| 1 |
slight |
hafif |
adj. |
|
- There is a risk, albeit a slight one, but it cannot be ignored.
- Hafif de olsa bir risk var ancak bu göz ardı edilemez.
- Clearly serious health risks are very slight for the vast majority but for a few they are very real.
- Ciddi sağlık riskleri büyük çoğunluk için çok hafiftir ancak çok azı için gerçektir.
- Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremin ardından birkaç hafif şiddetli artçı oldu.
- I have had a slight headache since last night.
- Dün geceden beri hafif bir baş ağrım var.
- I've had a slight fever since this morning.
- Bu sabahtan beri hafif ateşim var.
- Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi birkaç hafif sarsıntı takip etti.
- He could not refrain from smiling, though with a slight sense of guilt.
- Hafif bir suçluluk duygusuyla da olsa gülümsemekten kendini alamadı.
- I have a slight headache today.
- Bugün hafif bir baş ağrım var.
- The Chinese automotive import market shows signs of slight growth.
- Çinli otomotiv ithalat pazarı hafif büyüme sinyalleri gösteriyor.
- It seems I have a slight cold.
- Hafif bir soğuk algınlığım var gibi görünüyor.
- I have a slight pain in my side.
- Yan tarafımda hafif bir ağrı var.
- She said she had a slight cold.
- O, hafif üşüttüğünü söyledi.
- A slight cold prevented me from going to Ibusuki with my family.
- Hafif bir soğuk algınlığı, ailemle Ibusuki'ye gitmeme engel oldu.
- Since I had a slight fever, I stayed in bed.
- Hafif ateşim olduğu için, yatakta kaldım.
- I have a slight fever today.
- Bugün hafif ateşim var.
- A nerve cell responds to a slight stimulus.
- Bir sinir hücresi hafif bir uyarana tepki verir.
- The economy is in a slight depression.
- Ekonomi hafif bir krizde.
- The Chinese automotive import market shows signs of slight growth.
- Çin otomotiv ithalat pazarı hafif büyüme belirtileri gösteriyor.
- Since I had a slight fever, I stayed in bed.
- Hafif ateşim olduğu için yataktan çıkmadım.
- She has a slight lisp.
- O hafif peltek.
- He speaks Esperanto with a slight French accent.
- Esperanto dilini hafif bir Fransız aksanıyla konuşuyor.
- We had a slight delay.
- Hafif bir gecikmemiz vardı.
- We had a slight difference of opinion.
- Hafif bir düşünce farkımız vardı.
- Tom caught a slight cold.
- Tom hafif soğuk aldı.
- He speaks Esperanto with a slight French accent.
- O, Esperanto'yu hafif bir Fransız aksanıyla konuşuyor.
- Tom has a slight fever.
- Tom'un hafif bir ateşi var.
- It seems I have a slight cold.
- Hafif üşütmüşüm gibi görünüyor.
- I've had a slight headache all day.
- Bütün gün hafif bir baş ağrım vardı.
- I've had a slight fever since this morning.
- Bu sabahtan beri hafif bir ateşim var.
- Tom said he had a slight cold.
- Tom hafif üşüttüğünü söyledi.
- Tom still has a slight limp.
- Tom'un hâlâ hafif bir topallaması var.
- There was a slight chill in the air.
- Havada hafif bir serinlik vardı.
- Slight inattention can cause a great disaster.
- Hafif dikkatsizlik büyük bir felakete sebep olabilir.
- She said she had a slight cold.
- Hafif bir soğuk algınlığı olduğunu söyledi.
- Mary made a slight motion with her head.
- Mary başıyla hafif bir hareket yaptı.
- I have a slight fever.
- Hafif ateşim var.
- I had a slight headache, so I went to bed early.
- Hafif bir baş ağrım vardı, bu yüzden erkenden yattım.
- The economy is in a slight depression.
- Ekonomi hafif bir bunalım içinde.
- I had a slight headache last night.
- Dün gece hafif bir baş ağrım vardı.
- I have a slight fever.
- Benim, hafif bir ateşim var.
- He only has a slight foreign accent.
- Sadece hafif bir yabancı aksanı var.
- I have a sore throat and a slight fever.
- Boğazım ağrıyor ve hafif bir ateşim var.
- I have a sore throat and a slight fever.
- Boğazım ağrıyor ve hafif ateşim var.
- Tom speaks with a slight accent.
- Tom hafif bir aksanla konuşur.
- I had a slight accident while trekking in Nepal.
- Nepal'de yürüyüş yaparken hafif bir kaza geçirdim.
- She got a slight burn on her hand while cooking.
- Yemek pişirirken elinde hafif bir yanık oluştu.
- Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
- I had a slight headache, so I went to bed early.
- Hafif bir baş ağrım vardı bu yüzden erken yatmaya gittim.
- Tom has a slight fever.
- Tom'un hafif ateşi var.
- A nerve cell responds to a slight stimulus.
- Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir.
- Tom walks with a slight limp.
- Tom hafif topallayarak yürüyor.
- Having a slight headache, I went to bed early.
- Hafif bir baş ağrısıyla erkenden yattım.
- I still have a slight limp.
- Hâlâ hafif bir topallamam var.
- Tom only has a slight foreign accent.
- Tom'un sadece hafif bir yabancı aksanı var.
- I have a slight headache.
- Hafif bir baş ağrım var.
- You may have a slight fever.
- Hafif bir ateşin olabilir.
- Tom said he had a slight cold.
- Tom hafif bir soğuk algınlığı olduğunu söyledi.
- He could not refrain from smiling, though with a slight sense of guilt.
- Hafif bir suçluluk duygusu olsa da o kendini gülmekten alamadı.
- She has a slight lisp.
- Hafif bir peltekliği var.
- Tom had a slight smile on his face.
- Tom'un yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
- Having a slight headache, I went to bed early.
- Hafif bir baş ağrım olduğu için erken yatmaya gittim.
- I have a slight fever today.
- Bugün hafif bir ateşim var.
- You may have a slight fever.
- Hafif ateşiniz olabilir.
Show More (60)
|
| 2 |
slight |
küçük |
adj. |
|
- But there are some slight differences concerning the date of withdrawal of authorisations.
- Ancak yetkilerin geri çekilme tarihine ilişkin bazı küçük farklılıklar bulunmaktadır.
- Although the proposals are limited, they do represent a slight improvement as compared with the present situation.
- Öneriler sınırlı olmakla birlikte, mevcut durumla karşılaştırıldığında küçük bir iyileşmeyi temsil etmektedir.
- A slight increase in the funds will result in a considerable reduction in the number of people suffering.
- Fonlardaki küçük bir artış, acı çeken insan sayısında önemli bir azalmaya yol açacaktır.
- That now brings us to the next item on the agenda, but we have a slight problem.
- Bu da bizi gündemin bir sonraki maddesine getiriyor, ancak küçük bir sorunumuz var.
- We can all see that we are having slight problems with the economy at the moment.
- Hepimiz şu anda ekonomiyle ilgili küçük sorunlar yaşadığımızı görebiliyoruz.
- We also want to express our slight concern to the Council.
- Ayrıca Konsey'e küçük bir endişemizi de ifade etmek istiyoruz.
- I say this with a slight reference to the preceding debate.
- Bunu, bir önceki tartışmaya küçük bir atıfta bulunarak söylüyorum.
- The only slight criticism I would have of some of the statistics in the report is that they are out of date.
- Raporda yer alan bazı istatistiklere getirebileceğim tek küçük eleştiri, bunların güncelliğini yitirmiş olmasıdır.
- This slight delay gave our heroes the opportunity to effect another beautiful, if implausibly coincidental, reunion.
- Bu küçük gecikme, kahramanlarımıza, inanılmaz derecede tesadüfi de olsa, güzel bir yeniden buluşma fırsatı verdi.
- This slight improvement has to be set against an enormous increase in crime.
- Bu küçük iyileşme, suç oranlarındaki muazzam artışa karşı koyacaktır.
- That was a slight miscalculation.
- Küçük bir yanlış hesaplama oldu.
- There's a slight problem.
- Küçük bir sorun var.
- There's another slight problem.
- Küçük bir sorun daha var.
- The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
- En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
- I had a slight accident while trekking in Nepal.
- Nepal'de trekking yaparken küçük bir kaza geçirdim.
- I get depressed by the slightest things.
- En küçük şeylerden depresyona girerim.
- We had a slight delay.
- Küçük bir gecikme yaşadık.
- I don't have the slightest idea.
- En küçük bir fikrim yok.
Show More (15)
|
| 3 |
slight |
ufak |
adj. |
|
- We had a slight difference of opinion.
- Ufak bir fikir ayrılığımız vardı.
- There's been a slight change of plans.
- Planlarla ilgili ufak bir değişiklik var.
- There's been a slight change of plans.
- Planlarda ufak bir değişiklik oldu.
- There's a slight problem.
- Ufak bir sorun var.
Show More (1)
|
| 4 |
slight |
az |
adj. |
|
- The fact that the resolution was adopted by so slight a margin makes it politically weak.
- Kararın bu kadar az bir farkla kabul edilmiş olması onu siyasi açıdan zayıf kılmaktadır.
Show More (-2)
|
| 5 |
slight |
hafifçe |
adv. |
|
- We are dealing today with a slight reworking of the TENs.
- Bugün TEN'lerin hafifçe yeniden ele alınmasıyla karşı karşıyayız.
Show More (-2)
|
| 6 |
slight |
ihmal etmek |
v. |
|
- Tom started slighting his studies after he became a member of the football team.
- Tom futbol takımının bir üyesi olduktan sonra çalışmalarını ihmal etmeye başladı.
Show More (-2)
|
