| 1 |
sight |
görme |
n. |
|
- She turned pale at the sight of blood.
- Kan görünce beti benzi attı.
- Despite that, and with great zeal, it drew up a proposal whose substantial loopholes are evident even on first sight.
- Buna rağmen ve büyük bir gayretle, ilk bakışta bile önemli boşlukları görülen bir teklif hazırladı.
- There is no evidence that the syndrome causes long-term sight problems.
- Sendromun uzun vadede görme sorunlarına yol açtığına dair bir kanıt yok.
- Sight is one of the five senses.
- Görme beş duyudan biridir.
- He was very much frightened at the sight of the big snake.
- Büyük yılanı görünce çok korktu.
- I was appalled at the sight.
- Ben, görünce dehşete kapıldım.
- Tom can't stand the sight of blood.
- Tom kan görmeye dayanamaz.
- He was amazed at the sight.
- Gördüğü manzara karşısında hayrete düştü.
- Tom can't stand the sight of blood.
- Tom kan görmeye dayanamıyor.
- At the sight of the dog, the cat ran off.
- Köpeği gören kedi kaçtı.
- I don’t want a nurse who swoons at the sight of blood.
- Kan görünce bayılan bir hemşire istemiyorum.
- My heart broke at the sight of the dying birds.
- Ölen kuşları görünce kalbim kırıldı.
- The sight of the money tempted him into stealing.
- Parayı görmek onu çalmaya teşvik etti.
- She laughed at the sight of his hat.
- Onun şapkasını görünce güldü.
- She began to cry at the sight of my face.
- O, yüzümü gördüğünde ağlamaya başladı.
- She was very surprised at the sight.
- Gördüğü manzara karşısında çok şaşırmıştı.
- The sight of blood makes me feel queasy and lightheaded.
- Kan görmek midemi bulandırıyor ve başımı döndürüyor.
- Tom fainted at the sight of the needle.
- Tom iğneyi görür görmez bayıldı.
- He was surprised at the sight of blood.
- Kanı görünce şaşırdı.
- I was much frightened at the sight.
- Gördüğüm manzara beni çok korkuttu.
- It was a sight to see.
- Görülecek bir manzaraydı.
- He was very much frightened at the sight of the big snake.
- O, büyük yılanı görünce çok korktu.
- She laughed at the sight of his hat.
- Onun şapkasını gördüğünde güldü.
- You're a sight for sore eyes.
- Seni görmek ne güzel.
- It was a lovely sight to see.
- Görülmeye değer bir manzaraydı.
- To tell the truth, I hate the very sight of him.
- Doğruyu söylemek gerekirse, onu görmekten bile nefret ediyorum.
- Tom can't bear even the sight of Mary.
- Tom Mary'yi görmeye bile dayanamaz.
- The sight of blood made her excited.
- Kan görmek onu heyecanlandırdı.
- The patient fainted at the sight of blood.
- Hasta kan görünce bayıldı.
- Tom fainted at the sight of the needle.
- Tom iğneyi görünce bayıldı.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
- Taze ıstakozu görmek iştahımı kabarttı.
- At the sight of the dog, the cat ran off.
- Köpeği görür görmez, kedi kaçtı.
- When I saw the sight, tears came into my eyes.
- Manzarayı gördüğümde gözlerim doldu.
- I was frightened at the sight.
- Gördüğüm manzara beni korkuttu.
- He ran away at the sight of me.
- O beni görünce kaçtı.
- She felt faint at the sight of blood.
- Kanı görünce bayılacak gibi hissetti.
- He ran at the sight of the policeman.
- Polisi görür görmez kaçtı.
- I know her by name, but not by sight.
- Onu ismiyle tanıyorum ama görmüş değilim.
- My sight is essential for my work.
- Görmem işim için çok önemli.
- I was appalled at the sight.
- Gördüğüm manzara karşısında dehşete düştüm.
- The mere sight of a snake makes her sick.
- Bir yılanı görmek bile onun midesini bulandırıyor.
- I can't stand the sight of blood.
- Ben kan görmeye dayanamıyorum.
- When I saw the sight, tears came into my eyes.
- O manzarayı gördüğümde gözlerim yaşardı.
- He ran for his life at the sight of the border guard.
- Sınır muhafızını görünce canını kurtarmak için kaçtı.
- I couldn't help laughing at the sight.
- Görünce gülmekten kendimi alamadım.
- I saw the sight and laughed in spite of myself.
- Manzarayı gördüm ve elimde olmadan güldüm.
- The mere sight of a mosquito makes her sick.
- Sivrisinek görmek bile onu hasta ediyor.
- Tom will be killed on sight.
- Tom görüldüğü yerde öldürülecek.
- Tom was horrified at the sight.
- Tom gördüğü manzara karşısında dehşete düştü.
- Tom said that the mere sight of Mary made him sick.
- Tom, Mary'yi görmenin bile onu hasta ettiğini söyledi.
- She was amazed at the sight of the ghost.
- O hayalet görünce şaşırmıştı.
- The thief ran away at the sight of a policeman.
- Hırsız, polisi görünce kaçtı.
- I can't bear the sight of him.
- Onu görmeye tahammül edemiyorum.
- I was frightened at the sight.
- Görünce korktum.
- It was a sight to see.
- Görülmeye değer bir manzaraydı.
- The thief ran away at the sight of a detective.
- Hırsız, dedektifi görünce kaçtı.
- Keep all medicines out of the reach and sight of children.
- Tüm ilaçları çocukların ulaşamayacağı ve göremeyeceği yerlerde saklayın.
- He has a good eye sight.
- Gözleri iyi görüyor.
- She began to cry at the sight of my face.
- Yüzümü gördüğünde ağlamaya başladı.
- She was scared at the sight of the dead body.
- Cesedi görünce çok korktu.
- The sight of blood turned his stomach.
- Kanı görünce midesi bulandı.
- I can't stand the sight of blood.
- Kan görmeye dayanamıyorum.
- Tom can't bear even the sight of Mary.
- Tom, Mary'yi görmeye bile dayanamaz.
- He ran away at the sight of me.
- Beni görür görmez kaçtı.
- The child began to cry at the sight of the dog.
- Çocuk, köpeği görünce ağlamaya başladı.
- He ran away at the sight of a police patrol.
- Polis devriyesini görünce kaçtı.
- He ran for his life at the sight of the border guard.
- O, sınır muhafızını görünce can havliyle kaçtı.
- She shivered at the sight.
- Gördüğü manzara karşısında ürperdi.
- This is the most beautiful sight that I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel manzara.
- I never could stand the sight of blood.
- Kan görmeye asla dayanamadım.
- She cried at the sight of her father's dead body.
- O, babasının cesedini görünce ağladı.
- Tom fainted at the sight of blood.
- Tom kan görünce bayıldı.
- The patient fainted at the sight of blood.
- Hasta kanı görünce bayıldı.
- The dog ran away at the sight of me.
- Köpek beni görünce kaçtı.
- Tom is squeamish at the sight of blood.
- Tom kan görünce midesi bulanıyor.
- The mere sight of blood makes him faint.
- Kan görmek bile onu bayıltıyor.
- He ran at the sight of the policeman.
- Polisi görünce kaçtı.
- She began to cry at the sight of his face.
- Onun yüzünü görünce ağlamaya başladı.
- She felt faint at the sight of blood.
- Kan görünce baygınlık geçirdi.
- You have better sight than me.
- Benden daha iyi görüyorsun.
- The sight is considered the most complex of the five senses.
- Görme beş duyunun en karmaşığı olarak kabul edilir.
- I was much frightened at the sight.
- Ben, görünce çok korktum.
- She was amazed at the sight of the ghost.
- Hayaleti görünce çok şaşırdı.
- I can't bear the sight of him.
- Onu görmeye dayanamıyorum.
- She cried at the sight of her father's dead body.
- Babasının ölü bedenini görünce ağladı.
- He ran away at the sight of a police patrol.
- O, bir polis devriyesi görünce kaçtı.
- She was very surprised at the sight.
- Görünce çok şaşırdı.
- She began to cry at the sight of my face.
- Yüzümü görünce ağlamaya başladı.
- My heart broke at the sight of the dying birds.
- Ölen kuşları gördüğümde kalbim kırıldı.
- She smiled at the sight of her mother.
- Annesini görünce gülümsedi.
- He was frightened by the sight.
- Gördüğü manzara onu korkuttu.
- I froze at the sight of the snake.
- Yılanı görünce donakaldım.
- She froze at the sight of the bear.
- Ayıyı görünce dondu kaldı.
- I froze at the sight of the snake.
- Yılanı görünce donup kaldım.
- The dog ran away at the sight of me.
- Köpek, beni görür görmez kaçtı.
- Keep all medicines out of the reach and sight of children.
- Tüm ilaçları çocukların ulaşamayacağı ve göremeyeceği yerde tutun.
- She stood astonished at the sight.
- Gördüğü manzara karşısında hayretler içinde kaldı.
- She began to cry at the sight of my face.
- Yüzümü görünce, ağlamaya başladı.
- She froze at the sight of the bear.
- Ayıyı gördüğünde dondu.
Show More (96)
|
| 2 |
sight |
manzara |
n. |
|
- Wind turbines are a common sight in this region.
- Rüzgar türbinleri bu bölgede yaygın bir manzaradır.
- What a beautiful sight, a fairytale landscape!'
- Ne güzel bir manzara, masalsı bir manzara!
- If this is the case for you, check out these 9 unusual sights.
- Eğer sizin için de durum böyleyse, bu 9 sıra dışı manzaraya göz atın.
- Never have I seen such a beautiful sight.
- Hiç bu kadar güzel bir manzara görmemiştim.
- It was an incredible sight.
- İnanılmaz bir manzaraydı.
- You should see the sight.
- Manzarayı görmelisin.
- The sight made my blood freeze.
- Bu manzara kanımı dondurdu.
- The sight made my blood freeze.
- Manzara, benim kanımı dondurdu.
- The beauty of the sight is beyond description.
- Manzara, inanılmaz derecede güzel.
- It was a lovely sight to see.
- Bakması çok hoş bir manzaraydı.
- You should see the sight.
- Manzarayı görmelisiniz.
- How wonderful this sight is.
- Bu manzara ne kadar harika.
- They are seeing the sights of Kyoto.
- Onlar Kyoto'nun manzaralarını seyrediyorlar.
- What a marvelous sight!
- Ne muhteşem bir manzara!
- The scene of the traffic accident was a horrible sight.
- Trafik kazasının olay yeri korkunç bir manzaraydı.
- It was an incredible sight.
- O inanılmaz bir manzaraydı.
- They are seeing the sights of Kyoto.
- Kyoto'nun manzaralarını görüyorlar.
- The pitiful sight moved us to tears.
- Bu acınası manzara bizi gözyaşlarına boğdu.
- She shivered at the sight.
- Manzara karşısında titredi.
- It was an awful sight.
- Korkunç bir manzaraydı.
- I had never seen a more beautiful sight.
- Daha güzel bir manzara hiç görmedim.
- What a wonderful sight!
- Ne harika bir manzara!
- It was a beautiful sight.
- Çok güzel bir manzaraydı.
- It was a strange sight.
- Garip bir manzaraydı.
- The beauty of the sight is beyond description.
- Manzaranın güzelliği tarifsiz.
- What a beautiful sight!
- Ne güzel bir manzara!
- I had never seen a more beautiful sight.
- Hiç bu kadar güzel bir manzara görmemiştim.
- I couldn't help laughing at the sight.
- Bu manzara karşısında gülmekten kendimi alamadım.
- It was a beautiful sight.
- Güzel bir manzaraydı.
- I want to see the sights in Akiruno city.
- Akiruno şehrindeki manzaraları görmek istiyorum.
- It was a strange sight.
- O garip bir manzaraydı.
- The beauty of the sight is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle tarif edilemez.
- It wasn't a pretty sight.
- O hoş bir manzara değildi.
- The sight was splendid beyond description.
- Manzara tarif edilemeyecek kadar muhteşemdi.
- It wasn't a pretty sight.
- Hoş bir manzara değildi.
- I'll never forget the sight.
- O manzarayı asla unutmayacağım.
Show More (33)
|
| 3 |
sight |
göz |
n. |
|
- I think that we need to set our sights slightly lower than this ambitious presentation.
- Bence gözümüzü bu iddialı sunumdan biraz daha aşağıya dikmemiz gerekiyor.
- They then set their sights still higher.
- Daha sonra gözlerini daha da yükseğe diktiler.
- This is the enemy which your CFSP has in its sights.
- ODGP'nizin gözüne kestirdiği düşman budur.
- Get out of my sight!
- Çekil gözümün önünden!
- In the sight of God, all men are equal.
- Tanrı'nın gözünde bütün insanlar eşittir.
- I'd never let you out of my sight.
- Seni asla gözümün önünden ayırmazdım.
- I can't let you out of my sight.
- Gözümün önünden ayrılmana izin veremem.
- Get Tom out of my sight.
- Tom'u gözümün önünden uzaklaştırın.
- Sister, don't let this patient out of your sight.
- Rahibe, bu hastayı gözünüzün önünden ayırmayın.
- Tom never should've let Mary out of his sight.
- Tom, Mary'nin gözünün önünden ayrılmasına asla izin vermemeliydi.
- Get him out of my sight.
- Onu gözümün önünden al.
- The traffic accident deprived him of his sight.
- Trafik kazası onu gözünden mahrum etti.
- She quickly put the money out of sight.
- Parayı hemen göz önünden kaldırdı.
- He avoided my line of sight.
- Gözüme görünmekten kaçındı.
- You're a sight for sore eyes.
- Gözlerimi kamaştırıyorsun.
- Keep out of sight.
- Gözden uzak dur.
- Get them out of my sight.
- Çekin onları gözümün önünden.
- Tell your men to stay out of sight.
- Adamlarına söyle gözden uzak dursunlar.
- Stay out of sight.
- Gözden uzak dur.
- Get Tom out of my sight.
- Tom'u gözümün önünden alın.
- Tell Tom he should stay out of sight.
- Tom'a gözden uzak durması gerektiğini söyle.
- Don't let Tom out of your sight.
- Tom'un gözünün önünden ayırma.
- You're a sight for sore eyes.
- Gözlerime inanamıyorum.
- Get out of my sight.
- Gözümün önünden kaybol.
- Get her out of my sight.
- Onu gözümün önünden al.
- We can't let Tom out of our sight.
- Tom'un gözümüzün önünden ayrılmasına izin veremeyiz.
- Stay out of sight.
- Gözden uzak durun.
- Try to stay out of sight.
- Gözden uzak durmaya çalış.
- Don't let Tom out of your sight.
- Tom'u gözünden hiç kaçırma.
- Tell your men to stay out of sight.
- Adamlarına gözden uzak durmalarını söyle.
- He lost his sight.
- Gözlerini kaybetti.
Show More (28)
|
| 4 |
sight |
görme yetisi |
n. |
|
- Television and computers have a harmful effect on the sight of children.
- Televizyon ve bilgisayarlar çocukların görme yetisi üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.
- Television and computers have a harmful effect on the sight of children.
- Televizyon ve bilgisayar çocukların görme yetileri üzerinde zararlı etkiye sahiptir.
- Television and computers have a harmful effect on the sight of children.
- Televizyon ve bilgisayar, çocukların görme yetileri üzerinde olumsuz bir etki yapar.
- He lost the sight of one eye in a traffic accident.
- O, bir trafik kazasında bir gözünün görme yetisini kaybetti.
- Tom lost the sight in one of his eyes in a traffic accident.
- Tom bir trafik kazasında gözlerinden birinin görme yetisini kaybetti.
- The accident deprived him of his sight.
- Kaza onu görme yetisinden yoksun bıraktı.
- The traffic accident deprived the young man of his sight.
- Trafik kazası genç adamı görme yetisinden etti.
- The traffic accident deprived him of his sight.
- Trafik kazası onu görme yetisinden mahrum bıraktı.
- He lost his sight in the accident.
- Kazada görme yetisini kaybetti.
- He lost his sight.
- O görme yetisini kaybetti.
- Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, teyzem görme yetisini geri kazandı.
- Tom told me that he thought he was losing his sight.
- Tom bana görme yetisini kaybettiğini düşündüğünü söyledi.
- Tom lost his sight in an accident.
- Tom bir kazada görme yetisini kaybetti.
- He lost the sight of one eye in a traffic accident.
- Trafik kazasında bir gözünün görme yetisini kaybetti.
Show More (11)
|
| 5 |
sight |
görüntü |
n. |
|
- What will remain with us is the sight on our TV screens of the burning pyres.
- Bize kalacak olan, televizyon ekranlarımızda yanan ateşlerin görüntüsü olacaktır.
- I personally will not forget the sight of the town of Wiesenstein, which profoundly affected me.
- Şahsen beni derinden etkileyen Wiesenstein kasabasının görüntüsünü unutmayacağım.
- How wonderful this sight is.
- Bu görüntü ne kadar harika.
- The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece görüntüsü bile onu korkuttu.
- I'll never forget the sight.
- Görüntüyü asla unutmayacağım.
- We lost sight of Jack in the crowd.
- Kalabalıkta Jack'in görüntüsünü kaybettik.
- The sight of the money tempted him into stealing.
- Paranın görüntüsü onu hırsızlığa teşvik etti.
- She caught sight of a rowing boat in the distance.
- Uzakta bir sandalın görüntüsünü yakaladı.
- He was frightened by the sight.
- Görüntüden korkmuştu.
Show More (6)
|
| 6 |
sight |
görüş alanı |
n. |
|
- Get her out of my sight.
- Onu görüş alanımdan çıkarın.
- The target is in sight.
- Hedef görüş alanında.
- Get him out of my sight.
- Onu görüş alanımdan çıkarın.
- Tom was out of sight.
- Tom görüş alanından çıkmıştı.
- He avoided my line of sight.
- Görüş alanımdan kaçtı.
- Get them out of my sight.
- Onları görüş alanımdan çıkarın.
- Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight.
- Ölüm sadece bir ufuktur ve ufuk da görüş alanımızın sınırından başka bir şey değildir.
- The house was in sight.
- Ev görüş alanımızdaydı.
Show More (5)
|
| 7 |
sight |
görüş |
n. |
|
- The doctors managed to save his sight after the accident.
- Doktorlar kazadan sonra görüşünü kurtarmayı başardılar.
- Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
- Tom lost his sight in an accident.
- Tom bir kazada görüşünü kaybetti.
- Poor sight is a handicap to an athlete.
- Zayıf görüş bir sporcu için engel teşkil eder.
- Tom told me that he thought he was losing his sight.
- Tom görüşünü kaybettiğini düşündüğünü söyledi.
- My sight is essential for my work.
- Görüşüm işim için gereklidir.
- The airplane soon went out of sight.
- Uçak biraz sonra görüş mesafesinden çıktı.
Show More (4)
|
| 8 |
sight |
görmek |
v. |
|
- After a month at sea, the crew finally sighted land.
- Denizde geçen bir ayın ardından mürettebat nihayet karayı gördü.
- What are the main sights around here?
- Buralarda görülecek başlıca yerler nereler?
- Switzerland boasts many sights.
- İsviçre'de görülecek pek çok yer vardır.
Show More (0)
|
| 9 |
sight |
görünüş |
n. |
|
- The sight of blood made her excited.
- Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- She stood astonished at the sight.
- Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
- Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
Show More (0)
|
| 10 |
sight |
nişangâh |
n. |
|
- The shooter aimed with the help of the sight.
- Atıcı nişangah yardımıyla nişan aldı.
Show More (-2)
|
| 11 |
sight |
görme duyusu |
n. |
|
- The sight is considered the most complex of the five senses.
- Görme duyusu beş duyu arasında en karmaşık olanı kabul edilir.
Show More (-2)
|
| 12 |
sight |
nazar |
n. |
|
- In the sight of God, all men are equal.
- Allah'ının nazarında bütün insanlar eşittir.
Show More (-2)
|
