narrow - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
narrow dar adj.
  • Some people have quite a narrow vision of what marriage is.
  • Evliliğin ne olduğu konusunda kimilerinin vizyonu epey dar.
  • This very narrow path led us to a pond.
  • Bu daracık patika bizleri bir gölete götürüyordu.
  • I know that the new members will not pursue narrow national interests.
  • Yeni üyelerin dar ulusal çıkarlar peşinde koşmayacağını biliyorum.
Show More (78)
narrow daralmak v.
  • Until the mid-1990s, the productivity gap between the EU and the US narrowed steadily.
  • 1990'ların ortalarına kadar AB ile ABD arasındaki verimlilik farkı giderek daralmıştır.
  • They will narrow only if there is action on the part of the Member States.
  • Ancak Üye Devletlerin harekete geçmesi halinde bu alan daralacaktır.
  • I'm afraid my visual field has narrowed.
  • Korkarım görme alanım daraldı.
Show More (5)
narrow daraltmak v.
  • Never leaving your comfort zone narrows your options in life.
  • Konfor alanınızı asla terk etmemek hayattaki seçeneklerinizi daraltır.
  • Because violence is such a massive phenomenon, it has been hard to narrow the Daphne programme down.
  • Şiddet çok büyük bir olgu olduğu için Daphne programını daraltmak zor oldu.
  • So far, they have not been prepared to further narrow these down.
  • Şu ana kadar bunları daha da daraltmaya hazır değiller.
Show More (0)
narrow sınırlandırmak v.
  • I've narrowed the list of possibilities down to three.
  • Seçenekler listesini üçle sınırlandırdım.
  • I've narrowed the choices to four.
  • Seçenekleri dörtle sınırlandırdım.
  • I've narrowed it down to three different possibilities.
  • Onu üç farklı olasılıkla sınırlandırdım.
Show More (0)
narrow kısılmak v.
  • Her dark blue eyes narrowed with suspicion.
  • Koyu mavi gözleri şüpheyle kısıldı.
Show More (-2)
narrow sınırlı adj.
  • This paint comes in only a narrow range of colors.
  • Bu boyanın yalnızca sınırlı bir renk yelpazesi mevcut.
Show More (-2)
narrow az adj.
  • I personally abstained, and the draft was rejected by a narrow majority.
  • Ben şahsen çekimser kaldım ve taslak az bir çoğunlukla reddedildi.
Show More (-2)
narrow az farkla adj.
  • She had a narrow escape yesterday.
  • Dün çok az farkla kurtuldu.
Show More (-2)
narrow kısıtlamak v.
  • We've got to narrow it down.
  • Onu kısıtlamak zorundayız.
Show More (-2)