|
- May heaven preserve us from the weapons which serve and are designed to protect us.
- Cennet bizi, bize hizmet eden ve bizi korumak için tasarlanmış silahlardan korusun.
- The heaven and earth symbolize desires within a person.
- Cennet ve yeryüzü kişinin içindeki arzuları sembolize eder.
- It is said that music is a bridge between earth and heaven.
- Derler ki, müzik, cennetle yeryüzü arasında bir köprüymüş.
- He could come and go between heaven and earth at will.
- İstediği zaman cennet ve dünya arasında gidip gelebiliyordu.
- Shortest path between heaven and earth!
- Cennet ve yeryüzü arasındaki en kısa yol!
- Heaven and earth will then be one.
- Cennet ve yeryüzü o zaman bir olacaktır.
- There are also bodies made for heaven and bodies made for earth.
- Cennet için yaratılmış bedenler ve dünyevi bedenler de vardır.
- Heaven and earth have still not passed away.
- Cennet ve yeryüzü henüz yok olmadı.
- Heaven and earth haven't passed away yet.
- Cennet ve yeryüzü henüz yok olmadı.
- It is said that music is a bridge between earth and heaven.
- Müziğin yeryüzü ile cennet arasında bir köprü olduğu söylenir.
- There is no distinction between heaven and earth, man and woman, teacher and disciple.
- Cennet ile yeryüzü, erkek ile kadın, öğretmen ile mürit arasında hiçbir ayrım yok.
- There are also bodies made for heaven and bodies made for earth.
- Cennet için yaratılmış bedenler de vardır, dünyevi bedenler de.
- The heaven and earth symbolize desires within a person.
- Cennet ve yeryüzü, insanın içindeki arzuları sembolize eder.
- She's an angel coming down from Heaven.
- O cennetten inen bir melek.
- You cannot see heaven until you are dead yourself.
- Kendiniz ölene kadar cenneti göremezsiniz.
- Tom was in heaven.
- Tom cennetteydi.
- Chocolate and strawberries eaten together is sheer heaven.
- Birlikte yenilen çikolata ve çilek cennetin ta kendisidir.
- And they saw the new heaven and new earth.
- Ve yeni cenneti ve yeni dünyayı gördüler.
- Better to reign in Hell, than serve in Heaven.
- Cennette hizmet etmektense, cehennemde hüküm sürmek daha iyidir.
- Have you heard of the rage of the Son of Heaven?
- Cennetin Oğlu'nun öfkesini duydunuz mu?
- The road to heaven passes through hell.
- Cennete giden yol cehennemden geçer.
- In the beginning God created the heaven and the earth.
- Başlangıçta Tanrı cenneti ve dünyayı yarattı.
- It's manna from heaven.
- Bu, cennetten kudret helvası.
- Paris during the Indian summer is an earthly heaven.
- Hint yazında Paris bir yeryüzü cennetidir.
- Better to reign in Hell, than serve in Heaven.
- Cennette hizmet etmektense, Cehennemde saltanat sürmek daha iyidir.
- In the beginning God created Heaven and Earth.
- Başlangıçta Tanrı cenneti ve dünyayı yarattı.
- Is there a heaven?
- Cennet var mı?
- You cannot see heaven until you are dead yourself.
- Kendin ölmeden cenneti göremezsin.
- Tom's in heaven now.
- Tom şimdi cennette.
- It's manna from heaven.
- Bu cennetten gelen bir kudret helvası.
- This is heaven.
- Burası cennet.
- A plate of pulao with some kebabs is heaven on earth.
- Kebaplarla birlikte bir tabak pulao yeryüzündeki cennettir.
- God created the heaven and the earth.
- Tanrı cenneti ve dünyayı yarattı.
- The fastest way to heaven is a leap into a deep abyss.
- Cennetin en hızlı yolu derin bir uçurumun içine sıçramaktır.
- Bad people go to Hell and good people go to Heaven.
- Kötü insanlar cehenneme, iyi insanlar cennete gider.
- Heaven and hell exist only in the human heart.
- Cennet ve cehennem sadece insan kalbinde vardır.
- Barcelona is the heaven of Catalan cuisine.
- Barselona, Katalan mutfağının cennetidir.
- For my wife, the place was terribly boring, for me, that was the heaven itself.
- Eşim için bu yer son derece sıkıcıydı, benim içinse cennetin ta kendisiydi.
- Tom is in heaven now.
- Tom şu anda cennette.
- Tom and Mary were a match made in heaven.
- Tom ve Mary cennette yapılmış bir eşti.
- Donate your money to the poor and you'll have treasure in heaven.
- Paranızı fakirlere bağışlarsanız cennette hazineniz olur.
- There are more things in Heaven and Earth, Horatio, than are dreamt of in your philosophy.
- Cennette ve dünyada, Horatio, senin felsefende hayal ettiğinden çok daha fazla şey var.
- I love God, Heaven's father, who created me.
- Beni yaratan, cennetin babası Tanrı'yı seviyorum.
- The fastest way to heaven is a leap into a deep abyss.
- Cennete giden en hızlı yol derin bir uçuruma atlamaktır.
- Mom is in heaven now.
- Annem şimdi cennette.
- His soul was in heaven.
- Ruhu cennetteydi.
- Paris during the Indian summer is an earthly heaven.
- Pastırma yazı sırasında Paris dünyevi bir cennettir.
- How can I get to heaven?
- Cennete nasıl gidebilirim?
- Unfortunately, our father is not in heaven, but in a jail cell.
- Ne yazık ki babamız cennette değil, bir hapishane hücresinde.
- The money came like manna from heaven.
- Para cennetten gelen kudret helvası gibi geldi.
- Our Father in heaven, hallowed be your name.
- Cennetteki babamız, adın kutsal olsun.
- I can wait to love in heaven.
- Cennette sevmek için bekleyebilirim.
- Mom is in heaven now.
- Annemiz şimdi cennette.
- Tom ate the delicious meal and thought he must be in heaven.
- Tom lezzetli yemeği yedi ve cennette olduğunu düşündü.
- I did it for my sainted mother who is in heaven.
- Bunu şu an cennette olan melek ruhlu annem için yaptım.
- You will never enter heaven unless you give up all your riches, position, and earthly ties.
- Tüm zenginliklerinizden, mevkilerinizden ve dünyevi bağlarınızdan vazgeçmedikçe asla cennete giremezsiniz.
- For him, the arctic climate of Arkhangelsk was hell on earth, but for her, who had grown up in this region, Arkhangelsk was heaven on earth.
- Arkhangelsk'in kutup iklimi onun için yeryüzündeki cehennemdi ama bu bölgede büyümüş olan kadın için Arkhangelsk yeryüzündeki cennetti.
- Heaven and hell exist in the hearts of man.
- Cennet ve cehennem, insanın kalbinde bulunur.
- Marriages are made in heaven.
- Evlilikler cennette yapılır.
- Sex with you is like being in heaven.
- Seninle seks yapmak cennette olmak gibi.
- Tom's in heaven now.
- Tom artık cennette.
- She was tired of knocking on heaven's door.
- O, cennetin kapısını çalmaktan bıktı.
- I didn't say this was heaven.
- Buranın cennet olduğunu söylemedim.
- Tom is in heaven.
- Tom cennette.
- I saw the Spirit come down from heaven as a dove and remain on him.
- Ruh'un cennetten bir güvercin olarak indiğini ve onun üzerinde kaldığını gördüm.
- Heaven helps those who help themselves.
- Cennet kendine yardım edenlere yardım eder.
- Heaven and Hell only exist in men's hearts.
- Cennet ve cehennem sadece insanların kalplerinde vardır.
Show More (64)
|
|
- The heaven and earth symbolize desires within a person.
- Gök ve yer insanın içindeki arzuları simgeler.
- Heaven and earth have not disappeared.
- Gök ve yer henüz ortadan kalkmadılar.
- The heaven and earth shook, followed by a collapsing sound.
- Gök ve yer sarsıldı, ardından bir çökme sesi geldi.
- There is no distinction between heaven and earth, man and woman, teacher and disciple.
- Yer ile gök, kadın ile erkek, öğretmen ile öğrenci arasında bir fark yoktur.
- It is said that music is a bridge between earth and heaven.
- Müziğin yer ile gök arasında bir köprü olduğu söylenir.
- Shortest path between heaven and earth!
- Ey yer ve gök arasındaki en kısa yol!
- More extensive than the distance between heaven and earth.
- Gök ve yer arasındaki mesafeden daha geniş.
- Just so near; heaven and earth together.
- Çok yakında; gök ve yer bir arada.
- Heaven and earth haven't passed away yet.
- Gök ve yer henüz ortadan kalkmadılar.
- Heaven and earth will then be one.
- Böylece yer ve gök, ikisi bir olacak.
- Heaven and earth will not suffer you.
- Gökler ve yer size acı çektirmeyecektir.
- Shortest path between heaven and earth!
- Gökler ile yer arasındaki en kısa yol!
- I can fly freely between heaven and earth again.
- Gökle yer arasında tekrar özgürce uçabilirim.
- Just so near; heaven and earth together.
- İşte bu kadar yakın; gökler ve yeryüzü bir arada.
- I can fly freely between heaven and earth again.
- Göklerle yer arasında yeniden özgürce uçabilirim.
- Heaven and earth come together in this moment.
- Yer ve gök birleşmiş durumda şu an.
- He could come and go between heaven and earth at will.
- İstediği zaman gökle yer arasında gelip gidebilirdi.
- Heaven and earth come together in this moment.
- Gök ve yeryüzü şu anda bir araya geliyor.
- Heaven and earth will then be one.
- O zaman gök ve yer bir olacak.
- More extensive than the distance between heaven and earth.
- Gök ile yer arasındaki mesafeden daha geniştir.
- Heaven and earth have still not passed away.
- Gök ve yer henüz ortadan kalkmadılar.
- The heaven and earth shook, followed by a collapsing sound.
- Yer ve gök sarsıldı, ardından bir yıkılma sesi duyuldu.
- Heaven and earth come together in this moment.
- Bu anda gök ve yer bir araya geliyor.
- There is no distinction between heaven and earth, man and woman, teacher and disciple.
- Gök ve yer, erkek ve kadın, öğretmen ve öğrenci arasında hiçbir ayrım yoktur.
- Mary was in heaven.
- Mary gökteydi.
- God created the heaven and the earth.
- Allah göğü ve yeri yarattı.
- John said that the kingdom of heaven was near.
- Yahya göklerin egemenliğinin yakın olduğunu söyledi.
- The fountains also of the deep, and the floodgates of heaven, were shut up, and the rain from heaven was restrained.
- Derinlerin pınarları ve göklerin kapıları kapandı, gökten yağmur yağması engellendi.
- Our Father in heaven, hallowed be your name.
- Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın.
- John said that the kingdom of heaven was near.
- Yahya göklerin egemenliğinin yakında olduğunu söyledi.
Show More (27)
|
