1 |
meet |
tanışmak |
v. |
|
- They met online and married several months later.
- İnternette tanışıp birkaç ay sonra da evlenmişler.
- Mr Vitorino and I met for the first time in the Committee on Citizens' Freedoms and Rights, Justice and Home Affairs.
- Sayın Vitorino ile ilk kez Vatandaşların Özgürlükleri ve Hakları, Adalet ve İçişleri Komisyonu'nda tanışmıştık.
- We have night sittings and virtually no opportunity even to meet the visitors' groups who come here.
- Gece oturumlarımız var ve buraya gelen ziyaretçi gruplarıyla tanışmak için bile neredeyse hiç fırsatımız yok.
- We have now met both.
- Şimdi her ikisiyle de tanışmış bulunuyoruz.
- When I first met him he was an Ulivo representative.
- Onunla ilk tanıştığımda Ulivo temsilcisiydi.
- I met many of these women and men in Kabul last week.
- Geçen hafta Kabil'de bu kadın ve erkeklerin birçoğuyla tanıştım.
- After all, it is you who meet the Europeans out there.
- Ne de olsa Avrupalılarla orada tanışan sizsiniz.
- I met a group called 'September 11 Families for Peaceful Tomorrows'.
- Barışçıl Yarınlar için 11 Eylül Aileleri' adlı bir grupla tanıştım.
- Let us go to meet the inhabitants of our fifteen countries and try to understand them.
- On beş ülkemizin sakinleriyle tanışmaya gidelim ve onları anlamaya çalışalım.
- Many of you met him and were impressed by his intellect and his human qualities.
- Birçoğunuz onunla tanıştınız ve onun zekasından ve insani niteliklerinden etkilendiniz.
- In my profession, I meet people with health problems caused by noise.
- Mesleğim gereği gürültüden kaynaklanan sağlık sorunları olan insanlarla tanışıyorum.
- I actually met him on Tuesday 11 September when I was in Italy attending a meeting of 500 young people in Rome.
- Aslında onunla 11 Eylül Salı günü İtalya'dayken Roma'da 500 gencin katıldığı bir toplantıda tanıştım.
- Looking around, I thought we could have met in the bar.
- Etrafa bakınca barda tanışmış olabileceğimizi düşündüm.
- Before she'll meet anyone new, usually the earth has to move.
- O yeni biriyle tanışmışsa muhtemelen yer yerinden falan oynamıştır.
- I travel, I trade, I meet people, I hear things.
- Seyahat ediyorum, ticaret yapıyorum, insanlarla tanışıyorum, kulağıma bir şeyler geliyor.
- And you'll meet some French girl who speaks your own language.
- Ve sizin dilinizi konuşan bir Fransız kızla tanışacaksınız.
- The girls when I met them, and only one liked me.
- Kızlarla tanıştığımda sadece biri benden hoşlandı.
- Seven years ago tonight, we met at my parents' house.
- Yedi yıl önce bu gece ailemin evinde tanışmıştık.
- And you'll meet some French girl who speaks your own language.
- Sen de kendi dilini konuşan bir Fransız kızıyla tanışırsın.
- I never met this man before tonight.
- Bu adamla bu geceden önce hiç tanışmadım.
- She met many nice people, in her course and in the city.
- Kursunda ve şehirde birçok güzel insanla tanıştı.
- I never met this man before tonight.
- Bu adamla bu geceden önce hiç tanışmamıştım.
- Before she'll meet anyone new, usually the earth has to move.
- Genellikle yer yerinden oynamadıkça yeni biriyle tanışmaz.
- Then dump him fast and meet some new men.
- O zaman onu hemen terk et ve yeni erkeklerle tanış.
- And you'll meet some French girl who speaks your own language.
- Ve kendi dilinizi konuşan bir Fransız kızla tanışacaksınız.
- Then dump him fast and meet some new men.
- Sonra onu hemen terk et ve yeni adamlarla tanış.
- She met many nice people, in her course and in the city.
- Kursunda ve şehirde pek çok güzel insanla tanıştı.
- Well, I met a new kid at school that wants to play.
- Okulda bunu oynamak isteyen yeni bir çocukla tanıştım.
- She meets a nice man, and they become friends.
- Hoş bir adamla tanışır ve arkadaş olurlar.
- Well, I met a new kid at school that wants to play.
- Okulda oyunu oynamak isteyen yeni bir çocukla tanıştım.
- You should come down and meet them.
- Aşağı inip onlarla tanışmalısın.
- Well, I met a new kid at school that wants to play.
- Okulda oyun oynamak isteyen bir çocukla tanıştım.
- I wanted to meet a medicine man.
- Bir büyücüyle tanışmak istiyordum.
- I travel, I trade, I meet people, I hear things.
- Çok gezer, alışveriş yapar, yeni insanlarla tanışırım ve bir sürü şey duyarım.
- She met many nice people, in her course and in the city.
- Kursunda ve şehirde birçok tatlı insanla tanışmış.
- It's not hard to meet people, even in a new country.
- Yeni bir ülkede bile insanlarla tanışmak zor değil.
- And amazingly enough, I met someone who liked that person.
- Ve şaşırtıcı bir şekilde, o kişiden hoşlanan biriyle tanıştım.
- I travel, I trade, I meet people, I hear things.
- Seyahat ediyorum, ticaret yapıyorum, birileriyle tanışıyorum, bir şeyler duyuyorum.
- Tom is anxious to meet you.
- Tom seninle tanışmak için can atıyor.
- Tom could hardly speak French at all when I first met him.
- Onunla ilk tanıştığımda Tom neredeyse hiç Fransızca konuşamıyordu.
- Meeting boys is hard.
- Erkeklerle tanışmak zor.
- You'll meet him tomorrow.
- Yarın onunla tanışacaksın.
- How lucky to meet you here.
- Seninle burada tanıştığım için ne kadar şanslıyım.
- Tom has met someone.
- Tom biriyle tanıştı.
- You're more beautiful now than the day I first met you.
- Şimdi, seninle ilk tanıştığım günden daha güzelsin.
- You'll meet her tomorrow night.
- Yarın gece onunla tanışacaksın.
- I don't think Tom has met either of Mary's sisters.
- Tom'un Mary'nin kız kardeşlerinden hiçbiriyle tanıştığını sanmıyorum.
- I met Tom at a party last week.
- Geçen hafta bir partide Tom'la tanıştım.
- In a way, I'm glad I never met Tom.
- Bir bakıma, Tom'la hiç tanışmadığıma memnunum.
- It's a pleasure to meet you, ma'am.
- Tanıştığımıza memnun oldum, hanımefendi.
- I'm trying to remember the first time I met you.
- Seninle ilk tanıştığım zamanı hatırlamaya çalışıyorum.
- Would you like to meet him?
- Onunla tanışmak ister misin?
- Where did you first meet them?
- Onlarla ilk nerede tanıştın?
- I met him when I was a student.
- Onunla öğrenciyken tanışmıştım.
- I met a friend of Mary's.
- Mary'nin bir arkadaşıyla tanıştım.
- I've never met anyone who is agnostic about the existence of Zeus.
- Zeus'un varlığı hakkında agnostik olan biriyle hiç tanışmadım.
- It was during the rainy season three years ago that Tom first met Mary.
- Tom, Mary ile ilk kez üç yıl önceki yağmur mevsiminde tanıştı.
- Tom wanted Mary to meet his parents.
- Tom, Mary'nin ailesiyle tanışmasını istedi.
- I've never actually ever met Tom.
- Aslında Tom'la hiç tanışmadım.
- It is a great honor to meet you.
- Sizinle tanışmak büyük bir onurdur.
- I never even met them.
- Onlarla hiç tanışmadım bile.
- I met someone yesterday who knows you.
- Dün seni tanıyan biriyle tanıştım.
- I'd never have met Tom if it hadn't been for you.
- Sen olmasaydın Tom'la asla tanışmazdım.
- Why do you want to meet them?
- Neden onlarla tanışmak istiyorsun?
- That's why I need to meet them.
- Bu yüzden onlarla tanışmalıyım.
- I want her to meet you.
- Onun seninle tanışmasını istiyorum.
- I'd like to meet her someday.
- Bir gün onunla tanışmak istiyorum.
- Chuck's Diner is where Tom and Mary first met.
- Chuck's Diner, Tom ve Mary'nin ilk tanıştığı yerdir.
- Tom Jackson is the man you met the other day.
- Tom Jockson senin diğer gün tanıştığın adamdır.
- Where did you and Tom first meet?
- Tom ve sen ilk nerede tanıştınız?
- Mary is one of the most beautiful women I've ever met.
- Mary, şimdiye kadar tanıştığım en güzel kadınlarından biridir.
- I met her for dinner.
- Onunla yemekte tanıştım.
- I want Tom to meet you.
- Tom'un seninle tanışmasını istiyorum.
- Tom is here to meet Mary.
- Tom, Mary ile tanışmak için burada.
- Tom and Mary got married three months after they met.
- Tom ve Mary tanıştıktan üç ay sonra evlendi.
- You can meet Tom tonight.
- Tom'la bu gece tanışabilirsin.
- Tom told me he first met Mary in Boston.
- Tom bana Mary ile ilk kez Boston'da tanıştığını söyledi.
- She met her uncle at the shop.
- Amcasıyla dükkanda tanıştı.
- We met completely by coincidence.
- Tamamen tesadüf eseri tanıştık.
- I met with Tom today.
- Tom ile bugün tanıştım.
- We want to meet him.
- Onunla tanışmak istiyoruz.
- Tom first met Mary in Boston.
- Tom, Mary ile ilk kez Boston'da tanıştı.
- I'm glad I met Tom.
- Tom ile tanıştığıma sevindim.
- I'd like you to meet with him.
- Onunla tanışmanı istiyorum.
- I'd really love to meet her.
- Gerçekten onunla tanışmak istiyorum.
- I recognized him immediately since we had previously met.
- Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.
- I remember meeting you a few years ago.
- Seninle birkaç yıl önce tanıştığımızı hatırlıyorum.
- Tom, I have someone I want you to meet.
- Tom, tanışmanı istediğim biri var.
- Although I know a lot about Mary, I haven't actually met her.
- Mary hakkında çok şey bilmeme rağmen, onunla hiç tanışmadım.
- I'm glad I met you.
- Sizinle tanıştığıma memnun oldum.
- We met last year.
- Geçen sene tanıştık.
- Tom had long hair when I first met him.
- Onunla ilk tanıştığımda Tom'un saçları uzundu.
- I remember the first time we met.
- İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyorum.
- We're dying to meet him.
- Onunla tanışmaya can atıyoruz.
- I met my girlfriend five years ago.
- Kız arkadaşımla beş yıl önce tanıştım.
- Tom falls in love with every woman he meets.
- Tom tanıştığı her kadına âşık olur.
- It's a pleasure to meet you, sir.
- Sizinle tanışmak bir zevk, efendim.
- When meeting a person for the first time, be sure to pay attention to the distance placed between yourself and your partner.
- Bir insanla ilk kez tanışırken, kendiniz ve partneriniz arasındaki mesafeye dikkat ettiğinizden emin olun.
- Tom and I just met.
- Tom ve ben az önce tanıştık.
- Tom was quite inexperienced with girls before he met Mary.
- Tom, Mary ile tanışmadan önce kızlar konusunda oldukça tecrübesizdi.
- Didn't you meet her there?
- Onunla orada tanışmadın mı?
- It's so good to finally meet you.
- Sonunda sizinle tanışmak çok güzel.
- He met her at a party, and it was love at first sight.
- Onunla bir partide tanıştı ve ilk görüşte aşık oldu.
- I met a man from Boston this afternoon.
- Bu öğleden sonra Boston'dan bir adamla tanıştım.
- Tom and I are good friends now, but we didn't like each other the first time we met.
- Tom ve ben şimdi iyi arkadaşız fakat ilk tanıştığımızda birbirimizden hoşlanmamıştık.
- I met her in the winter a number of years ago.
- Onunla birkaç yıl önce kışın tanıştım.
- All my life I've wanted to meet someone like me.
- Bütün yaşamım boyunca benim gibi biriyle tanışmak istedim.
- Tom met a pretty girl at the party.
- Tom partide güzel bir kızla tanıştı.
- I've been thinking about the first time I met Tom.
- Tom'la ilk tanıştığım zamanı düşünüyorum.
- Tom and Mary met in Boston three years ago.
- Tom ve Mary üç yıl önce Boston'da tanıştılar.
- Tom wanted to meet you.
- Tom seninle tanışmak istedi.
- Tom finally met Mary.
- Tom sonunda Mary ile tanıştı.
- She met a new friend in school today.
- O bugün okulda yeni bir arkadaşla tanıştı.
- I want to meet the girl of my dreams.
- Hayallerimdeki kızla tanışmak istiyorum.
- I met her in Boston.
- Onunla Boston'da tanıştım.
- I met her on a certain winter day.
- Onunla belli bir kış gününde tanıştım.
- I wanted to kiss you from the moment I met you.
- Seninle tanıştığım andan itibaren seni öpmek istedim.
- I want you to meet my friend, Tom.
- Arkadaşım Tom'la tanışmanı istiyorum.
- Mary met Tom at a dinner party.
- Mary akşam yemeği partisinde Tom'la tanıştı.
- I wish we'd met earlier.
- Keşke daha önce tanışsaydık.
- Tom and I met in high school.
- Tom ve ben lisede tanıştık.
- Tom is coming here to meet you.
- Tom seninle tanışmak için buraya geliyor.
- I met Tom the other day.
- Tom'la geçen gün tanıştım.
- We've got to go meet them.
- Gidip onlarla tanışmalıyız.
- I didn't speak French the first time you met me.
- Benimle ilk tanıştığınızda Fransızca konuşamadım.
- I believe you've met him.
- Onunla tanıştığına inanıyorum.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- It was Jack that I met yesterday.
- Dün tanıştığım kişi Jack'ti.
- I finally met him today.
- Sonunda bugün tanıştım.
- I don't want to meet him.
- Onunla tanışmak istemiyorum.
- I wish I'd never met you.
- Keşke seninle hiç tanışmasaydım.
- I'd like you to meet a friend of mine.
- Bir arkadaşımla tanışmanı istiyorum.
- Tell me how Tom and Mary met.
- Bana Tom ve Mary'nin nasıl tanıştığını anlat.
- I met him when I was a student.
- Ben öğrenciyken onunla tanıştım.
- In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
- Japonya'da biriyle tanıştığınızda baş selamı vermek münasip olur.
- He's the most handsome man I've ever met.
- O şimdiye kadar tanıştığım en yakışıklı adam.
- I met him last year at a party.
- Onunla geçen yıl bir partide tanıştım.
- I've met a lot of bad guys.
- Bir çok kötü adamlarla tanıştım.
- I'm really glad that I was able to meet Tom.
- Tom ile tanışabildiğime gerçekten sevindim.
- I wish I'd gotten a chance to meet Tom.
- Keşke Tom'la tanışma şansım olsaydı.
- You met each other at the airport.
- Birbirinizle havaalanında tanıştınız.
- I met Tom last summer when I was in Boston.
- Tom'la geçen yaz ben Boston'dayken tanıştım.
- Tom met a girl named Mary last weekend.
- Tom geçen hafta sonu Mary adlı bir kızla tanıştı.
- Did you want to meet with her?
- Onunla tanışmak istedin mi?
- It was a pleasure meeting you, Tom.
- Seninle tanışmak bir zevkti, Tom.
- I met her in the store by accident.
- Onunla mağazada tesadüfen tanıştım.
- I met Meg, who told me the news.
- Meg ile tanıştım, ki bana haberleri o söyledi.
- John was a lazy person until he met you.
- John seninle tanışıncaya kadar tembel bir kişiydi.
- Tom met Mary a couple of years ago.
- Tom, Mary ile birkaç yıl önce tanıştı.
- You do not really understand a man till you have met him.
- Bir insanla tanışana kadar onu gerçekten anlamıyorsunuz.
- I thought Tom would want to meet my family.
- Tom'un ailemle tanışmak isteyeceğini düşündüm.
- I've never met anyone quite like you before.
- Daha önce hiç senin gibi biriyle tanışmamıştım.
- There's somebody I want you to meet.
- Tanışmanı istediğim biri var.
- Tom met Mary in the cafe.
- Tom, Mary ile kafede tanıştı.
- Where did you first meet her?
- Onunla ilk nerede tanıştın?
- He says he met my father.
- Babamla tanıştığını söylüyor.
- She met a new friend at school today.
- Bugün okulda yeni bir arkadaşla tanıştı.
- I met them in Boston.
- Onlarla Boston'da tanıştım.
- We were terribly in love from the moment we met.
- Tanıştığımız andan itibaren birbirimize çok aşıktık.
- Peter met Pearl when they were at school together.
- Peter, Pearl ile okuldayken tanışmış.
- I'm delighted to meet you again.
- Seninle tekrar tanıştığıma memnun oldum.
- We never actually met.
- Biz aslında hiç tanışmadık.
- That's why I need to meet them.
- Bu yüzden onlarla tanışmam gerekiyor.
- This is where Tom and I met.
- Bu, Tom ve benim tanıştığım yer.
- Sami met many Muslim students in Toronto.
- Sami Toronto'da çok sayıda Müslüman öğrenciyle tanıştı.
- Tom denied that he had ever met Mary.
- Tom, Mary ile tanıştığını inkar etti.
- I met an American girl.
- Amerikalı bir kızla tanıştım.
- You can meet Tom tonight.
- Bu gece Tom'la tanışabilirsiniz.
- I'd like you to meet my son.
- Oğlumla tanışmanı istiyorum.
- Tom and Mary met while walking their dogs.
- Tom ve Mary köpeklerini gezdirirken tanıştılar.
- I met Tom at a wine auction a few years ago.
- Tom'la birkaç yıl önce bir şarap müzayedesinde tanışmıştım.
- Have you two met?
- Siz ikiniz tanıştınız mı?
- Mary met Tom at a dinner party.
- Mary, Tom'la bir akşam yemeği partisinde tanıştı.
- Tom was married to Mary when I first met him.
- Onunla ilk tanıştığımda Tom Mary ile evliydi.
- I met them a few months ago.
- Onlarla birkaç ay önce tanıştım.
- You'll meet them.
- Onlarla tanışacaksın.
- I haven't yet met the family Tom lived with in Boston.
- Tom'un Boston'da birlikte yaşadığı aileyle henüz tanışmadım.
- You're more beautiful now than the day I first met you.
- Şu anda seninle ilk tanıştığımız günden daha güzelsin.
- She has never met Maria.
- O, Maria ile hiç tanışmadı.
- Have you ever met Tom?
- Tom'la hiç tanıştın mı?
- Tom met Mary while he was staying in Boston.
- Boston'da kalırken Tom, Mary'yle tanıştı.
- You're certain that you've never met her before?
- Onunla daha önce hiç tanışmadığından emin misin?
- I would like to meet him.
- Onunla tanışmak istiyorum.
- Tom met his wife while he was studying in Australia.
- Tom, Avustralya'da okurken karısıyla tanıştı.
- It's great to meet you.
- Sizinle tanışmak harika.
- Tom doesn't think he's ever met you.
- Tom seninle tanıştığını düşünmüyor.
- Tom met Mary in 1972.
- Tom, Mary ile 1972'de tanıştı.
- I like the girl I met yesterday afternoon very much.
- Dün öğleden sonra tanıştığım kızdan çok hoşlanıyorum.
- I'd love to meet him.
- Onunla tanışmayı çok isterim.
- You'll find it difficult to meet her.
- Onunla tanışmak zor olacak.
- I see you two have met.
- İkinizin tanıştığını görüyorum.
- I thought Tom would want to meet my family.
- Tom'un ailemle tanışmak isteyeceğini düşünmüştüm.
- You should meet him.
- Onunla tanışmalısın.
- I've met people like that.
- Öyle insanlarla tanıştım.
- We met in Boston through a mutual friend.
- Boston'da ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştık.
- It's nice to meet you.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- Would you like to meet them?
- Onlarla tanışmak ister misin?
- We met at the church.
- Kilisede tanışmıştık.
- Tom said that he hasn't met any of Mary's brothers.
- Tom, Mary'nin kardeşlerinden hiçbiriyle tanışmadığını söyledi.
- I've never actually met her.
- Onunla hiç tanışmadım.
- I can't remember ever meeting you before.
- Seninle daha önce tanıştığımı hatırlamıyorum.
- Has Tom ever told you how he met Mary?
- Tom sana Mary'le nasıl tanıştığını hiç söyledi mi?
- Two months after they met, Fadil and Layla married.
- Tanıştıktan iki ay sonra Fadıl ve Layla evlendiler.
- Why did you agree to meet Tom the night he was murdered?
- Neden öldürüldüğü gece Tom'la tanışmayı kabul ettin?
- I started liking Mary as soon as I met her.
- Mary ile tanışır tanışmaz ondan hoşlanmaya başladım.
- I met her here.
- Onunla burada tanıştım.
- How did you first meet them?
- Onlarla ilk olarak nasıl tanıştın?
- Tom really wants to meet you.
- Tom gerçekten seninle tanışmak istiyor.
- I've met Tom before.
- Daha önce Tom'la tanıştım.
- I met Tom once before.
- Tom'la daha önce bir kez tanıştım.
- Pleased to meet you.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- I can't believe you don't want to at least meet Tom.
- En azından Tom'la tanışmak istemediğine inanamıyorum.
- The moment we met, we fell in love with each other.
- Tanıştığımız an birbirimize aşık olduk.
- Tom wanted to meet the Jacksons.
- Tom Jackson'larla tanışmak istedi.
- Tom met people from various countries.
- Tom çeşitli ülkelerden insanlarla tanıştı.
- It was very nice meeting you.
- Sizinle tanışmak çok güzeldi.
- Tom and I first met in Boston.
- Tom ve ben ilk kez Boston'da tanıştık.
- Have you met any of Tom's teammates?
- Tom'un takım arkadaşlarından biriyle tanıştınız mı?
- I met him totally unexpectedly.
- Onunla tamamen beklenmedik bir şekilde tanıştım.
- Glad to meet you!
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- How soon can I meet Tom?
- Tom'la ne zaman tanışabilirim?
- I first met Tom in a little bar outside of town.
- Tom'la ilk kez kasabanın dışında küçük bir barda tanıştım.
- When I first met Tom, I didn't like him.
- Tom'la ilk tanıştığımda ondan hoşlanmamıştım.
- Tom and Mary just met three months ago.
- Tom ve Mary daha üç ay önce tanıştılar.
- Let's go meet some of my friends.
- Hadi gidip arkadaşlarımla tanışalım.
- I met her for the first time in Kyoto.
- Onunla ilk kez Kyoto'da tanıştım.
- You can meet him tonight.
- Onunla bu gece tanışabilirsin.
- Tom and I met in Boston.
- Tom ve ben Boston'da tanıştık.
- I remember the night Tom met Mary.
- Tom'un Mary ile tanıştığı geceyi hatırlıyorum.
- I met her when I was thirteen.
- Onunla on üç yaşındayken tanıştım.
- If memory serves me right, this is where we first met each other.
- Hafızam beni yanıltmıyorsa bu birbirimizle ilk tanıştığımız yer.
- When did Tom meet Mary?
- Tom, Mary'le ne zaman tanıştı?
- I'm the most moral person you'll ever meet.
- Tanışabileceğiniz en ahlaklı insanım.
- We met in an inn.
- Bir handa tanıştık.
- Tom is one of the friendliest guys I've ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıştığım en cana yakın adamlardan biridir.
- I wonder when Tom first met Mary.
- Tom'un Mary ile ilk ne zaman tanıştığını merak ediyorum.
- I met the person who killed your wife.
- Karınızı öldüren kişiyle tanıştım.
- Miwako, I want you to meet Kenny.
- Miwako, ben sizin Kenny ile tanışmanızı istiyorum.
- Tom and Mary met at a dance.
- Tom ve Mary bir dansta tanıştılar.
- I've never actually met him.
- Aslında onunla tanışmadım.
- I haven't met her.
- Onunla tanışmadım.
- Sami's lover met his wife.
- Sami'nin sevgilisi karısıyla tanıştı.
- They want to meet you.
- Onlar seninle tanışmak istiyor.
- When I first met Tom, he was still a teenager.
- Tom'la ilk tanıştığımızda o hâlâ bir gençti.
- You'll meet them tomorrow night.
- Yarın gece onlarla tanışacaksın.
- Tom said he's never met Mary.
- Tom, Mary ile hiç tanışmadığını söyledi.
- We've actually met before.
- Aslında daha önce tanışmıştık.
- Where on earth did you meet him?
- Onunla nerede tanıştın allah aşkına?
- Where did you meet her?
- Onunla nerede tanıştın?
- She is anxious to meet you.
- O, seninle tanışmak için istekli.
- We've met some nice people.
- Bazı güzel insanlarla tanıştık.
- I would like you to meet my parents.
- Ebeveynlerimle tanışmanı isterim.
- I like the girl I met yesterday afternoon very much.
- Dün öğleden sonra tanıştığım kızdan çok hoşlandım.
- Sami met an imam and he's from Egypt.
- Sami bir imamla tanıştı ve imam Mısırlıydı.
- I first met Tom in Boston.
- Tom'la ilk kez Boston'da tanıştım.
- Someone wants to meet you.
- Biri seninle tanışmak istiyor.
- I met a young man whose name was Tom.
- Adı Tom olan genç bir adamla tanıştım.
- I can't wait to meet Tom.
- Tom'la tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- When do you want to meet him?
- Onunla ne zaman tanışmak istiyorsun?
- He said that he had met her, which was a lie.
- Onunla tanıştığını söyledi, bu bir yalandı.
- Tom never got to meet Mary.
- Tom, Mary ile hiç tanışmadı.
- I met Tom before you were born.
- Sen doğmadan önce ben Tom'la tanıştım.
- We met while we were both visiting Australia.
- İkimiz de Avustralya'yı ziyaret ederken tanıştık.
- Tom said he's never met Mary's parents.
- Tom, Mary'nin anne ve babası ile daha önce hiç tanışmadığını söyledi.
- He wants to meet that good-looking girl.
- Şuradaki güzel kızla tanışmak istiyor.
- I would like to meet you.
- Sizinle tanışmak istiyorum.
- When I first met Tom, he was a bartender.
- Tom'la ilk tanıştığımda barmenlik yapıyordu.
- We're dying to meet you.
- Seninle tanışmaya can atıyoruz.
- I don't think I'll ever meet him.
- Onunla tanışacağımı hiç sanmıyorum.
- Have you met the person I hired?
- İşe aldığım kişiyle tanıştınız mı?
- Tom finally met Mary.
- Tom nihayet Mary ile tanıştı.
- I'd like you to meet my wife.
- Karımla tanışmanı istiyorum.
- We want to meet you.
- Seninle tanışmak istiyoruz.
- I would have never met you.
- Seninle asla tanışamazdım.
- Sami wanted to meet a Muslim woman.
- Sami Müslüman bir kadınla tanışmak istedi.
- They had never met before the marriage.
- Evlenmeden önce hiç tanışmamışlardı.
- It's a pleasure to meet you, ma'am.
- Sizinle tanışmak bir zevk hanımefendi.
- Have you ever met Tom?
- Hiç Tom'la tanıştın mı?
- I don't think we've actually met.
- Gerçekten tanıştığımızı sanmıyorum.
- I really want to meet him.
- Gerçekten onunla tanışmak istiyorum.
- He wanted to meet me.
- Benimle tanışmak istedi.
- I met her at a dinner party.
- Onunla bir akşam yemeği partisinde tanıştım.
- I'd really love to meet them.
- Gerçekten onlarla tanışmak istiyorum.
- You're the one I've been wanting to meet.
- Tanışmak istediğim kişi sensin.
- I have met her before.
- Daha önce onunla tanıştım.
- Tom couldn't remember the name of the place where he met Mary.
- Tom, Mary ile tanıştığı yerin adını hatırlayamadı.
- We met today.
- Bugün tanıştık.
- He said that he had met her, which was a lie.
- Onunla tanıştığını söyledi, ki bu da yalandı.
- We met three coaches of high rank.
- Yüksek rütbeli üç koçla tanıştık.
- I've never met her.
- Onunla hiç tanışmadım.
- I met your Arabic teacher.
- Arapça öğretmeninle tanıştım.
- We met through a mutual friend in Boston.
- Boston'da ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştık.
- I met Tom last year at a party.
- Tom'la geçen sene bir partide tanışmıştım.
- Tom wanted to meet the Jacksons.
- Tom Jackson'larla tanışmak istiyordu.
- I thought you'd want to meet my family.
- Ailemle tanışmak isteyeceğini düşünmüştüm.
- I met Tom a few weeks ago.
- Tom'la birkaç hafta önce tanıştım.
- We met at summer camp.
- Yaz kampında tanıştık.
- Perhaps I've met Tom before.
- Belki de daha önce Tom ile tanıştık.
- I remember meeting Tom at a conference in Boston.
- Boston’daki bir konferansta Tom'la tanıştığımı hatırlıyorum.
- I met a man from Boston this afternoon.
- Bu öğleden sonra Bostonlu bir adamla tanıştım.
- I've met that man before, but I can't remember his name.
- O adamla daha önce tanışmıştım ama adını hatırlayamıyorum.
- I don't remember ever meeting you before.
- Seninle daha önce tanıştığımı hiç hatırlamıyorum.
- I haven't met Tom yet.
- Tom'la henüz tanışmadım.
- Today I met the most amazing girl.
- Bugün harika bir kızla tanıştım.
- Tom said he wanted to meet you.
- Tom seninle tanışmak istediğini söyledi.
- You're the only one who's met Tom.
- Tom'la tanışan bir tek sen varsın.
- Tom and Mary met in 2013.
- Tom ve Mary 2013'te tanıştılar.
- I've never met a Canadian I didn't like.
- Sevmediğim bir Kanadalıyla hiç tanışmadım.
- I met Tom on Friday the 13th.
- Tom'la ayın 13'ünde Cuma günü tanıştım.
- It's an honor to meet you, miss.
- Sizinle tanışmak bir onur, küçük hanım.
- Have you met Tom and Mary?
- Tom ve Mary ile tanıştın mı?
- Yesterday I met Julia.
- Dün Julia ile tanıştım.
- I'm looking forward to meeting you.
- Seninle tanışmayı dört gözle bekliyorum.
- They met in prison.
- Onlar hapishanede tanıştılar.
- Do you remember the first time we met?
- İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun?
- It makes no difference who I meet.
- Kiminle tanıştığımın bir önemi yok.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
- Biriyle ilk kez tanıştığınızda, sohbeti eğlenceli düzeyde tutun.
- Tom and Mary met in high school.
- Tom ve Mary lisede tanıştılar.
- The truth is I've never even met Tom.
- Gerçek şu ki Tom'la hiç tanışmadım bile.
- Fadil met a Muslim woman.
- Fadıl, Müslüman bir kadınla tanıştı.
- I need to meet more Peruvian friends.
- Daha fazla Perulu arkadaşla tanışmalıyım.
- How did you guys meet each other?
- Birbirinizle nasıl tanıştınız?
- He makes friends with everybody he meets.
- Tanıştığı herkesle arkadaş olur.
- Tell Tom who you met today.
- Tom'a bugün kiminle tanıştığını söyle.
- That was the first time I met Tom.
- Tom'la ilk kez o gece tanıştım.
- Is Tom coming in to meet with you today?
- Tom bugün seninle tanışmak için geliyor mu?
- I had hoped to have met her there.
- Onunla orada tanışmış olmayı ummuştum.
- Tom met Mary in Boston.
- Tom, Mary ile Boston'da tanıştı.
- I am looking forward to meeting you when you come.
- Geldiğinizde sizinle tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- I've had a crush on you since the first time I met you.
- Seninle ilk tanıştığımdan beri sana aşığım.
- How did you first meet him?
- Onunla ilk nasıl tanıştınız?
- I had hoped to have met her there.
- Onunla orada tanışmayı ummuştum.
- You have no idea how delighted I am to meet you.
- Seninle tanıştığıma ne kadar memnun olduğum konusunda hiç bir fikrin yok.
- When I first met Tom, he was a bartender.
- Tom'la ilk tanıştığımızda, o bir barmendi.
- I met Tom before I graduated from high school, but didn't meet Mary until many years later.
- Tom ile liseden mezun olmadan önce tanıştım ama Mary ile yıllar sonra tanıştım.
- I met him at a party.
- Onunla bir partide tanıştım.
- Where did you first meet her?
- Onunla ilk olarak nerede tanıştınız?
- I met someone who knows you.
- Seni tanıyan biriyle tanıştım.
- I think you've already met Tom.
- Bence Tom'la çoktan tanıştınız.
- I've wanted to meet you for a long time.
- Uzun zamandır seninle tanışmak istiyordum.
- They know very little about my life before I met them.
- Onlarla tanışmadan önceki hayatım hakkında çok az şey biliyorlar.
- I'd like you to meet my folks.
- Benim arkadaşlarımla tanışmanı istiyorum.
- When are you going to meet Tom's parents?
- Tom'un ebeveynleriyle ne zaman tanışacaksın?
- I want to meet Tom.
- Tom ile tanışmak istiyorum.
- We met in college.
- Biz üniversitede tanıştık.
- He finally made up his mind to marry the girl he had met in Paris.
- O sonunda Paris'te tanıştığı kızla evlenme kararını verdi.
- Tom is one of the nicest guys I've ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıştığım en hoş erkeklerden biri.
- You haven't met my family yet.
- Henüz ailemle tanışmadın.
- I think you've already met Tom.
- Sanırım Tom ile zaten tanıştın.
- It was good to meet you.
- Sizinle tanışmak güzeldi.
- Peter was fed up with childish girls and wanted to meet a really mature woman.
- Peter, çocuksu kızlardan bıkmıştı ve gerçekten olgun bir kadınla tanışmak istiyordu.
- I met her in a coffee shop near the station.
- Onunla istasyonun yakınındaki bir kafede tanıştım.
- I met Tom in October.
- Tom'la ekim ayında tanıştım.
- I met her when I was in Boston.
- Onunla Boston'dayken tanıştım.
- Tom asked someone he met on the street how to get to the station.
- Tom sokakta tanıştığı birine istasyona nasıl gideceğini sordu.
- Have you already met each other?
- Birbirinizle tanıştınız mı?
- I met a child once.
- Bir defasında bir çocukla tanıştım.
- I fell in love with a girl I met in Boston last year.
- Geçen yıl Boston'da tanıştığım bir kıza aşık oldum.
- My parents still haven't met my girlfriend.
- Anne ve babam kız arkadaşımla hala tanışmadılar.
- I don't remember when I first met him.
- Onunla ilk ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum.
- I met them three summers ago.
- Onlarla üç yaz önce tanıştım.
- Sami wanted to meet real Muslims.
- Sami gerçek Müslümanlarla tanışmak istiyordu.
- I met her at the airport.
- Onunla hava alanında tanıştım.
- I've never met Tom's parents.
- Tom'un ailesiyle hiç tanışmadım.
- I don't meet very many women.
- Çok fazla kadınla tanışmam.
- I was already an adult when I met Tom.
- Tom'la tanıştığımda zaten bir yetişkindim.
- She first met him at a conference in Boston.
- Onunla ilk kez Boston'daki bir konferansta tanıştı.
- You never can tell what might happen if Tom meets Mary.
- Tom, Mary ile tanışırsa ne olacağını asla bilemezsin.
- I'm the most immoral person you'll ever meet.
- Tanışabileceğiniz en ahlaksız insanım.
- I met Tom when I was working in Boston.
- Tom'la Boston'da çalışırken tanıştım.
- Tom and Mary met while they were both visiting Australia.
- Tom ve Mary, ikisi de Avustralya'yı ziyaret ederken tanıştılar.
- I've never met anyone who knows as much about Australian history as Tom does.
- Avustralya tarihi hakkında Tom kadar çok şey bilen kimseyle tanışmadım.
- I met Tom in Boston.
- Tom'la Boston'da tanıştım.
- I'm looking forward to meeting you all after such a long time.
- Uzun zaman sonra hepinizle tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- I'm dying to meet them.
- Onlarla tanışmaya can atıyorum.
- I've met someone.
- Biriyle tanıştım.
- I've never met anyone like her.
- Onun gibi biriyle hiç tanışmadım.
- How did you meet your partner?
- Eşinizle nasıl tanıştınız?
- Tom met Mary at school.
- Tom, Mary'yle okulda tanıştı.
- Have you met Tom's mother-in-law?
- Tom'un kaynanasıyla tanıştın mı?
- I have to meet him.
- Onunla tanışmalıyım.
- It was marvellous to meet you.
- Seninle tanışmak harikaydı.
- By the way, I met a friend of yours yesterday.
- Bu arada, dün bir arkadaşınla tanıştım.
- I am so happy that I met you.
- Seninle tanıştığım için çok mutluyum.
- Tom met Mary in 1972.
- Tom, Mary'yle 1972 yılında tanıştı.
- Tom, I'd like you to meet my sister Mary.
- Tom, kızkardeşim Mary ile tanışmanı istiyorum.
- I kept hoping I'd meet Tom.
- Tom'la tanışmayı umdum.
- Who else would you like to meet?
- Başka kiminle tanışmak istersin?
- He goes there to meet people.
- O, insanlarla tanışmak için oraya gider.
- My life hasn't been the same since I met her.
- Onunla tanıştığımdan beri hayatım aynı değil.
- Can you remember when you first met Tom?
- Tom'la ilk tanıştığınız zamanı hatırlıyor musunuz?
- They met at the Christmas party last year.
- Geçen yıl Noel partisinde tanıştılar.
- I met somebody yesterday who knows Tom.
- Dün Tom'u tanıyan biriyle tanıştım.
- I want to meet people from all over the world.
- Dünyanın her yerinden insanlarla tanışmak istiyorum.
- I met a friend I hadn't seen for three years.
- Üç yıldır görmediğim bir arkadaşımla tanıştım.
- Tom falls in love with every woman he meets.
- Tom tanıştığı her kadına aşık oluyor.
- I met Bob and Mary while I was waiting for Kate.
- Kate'i beklerken Bob ve Mary ile tanıştım.
- Have you ever met Tom's girlfriend?
- Tom'un kız arkadaşıyla hiç tanıştın mı?
- I want you to meet everyone.
- Herkesle tanışmanı istiyorum.
- Tom can't forget the day he met Mary.
- Tom Mary ile tanıştığı günü unutamıyor.
- Has Tom told Mary about how he met John?
- Tom Mary'ye John'la nasıl tanıştığını söyledi mi?
- I would like to meet his father.
- Babasıyla tanışmak istiyorum.
- I met some of Tom's friends yesterday.
- Dün Tom'un arkadaşlarından bazılarıyla tanıştım.
- I'd like you to meet my daughter.
- Kızımla tanışmanı istiyorum.
- I can't wait to meet you all.
- Hepinizle tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- So pleased to meet you.
- Sizinle tanışmak çok hoştu.
- I met Tom when I was a sophomore at Harvard.
- Tom'la Harvard'da ikinci sınıftayken tanıştım.
- Tom wants to meet Mary's family.
- Tom, Mary'nin ailesiyle tanışmak istiyor.
- Sami met a Muslim girl, fell in love with her and married her.
- Sami Müslüman bir kızla tanıştı, sonra ona âşık oldu ve evlendi.
- Do you remember when we first met?
- İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun?
- When did you meet him?
- Onunla ne zaman tanıştın?
- Tom never told me how he met Mary.
- Tom bana Mary ile nasıl tanıştığını hiç anlatmadı.
- I'd like to meet Tom someday.
- Bir gün Tom'la tanışmak isterim.
- He was always very eager to meet people.
- O her zaman insanlarla tanışmak için çok istekliydi.
- Tom and Mary have never met.
- Tom ve Mary hiç tanışmadılar.
- I'm supposed to meet them.
- Onlarla tanışmam gerekiyor.
- I met a nice young man.
- İyi bir genç adamla tanıştım.
- I've never met Tom's step-son's mother.
- Tom'un üvey oğlunun annesiyle hiç tanışmadım.
- That's how we met.
- Bu şekilde tanıştık.
- You haven't met my mom yet.
- Sen annemle henüz tanışmadın.
- I'm on my way to meet him now.
- Şimdi onunla tanışmaya gidiyorum.
- This is the boy whom I met there yesterday.
- Bu dün orada tanıştığım çocuk.
- I'll never forget meeting you.
- Seninle tanıştığımı asla unutmayacağım.
- We met last year.
- Geçen yıl tanıştık.
- Have you met a lot of Esperantists here?
- Burada çok fazla Esperantistle tanıştın mı?
- We met in Shanghai.
- Şangay'da tanıştık.
- I met him just now.
- Onunla şimdi tanıştım.
- I know of her, but I have never met her.
- Onu tanıyorum ama onunla hiç tanışmadım.
- I met Mary.
- Ben Mary ile tanıştım.
- And that's how I met your mother.
- Ve annenle bu şekilde tanıştım.
- I met her last winter.
- Onunla geçen kış tanıştım.
- I've been hoping to meet you.
- Seninle tanışmayı umuyordum.
- It's Tom I want to meet.
- Tanışmak istediğim kişi Tom.
- Have you ever even met Tom?
- Tom'la hiç tanıştın mı?
- I've never met anyone who knows as much about Australian history as Tom does.
- Avustralya tarihi hakkında Tom kadar çok şey bilen biriyle daha önce hiç tanışmadım.
- Tell her who you met today.
- Ona bugün kiminle tanıştığını söyle.
- Tom liked Mary as soon as he met her.
- Tom, Mary ile tanışır tanışmaz ondan hoşlandı.
- I think I want to meet Tom.
- Sanırım Tom'la tanışmak istiyorum.
- We met a man named Tom.
- Tom adında bir adamla tanıştık.
- I'd like her to meet her.
- Onunla tanışmasını isterdim.
- I met my teacher by chance at a restaurant last night.
- Öğretmenimle dün gece bir restoranda tesadüfen tanıştım.
- Have you met any Canadians here in Boston?
- Boston'da hiç Kanadalı ile tanıştınız mı?
- I don't remember when the first time I met him was.
- Onunla ilk ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum.
- Tom met Mary when he was in Australia.
- Tom, Mary ile Avustralya'dayken tanıştı.
- Where did you first meet them?
- Onlarla ilk kez nerede tanıştınız?
- I met a woman who knows you.
- Seni tanıyan bir kadınla tanıştım.
- I met her an hour ago.
- Onunla bir saat önce tanıştım.
- I really want you to meet them.
- Gerçekten onlarla tanışmanı istiyorum.
- It's a pleasure to meet you.
- Sizinle tanışmak bir zevkti.
- You'll meet them tomorrow.
- Yarın onlarla tanışacaksın.
- Tom and I first met in 2013.
- Tom ve ben ilk kez 2013'te tanıştık.
- Sami met a stewardess.
- Sami bir hostesle tanıştı.
- I recently met them.
- Geçenlerde onlarla tanıştım.
- How did you and Mom meet?
- Sen ve annem nasıl tanıştınız?
- I recently met him.
- Geçenlerde onunla tanıştım.
- Tom met John in prison.
- Tom, John'la hapishanede tanıştı.
- We met Mary.
- Biz Mary ile tanıştık.
- You will meet a very interesting person in the near future.
- Yakın gelecekte çok ilginç biriyle tanışacaksın.
- It was I who met him.
- Onunla tanışan bendim.
- Sami wanted to meet women n Cairo.
- Sami Kahire'de kadınlarla tanışmak istiyordu.
- I've wanted to meet you for a long time.
- Ben uzun bir süredir sizinle tanışmak istiyordum.
- I met her in Australia.
- Onunla Avustralya'da tanıştım.
- Have you met any of Tom's new friends?
- Tom'un yeni arkadaşlarından biriyle tanıştın mı?
- How did you meet your husband?
- Kocanızla nasıl tanıştınız?
- Tom never told me exactly how he and Mary met each other.
- Tom bana Mary ile tam olarak nasıl tanıştıklarını hiç anlatmadı.
- Tom is the most handsome man I've ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıştığım en yakışıklı adam.
- I don't want to meet them.
- Onlarla tanışmak istemiyorum.
- I recently met her.
- Geçenlerde onunla tanıştım.
- Tom and Mary met at a Halloween party.
- Tom ve Mary bir Cadılar Bayramı partisinde tanıştılar.
- Did you meet many interesting people at the party?
- Partide çok ilginç insanlarla tanıştınız mı?
- I'd like to meet Tom as soon as possible.
- Tom'la en kısa zamanda tanışmak isterim.
- I don't think we've actually met.
- Aslında tanıştığımızı sanmıyorum.
- Tom and Mary first met at a restaurant in Boston.
- Tom ve Mary ilk kez Boston'da bir restoranda tanıştılar.
- How did you meet your wife?
- Karınla nasıl tanıştın?
- I haven't met Tom's parents yet.
- Tom'un ebeveynleriyle henüz tanışmadım.
- I met Tom in the library.
- Tom'la kütüphanede tanıştım.
- Have you ever met him?
- Hiç onunla tanıştın mı?
- I've been anxious to meet you.
- Sizinle tanışmak için sabırsızlanıyordum.
- That's why she wanted to meet him.
- Bu yüzden onunla tanışmak istedi.
- We're here to meet them.
- Onlarla tanışmak için buradayız.
- I'd like you to meet my folks.
- Bizimkilerle tanışmanı istiyorum.
- He met Tom here.
- O burada Tom'la tanıştı.
- I met Tom recently.
- Tom'la geçenlerde tanıştım.
- I must meet them.
- Onlarla tanışmalıyım.
- You should meet Tom.
- Tom'la tanışmalısınız.
- I recognized the teacher at once, because I had met him before.
- Öğretmeni hemen tanıdım, çünkü onunla önceden tanışmıştım.
- They met Mary.
- Onlar Mary ile tanıştı.
- If you would like to meet, why don't we?
- Eğer tanışmak istersen, neden yapmıyoruz?
- Yesterday I met Marie.
- Dün Marie ile tanıştım.
- Tom is the first person I met when I came to Boston.
- Boston'a geldiğimde tanıştığım ilk kişi Tom'du.
- We had met four years ago.
- Biz dört yıl önce tanıştık.
- I know of her, but I have never met her.
- Onu tanıyorum ama hiç tanışmadım.
- I'd like to meet them.
- Onlarla tanışmak isterim.
- That's where your mom and I met.
- Bu annen ve benim tanıştığımız yer.
- Tom very much wants to meet you.
- Tom seninle tanışmayı çok istiyor.
- Today, I met my new philosophy teacher.
- Bugün yeni felsefe öğretmenimle tanıştım.
- Only two of my great-grandparents lived long enough for me to meet them.
- Büyük büyükanne ve büyükbabalarımdan sadece ikisi onlarla tanışmama yetecek kadar uzun yaşadı.
- We want to meet them.
- Onlarla tanışmak istiyoruz.
- I'd like to meet her someday.
- Bir gün onunla tanışmak isterim.
- I'm so happy to meet you.
- Seninle tanıştığıma çok sevindim.
- I met him then for the first time.
- Onunla o zaman ilk kez tanıştım.
- Did you just meet them?
- Onlarla yeni mi tanıştın?
- Tom wondered where Mary had met John.
- Tom, Mary'nin John ile nerede tanıştığını merak etti.
- I've met a lot of bad guys.
- Bir sürü kötü adamla tanıştım.
- Tom has never met me before.
- Tom benimle daha önce hiç tanışmadı.
- I met a wolf in a dream.
- Rüyamda bir kurtla tanıştım.
- We met them at the youth hostel.
- Onlarla gençlik yurdunda tanıştık.
- I would've never met you if I hadn't broken my leg.
- Bacağımı kırmasaydım seninle hiç tanışamayacaktım.
- I don't meet too many women.
- Çok fazla kadınla tanışmam.
- How did you and Tom meet?
- Sen ve Tom nasıl tanıştınız?
- I want to go back to the park where we first met.
- İlk tanıştığımız parka geri dönmek istiyorum.
- When did you first meet her?
- Onunla ilk ne zaman tanıştın?
- I met Tom last year in Boston.
- Tom'la geçen yıl Boston'da tanıştım.
- I remember the day I met you.
- Seninle tanıştığım günü hatırlıyorum.
- I met a lot of nice people in Boston.
- Boston'da bir sürü iyi insanla tanıştım.
- Let me tell you how Tom and Mary met.
- Size Tom ve Mary'nin nasıl tanıştığını anlatayım.
- You've met Tom already, haven't you?
- Zaten Tom'la tanıştın, değil mi?
- This is the boy I met there yesterday.
- Bu dün orada tanıştığım çocuk.
- I'd never have met Tom if it hadn't been for you.
- Sen olmasaydın Tom'la asla tanışamazdım.
- Tom didn't want to tell us how he and Mary had met.
- Tom bize Mary ile nasıl tanıştıklarını anlatmak istemedi.
- Sami and Layla met a Muslim couple in Toronto.
- Sami ve Leyla Toronto'da Müslüman bir çiftle tanıştılar.
- I've always wanted to meet her.
- Her zaman onunla tanışmak istemişimdir.
- Tom wanted to meet Mary again.
- Tom, Mary ile tekrar tanışmak istedi.
- I'm glad you met Tom.
- Tom'la tanıştığına sevindim.
- Tom wasn't able to be here to meet you himself, so he asked me to come in his place.
- Tom sizinle tanışmak için bizzat burada olamadı, bu yüzden onun yerine gelmemi istedi.
- Have any of you ever met her?
- Aranızda onunla tanışan var mı?
- None of us have met her.
- Hiçbirimiz onunla tanışmadık.
- I've already met him.
- Onunla çoktan tanıştım.
- That's how we met.
- İşte böyle tanıştık.
- I think you should meet them.
- Sanırım onlarla tanışmalısın.
- Tell him who you met today.
- Ona bugün kiminle tanıştığını söyle.
- Sami met a Muslim girl, fell in love with her and married her.
- Sami Müslüman bir kızla tanıştı, ona aşık oldu ve onunla evlendi.
- I haven't met any of Tom's brothers.
- Tom'un kardeşlerinden hiçbiriyle tanışmadım.
- I first met Tom when I was a little kid.
- İlk kez küçük bir çocukken Tom ile tanıştım.
- I only met Tom the day before yesterday.
- Tom'la sadece dünden önceki gün tanıştım.
- Tom never said where he'd first met Mary.
- Tom, Mary ile ilk nerede tanıştığını hiç söylemedi.
- I think you should meet them.
- Bence onlarla tanışmalısın.
- I wanted to kiss you from the moment I met you.
- Tanıştığımız andan itibaren seni öpmek istedim.
- Last year I met a pretty Swedish dancer.
- Geçen yıl güzel bir İsveçli dansçıyla tanıştım.
- You've already met Tom, haven't you?
- Tom'la zaten tanışmıştınız, değil mi?
- Maybe you'd like to meet her.
- Belki onunla tanışmak istersin.
- Tom wants to meet Mary.
- Tom Mary ile tanışmak istiyor.
- I look forward to meeting Tom.
- Tom'la tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- We met Mary.
- Mary ile tanıştık.
- Have the two of you met before?
- İkiniz daha önce tanıştınız mı?
- Have you met him already?
- Zaten onunla tanışıyor muydun?
- When did you meet Tom's family?
- Tom'un ailesiyle ne zaman tanıştın?
- Tom and Mary met at a New Year's party.
- Tom ve Mary bir yeni yıl partisinde tanıştılar.
- I met Tom when I was singing in a club in Boston.
- Tom'la Boston'da bir kulüpte şarkı söylerken tanıştım.
- I met him on the day I arrived here.
- Buraya geldiğim gün onunla tanıştım.
- We met on a cruise.
- Bir gemi gezisinde tanıştık.
- I've been in love with him since we met this autumn.
- Bu sonbaharda tanıştığımızdan beri ona aşığım.
- Meet your match.
- Eşleşmenizle tanışın.
- Meeting Tom has changed my life.
- Tom'la tanışmak hayatımı değiştirdi.
- I'd like you to meet João.
- João ile tanışmanı istiyorum.
- I've never met Tom.
- Tom'la hiç tanışmadım.
- It's a pleasure to meet you, Tom.
- Seninle tanışmak bir zevk, Tom.
- I've never met anyone like him.
- Onun gibi biriyle hiç tanışmadım.
- Tom said Mary has only met John once.
- Tom, Mary'nin John'la sadece bir kez tanıştığını söyledi.
- I met her by accident on Third Avenue.
- Onunla Üçüncü Cadde'de tesadüfen tanıştım.
- I've wanted to meet him for a long time.
- Uzun zamandır onunla tanışmak istiyordum.
- How did you meet your wife?
- Karınızla nasıl tanıştınız?
- You've met someone, haven't you?
- Biriyle tanıştın, değil mi?
- I've never met someone who doesn't like chocolate.
- Çikolata sevmeyen biriyle hiç tanışmadım.
- How did you meet your partner?
- Eşinle nasıl tanıştın?
- I'm dying to meet Tom.
- Tom'la tanışmak için can atıyorum.
- Maybe you'd like to meet them.
- Belki onlarla tanışmak istersin.
- Have you met the Jacksons?
- Jacksonlarla tanıştınız mı?
- Have you met the new family in our neighborhood?
- Mahallemizdeki yeni aileyle tanıştın mı?
- We met on the plane.
- Uçakta tanıştık.
- I met someone yesterday who knows Tom.
- Dün Tom'u tanıyan biriyle tanıştım.
- How did you meet her?
- Onunla nasıl tanıştın?
- I never actually met Tom.
- Aslında Tom'la hiç tanışmadım.
- I think you've all met.
- Sanırım hepiniz tanıştınız.
- I'll meet them.
- Onlarla tanışacağım.
- Tom met Mary while on holiday in Germany.
- Tom, Mary ile Almanya'da tatildeyken tanıştı.
- They met Tom here.
- Tom'la burada tanıştılar.
- My girlfriend hasn't met my parents yet.
- Kız arkadaşım henüz ailemle tanışmadı.
- Chuck's Diner is where Tom first met Mary.
- Chuck's Diner, Tom'un Mary ile ilk tanıştığı yer.
- He said that he had met her on the previous day.
- Onunla bir önceki gün tanıştığını söyledi.
- I haven't yet met anyone I'd want to spend the rest of my life with.
- Hayatımın geriye kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim herhangi biriyle henüz tanışmadım.
- It's been three months since I met her.
- Onunla tanışalı üç ay oldu.
- You met my sister, didn't you?
- Kız kardeşimle tanıştın, değil mi?
- I'm the guy who met Tom at the station.
- Tom'la istasyonda tanışan benim.
- I've been waiting all day to meet you.
- Bütün gün seninle tanışmayı bekledim.
- I never for a moment imagined that I'd be able to meet so many famous people.
- Bu kadar çok ünlü insanlarla tanışabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
- This is where Tom met Mary for the first time.
- Tom, Mary ile ilk kez burada tanıştı.
- I never actually met him.
- Onunla hiç tanışmadım.
- I wish I could have met her.
- Keşke onunla tanışabilsem.
- The first thing Tom does when he meets a new woman is check to see if she's wearing a wedding ring.
- Tom'un yeni bir kadınla tanıştığında yaptığı ilk şey, onun alyans takıp takmadığını kontrol etmektir.
- Have you ever met Tom Jackson?
- Tom Jackson'la hiç tanıştın mı?
- We're about to meet him.
- Onunla tanışmak üzereyiz.
- And that's how I met your father.
- Ve babanla bu şekilde tanıştım.
- I met Tom at an auction a few years ago.
- Tom'la birkaç yıl önce bir müzayedede tanıştım.
- I've never met anyone who makes me as happy as you make me.
- Beni senin kadar mutlu eden biriyle hiç tanışmadım.
- She was beside herself with joy when she met the famous singer.
- Ünlü şarkıcıyla tanıştığında sevinçten havalara uçtu.
- Have you ever met Tom's French teacher?
- Hiç Tom'un Fransızca öğretmeniyle tanıştınız mı?
- I met Tom three years ago.
- Tom'la üç yıl önce tanıştım.
- A stranger is a friend you just haven't met yet.
- Bir yabancı, henüz tanışmadığın bir arkadaştır.
- We'll meet her later.
- Onunla daha sonra tanışacağız.
- Tom is the toughest guy I've ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıştığım en çetin adam.
- Tom doesn't think he's ever met Mary.
- Tom, Mary ile tanıştığını düşünmüyor.
- We need to meet with you.
- Seninle tanışmalıyım.
- Have you met Tom?
- Tom'la tanıştın mı?
- I'm starting to think I'm never going to meet Tom.
- Tom'la hiç tanışamayacağımı düşünmeye başladım.
- How'd you meet Tom?
- Tom'la nasıl tanıştınız?
- Tom can't forget the day he met Mary.
- Tom, Mary ile tanıştığı günü unutamıyor.
- I met her at the library.
- Kütüphanede tanıştım.
- My life hasn't been the same since I met him.
- Onunla tanıştığımdan beri hayatım aynı değil.
- Chuck's Diner is where Tom and Mary first met each other.
- Chuck's Diner, Tom ve Mary'nin ilk tanıştıkları yer.
- Tom told Mary how he and John met.
- Tom, Mary'ye John'la nasıl tanıştıklarını anlattı.
- I don't believe we've met.
- Tanıştığımıza inanmıyorum.
- Did you want to meet with them?
- Onlarla tanışmak istedin mi?
- Tom didn't mention that he'd met Mary.
- Tom, Mary ile tanıştığından bahsetmedi.
- I remember the day when we first met.
- İlk tanıştığımız günü hatırlıyorum.
- I've never actually met Tom.
- Tom'la hiç tanışmadım.
- During the summer holidays I met a beautiful woman.
- Yaz tatilinde güzel bir kadınla tanıştım.
- I was very rich until I met her.
- Onunla tanışana kadar çok zengindim.
- We met each other at a party.
- Biz birbirimizle bir partide tanıştık.
- I've never met you in person.
- Seninle hiç şahsen tanışmadım.
- It's a great honor to be able to meet you.
- Sizinle tanışabilmek büyük bir onur.
- Tom and John met in prison.
- Tom ve John hapishanede tanıştılar.
- I think you should meet him.
- Sanırım onunla tanışmalısın.
- We met a few weeks ago.
- Biz birkaç hafta önce tanıştık.
- I don't want to meet Tom.
- Ben Tom'la tanışmak istemiyorum.
- Tom met a girl named Mary last weekend.
- Tom geçen hafta sonu Mary adında bir kızla tanıştı.
- I think you should meet him.
- Bence onunla tanışmalısın.
- Tom said he wanted to meet Mary's family.
- Tom, Mary'nin ailesiyle tanışmak istediğini söyledi.
- How did the two of you meet each other?
- İkiniz birbirinizle nasıl tanıştınız?
- You'll meet her tomorrow.
- Yarın onunla tanışacaksın.
- I've never met anyone like you before.
- Daha önce senin gibi biriyle hiç tanışmadım.
- I would've loved to meet Tom.
- Tom'la tanışmak isterdim.
- We had never met each other.
- Birbirimizle hiç tanışmamıştık.
- Sami met a person who made him know more about Islam.
- Sami İslam hakkında kendisini bilgilendiren biriyle tanıştı.
- Tom met Mary at a herpes support group.
- Tom, Mary ile uçuk destek grubunda tanıştı.
- I remember where we first met.
- İlk nerede tanıştığımızı hatırlıyorum.
- Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom, Mary ile ilk tanıştığında onun ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
- Tom didn't speak French when I first met him.
- Onunla ilk tanıştığımızda Tom Fransızca konuşmadı.
- I don't want to meet Tom.
- Tom'la tanışmak istemiyorum.
- I met Tom at his office in Boston.
- Boston'daki ofisinde Tom ile tanıştım.
- The first person I met in Boston was Tom.
- Boston'da tanıştığım ilk kişi Tom'du.
- I know Tom wanted to meet you.
- Tom'un seninle tanışmak istediğini biliyorum.
- Tom and Mary first met a month ago.
- Tom ve Mary ilk kez bir ay önce tanıştı.
- When I first met Tom, I didn't like him much.
- Tom'la ilk tanıştığımda ondan pek hoşlanmamıştım.
- Meeting you is one of the best things that ever happened to me.
- Sizinle tanışmak şimdiye kadar başımdan geçen en iyi şeylerden biridir.
- Sami had never met a Muslim in his life.
- Sami hayatında hiç Müslüman biriyle tanışmadı.
- Do you remember what you were wearing the first time I met you?
- Seninle ilk tanıştığımda ne giydiğini hatırlıyor musun?
- I met him by happy accident.
- Onunla mutlu bir tesadüf sonucu tanıştım.
- I met Tom when I was working in Boston.
- Boston'da çalışırken Tom'la tanıştım.
- You have met some friends.
- Bazı arkadaşlarla tanıştınız.
- I met Tom recently.
- Geçenlerde Tom'la tanıştım.
- I met one of my old teachers yesterday.
- Dün eski öğretmenlerimden biriyle tanıştım.
- They first met on a summer afternoon.
- İlk kez bir yaz öğleden sonrasında tanıştılar.
- You're the only one who's met Tom.
- Sen Tom'la tanışan tek kişisin.
- He flirts with every woman he meets.
- Tanıştığı her kadınla flört ediyor.
- I must meet him.
- Onunla tanışmalıyım.
- I really want you to meet him.
- Onunla tanışmanı gerçekten istiyorum.
- I don't like meeting new people.
- Yeni insanlarla tanışmaktan hoşlanmıyorum.
- Tom hasn't met my family yet.
- Tom henüz ailemle tanışmadı.
- I am glad I met you.
- Seninle tanıştığıma memnun oldum.
- Tom wants Mary to meet his mother.
- Tom, Mary'nin annesiyle tanışmasını istiyor.
- I finally met her today.
- Sonunda bugün onunla tanıştım.
- I think I've met them before.
- Sanırım onlarla daha önce tanıştım.
- He met his wife online.
- Karısıyla internetten tanıştı.
- I hated Tom when we first met.
- İlk tanıştığımızda Tom'dan nefret ettim.
- I just met him.
- Onunla yeni tanıştım.
- How did you meet them?
- Nasıl tanıştınız?
- I just met Tom yesterday.
- Tom'la daha dün tanıştım.
- I've never met you in person.
- Seninle kişisel olarak hiç tanışmadım.
- Sami met Muslims from various Muslim countries.
- Sami çeşitli Müslüman ülkelerden Müslümanlarla tanıştı.
- I met her in the street.
- Onunla sokakta tanıştım.
- This is where Tom and Mary met.
- Burası Tom ve Mary'nin tanıştığı yer.
- Mary met Tom here.
- Mary Tom'la burada tanıştı.
- I thought you wanted to meet Tom.
- Tom'la tanışmak istediğini düşündüm.
- Mary met Tom while on holiday in Turkey.
- Mary Türkiye'de tatildeyken Tom'la tanıştı.
- Have your parents met Tom?
- Ailen Tom'la tanıştı mı?
- Tom met Mary a couple of years ago.
- Tom Mary ile birkaç yıl önce tanıştı.
- Are you sure we have not met before?
- Daha önce tanışmadığımıza emin misin?
- Tom doesn't remember the first time he met Mary.
- Tom Mary ile ilk kez ne zaman tanıştığını hatırlamıyor.
- I met a Canadian man named Tom.
- Tom adında Kanadalı bir adamla tanıştım.
- I'd like to meet her.
- Onunla tanışmak istiyorum.
- Mary always dreamed of meeting a tall, dark, and handsome man.
- Mary hep uzun boylu, esmer ve yakışıklı bir adamla tanışmayı hayal ederdi.
- I met Tom and Mary just the other day.
- Geçen gün Tom ve Mary ile tanıştım.
- I knew we were going to get married the moment I met you.
- Seninle tanıştığım an evleneceğimizi biliyordum.
- I met them when I was in Boston.
- Onlarla Boston'da iken tanıştım.
- I met Tom yesterday.
- Tom'la dün tanıştım.
- This is where Tom met Mary for the first time.
- Bu, Tom'un ilk kez Mary ile tanıştığı yer.
- Someday you'll meet someone else.
- Bir gün başka biriyle tanışacaksın.
- We met her here.
- Biz onunla burada tanıştık.
- His object in traveling to Paris was to meet with the President.
- Paris'e seyahatinin sebebi başkanla tanışmaktı.
- My wife still hasn't met my parents.
- Karım hâlâ annem ve babamla tanışmadı.
- I want to meet him.
- Onunla tanışmak istiyorum.
- I'd like to meet Tom's sister.
- Tom'un kız kardeşiyle tanışmak istiyorum.
- We met last Christmas at the office party.
- Geçen Noel ofis partisinde tanıştık.
- He wanted to meet you.
- O seninle tanışmak istedi.
- Did you ever meet Tom?
- Tom'la hiç tanıştın mı?
- It's nice to meet you.
- Sizinle tanıştığıma memnun oldum.
- It was nice to meet you, and I look forward to hearing from you.
- Sizinle tanışmak güzeldi ve sizden haber almayı dört gözle bekliyorum.
- Tom wanted to meet Mary's family, but Mary didn't think that would be a good idea.
- Tom, Mary'nin ailesiyle tanışmak istedi ama Mary bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordu.
- Tom met a few of Mary's friends yesterday.
- Tom dün Mary'nin birkaç arkadaşıyla tanıştı.
- Tom couldn't remember where he'd first met Mary.
- Tom, Mary ile ilk nerede tanıştığını hatırlayamıyordu.
- I met Tom at the library.
- Tom'la kütüphanede tanıştım.
- He met a pretty brunette at the evening party.
- Akşam partisinde güzel bir esmerle tanıştı.
- I'm also glad we met.
- Ben de tanıştığımıza sevindim.
- Have any of you ever met her?
- Hiç sizden biri onunla tanıştı mı?
- Tom turned over a new leaf when he met Mary.
- Tom, Mary ile tanışınca yeni bir sayfa açtı.
- We want to meet her.
- Onunla tanışmak istiyoruz.
- Good to meet you.
- Tanıştığımıza sevindim.
- I've met some wonderful people.
- Bazı harika insanlarla tanıştım.
- We met before.
- Daha önce tanışmıştık.
- We met that night.
- Biz o gece tanıştık.
- I met Tom for the first time three days ago.
- Üç gün önce Tom'la ilk kez tanıştım.
- Do you want to meet him?
- Onunla tanışmak istiyor musun?
- Dan met a prostitute named Linda.
- Dan, Linda adında bir fahişeyle tanıştı.
- Tom first met Mary when he was thirteen years old.
- Tom ilk on üç yaşındayken Mary ile tanıştı.
- Have I told you about how I first met Tom?
- Tom'la ilk nasıl tanıştığımı anlattım mı?
- I've never met Tom's wife.
- Tom'un eşi ile hiç tanışmadım.
- When I first met Tom, I thought he was a little obnoxious.
- Tom'la ilk tanıştığımda, onun biraz iğrenç olduğunu düşünmüştüm.
- I can't remember where we met.
- Nerede tanıştık hatırlayamıyorum.
- Fadil met a Muslim woman.
- Fadıl Müslüman bir kadınla tanıştı.
- I'd like you to meet Tom.
- Tom'la tanışmanı istiyorum.
- I met a Smith at the party.
- Partide bir Smith'le tanıştım.
- Fadil met a charming girl named Dania.
- Fadıl, Dania adlı büyüleyici bir kızla tanıştı.
- We met them at the youth hostel.
- Biz onlarla gençlik yurdunda tanıştık.
- I think that I will be able to meet you soon.
- Sanırım yakında sizinle tanışabileceğim.
- Tom and Mary got married three months after they met.
- Tom ve Mary tanıştıktan üç ay sonra evlendiler.
- I think I met you in a past life.
- Sanırım seninle geçmiş bir yaşamda tanıştım.
- It is a great honor for me to meet you.
- Sizinle tanışmak benim için büyük bir onur.
- I'm very pleased to meet you.
- Seninle tanıştığıma çok memnun oldum.
- Sami met a very attractive woman named Layla.
- Sami, Layla adında çok çekici bir kadınla tanıştı.
- I met a guy named Tom in the park.
- Parkta Tom adında bir adamla tanıştım.
- The man I met in the park told me that his name was Tom.
- Parkta tanıştığım adam bana adının Tom olduğunu söyledi.
- I never even met her.
- Onunla hiç tanışmadım bile.
- I met Tom the year that Mary died.
- Tom'la Mary'nin öldüğü yıl tanıştım.
- We met on Sunday.
- Pazar günü tanıştık.
- I have never met a person like him.
- Onun gibi biriyle hiç tanışmadım.
- I thought Tom would meet Mary.
- Tom'un Mary ile tanışacağını düşündüm.
- I met a lot of nice people.
- Bir sürü güzel insanla tanıştım.
- I met Tom on the way to school.
- Tom'la okula giderken tanıştım.
- I am very happy and honored to meet you in person.
- Sizinle şahsen tanışmaktan çok mutlu ve onurluyum.
- I met an old man who says that he's never eaten at a restaurant in his whole life.
- Bütün hayatı boyunca restoranda hiç yemek yemediğini söyleyen bir adamla tanıştım.
- Let's go meet him.
- Gidip onunla tanışalım.
- Lucy met Mary.
- Lucy Mary ile tanıştı.
- Tom has met Mary.
- Tom, Mary ile tanıştı.
- None of us have met Tom.
- Hiçbirimiz Tom'la tanışmadık.
- I want to meet her.
- Onunla tanışmak istiyorum.
- A stranger is a friend you just haven't met yet.
- Bir yabancı, sadece sizin henüz tanışmadığınız bir arkadaştır.
- I met Tom when I was a sophomore at Harvard.
- Harvard'ta ikinci sınıf öğrencisi iken Tom'la tanıştım.
- I've met people like that.
- Böyle insanlarla tanıştım.
- I can't wait to meet you.
- Seninle tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- Two months after they met, Fadil and Layla married.
- Fadıl ve Leyla tanıştıklarından iki ay sonra evlendiler.
- Haven't we met before?
- Daha önce tanışmadık mı?
- We're here to meet her.
- Onunla tanışmak için buradayız.
- Sami met Farid in jail.
- Sami hapishanede Ferit ile tanıştı.
- I can't wait to tell Tom that I met you.
- Tom'a seninle tanıştığımı söylemek için sabırsızlanıyorum.
- I'm glad we met.
- Tanıştığımıza sevindim.
- Where did Tom meet Mary?
- Tom, Mary ile nerede tanıştı?
- I'm really looking forward to meeting Tom.
- Tom'la tanışmayı dört gözle bekliyorum.
- I don't know where Tom and Mary met.
- Tom ve Mary'nin nerede tanıştığını bilmiyorum.
- I met a nice woman.
- Hoş bir kadınla tanıştım.
- We'll meet them later.
- Onlarla daha sonra tanışacağız.
- I've met them a few times.
- Onlarla birkaç kez tanıştım.
- Tom met Mary when he was in Australia.
- Tom, Avustralya'dayken Mary ile tanıştı.
- The first time I met Tom, he was only thirteen years old.
- Tom'la ilk tanıştığımda sadece on üç yaşındaydı.
- I'm so glad I met you.
- Seninle tanıştığıma memnun oldum.
- Where did you meet your girlfriend?
- Kız arkadaşınla nerede tanıştın?
- We just met.
- Yeni tanıştık.
- I met a girl who knows Tom.
- Tom'u bilen bir kızla tanıştım.
- I met her in the winter three years ago.
- Üç yıl önce kışın onunla tanıştım.
- I met Tom three summers ago.
- Üç yaz önce Tom'la tanıştım.
- I can't forget the day I met him.
- Onunla tanıştığım günü unutamam.
- She met a new friend at school today.
- O bugün okulda yeni bir arkadaşla tanıştı.
- He was always very eager to meet people.
- İnsanlarla tanışmak için her zaman çok hevesliydi.
- Are there any girls here you haven't met yet?
- Burada henüz tanışmadığın kızlar var mı?
- Meeting you is one of the best things that ever happened to me.
- Seninle tanışmak başıma gelen en güzel şeylerden biri.
- Tom was married to Mary when I first met him.
- Onunla tanıştığımda Tom, Mary ile evliydi.
- I had never met any of them before.
- Daha önce hiçbiriyle tanışmamıştım.
- You haven't met Tom yet, have you?
- Tom'la henüz tanışmadın, değil mi?
- I'd like to meet them someday.
- Bir gün onlarla tanışmak istiyorum.
- Come and meet everyone!
- Gelin ve herkesle tanışın!
- I know Tom and John, but I've never met their wives.
- Tom ve John'u tanıyorum ama eşleriyle hiç tanışmadım.
- Tom, I'd like you to meet someone.
- Tom, biriyle tanışmanı istiyorum.
- It's a great honor to be able to meet you.
- Sizinle tanışmak büyük bir onur.
- Come meet some of your new classmates.
- Gel de yeni sınıf arkadaşlarınla tanış.
- I met her earlier this morning.
- Bu sabahın erken saatlerinde onunla tanıştım.
- Where did you guys meet?
- Nerede tanıştınız?
- I met your father last week, so in the last week of June.
- Haziran ayının son haftasında, geçen hafta babanla tanıştım.
- They met on the way to work.
- İşe giderken tanıştılar.
- How did you meet Tom initially?
- Tom'la ilk olarak nasıl tanıştınız?
- Tom has never told me how he met Mary.
- Tom Mary ile nasıl tanıştığını bana hiç söylemedi.
- How did you two meet?
- Siz ikiniz nasıl tanıştınız?
- I'm glad I was able to meet you yesterday.
- Dün seninle tanışabildiğime sevindim.
- I'd like you to meet my husband.
- Kocamla tanışmanı istiyorum.
- I met him in Boston last week.
- Geçen hafta Boston'da tanıştım.
- I met her by chance at a restaurant yesterday.
- Dün bir restoranda onunla tesadüfen tanıştım.
- I finally met them today.
- Sonunda bugün onlarla tanıştım.
- It's a pleasure to finally meet you.
- Sonunda seninle tanışmak bir zevk.
- Tom met Mary on his way home from school.
- Tom okuldan eve dönerken Mary ile tanıştı.
- We met through a mutual friend in Boston.
- Biz ortak bir arkadaş aracılığıyla Boston'da tanıştık.
- I don't remember where I met Tom for the first time.
- Tom'la ilk kez nerede tanıştığımı hatırlamıyorum.
- I have met this girl before.
- Bu kızla daha önce tanışmıştım.
- I never actually met Tom.
- Tom'la hiç tanışmadım.
- I'd like to meet them some day.
- Bir gün onlarla tanışmak isterim.
- Well, I didn't exactly meet Tom.
- Yani, ben Tom'la tam olarak tanışmadım.
- I met her in the winter several years ago.
- Birkaç yıl önce sonbaharda onunla tanıştım.
- Have you met the new boss?
- Yeni patronla tanıştın mı?
- The reason I came to Boston is to meet the woman I hope to marry.
- Boston'a gelme sebebim evlenmeyi umduğum kadınla tanışmak.
- How did you first meet Tom?
- Tom'la ilk kez nasıl tanıştınız?
- I just met the most amazing woman.
- Az önce çok harika bir kadınla tanıştım.
- I'm also glad we met.
- Tanıştığımıza da memnunum.
- Tom can't wait to meet you.
- Tom sizinle tanışmak için sabırsızlanıyor.
- Have your parents met Tom yet?
- Annenle baban Tom'la tanıştı mı?
- I'm supposed to meet him.
- Onunla tanışmam gerekiyor.
- I met a young man whose name was Tom.
- Ben, adı Tom olan genç bir adamla tanıştım.
- How did you and your wife meet?
- Siz ve eşiniz nasıl tanıştınız?
- I'm glad I finally met you.
- Nihayet seninle tanıştığıma sevindim.
- I met him just now.
- Onunla az önce tanıştım.
- I wish I could have met my real parents before they passed away.
- Keşke ölmeden önce gerçek ebeveynlerimle tanışabilseydim.
- You'll meet her tomorrow.
- Onunla yarın tanışacaksın.
- I wish I'd met her.
- Keşke onunla tanışsaydım.
- Tom has never told me how he met Mary.
- Tom bana Mary ile nasıl tanıştığını hiç anlatmadı.
- Tom told Mary he'd never met John.
- Tom Mary'ye John'la hiç tanışmadığını söyledi.
- I'd really love to meet him.
- Gerçekten onunla tanışmak istiyorum.
- Tom says that he's met you.
- Tom seninle tanıştığını söylüyor.
- Guess who I met today!
- Bil bakalım bugün kiminle tanıştım!
- I want them to meet you.
- Onların seninle tanışmasını istiyorum.
- I met a girl.
- Bir kızla tanıştım.
- If I'm not mistaken, I think I've met you somewhere before.
- Yanılmıyorsam, sanırım seninle daha önce bir yerde tanışmıştık.
- Before Tom met Mary, he never seemed to be happy.
- Tom, Mary ile tanışmadan önce hiç mutlu görünmüyordu.
- I've got to go meet him.
- Gidip onunla tanışmalıyım.
- I've never met my mother.
- Annemle hiç tanışmadım.
- Did I ever tell you about how I met Tom?
- Tom'la nasıl tanıştığımı sana hiç anlattım mı?
- I'm pleased to meet you.
- Seninle tanıştığıma memnun oldum.
- Tom is the guy we met in the park yesterday.
- Tom dün parkta tanıştığımız adam.
- The day when I met you was rainy and cold.
- Seninle tanıştığım gün yağmurlu ve soğuktu.
- I met him in the town centre.
- Onunla şehir merkezinde tanıştım.
- I've never met her, but I recognize her.
- Onunla hiç tanışmadım ama onu tanıyorum.
- My name's Cyril; pleased to meet you!
- Benim adım Cyril; tanıştığımıza memnun oldum!
- I met an old man who says that he's never eaten at a restaurant in his whole life.
- Hayatı boyunca hiç restoranda yemek yemediğini söyleyen yaşlı bir adamla tanıştım.
- I never met him.
- Onunla hiç tanışmadım.
- I met them a few weeks ago.
- Onlarla birkaç hafta önce tanıştım.
- I met her in Boston last week.
- Geçen hafta Boston'da tanıştım.
- I met them for dinner.
- Onlarla yemekte tanıştım.
- Tom said he was dying to meet Mary.
- Tom, Mary ile tanışmak için can attığını söyledi.
- We've met some nice people.
- Bazı iyi insanlarla tanıştık.
- I haven't met Tom's parents yet.
- Tom'un ailesiyle henüz tanışmadım.
- I never actually met her.
- Aslında onunla tanışmadım.
- Tom and Mary met when they were both walking their dogs.
- Tom ve Mary her ikisi de köpeklerini gezdiriyorken tanıştılar.
- I once met a boy.
- Bir keresinde bir çocukla tanışmıştım.
- Have you met him?
- Onunla tanıştın mı?
- It's a good way to meet girls.
- Bu kızlarla tanışmak için iyi bir yol.
- Have any of you ever met Tom?
- Aranızda Tom'la tanışan var mı?
- I met Tom at the party.
- Tom'la partide tanıştım.
- It was nice to meet you, Tom.
- Seninle tanışmak güzeldi, Tom.
- Don't you want to meet Tom?
- Tom'la tanışmak istemiyor musun?
- Tom met John in prison.
- Tom cezaevinde John'la tanıştı.
- I met them tonight.
- Onlarla bu gece tanıştım.
- I don't remember when I first met Tom.
- Tom'la ilk ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum.
- Let me tell you about a girl I met yesterday.
- Sana dün tanıştığım bir kızdan bahsedeyim.
- I wish you could meet Tom.
- Keşke Tom'la tanışabilsen.
- I'm happy I met you.
- Seninle tanıştığım için mutluyum.
- I'm very pleased to meet you, too.
- Ben de seninle tanıştığıma çok memnun oldum.
- I've never met him.
- Onunla hiç tanışmadım.
- I remember having met him in Paris.
- Onunla Paris'te tanıştığımızı hatırlıyorum.
- You'll meet them tomorrow.
- Onlarla yarın tanışacaksın.
- Have you ever met a guy named Tom Jackson?
- Sen hiç Tom Jackson adında bir adamla tanıştın mı?
- Tom went to the park to meet Mary.
- Tom, Mary ile tanışmak için parka gitti.
- I met him last night.
- Düm gece onunla tanıştım.
- I met Tom a few months ago.
- Tom'la birkaç ay önce tanıştım.
- I am very happy and honored to meet you in person.
- Sizinle şahsen tanıştığım için çok mutlu ve onurluyum.
- I've never met someone that I love as much as I love you.
- Seni sevdiğim kadar sevdiğim biriyle hiç tanışmadım.
- How did you meet the other members of your band?
- Grubunuzun diğer üyeleriyle nasıl tanıştınız?
- I'm very happy to have met you.
- Seninle tanıştığım için çok mutluyum.
- Sami met an imam from Egypt.
- Sami Mısırlı bir imamla tanıştı.
- Do you know how Tom met Mary?
- Tom'un Mary ile nasıl tanıştığını biliyor musun?
- Tom and Mary were only thirteen when they first met.
- Tom ve Mary ilk tanıştıklarında sadece on üç yaşındaydılar.
- Have you met them?
- Onlarla tanıştınız mı?
- I want to meet the teacher.
- Öğretmenle tanışmak istiyorum.
- While staying in Paris, I happened to meet him.
- Paris'te kalırken, tesadüfen onunla tanıştım.
- I can't remember where I first met Tom.
- Tom'la ilk nerede tanıştığımı hatırlayamıyorum.
- I'm going to North Korea to meet my dear little enemy.
- Sevgili küçük düşmanımla tanışmak için Kuzey Kore'ye gidiyorum.
- Tom said that he wanted to meet Mary.
- Tom, Mary ile tanışmak istediğini söyledi.
- Tom and Mary met at a party.
- Tom ve Mary bir partide tanıştılar.
- Tom never got to meet Mary.
- Tom asla Mary ile tanışmadı.
- I haven't met our new neighbors.
- Yeni komşularımızla tanışmadım.
- John was a lazy person until he met you.
- John seninle tanışana kadar tembel biriydi.
- We just met last week.
- Daha geçen hafta tanıştık.
- Why don't you go meet her?
- Neden gidip onunla tanışmıyorsun?
- It was awesome to meet you in real life!
- Seninle gerçek hayatta tanışmak harikaydı!
- Did you meet someone else?
- Başka biriyle tanıştın mı?
- Today, I met my new philosophy teacher.
- Bugün yeni bir felsefe öğretmeni ile tanıştım.
- I've never met a woman as stupid as you.
- Senin kadar aptal bir kadınla hiç tanışmadım.
- Mary was wearing a black sweater when I met her.
- Onunla tanıştığımda, Mary siyah bir kazak giyiyordu.
- I appreciate you agreeing to meet with me.
- Benimle tanışmayı kabul etmeni takdir ediyorum.
- I've never met anyone like them.
- Onlar gibi biriyle hiç tanışmadım.
- I never even met him.
- Onunla hiç tanışmadım bile.
- Tom first met Mary when he was thirteen.
- Tom, Mary ile ilk kez on üç yaşındayken tanıştı.
- We met last night.
- Dün gece tanıştık.
- It's a pleasure to finally meet you.
- Sonunda sizinle tanışmak bir zevk.
- Can you remember the first time we met each other?
- Birbirimizle ilk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun?
- Did you ever meet Tom?
- Hiç Tom'la tanıştın mı?
- It is a great honor to meet you.
- Sizinle tanışmak büyük bir onur.
- I remember meeting the queen.
- Kraliçeyle tanıştığımı hatırlıyorum.
- I first met Tom when I was a little kid.
- Tom'la ilk kez küçük bir çocukken tanıştım.
- I'd like to meet Tom sometime.
- Bir gün Tom'la tanışmak isterim.
- Tom and I met at a New Year's Eve party.
- Tom ve ben bir yılbaşı partisinde tanıştık.
- I never got to meet Tom.
- Tom'la hiç tanışamadım.
- I met him by chance in the city.
- Onunla şehirde tesadüfen tanıştım.
- I don't believe we've officially met.
- Resmen tanıştığımıza inanmıyorum.
- I had never met anyone quite like Tom before.
- Daha önce Tom gibi biriyle hiç tanışmamıştım.
- It was a pleasure meeting you, Mr Tamori.
- Sizinle tanışmak bir zevkti, Bay Tamori.
- I met her last winter.
- Ben onunla geçen kış tanıştım.
- You'll meet Tom tomorrow.
- Yarın Tom'la tanışacaksın.
- She is anxious to meet you.
- Sizinle tanışmak için sabırsızlanıyor.
- Nice to meet you too.
- Ben de tanıştığımıza memnun oldum.
- Tom told me that he wants to meet my parents.
- Tom bana ailemle tanışmak istediğini söyledi.
- Tom and I met at a party.
- Tom ve ben bir partide tanıştık.
- Mayuko wasn't able to meet Meg.
- Mayuko Meg'le tanışamadı.
- Tom married a woman he met in Boston.
- Tom Boston'da tanıştığı bir kadınla evlendi.
- Pleased to meet you, Tom.
- Seninle tanıştığıma memnun oldum, Tom.
- I'd like you to meet him.
- Onunla tanışmanı isterim.
- A person named Itoh wants to meet you.
- Itoh adında biri seninle tanışmak istiyor.
- I remember that I met her somewhere.
- Onunla bir yerde tanıştığımı hatırlıyorum.
- I want to meet your older sister.
- Ablanla tanışmak istiyorum.
- Who did you meet?
- Kiminle tanıştın?
- I want you to meet them.
- Onlarla tanışmanı istiyorum.
- Where did you first meet?
- İlk nerede tanıştınız?
- I've never met anyone like Tom.
- Tom gibi biriyle hiç tanışmadım.
- Tom met Mary in the lobby.
- Tom, Mary ile lobide tanıştı.
- All he is thinking about is meeting her.
- Onun düşündüğü bütün şey onunla tanışmak.
- Where on earth did you meet Tom?
- Tom'la nerede tanıştın?
- Tom said he's never met Mary.
- Tom Mary ile hiç tanışmadığını söyledi.
- He met Mary.
- Mary ile tanıştı.
- My friends would like to meet you.
- Arkadaşlarım sizinle tanışmak istiyor.
- Tom met a new girlfriend named Mary.
- Tom, Mary adında yeni bir kız arkadaşla tanıştı.
- I just wish I'd met Tom sooner.
- Keşke Tom ile daha önce tanışsaydım.
- My parents met each other in the mountains.
- Annemle babam birbirleriyle dağlarda tanışmışlar.
- Tom wants to meet the Dalai Lama before he dies.
- Tom o ölmeden önce Dalai Lama ile tanışmak istiyor.
- I think you've already met them.
- Sanırım zaten onlarla tanıştın.
- You should try to meet with Tom.
- Tom ile tanışmaya çalışmalısın.
- I wish I could've met Tom.
- Keşke Tom'la tanışabilseydim.
- I met him at a dinner party.
- Onunla bir akşam yemeği partisinde tanıştım.
- Have you met Tom's girlfriend?
- Tom'un kız arkadaşıyla tanıştın mı?
- She was only seventeen when they met.
- Tanıştıklarında o sadece on yedi yaşındaydı.
- Do you remember how we met?
- Nasıl tanıştığımızı hatırlıyor musun?
- He wanted to meet me.
- O benimle tanışmak istedi.
- That's where Tom and I met.
- Tom ve ben orada tanıştık.
- Neither Tom nor Mary has met John.
- Ne Tom ne de Mary John ile tanıştı.
- I really want to meet them.
- Onlarla gerçekten tanışmak istiyorum.
- I met Tom there.
- Tom'la orada tanıştım.
- I met him last night.
- Onunla dün gece tanıştım.
- I met a friend of mine yesterday.
- Dün bir arkadaşımla tanıştım.
- I'm glad I finally met you.
- Sonunda seninle tanıştığıma sevindim.
- She brought him to our place to meet my parents.
- Ailemle tanışması için onu bizim eve getirdi.
- Tom met his wife in Boston.
- Tom karısıyla Boston'da tanıştı.
- We're dying to meet her.
- Onunla tanışmaya can atıyoruz.
- Sami had never met a Muslim in his life.
- Sami hayatında hiç Müslümanla tanışmamıştı.
- We met him here.
- Biz onunla burada tanıştık.
- I'm charmed to meet you.
- Sizinle tanışmak beni büyüledi.
- Meeting new people and making new friends is hard.
- Yeni insanlarla tanışmak ve yeni arkadaşlar edinmek zordur.
- Tom met his third wife at a gym.
- Tom bir spor salonunda üçüncü karısıyla tanıştı.
- I wish you could meet Tom.
- Keşke Tom'la tanışabilseydin.
- Tom met Mary on the beach.
- Tom sahilde Mary ile tanıştı.
- I really want you to meet her.
- Onunla tanışmanı gerçekten istiyorum.
- When I was traveling from Boston to New York, I met a nice girl on the bus.
- Boston'dan New York'a seyahat ederken otobüste hoş bir kızla tanıştım.
- It was nice to meet you, and I look forward to hearing from you.
- Sizinle tanışmak hoştu. Sizden dört gözle haber bekliyorum.
Show More (963)
|
2 |
meet |
buluşmak |
v. |
|
- Let's meet at the coffee shop at noon.
- Öğlen kafede buluşalım.
- Our eyes met across the room.
- Gözlerimiz odanın diğer ucunda buluştu.
- We meet once a week to discuss the group project.
- Grup projesini tartışmak için haftada bir buluşuyoruz.
- That shows that we are meeting your people and their interests halfway!
- Bu, halkınızla ve onların çıkarlarıyla yarı yolda buluştuğumuzu gösterir!
- Milan meets Malmö, if you like.
- Milan, Malmö ile buluşuyor, eğer isterseniz.
- The northern and eastern dimensions meet in the Baltic Sea area.
- Kuzey ve doğu boyutları Baltık Denizi bölgesinde buluşmaktadır.
- He went with a friend to meet a supposed gay man.
- Bir arkadaşıyla birlikte sözde eşcinsel bir adamla buluşmaya gitmiş.
- Milan meets Malmö, if you like.
- Milano Malmö ile buluşuyor, istediğin buysa.
- Looking around we could have met in the bar.
- Etrafımıza bakıyorum da, barda da buluşabilirmişiz.
- Davos, where the elite were to meet, against Porto Alegre, where popular opinion would meet.
- Seçkinlerin buluşacağı Davos'a karşı halkın görüşünün alınacağı Porto Alegre.
- He will say he has met us most of the way.
- Yolun çoğunda bizimle buluştuğunu söyleyecektir.
- This is in contrast to those who would like to meet in Brussels.
- Bu, Brüksel'de buluşmak isteyenlerin aksine bir durumdur.
- We met at the protocol entrance and it is bitterly cold outside this morning.
- Protokol girişinde buluştuk ve bu sabah dışarısı çok soğuk.
- More people are meeting across the line of demarcation, which was formerly hermetically sealed.
- Daha önce hava geçirmez bir şekilde kapatılmış olan sınır hattında artık daha fazla insan buluşuyor.
- We met at the protocol entrance and it is bitterly cold outside this morning.
- Protokol girişinde buluştuk ve bu sabah dışarısı çok soğuktu.
- That shows that we are meeting your people and their interests halfway!
- Bu, halkınızla ve onların çıkarlarıyla yarı yolda buluştuğumuzu gösteriyor!
- He went with a friend to meet a supposed gay man.
- Bir arkadaşıyla sözde eşcinsel bir adamla buluşmaya gitmiş.
- If there is another side, I will meet you there.
- Başka bir taraf varsa seninle orada buluşuruz.
- If there is another side, I will meet you there.
- Eğer öteki taraf varsa, sizinle orada buluşacağım.
- I bought some nice clothes to meet all your lovely friends in.
- Tüm sevimli arkadaşlarınla buluşmak için şık giysiler aldım.
- Each night friends and relatives meet in a different house to break the fast.
- Her gece dostlar ve akrabalar farklı bir evde iftar için buluşurlar.
- Each night friends and relatives meet in a different house to break the fast.
- Arkadaşlarım ve akrabalarım her gece farklı bir evde buluşup iftar yapacaklar.
- I bought some nice clothes to meet all your lovely friends in.
- Güzel arkadaşlarınla buluşmak için şık kıyafetler aldım.
- Two weeks later, we met for a coffee downtown.
- İki hafta sonra, şehir merkezinde kahve içmek için buluştuk.
- If there is another side, I will meet you there.
- Eğer öbür dünya varsa seninle orada buluşuruz.
- I told her to meet me here.
- Ona benimle burada buluşmasını söyledim.
- We used to meet at a coffee shop in Shinjuku after work.
- Biz işten sonra Shinjuku'da bir kafede buluşurduk.
- He comes to meet me sometimes.
- Bazen benimle buluşmaya geliyor.
- Tom never got to meet Mary.
- Tom, Mary ile hiç buluşmadı.
- I'm going to meet them there.
- Onlarla orada buluşacağım.
- I'm meeting her for breakfast.
- Sabah kahvaltısı için onunla buluşuyorum.
- Tom met Mary at the station.
- Tom, Mary ile istasyonda buluştu.
- I'll meet Tom later.
- Tom'la sonra buluşacağım.
- Where would you like to meet?
- Nerede buluşmak istersin?
- I'm going to meet some friends.
- Birkaç arkadaşla buluşacağım.
- We'll meet Tom later.
- Biz Tom'la sonra buluşacağız.
- I met him at a party.
- Onunla bir partide buluştum.
- I'll be meeting Tom in Boston early next week.
- Önümüzdeki haftanın başında Boston'da Tom'la buluşuyor olacağım.
- Mary was supposed to meet me here.
- Mary'nin benimle burada buluşması gerekiyordu.
- I told them to meet me here.
- Onlara benimle burada buluşmalarını söyledim.
- I'm going to North Korea to meet my dear little enemy.
- Sevgili küçük düşmanımla buluşmak için Kuzey Kore'ye gidiyorum.
- Tom went to Boston to meet someone.
- Tom biriyle buluşmak için Boston'a gitti.
- I have to go meet Tom.
- Tom'la buluşmalıyım.
- We'll meet on Sunday.
- Biz pazar günü buluşacağız.
- Can you meet me after work?
- İşten sonra benimle buluşur musun?
- He's busy and can't meet with you.
- Meşgul ve seninle buluşamıyor.
- We're dying to meet you.
- Seninle buluşmak için ölüyoruz.
- Sami and Layla met here at midnight.
- Sami ve Leyla gece yarısı burada buluştu.
- I met him here.
- Onunla burada buluştum.
- I'm going to meet you there.
- Seninle orada buluşacağım.
- Tom is going to meet Mary tonight.
- Tom bu gece Mary ile buluşacak.
- I met her at a party.
- Onunla bir partide buluştum.
- I met him in the town centre.
- Onunla şehir merkezinde buluştum.
- I have to go meet Tom.
- Tom'la buluşmaya gitmek zorundayım.
- I'm meeting Tom for lunch.
- Öğle yemeği için Tom'la buluşuyorum.
- I met her at the airport.
- Onunla havaalanında buluştum.
- Tom will be meeting me here today.
- Tom bugün burada benimle buluşacak.
- I'll meet you in an hour.
- Seninle bir saat sonra buluşacağız.
- Tom wanted to meet me.
- Tom benimle buluşmak istedi.
- Tom went to Boston to meet Mary.
- Tom Mary ile buluşmak için Boston'a gitti.
- I'll meet you at the usual time.
- Seninle her zamanki saatte buluşacağım.
- We'll meet at the station at nine o'clock.
- Saat dokuzda istasyonda buluşacağız.
- We'll meet again in three hours.
- Üç saat sonra tekrar buluşacağız.
- I want to meet with you to discuss the matter.
- Konuyu görüşmek için sizinle buluşmak istiyorum.
- Tom wants Mary to meet John.
- Tom, Mary'nin John'la buluşmasını istiyor.
- Tom is going to be meeting Mary in three hours.
- Tom üç saat içinde Mary ile buluşacak.
- I'm meeting Tom this evening.
- Bu akşam Tom'la buluşacağım.
- He's busy, so he can't meet you.
- Meşgul olduğu için seninle buluşamıyor.
- I'll meet Tom in the library.
- Tom'la kütüphanede buluşacağım.
- We're meeting at the station at nine o'clock.
- Biz saat dokuzda istasyonda buluşuyoruz.
- I will meet you at the station at 10 a.m.
- Seninle istasyonda sabah 10'da buluşacağım.
- I'll be meeting Tom's parents tonight.
- Bu gece Tom'un ailesiyle buluşacağım.
- I'll meet her at the library.
- Onunla kütüphanede buluşacağım.
- I met him about noon.
- Onunla öğle saatlerinde buluştum.
- I want to meet Tom.
- Tom'la buluşmak istiyorum.
- We'll meet on Thursday morning.
- Perşembe sabahı buluşacağız.
- Tom and Mary decided to meet there again the following week.
- Tom ve Mary ertesi hafta yine orada buluşma kararı aldılar.
- Tom wanted to meet you in the library.
- Tom seninle kütüphanede buluşmak istedi.
- Waiting for a bus, I met my friend.
- Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.
- Layla and Sami met at a shopping mall.
- Leyla ve Sami bir alışveriş merkezinde buluştular.
- We'll meet them.
- Onlarla buluşacağız.
- I'm going to meet my brother's girlfriend tonight.
- Bu gece kardeşimin kız arkadaşıyla buluşacağım.
- Our eyes met.
- Gözlerimiz buluştu.
- Layla immediately wanted to meet Sami.
- Layla hemen Sami'yle buluşmak istedi.
- Tom and I'll meet you there.
- Tom ve ben orada sizinle buluşacağız.
- I met him in front of the store.
- Onunla mağazanın önünde buluştum.
- I met him in the crowd.
- Onunla kalabalıkta buluştum.
- Where can I meet Tom?
- Tom'la nerede buluşabilirim?
- We could meet at my house for once.
- Bir kez için evimde buluşabiliriz.
- When do you want to meet Tom?
- Neden Tom'la buluşmamı istiyorsun?
- I'll meet you after class.
- Dersten sonra buluşuruz.
- We'll meet in the theater.
- Tiyatroda buluşacağız.
- They meet every Monday here in Boston.
- Boston'da her pazartesi burada buluşurlar.
- I met him after work.
- İşten sonra onunla buluştum.
- We made an agreement to meet exactly at ten.
- Tam onda buluşmak için anlaşma yaptık.
- Tom made an appointment to meet Mary the following day.
- Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.
- Chuck's Diner is where Tom and Mary first met.
- Chuck's Diner, Tom ve Mary'nin ilk buluştuğu yer.
- Tom didn't say where or when to meet Mary.
- Tom, Mary ile nerede ve ne zaman buluşacağını söylemedi.
- In this place where empire and exploration meet, for every mystery we reveal, far more must remain unspoken.
- İmparatorluğun ve keşif gezisinin buluştuğu bu yerde, ortaya koyduğumuz her gizem için çok daha fazlasının söylenmeden kalması gerekir.
- I'll meet Tom at the library.
- Tom'la kütüphanede buluşacağım.
- I must meet him.
- Onunla buluşmalıyım.
- Dan met Linda at the cemetery.
- Dan, Linda'yla mezarlıkta buluştu.
- Why don't you meet me out front in a few minutes?
- Neden birkaç dakika içinde benimle ön tarafta buluşmuyorsun?
- It would be great if we could meet again.
- Tekrar buluşabilsek muhteşem olurdu.
- I'm supposed to meet them.
- Onlarla buluşmam gerekiyor.
- I can't meet Tom now.
- Tom'la şimdi buluşamam.
- We'll meet them at the gate.
- Onlarla kapıda buluşacağız.
- Can you meet me after the play?
- Oyundan sonra benimle buluşabilir misin?
- The two met in October in Boston.
- İkisi Ekim ayında Boston'da buluştu.
- Let's meet at the station at eight tomorrow morning.
- Yarın sabah sekizde istasyonda buluşalım.
- I needed to meet you.
- Seninle buluşmam gerekiyordu.
- Can you meet me later?
- Benimle sonra buluşabilir misin?
- Are we meeting tomorrow?
- Yarın buluşuyor muyuz?
- Mary and I meet again next week.
- Mary ve ben gelecek hafta tekrar buluşacağız.
- I'm on my way to meet Tom now.
- Şimdi Tom'la buluşmaya gidiyorum.
- Where can I meet her?
- Onunla nerede buluşabilirim?
- I don't think we'll meet again.
- Bir daha buluşacağımızı düşünmüyorum.
- Sometimes we meet in the shop.
- Bazen dükkanda buluşuyoruz.
- What time do you want to meet tomorrow?
- Yarın ne zaman buluşmak istiyorsun?
- Let's meet here again a year from today.
- Bir yıl sonra bugün yine burada buluşalım.
- They didn't even know who they were supposed to meet.
- Kiminle buluşmaları gerektiğini dahi bilmiyorlardı.
- I'll meet him in Boston.
- Onunla Boston'da buluşacağım.
- I'll meet you there as soon as possible.
- En kısa zamanda orada buluşuruz.
- How about we meet for breakfast?
- Kahvaltıda buluşmaya ne dersin?
- Tom will meet you there.
- Tom seninle orada buluşacak.
- I'm meeting her next Monday.
- Gelecek pazartesi onunla buluşuyorum.
- Tom has been meeting secretly with Mary.
- Tom, Mary ile gizlice buluşuyordu.
- This is the same room we met in last time.
- Burası geçen sefer buluştuğumuz oda.
- I'll be meeting with Tom.
- Tom'la buluşacağım.
- I can't remember where I first met Tom.
- Tom'la ilk defa nerede buluştuğumu hatırlayamıyorum.
- Tom will meet you tomorrow morning.
- Tom yarın sabah sizinle buluşacak.
- When do you want to meet?
- Ne zaman buluşmak istiyorsun?
- This is where Tom told us to meet Mary.
- Tom bize Mary ile burada buluşmamızı söyledi.
- Tell Tom to meet me at Mary's.
- Tom'a benimle Mary'nin evinde buluşmasını söyle.
- You can meet Tom there.
- Tom'la orada buluşabilirsin.
- I'll meet Tom tomorrow.
- Yarın Tom'la buluşacağım.
- Have you ever met her?
- Onunla hiç buluştun mu?
- We'll meet them there.
- Onlarla orada buluşacağız.
- We're meeting in an hour in front of the hotel.
- Bir saat içinde otelin önünde buluşacağız.
- I'll meet you in an hour.
- Bir saat içinde buluşuruz.
- Where can we meet you?
- Seninle nerede buluşabiliriz?
- We'll meet again.
- Tekrar buluşacağız.
- Let's meet in Boston.
- Boston'da buluşalım.
- Tom is going to meet Mary at the airport.
- Tom Mary ile havaalanında buluşacak.
- I've told him where to meet us.
- Ona bizimle nerede buluşacağını söyledim.
- I'll meet him some other time.
- Onunla başka zaman buluşacağım.
- Thank you for coming to meet me.
- Benimle buluşmaya geldiğiniz için sağolun.
- I'll meet them.
- Onlarla buluşacağım.
- I'm meeting Tom in an hour.
- Bir saat içinde Tom'la buluşacağım.
- I asked Tom if we could meet.
- Tom'a buluşabilir miyiz diye sordum.
- I could not find my brother who was to meet me at the station.
- Benimle istasyonda buluşacak olan kardeşimi bulamadım.
- Let's meet them at the station.
- Onlarla istasyonda buluşalım.
- Do you still want us to meet?
- Hâlâ buluşmamızı istiyor musunuz?
- We'll meet him later.
- Onunla sonra buluşacağız.
- We used to meet at a coffee shop in Shinjuku after work.
- İşten sonra Shinjuku'da bir kafede buluşurduk.
- Meet me tomorrow for brunch.
- Yarın kahvaltı için buluşalım.
- It was in Kyoto that I first met her.
- Onunla ilk kez Kyoto'da buluştum.
- Have you ever met him?
- Onunla hiç buluştun mu?
- We are to meet at the station at seven.
- Saat yedide istasyonda buluşacağız.
- What time are you meeting me?
- Ne zaman benimle buluşuyorsun?
- What time are you meeting them?
- Onlarla ne zaman buluşacaksın?
- I must meet them.
- Onlarla buluşmalıyım.
- You can meet me tonight.
- Bu gece benimle buluşabilirsin.
- Tom was supposed to meet some of his friends.
- Tom'un bazı arkadaşlarıyla buluşması gerekiyordu.
- I will meet him at the bus stop.
- Onunla otobüs durağında buluşacağım.
- Tom went to the park to meet Mary.
- Tom, Mary'yle buluşmak için parka gitti.
- I thought Tom and Mary should meet.
- Tom ve Mary'nin buluşması gerektiğini düşündüm.
- They were to meet here at seven.
- Onlar yedide burada buluşacaklardı.
- I met him in the city centre.
- Onunla şehir merkezinde buluştum.
- Didn't you meet her there?
- Onunla orada buluşmadın mı?
- Tom is going to meet Mary in three hours.
- Tom üç saat içinde Mary ile buluşacak.
- The committee met and discussed whom to appoint to the post.
- Komite buluştu ve göreve kimin atanacağını görüştü.
- Tom is busy and can't meet with you right now.
- Tom meşgul ve şu anda seninle buluşamaz.
- Can we meet tomorrow?
- Yarın buluşabilir miyiz?
- I'll meet Tom next Monday.
- Gelecek pazartesi Tom ile buluşacağım.
- I can't meet them now.
- Onlarla şimdi buluşamam.
- I'm meeting her in ten minutes.
- On dakika içinde onunla buluşuyorum.
- I promised Tom I'd meet him in the lobby.
- Tom'a onunla lobide buluşacağıma söz verdim.
- Tom met Mary in front of the library.
- Tom, Mary ile kütüphanenin önünde buluştu.
- Sami and Layla's eyes met.
- Sami ve Layla'nın gözleri buluştu.
- I'm meeting him for dinner.
- Onunla akşam yemeğinde buluşacağım.
- If memory serves me right, this is where we first met each other.
- Hafızam beni yanıltmıyorsa, birbirimizle ilk burada buluşmuştık.
- Tom met Mary in the hotel lobby.
- Tom, Mary'yle otel lobisinde buluştu.
- I'll meet you at the station.
- Seninle istasyonda buluşacağım.
- We meet every three weeks.
- Her üç haftada bir buluşuyoruz.
- Would you like to meet somewhere later?
- Daha sonra bir yerde buluşmak ister misin?
- Let's meet at one o'clock.
- Saat 1'de buluşalım.
- Let's meet for a chat.
- Bir sohbet için buluşalım.
- We met in front of the school.
- Biz okulun önünde buluştuk.
- Let's meet in front of the theatre.
- Tiyatronun önünde buluşalım.
- He promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- Who's going to meet you?
- Seninle kim buluşacak?
- We're meeting at the station at nine o'clock.
- Saat dokuzda istasyonda buluşacağız.
- I'll meet you at the ball park.
- Seninle top sahasında buluşuruz.
- He may have met her yesterday.
- Dün onunla buluşmuş olabilir.
- I'm meeting them for dinner.
- Onlarla akşam yemeğinde buluşacağım.
- I only met them three times.
- Onlarla sadece üç kez buluştum.
- Tell Tom to meet me in front of the post office.
- Tom'a benimle postanenin önünde buluşmasını söyle.
- I'm meeting Tom for lunch at Chuck's Bar and Grill.
- Öğle yemeği için Tom'la Chuck's Bar and Grill'de buluşacağım.
- Tom can hardly wait to meet you.
- Tom seninle buluşmak için zorlukla bekleyebilir.
- I don't want to meet Tom.
- Ben Tom'la buluşmak istemiyorum.
- I met Mary and John when in London.
- Londra'dayken Mary ve John'la buluştum.
- Tell Tom who you met today.
- Tom'a bugün kimle buluştuğunu söyle.
- I am supposed to meet him at four this afternoon.
- Bu öğleden sonra saat dörtte onunla buluşmam gerekiyor.
- You can meet us downstairs when you're ready.
- Hazır olduğunda bizimle aşağıda buluşabilirsin.
- Tom promised to meet me last night, but he never showed up.
- Tom dün gece benimle buluşmak için söz verdi ama gelmedi.
- Can you meet tonight?
- Bu gece buluşabilir miyiz?
- I met her tonight.
- Bu gece onunla buluştum.
- When do you want to meet them?
- Onlarla ne zaman buluşmak istersin?
- Let's meet this afternoon.
- Bu öğleden sonra buluşalım.
- Let's meet at the station.
- İstasyonda buluşalım.
- She met him in the cafe.
- Onunla kafede buluştu.
- Tom wanted Mary to meet him after school.
- Tom, Mary'nin okuldan sonra onunla buluşmasını istedi.
- Can I meet you there?
- Seninle orada buluşabilir miyim?
- Tom went there to meet Mary.
- Tom oraya Mary ile buluşmaya gitti.
- Tom told me to meet him at his apartment.
- Tom bana onunla onun dairesinde buluşmamı söyledi.
- I'll meet you there as soon as I can.
- En kısa zamanda seninle orada buluşacağım.
- We're about to meet Tom.
- Tom'la buluşmak üzereyiz.
- Have you met Tom before?
- Tom'la daha önce buluştun mu?
- Tom will meet me later.
- Tom benimle sonra buluşacak.
- I met him downtown.
- Onunla şehir merkezinde buluştum.
- I want you to meet someone.
- Biriyle buluşmanızı istiyorum.
- I can't meet him now.
- Şimdi onunla buluşamam.
- Since he's busy, he can't meet you.
- Meşgul olduğu için seninle buluşamıyor.
- What time are you meeting us?
- Ne zaman bizimle buluşuyorsun?
- I'm meeting a friend after school.
- Okuldan sonra bir arkadaşımla buluşacağım.
- Tom promised Mary that he'd meet her after school.
- Tom Mary'ye okuldan sonra buluşacaklarına dair söz verdi.
- What time and where could we meet?
- Saat kaçta ve nerede buluşabiliriz?
- If it should rain tomorrow afternoon, we will meet in the gym.
- Yarın öğleden sonra yağmur yağarsa, spor salonunda buluşuruz.
- I'm meeting her for breakfast.
- Onunla kahvaltıda buluşacağım.
- Sally met Harry at the station.
- Sally, istasyonda Harry ile buluştu.
- I didn't meet any of my friends.
- Arkadaşlarımdan hiçbiriyle buluşmadım.
- Let's meet again soon.
- Yakında tekrar buluşalım.
- Where are we meeting?
- Biz nerede buluşuyoruz?
- Sami never met this girl in his life.
- Sami bu kızla hayatında hiç buluşmamıştı.
- What time are you meeting Tom?
- Tom'la ne zaman buluşuyorsun?
- We're dying to meet her.
- Onunla buluşmak için ölüyoruz.
- The Sorbonne students meet in the cafés.
- Sorbonne öğrencileri kafelerde buluşuyor.
- We'll meet on Sunday.
- Pazar günü buluşacağız.
- Tom has arranged for Mary to meet John on Wednesday.
- Tom çarşamba günü Mary'nin John'la buluşmasını ayarladı.
- What time and where could we meet?
- Ne zaman ve nerede buluşabiliriz?
- Tom wants you to meet him at Mary's.
- Tom onunla Mary'nin evinde buluşmanı istiyor.
- We met in Boston through a mutual friend.
- Biz ortak bir arkadaş aracılığıyla Boston'da buluştuk.
- I think you should meet Tom in Boston.
- Sanırım Boston'da Tom'la buluşmalısın.
- We'll meet when you return!
- Döndüğünüzde buluşuruz!
- I'll meet you later for lunch.
- Öğle yemeğinde buluşuruz.
- I was supposed to meet Tom here yesterday.
- Dün Tom'la burada buluşmam gerekiyordu.
- We'll meet her later.
- Onunla sonra buluşacağız.
- He meets his girlfriend Saturdays.
- Cumartesi günleri kız arkadaşıyla buluşuyor.
- I can't meet him now.
- Onunla şimdi buluşamam.
- We've got to stop meeting like this.
- Bu şekilde buluşmayı bırakmalıyız.
- I'm going to meet Tom at 2.30.
- Ben Tom'la saat 2.30'da buluşacağım.
- I look forward to meeting her.
- Onunla buluşmayı sabırsızlıkla bekliyorum.
- Tom is going to meet me later.
- Tom daha sonra benimle buluşacak.
- We'll meet you there.
- Seninle orada buluşuruz.
- I'm meeting her in an hour.
- Bir saat sonra onunla buluşacağım.
- Where are they meeting?
- Nerede buluşuyorlar?
- We'll meet Tom in thirty minutes.
- Tom'la 30 dakika içinde buluşacağız.
- I can meet you at the bus station.
- Seninle otobüs durağında buluşabilirim.
- We sometimes meet them.
- Bazen onlarla buluşuyoruz.
- When and where can you meet her?
- Onunla ne zaman ve nerede buluşabilirsiniz?
- I almost didn't meet her.
- Neredeyse onunla hiç buluşmadım.
- Can you meet me in the cafeteria in ten minutes?
- On dakika içinde benimle kafeteryada buluşabilir misin?
- He's meeting with a Japanese girl.
- Japon bir kızla buluşacak.
- Tom can't meet us on Monday.
- Tom pazartesi günü bizimle buluşamaz.
- I'll meet with them tonight.
- Bu gece onlarla buluşacağım.
- I'll meet to you at eight.
- Seninle sekizde buluşacağım.
- Would you like to meet somewhere tomorrow?
- Yarın bir yerde buluşmak ister misin?
- I'll meet you back here in three hours.
- Üç saat sonra burada buluşuruz.
- I'll have to meet you there.
- Seninle orada buluşmak zorundayım.
- We'll meet wherever you want.
- Nerede istersen orada buluşuruz.
- He meets his girlfriend on Saturdays.
- Cumartesi günleri kız arkadaşı ile buluşur.
- I met a friend I hadn't seen for three years.
- Üç yıldır görmediğim bir arkadaşla buluştum.
- This is where Tom told us to meet him.
- Tom'un buluşmamızı söylediği yer burası.
- Let's meet in front of the main entrance at two-thirty.
- Saat ikide ana girişin önünde buluşalım.
- Tom and I met for lunch.
- Tom ve ben öğle yemeği için buluştuk.
- I hope I can meet Tom in Boston.
- Umarım Tom'la Boston'da buluşabilirim.
- We are to meet at noon.
- Öğlen buluşacağız.
- I'll meet Tom in Boston.
- Tom ile Boston'da buluşacağım.
- Let's meet somewhere near the station.
- İstasyona yakın bir yerde buluşalım.
- I met his sister last week.
- Geçen hafta onun kız kardeşiyle buluştum.
- We are to meet again at the park tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra parkta tekrar buluşacağız.
- We are going to meet him tonight.
- Bu gece onunla buluşacağız.
- I'm meeting Tom for lunch at a restaurant on Park Street.
- Tom'la öğle yemeği için Park Caddesi'ndeki bir restoranda buluşacağım.
- We'll meet you at the gate.
- Seninle kapıda buluşacağız.
- We'll meet Tom at the gate.
- Tom'la kapıda buluşacağız.
- I'll go meet her soon.
- Yakında onunla buluşmaya gideceğim.
- What time are you meeting him?
- Onunla ne zaman buluşacaksın?
- I haven't met them yet.
- Onlarla henüz buluşmadım.
- From now on, we'll meet in this room.
- Şu andan itibaren bu odada buluşacağız.
- When would you like to meet?
- Ne zaman buluşmak istersin?
- I'll meet them some other time.
- Onlarla başka bir zaman buluşacağım.
- Have you ever met them?
- Onlarla hiç buluştun mu?
- We've got a couple of hours to kill before we meet Tom.
- Tom'la buluşmadan önce geçirecek birkaç saatimiz var.
- Sometimes Tom came to meet his old friends.
- Tom bazen eski arkadaşlarıyla buluşmaya gelir.
- What time are you meeting her?
- Onunla ne zaman buluşacaksın?
- I must meet her.
- Onunla buluşmalıyım.
- I'd never met them before.
- Onlarla daha önce hiç buluşmamıştım.
- Her eyes met his.
- Gözleri onunkilerle buluştu.
- Tom told me to meet him at his apartment.
- Tom onunla dairesinde buluşmamı söyledi.
- They met in secret.
- Gizlice buluştular.
- We'll meet them later.
- Onlarla sonra buluşacağız.
- Thank you for meeting me.
- Benimle buluştuğun için teşekkür ederim.
- What time should I meet you?
- Ne zaman buluşalım?
- I'm meeting Tom for breakfast.
- Kahvaltı için Tom'la buluşacağım.
- I came here to meet you.
- Buraya seninle buluşmaya geldim.
- I'm meeting her next Monday.
- Gelecek pazartesi onunla buluşacağım.
- When do you want to meet Tom?
- Tom'la ne zaman buluşmak istiyorsun?
- I'll meet him some other time.
- Onunla başka bir zaman buluşacağım.
- Tom and Mary arranged to meet in the lobby.
- Tom ve Mary lobide buluşma ayarladılar.
- I think you should meet Tom.
- Bence Tom'la buluşmalısın.
- Why did they meet?
- Neden buluştular?
- I'll meet her in Boston.
- Onunla Boston'da buluşacağım.
- The two groups met as friends.
- İki grup arkadaş olarak buluştu.
- Tom promised Mary that he'd meet her last night, but he never showed up.
- Tom Mary'ye dün gece onunla buluşacağına söz verdi, ama gelmedi.
- I'll meet you at the ball park.
- Seninle beyzbol stadyumunda buluşacağım.
- He told me to meet him at 1 o'clock at the airport.
- Onunla saat 1'de havaalanında buluşmamı söyledi.
- We'll meet you downstairs.
- Aşağıda buluşuruz.
- I have to go to the airport to meet my cousin.
- Kuzenimle buluşmak için havaalanına gitmem gerekiyor.
- I'll meet her tomorrow.
- Onunla yarın buluşacağım.
- Let's meet her at the station.
- Onunla istasyonda buluşalım.
- I met her late that evening.
- O akşam geç saatte buluştuk.
- We're meeting for lunch.
- Biz öğle yemeği için buluşuyoruz.
- I'll meet her some other time.
- Onunla başka bir zaman buluşacağım.
- He denied having met her.
- Onunla buluştuğunu inkâr etti.
- Let's meet Tom at the station.
- Tom'la istasyonda buluşalım.
- Why don't we meet on Monday?
- Neden pazartesi buluşmuyoruz?
- I haven't met him yet.
- Onunla henüz buluşmadım.
- I'll meet Tom at the usual place.
- Ben Tom'la her zamanki yerde buluşacağım.
- Let's meet here again tomorrow.
- Yarın yine burada buluşalım.
- I drove downtown to meet him.
- Onunla buluşmak için şehir merkezine gittim.
- Tom asked me to meet Mary at the airport.
- Tom, Mary ile havaalanında buluşmamı istedi.
- We'll meet him tomorrow.
- Onunla yarın buluşacağız.
- Tom wants to meet you in the library.
- Tom seninle kütüphanede buluşmak istiyor.
- She met Tom here.
- O, Tom'la burada buluştu.
- I'll meet you down in the lobby.
- Seninle lobide buluşuruz.
- Thank you for coming to meet me.
- Benimle buluşmaya geldiğiniz için teşekkür ederim.
- Shall we meet tomorrow morning at nine?
- Yarın sabah dokuzda buluşalım mı?
- Tom and Mary meet in downtown Boston once a month.
- Tom ve Mary ayda bir kez Boston'da şehir merkezinde buluşurlar.
- We're meeting in an hour in front of the hotel.
- Bir saat içinde otelin önünde buluşuyoruz.
- We meet in the evening at the bridge.
- Akşam köprüde buluşuruz.
- We could meet after work.
- İşten sonra buluşabiliriz.
- You can meet Tom there.
- Tom'la orada buluşabilirsiniz.
- I meet Mihaela every morning at the subway.
- Mihaela ile her sabah metroda buluşuyoruz.
- I'm meeting them for dinner.
- Akşam yemeği için onlarla buluşuyorum.
- Let's meet in front of the library.
- Kütüphanenin önünde buluşalım.
- Tom will be meeting with Mary.
- Tom, Mary ile buluşacak.
- Who should I meet but him?
- Ondan başka kiminle buluşabilirim ki?
- Let's just meet here.
- Burada buluşalım.
- I'll meet you in front of the post office.
- Postanenin önünde buluşuruz.
- Meet me tonight.
- Bu gece buluşalım.
- Did Tom say where we should meet Mary?
- Tom, Mary ile nerede buluşacağımızı söyledi mi?
- Tom met Mary in the lobby.
- Tom, Mary ile lobide buluştu.
- Aren't you going to meet Tom tonight?
- Bu gece Tom'la buluşmayacak mısın?
- Tom is going to meet Mary somewhere in Boston.
- Tom, Mary ile Boston'da bir yerde buluşacak.
- We regularly meet there once a week.
- Düzenli olarak haftada bir orada buluşuyoruz.
- I met Tom for a drink after work.
- Tom'la işten sonra bir şeyler içmek için buluştuk.
- We'll meet again someday.
- Bir gün tekrar buluşacağız.
- I'm meeting them in ten minutes.
- On dakika içinde onlarla buluşuyorum.
- The two generals met again the next day.
- İki general ertesi gün tekrar buluştular.
- I'll meet Tom where we always meet him.
- Tom'la her zaman buluştuğumuz yerde buluşacağım.
- I met Tom yesterday.
- Dün Tom'la buluştum.
- I will meet him at the bus stop.
- Ben onunla otobüs durağında buluşacağım.
- We'll meet at the usual place.
- Biz her zamanki yerde buluşacağız.
- Tom will be meeting me here today.
- Tom bugün benimle burada buluşacak.
- Tom and Mary met for lunch.
- Tom ve Mary öğle yemeği için buluştular.
- The Cabinet is meeting today to discuss the crisis.
- Kabine krizi görüşmek üzere bugün buluşuyor.
- Tom promised to meet me last night, but he never showed up.
- Tom dün gece benimle buluşacağına söz verdi ama gelmedi.
- Tom and Mary were supposed to meet us here.
- Tom ve Mary'nin bizimle burada buluşması gerekiyordu.
- Where would you like me to meet you?
- Sizinle nerede buluşmamı istersiniz?
- Tom and Mary met for lunch.
- Tom ve Mary öğle yemeği için buluştu.
- She said that she had met him three months before.
- Onunla üç ay önce buluştuğunu söyledi.
- Sami and Layla have to meet.
- Sami ve Layla buluşmalı.
- I'm meeting them in an hour.
- Onlarla bir saat içinde buluşacağım.
- We'll meet him.
- Onunla buluşacağız.
- We'll meet at my house.
- Benim evimde buluşacağız.
- We'll meet you later.
- Seninle sonra buluşacağız.
- I'm meeting him in an hour.
- Bir saat içinde onunla buluşuyorum.
- What time shall we meet tomorrow?
- Yarın ne zaman buluşalım?
- I'll meet him downstairs.
- Onunla aşağıda buluşacağım.
- I never got to meet Tom.
- Hiç Tom'la buluşmadım.
- Someone will be meeting you.
- Birisi sizinle buluşacak.
- Let's meet in front of the station.
- İstasyonun önünde buluşalım.
- Tom and I meet every week.
- Tom ve ben her hafta buluşuruz.
- We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Gelecek yıl 1 Haziran'da saat 10'da buluşuruz.
- We'll meet at the usual place.
- Her zamanki yerde buluşacağız.
- Tom is meeting with Mary.
- Tom Mary ile buluşuyor.
- How about we meet tomorrow?
- Yarın buluşmaya ne dersin?
- Let's meet after work.
- İşten sonra buluşalım.
- Let's meet at my office.
- Ofisimde buluşalım.
- I'm meeting Tom for lunch at Chuck's Bar and Grill.
- Tom'la öğle yemeği için Chuck's Bar and Grill'de buluşuyorum.
- Where should we meet?
- Nerede buluşalım?
- I'm meeting him next Monday.
- Onunla gelecek pazartesi buluşacağım.
- I'll meet Tom next Monday.
- Gelecek pazartesi Tom'la buluşacağım.
- They meet once a week.
- Haftada bir kez buluşuyorlar.
- Tom met Mary there.
- Tom Mary ile orada buluştu.
- Tom met Mary for breakfast.
- Tom kahvaltı için Mary ile buluştu.
- We were supposed to meet in front of the library.
- Kütüphanenin önünde buluşacaktık.
- I'll meet you there in five minutes.
- Beş dakika içinde orada buluşalım.
- Tom is meeting with Mary right now.
- Tom şu anda Mary ile buluşuyor.
- Do you still want us to meet?
- Hala buluşmamızı istiyor musun?
- No sooner had he met his family than he burst into tears.
- Ailesiyle buluşur buluşmaz gözyaşlarına boğuldu.
- Tom is supposed to meet me here.
- Tom'un benimle burada buluşması gerekiyordu.
- I'll meet Tom in Boston.
- Tom'la Boston'da buluşacağım.
- Are you going to meet Tom tonight?
- Bu gece Tom'la buluşacak mısın?
- Can you meet me in the auditorium?
- Benimle oditoryumda buluşabilir misin?
- Tom and Mary decided to meet there again the following week.
- Tom ve Mary, ertesi hafta yine orada buluşmak için karar verdi.
- You should meet Tom.
- Tom'la buluşmalısınız.
- Why don't you go meet them?
- Neden onlarla buluşmaya gitmiyorsun?
- I'm going to meet Tom.
- Tom'la buluşacağım.
- We'll meet him at the gate.
- Onunla kapıda buluşacağız.
- I'll meet with him.
- Onunla buluşacağım.
- I'm on my way to meet Tom at the station right now.
- Tom'la karakolda buluşmaya gidiyorum.
- I'm not sure why Tom didn't want to meet Mary.
- Tom'un neden Mary ile buluşmak istemediğinden emin değilim.
- I have to go meet Tom at the mall.
- Tom'la alışveriş merkezinde buluşmalıyım.
- Sami wanted to meet his biological mother.
- Sami biyolojik annesiyle buluşmak istedi.
- I'll meet with him tonight.
- Bu gece onunla buluşacağım.
- I met your friend.
- Ben senin arkadaşınla buluştum.
- I met Tom after work.
- İşten sonra Tom'la buluştum.
- I'm going to meet a certain student.
- Bir öğrenciyle buluşacağım.
- We'll meet again in three hours.
- Biz üç saat içinde tekrar buluşacağız.
- Have you told Tom where to meet us?
- Tom'a bizimle nerede buluşacağını söyledin mi?
- We're going to meet Tom tonight.
- Bu gece Tom'la buluşacağız.
- Let's meet at the hospital.
- Hastanede buluşalım.
- I told Tom to meet me here.
- Tom'a benimle burada buluşmasını söyledim.
- Let's meet at five.
- Saat beşte buluşalım.
- I'm meeting them for breakfast.
- Sabah kahvaltısı için onlarla buluşuyorum.
- I'll meet them in Boston.
- Onlarla Boston'da buluşacağım.
- Tom went to Chuck's Diner to meet Mary.
- Tom, Mary ile buluşmak için Chuck's Diner'a gitti.
- Meet me in an hour.
- Bir saat sonra buluşalım.
- I met him for dinner.
- Akşam yemeği için onunla buluştum.
- I occasionally meet him at the club.
- Ara sıra kulüpte buluşuyoruz.
- I'm meeting her for dinner.
- Onunla akşam yemeğinde buluşacağım.
- We met in Boston.
- Biz Boston'da buluştuk.
- I met Tom at the airport.
- Tom'la havaalanında buluştum.
- I'll meet you later.
- Seninle sonra buluşuruz.
- I told you to meet me here.
- Sana burada buluşalım demiştim.
- This is the unforgettable place where we met each other for the first time.
- Burası birbirimizle ilk kez buluştuğumuz unutulmaz yer.
- I'm meeting Tom downstairs in a few minutes.
- Birkaç dakika içinde alt katta Tom'la buluşacağım.
- I told him to meet me here.
- Ona benimle burada buluşmasını söyledim.
- He told me to meet him at his house.
- Bana evinde onunla buluşmamı söyledi.
- We'll meet her there.
- Onunla orada buluşacağız.
- They first met on a summer afternoon.
- Bir yaz öğleden sonrasında ilk defa buluştular.
- Where can I meet him?
- Onunla nerede buluşabilirim?
- I'll meet to you at eight.
- Sekizde seninle buluşacağım.
- We'll meet her at the gate.
- Onunla kapıda buluşacağız.
- I thought Tom would meet Mary.
- Tom'un Mary'yle buluşacağını düşündüm.
- You can meet Tom there.
- Tom ile orada buluşabilirsiniz.
- I met her here.
- Onunla burada buluştum.
- I met Tom in the library on Monday.
- Pazartesi günü kütüphanede Tom'la buluştum.
- I won't be able to meet you tomorrow because something unexpected has come up.
- Yarın seninle buluşamayacağım çünkü beklenmedik bir şey çıktı.
Show More (448)
|
3 |
meet |
karşılaşmak |
v. |
|
- I met Tony on the way out; he seemed nervous.
- Çıkarken Tony ile karşılaştım; gergin gibi bir hali vardı.
- The Lakers will meet the Bulls tonight.
- Lakers bu akşam Bulls ile karşılaşacak.
- I would like to tell you about the difficulties that the people I meet in my country complain of every day.
- Size ülkemde karşılaştığım insanların her gün şikayet ettikleri zorluklardan bahsetmek istiyorum.
- Women I meet throughout the Member States are also extremely weary.
- Üye Devletler genelinde karşılaştığım kadınlar da son derece yorgun.
- How often will it meet?
- Ne kadar sıklıkla karşılaşacağız?
- Nevertheless, I am very anxious about the way this is going and the resistance that is met along the way.
- Bununla birlikte, bu gidişattan ve yol boyunca karşılaşılan dirençten dolayı çok endişeliyim.
- I have to tell you that I often meet Erasmus students.
- Erasmus öğrencileriyle sık sık karşılaştığımı söylemeliyim.
- I had met him once before.
- Onunla daha önce bir kez karşılaşmıştım.
- Have we ever met before?
- Daha önce hiç karşılaştık mı?
- That was the first time I met Tom.
- Tom'la ilk o zaman karşılaşmıştım.
- Even though it's against company policy, Tom and Mary kiss and hug every time they meet.
- Şirket politikasına aykırı olsa da Tom ve Mary her karşılaştıklarında öpüşüp sarılıyorlar.
- I don't think we'll meet again.
- Tekrar karşılaşacağımızı sanmıyorum.
- I met Tom on my way to the theater.
- Tiyatroya giderken Tom'la karşılaştım.
- I met nobody on my way home.
- Eve dönerken kimseyle karşılaşmadım.
- I remember meeting Tom at a conference in Boston.
- Boston’daki bir konferansta Tom'la karşılaştığımı hatırlıyorum.
- I've never met my mother.
- Ben hiç annemle karşılaşmadım.
- One morning, she unexpectedly met him on the street.
- Bir sabah, beklenmedik bir şekilde onunla sokakta karşılaştı.
- She met him on the way to school.
- Onunla okul yolunda karşılaştı.
- We met each other again completely by accident.
- Tamamen kazara tekrar birbirimizle karşılaştık.
- On his way home, Tom met a man he thought was an American.
- Tom eve bu gidişinde Amerikalı olduğunu düşündüğü bir adamla karşılaştı.
- If you go around eight, you might meet him.
- Sekiz civarına gidersen onunla karşılaşabilirsin.
- I met a dog on my way home.
- Eve giderken bir köpekle karşılaştım.
- We met a man named Tom.
- Tom diye biriyle karşılaştık.
- I met an old friend by chance at that party the other day.
- Geçen gün partide tesadüfen eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- I only met him once.
- Onunla sadece bir kez karşılaştım.
- We happened to meet her in the park.
- Parkta tesadüfen onunla karşılaştık.
- In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
- I met him on the street the other day.
- Geçen gün onunla sokakta karşılaştım.
- I met them once before.
- Onlarla daha önce bir kez karşılaştım.
- We met our neighbor in the street.
- Sokakta komşumuzla karşılaştık.
- Haven't I met you somewhere before?
- Seninle daha önce bir yerde karşılaşmadık mı?
- Every time I go there, I meet her.
- Oraya her gittiğimde onunla karşılaşıyorum.
- By chance, I met her in the street.
- Onunla tesadüfen yolda karşılaştım.
- I met him in the street.
- Onunla sokakta karşılaştım.
- I met him once when I was a student.
- Onunla öğrenciyken bir kere karşılaşmıştım.
- What would you do if you met a lion here?
- Burada bir aslanla karşılaşsan ne yapardın?
- Have you met Tom?
- Tom'la karşılaştın mı?
- I wish I wouldn't have to meet you again.
- Keşke seninle bir daha karşılaşmak zorunda kalmasaydım.
- Where did you first meet?
- İlk olarak nerede karşılaştınız?
- I met him backstage.
- Onunla kuliste karşılaştım.
- I met an old student of mine in London.
- Londra'da eski bir öğrencimle karşılaştım.
- Did you meet anyone on the road?
- Yolda biriyle karşılaştın mı?
- It's rare to meet nice people like you.
- Senin gibi iyi insanlarla karşılaşmak nadirdir.
- He asked after my wife when I met him today.
- Bugün onunla karşılaştığımda karımın halini hatırını sordu.
- I hope we meet again.
- Umarım tekrar karşılaşırız.
- The day when I met you was rainy and cold.
- Seninle karşılaştığım gün, yağmurlu ve soğuktu.
- I met my teacher on the street the other day.
- Geçen gün sokakta öğretmenimle karşılaştım.
- I've never met her.
- Onunla hiç karşılaşmadım.
- She asked after my parents' health when I met her the other day.
- Geçen gün onunla karşılaştığımda ailemin sağlığını sordu.
- I met him at the library.
- Onunla kütüphanede karşılaştım.
- This is the unforgettable place where we met each other for the first time.
- Burası ilk kez karşılaştığımız unutulmaz yer.
- I met Tom on the street.
- Sokakta Tom'la karşılaştım.
- The day when we first met was a rainy day.
- İlk karşılaştığımız gün yağmurlu bir gündü.
- Have you met them?
- Onlarla karşılaştın mı?
- I met Tom at a UFO conference.
- Bir UFO konferansında Tom'la karşılaştım.
- Had you come a little earlier, you could have met her.
- Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.
- The man you met at the station is my father.
- İstasyonda karşılaştığın adam benim babam.
- I met Tom in the library yesterday.
- Dün kütüphanede Tom'la karşılaştım.
- I met him on my way here.
- Buraya gelirken onunla karşılaştım.
- I never dreamed that I would meet you here.
- Seninle burada karşılaşacağımı hiç hayal etmemiştim.
- I met him by chance in the train this morning.
- Bu sabah trende tesadüfen onunla karşılaştım.
- I met my teacher by chance at the restaurant last night.
- Öğretmenimle dün gece restoranda tesadüfen karşılaştım.
- I first met him three years ago.
- Onunla ilk kez üç yıl önce karşılaştım.
- He unexpectedly met her in the market.
- Beklenmedik bir şekilde onunla pazarda karşılaştı.
- Tom met Mary in the hotel lobby.
- Tom, Mary ile otel lobisinde karşılaştı.
- He met his English teacher at the station by accident.
- İstasyonda tesadüfen İngilizce öğretmeniyle karşılaştı.
- We happened to meet again through a strange coincidence.
- Garip bir tesadüf sonucu tekrar karşılaştık.
- I met him on the street the other day.
- Geçen gün caddede onunla karşılaştım.
- I met her by accident.
- Tesadüfen onunla karşılaştım.
- I met an old friend a short time ago.
- Kısa bir zaman önce eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- I met her an hour ago.
- Ben bir saat önce onunla karşılaştım.
- Tom met his former schoolmate in the street and acted as if he hadn't known him.
- Tom eski okul arkadaşıyla sokakta karşılaştı ve sanki onu hiç tanımıyormuş gibi davrandı.
- We happened to meet again through a strange coincidence.
- Biz garip bir tesadüf sayesinde tekrar karşılaştık.
- What did Tom say when he met you?
- Seninle karşılaştığında Tom'a ne söyledin?
- If I'm not mistaken, I think I've met you somewhere before.
- Yanlış hatırlamıyorsam seninle daha önce bir yerlerde karşılaşmıştık.
- I met lots of famous people at that party.
- O partide çok sayıda ünlü insanla karşılaştım.
- I didn't think I'd meet you here.
- Seninle burada karşılaşacağımızı düşünmedim.
- Do you remember the day when we first met Dick?
- Dick ile ilk karşılaştığımız günü hatırlıyor musun?
- I met her on my way here.
- Buraya gelirken onunla karşılaştım.
- I don't ever remember meeting Tom.
- Tom'la karşılaştığımı hiç hatırlamıyorum.
- I met your father once.
- Bir keresinde babanla karşılaştım.
- I've met him on several occasions.
- Onunla birkaç kez karşılaştım.
- I met Tom on the street.
- Tom'la sokakta karşılaştım.
- I met him while going back home.
- Eve dönerken onunla karşılaştım.
- Tom couldn't shake the feeling that he'd met Mary somewhere before.
- Tom, Mary ile daha önce bir yerde karşılaştığı hissinden kurtulamadı.
- What would you do if you met a lion here?
- Burada bir aslanla karşılaşsanız ne yapardınız?
- I met Tom when I was singing in a club in Boston.
- Boston'da bir kulüpte şarkı söylerken Tom'la karşılaştım.
- On his way home, Tom met a man he thought was an American.
- Tom eve dönerken Amerikalı olduğunu düşündüğü bir adamla karşılaştı.
- By chance, I met your brother on the street.
- Şans eseri, kardeşinle sokakta karşılaştım.
- We sometimes meet them.
- Bazen onlarla karşılaşıyoruz.
- I've met him once before.
- Onunla daha önce bir kez karşılaşmıştım.
- I just met him.
- Az önce onunla karşılaştım.
- It's been a while since the last time we met.
- Son karşılaştığımızdan beri bir süre oldu.
- How did you meet Tom initially?
- Tom'la ilk nasıl karşılaştınız?
- The track meet was called off on account of the heavy rain.
- Atletizm karşılaşması, yoğun yağış nedeniyle iptal edildi.
- I'd never met them before.
- Daha önce onlarla hiç karşılaşmadım.
- I met her by accident on Third Avenue.
- Onunla Üçüncü Cadde'de tesadüfen karşılaştım.
- I met him at the coffee shop.
- Onunla kafede karşılaştım.
- I met my teacher on the way to the railway station.
- Tren istasyonuna giderken öğretmenimle karşılaştım.
- Quite by chance, I met my old friend at the airport.
- Şans eseri havaalanında eski dostumla karşılaştım.
- In Japan, it is polite to bow when one meets someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında eğilerek selam vermek kibarlıktır.
- I met them at the airport.
- Onlarla havaalanında karşılaştım.
- Tom has met Mary many times.
- Tom, Mary ile birçok kez karşılaştı.
- I met him once.
- Onunla bir kez karşılaştım.
- If I'm not mistaken, I think I've met you somewhere before.
- Yanılmıyorsam, sanırım seninle daha önce bir yerde karşılaşmıştık.
- Do you meet her often?
- Onunla sık sık karşılaşır mısın?
- Do you remember where we first met?
- İlk nerede karşılaştığımızı hatırlıyor musun?
- Tom has finally met his match.
- Tom sonunda dengiyle karşılaştı.
- I've met Tom on several occasions.
- Tom'la birkaç kez karşılaştım.
- I met Mary and John when in London.
- Londra'dayken Mary ve John'la karşılaştım.
- I met her backstage.
- Onunla kuliste karşılaştım.
- Tom has never met me before.
- Tom daha önce benimle hiç karşılaşmadı.
- It was in Kyoto that I first met her.
- Onunla ilk karşılaşmam Kyoto'da oldu.
- Chuck's Diner is where Tom and Mary first met each other.
- Chuck's Diner, Tom ile Mary'nin ilk karşılaştıkları yerdir.
- We met in an inn.
- Biz bir handa karşılaştık.
- I met my teacher on the way.
- Yolda öğretmenimle karşılaştım.
- You are the last person that I expected to meet.
- Sen karşılaşmayı umduğum son kişisin.
- I met Mary on the street yesterday.
- Dün Mary ile sokakta karşılaştım.
- We've met only once.
- Biz sadece bir kez karşılaştık.
- I met Tom on my way to school.
- Okuluma giderken Tom'la karşılaştım.
- I didn't meet any of my friends.
- Arkadaşlarımdan herhangi biriyle karşılaşmadım.
- We used to meet on our way to school.
- Okula giderken yolda karşılaşırdık.
- I met them at the library.
- Onunla kütüphanede karşılaştım.
- During a walk in the park she accidentally met her old friend.
- Parkta yapılan yürüyüş sırasında o, kazara eski arkadaşıyla karşılaştı.
- The other day I met my former neighbour in the city.
- Geçen gün şehirdeki eski komşumla karşılaştım.
- The guy we met yesterday in the park was Tom.
- Dün parkta karşılaştığımız adam Tom'du.
- I wish I wouldn't have to meet you again.
- Keşke seninle tekrar karşılaşmak zorunda olmasam.
- Are you sure we have not met before?
- Daha önce karşılaşmadığımıza emin misin?
- I'm delighted to meet you again.
- Seninle tekrar karşılaştığıma memnun oldum.
- Mary is one of the most beautiful women I've ever met.
- Mary, şimdiye kadar karşılaştığım en güzel kadınlarından biridir.
- I met some hikers on the mountain.
- Dağda bazı yürüyüşçülerle karşılaştım.
- We happened to meet at the station.
- İstasyonda karşılaştık.
- Every time he meets me, he brags about his car.
- Benimle her karşılaştığında arabasıyla övünür.
- I met your brother in the street by chance.
- Kardeşinizle sokakta tesadüfen karşılaştım.
- I never met Maria.
- Ben Maria'yla hiç karşılaşmadım.
- I met Tom tonight.
- Bu gece Tom'la karşılaştım.
- Wherever you go, you will meet people who are kind and generous.
- Nereye giderseniz gidin, nazik ve cömert insanlarla karşılaşırsınız.
- I met them at the coffee shop.
- Onlarla kafede karşılaştım.
- I had met her many times before then.
- O zamandan önce onunla birçok kez karşılaştım.
- I never met them.
- Onlarla hiç karşılaşmadım.
- I met some friends while I was waiting for a bus.
- Otobüs beklerken bazı arkadaşlarla karşılaştım.
- We've met a few times.
- Biz birkaç kez karşılaştık.
- We've met several times.
- Biz birkaç kez karşılaştık.
- I met an old friend of mine the other day.
- Geçen gün eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- They would never meet again.
- Bir daha asla karşılaşmayacaklardı.
- We've never met.
- Hiç karşılaşmadık.
- I met your brother in the street by chance.
- Caddede tesadüfen erkek kardeşinle karşılaştım.
- It's been ages since we last met.
- Son karşılaştığımızdan beri uzun süre oldu.
- Did you meet Tom there?
- Orada Tom'la karşılaştın mı?
- Tom and Mary fell in love the moment their eyes met.
- Tom ve Mary gözleri karşılaştıkları anda âşık oldular.
- I met a man who made himself known to me as Tom.
- Kendisini bana Tom olarak tanıtan bir adamla karşılaştım.
- I met him in the street.
- Onunla caddede karşılaştım.
- I met up with her on the street.
- Onunla sokakta karşılaştım.
- I remember the day when we first met.
- İlk karşılaştığımız günü hatırlıyorum.
- We've met only once.
- Sadece bir kez karşılaştık.
- Walking along the street, I met an old friend of mine.
- Cadde boyunca yürürken eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- You may meet him.
- Onunla karşılaşabilirsin.
- It's been ten years since we last met.
- Son karşılaştığımızdan beri on yıl oldu.
- I wouldn't like to meet him in a dark place.
- Ben karanlık bir yerde onunla karşılaşmak istemiyorum.
- I met a girl who knows Tom.
- Tom'u tanıyan bir kızla karşılaştım.
- Can you remember the first time we met each other?
- Birbirimizle karşılaştığımız ilk anı hatırlayabiliyor musun?
- I've only met Tom twice.
- Tom'la sadece iki kez karşılaştım.
- I didn't meet anyone new at the party.
- Partide yeni biriyle karşılaşmadım.
- I've met them a few times.
- Onlarla birkaç kez karşılaştım.
- You might meet Tom if you go to the library.
- Kütüphane giderseniz Tom'la karşılaşabilirsiniz.
- I met a friend there.
- Orada bir arkadaşla karşılaştım.
- I've been anxious to meet you.
- Ben sizinle karşılaşmaya can atıyorum.
- Walking in the park, I met a friend of mine.
- Parkta yürürken bir arkadaşımla karşılaştım.
- By chance, I met my professor at a restaurant last night.
- Şans eseri, dün gece profesörümle bir restoranda karşılaştım.
- We met last Thursday.
- Geçen perşembe karşılaştık.
- We met on the plane.
- Biz uçakta karşılaştık.
- I met again the girl who I had met in the park the other day.
- Geçen gün parkta karşılaştığım kızla tekrar karşılaştım.
- We met him on the way there.
- Onunla oraya giderken karşılaştık.
- I only met Tom once.
- Tom ile bir kez karşılaştım.
- I've never met Tom.
- Tom'la hiç karşılaşmadım.
- I do remember meeting you before.
- Seninle daha önce karşılaştığımı hatırlıyorum.
- Who did you meet there?
- Orada kimle karşılaştın.
- My French hasn't gotten any better since the last time we met.
- Son karşılaştığımızdan beri Fransızcam hiç gelişmedi.
- We've met several times.
- Birkaç kez karşılaştık.
- Tell him who you met today.
- Ona bugün kimle karşılaştığını söyle.
- I remember meeting you a few years ago.
- Birkaç yıl önce seninle karşılaştığımı hatırlıyorum.
- I met them on my way here.
- Buraya gelirken onlarla karşılaştım.
- I met him on the streets by chance after many years.
- Yıllar sonra onunla sokakta tesadüfen karşılaştım.
- I met your father just now.
- Az önce babanla karşılaştım.
- I met him in front of the store.
- Onunla dükkânın önünde karşılaştım.
Show More (182)
|
4 |
meet |
karşılamak |
v. |
|
- Her husband was supposed to meet her at the airport.
- Kocasının onu havaalanında karşılaması lazımdı.
- Parliament requested this a few years ago and the Commission is now meeting this request.
- Parlamento bunu birkaç yıl önce talep etti ve Komisyon şimdi bu talebi karşılıyor.
- The objective is that, by 2010, all models of car should meet the requirements of the four EEVC documents.
- Hedef, 2010 yılına kadar tüm otomobil modellerinin dört EEVC belgesinin gerekliliklerini karşılamasıdır.
- If next year payment appropriations do not meet payment needs, the sunset clause will cause a new kind of problem.
- Gelecek yıl ödeme ödenekleri ödeme ihtiyaçlarını karşılamazsa, gün batımı maddesi yeni bir tür soruna neden olacaktır.
- It already meets all the common minimum rules that we are talking about, and even goes beyond them.
- Bahsettiğimiz tüm genel asgari kuralları zaten karşılıyor ve hatta bunların ötesine geçiyor.
- The truth is though, that the Commission's guidelines do not fully meet these objectives.
- Ancak gerçek şu ki, Komisyon'un kılavuz ilkeleri bu hedefleri tam olarak karşılamamaktadır.
- Whether or not SEAFO meets the high expectations and ambitious objectives remains to be seen.
- SEAFO'nun yüksek beklentileri ve iddialı hedefleri karşılayıp karşılamayacağını göreceğiz.
- We do not consider that meeting the requirements of the ERRF should be the "absolute priority" for defence procurement.
- ERRF'nin gerekliliklerini karşılamanın savunma tedariki için "mutlak öncelik" olması gerektiğini düşünmüyoruz.
- We have to meet this need for information, especially in those areas where ignorance gives rise to fears.
- Özellikle bilgisizliğin korkulara yol açtığı alanlarda bu bilgi ihtiyacını karşılamak zorundayız.
- We need public funding that is sufficient to meet these needs.
- Bu ihtiyaçları karşılamak için yeterli kamu fonuna ihtiyacımız var.
- The annual report would, therefore, need to meet a number of standards.
- Bu nedenle yıllık raporun bir dizi standardı karşılaması gerekecektir.
- Whether or not SEAFO meets the high expectations and ambitious objectives remains to be seen.
- SEAFO'nun yüksek beklentileri ve iddialı hedefleri karşılayıp karşılamayacağını da göreceğiz.
- This year, we shall have a lot of difficulty meeting our priorities where the Global Health Fund is concerned.
- Bu yıl, Küresel Sağlık Fonu söz konusu olduğunda önceliklerimizi karşılamakta çok zorlanacağız.
- In my view, the Commission proposal does not meet these criteria.
- Benim görüşüme göre Komisyon'un teklifi bu kriterleri karşılamamaktadır.
- In short, to give priority to older sub-standard ships over ships which meet all quality requirements.
- Kısacası, tüm kalite gerekliliklerini karşılayan gemiler yerine eski standart altı gemilere öncelik vermek.
- The recycling plants required to meet this directive are highly capital-intensive.
- Bu direktifi karşılamak için gerekli olan geri dönüşüm tesisleri oldukça sermaye yoğundur.
- The authorities of Member States which fail to meet Eurojust's request will need to justify their actions.
- Eurojust'ın talebini karşılamayan Üye Devletlerin yetkili makamlarının eylemlerini gerekçelendirmeleri gerekecektir.
- The Iron Rhine project meets all these conditions, that are listed in the report and in the Commission's White Paper.
- Iron Rhine projesi, raporda ve Komisyon'un Beyaz Kitabında sıralanan tüm bu koşulları karşılamaktadır.
- Meeting our requirements as it does, though, this directive is extremely important.
- Yine de ihtiyaçlarımızı karşılayan bu direktif son derece önemlidir.
- It is obvious that Turkey itself has a long way to go before it can meet the Copenhagen criteria.
- Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini karşılayabilmesi için önünde kat etmesi gereken uzun bir yol olduğu açıktır.
- What the Commission has proposed does not actually meet its own conditions.
- Komisyon'un önerdiği şey aslında kendi koşullarını karşılamıyor.
- That is what is also called meeting each other halfway at the expense of fisheries.
- Buna balıkçılık pahasına birbirlerini yarı yolda karşılamak da deniyor.
- The Commission's proposal meets this requirement.
- Komisyonun teklifi bu gerekliliği karşılamaktadır.
- However, it seems that none of the Member States meets this figure due to a lack of inspectors.
- Ancak görünen o ki, müfettiş eksikliği nedeniyle Üye Devletlerin hiçbiri bu rakamı karşılayamamaktadır.
- First of all, many of the candidate countries do not meet the Copenhagen criteria.
- Öncelikle, aday ülkelerin birçoğu Kopenhag kriterlerini karşılamamaktadır.
- We need public funding that is sufficient to meet these needs.
- Bu ihtiyaçları karşılamak için yeterli kamu finansmanına ihtiyacımız var.
- It also contains exceptions that we could meet.
- Ayrıca karşılayabileceğimiz istisnalar da içeriyor.
- I think the directive under consideration meets our legitimate expectations for improvements in working conditions.
- Söz konusu direktifin çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik meşru beklentilerimizi karşıladığını düşünüyorum.
- I think that this major debate will entirely meet your expectations.
- Bu büyük tartışmanın beklentilerinizi tamamen karşılayacağını düşünüyorum.
- In order to meet the trade, the non-vaccination policy was implemented.
- Ticareti karşılamak amacıyla aşısızlık politikası uygulanmıştır.
- In my view, the Commission proposal does not meet these criteria.
- Benim görüşüme göre, Komisyon teklifi bu kriterleri karşılamamaktadır.
- The draft budget meets most of the demands of the Group of the European Liberal, Democrat and Reform Party.
- Taslak bütçe Avrupa Liberal, Demokrat ve Reform Partisi Grubunun taleplerinin çoğunu karşılamaktadır.
- It is a product of the Cold War, and no longer meets today's needs.
- Soğuk Savaş'ın bir ürünüdür ve artık günümüzün ihtiyaçlarını karşılamamaktadır.
- Our own roadmap could consist of seeking to meet this expectation.
- Kendi yol haritamız bu beklentiyi karşılamaya çalışmaktan ibaret olabilir.
- The European Union needs to use the latest technology available to meet these needs.
- Avrupa Birliği'nin bu ihtiyaçları karşılamak için mevcut en son teknolojiyi kullanması gerekmektedir.
- The Europeans want a Union that meets their new demands.
- Avrupalılar yeni taleplerini karşılayan bir Birlik istiyor.
- That border will have to meet the security needs of today's EU citizens.
- Bu sınırın günümüz AB vatandaşlarının güvenlik ihtiyaçlarını karşılaması gerekecektir.
- It is a product of the Cold War, and no longer meets today's needs.
- Bu politika Soğuk Savaş döneminin bir ürünüdür ve artık günümüzün ihtiyaçlarını karşılamamaktadır.
- I also believe that it is important for us to meet these demands ourselves.
- Ayrıca bu talepleri kendimizin karşılamasının da önemli olduğuna inanıyorum.
- Do we not want supply to meet demand?
- Arzın talebi karşılamasını istemiyor muyuz?
- Nevertheless, it is planned to expand the cable TV system via revenue partnership, in order to meet increasing demand.
- Ancak, artan talebi karşılamak için, gelir ortaklığı yoluyla kablolu TV sisteminin genişletilmesi planlanmaktadır.
- The indigenous supply cannot meet European demand.
- Yerli arz Avrupa'nın talebini karşılayamıyor.
- We will in fact be asked to vote tomorrow on two amendments that partially meet our concerns.
- Aslında yarın endişelerimizi kısmen karşılayan iki değişikliği oylamamız istenecek.
- The programme that was proposed to us today meets the challenges facing us.
- Bugün bize önerilen program karşı karşıya olduğumuz güçlükleri karşılamaktadır.
- With all its imperfections and limitations, this text meets these needs.
- Tüm eksiklikleri ve sınırlamaları ile bu metin bu ihtiyaçları karşılamaktadır.
- I do not know whether his election meets all the democratic criteria, but he is elected.
- Seçilmesinin tüm demokratik kriterleri karşılayıp karşılamadığını bilmiyorum ama seçildi.
- The recycling plants required to meet this directive are highly capital-intensive.
- Bu direktifi karşılamak için gerekli olan geri dönüşüm tesisleri oldukça sermaye yoğunlukludur.
- Those having to deal with these risks should therefore meet stringent requirements.
- Bu risklerle başa çıkmak zorunda olanlar bu nedenle katı gereklilikleri karşılamalıdır.
- High-quality food is produced nowadays and it has to meet a wide range of requirements.
- Günümüzde yüksek kaliteli gıdalar üretiliyor ve bunların çok çeşitli gereksinimleri karşılaması gerekiyor.
- It is with satisfaction that I have been able to note that Parliament has met us in the same positive spirit.
- Parlamentonun da bizi aynı olumlu ruhla karşıladığını memnuniyetle ifade etmek isterim.
- Once again, ladies and gentlemen, this association agreement constitutes a challenge, which we must meet.
- Bir kez daha, hanımefendiler ve beyefendiler, bu ortaklık anlaşması karşılamamız gereken bir zorluk teşkil etmektedir.
- Nevertheless, the result does not yet entirely meet our expectations.
- Bununla birlikte sonuç henüz beklentilerimizi tam olarak karşılamamaktadır.
- An important point here is, of course, who meets the costs.
- Burada önemli bir nokta da elbette masrafları kimin karşıladığıdır.
- If we make a success of enlargement, we will also meet their expectations.
- Genişleme konusunda başarılı olursak, onların beklentilerini de karşılamış olacağız.
- Both countries still need more time to meet the accession criteria.
- Her iki ülkenin de katılım kriterlerini karşılamak için hala daha zamana ihtiyacı var.
- But neither must there be any waiver from meeting the Maastricht criteria.
- Ancak Maastricht kriterlerini karşılamaktan da feragat edilmemelidir.
- I have been able to ascertain that Slovakia meets the market requirements.
- Slovakya'nın pazar gereksinimlerini karşıladığını tespit edebildim.
- We want you to meet it by such and such a date and if you do we will open negotiations.
- Şu tarihe kadar bunu karşılamanızı istiyoruz ve karşıladığınız takdirde müzakereleri başlatacağız.
- It would set the standards that business will have to meet when dealing with consumers.
- İşletmelerin tüketicilerle ilgilenirken karşılaması gereken standartları belirleyecektir.
- Irish industry is currently paying a levy to Repak to meet commitments that are not being met.
- İrlanda endüstrisi şu anda yerine getirilmeyen taahhütleri karşılamak için Repak'a bir vergi ödemektedir.
- MHP is the only open, interoperable standard which meets the requirements which need to be imposed on this system.
- MHP, bu sisteme uygulanması gereken gereklilikleri karşılayan tek açık, birlikte çalışabilir standarttır.
- What we want to do is promote the technology that incontrovertibly meets the requirements.
- Yapmak istediğimiz şey, gereksinimleri tartışmasız bir şekilde karşılayan teknolojiyi teşvik etmektir.
- We shall continue to work for a final outcome which will meet with our stated policy requirements.
- Belirttiğimiz politika gerekliliklerini karşılayacak nihai bir sonuç için çalışmaya devam edeceğiz.
- In any event, it would be able to meet its own requirements and double its level of production.
- Her halükarda, kendi gereksinimlerini karşılayabilecek ve üretim seviyesini iki katına çıkarabilecektir.
- What the Commission has proposed does not actually meet its own conditions.
- Komisyon'un önerdiği şey aslında kendi koşullarını karşılamamaktadır.
- The new directive does not meet any of the relevant needs.
- Yeni direktif ilgili ihtiyaçların hiçbirini karşılamamaktadır.
- I must point out to her that the UK already meets the 70% employment rate target.
- Birleşik Krallık'ın %70 istihdam oranı hedefini zaten karşıladığını belirtmeliyim.
- Since we are using the wrong method, we still do not have the essential elements to meet our common defence needs.
- Yanlış yöntemi kullandığımız için ortak savunma ihtiyaçlarımızı karşılayacak temel unsurlara hala sahip değiliz.
- Meeting our requirements as it does, though, this directive is extremely important.
- Gereksinimlerimizi karşıladığı için bu direktif son derece önemlidir.
- The EU cannot reasonably meet all the wishes of the candidate countries.
- AB, aday ülkelerin tüm isteklerini makul bir şekilde karşılayamaz.
- Airports such as Orly, Schiphol and Barcelona already meet strict requirements.
- Orly, Schiphol ve Barselona gibi havaalanları halihazırda katı gereklilikleri karşılamaktadır.
- The Swedish economy is in good shape and can meet the necessary requirements.
- İsveç ekonomisi iyi durumda ve gerekli ihtiyaçları karşılayabilir.
- We would like to respond to an offensive against the market by meeting our citizens' needs.
- Piyasaya yönelik saldırıya vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayarak karşılık vermek istiyoruz.
- On the basis of information available to us, it is very feasible for the automobile industry to meet these standards.
- Elimizdeki bilgilere dayanarak otomobil endüstrisinin bu standartları karşılaması çok mümkündür.
- They all meet the ineffective noise limits proposed by the Council.
- Hepsi Konsey tarafından önerilen etkisiz gürültü sınırlarını karşılıyor.
- Sufficient Commission officials will be seconded to the agency to meet job requirements.
- İş gereksinimlerini karşılamak için yeterli sayıda Komisyon yetkilisi ajansa atanacaktır.
- We have all made every effort to meet the budgetary conditions.
- Hepimiz bütçe koşullarını karşılamak için her türlü çabayı gösterdik.
- I think the directive under consideration meets our legitimate expectations for improvements in working conditions.
- Söz konusu direktifin, çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik meşru beklentilerimizi karşıladığını düşünüyorum.
- Nevertheless, the result does not yet entirely meet our expectations.
- Bununla birlikte, sonuç henüz beklentilerimizi tam olarak karşılamamaktadır.
- That is an opportunity for Turkey, and I also believe that Turkey is capable of meeting these requirements.
- Bu Türkiye için bir fırsattır ve Türkiye'nin bu gereklilikleri karşılayabilecek kapasitede olduğuna da inanıyorum.
- The candidate countries still have to meet our standards and they must not be allowed to slacken their efforts.
- Aday ülkeler hala standartlarımızı karşılamak zorundadır ve çabalarını gevşetmelerine izin verilmemelidir.
- The Reverend Owen seems to meet all the criteria for being an employee.
- Papaz Owen bir çalışan olmak için tüm kriterleri karşılıyor gibi görünüyor.
- In fact, Honda can produce overhead valve four-stroke engines that easily meet these requirements.
- Aslında Honda, bu gereksinimleri kolayca karşılayan üstten supaplı dört zamanlı motorlar üretebilir.
- The advice given by the Committee on Constitutional Affairs meets these criteria, in my opinion.
- Anayasa İşleri Komitesi tarafından verilen tavsiye, bence bu kriterleri karşılamaktadır.
- If the political will is there, you can meet tight deadlines.
- Siyasi irade varsa, sıkı teslim tarihlerini karşılayabilirsiniz.
- Turkey does not at present meet the political Copenhagen criteria.
- Türkiye şu anda siyasi Kopenhag kriterlerini karşılamamaktadır.
- Our own roadmap could consist of seeking to meet this expectation.
- Bizim kendi yol haritamız bu beklentiyi karşılamaya çalışmaktan ibaret olabilir.
- Products are required to meet the highest purity and quality standards.
- Ürünlerin en yüksek saflık ve kalite standartlarını karşılaması gerekmektedir.
- Both countries still need more time to meet the accession criteria.
- Her iki ülkenin de katılım kriterlerini karşılamak için daha fazla zamana ihtiyacı vardır.
- The signing of the Accession Treaties beneath the Acropolis and seven successful referenda have amply met this goal.
- Akropolis'in altında Katılım Antlaşmalarının imzalanması ve yedi başarılı referandum bu hedefi fazlasıyla karşılamıştır.
- Changes are going to have to take place to meet the requirements of this proposal.
- Bu teklifin gerekliliklerini karşılamak için değişiklikler yapılması gerekecektir.
- Any meat preparation produced within the Community must meet that criterion.
- Topluluk içinde üretilen her türlü et preparatı bu kriteri karşılamalıdır.
- The Iron Rhine project meets all these conditions, that are listed in the report and in the Commission's White Paper.
- Demir Ren projesi, raporda ve Komisyon'un Beyaz Kitabında sıralanan tüm bu koşulları karşılamaktadır.
- The advice given by the Committee on Constitutional Affairs meets these criteria, in my opinion.
- Anayasal İşler Komitesi tarafından verilen tavsiye de bence bu kriterleri karşılamaktadır.
- The annual report would, therefore, need to meet a number of standards.
- Bu nedenle yıllık raporun bir dizi standardı karşılaması gerekmektedir.
- It does not, however, adequately meet the obligations under the Kyoto Protocol.
- Bununla birlikte Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülükleri yeterince karşılamamaktadır.
- It would set the standards that business will have to meet when dealing with consumers.
- Bu, iş dünyasının tüketicilerle ilişkilerinde karşılaması gereken standartları belirleyecektir.
- As has been said, there is still a budgetary margin in the Union which can be used to meet these needs.
- Söylendiği üzere Birlik içerisinde bu ihtiyaçları karşılamak için kullanılabilecek bir bütçe marjı hala mevcuttur.
- If next year payment appropriations do not meet payment needs, the sunset clause will cause a new kind of problem.
- Gelecek yıl ödeneklerin ödeme ihtiyaçlarını karşılamaması halinde, sona erme hükmü yeni bir tür soruna yol açacaktır.
- Unless we use the flexibility instrument, it will be very difficult for us to meet the amounts stated.
- Esneklik aracını kullanmadığımız sürece, belirtilen miktarları karşılamamız çok zor olacaktır.
- On the one hand, do additives meet a technological need?
- Öte yandan katkı maddeleri teknolojik bir ihtiyacı karşılıyor mu?
- What happens to the shrimps, poultry meat and turkey that is imported into the Union and does not meet our requirements?
- Birliğe ithal edilen ve gereksinimlerimizi karşılamayan karides, kümes hayvanı eti ve hindiye ne olacak?
- Others will find them impossible to meet.
- Diğerleri bunları karşılamayı imkansız bulacaktır.
- The acceding Member States boast a large number of nuclear power plants which do not meet our safety standards.
- Birliğe katılan Üye Devletler, güvenlik standartlarımızı karşılamayan çok sayıda nükleer enerji santraline sahiptir.
- It is with satisfaction that I have been able to note that Parliament has met us in the same positive spirit.
- Parlamentonun da bizi aynı olumlu ruhla karşıladığını memnuniyetle müşahede ettim.
- He was disappointed that his expectations were not met.
- Beklentileri karşılanmadığından hayal kırıklığına uğradı.
- I'll try to meet your wishes.
- Senin isteklerini karşılamaya çalışacağım.
- I told him to meet me here.
- Ona beni burada karşılamasını söyledim.
- I am meeting my mother at the station at 4 o'clock.
- Annemi saat 4'te istasyonda karşılıyorum.
- I'll ask Tom to meet you tomorrow at three o'clock.
- Yarın saat üçte Tom'un seni karşılamasını isteyeceğim.
- I'm sorry, but we cannot meet your requirements.
- Üzgünüm ama taleplerinizi karşılayamayız.
- I've told her where to meet us.
- Bizi nerede karşılayacaklarını ona söyledim.
- Remember to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılamayı unutmayın.
- He was on the way to the airport to meet Mr West.
- Bay West'i karşılamak için havaalanına gidiyordu.
- Let's go and meet them.
- Onları karşılamaya gidelim.
- Will this amount of money meet your need?
- Bu para miktarı ihtiyacınızı karşılayacak mı?
- It's only a small house but it meets my needs perfectly.
- Sadece küçük bir ev ama ihtiyaçlarımı mükemmel bir şekilde karşılıyor.
- Tell Tom to meet me in the parking lot.
- Tom'a beni otoparkta karşılamasını söyle.
- I hope I never meet him again.
- Onunla bir daha karşılamamayı umuyorum.
- Tom can meet you at the airport if you let him know your arrival time.
- Eğer varış saatinizi bildirirseniz Tom sizi havaalanında karşılayabilir.
- Tom is going to be there to meet you.
- Tom seni karşılamak için orada olacak.
- Rain or shine, I will come to meet you at the station.
- Ne olursa olsun, seni karşılamak için istasyona geleceğim.
- I went to the airport to meet my father.
- Babamı karşılamak için havaalanına gittim.
- Please come to meet me at the station.
- Lütfen beni istasyonda karşılamaya gel.
- This new bus service will meet the residents' needs.
- Bu yeni otobüs hizmeti bölge sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılayacaktır.
- Did that hotel meet your expectations?
- O otel beklentilerini karşıladı mı?
- I will meet you in the hotel foyer.
- Ben sizi otelin giriş salonunda karşılayacağım.
- Tell Tom to meet me at Mary's.
- Tom'a beni Mary'nin evinde karşılamasını söyle.
- Tom could meet you at the airport.
- Tom seni havaalanında karşılayabilir.
- Tom was there to meet Mary's plane.
- Tom, Mary'nin uçağını karşılamak için oradaydı.
- Tom and I will meet you there.
- Tom ve ben seni orada karşılayacağız.
- He had gone to the airport to meet Mr West.
- Bay West'i karşılamak için havaalanına gitmişti.
- I am supposed to meet him at four.
- Saat dörtte onu karşılamam gerekiyor.
- Mayuko came running to meet us.
- Mayuko, bizi karşılamak için koşarak geldi.
- Thanks for meeting me.
- Beni karşıladığın için teşekkürler.
- Have you told Tom where to meet us?
- Tom'a bizi nerede karşılayacağını söyledin mi?
- I forgot to tell Tom what time to meet us.
- Bizi ne zaman karşılayacağını Tom'a söylemeyi unuttum.
- Tom is planning to meet Mary at the airport.
- Tom, Mary'i havaalanında karşılamayı planlıyor.
- I went there for the purpose of meeting him.
- Onu karşılamak amacıyla oraya gittim.
- The hijackers threatened to kill the hostages if their demands were not met.
- Hava korsanları, taleplerinin karşılanmaması halinde rehineleri öldürmekle tehdit etti.
- It's only a small house but it meets my needs perfectly.
- Sadece küçük bir ev ama ihtiyaçlarımı mükemmel şekilde karşılıyor.
- I've told him where to meet us.
- Bizi nerede karşılayacaklarını ona söyledim.
- His brothers, sisters or he himself is to go to the station to meet their father.
- Kardeşleri ya da o, babalarını karşılamak için istasyona gidecekler.
- You didn't tell Tom where to meet us, did you?
- Bizi nerede karşılayacağını Tom'a söylemedin, değil mi?
- He was coming to the airport to meet Mr West.
- O, Bay West'i karşılamak için havaalanına geliyordu.
- Thanks for meeting me here.
- Beni burada karşıladığın için teşekkürler.
- This offer does not meet our requirements.
- Bu teklif şartlarımızı karşılamıyor.
- Tom asked me to meet Mary at the airport.
- Tom havaalanında Mary'yi karşılamamı istedi.
- Rain or shine, I will come to meet you at the station.
- Yağmur ya da güneş, sizi istasyonda karşılamaya geleceğim.
- He was coming to the airport to meet Mr West.
- Bay West'i karşılamak için havaalanına geliyordu.
- When I got there, Tom met me at the door.
- Oraya vardığımda Tom beni kapıda karşıladı.
- We'll meet you outside.
- Seni dışarıda karşılayacağız.
- Will you meet our demands?
- Taleplerimizi karşılayacak mısın?
- Since he's busy, he can't meet you.
- Meşgul olduğundan dolayı, seni karşılayamaz.
- I've told you where to meet us.
- Bizi nerede karşılayacağını sana söyledim.
- Come and meet everyone!
- Gelin ve herkesi karşılayın!
- Tell Tom to meet us at the subway station.
- Tom'a metro istasyonunda bizi karşılamasını söyle.
- Ken went to the park to meet Yumi.
- Ken, Yumi'yi karşılamak için parka gitti.
- I meet her demands.
- Onun taleplerini karşılarım.
- Tom can meet you at the airport if you let him know your arrival time.
- Onu varış saatinizi bildirirseniz, Tom sizi havaalanında karşılayabilir.
- Do not forget to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılamayı unutma.
- I couldn't meet his expectations.
- Onun beklentilerini karşılayamadım.
- In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
- Dünyanın birçok yerinde herkesin ihtiyacını karşılayacak kadar yiyecek yok.
- Tom wasn't able to be here to meet you himself, so he asked me to come in his place.
- Tom seni kendi karşılamak için buraya gelemedi, bu yüzden onun yerine gelmemi istedi.
- This offer does not meet our requirements.
- Bu teklif gereksinimlerimizi karşılamıyor.
- We will meet her tomorrow in front of the train station.
- Onu yarın tren istasyonunun önünde karşılayacağız.
- He was on the way to the airport to meet Mr West.
- O Bay West'i karşılamak için havaalanına gidiyordu.
- I think this meets a social need.
- Bence bu sosyal bir ihtiyacı karşılıyor.
- We're here to meet Tom.
- Tom'u karşılamak için buradayız.
- I couldn't meet his expectations.
- Beklentilerini karşılayamadım.
- Tom promised to meet me there.
- Tom beni orada karşılamak için söz verdi.
- This offer does not meet our requirement.
- Bu teklif ihtiyacımızı karşılamıyor.
- I'll go meet them soon.
- Yakında onları karşılamaya gideceğim.
- It won't be possible for us to meet your needs.
- İhtiyaçlarınızı karşılamamız mümkün olmayacak.
- I'll meet you in the lobby at three.
- Saat üçte sizi lobide karşılayacağım.
- I could not find my brother who was to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılayacak erkek kardeşimi bulamadım.
- We'll meet Tom at the gate.
- Tom'u kapıda karşılayacağız.
- I'm on my way to meet Tom at the station right now.
- Şu anda Tom'u istasyonda karşılamak için yoldayım.
- Will this amount of money meet your need?
- Bu miktar para ihtiyacınızı karşılayacak mı?
- Will anybody be at the station to meet us?
- istasyonda biri bizi karşılayacak mı?
- I'll meet Tom downstairs.
- Tom'u aşağıda karşılayacağım.
- Meet me there at midnight.
- Gece yarısı beni orada karşıla.
- Tom met us last night.
- Tom dün gece bizi karşıladı.
Show More (180)
|
5 |
meet |
görüşmek |
v. |
|
- Not until this month did European and Iranian human rights experts meet for a series of exploratory talks in Teheran.
- Bu aya kadar Avrupalı ve İranlı insan hakları uzmanları Tahran'da bir dizi keşif görüşmesi için bir araya gelmemişlerdi.
- My reply would be 'okay, we will meet in Court'.
- Cevabım 'tamam, mahkemede görüşürüz' olurdu.
- I met the mayor of Jerusalem and the mayor of Gaza last year.
- Geçen yıl Kudüs Belediye Başkanı ve Gazze Belediye Başkanı ile görüştüm.
- I have already said this to our Algerian counterparts when I met them last week, but I would like to repeat it today.
- Bunu Cezayirli mevkidaşlarımızla geçen hafta görüştüğümde de söylemiştim, ancak bugün tekrarlamak istiyorum.
- I have met the Catholic bishop, Monsignor Mandagi and the leader of the Protestant churches, the Reverend Hendrix.
- Katolik piskopos Monsenyör Mandagi ve Protestan kiliselerinin lideri Muhterem Hendrix ile görüştüm.
- Yesterday, in the Lebanon, I and an Italian delegation met President Lahoud.
- Dün Lübnan'da ben ve bir İtalyan heyeti Cumhurbaşkanı Lahoud ile görüştük.
- We met the Russian, Ingushetian and Chechnyan leaders and members of their governments.
- Rus, İnguşetya ve Çeçen liderler ve hükümet üyeleriyle görüştük.
- My reply would be 'okay, we will meet in Court'.
- Benim cevabım "tamam, mahkemede görüşürüz" olacaktır.
- We met the former opposition leader, who is now the Head of Government.
- Şu anda Hükümet Başkanı olan eski muhalefet lideriyle görüştük.
- We have now met both.
- Şimdi her ikisiyle de görüştük.
- We met the Russian, Ingushetian and Chechnyan leaders and members of their governments.
- Rus, İnguşetya ve Çeçen liderler ve hükûmet üyeleriyle görüştük.
- I made an appointment and, on behalf of the European Parliament, I went to meet the former king of Afghanistan.
- Bir randevu aldım ve Avrupa Parlamentosu adına Afganistan'ın eski kralıyla görüşmeye gittim.
- Women I meet throughout the Member States are also extremely weary.
- Üye Devletler genelinde görüştüğüm kadınlar da son derece bezgin.
- We have night sittings and virtually no opportunity even to meet the visitors' groups who come here.
- Gece oturumlarımız var ve buraya gelen ziyaretçi gruplarıyla görüşmek için bile neredeyse hiç fırsatımız yok.
- You have announced that the ministers are about to meet.
- Bakanların görüşmek üzere olduğunu duyurmuştunuz.
- She wrote to you and met you, and you chose to ignore here.
- Size yazdı ve sizinle görüştü ve siz burayı görmezden gelmeyi seçtiniz.
- While we were in Uzbekistan, we also met the British Ambassador, Craig Murray.
- Özbekistan'da bulunduğumuz sırada İngiliz Büyükelçisi Craig Murray ile de görüştük.
- Three hundred of us crossed the Kalandia checkpoint to go to meet Yasser Arafat.
- Üç yüz kişi Yaser Arafat'la görüşmek için Kalandia kontrol noktasını geçtik.
- What do we do when we meet the Moldovan Minister of Foreign Affairs, as we did in February?
- Şubat ayında olduğu gibi Moldova Dışişleri Bakanı ile görüştüğümüzde ne yapacağız?
- Can we meet a little later?
- Daha sonra biraz görüşebilir miyiz?
- I only met Tom twice.
- Tom'la sadece iki kez görüştüm.
- Where can I meet them?
- Onlarla nerede görüşebilirim?
- When was the last time we met?
- En son ne zaman görüşmüştük?
- That politician won't meet you unless you grease his palm.
- Avucunu yağlamazsan o politikacı seninle görüşmez.
- Someone named Henry said he wants to meet with you.
- Henry adlı biri seninle görüşmek istediğini söyledi.
- We don't meet very often recently.
- Son zamanlarda çok sık görüşmüyoruz.
- At last, they met face to face.
- Sonunda, yüz yüze görüştüler.
- I don't wish to meet with him again.
- Onunla tekrar görüşmek istemiyorum.
- The two politicians met face to face for the first time.
- İki politikacı ilk kez yüz yüze görüştü.
- Tom wanted to meet with you to discuss the matter.
- Tom konuyu tartışmak için sizinle görüşmek istedi.
- Did you meet in Seoul?
- Seul'da görüştünüz mü?
- It's been ages since we last met.
- Son görüşmemizin üzerinden yıllar geçti.
- I never meet Tom anymore.
- Artık Tom'la hiç görüşmüyorum.
- Did you want to meet with them?
- Onlarla görüşmek mi istedin?
- We are going to meet him tonight.
- Biz bu akşam onunla görüşeceğiz.
- We need to meet with them.
- Onlarla görüşmeliyiz.
- You can meet Tom tonight.
- Bu gece Tom'la görüşebilirsiniz.
- I would like to meet him.
- Onunla görüşmek istiyorum.
- I'll meet you after work.
- İşten sonra seninle görüşeceğim.
- If you have an appointment, you can meet president.
- Randevunuz varsa, başkanla görüşebilirsiniz.
- We'll never meet again.
- Bir daha asla görüşmeyeceğiz.
- You need to meet with him.
- Onunla görüşmen gerek.
- I met them on Friday the 13th.
- Onlarla ayın on üçünde cuma günü görüştüm.
- They had never met before the marriage.
- Evlenmeden önce hiç görüşmemişlerdi.
- A person named Itoh wants to meet you.
- Itoh adlı bir kişi sizinle görüşmek istiyor.
- That's why I need to meet him.
- Bu nedenle onunla görüşmem gerek.
- I didn't meet anyone.
- Kimseyle görüşmedim.
- He is foolish to meet her again.
- Onunla tekrar görüşmek aptallık olur.
- Do you want to meet somewhere later?
- Daha sonra bir yerde görüşmek ister misin?
- Thank you for agreeing to meet with me.
- Benimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
- I never met Tom.
- Tom'la hiç görüşmedim.
- Thank you for agreeing to meet with us.
- Bizimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için teşekkürler.
- I'm meeting him this evening.
- Bu akşam onunla görüşeceğim.
- He's gotten fatter since our last meeting.
- Son görüşmemizden beri şişmanladı.
- I meet him once every six months.
- Onunla her altı ayda bir görüşüyorum.
- Thank you for agreeing to meet with me.
- Benimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için teşekkürler.
- When do you want to meet?
- Ne zaman görüşmek istersiniz?
- It has been a week since they met.
- Onlar görüştüğünden beri bir hafta oldu.
- I met with them again.
- Onlarla tekrar görüştüm.
- I'd rather not meet him.
- Onunla görüşmemeyi tercih ederim.
- We met at two in the afternoon.
- Öğleden sonra 2 de görüştük.
- I don't know who you want to meet.
- Kimle görüşmek istediğini bilmiyorum.
- I don't wish to meet with him again.
- Onunla bir daha görüşmek istemiyorum.
- Tell Tom I'd like to meet with him immediately.
- Tom'a derhal onunla görüşmek istediğimi söyle.
- You can meet Tom tonight.
- Bu gece Tom'la görüşebilirsin.
- Tom was sent to meet the warden.
- Tom müdürle görüşmeye gönderildi.
- Tom will be meeting Mary in three hours.
- Tom üç saat içinde Mary ile görüşecek.
- I really want to meet Kumiko.
- Kumiko ile gerçekten görüşmek istiyorum.
- Tom agreed to meet Mary.
- Tom Mary ile görüşmeyi kabul etti.
- We hope to meet you again.
- Sizinle tekrar görüşmeyi umuyoruz.
- I'll meet you tomorrow.
- Yarın görüşürüz.
- I'll meet with him.
- Onunla görüşeceğim.
- We won't meet again.
- Bir daha görüşmeyeceğiz.
- We need to meet with him.
- Onunla görüşmeliyiz.
- Let's meet sometime in the near future.
- Yakın gelecekte bir ara görüşelim.
- We need to meet with you.
- Seninle görüşmemiz lazım.
Show More (73)
|
6 |
meet |
toplanmak |
v. |
|
- The fact that the Council of Ministers is to meet openly when discussing legislation is a step in the right direction.
- Bakanlar Kurulu'nun mevzuatı görüşürken açık bir şekilde toplanacak olması doğru yönde atılmış bir adımdır.
- The euro group meets once a month at ministerial level to take stock of preparations for the changeover to the euro.
- Avro grubu, avroya geçiş hazırlıklarını değerlendirmek üzere ayda bir kez bakanlar düzeyinde toplanır.
- Moreover, the European works councils usually meet once a year.
- Ayrıca Avrupa çalışma konseyleri genellikle yılda bir kez toplanmaktadır.
- The group of Member State experts meets tomorrow to finalise these details.
- Üye Devlet uzmanlarından oluşan grup, bu ayrıntılara son şeklini vermek üzere yarın toplanıyor.
- Meanwhile, at the Council level, the 133 Committee meets behind closed doors.
- Bu arada, Konsey düzeyinde 133 Komitesi kapalı kapılar ardında toplanıyor.
- The aim is for all other sub-committees to meet before the end of the year.
- Bütün diğer alt-komitelerin yıl sonundan önce toplanmaları hedeflenmektedir.
- The Council of Justice and Home Affairs Ministers will meet on 20 September.
- Adalet ve İçişleri Bakanları Konseyi 20 Eylül'de toplanacak.
- We certainly do not support the idea that the ACP-EU Parliamentary assembly should meet in Sudan next year.
- ACP-AB Parlamenter asamblesinin önümüzdeki yıl Sudan'da toplanması fikrini kesinlikle desteklemiyoruz.
- But the matter will be given full discussion when the Bureau meets again tomorrow.
- Ancak Büro yarın tekrar toplandığında konu enine boyuna tartışılacaktır.
- At present, the Council meets behind closed doors and legislates for millions upon millions of Europeans.
- Halihazırda Konsey kapalı kapılar ardında toplanmakta ve milyonlarca Avrupalı için yasa çıkarmaktadır.
- The standing committee will meet again on Friday to review developments.
- Daimi komite gelişmeleri gözden geçirmek üzere Cuma günü yeniden toplanacak.
- With regard to Turkey, the Association Committee and Council met in January and April respectively.
- Türkiye ile ilgili olarak, Ortaklık Komitesi ve Konsey sırasıyla Ocak ve Nisan aylarında toplanmıştır.
- It will meet twice a year and there is no particular budget to service the forum.
- Yılda iki kez toplanacaktır ve foruma hizmet etmek için belirli bir bütçe yoktur.
- The Economic and Social Council has met twice in 1999.
- Ekonomik ve Sosyal Konsey, 1999 yılında iki defa toplanmıştır.
- They meet every week in Brussels and negotiate the larger part of our laws.
- Her hafta Brüksel'de toplanıyor ve yasalarımızın büyük bölümünü müzakere ediyorlar.
- The EC-Turkey Joint Parliamentary Committee met in June and adopted a joint resolution for the first time.
- AT-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Haziran ayında toplanmış ve ilk defa ortak bir karar kabul etmiştir.
- Those who voted for me can meet in room R31 at midday and decide when I am to withdraw.
- Bana oy verenler öğle saatlerinde R31 numaralı odada toplanarak ne zaman çekileceğime karar verebilirler.
- Their vote will determine whether we meet in Brussels or in Strasbourg on that particular day.
- O gün Brüksel'de mi yoksa Strazburg'da mı toplanacağımızı onların oyları belirleyecek.
- This Committee has not yet met.
- Bu Komite henüz toplanmamıştır.
- The fact that the Council of Ministers is to meet openly when discussing legislation is a step in the right direction.
- Bakanlar Konseyi'nin mevzuatı tartışırken açık bir şekilde toplanacak olması doğru yönde atılmış bir adımdır.
- The Association Council met in April 2000 for the first time in three years and was chaired by Turkey.
- Ortaklık Konseyi, üç yıldan beri ilk defa olarak Nisan 2000’de toplandı ve bu toplantıya Türkiye başkanlık etti.
- It arises from the fact that we are legally obliged to meet in Strasbourg 12 times a year.
- Bu durum, yasal olarak yılda 12 kez Strazburg'da toplanmak zorunda olmamızdan kaynaklanmaktadır.
- It was here, fifty years ago, that a European Parliament met for the first time.
- Elli yıl önce bir Avrupa Parlamentosu ilk kez burada toplanmıştı.
- It met twice a year, it provided excellent training and it enabled experts to attend meetings.
- Yılda iki kez toplanıyor, mükemmel eğitimler veriyor ve uzmanların toplantılara katılmasını sağlıyordu.
- Each night friends and relatives meet in a different house to break the fast.
- Her gece arkadaş ve akrabalar oruç açmak için başka bir evde toplanırlar.
- The council meets on Mondays.
- Konsey pazartesi günleri toplanıyor.
- The council meets on Mondays.
- Konsey pazartesi günleri toplanır.
- We're meeting to discuss strategy.
- Strateji tartışmak için toplanıyoruz.
- The Cabinet is meeting today to discuss the crisis.
- Kabine bugün krizi görüşmek için toplanıyor.
- Our group meets in the basement of our church every Monday evening.
- Grubumuz her Pazartesi akşamı kilisemizin bodrumunda toplanır.
- We meet every Monday night.
- Her pazartesi akşamı toplanıyoruz.
- The committee will meet next Friday.
- Komite, önümüzdeki Cuma günü toplanacak.
- The committee will meet next Monday.
- Komite gelecek pazartesi toplanacak.
- We've got to stop meeting like this.
- Böyle toplanmayı durdurmak zorundayız.
Show More (31)
|
7 |
meet |
yerine getirmek |
v. |
|
- The efforts which we are making to meet our international commitments cannot be challenged or called into question.
- Uluslararası taahhütlerimizi yerine getirmek için gösterdiğimiz çabalara karşı çıkılamaz veya bu çabalar sorgulanamaz.
- If the industry is unable to meet these conditions, we need to abandon the marketing of genetically modified food.
- Eğer endüstri bu koşulları yerine getiremiyorsa, genetiği değiştirilmiş gıdaların pazarlanmasından vazgeçmeliyiz.
- Mercifully the UK is still online to meet its Kyoto commitments.
- Ne yazık ki Birleşik Krallık Kyoto taahhütlerini yerine getirmek için hala çevrimiçi durumda.
- It is obvious that Turkey itself has a long way to go before it can meet the Copenhagen criteria.
- Türkiye'nin de Kopenhag kriterlerini yerine getirebilmesi için önünde uzun bir yol olduğu açıktır.
- The decisions that were made in March 1999 do not help us to meet these obligations in the long term.
- Mart 1999'da alınan kararlar, uzun vadede bu yükümlülükleri yerine getirmemize yardımcı olmamaktadır.
- People do not vote in order to meet a ritual obligation which they do not experience as useful.
- İnsanlar, yararlı olduğunu düşünmedikleri törensel bir yükümlülüğü sırf yerine getirmiş olmak için oy kullanmazlar.
- Moreover, we as Parliament must also meet the commitments entered into in 2001.
- Ayrıca Parlamento olarak 2001 yılında üstlendiğimiz taahhütleri de yerine getirmeliyiz.
- Moreover, we as Parliament must also meet the commitments entered into in 2001.
- Ayrıca Parlamento olarak 2001 yılında verdiğimiz taahhütleri de yerine getirmeliyiz.
- The promise is that, if they meet the conditions, they can accede.
- Verilen söz, koşulları yerine getirdikleri takdirde katılım sağlayabilecekleri yönündedir.
- Just how much must the Member States do to meet her requirements?
- Üye Devletler onun gerekliliklerini yerine getirmek için ne kadarını yapmalıdır?
- The European Union can be justly proud of its efforts to meet the commitments entered into at Kyoto.
- Avrupa Birliği, Kyoto'da üstlendiği taahhütleri yerine getirme çabalarından haklı olarak gurur duyabilir.
- This is essential if we are all to meet our commitments under the Kyoto Protocol.
- Kyoto Protokolü kapsamındaki taahhütlerimizi yerine getirebilmemiz için bu şarttır.
- Mercifully the UK is still online to meet its Kyoto commitments.
- Neyse ki Birleşik Krallık Kyoto taahhütlerini yerine getirmek için hala çevrimiçi durumda.
- Ireland fully meets the legal commitments under the multi-annual guidance programmes.
- İrlanda çok yıllı rehberlik programları kapsamındaki yasal taahhütlerini tam olarak yerine getirmektedir.
- People do not vote in order to meet a ritual obligation which they do not experience as useful.
- İnsanlar faydalı olduğunu düşünmedikleri ritüel bir yükümlülüğü yerine getirmek için oy vermiyorlar.
- Those countries that do not meet the conditions cannot yet expect to join the European Union.
- Koşulları yerine getirmeyen ülkeler henüz Avrupa Birliği'ne katılmayı bekleyemezler.
- Many unmarried couples will be unable to meet these conditions.
- Evli olmayan pek çok çift bu koşulları yerine getiremeyecektir.
- Ireland fully meets the legal commitments under the multi-annual guidance programmes.
- İrlanda, çok yıllı rehberlik programları kapsamındaki yasal taahhütlerini tam olarak yerine getirmektedir.
- This House must meet the challenge of bridging that gap with vigour and authority.
- Bu Meclis, bu boşluğu doldurma görevini canla başla ve yetkili bir şekilde yerine getirmelidir.
- Those having to deal with these risks should therefore meet stringent requirements.
- Bu nedenle bu risklerle başa çıkmak zorunda olanlar daha sıkı gereklilikleri yerine getirmelidir.
- This means that they meet all the conditions of the origin rules protocol.
- Bu da menşe kuralları protokolünün tüm koşullarını yerine getirdikleri anlamına gelmektedir.
- We would greatly welcome it if Turkey were enabled to meet the political criteria by the autumn of 2004.
- Türkiye'nin 2004 sonbaharına kadar siyasi kriterleri yerine getirmesi sağlanırsa bundan büyük memnuniyet duyarız.
- The candidate states have spared no effort to meet the requirements.
- Aday ülkeler gereklilikleri yerine getirmek için hiçbir çabadan kaçınmadılar.
- How a Member State meets its obligations is an issue of subsidiarity.
- Bir Üye Devletin yükümlülüklerini nasıl yerine getireceği bir yetki ikamesi meselesidir.
- After all, there are now no fewer than ten countries that have to meet a whole host of new requirements.
- Ne de olsa artık bir dizi yeni gerekliliği yerine getirmesi gereken en az on ülke var.
- I'll try to meet your wishes.
- İsteklerinizi yerine getirmeye çalışacağım.
- I am sorry, but I cannot meet your requirement.
- Üzgünüm ama isteğinizi yerine getiremem.
- I'll make every possible effort to meet your request.
- İsteğinizi yerine getirmek için elimden geleni yapacağım.
Show More (25)
|
8 |
meet |
ile karşılaşmak |
v. |
|
- Regularly met by mob violence and police brutality, hundreds of freedom riders were beaten and jailed.
- Düzenli olarak mafya şiddeti ve polis vahşeti ile karşılaşan yüzlerce özgürlük savaşçısı dövüldü ve hapse atıldı.
- Regularly met by mob violence and police brutality, hundreds of freedom riders were beaten and jailed.
- Düzenli olarak çete şiddeti ve polis vahşeti ile karşılaşan yüzlerce özgürlük savunucusu dövüldü ve hapse atıldı.
- Tom met Mary by chance on his way home from school.
- Tom okuldan eve giderken tesadüfen Mary ile karşılaştı.
- John met Mary on his way to school.
- John okula giderkenMary ile karşılaştı.
- Tom met Mary in front of the library.
- Tom kütüphanenin önünde Mary ile karşılaştı.
- Tom met Mary on his way home.
- Tom eve giderken Mary ile karşılaştı.
- Tom met Mary at the station.
- Tom istasyonda Mary ile karşılaştı.
- Tom met Mary.
- Tom Mary ile karşılaştı.
- Tom met Mary this morning on his way to school.
- Tom bu sabah okula giderken Mary ile karşılaştı.
- I met Tony on my way school this morning.
- Bu sabah okula giderken Tony ile karşılaştım.
- Tom has never met Mary.
- Tom asla Mary ile karşılaşmadı.
- Tom met Mary on the way to school.
- Tom okula giderken Mary ile karşılaştı.
- I met Tom on my way home.
- Evime giderken Tom ile karşılaştım.
- I met Bob and Mary while I was waiting for Kate.
- Kate'i beklerken Bob ve Mary ile karşılaştım.
- John met Mary on his way to school.
- John okula giderken Mary ile karşılaştı.
- Tom has met Mary.
- Tom Mary ile karşılaştı.
- Tom hasn't met Mary.
- Tom Mary ile karşılaşmadı.
- I met a friend of Mary's.
- Mary'nin bir arkadaşı ile karşılaştım.
- Tom met Mary in the park on his way home from work.
- Tom işten eve dönerken parkta Mary ile karşılaştı.
- Tom can remember the day he first met Mary.
- Tom, Mary ile karşılaştığı o ilk günü hatırlayabiliyor.
- She met her uncle at the shop.
- O, dükkânda amcası ile karşılaştı.
- When Tom met Mary at the station, he asked her how her vacation had been.
- Tom karakolda Mary ile karşılaştığında ona tatilinin nasıl geçtiğini sordu.
- I never expected to meet Tom in a place like that.
- Böyle bir yerde Tom ile karşılaşmayı hiç beklemiyordum.
- Peter met Pearl when they were at school together.
- Birlikte okuldayken Peter Pearl ile karşılaştı.
Show More (21)
|
9 |
meet |
rastlamak |
v. |
|
- Tom met Mary in the park on his way home from work.
- Tom işten eve giderken parkta Mary'ye rastladı.
- I met Tom at the airport.
- Havaalanında Tom'a rastladım.
- I met one of my old teachers yesterday.
- Dün eski öğretmenlerimden birine rastladım.
- I've never met someone that I love as much as I love you.
- Seni sevdiğim kadar çok seveceğim birine asla rastlamadım.
- I met him on my way home.
- Evime giderken ona rastladım.
- I recently met an old friend.
- Geçenlerde eski bir arkadaşa rastladım.
- I met Tom there.
- Tom'a orada rastladım.
- I met nobody on my way home.
- Evime giderken kimseye rastlamadım.
- I met Tom in Boston last year.
- Geçen yıl Boston'da Tom'a rastladım.
- I met Tom while I was staying in Boston.
- Boston'da kalıyorken Tom'a rastladım.
- I've never met anyone who is agnostic about the existence of Zeus.
- Zeus'un varlığı konusunda agnostik olan birine hiç rastlamadım.
- Yesterday I met Mary on the street.
- Dün caddede Mary'ye rastladım.
- Dan met Linda at the church.
- Dan kilisede Linda'ya rastladı.
- I met her in the winter.
- Ben kışın ona rastladım.
- I met a friend while I was waiting for a bus.
- Otobüs beklerken bir arkadaşa rastladım.
- I met Tom in the park.
- Parkta Tom'a rastladım.
- I met Mary and John when I was in London.
- Londra'dayken Mary ve John'a rastladım.
- I met my friend on the street.
- Caddede arkadaşıma rastladım.
- I just met her on the street.
- Caddede az önce ona rastladım.
- You remind me of your mother whenever I meet you.
- Ne zaman sana rastlasam bana anneni hatırlatıyorsun.
- Tom met his former schoolmate in the street and acted as if he hadn't known him.
- Tom yolda eski bir okul arkadaşına rastladı ama tanımamazlıktan geldi.
- I remember that I met her somewhere.
- Ona bir yerde rastladığımı hatırlıyorum.
- When I went to Tokyo, I met him.
- Ben Tokyo'ya gittiğim zaman ona rastladım.
Show More (20)
|
10 |
meet |
üstesinden gelmek |
v. |
|
- Enlargement is a great challenge that can only be met if all the players are ready.
- Genişleme, ancak tüm oyuncuların hazır olması halinde üstesinden gelinebilecek büyük bir meydan okumadır.
- We hope that your work will continue to meet with such success and that you will also prove equal to these challenges.
- Çalışmalarınızın bu tür başarılarla buluşmaya devam etmesini ve sizin de bu zorlukların üstesinden gelmenizi umuyoruz.
- The outcome of the 2002 budget negotiations is evident and this outcome will once again enable the challenges to be met.
- 2002 bütçe müzakerelerinin sonucu ortadadır ve bu sonuç bir kez daha zorlukların üstesinden gelinmesini sağlayacaktır.
- It is a challenge which can and must be met in the forthcoming mid-term review.
- Bu, önümüzdeki orta vadeli gözden geçirme sürecinde üstesinden gelinebilecek ve gelinmesi gereken bir zorluktur.
- We must bear in mind that we have to work together closely if we are to meet these challenges.
- Bu zorlukların üstesinden gelebilmemiz için birlikte sıkı bir şekilde çalışmamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
- The country-of-origin principle should meet the challenge of offering financial services electronically.
- Menşe ülke ilkesi, finansal hizmetlerin elektronik ortamda sunulmasının getirdiği zorlukların üstesinden gelmelidir.
- We need to find answers within our own society in order to meet these challenges.
- Bu zorlukların üstesinden gelebilmek için kendi toplumumuz içinde cevaplar bulmamız gerekiyor.
- We all have to meet this challenge, at both European and national level.
- Hepimiz hem Avrupa hem de ulusal düzeyde bu zorluğun üstesinden gelmeliyiz.
- This is a vital challenge that our Union must meet.
- Bu, Sendikamızın üstesinden gelmesi gereken hayati bir zorluktur.
- We must bear in mind that we have to work together closely if we are to meet these challenges.
- Bu zorlukların üstesinden gelebilmemiz için birlikte çalışmamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
- This is a vital challenge that our Union must meet.
- Bu, Birliğimizin üstesinden gelmesi gereken hayati bir zorluktur.
- I am positive that the Greek Presidency will meet the challenges and play its historic part.
- Yunanistan Dönem Başkanlığının zorlukların üstesinden geleceğinden ve tarihi rolünü oynayacağından eminim.
- This is a challenge, but it is a challenge which must be met.
- Bu bir zorluktur, ancak üstesinden gelinmesi gereken bir zorluktur.
Show More (10)
|
11 |
meet |
uymak |
v. |
|
- It is important that the deadlines are met.
- Son teslim tarihlerine uyulması önemlidir.
- Your first priority, rightly, was to meet the timetable for enlargement of the European Union.
- Haklı olarak ilk önceliğiniz Avrupa Birliği'nin genişleme takvimine uymaktı.
- The Russians signed up to stringent standards when they joined these organisations, and now they must meet them.
- Ruslar bu örgütlere katıldıklarında katı standartlara imza attılar ve şimdi de bu standartlara uymak zorundalar.
- What you're wearing on your feet don't meet safety guidelines.
- Ayağınıza giydikleriniz güvenlik kurallarına uymuyor.
Show More (1)
|
12 |
meet |
bulmak |
v. |
|
- In the last year and a half, the Palestinian Authority has not had the opportunity to meet physically.
- Son bir buçuk yıldır Filistin Yönetimi fiziksel olarak bir araya gelme fırsatı bulamadı.
- Plenty of time for you to meet another geriatric boy toy.
- Kendine gönül eğlendirecek yaşlı bir adam bulman için daha çok zaman var.
- Plenty of time for you to meet another geriatric boy toy.
- Kendine yaşlı bir erkek damızlık bulman için daha çok vakit var.
- Meet your match.
- Kendi seviyende birini bul.
Show More (1)
|
13 |
meet |
buluşma |
v. |
|
- I am afraid of meeting Tom.
- Tom'la buluşmaktan korkuyorum.
- All he is thinking about is meeting her.
- Tek düşündüğü onunla buluşmak.
- Meg was happy about meeting Tom again.
- Meg, Tom'la tekrar buluşmaktan mutlu oldu.
Show More (0)
|
14 |
meet |
karşılaşma |
n. |
|
- Tom and Mary got married three years after they first met.
- Tom ve Mary ilk karşılaşmalarından üç yıl sonra evlendiler.
- Even though it's against company policy, Tom and Mary kiss and hug every time they meet.
- Şirket politikasına ters olmasına rağmen, Tom ve Mary her karşılaşmada öpüşür ve birbirlerine sarılırlardı.
Show More (-1)
|
15 |
meet |
görüşme |
v. |
|
- Tom wants a meeting with you.
- Tom seninle görüşmek istiyor.
- I'm looking forward to meeting Tom again.
- Tom'la tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.
Show More (-1)
|
16 |
meet |
karşılanmak |
v. |
|
- Her speech was met with murmurs of discontent.
- Konuşması hoşnutsuzluk mırıltılarıyla karşılandı.
Show More (-2)
|
17 |
meet |
yarışma |
n. |
|
- We are supposed to take part in the athletic meet tomorrow.
- Yarın atletizm yarışmasına katılmamız gerekiyor.
Show More (-2)
|