| 1 |
elicit |
almak |
v. |
|
- Two out of four problems unsolved elicited a pitiless "unsatisfactory" from him.
- Çözülemeyen dört problemden ikisi ondan acımasız bir "yetersiz" cevabı almasına neden oldu.
- But I believe that a joint effort may perhaps still elicit an answer from you.
- Ancak ortak bir çabanın belki de hala sizden bir cevap alabileceğine inanıyorum.
- Tom tried to elicit a response from Mary.
- Tom Mary'den bir yanıt almaya çalıştı.
Show More (0)
|
| 2 |
elicit |
(bilgi) koparmak |
v. |
|
- The detectives elicited a confession from the robber.
- Dedektifler hırsızdan bir itiraf kopardılar.
Show More (-2)
|
| 3 |
elicit |
çıkarmak |
v. |
|
- In the process of discussions between the groups we elicited the facts, which even they had to agree.
- Gruplar arasındaki tartışmalar sürecinde onların bile kabul etmek zorunda kaldığı gerçekleri ortaya çıkardık.
Show More (-2)
|
