English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | charisma n. | çekicilik | ||
Tom has charisma. Tom'un çekiciliği var. More Sentences |
||||
General | charisma n. | karizma | ||
The politician's charisma captivated the audience during the speech. Siyasetçinin karizması konuşma sırasında dinleyicileri büyülemişti. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | charisma n. | karizma | ||
He's got charisma. Onun karizması var. More Sentences |
||||
General | ||||
General | charisma n. | ihsan | ||
General | charisma n. | etkileyicilik | ||
General | charisma n. | büyüleyim | ||
General | charisma n. | kitleleri peşinden sürükleme özelliği | ||
General | charisma n. | şeytan tüyüne sahip olma | ||
General | charisma n. | başkalarını etkileyebilme yeteneği | ||
Religious | ||||
Religious | charisma n. | kutsal ruh tarafından verilen olağanüstü güç |
English | Turkish | |
---|---|---|
General | ||
General | have a charisma v. | karizması olmak |
Psychology | ||
Psychology | routinization of charisma n. | karizmanın rutinleşmesi |