1 |
secluded |
tenha |
adj. |
|
- They found a secluded beach where they spent the day.
- Günü geçirecekleri tenha bir plaj buldular.
- Tom walked down a secluded path.
- Tom tenha bir yolda yürüyordu.
- Tom walked down a secluded path.
- Tom tenha bir yolda yürüdü.
- Sami called Layla to a secluded cemetery.
- Sami, Leyla'yı tenha bir mezarlığa çağırdı.
- Sami was buried in a very secluded place.
- Sami çok tenha bir yere gömülmüştü.
- Sami dropped Layla off in a secluded area.
- Sami, Layla'yı tenha bir yere bıraktı.
- Sami called Layla to a secluded cemetery.
- Sami, Layla'yı tenha bir mezarlığa çağırdı.
- Sami was buried in a very secluded place.
- Sami çok tenha bir yere gömüldü.
- Tom told me he wanted to live on a secluded beach.
- Tom bana tenha bir sahilde yaşamak istediğini söyledi.
Show More (6)
|
2 |
secluded |
kuytu |
adj. |
|
- Sami was buried in a very secluded place.
- Sami çok kuytu bir yere gömüldü.
Show More (-2)
|
3 |
secluded |
gözlerden uzak |
adj. |
|
- Tom lives a secluded life.
- Tom gözlerden uzak bir hayat yaşıyor.
Show More (-2)
|
4 |
secluded |
münzevi |
adj. |
|
- Tom lives a secluded life.
- Tom münzevi bir hayat sürüyor.
Show More (-2)
|