| 1 |
perceive |
algılamak |
v. |
|
- That, I have to say, is the attitude as I perceive it.
- Benim algıladığım tutumun bu olduğunu söylemek zorundayım.
- At the moment, we can perceive another tendency in the current debate about the Supervisory Committee.
- Şu anda, Denetim Komitesi ile ilgili mevcut tartışmada başka bir eğilimi algılayabiliriz.
- How do women perceive cuts, and how are they affected by them?
- Kadınlar kesintileri nasıl algılıyor ve bunlardan nasıl etkileniyor?
- The people perceive the troops as an army of occupation.
- Halk askerleri bir işgal ordusu olarak algılıyor.
- What, though, do I perceive within the European Union?
- Buna rağmen Avrupa Birliği içerisinde ne algılıyorum?
- Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you.
- Başarınız büyük ölçüde müdürünüzün ve ofisteki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.
- Men sometimes perceive expressing emotions as a sign of weakness.
- Erkekler duyguları ifade etmeyi bazen bir zayıflık işareti olarak algılarlar.
- We perceive lightning before thunder.
- Gök gürültüsünden önce şimşeği algılarız.
- What matters is the way the public perceives you.
- Önemli olan, kamuoyunun sizi nasıl algıladığıdır.
- It is not possible to conceive without perceiving.
- Algılamadan kavramak mümkün değildir.
- Men sometimes perceive expressing emotions as a sign of weakness.
- Erkekler bazen duygularını ifade etmeyi bir zayıflık işareti olarak algılar.
- I have antennae for other people, and perceive how they feel.
- Diğer insanlar için antenlerim var ve nasıl hissettiklerini algılayabiliyorum.
- We tend to perceive what we expect to perceive.
- Algılamayı beklediğimiz şeyi algılamaya meyilliyizdir.
- What matters is the way the public perceives you.
- Önemli olan halkın sizi nasıl algıladığıdır.
- We tend to perceive what we expect to perceive.
- Algılamayı umduğumuzu algılama eğilimindeyiz.
- Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you.
- Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.
- He could not perceive any difference between the twins.
- İkizler arasında herhangi bir fark algılayamadı.
- There are wavelengths of light that the human eye cannot perceive.
- İnsan gözünün algılayamadığı ışık dalga boyları vardır.
Show More (15)
|
| 2 |
perceive |
görmek |
v. |
|
- As for the elections in Israel, I perceive them to be more of a cause for concern than a source of hope.
- İsrail'deki seçimlere gelince, bunları bir umut kaynağından çok endişe kaynağı olarak görüyorum.
- The author of the report perceives helping employers as a need.
- Raporun yazarı, işverenlere yardımcı olmayı bir ihtiyaç olarak görmektedir.
- The author of the report perceives helping employers as a need.
- Raporun yazarı işverenlere yardım etmeyi bir ihtiyaç olarak görüyor.
- He could not perceive any difference between the twins.
- İkizler arasında hiçbir fark göremedi.
- I perceive myself as my own god.
- Kendimi kendi tanrım olarak görüyorum.
- Atoms can not be perceived with naked eye.
- Atomlar çıplak gözle görülemez.
Show More (3)
|
| 3 |
perceive |
algılanmak |
v. |
|
- He is often perceived to be confident, but he is actually very shy.
- Genellikle kendine güvenen biri olarak algılanır ama aslında çok utangaçtır.
Show More (-2)
|
| 4 |
perceive |
fark etmek |
v. |
|
- I am unable to perceive her mood changes.
- Onun ruh halindeki değişiklikleri fark edemiyorum.
Show More (-2)
|
