entirely - English Turkish Sentences
English Turkish
entirely tamamen adv.
  • Kaliningrad is an entirely different matter.
  • Kaliningrad tamamen farklı bir konudur.
  • That is entirely possible at a purely technical level, but there is a lack of political will.
  • Bu tamamen teknik düzeyde mümkündür, ancak siyasi irade eksikliği söz konusudur.
  • Secondly, we have an entirely ideological question.
  • İkinci olarak, tamamen ideolojik bir sorunumuz var.
Show More (282)
entirely tam olarak adv.
  • We also believe that the draft resolution is not entirely correct.
  • Ayrıca karar taslağının tam olarak doğru olmadığına inanıyoruz.
  • We are still not entirely convinced that that is going in the right direction.
  • Bunun doğru yönde ilerlediğine hala tam olarak ikna olmuş değiliz.
  • It is also not entirely clear what will happen with the agencies.
  • Ajanslara ne olacağı da tam olarak belli değil.
Show More (39)
entirely tam anlamıyla adv.
  • The fact is that, as yet, the Russian Federation cannot be called an entirely normal democracy.
  • Gerçek şu ki Rusya Federasyonu henüz tam anlamıyla normal bir demokrasi olarak adlandırılamaz.
  • The fact is that, as yet, the Russian Federation cannot be called an entirely normal democracy.
  • Gerçek şu ki, Rusya Federasyonu henüz tam anlamıyla normal bir demokrasi olarak adlandırılamaz.
  • We cannot be entirely satisfied, but then that may have been inevitable.
  • Tam anlamıyla tatmin olmuş sayılmayız, ancak bu kaçınılmaz olabilir.
Show More (2)
entirely bütünüyle adv.
  • You're not entirely wrong.
  • Sen bütünüyle hatalı değilsin.
  • Sami is still not entirely satisfied.
  • Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
  • I agree with him to a certain extent, but not entirely.
  • Ona bir dereceye kadar katılıyorum ama bütünüyle değil.
Show More (0)
entirely tamamıyla adv.
  • No codecision that gets to that stage is ever entirely straightforward.
  • Bu aşamaya gelen hiçbir ortak karar asla tamamıyla masum değildir.
  • Maybe there's this whole other person inside you entirely.
  • Belki de içinizde tamamıyla başka bir kişi vardır.
Show More (-1)
entirely baştan sona adv.
  • The title, 'Women and Sport', might itself have been confusing, but the content is entirely beyond comprehension!
  • Kadınlar ve Spor başlığının kendisi kafa karıştırıcı olduğu gibi içeriği de baştan sona anlaşılır gibi değil!
Show More (-2)