allow for - Turkish English Dictionary

allow for

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "allow for" in Turkish English Dictionary : 24 result(s)

English Turkish
General
allow for v. imkan tanımak
The decision allowing for a list of people and organisations active in the European Union is significant.
Avrupa Birliği'nde faaliyet gösteren kişi ve kuruluşların bir listesinin çıkarılmasına imkan tanıyan karar önemlidir.

More Sentences
allow for v. izin vermek
That is because it only allows for the invitation of eight or ten representatives of the social partners.
Bunun nedeni, sadece sekiz ya da on sosyal ortak temsilcisinin davet edilmesine izin vermesidir.

More Sentences
allow for v. olanak sağlamak
This will also allow for the smoother operation of the internal market.
Bu aynı zamanda iç pazarın daha düzgün işlemesine de olanak sağlayacaktır.

More Sentences
allow for v. hesaba almak
allow for v. yer vermek
allow for v. fırsat vermek
allow for v. müsamaha göstermek
Phrasals
allow for v. biraz daha beklemek
allow for v. biraz daha sabretmek
allow for v. süre tanımak
allow for v. tolerans göstermek
allow for v. zaman tanımak
allow for v. önceden göz önünde bulundurmak
allow for v. önceden planlamak
allow for v. önden düşünmek
allow for v. yeterince ayırmak
allow for v. yeterli miktarda bölmek
allow for v. yeterli miktarda paylaştırmak
allow for v. önceden göz önünde bulundurmak
allow for v. önceden planlamak
allow for v. önden düşünmek
allow for v. yeterince ayırmak
allow for v. yeterli miktarda bölmek
allow for v. yeterli miktarda paylaştırmak

Meanings of "allow for" with other terms in English Turkish Dictionary : 29 result(s)

English Turkish
General
allow for tare v. darasını düşmek
not to allow enough time for v. yeterince zaman ayıramamak
allow for maximum mobility v. maksimum hareketlilik sağlamak
Phrasals
allow for someone v. birini hesaba katmak
allow for someone v. birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek
allow for someone v. birine de yetecek şekilde planlamak
allow for something v. bir şeyi hesaba katmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak
allow for something v. bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak
allow something for something v. bir şey için bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi hesaba katmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek
allow something for something v. bir şeye yer/pay bırakmak
allow something for something v. bir şeyi göz önünde bulundurmak
allow for someone v. birini hesaba katmak
allow for someone v. birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek
allow for someone v. birine de yetecek şekilde planlamak
allow for something v. bir şeyi hesaba katmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak
allow for something v. bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak
allow something for something v. bir şey için bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi hesaba katmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek
allow something for something v. bir şeye yer/pay bırakmak
allow something for something v. bir şeyi göz önünde bulundurmak