leave - English Turkish Sentences
English Turkish
leave bırakmak v.
  • Can I leave my cats with you this weekend?
  • Bu hafta sonu kedilerimi sana bırakabilir miyim?
  • She left her homework until the last minute.
  • Ödevlerini son dakikaya bırakmış.
  • To my mind, leaving things as they are is not an option.
  • Bana göre her şeyi olduğu gibi bırakmak bir seçenek değildir.
Show More (72)
leave ayrılmak v.
  • Tina left her job after she had her baby.
  • Tina bebeği olduktan sonra işinden ayrıldı.
  • Mr Souchet has left I think, but his question on nuclear energy is clearly a general one.
  • Sayın Souchet sanırım ayrıldı ama nükleer enerjiyle ilgili sorusunun genel bir soru olduğu açık.
  • This is why I should like to leave at 11 a.m.
  • Bu nedenle saat 11.00'de ayrılmak istiyorum.
Show More (4)
leave izin n.
  • Please don’t call me when I’m on leave.
  • Lütfen izindeyken beni aramayın.
  • I was granted leave to visit the palace.
  • Sarayı ziyaret etmek için izin aldım.
  • Members of armed forces (excluding residence of military barracks) and women on child-care leave are included.
  • Silahlı kuvvetler mensupları (kışlalarda ikamet edenler hariç) ve çocuk bakım izninde olan kadınlar dahildir.
Show More (0)
leave gitmek v.
  • It is indeed important for a strong and united Union to leave for Doha.
  • Güçlü ve birleşik bir Birliğin Doha'ya gitmesi gerçekten de önemlidir.
  • Unfortunately, democracy in Africa often leaves a great deal to be desired.
  • Ne yazık ki Afrika'da demokrasi çoğu zaman arzulanan bir şey olmaktan öteye gidemiyor.
  • The question of Chechnya is being raised because we have a delegation leaving for Chechnya, and I am its chairman.
  • Çeçenistan meselesi gündeme geliyor çünkü Çeçenistan'a giden bir heyetimiz var ve ben de bu heyetin başkanıyım.
Show More (0)
leave çıkmak v.
  • Don’t leave the house without your keys.
  • Anahtarlarınız olmadan evden çıkmayın.
  • We have seen people looting and others leaving with jerry cans on their heads, going in search of petrol.
  • İnsanların yağma yaptıklarını ve bazılarının da başlarında bidonlarla benzin aramaya çıktıklarını gördük.
Show More (-1)
leave terk etmek v.
  • We shall adjourn the sitting and leave the Chamber immediately.
  • Oturuma ara vereceğiz ve derhal Meclis'i terk edeceğiz.
  • Yet we are leaving them to fight alone.
  • Yine de onları yalnız savaşmaya terk ediyoruz.
Show More (-1)
leave (iz vb.) bırakmak v.
  • A severe case of chickenpox can leave you with scars.
  • Şiddetli bir suçiçeği vakası insanda yara izleri bırakabilir.
Show More (-2)
leave (tabağına) dokunmamak v.
  • He ate the meatballs but left the peas untouched.
  • Köfteleri yedi ama bezelyelere dokunmadı.
Show More (-2)
leave (mesaj, hediye vb.) bırakmak v.
  • I left a birthday gift on his doorstep.
  • Kapısına bir doğum günü hediyesi bıraktım.
Show More (-2)
leave unutmak v.
  • Look, Gary left his headlights on.
  • Bak, Gary farlarını açık unutmuş.
Show More (-2)
leave (miras) bırakmak v.
  • His father died, leaving him an old car and some cash.
  • Babası ölmüştü, ona eski bir araba ve biraz da para bırakarak.
Show More (-2)
leave (ilişki) terk etmek v.
  • Fiona left Tim for another man.
  • Fiona, Tim'i başka bir adam için terk etti.
Show More (-2)
leave (matematik işleminde) etmek v.
  • Two from ten leaves eight.
  • Ondan iki çıkarsa sekiz eder.
Show More (-2)
leave (kararı bir başkasına) bırakmak v.
  • I can’t make up my mind, so I’ll leave it up to you.
  • Karar veremiyorum, o yüzden sana bırakayım.
Show More (-2)