1 |
scarce |
az |
adj. |
|
- Jobs are scarce.
- İşler az.
- The trees were very scarce.
- Ağaçlar çok azdı.
- Telephone booths are very scarce around here.
- Buralarda telefon kulübeleri çok az.
- Gasoline is scarce around here.
- Buralarda benzin çok az.
- Water is scarce in this area.
- Su, bu alanda azdır.
- If food is so scarce, then why hasn't Gandhi died yet?
- Eğer yiyecek bu kadar azsa, Gandhi neden hala ölmedi?
- Oil is scarce in this country.
- Bu ülkede petrol çok az.
- Nowadays coffee is scarce.
- Günümüzde kahve azdır.
- Gasoline is scarce around here.
- Benzin buralarda azdır.
- Rain is scarce in this country.
- Bu ülkede yağmur azdır.
- Jobs are scarce.
- İşler azdır.
Show More (8)
|
2 |
scarce |
kıt |
adj. |
|
- Resources are scarce and the last thing we need is two different sets of capability goals.
- Kaynaklar kıttır ve ihtiyacımız olan son şey iki farklı kapasite hedefi setidir.
- Recreational areas free of unpleasant noise are an important but scarce national resource that should be protected.
- Rahatsız edici gürültüden arındırılmış rekreasyon alanları, korunması gereken önemli ancak kıt bir ulusal kaynaktır.
- That is of course something of great importance when it comes to the use of scarce budget resources.
- Kıt bütçe kaynaklarının kullanımı söz konusu olduğunda bu elbette büyük önem taşımaktadır.
- Fish are a universally scarce resource.
- Balık evrensel olarak kıt bir kaynaktır.
- Water is a scarce resource and its 2.2 million people are poor and live in rural areas.
- Su kıt bir kaynaktır ve 2,2 milyon insan yoksuldur ve kırsal alanlarda yaşamaktadır.
- What is at issue is no more and no less than the use of increasingly scarce global resources.
- Söz konusu olan, giderek kıtlaşan küresel kaynakların kullanımından ne daha fazlası ne de daha azıdır.
- The world's total accessible fresh water resources are scarce.
- Dünyanın toplam erişilebilir tatlı su kaynakları kıttır.
Show More (4)
|
3 |
scarce |
az bulunur |
adj. |
|
- Nowadays coffee is scarce.
- Bugünlerde kahve az bulunuyor.
- Telephone booths are very scarce around here.
- Telefon kulübeleri burada çok az bulunur.
Show More (-1)
|
4 |
scarce |
seyrek |
adj. |
|
- Rain is scarce in this country.
- Yağmur bu ülkede seyrektir.
Show More (-2)
|
5 |
scarce |
sınırlı |
adj. |
|
- Oil is scarce in this country.
- Bu ülkede petrol sınırlıdır.
Show More (-2)
|