|
- She made a fortune selling jam.
- Reçel satarak bir servet kazandı.
- Those who own the monetary assets are currently amassing huge fortunes which are again screaming out to be reinvested.
- Parasal varlıklara sahip olanlar şu anda yeniden yatırım yapılmasını haykıran büyük servetler biriktirmektedir.
- Was this not fame and fortune both at once?
- Bu aynı anda hem şöhret hem de servet değil miydi?
- By the end of the war, Schindler had spent his entire fortune on bribes and black-market goods.
- Savaşın sonunda Schindler tüm servetini rüşvet ve karaborsa mallara harcamıştı.
- Dan lost his fortune in gambling.
- Dan kumarda servetini kaybetti.
- Dan was well aware that he could get a fortune from Linda's death.
- Dan Linda'nın ölümünden bir servet alabileceğinin gayet farkındaydı.
- He amassed a large fortune before he died.
- Ölmeden önce büyük bir servet biriktirdi.
- By investing wisely, she accumulated a fortune.
- Akıllıca yatırım yaparak bir servet biriktirdi.
- You'll make a fortune by taking a chance.
- Şansını deneyerek bir servet kazanacaksın.
- When her uncle died, Mary came into fortune.
- Amcası öldüğünde, Mary servet sahibi oldu.
- He left his son a fortune.
- Oğluna bir servet bıraktı.
- She's the heiress to a great fortune.
- O büyük bir servetin varisi.
- He lost a fortune in the stock market.
- O, borsada bir servet kaybetti.
- It's worth a fortune.
- Bir servete değer.
- Layla's father made his fortune in the oil industry.
- Layla'nın babası servetini petrol endüstrisinden kazanmıştı.
- Tom inherited a large fortune.
- Tom'a büyük bir servet miras kaldı.
- She accumulated a fortune by investing wisely.
- O akıllıca yatırım yaparak bir servet biriktirmiş.
- He accumulated a large fortune.
- Büyük bir servet biriktirdi.
- He dedicated himself to painting, without thinking of fame or fortune.
- Şöhret ya da servet düşünmeden kendini resme adadı.
- This book cost me a fortune.
- Bu kitap bana bir servete mal oldu.
- Sami left his entire fortune to charity.
- Sami tüm servetini hayır kurumuna bıraktı.
- It cost me a fortune.
- Bana bir servete mal oldu.
- He died and left his son a fortune.
- O öldü ve oğluna bir servet bıraktı.
- Tom's operation was going to cost a small fortune.
- Tom'un ameliyatı küçük bir servete mal olacaktı.
- The new business was eating away his fortune.
- Yeni iş onun servetini yiyip bitiriyordu.
- We could've made a fortune.
- Bir servet kazanabilirdik.
- Tom amassed an enormous fortune.
- Tom muazzam bir servet toplamış.
- You can indulge yourself without spending a fortune.
- Bir servet harcamadan kendinizi şımartabilirsiniz.
- In his will, he left a fortune to his wife.
- Vasiyetinde karısına bir servet bırakmış.
- He has a fairly large fortune.
- Oldukça büyük bir serveti var.
- Tom is likely to make a fortune.
- Tom muhtemelen bir servet kazanacak.
- He has made a fortune through hard work.
- Çok çalışarak bir servet kazandı.
- This diamond ring costs a fortune.
- Bu elmas yüzük bir servet değerinde.
- He has not acquired a fortune; the fortune has acquired him.
- O, bir servet kazanmadı, servet onu kazandı.
- Sami built a small fortune with his popular seafood restaurant.
- Sami popüler deniz ürünleri restoranıyla küçük bir servet inşa etti.
- He made a fortune by writing a best selling novel.
- Çok satan bir roman yazarak bir servet kazandı.
- He risked his whole fortune to discover new oil fields.
- Yeni petrol sahalarını keşfetmek için tüm servetini riske attı.
- That cost me a fortune.
- O bana bir servete mal oldu.
- The merchant accumulated tremendous fortune during the postwar era.
- Tüccar, savaş sonrası dönemde muazzam bir servet biriktirdi.
- He left his wife an enormous fortune.
- Karısına büyük bir servet bıraktı.
- Tom left his wife a fortune.
- Tom eşine bir servet bıraktı.
- He left his daughter a great fortune.
- Kızına büyük bir servet bıraktı.
- I am a jerk and a moron who does not deserve fortune.
- Ben serveti hak etmeyen bir ahmak ve aptalım.
- It must have cost you a fortune.
- Bu sana bir servete mal olmuş olmalı.
- Tom left his son a fortune.
- Tom oğluna bir servet bıraktı.
- This must've cost a small fortune.
- Bu küçük bir servete mal olmuş olmalı.
- Having a large fortune is pointless once you're dead.
- Öldükten sonra büyük bir servete sahip olmak anlamsızdır.
- It'll cost you a fortune to buy the kind of house you want.
- İstediğin türde ev satın almak size bir servete mal olacak.
- My mistake cost me my fortune.
- Hatam servetime mal olmuştu.
- John inherited a large fortune.
- John'a büyük bir servet miras kaldı.
- Tom must have spent a fortune on his new house.
- Tom yeni evi için bir servet harcamış olmalı.
- My grandmother left us a great fortune.
- Büyükannem bize büyük bir servet bıraktı.
- This car cost me a fortune.
- Bu araba bana bir servete mal oldu.
- She accumulated a fortune by investing wisely.
- Akıllıca yatırım yaparak bir servet biriktirdi.
- He made a fortune in oil.
- Petrolden bir servet kazandı.
- He will come into a large fortune.
- Büyük bir servete konacak.
- I could make a fortune doing this.
- Bunu yaparak bir servet kazanabilirdim.
- Fred left his wife a large fortune.
- Fred, eşine büyük bir servet bıraktı.
- The new business was eating away his fortune.
- Yeni işi servetini tüketiyordu.
- By investing wisely, she accumulated a fortune.
- O, akıllıca yatırım yaparak, bir servet biriktirmiş.
- My father left me a large fortune.
- Babam bana büyük bir servet bıraktı.
- Everybody is the architect of their own fortune.
- Herkes kendi servetinin mimarıdır.
- He left an immense fortune to his children.
- Çocuklarına çok büyük bir servet bıraktı.
- It cost me a fortune to get my car repaired.
- Arabamı tamir ettirmek bana bir servete mal oldu.
- He accumulated a large fortune.
- O büyük bir servet biriktirdi.
- No one knows how he has amassed his enormous fortune.
- Onun büyük servetini nasıl topladığını hiç kimse bilmiyor.
- It must have cost you a fortune.
- Sana bir servete mal olmuş olmalı.
- We've been sitting on top of a fortune all these years.
- Biz bunca yıldır bir servetin üzerinde oturuyoruz.
- He accumulated his fortune by hard work.
- Servetini çok çalışarak biriktirdi.
- Tom donated his entire fortune to charity.
- Tom tüm servetini hayır kurumlarına bağışladı.
- You'll make a fortune by taking a chance.
- Riske girerek bir servet kazanacaksın.
- He lost a fortune in the stock market.
- Borsada bir servet kaybetti.
- Fred left his wife a large fortune.
- Fred karısına büyük bir servet bıraktı.
- That cost me a fortune.
- Bu bana bir servete mal oldu.
- Dan was well aware that he could get a fortune from Linda's death.
- Dan, Linda'nın ölümünden bir servet elde edebileceğinin farkındaydı.
- It'll cost you a fortune to buy the kind of house you want.
- İstediğin türden bir ev almak sana bir servete mal olacak.
- This is a fortune for us.
- Bu bizim için bir servet.
- This cell phone costs a fortune.
- Bu cep telefonu bir servet değerinde.
- Sami left his entire fortune to charity.
- Sami tüm servetini hayır kurumlarına bıraktı.
- He has not acquired a fortune; the fortune has acquired him.
- O bir servet edinmedi; servet onu edindi.
- Tom inherited a large fortune.
- Tom büyük bir servet miras aldı.
- We'll make a fortune.
- Bir servet kazanacağız.
- This diamond costs a fortune.
- Bu elmas servet tutar.
- You can indulge yourself without spending a fortune.
- Bir servet harcamadan kendini şımartabilirsin.
- He came into a fortune when his father died.
- Babası öldüğünde servet sahibi oldu.
- Tom accumulated a large fortune.
- Tom büyük bir servet biriktirdi.
- It's worth a fortune.
- Bu bir servet değerinde.
- What's in this box could be worth a fortune.
- Bu kutudaki şey bir servet değerinde olabilir.
- This must have cost a small fortune.
- Bu küçük bir servete mal olmuş olmalı.
- He left his son a large fortune.
- Oğluna büyük bir servet bıraktı.
- Tom is the heir to a large fortune.
- Tom büyük bir servetin varisi.
- He gambled away a fortune in one night.
- Kumarda bir gecede servet kaybetti.
- Tom made a fortune.
- Tom bir servet kazandı.
- He gave away his whole fortune.
- O bütün servetini bağışladı.
- I could make a fortune doing this.
- Bunu yaparak bir servet kazanabilirim.
- He left an immense fortune to his children.
- Çocuklarına büyük bir servet bıraktı.
- It cost you a fortune, didn't it?
- Sana bir servete mal oldu, değil mi?
- Tom amassed an enormous fortune.
- Tom muazzam bir servet biriktirdi.
- It cost me a fortune to get my car repaired.
- Arabamı tamir ettirmem bana bir servete mal oldu.
- He died and left his son a fortune.
- Öldü ve oğluna bir servet bıraktı.
- In his will, he left a fortune to his wife.
- O, vasiyetinde karısına bir servet bıraktı.
- No one knows how he has amassed his enormous fortune.
- Bu muazzam serveti nasıl biriktirdiğini kimse bilmiyor.
- He left his wife an enormous fortune.
- Karısına çok büyük bir servet bıraktı.
- He will come into a large fortune.
- Büyük bir servetin sahibi olacak.
- My mistake cost me my fortune.
- Hatam bana servetime mal oldu.
- Tom lost a fortune in the stock market.
- Tom borsada bir servet kaybetti.
- He dedicated himself to painting, without thinking of fame or fortune.
- O ün veya servet düşünmeden kendini resme adadı.
- This diamond costs a fortune.
- Bu elmas bir servet değerinde.
- He bequeathed his son a fortune.
- Oğluna bir servet miras bıraktı.
- My uncle made a fortune.
- Dayım bir servet kazandı.
- When her uncle died, Mary came into fortune.
- Amcası öldüğünde, Mary servete kondu.
- Tom made a fortune.
- Tom bir servet kazanmıştı.
- Tom left his wife a fortune.
- Tom karısına bir servet bıraktı.
- That cost us a fortune.
- Bu bize bir servete mal oldu.
- He left a large fortune to his son.
- Oğluna büyük bir servet bıraktı.
- Last month I spent a fortune on the telephone bill.
- Geçen ay telefon faturasına bir servet harcadım.
- The man built up a large fortune.
- Adam büyük bir servet yaptı.
- Sami gambled away all of his family's fortune.
- Sami ailesinin tüm servetini kumarda kaybetti.
- Layla's father made his fortune in the oil industry.
- Leyla'nın babası servetini petrol endüstrisinde kazandı.
- That must've cost him a fortune.
- Bu ona bir servete mal olmuş olmalı.
- He left his son a fortune.
- O, oğluna bir servet bıraktı.
- Sami was losing his fortune.
- Sami servetini kaybediyordu.
- He gambled away a fortune in one night.
- Bir gecede bir servet kumarda kaybetti.
- Tom left a large fortune to his son.
- Tom oğluna büyük bir servet bıraktı.
- He bequeathed a considerable fortune to his son.
- Oğluna hatırı sayılır bir servet miras bıraktı.
- We've been sitting on top of a fortune all these years.
- Bunca yıldır bir servetin üzerinde oturuyorduk.
- He gave away his whole fortune.
- Bütün servetini dağıttı.
- John inherited a large fortune.
- John, büyük bir serveti miras olarak aldı.
- His operation was going to cost a small fortune.
- Ameliyatı küçük bir servete mal olacaktı.
- Dan lost his fortune in gambling.
- Dan servetini kumarda kaybetti.
- He risked his whole fortune to discover new oil fields.
- Yeni petrol yatakları keşfetmek için tüm servetini riske attı.
- Tom must have spent a fortune.
- Tom bir servet harcamış olmalı.
- He consumed his fortune gambling.
- Servetini kumar oynayarak tüketti.
- Tom will probably make a fortune.
- Tom muhtemelen bir servet kazanacak.
- Tom must have spent a fortune on his new house.
- Tom yeni evine bir servet harcamış olmalı.
- Tom gambled away a fortune in one night.
- Tom bir gecede kumarda bir servet kaybetti.
- He bequeathed a considerable fortune to his son.
- Oğluna hatırı sayılır bir servet bıraktı.
- There is fame and fortune lost.
- Şöhret ve servet kayboldu.
- Tom is the heir to a large fortune.
- Tom büyük bir servetin mirasçısı.
- A week before she died she changed her will and left her entire fortune to her dog Pookie.
- Ölmeden bir hafta önce vasiyetini değiştirdi ve tüm servetini köpeği Pookie'ye bıraktı.
- Having a large fortune is pointless once you're dead.
- Bir defa öldüğünde büyük bir servete sahip olmak anlamsızdır.
Show More (138)
|
