1 |
confront |
karşı koymak |
v. |
|
- Someone has to confront him.
- Biri ona karşı koymak zorunda.
- Did you ever confront him?
- Hiç ona karşı koydun mu?
- Someone has to confront them.
- Biri onlara karşı koymak zorunda.
- I didn't confront him.
- Ona karşı koymadım.
- I didn't confront them.
- Onlara karşı koymadım.
- Did you ever confront them?
- Hiç onlara karşı koydun mu?
Show More (3)
|
2 |
confront |
karşılaşmak |
v. |
|
- The difficulties confronting the board of directors were not easy to handle.
- Yönetim kurulunun karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmek kolay değildi.
- She opened the door only to be confronted by a crowd of reporters.
- Kapıyı açtığında bir gazeteci kalabalığıyla karşılaştı.
- The farmer is the first person to confront a forest fire.
- Bir orman yangınıyla ilk karşılaşan kişi çiftçidir.
- Sami later confronted Layla.
- Sami daha sonra Leyla ile karşılaştı.
Show More (1)
|
3 |
confront |
yüz yüze getirmek |
v. |
|
- He confessed after being confronted with evidence.
- Kanıtlarla yüz yüze getirildikten sonra suçunu itiraf etti.
- He was confronted with some difficulties.
- Bazı güçlüklerle yüz yüze getirildi.
Show More (-1)
|
4 |
confront |
yüz yüze gelmek |
v. |
|
- He is confronted by many difficulties.
- O pek çok güçlükle yüz yüze geliyor.
- Tom confronted Mary directly.
- Tom doğrudan Mary ile yüz yüze geldi.
Show More (-1)
|
5 |
confront |
yüzleşmek |
v. |
|
- He decided to confront his fear of heights by doing bungee-jumping.
- Yükseklik korkusuyla bungee-jumping yaparak yüzleşmeye karar verdi.
Show More (-2)
|