onu getireceğim.
- Bring me a glass of water.
- Bana bir bardak su getirin.
- He brought me back in his car.
- O, arabasında beni geri getirdi.
- Bring him back.
- Onu geri getir.
- Bring Tom in.
- Tom'u içeri getir.
- I wish I'd brought some snacks.
- Keşke atıştırmalık bir şeyler getirseydim.
- You may bring your own lunch to school.
- Okula kendi öğle yemeğini getirebilirsin.
- Please bring your own fork and spoon.
- Lütfen kendi çatal ve kaşığını getir.
- What brings you back here?
- Seni buraya geri getiren nedir?
- Tom brought Mary a gift.
- Tom Mary'ye bir hediye getirdi.
- Can you bring Tom?
- Tom'u getirebilir misin?
- Bring me my bag.
- Bana çantamı getir.
- You brought yours, didn't you?
- Sen kendininkini getirdin, değil mi?
- Spring brings warm weather and beautiful flowers.
- Bahar sıcak hava ve güzel çiçekleri getirir.
- Why did you bring this to me?
- Bunu bana neden getirdin?
- Nobody brought eating utensils to the party.
- Kimse partiye yemek kapları getirmedi.
- Don't bring your dog.
- Köpeğini getirme.
- Tom brought a cake.
- Tom bir pasta getirdi.
- I'll bring the beer.
- Bira getireceğim.
- Bring me some food from the kitchen.
- Mutfaktan bana biraz yiyecek getir.
- What did you bring me?
- Bana ne getirdin?
- Did you bring the book?
- Kitabı getirdin mi?
- Next time I come, I'll bring you some flowers.
- Bir dahaki gelişimde sana çiçek getireceğim.
- Could you bring it to me?
- Onu bana getirebilir misin?
- Tell Tom to bring Mary along.
- Tom'a Mary'yi yanında getirmesini söyle.
- I've brought you a gift.
- Size bir hediye getirdim.
- I brought what she asked me to get.
- Benden almamı istediği şeyi getirdim.
- Bring me a sheet of paper, please.
- Lütfen bana bir kağıt getir.
- I'll bring him to you.
- Onu sana getireceğim.
- Have you ever brought your dog to this beach?
- Sen hiç köpeğini bu plaja getirdin mi?
- Tom didn't bring what I asked for.
- Tom istediğimi getirmedi.
- I made a list of things I needed to bring with me.
- Yanımda getirmem gereken şeylerin bir listesini yaptım.
- Tom brings his children with him to work once or twice a year.
- Tom çocuklarını yılda bir ya da iki kez işe getirir.
- You are not permitted to bring dogs into this building.
- Bu binaya köpek getirmenize izin verilmez.
- I hope you brought sunscreen.
- Güneş kremi getirdiğini umuyorum.
- I brought you a present.
- Sana bir hediye getirdim.
- Why did you bring it?
- Neden onu getirdin?
- Why did you bring Tom here?
- Tom'u neden buraya getirdiniz?
- Bring your tool box.
- Alet kutunu getir.
- Should I bring Tom with me?
- Tom'u yanımda getirmeli miyim?
- Bring her inside.
- Onu içeri getirin.
- You brought some water.
- Sen biraz su getirdin.
- Bring my bags up to my room.
- Çantalarımı odama getir.
- I didn't bring them here.
- Onları buraya getirmedim.
- Tom brought some clothes for Mary.
- Tom Mary'ye bazı kıyafetler getirdi.
- Islam has just brought so much peace into my life.
- İslam hayatıma çok büyük bir huzur getirdi.
- Did you bring enough water?
- Yeterince su getirdin mi?
- Bring me his head.
- Bana onun kafasını getir.
- I brought my son with me.
- Oğlumu da yanımda getirdim.
- About an hour's walk brought us to the lake.
- Yaklaşık bir saatlik yürüyüş bizi göle getirdi.
- Can you bring her?
- Sen onu getirebilir misin?
- Success brings money and a lot of problems too.
- Başarı para ve bir sürü sorun da getiriyor.
- Why did you bring them?
- Neden getirdin?
- I wish I'd brought my skis.
- Keşke kayaklarımı getirseydim.
- Why did you bring her here?
- Onu neden buraya getirdin?
- Please bring a salad.
- Lütfen salata getir.
- Bring him inside.
- Onu içeri getirin.
- Do I have to bring my son to your office, Doctor?
- Oğlumu muayenehanenize getirmek zorunda mıyım doktor?
- Deep laughter brings tears.
- Derin kahkahalar gözyaşı getirir.
- Dan didn't even bring a camera.
- Dan bir kamera bile getirmedi.
- Tom has brought presents for all of us.
- Tom hepimiz için hediyeler getirdi.
- Tom asked Mary to bring him back some toothpaste and toilet paper from the supermarket.
- Tom, Mary'nin ona süpermarketten biraz diş macunu ve tuvalet kağıdı getirmesini istedi.
- They bring cloth from England.
- İngiltere'den kumaş getiriyorlar.
- I'll bring Tom some food.
- Tom'a biraz yemek getireyim.
- Go and bring me the bottle of vanilla you used.
- Git ve bana kullandığın vanilya şişesini getir.
- I forgot to bring warm clothes.
- Kalın giysiler getirmeyi unuttum.
- Bring tea immediately!
- Hemen çay getir!
- I wish I could bring a dog to school.
- Keşke okula bir köpek getirebilseydim.
- Ask Tom to bring his guitar.
- Tom'a gitarını getirmesini söyle.
- My aunt brought me flowers.
- Teyzem bana çiçek getirdi.
- Bring your student ID!
- Öğrenci kimliğini getir!
- We hope that the year happens to us will bring only good.
- Başımıza gelen yılın sadece iyilik getirmesini umuyoruz.
- Tom brought the dish over to the table.
- Tom tabağı masaya getirdi.
- Tom didn't bring them.
- Tom onları getirmedi.
- What brings you here tonight?
- Bu gece seni buraya getiren nedir?
- What brought you here?
- Seni buraya ne getirdi?
- How many people were you planning to bring?
- Kaç tane insan getirmeyi planlıyorsun?
- Did you really bring everything we'll need for the trip?
- Gerçekten yolculuk için ihtiyacımız olan her şeyi getirdin mi?
- Ali ate the Noah's Pudding his neighbor brought.
- Ali komşusunun getirdiği aşureyi yedi.
- I wish I had brought a map.
- Keşke bir harita getirseydim.
- Tom brought Mary back to Boston.
- Tom, Mary'i Boston'a geri getirdi.
- Bring me a dry towel.
- Bana kuru bir havlu getirin.
- Did you bring anything else to wear?
- Giyecek başka bir şey getirdin mi?
- Bring the bill, please.
- Hesabı getirin, lütfen.
- We will have brought you to the hospital afterwards.
- Daha sonra seni hastaneye getirmiş olacağız.
- The loss of her mother brought upon him pains and regrets.
- Annesinin kaybı ona acılar ve pişmanlıklar getirdi.
- We didn't bring it back.
- Onu geri getirmedik.
- Should we bring Tom home?
- Tom'u eve getirmemiz gerekir mi?
- Should I bring a salad or something?
- Salata falan getireyim mi?
- I brought a jacket because it was quite cool this morning.
- Ceket getirdim çünkü bu sabah hava oldukça serindi.
- She brought his lunch today.
- Bugün öğle yemeğini getirdi.
- Bring me my hat.
- Bana şapkamı getir.
- Please bring me the book next time you come.
- Lütfen gelecek sefer geldiğinde kitabı bana getir.
- Do you want me to bring my guitar?
- Gitarımı getirmemi ister misin?
- Bring your friends with you.
- Arkadaşlarınızı da getirin.
- Tom brought Mary a box of chocolates.
- Tom, Mary'ye bir kutu çikolata getirdi.
- The color doesn't matter to me, just bring me a pen.
- Rengi benim için önemli değil, sadece bir kalem getir.
- Who brought them?
- Onları kim getirdi?
- Tom has brought presents for us.
- Tom bizim için hediyeler getirdi.
- Bring them in here.
- Onları buraya getir.
- Tom asked me to bring my own eating utensils.
- Tom kendi sofra takımımı getirmemi istedi.
- What brought you to Boston?
- Seni Boston'a ne getirdi?
- Ask Tom to bring Mary tomorrow.
- Tom'a yarın Mary'yi getirmesini söyle.
- Bring her in here and lay her on the sofa.
- Onu buraya getirin ve kanepeye yatırın.
- He brought me to school in a car.
- Beni okula arabayla getirdi.
- Bring them with you.
- Onları yanında getir.
- I'll bring my sister when I come next time.
- Gelecek sefer geldiğimde, kız kardeşimi getireceğim.
- If you have a certificate of immunization, please bring it when you come.
- Bir aşı belgeniz varsa lütfen onu gelirken getirin.
- I'll bring you a glass of water.
- Sana bir bardak su getireyim.
- You can bring a date if you want.
- İstersen bir sevgili getirebilirsin.
- You shouldn't have brought Tom here.
- Tom'u buraya getirmemeliydin.
- I don't know what the future will bring.
- Geleceğin ne getireceğini bilmiyorum.
- Bring it in, Tom.
- Onu içeri getir, Tom.
- The earthquake brought about disaster.
- Deprem felaket getirdi.
- Sami brought Layla water.
- Sami, Leyla'ya su getirdi.
- I brought enough food for everybody.
- Herkese yetecek kadar yiyecek getirdim.
- Bring me two pieces of chalk.
- Bana iki parça tebeşir getir.
- Bring him in.
- İçeri getirin.
- Could you bring it to me?
- Onu bana getirir misin?
- Bring your computer.
- Bilgisayarınızı getirin.
- Good food brings good health.
- İyi yemek sağlık getirir.
- I want to bring Tom here.
- Tom'u buraya getirmek isterim.
- Please bring me vinegar and oil.
- Lütfen bana sirke ve yağ getir.
- Somebody brought them a new carpet.
- Biri onlara yeni bir halı getirdi.
- Tom wanted me to bring you this.
- Tom bunu sana getirmemi istedi.
- When we woke up, Grandfather had brought fresh buns for breakfast.
- Biz uyandığımızda büyükbabam kahvaltı için taze çörekler getirmişti.
- I've come to bring Tom a gift.
- Tom'a bir hediye getirmeye geldim.
- Sami brought Layla water.
- Sami Layla'ya su getirdi.
- I brought you another blanket.
- Sana bir battaniye daha getirdim.
- Tom brought his brother.
- Tom kardeşini getirdi.
- He's brought you flowers.
- Size çiçek getirmiş.
- I hope you brought your guitar.
- Umarım gitarını getirmişsindir.
- Tom had a hunch that Mary would bring her new boyfriend to the party.
- Tom, Mary'nin partiye yeni erkek arkadaşını getireceğini sezdi.
- Don't forget to bring a pen.
- Bir kalem getirmeyi unutma.
- What kind of food do you want me to bring?
- Ne tür bir yiyecek getirmemi istersin?
- Should I bring her with me?
- Onu da getireyim mi?
- Did you bring the calendar?
- Takvimi getirdin mi?
- It wasn't necessary for him to bring an umbrella.
- Şemsiye getirmesi gerekli değildi.
- Who brought me here?
- Beni buraya kim getirdi?
- I brought Tom here.
- Tom'u buraya ben getirdim.
- Bring me a drink.
- Bana bir içki getir.
- Please bring me my bill.
- Lütfen hesabımı getirin.
- Who brought the beer?
- Birayı kim getirdi?
- I have brought my shoes, coat and umbrella.
- Ayakkabılarımı, paltomu ve şemsiyemi getirdim.
- I assume you brought something to eat.
- Yiyecek bir şeyler getirdiğini varsayıyorum.
- Bring him back.
- Onu geri getirin.
- We brought it with us.
- Biz getirdik.
- A new year always brings hope.
- Yeni bir yıl her zaman umut getirir.
- I brought my own shopping bag.
- Kendi alışveriş çantamı getirdim.
- Bring those men here.
- O adamları buraya getir.
- We should bring some bear spray.
- Biraz ayı spreyi getirmeliyiz.
- Find Tom and bring him home.
- Tom'u bul ve eve getir.
- Did you bring this home?
- Bunu eve sen mi getirdin?
- Maybe I'll bring Tom.
- Belki Tom'u getiririm.
- This rainy season brings a lot of destruction.
- Bu yağmur mevsimi çok fazla yıkım getiriyor.
- As soon as we sat down, she brought us coffee.
- Biz oturur oturmaz, o bize kahve getirdi.
- Bring me a cup of coffee, please.
- Bana bir fincan kahve getir, lütfen.
- I'll be counting on you to bring the drinks.
- İçkileri getirmenize güveniyor olacağım.
- Tom forgot to bring a flashlight.
- Tom bir el feneri getirmeyi unuttu.
- Sami brought Layla to court.
- Sami, Layla'yı mahkemeye getirdi.
- Bring your own chess board.
- Kendi satranç tahtanızı getirin.
- I brought some friends with me.
- Birkaç arkadaşımı getirdim.
- It's nice of him to bring such presents.
- Böyle hediyeler getirmesi çok hoş.
- Please bring us two cups of tea and one cup of coffee.
- Lütfen bize iki fincan çay ve bir fincan kahve getirin.
- Bring me the boy.
- Bana çocuğu getir.
- You'd better not go there - it'll bring nothing but harm, I tell you.
- Oraya gitmesen iyi olur - sana zarardan başka bir şey getirmez, sana söylüyorum.
- Bring me my children.
- Bana evlatlarımı getirin.
- We'll bring Tom.
- Tom'u getireceğiz.
- What brings you here, my friend?
- Seni buraya getiren ne, dostum?
- I brought you some ice cream.
- Sana biraz dondurma getirdim.
- Did you bring this home?
- Bunu eve getirdin mi?
- The boys bring their books every day.
- Çocuklar her gün kitaplarını getiriyorlar.
- I brought my gun with me.
- Silahımı benimle getirdim.
- She brought me a cup of tea.
- Bana bir fincan çay getirdi.
- Bring my hat.
- Şapkamı getir.
- Who brought him?
- Onu kim getirdi?
- How come you never brought me here before?
- Nasıl oldu da beni daha önce buraya getirmedin?
- I didn't bring anything.
- Hiçbir şey getirmedim.
- Bring me a glass of water, please.
- Bir bardak su getiriniz lütfen.
- When we woke up, Grandfather had brought fresh buns for breakfast.
- Uyandığımızda büyükbabam kahvaltı için taze çörekler getirmişti.
- Do you really think money will bring you happiness?
- Paranın size gerçekten mutluluk getireceğini mi düşünüyorsunuz?
- I'll bring one more towel.
- Ben bir tane daha havlu getireceğim.
- Did you bring it home?
- Eve getirdin mi?
- Should I bring a salad or something?
- Size bir salata falan getirmeli miyim?
- Sami brought home two gang members.
- Sami eve iki çete üyesi getirdi.
- Bring the laundry in.
- Kirli çamaşırı içeri getir.
- Can you bring them back?
- Onları geri getirebilir misin?
- Bring a lunch for our day of hiking.
- Yürüyüş günümüz için bir öğle yemeği getir.
- He didn't need to bring an umbrella.
- Şemsiye getirmesine gerek yoktu.
- Tom never brought anyone here.
- Tom buraya hiç kimseyi getirmedi.
- Tom never brought anyone here.
- Tom asla buraya kimseyi getirmedi.
- Bring your tools with you tomorrow.
- Yarın aletlerini de yanında getir.
- I brought something for you.
- Senin için bir şey getirdim.
- Those dark clouds will probably bring rain.
- O kara bulutlar muhtemelen yağmur getirecek.
- I'll bring Tom.
- Tom'u getireceğim.
- You bring the donuts.
- Çörekleri sen getir.
- I'll bring the book back to you tomorrow.
- Yarın kitabı sana geri getireceğim.
- Did you bring any books?
- Hiç kitap getirdin mi?
- I didn't bring them here.
- Onları buraya ben getirmedim.
- I've come to bring her a gift.
- Ona bir hediye getirmeye geldim.
- Bring those men here.
- Şu adamları buraya getir.
- I brought you the wrong screwdriver.
- Sana yanlış tornavidayı getirdim.
- Don't forget to bring your umbrella in case it rains.
- Yağmur yağma ihtimaline karşı şemsiyeni getirmeyi unutma.
- Bring your computer.
- Bilgisayarını getir.
- Chris brought her a present and bravely gave it to her.
- Chris ona bir hediye getirdi ve cesurca ona verdi.
- I've brought something for you.
- Senin için bir şey getirdim.
- Did you bring a weapon?
- Silah getirdin mi?
- Ask Tom to bring his guitar.
- Tom'dan gitarını getirmesini rica et.
- There was no way to bring Tom back.
- Tom'u geri getirmenin bir yolu yoktu.
- He brought me a piece of information.
- Bana bir bilgi getirdi.
- How much did you bring?
- Ne kadar getirdin?
- Bring it to me.
- Onu bana getir.
- Good food brings good health.
- İyi yiyecek iyi sağlık getirir.
- I thought Tom would bring us something to eat.
- Tom'un bize yiyecek bir şeyler getireceğini düşündüm.
- Could you bring me a Time magazine?
- Bana bir Time dergisi getirebilir misin?
- I'll bring you something to eat.
- Sana yiyecek bir şeyler getireceğim.
- Bring your dancing shoes.
- Dans ayakkabılarını getir.
- I brought you some more books to read.
- Okuman için biraz daha kitap getirdim.
- Bring me today's paper.
- Bana bugünün gazetesini getir.
- I'll bring the wine.
- Şarap getireceğim.
- Did you bring an umbrella with you?
- Yanında bir şemsiye getirdin mi?
- Can you bring her back?
- Sen onu geri getirebilir misin?
- I brought it for you.
- Onu senin için getirdim.
- I will bring it right away.
- Onu hemen getireceğim.
- Bring your brother with you.
- Erkek kardeşini yanında getir.
- The witch brought the vampire back.
- Cadı vampiri geri getirdi.
- Tom asked Mary to bring a salad to the party.
- Tom Mary'den partiye salata getirmesini istedi.
- Bring me the newspaper, please.
- Bana gazeteyi getir lütfen.
- Her scream brought the police.
- Çığlığı polisi getirdi.
- Did you bring it home?
- Onu eve getirdin mi?
- He never brings the paycheck home.
- Maaş çekini eve hiç getirmiyordu.
- She forgot to bring her swimsuit.
- Mayosunu getirmeyi unuttu.
- He brought me a coffee even though I had asked for a tea.
- Çay istememe rağmen bana kahve getirdi.
- I have brought his umbrella by mistake.
- Yanlışlıkla onun şemsiyesini getirdim.
- It's raining, so please bring your umbrella.
- Yağmur yağıyor, bu nedenle lütfen şemsiyeni getir.
- Do you want to bring your family to Germany?
- Ailenizi Almanya'ya mı getirmek istiyorsunuz?
- Bring your tools with you tomorrow.
- Yarın aletlerini yanında getir.
- Even if he brought me flowers, I still won't forgive him.
- Bana çiçek getirse bile onu affetmeyeceğim.
- We'll bring Tom home.
- Tom'u eve getireceğiz.
- Bring her inside.
- Onu içeri getir.
- I brought a picture of her.
- Onun bir resmini getirdim.
- I brought her into town this morning.
- Bu sabah onu kasabaya getirdim.
- Bring your work to my room.
- Çalışmalarını odama getir.
- The waiter brought me my drink.
- Garson bana içkimi getirdi.
- The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
- Do you want me to bring you anything?
- Sana bir şey getirmemi ister misin?
- Why did you bring this to me?
- Bunu neden bana getirdin?
- Bring him home.
- Onu eve getirin.
- Tom brings us gifts whenever he visits.
- Tom ne zaman ziyarete gelse bize hediyeler getirir.
- I brought a pie.
- Bir pasta getirdim.
- He was able to bring everything to a good end.
- O her şeyi iyi bir sona getirebildi.
- Which should I bring?
- Hangisini getirmeliyim?
- Tom will bring help.
- Tom yardım getirecek.
- What can I bring?
- Ne getirebilirim?
- I've brought a cup of coffee.
- Bir fincan kahve getirdim.
- Bring her a plate of salad.
- Ona bir tabak salata getir.
- He forgot to bring clothes.
- O giysi getirmeyi unuttu.
- I've come to bring her a gift.
- Ona bir hediye getirmek için geldim.
- Is that all you brought?
- Bütün getirdiğin bu mu?
- Can we bring them?
- Onları getirebilir miyiz?
- I brought you some fruit.
- Sana biraz meyve getirdim.
- I brought you a sandwich.
- Sana bir sandviç getirdim.
- Layla brought the cash.
- Layla parayı getirdi.
- We should've brought another bottle of wine.
- Bir şişe daha şarap getirmeliydik.
- I'll bring sandwiches.
- Sandviçler getiririm.
- After dinner, bring your guitar along and we'll sing.
- Akşam yemeğinden sonra, gitarını yanında getir ve biz şarkı söyleyeceğiz.
- I brought souvenirs for everybody.
- Herkes için hediyelik eşya getirdim.
- You are not permitted to bring dogs into this building.
- Bu binaya köpek getirmeniz yasaktır.
- Bring some bear spray.
- Biraz ayı spreyi getirin.
- This coin will bring you good luck.
- Bu para size iyi şans getirecek.
- The girl brought me a red and a white rose.
- Kız bana bir kırmızı ve bir beyaz gül getirdi.
- We brought dinner.
- Biz yemek getirdik.
- I'll bring Tom to you.
- Tom'u sana getiririm.
- Please bring me a big glass of water!
- Lütfen bana büyük bir bardak su getir!
- I brought the blueprints.
- Planları getirdim.
- He needn't have brought the umbrella.
- Şemsiyeyi getirmesine gerek yoktu.
- I didn't bring my keys.
- Anahtarlarımı getirmedim.
- I should bring some bear spray.
- Biraz ayı spreyi getirmeliyim.
- The waitress brought me my coffee.
- Garson kız bana kahvemi getirdi.
- Bring me the magazines.
- Bana dergileri getir.
- Please bring me a chair from the next room.
- Lütfen bana yan odadan bir sandalye getir.
- I frequently bring my students here.
- Ben öğrencilerimi sık sık buraya getirtiyorum.
- Tom brought Mary her lunch.
- Tom, Mary'ye öğle yemeğini getirdi.
- Bring it home.
- Onu eve getir.
- Bring it back to me.
- Bana geri getir.
- Tom brought his dog to school.
- Tom köpeğini okula getirdi.
- You should bring her to dinner so we can get to know her better.
- Onu yemeğe getirmelisin, böylece onu daha iyi tanıyabiliriz.
- What did Tom bring with him?
- Tom yanında ne getirdi?
- Sami brought Layla back here to Cairo.
- Sami, Layla'yı Kahire'ye geri getirdi.
- Bring pizza and beer!
- Pizza ve bira getir!
- I've brought you a little going away present.
- Sana küçük bir veda hediyesi getirdim.
- Bring all your friends next time.
- Bir dahaki sefer tüm arkadaşlarını getir.
- My uncle brought a two-tiered box of chocolates from Doha.
- Amcam Doha'dan iki katlı bir kutu çikolata getirdi.
- Bring me the scissors.
- Bana makası getir.
- This product brought us a large margin.
- Bu ürün bize büyük bir kar getirdi.
- He brought her to our place.
- Onu bizim eve getirdi.
- Whoever finds the bag must bring it here.
- Her kim çantayı bulursa onu buraya getirmelidir.
- Bring my bags up to my room.
- Çantalarımı odama getirin.
- I wish I had brought an umbrella.
- Keşke şemsiye getirseydim.
- I brought a friend.
- Bir arkadaşımı getirdim.
- Let's bring manufacturing jobs back to America.
- Üretim işlerini Amerika'ya geri getirelim.
- Can you bring him?
- Onu getirebilir misin?
- I'll bring Tom some food.
- Tom'a biraz yiyecek getireceğim.
- You can come to my party, but you have to bring me a gift.
- Partime gelebilirsin ama bana bir hediye getirmek zorundasın.
- It brought a smile to his face.
- Bu onun yüzüne bir gülümseme getirdi.
- I'll bring you a clean knife.
- Sana temiz bir bıçak getireyim.
- Please bring me a glass of water.
- Lütfen bana bir bardak su getir.
- Tell Tom to bring Mary along.
- Tom'a Mary'yi de getirmesini söyle.
- If you want to sit, bring yourself a chair.
- Oturmak istiyorsan, kendine bir sandalye getir.
- April showers bring May flowers.
- Nisan yağmurları mayıs çiçeklerini getirir.
- Don't bring too much clothing when you travel.
- yolculuk sırasında çok fazla giysi getirmeyin.
- Bring her here immediately.
- Onu hemen buraya getir.
- My father used to bring me here when I was a kid.
- Ben bir çocukken babam beni buraya getirirdi.
- Bring a bag lunch.
- Öğle yemeğini getir.
- Did you bring an umbrella with you?
- Yanında şemsiye getirdin mi?
- I'll bring them to you.
- Onları sana getireceğim.
- All this brings up new questions.
- Bütün bunlar yeni sorular getiriyor.
- We've brought enough food to feed everyone.
- Herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdik.
- I brought my camera, of course.
- Tabi ki, ben kameramı getirdim.
- I'll bring Tom home.
- Tom'u eve getireceğim.
- Have you brought the money?
- Parayı getirdiniz mi?
- Bring your friends.
- Arkadaşlarını getir.
- Maybe I'll bring them.
- Belki onları ben getiririm.
- If it rains, bring the washing in.
- Yağmur yağarsa, çamaşırları içeri getirin.
- Bring them home.
- Onları eve getir.
- We should've brought more worms.
- Daha fazla solucan getirmeliydik.
- Bring me a cup of coffee.
- Bana bir fincan kahve getir.
- I should have brought a lunch.
- Öğle yemeği getirmeliydim.
- She brought me a cup of tea without sugar.
- O bana bir bardak şekersiz çay getirdi.
- Did you bring the tea?
- Çayı getirdin mi?
- I can bring it to you.
- Sana getirebilirim.
- My father used to bring me here when I was a kid.
- Ben çocukken babam beni buraya getirirdi.
- He didn't need to bring an umbrella.
- Onun şemsiyeyi getirmesine gerek yoktu.
- Bring me my shoes.
- Ayakkabılarımı getir.
- I'll bring wine.
- Şarap getireceğim.
- In Spain, it's the Three Kings that bring the children their presents.
- İspanya'da çocuklara hediyelerini getiren Üç Kral'dır.
- I want to bring him here.
- Onu buraya getirmek istiyorum.
- Did you bring any books?
- Sen herhangi bir kitap getirdin mi?
- Please bring us two cups of coffee.
- Lütfen bize iki fincan kahve getir.
- Do we need to bring our dictionaries to class tomorrow?
- Yarın sözlüklerimizi sınıfa getirmemiz gerekiyor mu?
- Did you bring what I asked for?
- İstediğim şeyi getirdin mi?
- Bring them along.
- Onları da getirin.
- Can we bring him?
- Onu getirebilir miyiz?
- Sami brought everything that he needed for his meal.
- Sami yemeği için ihtiyacı olan her şeyi getirdi.
- A horseshoe and a four-leaf clover bring good luck.
- At nalı ve dört yapraklı yonca iyi şans getirir.
- I brought my son with me.
- Oğlumu yanımda getirdim.
- Who brought her?
- Onu kim getirdi?
- Bring up a chair for me, please.
- Benim için bir sandalye getirin, lütfen.
- Whoever finds the bag must bring it here.
- Çantayı kim bulursa buraya getirsin.
- I want to bring Tom here.
- Tom'u buraya getirmek istiyorum.
- I bring my children to the park almost every day.
- Neredeyse her gün çocuklarımı parka getiririm.
- Bring also your mother.
- Anneni de getir.
- Bring me a clean plate and take the dirty one away.
- Bana temiz bir tabak getir ve bu kirli tabağı alıp götür.
- I brought a pie.
- Turta getirdim.
- Who brought you in?
- Seni buraya kim getirdi?
- Tom brought me this book.
- Tom bana bu kitabı getirdi.
- She doesn't remember how many plates we have to bring.
- Kaç tabak getirmemiz gerektiğini hatırlamıyor.
- Tom brought me a cup of tea.
- Tom bana bir bardak çay getirdi.
- What brings you here?
- Seni buraya getiren nedir?
- I brought you some aspirin.
- Sana biraz aspirin getirdim.
- I brought you lunch.
- Sana öğle yemeği getirdim.
- Don't bring too much clothing when you travel.
- Seyahat ederken çok fazla kıyafet getirmeyin.
- Bring Tom next time.
- Bir dahaki sefere Tom'u da getir.
- The bartender brought Tom his drink.
- Barmen Tom'a içkisini getirdi.
- Could you bring another bottle of water?
- Bir şişe daha su getirebilir misin?
- I'll bring Tom to you.
- Tom'u sana getireceğim.
- I brought these reports for you to examine.
- Senin incelemen için bu raporları getirdim.
- I'll bring it on Monday.
- Onu pazartesi günü getireceğim.
- I brought a salad.
- Bir salata getirdim.
- I knew we should've brought more food with us.
- Yanımızda daha fazla yiyecek getirmemiz gerektiğini biliyordum.
- Bring a couple more chairs.
- Birkaç sandalye daha getirin.
- Tom brought his lunch today.
- Tom öğle yemeğini bugün getirdi.
- Bring Tom over.
- Tom'u buraya getir.
- I'll bring one more towel.
- Bir havlu daha getireceğim.
- We should bring another bottle of wine.
- Bir şişe şarap daha getirmeliyiz.
- Ask Tom to bring Mary tomorrow.
- Tom'dan yarın Mary'yi getirmesini iste.
- Tom brought Mary back to Boston.
- Tom Mary'yi Boston'a geri getirdi.
- Please bring me two pieces of chalk.
- Lütfen bana iki parça tebeşir getir.
- Bring your cup to the kitchen.
- Fincanını mutfağa getir.
- Bring me today's paper.
- Bugünün gazetesini getir.
- Participants should bring a gift.
- Katılımcılar bir hediye getirmelidir.
- Can you bring her?
- Onu getirebilir misin?
- Bring me some bread, butter, ham and cheese.
- Bana biraz ekmek, tereyağı, jambon ve peynir getir.
- Bring me a moist towel.
- Bana nemli bir havlu getirin.
- Tom has brought presents for us.
- Tom bizim için hediyeler getirmiş.
- Could you bring me a pillow and blanket, please?
- Bana bir yastık ve battaniye getirebilir misiniz, lütfen?
- Did you bring them?
- Onları getirdin mi?
- Tom brought Mary a small gift.
- Tom Mary'ye küçük bir hediye getirdi.
- Can you bring him back?
- Onu geri getirebilir misin?
- Have you ever brought your dog to this beach?
- Hiç köpeğinizi bu sahile getirdiniz mi?
- We forgot to bring one plate.
- Biz bir tabak getirmeyi unuttuk.
- Who brought the salad?
- Salatayı kim getirdi?
- Bill brought me the book.
- Bill bana kitabı getirdi.
- Sami brought Layla something to drink.
- Sami, Layla'ya içecek bir şeyler getirdi.
- Don't forget to bring the camera with you.
- Yanınızda kamera getirmeyi unutmayın.
- We didn't bring it with us.
- Onu yanımızda getirmedik.
- Tom brought home a basket full of plums that he had picked himself.
- Tom eve kendi topladığı eriklerle dolu bir sepet getirdi.
- What did you bring?
- Ne getirdin?
- If you want to sit, bring yourself a chair.
- Oturmak istersen kendine bir sandalye getir.
- Tom brought Mary flowers and candy.
- Tom, Mary'ye çiçek ve şeker getirdi.
- Bring Tom back.
- Tom'u geri getir.
- Tom brought me here.
- Beni buraya Tom getirdi.
- I like to bring my daughters to the park.
- Kızlarımı parka getirmeyi severim.
- He's a very romantic boyfriend who brings me flowers each night.
- Bana her gece çiçek getiren çok romantik bir erkek arkadaş.
- I'll bring her to you.
- Onu sana getireceğim.
- I'll bring it to your office.
- Ofisine getireceğim.
- They brought umbrellas.
- Şemsiye getirmişler.
- Can I bring a friend?
- Bir arkadaş getirebilir miyim?
- He needn't have brought the umbrella.
- Onun şemsiyeyi getirmesine gerek yoktu.
- I'll bring the wine.
- Şarabı getireceğim.
- Tom didn't bring a camera.
- Tom kamera getirmedi.
- You can bring anyone you like.
- İstediğin kişiyi getirebilirsin.
- The bottles of beer that I brought to the party were redundant; the host's family owned a brewery.
- Partiye getirdiğim bira şişeleri gereksizdi; ev sahibinin ailesinin bir bira fabrikası varmış.
- Bring a shovel.
- Bir kürek getir.
- I want you to bring them.
- Onları getirmeni istiyorum.
- I brought some sandals.
- Bazı sandaletler getirdim.
- Sami brought Layla back.
- Sami, Layla'yı geri getirdi.
- Is it OK if I bring a guest?
- Bir misafir getirsem sorun olur mu?
- Betty brought some roses and Jane some carnations.
- Betty gül, Jane karanfil getirdi.
- Don't bring your dog with you.
- Köpeğini yanında getirme.
- Maybe I'll bring him.
- Belki onu getiririm.
- The bottles of beer that I brought to the party were redundant; the host's family owned a brewery.
- Partiye getirdiğim şişe biralar gereksizdi; ev sahibinin ailesinin bir bira fabrikası varmış.
- Bring as many boxes as you can carry.
- Taşıyabildiğin kadar çok kutu getir.
- Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us.
- Amcam ne zaman gelse, bizim için güzel şeyler getirir.
- Don't tell me you didn't bring it.
- Bana getirmediğini söyleme.
- We should've brought a flashlight.
- El feneri getirmeliydik.
- It's a good idea to bring nail scissors.
- Tırnak makası getirmek iyi bir fikir.
- Mary brought dinner.
- Mary akşam yemeği getirdi.
- I don't like when you bring your work home.
- İşini eve getirmenden hoşlanmıyorum.
- I want you to bring her.
- Onu getirmenizi istiyorum.
- They brought dinner.
- Onlar yemek getirdi.
- Can I bring you anything else?
- Sana başka bir şey getirebilir miyim?
- Did you bring enough water?
- Yeterli su getirdin mi?
- Bring me the vinegar and oil, please.
- Bana sirke ve yağ getir lütfen.
- What brings you back to Boston?
- Seni Boston'a geri getiren nedir?
- Sentence Number 888,888 will bring its owner years of happiness.
- 888,888 numaralı cümle sahibine yıllarca mutluluk getirecek.
- Tom brought Mary some water.
- Tom Mary'ye biraz su getirdi.
- I brought my umbrella along, because I was scared it would rain.
- Şemsiyemi yanımda getirdim, çünkü yağmur yağmasından korkuyordum.
- Bring one for me, too.
- Benim için de bir tane getir.
- I don't understand why Tom brought you here.
- Tom'un niçin seni buraya getirdiğini anlamıyorum.
- I brought you some Belgian chocolates.
- Sana birkaç Belçika çikolatası getirdim.
- Bring me another fork, please.
- Bana bir çatal daha getir, lütfen.
- Bring me some food from the kitchen.
- Bana mutfaktan biraz yiyecek getir.
- Please bring this gentleman a glass of beer.
- Lütfen bu beyefendiye bir bardak bira getirin.
- Tom often brings his work home.
- Tom sık sık işini evine getirir.
- I brought one back.
- Bir tane geri getirdim.
- Who brought the marshmallows?
- Marşmelovları kim getirdi?
- Time and circumstances bring wisdom.
- Zaman ve koşullar bilgelik getirir.
- I brought a book.
- Bir kitap getirdim.
- Bring me the boy.
- Oğlanı bana getir.
- Bring Tom inside.
- Tom'u içeri getir.
- Bring me the Kleenex.
- Bana selpak getir.
- Always praise he who brought coffee to Europe.
- Avrupa'ya kahveyi getireni her zaman övün.
- What shall I bring?
- Ne getireyim?
- Why didn't you bring an umbrella?
- Neden şemsiye getirmedin?
- Tom had a hunch that Mary would bring her new boyfriend to the party.
- Tom'un Mary'nin yeni erkek arkadaşını partiye getireceğine dair bir önsezisi vardı.
- Bring him in here.
- Onu buraya getir.
- Can you bring Tom?
- Tom'u getirir misin?
- Did you bring what I asked?
- İstediğim şeyi getirdin mi?
- We don't know what tomorrow will bring.
- Yarının ne getireceğini bilmiyoruz.
- Bring me a glass of water, please.
- Bana bir bardak su getir lütfen.
- Did you bring your family with you?
- Aileni birlikte getirdin mi?
- Bring it back when you're done.
- İşin bittiğinde geri getir.
- Bring those men here.
- O adamları buraya getirin.
- You will bring Tom, won't you?
- Sen Tom'u getireceksin, değil mi?
- Tom brought his knife just in case he needed it.
- Tom ihtiyacı olur diye bıçağını getirdi.
- Should I bring him with me?
- Onu da getireyim mi?
- What brings you here, my friend?
- Seni ne buraya getiriyor, dostum?
- Bring your own picnic basket.
- Kendi piknik sepetini getir.
- Did you happen to bring a blanket?
- Battaniye getirmiş miydin?
- I brought you flowers.
- Sana çiçek getirdim.
- Bring it in, Tom.
- Getir, Tom.
- Bring me the Kleenex.
- Bana kağıt mendili getir.
- Did you bring what I asked you to bring?
- Getirmeni istediğim şeyi getirdin mi?
- I forgot to bring my homework to school.
- Evödevimi okula getirmeyi unuttum.
- She brought me coffee.
- O bana kahve getirdi.
- Bring the book to me, not to him.
- Kitabı bana getir, ona değil.
- As soon as I find it, I'll bring it over to your place.
- Parayı bulur bulmaz, senin evine getireceğim.
- Did you bring a weapon?
- Bir silah getirdin mi?
- Please bring me a cup of tea.
- Lütfen bana bir fincan çay getir.
- Tom might bring his wife and children with him.
- Tom karısını ve çocuklarını da yanında getirebilir.
- Please bring your own eating utensils.
- Lütfen kendi yemek kaplarınızı getirin.
- Bring the kids.
- Çocukları getir.
- Why did you bring them here?
- Neden onları buraya getirdin?
- Please bring me a cup of tea.
- Lütfen bana bir bardak çay getir.
- She brought me a letter to translate.
- Bana çevirmem için bir mektup getirdi.
- I'm surprised you didn't bring Tom along.
- Tom'u getirmediğine şaşırdım.
- Could I bring you something else?
- Size başka bir şey getirebilir miyim?
- My mom brought home the weirdest-shaped squash today.
- Annem bugün eve en garip şekilli kabağı getirdi.
- She brought me many novels in German.
- Bana Almanca yazılmış birçok roman getirdi.
- Bring them here immediately.
- Onları hemen buraya getirin.
- Why have you brought me here?
- Beni neden buraya getirdin?
- She brought me coffee.
- Bana kahve getirdi.
- Your sincerity brings profit.
- Samimiyetiniz kazanç getiriyor.
- Tom brought a cup of tea to me.
- Tom bana bir fincan çay getirdi.
- I brought a picture of you.
- Senin bir resmini getirdim.
- Should we bring Tom home?
- Tom'u eve getirmeli miyiz?
- I'll bring you a cup of tea.
- Sana bir fincan çay getireceğim.
- He brought her flowers.
- Ona çiçek getirmiş.
- Waiter, please bring me another glass of beer.
- Garson, lütfen bana bir bardak daha bira getir.
- Tom brought a crate of beer.
- Tom bir kasa bira getirdi.
- Please bring a cup of tea to me.
- Lütfen bana bir fincan çay getirin.
- I'll bring the beer.
- Birayı getireceğim.
- When you come next time, bring your brother.
- Gelecek defa geldiğinde, erkek kardeşini getir.
- Do I have to bring my son to your office, Doctor?
- Oğlumu ofisine getirmek zorunda mıyım, Doktor?
- Tom brought dinner.
- Tom akşam yemeğini getirdi.
- Sami brought his family to Islam.
- Sami ailesini İslam'a getirdi.
- Could you bring my breakfast to room 305?
- Kahvaltımı 305 numaralı odaya getirebilir misiniz?
- Bring a dish to share.
- Paylaşmak için bir yemek getir.
- I brought some dessert.
- Biraz tatlı getirdim.
- They bring cloth from England.
- Onlar İngiltere'den kumaş getiriyorlar.
- Tom brought it here.
- Tom buraya getirdi.
- What lovely flowers you brought.
- Ne güzel çiçekler getirmişsin.
- I brought mine.
- Ben kendiminkini getirdim.
- Please bring me some medicine for airsickness.
- Lütfen uçak tutması için bana ilaç getirin.
- Bring me the first aid kit.
- Bana ilk yardım çantasını getir.
- She asked me to bring them.
- Onları getirmemi istedi.
- Don't bring that dirty dog through the kitchen.
- O kirli köpeği mutfağa getirme.
- I just wish Tom had brought a flashlight.
- Keşke Tom bir el feneri getirseydi.
- Bring your sister next time.
- Gelecek sefer kız kardeşini de getir.
- I brought you something to eat.
- Sana yiyecek bir şeyler getirdim.
- Can you bring them?
- Onları getirebilir misin?
- I brought a picture of them.
- Onların resmini getirdim.
- A new year brings hope.
- Yeni bir yıl umut getirir.
- Tom brought it for me.
- Tom onu benim için getirdi.
- Bring him over.
- Getirin onu.
- Should I bring her with me?
- Onu yanımda getireyim mi?
- I brought what Tom asked me to bring.
- Tom'un getirmemi istediklerini getirdim.
- The moments conspired and brought us together.
- Anlar komplo kurdu ve bizi bir araya getirdi.
- I brought cookies.
- Kurabiye getirdim.
- Money will not bring you happiness.
- Para size mutluluk getirmez.
- Would you bring me some salt?
- Bana biraz tuz getirir misin?
- What did they bring me?
- Bana ne getirdiler?
- The dog can bring back a stick.
- Köpek bir sopa getirebilir.
- Did you bring what you promised you'd bring?
- Getireceğine söz verdiğin şeyi getirdin mi?
- Bring a date.
- Bir randevu getirin.
- Bring a bucket of apples.
- Bir kova elma getir.
- Tom wanted me to bring you this.
- Tom sana bunu getirmemi istedi.
- Bring your sister next time.
- Bir dahaki sefere kız kardeşini de getir.
- Tom brought flowers.
- Tom çiçek getirdi.
- Please bring us two cups of coffee.
- Lütfen bize iki fincan kahve getirin.
- What brings you here?
- Seni buraya ne getirdi?
- I brought one just in case.
- Her ihtimale karşı bir tane getirdim.
- I'll bring her.
- Ben onu getireceğim.
- A short walk brought me to the lake.
- Kısa bir yürüyüş beni göle getirdi.
- Bring him here immediately.
- Onu hemen buraya getirin.
- I'm going to bring Tom some dinner.
- Tom'a biraz yemek getireceğim.
- I forgot to bring my umbrella with me.
- Şemsiyemi yanımda getirmeyi unuttum.
- It is not necessary to bring a gift.
- Hediye getirmek gerekli değildir.
- Bring Tom along.
- Tom'u da getir.
- She brought a cup of tea to me.
- Bana bir fincan çay getirdi.
- I brought you a peace offering.
- Sana bir barış teklifi getirdim.
- She brought a cup of tea to me.
- O bana bir bardak çay getirdi.
- He brought way too much food, so there was some left over.
- Çok fazla yiyecek getirmişti, bu yüzden bir kısmı arttı.
- I'd like to bring that.
- Onu getirmek istiyorum.
- Do you all want me to bring you anything?
- Sizlere bir şey getirmemi ister misiniz?
- Bring me a cup of coffee, please.
- Bana bir fincan kahve getirin lütfen.
- I wish I had brought my raincoat.
- Keşke yağmurluğumu getirseydim.
- We'll bring her home.
- Onu eve getireceğiz.
- I'll be counting on you to bring a salad.
- Bir salata getireceğinize güveniyor olacağım.
- How many sacrificial lambs do we need to bring the rain back?
- Yağmuru geri getirmek için kaç kurbanlık kuzuya ihtiyacımız var?
- Tom brought Mary home.
- Tom, Mary'i eve getirdi.
- What brings you to Boston?
- Seni Boston'a getiren nedir?
- You do not have to bring your lunch.
- Öğle yemeğinizi getirmek zorunda değilsiniz.
- Bring me their heads.
- Başlarını bana getirin.
- What brings you back to Boston?
- Seni Boston'a geri getiren ne?
- Why didn't you bring it home?
- Neden eve getirmedin?
- I brought you some water.
- Sana biraz su getirdim.
- The storm brought heavy losses.
- Fırtına ağır kayıplar getirdi.
- Don't forget to bring it, OK?
- Onu getirmeyi unutma, tamam mı?
- Tom brought his.
- Kendininkini getirmiş.
- She brought me a cup of tea.
- O, bana bir fincan çay getirdi.
- I wanted to bring you these.
- Sana bunları getirmek istedim.
- For whom have you brought the bone?
- Kemiği kimin için getirdin?
- Have you brought the book?
- Kitabı getirdin mi?
- What would you like Santa to bring you?
- Noel Baba'nın sana ne getirmesini istersin?
- Is that all you brought?
- Tüm getirdiğin bu mu?
- I'll bring it to your office.
- Onu sizin ofisinize getireceğim.
- He's brought the books that I needed.
- İhtiyacım olan kitapları getirdi.
- You can bring us all back something to eat.
- Hepimize yiyecek bir şeyler getirebilirsin.
- I brought you some Belgian chocolates.
- Sana biraz Belçika çikolatası getirdim.
- Bring it here.
- Buraya getirin.
- I brought a small notebook where I am going to write my observations.
- Gözlemlerimi yazacağım küçük bir not defteri getirdim.
- Bring the keys to your brother.
- Anahtarları erkek kardeşine getir.
- How many times have I told you not to bring people over without asking for my permission first?
- İznimi almadan insanları buraya getirmemeni sana kaç kere söyledim?
- Sami brought the gas can there.
- Sami benzin bidonunu oraya getirdi.
- Did you bring a hair dryer?
- Bir saç kurutma makinesi getirdin mi?
- A few minutes' walk brought him to the zoo.
- Birkaç dakikalık yürüyüş onu hayvanat bahçesine getirdi.
- Bring them here immediately.
- Onları hemen buraya getir.
- I brought you water.
- Sana su getirdim.
- Experience brings wisdom.
- Deneyim bilgelik getirir.
- If you have a certificate of immunization, please bring it when you come.
- Aşı sertifikanız varsa, lütfen gelirken getirin.
- After dinner, bring your guitar along and we'll sing.
- Yemekten sonra gitarını getir de şarkı söyleyelim.
- Who did you bring the flowers to?
- Çiçekleri kime getirdin?
- Bring your children with you.
- Çocuklarınızı da getirin.
- I brought a salad.
- Salata getirdim.
- Tom, bring me a sandwich.
- Tom, bana bir sandviç getir.
- I forgot I was supposed to bring a bottle of wine.
- Bir şişe şarap getirmem gerektiğini unuttum.
- Maybe I'll bring her.
- Belki de onu getiririm.
- You should've brought lunch with you.
- Yanında öğle yemeği getirmeliydin.
- Bring Tom to me.
- Tom'u bana getirin.
- You'll bring them, won't you?
- Onları getireceksin, değil mi?
- Please bring it back tomorrow.
- Lütfen yarın onu geri getir.
- They believed the jewel would bring disaster.
- Mücevherin felaket getireceğine inanıyorlardı.
- I want you to bring him.
- Onu getirmeni istiyorum.
- You told me it wouldn't rain today, so I didn't bring an umbrella.
- Sen bana bugün yağmur yağmayacağını söyledin, bu yüzden bir şemsiye getirmedim.
- Bring your own fishing equipment.
- Kendi balıkçılık ekipmanınızı getirin.
- Don't forget to bring insect repellent.
- Böcek kovucu getirmeyi unutma.
- I almost forgot to bring my lunch.
- Öğle yemeğimi getirmeyi neredeyse unutuyordum.
- Bring something to drink.
- İçecek bir şeyler getir.
- I'd like to bring that.
- Bunu getirmek istiyorum.
- Don't forget to bring your lunch on Saturday.
- Cumartesi günü öğle yemeğini getirmeyi unutma.
- Bring me my clothes.
- Bana elbiselerimi getir.
- Bring me my bag.
- Çantamı getir.
- I'll bring you something to eat.
- Sana yiyecek bir şey getireceğim.
- Do you all want me to bring you anything?
- Hepiniz size bir şey getirmemi ister misiniz?
- They brought dinner.
- Onlar akşam yemeği getirdi.
- Tom forgot to bring his tennis racket.
- Tom tenis raketini getirmeyi unuttu.
- Just stay where you are and I'll bring you the papers you need to sign.
- Olduğun yerde kal, ben sana imzalaman gereken kağıtları getireceğim.
- Your behavior brought disgrace on our family.
- Davranışların ailemize utanç getirdi.
- The Romans built aqueducts to bring water from distant places into cities.
- Romalılar uzak yerlerden şehirlere su getirmek için su kemerleri inşa ettiler.
- As usual he brought me nothing.
- Her zamanki gibi o bana bir şey getirmedi.
- Who brought them?
- Kim getirdi?
- Bring her along.
- Onu da yanında getir.
- Tom brought Mary here.
- Tom, Mary'i buraya getirdi.
- I assume both of you brought flashlights.
- Sanırım ikiniz de el feneri getirdiniz.
- Bring sleeping bags, blankets and such.
- Uyku tulumu, battaniye falan getirin.
- Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages.
- Son 100 yılda bilim ve teknoloji ile toplumun diğer alanlarındaki ilerlemeler yaşam kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.
- Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter.
- Ne zaman bir yolculuktan dönse, kızı için bir hediye getirir.
- Apollo 16 brought back a large number of lunar rocks and soil samples.
- Apollo 16 çok sayıda Ay kayası ve toprak örneği getirdi.
- Bring me her head.
- Bana onun kafasını getir.
- Bring them home.
- Onları eve getirin.
- Bring your wallet.
- Cüzdanını getir.
- Tom forgot to bring his lunch today.
- Tom bugün öğle yemeğini getirmeyi unuttu.
- How come you didn't bring it home?
- Niçin onu eve getirmedin?
- Tom didn't bring what I asked for.
- Tom istediğim şeyi getirmedi.
- The bananas you brought to me last night were all bad.
- Dün gece bana getirdiğin muzların hepsi kötüydü.
- Catch it and bring it to Darwin.
- Yakala ve Darwin'e getir.
- Tom brought an umbrella.
- Tom bir şemsiye getirdi.
- His repeated delinquencies brought him to court.
- Tekrarlanan suçları onu mahkemeye getirdi.
- Bring him to me.
- Onu bana getirin.
- They brought us a basket of fruit.
- Onlar bize bir sepet meyve getirdiler.
- Why did you bring a gun?
- Neden silah getirdin?
- What did Tom bring?
- Tom ne getirdi?
- Shall I bring you a glass of water?
- Sana bir bardak su getireyim mi?
- Tom forgot to bring his camera.
- Tom fotoğraf makinesini getirmeyi unuttu.
- Bring your student ID.
- Öğrenci kimliğini getir.
- I need you to bring it to me.
- Onu bana getirmene ihtiyacım var.
- I've come to bring him a gift.
- Ona bir hediye getirmek için geldim.
- I brought you your favorite food.
- Sana en sevdiğin yemeği getirdim.
- We'll bring them.
- Onları getireceğiz.
- Don't forget to bring bug spray.
- Böcek spreyi getirmeyi unutmayın.
- What did she bring with her?
- Yanında ne getirmiş?
- Everyone is expected to bring their own lunch.
- Herkesin kendi öğle yemeğini getirmesi bekleniyor.
- Tom forgot to bring his textbook to class.
- Tom sınıfa ders kitabını getirmeyi unuttu.
- Bring her in here.
- Onu buraya getir.
- Catch it and bring it to Darwin.
- Onu yakala ve Darwin'e getir.
- Can I bring you anything else?
- Size başka bir şey getireyim mi?
- Tom brought a cup of tea to me.
- Tom bana bir bardak çay getirdi.
- Bring Tom to me.
- Tom'u bana getir.
- Bring Tom home.
- Tom'u eve getir.
- I've come to bring them a gift.
- Onlara bir hediye getirmeye geldim.
- Bring me some water.
- Bana biraz su getir.
- Tom brought some beer.
- Tom biraz bira getirdi.
- Do you think money will bring you happiness?
- Paranın size mutluluk getireceğini düşünüyor musunuz?
- Mary brought hers.
- Mary onunkini getirdi.
- Please bring the master key.
- Lütfen ana anahtarı getirin.
- Tom brought it for me.
- Tom bunu benim için getirdi.
- I've brought it back.
- Onu geri getirdim.
- Who brought me here?
- Kim beni buraya getirdi?
- Bring them inside.
- Onları içeri getirin.
- We brought you enough food.
- Size yeterince yiyecek getirdik.
- Is it OK if I bring a guest?
- Bir konuk getirmemin bir sakıncası var mı?
- Bring him to me.
- Onu bana getir.
- Who told you to bring me here?
- Beni buraya getirmeni sana kim söyledi?
- I asked Tom what I should bring to the party.
- Tom'a partiye ne getirmem gerektiğini sordum.
- Should I bring something to you?
- Sana bir şey getireyim mi?
- Bring me a dry towel.
- Bana kuru bir havlu getir.
- Bring me the dictionary.
- Bana sözlüğü getir.
- He's a very romantic boyfriend who brings me flowers each night.
- O, bana her gece çiçek getiren çok romantik bir erkek arkadaş.
- I'll bring it back tomorrow.
- Onu yarın geri getireceğim.
- I will bring it to you tomorrow.
- Yarın sana getireceğim.
- I think I should've brought more money with me.
- Sanırım yanımda daha fazla para getirmeliydim.
- I will bring it right away.
- Hemen getiriyorum.
- I've brought you here to meet Tom.
- Seni buraya Tom'la tanışman için getirdim.
- Tom forgot to bring his camera.
- Tom kamerasını getirmeyi unuttu.
- I brought Tom here.
- Tom'u buraya getirdim.
- In Spain, it's the Three Kings that bring the children their presents.
- İspanya'da çocuklara hediyelerini Üç Kral getirir.
- I've brought lunch.
- Öğle yemeği getirdim.
- My uncle brought a new TV set for us.
- Amcam bizim için yeni bir televizyon getirdi.
- Tom brought his knife just in case he needed it.
- Tom her ihtimale karşı bıçağını getirdi.
- He brought me coffee, when I had asked for tea.
- Ben çay istemiştim, o bana kahve getirdi.
- Tom brought enough food to feed everyone.
- Tom herkesi doyuracak kadar yemek getirdi.
- Bring it on, Tom.
- Getir, Tom.
- Bring me something to eat.
- Bana yiyecek bir şeyler getir.
- I brought a jacket because it was quite cool this morning.
- Bu sabah oldukça soğuk olduğu için bir ceket getirdim.
- Tom brought Mary some clothes.
- Tom Mary'ye birtakım giysiler getirdi.
- I brought flowers.
- Çiçek getirdim.
- No, we didn't bring anything.
- Hayır, biz hiçbir şey getirmedik.
- Bring your children with you.
- Çocuklarınızı da yanınızda getirin.
- Tom brought me a glass of water.
- Tom bana bir bardak su getirdi.
- I will bring it to you tomorrow.
- Yarın getireceğim.
- Could you bring me another hot towel?
- Bana başka bir sıcak havlu getirir misin?
- The only thing I can do is bring a cup of tea.
- Yapabileceğim tek şey bir bardak çay getirmek.
- Bring me a glass of beer.
- Bana bir bardak bira getir.
- They brought theirs.
- Kendilerininkini getirdiler.
- Please don't bring alcoholic beverages into the stadium.
- Lütfen stadyuma alkollü içecek getirmeyin.
- My uncle brought a new TV set for us.
- Dayım bizim için yeni bir TV seti getirdi.
- I'll be counting on you to bring a salad.
- Salata getirmen için sana güveniyor olacağım.
- Every person is expected to bring their own lunch.
- Herkesin kendi öğle yemeğini getirmesi bekleniyor.
- I want to bring my family here.
- Ailemi buraya getirmek istiyorum.
- You might want to bring Tom with you.
- Tom'u yanında getirmek isteyebilirsin.
- What bad news have you brought?
- Ne kadar kötü haber getirdin?
- Bring her home.
- Onu eve getir.
- What kind of wine should I bring?
- Ne tür bir şarap getirmeliyim?
- Who brought this?
- Bunu kim getirdi?
- Tom brought Mary a coffee.
- Tom, Mary'ye kahve getirdi.
- We'll bring him home.
- Onu eve getireceğiz.
- Maybe I'll bring her.
- Belki onu getiririm.
- Tom has brought presents for all of us.
- Tom hepimize hediyeler getirdi.
- I assume you brought something to eat.
- Sanırım yiyecek bir şey getirdin.
- I brought you some coffee.
- Ben sana biraz kahve getirdim.
- Power brings corruption.
- Güç yozlaşmayı getirir.
- This coin will bring you good luck.
- Bu para sana iyi şans getirecek.
- Don't forget to bring a camera.
- Fotoğraf makinesi getirmeyi unutma.
- Don't bring food inside the tent.
- Çadırın içine yiyecek getirmeyin.
- You may bring anyone you want.
- İstediğin kişiyi getirebilirsin.
- Who brought you?
- Seni kim getirdi?
- Why have you brought the child here?
- Çocuğu neden buraya getirdin?
- Please bring us two cups of tea and one cup of coffee.
- Lütfen bize iki fincan çay ve bir fincan kahve getir.
- He brought the diamond to the exhibition room.
- O, elması sergi salonuna getirdi.
- We need to bring our family back together.
- Ailemizi tekrar bir araya getirmeliyiz.
- Tom brought us each a gift.
- Tom hepimize birer hediye getirdi.
- Tom forgot to bring his textbook to class.
- Tom ders kitabını sınıfa getirmeyi unuttu.
- Could you bring my breakfast to room 305?
- Oda 305'e kahvaltımı getirir misin?
- I assumed you might be hungry so I brought some sandwiches.
- Acıkmış olabileceğini düşündüm, o yüzden sandviç getirdim.
- Tom brought Mary a drink.
- Tom, Mary'ye içki getirdi.
- I have brought you what you asked for.
- İstediğin şeyi sana getirdim.
- I brought you some ice.
- Sana biraz buz getirdim.
- It brought a smile to her face.
- Bu onun yüzüne bir gülümseme getirdi.
- He brought me a coffee, in spite of that I'd asked for a tea.
- Çay istememe rağmen bana kahve getirdi.
- Who brought the beer?
- Kim bira getirdi?
- I've brought you here to meet Tom.
- Seni buraya Tom'la tanışmak için getirdim.
- I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
- Tom brought me here on our first date.
- Tom beni buraya ilk buluşmamızda getirdi.
- He brought two sandwiches for lunch.
- Öğle yemeği için iki sandviç getirdi.
- I wish I'd brought my bathing suit.
- Keşke mayomu getirseydim.
- Tom brought a date to the party.
- Tom partiye bir kız getirdi.
- I hope you guys brought your swimsuits.
- Umarım mayolarınızı getirmişsinizdir.
- Did you bring yours?
- Seninkini getirdin mi?
- You bring the donuts.
- Sen çörek getir.
- We'll bring her.
- Biz onu getireceğiz.
- This amulet brings me good luck.
- Bu muska bana iyi şans getirir.
- I brought you something.
- Sana bir şey getirdim.
- Why did you bring them here?
- Onları neden buraya getirdin?
- Bring wool socks for the mountains.
- Dağlar için yün çorap getirin.
- I brought something for you.
- Sana bir şey getirdim.
- I should have brought an umbrella.
- Bir şemsiye getirmeliydim.
- Bring it back.
- Geri getir.
- Bring him with you.
- Onu yanında getir.
- Who should I bring?
- Kimi getirmeliyim?
- What should I bring?
- Ne getireyim?
- He brought me coffee.
- Bana kahve getirdi.
- Tom forgot to bring his homework to school.
- Tom ödevini okula getirmeyi unuttu.
- He brought me to the bus stop.
- Beni otobüs durağına getirdi.
- The boy who she brought with her was very handsome.
- Onun yanında getirdiği çocuk çok yakışıklıydı.
- Tom brought me coffee.
- Tom bana kahve getirdi.
- Tom brought dinner.
- Tom akşam yemeği getirdi.
- Bring water with the bucket.
- Kova ile su getirin.
- Tom didn't bring it.
- Tom onu getirmedi.
- There was no way to bring Tom back.
- Tom'u geri getirmenin hiçbir yolu yoktu.
- I'll bring the book back to you tomorrow.
- Kitabı yarın size geri getireceğim.
- You brought nothing.
- Hiçbir şey getirmedin.
- What'll Tom bring?
- Tom ne getirecek?
- I brought you some coffee.
- Sana kahve getirdim.
- That's why I brought you here.
- Bu yüzden seni buraya getirdim.
- The Romans built aqueducts to bring water from distant places into cities.
- Romalılar uzak yerlerden suyu getirmek için su kemerleri inşa ettiler.
- My uncle brought a new TV set for us.
- Dayım bizim için yeni bir televizyon getirdi.
- Did you bring the key?
- Anahtarı getirdin mi?
- We will have brought you to the hospital afterwards.
- Daha sonra sizi hastaneye getireceğiz.
- Do we need to bring our dictionaries to class tomorrow?
- Yarın sözlüklerimizi derse getirmemiz gerekiyor mu?
- Tom got the corkscrew out of the drawer and opened the bottle of wine that Mary had brought.
- Tom çekmeceden tirbuşonu çıkardı ve Mary'nin getirdiği şarap şişesini açtı.
- Tom brought this.
- Tom bunu getirdi.
- Could you bring me a Japanese newspaper?
- Bana bir Japon gazetesi getirir misin?
- Can you bring me the bill, please?
- Lütfen bana faturayı getirir misin?
- Bring all your friends next time.
- Bir dahaki sefere bütün arkadaşlarını getir.
- You needn't have brought your umbrella.
- Şemsiyeni getirmene gerek yoktu.
- My aunt brought me flowers.
- Teyzem bana çiçek getirmiş.
- Did you bring your lunch from home?
- Evden öğle yemeğini getirdin mi?
- Why did Tom bring you here?
- Tom seni buraya neden getirdi?
- He brought dinner.
- O, akşam yemeği getirdi.
- Sami brought the gift in for Layla.
- Sami hediyeyi Leyla için getirdi.
- Bring also your mother.
- Ananı da getir.
- Bring me some bread, butter, ham and cheese.
- Bana biraz ekmek, tereyağı, jambon ve peynir getirin.
- Tom often brings Mary with him when he comes here.
- Tom buraya geldiğinde çoğunlukla Mary'yi yanında getirir.
- I hope you brought your guitar.
- Gitarını getirdiğini umuyorum.
- Please bring me a menu.
- Lütfen bana bir menü getir.
- Bring them back.
- Onları geri getirin!
- Why didn't you bring your hat today?
- Neden bugün şapkanı getirmedin?
- I didn't bring them.
- Onları ben getirmedim.
- Your sincerity brings profit.
- Samimiyetiniz kâr getirir.
- Please bring me my bill.
- Lütfen faturamı getirin.
- Bring them with you.
- Onları da getirin.
- I brought flowers.
- Ben çiçekler getirdim.
- We brought trouble.
- Bela getirdik.
- I'll bring it back.
- Onu geri getireceğim.
- I brought you a housewarming present.
- Sana yeni ev hediyesi getirdim.
- I wish I had brought an umbrella.
- Keşke bir şemsiye getirseydim.
- He brought food to his guest and provided him shelter.
- O, misafirine yemek getirdi ve ona barınak sağladı.
- I brought one back.
- Birini geri getirdim.
- Tom brought his daughter to work.
- Tom kızını işe getirdi.
- I brought some candy for you.
- Sana biraz şeker getirdim.
- Bring the water to a boil.
- Suyu kaynamaya getir.
- Islam has just brought so much peace into my life.
- İslam hayatıma çok fazla huzur getirdi.
- They'll bring her.
- Onu getirecekler.
- I wonder who brought the cake.
- Keki kimin getirdiğini merak ediyorum.
- The girl brought me a red and a white rose.
- Kız bana kırmızı ve beyaz bir gül getirdi.
- Spring brings mild weather after the cold winter.
- Bahar, soğuk kıştan sonra ılıman havayı getirir.
- Should I bring Tom with me?
- Tom'u da yanımda getirmeli miyim?
- Today the postman brought your very sweet gift.
- Bugün postacı senin çok tatlı hediyeni getirdi.
- An hour's drive brought us to the airport.
- Bir saatlik yol bizi havaalanına getirdi.
- The love of liberty brought us here.
- Özgürlük aşkı bizi buraya getirdi.
- The business brings him in 8000 dollars a year.
- Bir yıl içinde iş ona 8000 dolar getiriyor.
- They brought umbrellas.
- Onlar şemsiyeler getirdi.
- I'll bring it right away.
- Hemen getiriyorum.
- Why didn't you bring your wife to the party?
- Karını partiye niçin getirmedin?
- Can I bring Tom?
- Tom'u getirebilir miyim?
- Bring me the key.
- Anahtarı bana getir.
- Tom didn't bring his keys.
- Tom anahtarlarını getirmedi.
- I forgot to bring the map.
- Haritayı getirmeyi unuttum.
- I accidentally forgot to bring the house key.
- Ben evin anahtarını getirmeyi yanlışlıkla unuttum.
- Bring help.
- Yardım getirin.
- He brought me coffee, when I had asked for tea.
- Çay istediğimde, bana kahve getirdi.
- I need you to bring me something.
- Bana bir şey getirmene ihtiyacım var.
- Bring your kids, too.
- Çocuklarınızı da getirin.
- I should've brought my camera.
- Kameramı getirmeliydim.
- Please bring him his beer.
- Lütfen ona birasını getir.
- Did you bring it?
- Onu getirdin mi?
- Mothers bring life into the world.
- Anneler dünyaya hayat getirirler.
- She brought his lunch today.
- O, bugün onun öğle yemeğini getirdi.
- Bring your children with you.
- Çocuklarını yanında getir.
- Some children brought peanut butter sandwiches, some ham, and others cheese.
- Bazı çocuklar fıstık ezmeli, bazıları jambonlu, bazıları da peynirli sandviç getirdi.
- Tom brought me something to eat.
- Tom bana yiyecek bir şey getirdi.
- Bring a jacket for the nights.
- Geceler için ceket getirin.
- He brought two sandwiches for lunch.
- O, öğle yemeği için iki sandviç getirdi.
- I've brought you flowers.
- Sana çiçek getirdim.
- Please bring a dictionary.
- Lütfen bir sözlük getirin.
- Do you want me to bring you something to eat?
- Sana yiyecek bir şey getirmemi ister misin?
- Waiter, bring me a double.
- Garson, bana bir duble getir.
- Please bring your toolkit.
- Lütfen alet çantanızı getirin.
- I brought that back from Australia.
- Bunu Avustralya'dan getirdim.
- Bring me the menu, please.
- Lütfen bana menüyü getirin!
- Please bring me a half-bottle of wine.
- Lütfen bana yarım şişe şarap getirin.
- I wish I had brought my computer.
- Keşke bilgisayarımı getirseydim.
- Tom didn't bring his tools with him today.
- Tom bugün aletlerini yanında getirmedi.
- He brought us sad news.
- Bize üzücü haberler getirdi.
- When was the last time you brought Mary flowers?
- Mary'ye en son ne zaman çiçek getirdin?
- Please bring me a menu.
- Lütfen bana bir menü getirin.
- They brought medical supplies.
- Tıbbi malzeme getirmişler.
- Wealth does not always bring us happiness.
- Zenginlik bize her zaman mutluluk getirmez.
- She would often bring home table scraps from the restaurant where she worked to feed to her dog.
- Köpeğini beslemek için sık sık çalıştığı restorandan eve sofra artıkları getirirdi.
- I will bring hell upon them.
- Onların üzerine cehennemi getireceğim.
- We should bring another bottle of wine.
- Bir şişe daha şarap getirmeliyiz.
- I've just been told that I have to bring my own equipment.
- Az önce kendi ekipmanımı getirmem gerektiği söylendi.
- Bring a couple more chairs.
- Bir çift sandalye daha getir.
- Tom brought me back in his car.
- Tom beni arabasıyla geri getirdi.
- Please bring your toolkit.
- Lütfen araç takımınızı getirin.
- She brought hers.
- O kendininkini getirdi.
- Bring a dish to share.
- Paylaşacak bir tabak getirin.
- Who brings me fruit and tea?
- Kim bana meyve ve çay getirir?
- I brought my gun with me.
- Silahımı yanımda getirdim.
- Midway through our trip we realized that we hadn't brought enough money.
- Yolculuğumuzun ortasında yeterince para getirmediğimizi fark ettik.
- What brings you here?
- Seni buraya getiren ne?
- I've brought a gift for Tom.
- Tom için bir hediye getirdim.
- I helped him bring the desk.
- Masayı getirmesine yardım ettim.
- Did you bring a towel?
- Havlu getirdin mi?
- I didn't bring my wedding ring with me.
- Alyansımı yanımda getirmedim.
- Bring him in here.
- Buraya getirin.
- Who brought Mary?
- Mary'yi kim getirdi?
- Let's bring our troops home.
- Askerlerimizi eve getirelim.
- Could you bring us the bill, please?
- Bize faturayı getirebilir misin, lütfen?
- Tom asked Mary what he should bring to the party.
- Tom Mary'ye partiye ne getirmesi gerektiğini sordu.
- Bring it in here.
- Onu buraya getirin.
- Can you bring her back?
- Onu geri getirebilir misin?
- He brought food to his guest and provided him shelter.
- Misafirine yemek getirdi ve ona barınak sağladı.
- We should've brought lunch.
- Öğle yemeği getirmeliydik.
- I forgot to bring my health insurance card.
- Sağlık sigortası kartımı getirmeyi unuttum.
- Bring our boys home.
- Çocuklarımızı eve getirin.
- Can you bring them back?
- Onları geri getirebilir misiniz?
- I brought you a gift.
- Sana bir hediye getirdim.
- I'll bring my sister to the party.
- Kız kardeşimi partiye getireceğim.
- You bring the bagels.
- Sen simitleri getir.
- We'll bring her.
- Onu getireceğiz.
- I brought you this.
- Sana bunu getirdim.
- Tom brought me here on our first date.
- Tom ilk çıkmamızda beni buraya getirdi.
- Tom brought a pie.
- Tom turta getirdi.
- He forgot to bring his homework, so he got detention.
- Ödevini getirmeyi unuttu, bu yüzden ceza aldı.
- How many times have I told you not to bring people over without asking for my permission first?
- Önce benim iznimi almadan sana kaç kez insanları getirmemeni söyledim?
- Could you please bring me a clean knife?
- Lütfen bana temiz bir bıçak getirir misin?
- I brought mine.
- Benimkini getirdim.
- Bring your student ID.
- Öğrenci kimliğinizi getirin.
- Tom brought a gift for Mary.
- Tom, Mary'ye bir hediye getirdi.
- You brought them here, didn't you?
- Onları buraya sen getirdin, değil mi?
- You aren't permitted to bring dogs into this building.
- Bu binaya köpek getirmeniz yasak.
- Tom brought his lunch today.
- Tom bugün öğle yemeğini getirdi.
- The development of economy has brought other social problems.
- Ekonominin gelişmesi başka sosyal sorunları da beraberinde getirdi.
- I will bring it to you tomorrow.
- Yarın size getireceğim.
- Tom brought me a cup of tea.
- Tom bana bir fincan çay getirdi.
- I'll bring you another cup of coffee.
- Sana bir fincan kahve daha getireceğim.
- Bring them back!
- Onları geri getir!
- Why did you bring us here?
- Bizi neden buraya getirdin?
- I never should've brought you here.
- Seni asla buraya getirmemeliydim.
- Go and bring me the bottle of vanilla you used.
- Git ve kullandığın vanilya şişesini bana getir.
- You never know what the future will bring.
- Geleceğin ne getireceğini asla bilmezsin.
- Did you bring everything we asked you to?
- Getirmeni istediğimiz her şeyi getirdin mi?
- I brought a pizza.
- Bir pizza getirdim.
- Bring it to me.
- Onu bana getirin.
- Bring me my cane.
- Bastonumu getirin bana.
- What brings you down here?
- Seni buralara getiren nedir?
- Two friends brought him help.
- İki arkadaş ona yardım getirdi.
- Do I have to bring my son to your office?
- Oğlumu ofisinize getirmek zorunda mıyım?
- This brings me back to my youth.
- Bu beni gençliğime geri getiriyor.
- Bring it closer.
- Daha yakına getir.
- I'll bring my sister when I come next time.
- Bir dahaki sefere gelirken kız kardeşimi de getireceğim.
- Did Tom bring anybody to the party?
- Tom partiye kimseyi getirdi mi?
- The boys bring their books every day.
- Çocuklar her gün kitaplarını getirirler.
- Did you bring them?
- Onları sen mi getirdin?
- Bring them along.
- Onları yanında getir.
- It brought a smile to her face.
- Yüzüne bir gülümseme getirdi.
- Destiny brought us together.
- Kader bizi bir araya getirdi.
- Bring food.
- Yiyecek getirin.
- I brought you some aspirin.
- Sana aspirin getirdim.
- Tom brought a blanket.
- Tom bir battaniye getirdi.
- I brought you some cookies.
- Sana biraz kurabiye getirdim.
- Dan brought the violin to Linda.
- Dan kemanı Linda'ya getirdi.
- Why have you brought me here?
- Neden beni buraya getirdin?
- Bring her with you.
- Onu yanında getir.
- Please bring a salad.
- Lütfen bir salata getir.
- I brought a small notebook where I am going to write my observations.
- Gözlemlerimi yazacağım ufak bir defter getirdim.
- He tried to bring about peace.
- O, barış getirmek için çalıştı.
- Bring your dancing shoes.
- Dans ayakkabılarınızı getirin.
- Tom brought refreshments.
- Tom yiyecek içecek getirdi.
- I wish I'd brought an umbrella with me.
- Keşke yanımda bir şemsiye getirseydim.
- Spring brings warm weather and beautiful flowers.
- Bahar sıcak hava ve güzel çiçekler getiriyor.
- Bring them to me.
- Onları bana getir.
- Don't forget to bring your student ID.
- Öğrenci kimliğinizi getirmeyi unutmayın.
- She brought a cup of tea to me.
- O, bana bir fincan çay getirdi.
- I brought you some food.
- Sana biraz yiyecek getirdim.
- Could you bring me another hot towel?
- Bana bir sıcak havlu daha getirebilir misin?
- Tom has already told Mary what to bring to the party.
- Tom, Mary'ye partiye ne getireceğini çoktan söyledi.
- Who brought us here?
- Bizi buraya kim getirdi?
- Why haven't you brought me here before?
- Neden beni daha önce buraya getirmedin?
- Don't you want me to bring you anything?
- Sana bir şey getirmemi istemiyor musun?
- I'll bring help.
- Yardım getireyim.
- Did you bring rolls?
- Sandviç ekmeği getirdin mi?
- The war brought about death and destruction in the city.
- Savaş kente ölüm ve yıkım getirdi.
- Could you bring me something to eat?
- Bana yiyecek bir şey getirebilir misin?
- Bring her here.
- Onu buraya getirin.
- I brought my tools.
- Aletlerimi getirdim.
- I'll bring it right away.
- Onu hemen getireceğim.
- The heavy rain brought floods in the valley.
- Şiddetli yağmur vadiye sel getirdi.
- He brought a chest, in which there were very valuable goods.
- İçinde çok değerli eşyalar olan bir sandık getirdi.
- My uncle brought a two-tiered box of chocolates from Doha.
- Amcam Doha'dan iki katmanlı çikolata kutusu getirdi.
- Participants should bring a gift.
- Katılımcılar bir hediye getirmeli.
- I brought wine.
- Ben şarap getirdim.
- Bring your own bottle.
- Kendi şişeni getir.
- I don't understand why Tom brought you here.
- Tom'un seni neden buraya getirdiğini anlamıyorum.
- Why did you bring me here?
- Beni neden buraya getirdin?
- Don't forget to bring it, OK?
- Getirmeyi unutma, tamam mı?
- Please have my baggage brought to the station.
- Lütfen bavulumu istasyona getirtin.
- Don't forget to bring a camera.
- Bir kamera getirmeyi unutma.
- I brought a bottle of wine.
- Bir şişe şarap getirdim.
- Don't bring food inside the tent.
- Çadırın içine yiyecek getirme.
- I can bring it.
- Getirebilirim.
- I wonder who brought the cake.
- Pastayı kimin getirdiğini merak ediyorum.
- Bring pizza and beer!
- Pizza ve bira getirin!
- Please be sure to bring some of your friends to the party.
- Lütfen partiye birkaç arkadaşınızı da getirmeyi unutmayın.
- Did you bring the calendar?
- Takvimi getirdiniz mi?
- Be nice, or Santa Claus won't bring you any presents.
- Kibar ol, yoksa Noel Baba sana hediye getirmeyecek.
- I brought something that I want to give you.
- Sana vermek istediğim bir şey getirdim.
- We'll bring them home.
- Onları eve getireceğiz.
- Will money bring you happiness?
- Para size mutluluk getirir mi?
- I want you to bring Tom a letter.
- Tom'a bir mektup getirmeni istiyorum.
- Fadil brought some clothes for Dania.
- Fadıl, Dania için bazı kıyafetler getirdi.
- The loss of his mother brought him sorrow and regret.
- Annesinin kaybı ona üzüntü ve pişmanlık getirdi.
- Bring her in here and lay her on the sofa.
- Onu buraya getirin ve divana yatırın.
- Could you bring me something to eat?
- Bana yiyecek bir şeyler getirebilir misin?
- Bring her here immediately.
- Onu hemen buraya getirin.
- They brought medical supplies.
- Onlar tıbbi malzeme getirdiler.
- Two friends brought him help.
- İki arkadaşı ona yardım getirdi.
- Bring him along.
- Onu da getirin.
- Tom didn't bring it.
- Tom getirmedi.
- Tom brought Mary to the hospital.
- Mary'yi hastaneye Tom getirdi.
- Bring us two egg sandwiches, two cups of coffee and two pieces of apple pie, please.
- Bize iki yumurtalı sandviç, iki fincan kahve ve iki parça elmalı turta getirin lütfen.
- Let's hope all these people brought something to eat and drink.
- Umalım da tüm bu insanlar yiyecek ve içecek bir şeyler getirmiş olsun.
- Did you bring this car from Germany?
- Bu arabayı Almanya'dan mı getirdin?
- Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
- Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
- I'll see what else we need to bring.
- Başka ne getirmemiz gerektiğine bakacağım.
- I hope you brought coffee.
- Umarım kahve getirmişsindir.
- Should I bring something to read?
- Okumak için bir şeyler getireyim mi?
- Bring her home.
- Onu eve getirin.
- Why do you always bring that up?
- Neden hep bunu gündeme getiriyorsun?
- Tom called to ask if he should bring anything.
- Tom herhangi bir şey getirmesinin gerekip gerekmediğini sormak için aradı.
- Tom brought Mary some flowers.
- Tom Mary'ye birkaç çiçek getirdi.
- I'll bring your check right away.
- Çekinizi hemen getiriyorum.
- I'll bring help.
- Ben yardım getireceğim.
- I should have brought an umbrella.
- Şemsiye getirmeliydim.
- He has to wait until I bring him some warm milk.
- Ben ona sıcak süt getirene kadar beklemek zorunda.
- Don't bring sand into the bed.
- Yatağa kum getirme.
- Make sure to bring that back inside before it rains.
- Yağmur yağmadan önce onu içeri getirdiğinden emin ol.
- Bring Tom here.
- Tom'u buraya getir.
- Tom wanted Mary to bring him a cup of coffee.
- Tom, Mary'den ona bir fincan kahve getirmesini istedi.
- The efforts brought about no effect.
- Çabalar sonuç getirmedi.
- You can't bring your cat to school.
- Kedini okula getiremezsin.
- He has brought shame upon his family.
- O, ailesine utanç getirdi.
- Tom brought a broom.
- Tom bir süpürge getirdi.
- Bring it back when you are through.
- İşiniz bittiğinde geri getirin.
- We've brought you a present.
- Size bir hediye getirdik.
- We brought dinner.
- Biz akşam yemeği getirdik.
- The best ideas do not always bring the best results.
- En iyi fikirler her zaman en iyi sonuçları getirmez.
- Bring your daughter.
- Kızını getir.
- Tom brought a broom.
- Tom bir süpürge getirmiş.
- Bring Tom here immediately.
- Tom'u hemen buraya getir.
- The Romans built aqueducts to bring clean water into the cities.
- Romalılar şehirlere temiz su getirmek için su kemerleri inşa ettiler.
- I brought back incredible footage from Morocco.
- Fas'tan inanılmaz görüntüler getirdim.
- What has brought you here?
- Seni buraya ne getirdi?
- Do you think money will bring you happiness?
- Sence para sana mutluluk getirecek mi?
- Bring an umbrella because it is expected to rain this afternoon.
- Şemsiye getirin çünkü öğleden sonra yağmur yağması bekleniyor.
- I'll bring him.
- Onu getireceğim.
- Did you bring it home?
- Bunu eve getirdin mi?
- The only thing I can do is bring a cup of tea.
- Yapabileceğim tek şey bir fincan çay getirmek.
- I've brought some popcorn and soda for us to eat and drink while playing video games.
- Oyun oynarken yiyip içmemiz için patlamış mısır ve soda getirdim.
- I brought you your medicine.
- Sana ilacını getirdim.
- Sami brought forward more damning evidence against Layla.
- Sami, Layla'ya karşı daha fazla kanıt getirdi.
- This product brought us a large margin.
- Bu ürün bize büyük bir kar marjı getirdi.
- I brought a pizza.
- Pizza getirdim.
- Can you bring me the bill, please?
- Bana faturayı getirebilir misin lütfen?
- Bring me my glasses.
- Gözlüklerimi getirin.
- Should I bring something to you?
- Sana bir şey getirmem gerekiyor mu?
- Bring our boys home.
- Çocuklarımızı eve getirmek.
- Gather the papers and bring them here.
- Kağıtları topla ve onları buraya getir.
- You'll bring her, won't you?
- Onu getireceksin, değil mi?
- Waiter, please bring me some water.
- Garson, bana biraz su getir lütfen.
- Bring me this.
- Bana bunu getir.
- I brought the blueprints.
- Ben planları getirdim.
- They will bring Tom.
- Tom'u getirecekler.
- I forgot to bring warm clothes.
- Ben kalın giysiler getirmeyi unuttum.
- It is unfortunate that our mayor has brought fame and shame to Toronto.
- Belediye başkanımızın Toronto'ya şöhret ve utanç getirmesi talihsiz bir durumdur.
- Did you bring your lunch from home?
- Öğle yemeğini evden mi getirdin?
- They brought us a basket of fruit.
- Bize bir sepet meyve getirdiler.
- He forgot to bring his homework, so he got detention.
- O, ev ödevini getirmeyi unuttu, gözaltı cezası aldı.
- Bring her to me.
- Onu bana getir.
- We brought him his son's completely bloodstained garment.
- Ona oğlunun tamamen kanlı giysisini getirdik.
- Ali ate the Noah's Pudding his neighbor brought.
- Ali komşusunun getirdiği Nuh'un Pudingini yedi.
- He brought her dog to school.
- Köpeğini okula getirmiş.
- Did you bring anything else to wear?
- Giymek için başka bir şey getirdin mi?
- Can I bring my friends?
- Arkadaşlarımı getirebilir miyim?
Show More (1915)
|
