1 |
skin |
cilt |
n. |
|
- Chlorella can cause skin to become extra sensitive to the sun.
- Chlorella, cildin güneşe ekstra hassas hale gelmesine neden olabilir.
- Papaya has several healthy components that are great for your skin.
- Papaya, cildiniz için harika olan birkaç sağlıklı bileşene sahiptir.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- Büyük yeşil gözleri ve güzel kahverengi cildi var.
- These peptides inhibit all the enzymes that break down collagen in your skin.
- Bu peptitler cildinizdeki kolajeni parçalayan tüm enzimleri inhibe eder.
- Chlorella can cause skin to become extra sensitive to the sun.
- Chlorella cildin güneşe karşı çok hassas hale gelmesine neden olabilir.
- Chlorella can cause skin to become extra sensitive to the sun.
- Chlorella cildin güneşe karşı aşırı duyarlı olmasına neden olabilir.
- Wet clothes stick to your skin.
- Islak giysiler cildinize yapışır.
- My skin is dry.
- Benim cildim kuru.
- I don't care what the color of your skin is.
- Cildinizin renginin ne olduğu ile ilgilenmiyorum.
- Mary has a slightly tanned skin.
- Mary'nin hafifçe bronzlaşmış bir cildi var.
- The sun has bronzed her skin.
- Güneş onun cildini bronzlaştırdı.
- I have a sensitive skin.
- Hassas bir cildim var.
- I have very sensitive skin.
- Çok hassas bir cildim var.
- Tom has oily skin.
- Tom'un yağlı bir cildi var.
- Don't expose your skin to the sun for too long.
- Cildinizi güneşe çok uzun süre maruz bırakmayın.
- Tom would like to have a smooth skin.
- Tom pürüzsüz bir cilde sahip olmak istiyor.
- The sun has bronzed her skin.
- Güneş cildini bronzlaştırmış.
- My skin is dry.
- Cildim kuru.
- Her skin is as white as snow.
- Cildi kar gibi beyaz.
- She has oily skin.
- Yağlı bir cildi var.
- What are those spots on your skin?
- Cildindeki bu benekler nedir?
- Her skin is smooth.
- Cildi pürüzsüz.
- Since when is your skin jaundiced?
- Ne zamandan beri cildin sarılık oldu?
- Sunburn irritates the skin.
- Güneş yanığı cildi tahriş eder.
- Wet clothing clings to the skin.
- Islak giysiler cilde yapışır.
- His skin is as firm as a teenager's.
- Cildi bir gencinki kadar sert.
- During the hot season, my son's skin breaks out easily.
- Sıcak mevsimde oğlumun cildi kolayca döküntü yapıyor.
- This medicine will cure you of your skin disease.
- Bu ilaç senin cilt rahatsızlığını tedavi edecek.
- My skin burns easily.
- Cildim kolayca yanar.
- His skin was warm.
- Onun cildi sıcaktı.
- Her skin is more white than snow.
- Cildi kardan daha beyaz.
- This will protect your skin.
- Bu cildinizi koruyacaktır.
- My grandma's skin seemed like paper.
- Büyükannemin cildi kağıt gibiydi.
- A blood clot is good when it occurs on the skin and bad when it occurs within the body.
- Kan pıhtısı ciltte oluştuğunda iyi ve vücudun içinde oluştuğunda kötüdür.
- His skin is as firm as a teenager's.
- Onun cildi bir ergeninki kadar sıkı.
- You have nice skin.
- Güzel bir cildin var.
- Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia, yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.
- It's important to take care of your skin.
- Cildine iyi bakman çok önemli.
- The rough material hurt the child's tender skin.
- Pürüzlü malzeme çocuğun hassas cildini acıttı.
- Her skin is perfectly smooth.
- Cildi mükemmel derecede pürüzsüz.
- I have a serious skin problem.
- Benim ciddi bir cilt sorunum var.
- Man's skin is very sensitive to temperature changes.
- İnsan cildi sıcaklık değişikliklerine karşı çok duyarlıdır.
- She didn't expose her skin to the sun.
- Cildini güneşe maruz bırakmadı.
- Wet clothing clings to the skin.
- Islak giysi cilde yapışır.
- I have greasy skin.
- Yağlı bir cildim var.
- Sami's skin began to peel off.
- Sami'nin cildi soyulmaya başladı.
- I like the color of your skin.
- Cildinizin rengini beğeniyorum.
- She has delicate skin.
- Narin bir cildi var.
- My skin is peeling.
- Cildim soyuluyor.
- I have spots in my skin by stress.
- Stres yüzünden cildimde lekeler var.
- Exfoliating creams remove dead or damaged skin cells.
- Peeling kremleri ölü veya hasarlı cilt hücrelerini temizler.
- My skin is soft.
- Cildim yumuşaktır.
- It makes no difference to me what the color of your skin is.
- Benim için cildinizin renginin ne olduğu hiç fark etmez.
- Wet clothes stick to your skin.
- Islak elbiseler cildine yapışır.
- Tom has nice skin.
- Tom'un güzel bir cildi var.
- You have nice skin.
- Güzel bir cildiniz var.
- A baby has delicate skin.
- Bir bebeğin hassas bir cildi vardır.
- This cloth sticks to your skin.
- Bu kumaş cildinize yapışır.
- I have a skin condition.
- Benim cilt rahatsızlığım var.
- I have sensitive skin.
- Hassas bir cildim var.
- Her skin is as white as snow.
- Onun cildi çok beyazdır.
- Staying up late at night is very bad for your skin.
- Gece geç saatlere kadar ayakta kalmak cildin için çok kötü.
- Ayako's skin is sensitive to chemicals.
- Ayako'nun cildi kimyasallara karşı hassastır.
- This cloth sticks to your skin.
- Bu bez cildinize yapışır.
- The cold winds froze my skin and hollowed out my soul.
- Soğuk rüzgarlar cildimi dondurdu ve ruhumu oydu.
- A baby has delicate skin.
- Bir bebeğin hassas cildi vardır.
- Recently, I've been suffering from lack of sleep, so my skin is crumbling.
- Son zamanlarda uykusuzluk çekiyorum, bu yüzden cildim parçalanıyor.
- This will protect your skin.
- Bu senin cildini koruyacaktır.
- Tom would like to have a smooth skin.
- Tom pürüzsüz bir cildi olsun istiyor.
- Your skin is so soft.
- Cildiniz çok yumuşak.
- Tom has a rare skin condition.
- Tom'un nadir görülen bir cilt hastalığı var.
- My grandma's skin seemed like paper.
- Büyükannemin cildi kağıt gibi görünüyordu.
- I'll never forget the soft and moist skin of my lover on that summer night.
- O yaz gecesinde sevgilimin yumuşak ve nemli cildini asla unutmayacağım.
- Skin shouldn't be exposed to sunlight for too long.
- Cilt çok uzun süre güneş ışığına maruz kalmamalı.
- Her skin burns easily.
- Cildi kolayca yanıyor.
- I have a sensitive skin.
- Benim hassas bir cildim var.
- She has soft skin.
- Yumuşak bir cildi var.
- Her skin burns easily.
- Onun cildi kolayca yanar.
- Tom has a rare skin disease.
- Tom'un ender bir cilt hastalığı var.
- Her skin is perfectly smooth.
- Onun cildi mükemmel bir şekilde yumuşak.
- The rough material hurt the child's tender skin.
- Kaba kumaş çocuğun nazik cildine zarar verdi.
- She always has such glowing youthful skin.
- Her zaman genç ve parlak bir cildi vardır.
- Her skin is more white than snow.
- Onun cildi kardan daha beyaz.
- Claude, an autotropic boy in my class whose skin is green due to chlorophyll, dreams of foresting the moon.
- Sınıfımda ototropik bir çocuk olan ve klorofil sayesinde cildi yeşil olan Claude, ayı ormanlaştırmayı hayal ediyor.
- Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.
- What are those spots on your skin?
- Cildindeki o lekeler ne?
- Don't expose your skin to the sun for too long.
- Cildinizi çok uzun süre güneşe maruz bırakmayın.
- I have dry skin.
- Cildim kuru.
- Your skin is so soft.
- Cildin çok yumuşak.
- I have dry skin.
- Ben kuru bir cilde sahibim.
Show More (87)
|
2 |
skin |
deri |
n. |
|
- However, it is rather like trying to treat chickenpox by scraping it off the skin instead of going to the doctor.
- Bu daha ziyade su çiçeğini doktora gitmek yerine deriden kazıyarak tedavi etmeye çalışmaya benzemektedir.
- However, it is rather like trying to treat chickenpox by scraping it off the skin instead of going to the doctor.
- Ancak bu, su çiçeğini doktora gitmek yerine deriden kazıyarak tedavi etmeye çalışmaya benziyor.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerle görürüz, kulaklarla duyarız, deriyle temas ederiz, burunla koklarız ve dille tadarız.
- Don't judge others based on the color of their skin.
- Başkalarını derilerinin rengine göre yargılamayın.
- And the Lord God made for Adam and his wife garments of skins, and clothed them.
- Rab Tanrı Adem'le karısı için deriden giysiler yaptı ve onları giydirdi.
- Look under the skin of a civilized man and you will find a barbarian.
- Uygar bir insanın derisinin altına bakın ve bir barbar bulacaksınız.
- I don't care what color your skin is.
- Derinizin hangi renk olduğunu umursamıyorum.
- The poor old man became so thin that now he's just skin and bones.
- Zavallı yaşlı adam o kadar zayıfladı ki, şimdi sadece bir deri bir kemik kaldı.
- The skin is the largest organ of the body.
- Deri, vücudun en büyük organıdır.
- I have to use a needle to inject this under your skin.
- Bunu derinizin altına enjekte etmem için iğne kullanmam gerekiyor.
- The sick person was only skin and bones.
- Hasta sadece bir deri bir kemik kalmıştı.
- Sami's skin began to peel off.
- Sami'nin derisi soyulmaya başladı.
- My skin burns easily.
- Derim kolayca yanıyor.
- Tom bought Mary a crocodile skin handbag.
- Tom, Mary'ye timsah derisinden bir çanta aldı.
- Tom said he thought he wouldn't enjoy going skin diving with Mary.
- Tom, Mary ile deri dalışı yapmaktan hoşlanmayacağını düşündüğünü söyledi.
- It was a cat starved to skin and bones.
- Açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir kediydi.
- Skin shouldn't be exposed to sunlight for too long.
- Deri çok uzun süre boyunca güneş ışığına maruz bırakılmamalı.
- He got wet to the skin and caught cold.
- Derisine kadar ıslandı ve üşüdü.
- Like a snake, you periodically shed your skin.
- Bir yılan gibi, periyodik olarak deri değiştiriyorsun.
- I don't eat chicken skin.
- Ben tavuk derisi yemem.
- Don't judge others by the color of their skin.
- Başkalarını derilerinin rengine göre yargılama.
- Stop judging people by their skin colour.
- İnsanları derilerinin rengine göre yargılamaya son ver.
- Tom has a rare skin condition.
- Tom'un nadir görülen bir deri hastalığı var.
- Man's skin is very sensitive to temperature changes.
- İnsan derisi sıcaklık değişimlerine karşı çok hassastır.
- The Smurfs and the Navi both have blue skin.
- Şirinler ve Navi'nin ikisinin de derisi mavi.
- She is all skin and bone.
- Bir deri bir kemik.
- And the Lord God made for Adam and his wife garments of skins, and clothed them.
- RAB Tanrı Adem'le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi.
- Tom bought Mary a crocodile skin handbag.
- Tom, Mary'ye timsah derisi bir çanta satın aldı.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerimizle görürüz; kulaklarımızla duyarız; derimizle dokunuruz; burnumuzla koklarız; ve dilimizle tadarız.
- Sunburn irritates the skin.
- Güneş yanığı deriyi tahriş eder.
- Snakes shed their skin every year.
- Yılanlar her yıl deri değiştirir.
- She has delicate skin.
- Onun hassas derisi var.
- That's no skin off my back.
- Sırtımdaki deri değil.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
- Don't judge others by the color of their skin.
- Diğerlerini derilerinin rengi ile yargılama.
- The chameleon can change its skin color.
- Bukalemun deri rengini değiştirebilir.
- She is all skin and bone.
- O bir deri bir kemik.
- Look under the skin of a civilized man and you will find a barbarian.
- Medeni bir insanın derisinin altına bakarsan bir barbar bulursun.
- The Andorians have blue skin, white hair, and antennae.
- Andorianların mavi derileri, beyaz saçları ve antenleri vardır.
- She couldn't understand why people rejected her because of the color of her skin.
- İnsanların derisinin rengi yüzünden onu neden reddettiklerini anlayamıyordu.
- Insects have a hard skin.
- Böceklerin sert bir derisi vardır.
- She is all skin and bone.
- Bir deri bir kemik kalmış.
- Tom was nothing but skin and bone.
- Tom bir deri bir kemikten başka bir şey değildi.
- I have to use a needle to inject this under your skin.
- Bunu derinizin altına enjekte etmek için bir iğne kullanmam gerekiyor.
- The elephant's skin is very tough.
- Filin derisi çok serttir.
- A snake which does not shed its skin, dies.
- Derisini dökmeyen bir yılan ölür.
- His skin lesions are caused by leprosy.
- Derisindeki lezyonlar cüzzamdan kaynaklanıyor.
- The snake shed its skin.
- Yılan derisini değiştirdi.
- I have a skin condition.
- Benim bir deri hastalığım var.
- I don't care what the color of your skin is.
- Derinizin rengi umurumda değil.
- When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins.
- Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir.
- Tom has a thick skin.
- Tom'un derisi kalındır.
- Tom got wet to the skin.
- Tom derisine kadar ıslandı.
- Snakes shed their skin every year.
- Yılanlar her yıl derilerini değiştirir.
Show More (51)
|
3 |
skin |
ten |
n. |
|
- Your child’s laughter, the colour of its skin and eyes, all were already present in the embryo.
- Çocuğunuzun kahkahası, teninin ve gözlerinin rengi, hepsi embriyoda zaten mevcuttu.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- Kocaman, yemyeşil gözleri ve güzel kahverengi bir teni var.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- İri yemyeşil gözleri ve güzel kahverengi bir teni var.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Gözlerimizle görüyoruz, kulaklarımızla duyuyoruz, tenimizle dokunuyoruz, burnumuzla kokluyoruz ve dilimizle tadıyoruz.
- Her skin is whiter than snow.
- Teni kardan daha beyaz.
- Her skin was warm.
- Teni sıcaktı.
- The cold winds froze my skin and hollowed out my soul.
- Soğuk rüzgârlar tenimi dondurdu ve ruhumu oydu.
- That night, I gently stroked her skin.
- O gece yavaşça onun tenini okşadım.
- Her skin is smooth.
- Onun teni pürüzsüzdür.
- She has a fair skin and hair.
- Güzel bir teni ve saçları var.
- Her skin was warm.
- Onun teni sıcaktı.
- Her skin was white as milk and she had not a single blemish anywhere.
- Teni süt gibi beyazdı ve hiçbir yerinde tek bir leke yoktu.
- Wet clothes adhere to the skin.
- Islak giysiler tene yapışır.
- I don't care what color your skin is.
- Teninin ne renk olduğu umurumda değil.
- Her skin is whiter than snow.
- Onun teni kardan daha beyaz.
- Tom has dark skin.
- Tom'un koyu bir teni var.
- Mary has a slightly tanned skin.
- Mary'nin hafif bronz bir teni var.
- He felt the warmth of the sun on his skin.
- Güneşin sıcaklığını teninde hissetti.
- His skin was warm.
- Teni sıcaktı.
- The wet clothes stick to my skin.
- Islak giysiler tenime yapışıyor.
- That night, I gently stroked her skin.
- O gece, nazikçe tenini okşadım.
- She felt the warmth of the sun on her skin.
- Güneşin sıcaklığını teninde hissetti.
- Skura is showing more skin.
- Skura daha çok ten gösteriyor.
- I'll never forget the soft and moist skin of my lover on that summer night.
- O yaz gecesinde sevgilimin yumuşak ve nemli tenini asla unutmayacağım.
Show More (21)
|
4 |
skin |
derisini yüzmek |
v. |
|
- After you kill the sheep, you'll have to skin it.
- Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.
- Let's skin the snake.
- Yılanın derisini yüzelim.
- Tom skinned his elbow.
- Tom dirseğinin derisini yüzdü.
- After you kill the sheep, you'll have to skin it.
- Koyunu öldürdükten sonra derisini yüzmeniz gerekecek.
- There's more than one way to skin a cat.
- Bir kedinin derisini yüzmenin birden fazla yolu var.
- He skins the fish.
- Balığın derisini yüzüyor.
- She skinned a wolf.
- Bir kurdun derisini yüzdü.
- There's more than one way to skin a cat.
- Bir kedinin derisini yüzmenin birden fazla yolu vardır.
- Tom skinned his knee.
- Tom dizinin derisini yüzdü.
- They skinned him alive.
- Canlı canlı derisini yüzdüler.
- He skins the fish.
- O, balığın derisini yüzüyor.
Show More (8)
|
5 |
skin |
hayvan derisi |
n. |
|
- The skin of animals is covered with hair.
- Hayvanların derisi kıllarla kaplıdır.
- The skin of animals is covered with hair.
- Hayvanların derisi kıllarla kaplı.
- I don't skin their animals.
- Onların hayvanlarının derisini yüzmem.
Show More (0)
|
6 |
skin |
dekolte |
n. |
|
- Skura is showing more skin.
- Skura daha fazla dekolte gösteriyor.
Show More (-2)
|
7 |
skin |
(el ile) çakmak |
v. |
|
- Give me some skin!
- Çak bir beşlik!
Show More (-2)
|