place - Turco Inglés Diccionario

place

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "place" en diccionario turco inglés : 91 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
place n. sıra
We were in last place.
Son sıradaydık.

More Sentences
place n. mekan
First of all, they were both created as places of thought and places of influence.
Her şeyden önce, her ikisi de düşünce ve etki mekanları olarak yaratıldı.

More Sentences
place n. yer
This is the place where we first kissed.
Burası bizim ilk öpüştüğümüz yer.

More Sentences
place v. koymak
As co-legislator, Parliament must be placed on a strictly equal footing with the Council.
Ortak yasa koyucu olarak Parlamento, Konsey ile kesinlikle eşit bir konuma getirilmelidir.

More Sentences
place v. oturtmak
Allow me to begin by placing this debate in a wider context, that is to say, what we know about climate change.
Bu tartışmayı daha geniş bir bağlama, yani iklim değişikliği hakkında bildiklerimize oturtarak başlamama izin verin.

More Sentences
place v. yerleştirmek
He was placed in a nursing home.
Bir bakımevine yerleştirildi.

More Sentences
General
place n. yan
Tom went to his parents' place.
Tom ailesinin yanına gitti.

More Sentences
place n. ev
We’re meeting at my place for drinks.
Bir şeyler içmek için benim evimde buluşacağız.

More Sentences
place n. şehir
I've visited many places.
Birçok şehre gittim.

More Sentences
place n. koltuk
There were only a few places left on the flight.
Uçakta yalnızca birkaç koltuk kalmıştı.

More Sentences
place n. yer
Try using a bookmark; that way, you won’t lose your place.
Bir yer imi kullanmayı deneyin; böylece yerinizi kaybetmezsiniz.

More Sentences
place v. oturtmak
Whether or not we should make an exception in this case should, however, be placed in the correct context.
Bununla birlikte, bu durumda bir istisna yapıp yapmamamız gerektiği doğru bağlama oturtulmalıdır.

More Sentences
place v. bırakmak
The long cruel winter at last came to an end, giving place to a gentle warm spring.
Uzun ve acımasız kış nihayet sona erdi ve yerini ılık bir bahara bıraktı.

More Sentences
place v. çıkarmak
I can't quite place his accent.
Aksanını tam olarak çıkaramıyorum.

More Sentences
place v. vermek
It places a clear prohibition on the commission of, or support for, acts of terrorism.
Terör eylemlerinin gerçekleştirilmesi veya bu eylemlere destek verilmesine ilişkin açık bir yasak getirmektedir.

More Sentences
place v. tanımak
I can't place him.
Onu tanıyamıyorum.

More Sentences
place v. bir yere koymak
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?

More Sentences
place v. yatırmak
The summit placed its bets on the best Europe has to offer.
Zirve, bahislerini Avrupa'nın sunabileceği en iyi şeylere yatırdı.

More Sentences
place v. koymak
It is also deeply tragic to have to place the US on the same list as the dictatorships.
ABD'yi diktatörlüklerle aynı listeye koymak zorunda kalmak da son derece trajiktir.

More Sentences
place v. yerleştirmek
I took the candle and placed it on a shelf.
Mumu aldım ve rafa yerleştirdim.

More Sentences
place v. sokmak
Your resignation placed us in a very difficult position.
İstifanız bizi çok zor bir duruma soktu.

More Sentences
place v. (sipariş) vermek
I’ve placed an order for his new book.
Onun yeni kitabı için sipariş verdim.

More Sentences
place v. tutmak
I place my career above everything except my family.
Kariyerimi ailem dışında her şeyin üstünde tutuyorum.

More Sentences
Technical
place v. koymak
Having said that, I cannot prevent myself from thinking that we placed these constraints on ourselves.
Bununla birlikte, bu kısıtlamaları kendi kendimize koyduğumuzu düşünmekten kendimi alamıyorum.

More Sentences
place v. yerleştirmek
In addition, it is essential for this official himself or herself to be able to place information on a website.
Ayrıca, bu yetkilinin kendisinin de bir web sitesine bilgi yerleştirebilmesi esastır.

More Sentences
General
place n. mevzi
place n. basamak
place n. küçük sokak
place n. semt
place n. mahal
place n. orun
place n. yerleşim yeri
place n. memuriyet
place n. sorumluluk
place n. vazife
place n. statü
place n. görev
place n. konum
place n. kasaba
place n. yerleştirme
place n. küçük meydan
place n. mevki
place n.
place n. bölge
place n. alan
place n. kent
place n. meydan
place n. hane
place n. oturacak yer
place n. çıkmaz sokak
place n. yarışmada ilk üçe girme
place n. yarışma finalistliği
place n. at yarışlarında ikincilik
place v. yatırım yapmak
place v. yerini belirlemek
place v. atamak
place v. ısmarlamak
place v. para yatırmak
place v. tayin etmek
place v. yazdırmak
place v. kim olduğunu çıkarmak
place v. sipariş vermek
place v. görevlendirmek
place v. vermek (para)
place v. -e iş bulmak
place v. anımsamak
place v. (para) yatırmak
place v. tahmin etmek
place v. kestirmek
place v. (kronolojide) tarihlemek
place v. (roman, oyun için) yayımcı bulmak
Technical
place n. alan
place n. bölge
place n. meydan
place v. konuma getirmek
Math
place n. hane
Literature
place n. yazıda geçen bölüm
place n. okuyucunun kitapta kaldığı yer
Linguistics
place v. (ses organlarını ve enstrümanı) duru ve akıcı tonlar üretecek şekilde ayarlamak
Military
place n. müstahkem kışla
Sport
place n. yarıştaki en iyi anlar
place v. (birinci/ikinci/üçüncü) gelmek
place v. yarışmadaki sıralamayı duyurmak
place v. sıralamadaki yerleri belirlemek
Wagering
place v. bahse girmek
Music
place v. bir notayı doğru perdede okumak
Archaic
place n. toplanma noktası
place v. atfetmek
place v. dayandırmak
place v. isnat etmek
place v. yakıştırmak

Significados de "place" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
place an order v. sipariş vermek
If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price?
Eğer 20 adetten fazla sipariş verirsek, fiyatı düşürür müsünüz?

More Sentences
take place v. meydana gelmek
A few days ago some incidents took place, in which two people were killed and dozens wounded.
Birkaç gün önce iki kişinin öldüğü ve onlarca kişinin yaralandığı bazı olaylar meydana geldi.

More Sentences
General
this place n. bura
And this place has island status, so we shall call it an island region!
Ve burası ada statüsünde, bu yüzden buraya bir ada bölgesi diyeceğiz!

More Sentences
distant place n. uzak yer
The Romans built aqueducts to bring water from distant places into cities.
Romalılar uzak yerlerden şehirlere su getirmek için su kemerleri inşa ettiler.

More Sentences
hiding place n. saklanacak yer
It took one week to locate their hiding place.
Saklandıkları yeri bulmak bir hafta sürdü.

More Sentences
first place n. birincilik
This is, after all, about fair competition in which a battle can be fought for first place, but also for honour.
Sonuçta bu, birincilik için olduğu kadar onur için de savaşılabilecek adil bir rekabetle ilgilidir.

More Sentences
parking place n. park yeri
Then, of course, there have to be proper parking places with sanitary facilities.
Daha sonra, elbette, sıhhi tesisleri olan uygun park yerleri olmalıdır.

More Sentences
place of worship n. ibadethane
The presence of graves in the places of worship is a violation of God's Law.
İbadet yerlerinde mezarların bulunması Tanrı'nın Yasası'nın ihlalidir.

More Sentences
that place n. orası
That place is always packed.
Orası her zaman dolu.

More Sentences
every place n. her yer
They are wrong at every time in every place.
Her zaman ve her yerde yanılıyorlar.

More Sentences
resting place n. dinlenme yeri
Which one will be our final resting place?
Hangisi son dinlenme yerimiz olacak?

More Sentences
place of n. yeri
They will all have a place of honour in the multiannual programme.
Bunların hepsi çok yıllı programda onurlu bir yere sahip olacaktır.

More Sentences
third place n. üçüncülük
Tom and Mary tied for third place.
Tom ve Mary üçüncülük için berabere kaldılar.

More Sentences
that place n. ora
Your family is from that place.
Ailen oralı.

More Sentences
meeting place n. buluşma yeri
Next time we'll agree on a meeting place.
Bir dahaki sefere bir buluşma yeri kararlaştıracağız.

More Sentences
place of origin n. menşe yeri
The idea of slaughter in the immediate vicinity of the place of origin is also widely being put into practice.
Kesimin menşe yerin hemen yakınında yapılması fikri de yaygın olarak uygulanmaktadır.

More Sentences
meeting place n. toplantı yeri
Mr Posselt is concerned about whether Strasbourg will remain the meeting place of the European Parliament.
Sayın Posselt, Strazburg'un Avrupa Parlamentosu'nun toplantı yeri olarak kalıp kalmayacağı konusunda endişe duyuyor.

More Sentences
place of residence n. ikamet yeri
The tax system is the responsibility of the Member States and it is decided in accordance with the place of residence.
Vergi sistemi Üye Devletlerin sorumluluğundadır ve ikamet yerine göre belirlenir.

More Sentences
dangerous place n. tehlikeli yer
This is one of the most dangerous places in Europe for traffic at sea.
Burası deniz trafiği açısından Avrupa'nın en tehlikeli yerlerinden biridir.

More Sentences
public place n. umuma açık yer
This is a public place.
Burası umuma açık yer.

More Sentences
dry place n. kuru yer
Cacti are plants that live in dry places.
Kaktüsler kuru yerlerde yaşayan bitkilerdir.

More Sentences
a big place n. büyük bir yer
The world is a big place.
Dünya büyük bir yer.

More Sentences
secret hiding place n. gizli saklanma yeri
Where's the secret hiding place?
Gizli saklanma yeri neresi?

More Sentences
wonderful place n. harika yer
The city has wonderful places to walk with children.
Şehirde çocuklarla yürümek için harika yerler var.

More Sentences
pizza place n. pizzacı
Want to go to the pizza place?
Pizzacıya gitmek ister misin?

More Sentences
pride of place n. onur
Your intention now is to give the financial market pride of place.
Şu anki niyetiniz finans piyasasına onurlu bir yer vermektir.

More Sentences
pride of place n. itibar
Your intention now is to give the financial market pride of place.
Şu anki niyetiniz finans piyasasına itibar kazandırmaktır.

More Sentences
place on record v. kayda geçirmek
I should like to place on record, on your behalf, our thanks to the services.
Sizin adınıza bu hizmetlere teşekkürlerimizi kayda geçirmek isterim.

More Sentences
take place v. geçmek
Mention should also be made of the trafficking in women and children that is taking place more and more in Europe.
Avrupa'da her geçen gün daha fazla gerçekleşen kadın ve çocuk ticaretinden de bahsetmek gerekir.

More Sentences
be situated in (a place) v. yer almak
A little village is situated in between both towns.
Küçük bir köy, iki kasaba arasında yer alır.

More Sentences
take place v. olmak
It will take place in Madrid on 23-24 October 2003, and Spain has joined the group as host.
23-24 Ekim 2003 tarihlerinde Madrid'de gerçekleştirilecek olan toplantıya İspanya ev sahibi olarak katılmıştır.

More Sentences
take place v. gerçekleşmek
This observation, which is true today, will be even more so when enlargement takes place.
Bugün doğru olan bu gözlem, genişleme gerçekleştiğinde daha da doğru olacaktır.

More Sentences
Common Usage
place of residence n. ikametgah
General
market place n. pazaryeri
public place n. umuma açık olan yer
this place n. burası
place abounding in vineyards n. bağlık
vacation place n. dinlenme yeri
burial place n. mezar
stopping place n. durak
flat place n. düzlük
place name n. yer ismi
place bet n. bahis
a meadowy place n. çayırlık
halting place n. menzil
place in the sun n. iyi durum
resting place n. pansiyon
hiding place n. barınak
place where one earns one's living n. geçim kapısı
muddy place n. çamurluk
watering place n. suvat
that place n. şurası
the place where one earns one's livelihood n. ekmek teknesi
place setting n. tek kişilik servis takımı
decimal place n. ondalık hanesi
dark and narrow place n. in gibi
watering place n. kaplıca
place of resort n. buluşma yeri
taking place n. husul
sandy place n. kumla
seaside place n. yazlık
stony place n. taşlık
place of use n. kullanım yeri
a place where the streets are paved with gold n. taşı toprağı altın
dirty place n. çöplük
place for military service n. asker ocağı
dark place n. zindan
votive place n. adaklık
this place n. şura
marshy place n. sazlık
place where labourers can be hired n. ırgat pazarı
place suitable for an outing n. mesirelik
place card n. davetlilerin sofradaki yerlerini gösteren kart
the place where one earns one's bread n. ekmek teknesi
watering place n. kıyıda bulunan tatil yeri
summer place n. sayfiye
very muddy place n. çamur deryası
grassy place n. otluk
sunny place n. güneşlik
a nearby place n. komşu kapısı
place setting n. yer ayarlaması
nearby place n. yakın
landing place n. iskele
place of amusement n. eğlence yeri
place of printing n. basım yeri
gathering place n. toplantı yeri
trysting place n. buluşma yeri
pride of place n. en yüksek mevki
pride of place n. konumun üstünlüğü
watering place n. termal
place of refuge for women n. kadın sığınma evi
change of place n. intikal
rocky place n. kayalık
place of worship n. tapınak
this place n. şurası
a noisy place n. curcunalı yer
working place n. işyeri
resting place n. mola yeri
foreign place n. hariç
watering place n. doğal bir su kaynağı
hiding place n. gizleme yeri
place of refuge for women n. kadın misafirhanesi
frequented place n. uğrak
green place n. yeşerti
foreign place n. gurbet eli
hiding place n. saklanma yeri
dwelling place n. mesken
changing place n. tebdil-i mekan
place of employment n. işyeri
wild and remote place n. dağ başı
that place n. şura
deserted place n. kargasekmez
native of this place n. buralı
place where one earns his living n. ekmek kapısı
sandy place n. kumluk
place mat n. amerikan servis
service place competence certificate n. hizmet yeri yeterlilik belgesi
watering place n. hayvanların su içmesine elverişli yer
dwelling place n. ev
much frequented place n. uğrak
place of registry n. nüfusa kayıtlı olduğu yer
imaginary place n. hayali yer
being in the first place n. başta olmak üzere
place of discharge n. boşaltıra yeri
place of performance n. ifa yeri
place of business n. işyeri
loading place n. iskele
place of destination n. varış yeri
place for performing ablutions n. abdestlik
birth place n. doğum yeri
narrow place n. dar mekan
meeting place n. toplanma yeri
place of entertainment n. eğlence mekanı
stopping place n. iskele
place of business n. iş yeri
favorite place n. gözde mekan
prayer place n. ibadet mekanı
a place of refuge n. sığınacak liman
working place n. iş yeri
working place n. çalışma yeri
place of publication n. basım yeri
natural place n. doğal yer
jumping-off place n. dünyanın öbür ucu
hiding-place n. gizlenecek yer
hiding-place n. zula
hiding-place n. saklanacak yer
jumping-off place n. başlama noktası
hiding-place n. gizlenme yeri
much-frequented place n. ayakaltı
in-place evaluation n. yerinde değerlendirme
watering place n. içmeler
watering place n. plaj
passing place n. yol cebi
public amusement place n. halk eğlence yeri
safety place n. güvenli yer
place of birth n. doğum yeri
noisy place n. gürültülü yer
public place n. umumi yer
burial place n. mezarlık
burial place n. kabristan
cool place n. serin yer
gathering-place n. toplanma yeri
gathering-place n. mahfel
gathering-place n. mahfil
relief in place n. yerinde değiştirme
place of issue n. verildiği yer
place and date of birth n. doğum yeri ve tarihi
place and year of birth n. doğum yeri ve yılı
place-worship n. mekana tapınma
final resting place n. ebedi istirahatgah
well-deserved place n. hak ettiği yer
place to see n. görülecek yer
place of interest n. görülmeye değer yer
place of interest n. ilgi çekici yer
place of birth n. doğduğu yer
bazaar place n. pazar yeri
historical place n. tarihi yer
place mat n. tabak altlığı
work place n. çalışma yeri
a public place n. halka açık mahal
some other place n. başka bir yer
some other place n. bir başka yer
parking place n. park etme yeri
place attachment n. aidiyet
the place of use n. kullanıldığı yer
a comfortable place n. rahat bir yer
wet place n. ıslak mekan/yer
first place n. birincilik derecesi
jog in place n. yerinde koşu
run in place n. yerinde koşu
an unpleasant place n. tatsız bir yer
place of duty n. görev yeri
habitual place of abode n. ikamet edilen yer (adres)
certain place n. belli yer
the place and importance of n. yeri ve önemi
holy place n. kutsal yer
polling place n. oy kullanma yeri/noktası
run in place n. koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yapılan koşu
jog in place n. koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yapılan yürüyüş
a unique place n. benzersiz bir yer
historical place n. tarihi mekan
taking place n. meydana gelme
nail place n. manikürcü
nail place n. manikür pedikürcü
change of place n. tebdil-i mekan
change of place n. yer değişikliği
change of place n. mekan değişikliği
sunny place n. güneşli yer
muddy place n. çepel
place that never sleeps n. hiç uyumayan yer
wonderful place n. muhteşem yer
polling place n. oy kullanma yeri
place of art n. sanatın yeri
a place where passengers frequently stop by n. yol geçen hanı
casual friday (for a business place) n. serbest kıyafet
tiny place n. küçük yer
a prominent place n. göze çarpan bir yer
a prominent place n. görünen bir yer
decorate the place n. yeri süslemek
sense of place n. yer duygusu
sense of place n. yere has duygu
ability to put ourselves imaginatively in another’s place n. empati kurabilme yeteneği
ability to put ourselves imaginatively in another’s place n. hayal gücüne dayanarak kendimizi başkasının yerine koyabilme yeteneği
second place n. okul/bölüm ikinciliği
first place n. okul/bölüm birinciliği
place of concert n. konser yeri
place of issue n. veriliş yeri
place of worship n. mabet
nesting place n. yuva yapma yeri
first place n. bi̇ri̇nci̇li̇k
shelter in place n. yerinde sığınak
shelter in place n. yaşanılan mekanda, temel önlemler alarak, dışarıdan gelen tehditlere karşı oluşturulan güvenli bir alan
historic place n. tarihi yer
eating place n. lokanta
eating place n. restoran
jumping-off place [canada] n. inziva yeri
jumping-off place [us] n. çok uzak yer
jumping-off place n. son durum
jumping-off place n. son radde
valet-de-place n. yabancılara ve yolculara rehberlik eden kimse
resting place n. mezar
breathing place n. soluklanma
breathing place n. kısa mola
hiding place n. zula
mise en place n. gelişim
mise en place n. gelişme
lurking place n. saklanmaya uygun yer
lurking place n. sığınak
lurking place n. gizlenme yeri
by-place n. yoldan uzakta yer
by-place n. garip köşe
by-place n. ıssız yer
by-place n. ücra yer
by-place n. uzak yer
by-place n. gizli yer
by-place n. özel yer
place [obsolete] n. mantıklı temel
place [obsolete] n. dayanak
place attachment n. mekansal aidiyet
fictitious place n. hayali yer
first-place finish n. (yarışta) birinci bitirme
pride of place n. şeref
pride of place n. memleketinden gurur duyma
pride of place n. geldiği yerle övünme
show place n. önemli yapı
show place n. tarihi yapı
show place n. sergi yeri
show place n. güzel yer
show place n. güzel dekorlu yer
show place n. süslemeli yer
show place n. dekor açısından zengin yer
place attractiveness n. mekan çekiciliği
appointed place n. belirlenen yer
sticking place n. ayağa dolanan nokta
sticking place n. kilitlenip kalınan nokta
sticking place n. işlerin durma noktasına geldiği nokta
take the place of v. yerini almak
smarten a place up v. bir yere çekidüzen vermek
occupy a place v. yer işgal etmek
be out of place v. uygunsuz olmak
place into check v. hesaba koymak
set a place in order v. bir yeri derleyip toplamak
place in a dilemma v. çıkmaza sokmak
turn a place into a pond v. göllemek
lose one’s place v. yerinden olmak
be out of place v. yerinde olmamak (fiilen)
be out of place v. abes kaçmak
fix a place up v. bir yeri tamir etmek
place the blame upon v. suçu üstüne atmak
place (in a competition) v. dereceye girmek
place into quarantine v. karantinaya almak
take someone's place v. yerini doldurmak (birinin)
be kept in a place v. saklanmak
have a special place in one's life v. hayatında özel bir yere sahip olmak
smell a place up v. bir yeri kokutmak
place one's trust in v. itimat etmek
not to be firmly in place v. iğreti durmak
change place v. yer değiştirmek
overcrowd a place v. fazlalık etmek
place someone under arrest v. birini tutuklamak
place an order v. ısmarlamak
take something's place v. bir şeyin yerini işgal etmek
place on v. kondurmak
place one's bet v. oynamak
place on sale v. sürmek
take place v. cereyan etmek
put somebody in his place v. haddini bildirmek
place order v. sipariş vermek
place reliance in v. bel bağlamak
place something out of someone 's reach v. bir şeyi birinin erişemeyeceği bir yere koymak
place a bet v. bahse girmek
occupy a place v. yer tutmak
place on the market v. piyasaya sürmek
place down v. yerleştirmek (bagaj vb)
place reliance in v. güvenmek
make a place smell v. kokutmak
feel out of place v. garipsemek
put oneself in another's place v. kendini başkasının yerine koymak
fall into place v. yere düşmek
take someone's place v. birinin yerini işgal etmek
sweep a place v. ortalığı süpürmek
be out of place v. uygun düşmemek
swarm to a place v. toplanmak
place reliance on v. bel bağlamak
stay in place v. yerinde kalmak
set a place in order v. bir yeri düzene sokmak
place a wreath on v. çelenk koymak
give place to v. yerini bırakmak
place in a competition v. derece almak
place great demands on v. kapasitesini zorlamak
jolly a place up v. bir yere sevimli bir hava vermek
take somebody's place v. yerine geçmek
give place to v. yer vermek
take place v. vuku bulmak
reserve a place v. yer tutmak
jolly a place up v. bir yeri neşelendirmek
be in place v. yerini almak
place special emphasis on v. çok önem vermek
be out of place v. yerinde olmamak (her zamanki)
frequent a place v. eşiğini aşındırmak
place emphasis on v. önem vermek
find a place to live v. başını sokmak
place an order with v. sipariş vermek
know every inch of a place v. karış karış bilmek
know one's place v. haddini bilmek
place a load on v. yüklemek
look for a place to hide v. kaçacak delik aramak
leave a place in a shambles v. bir yeri darmadağınık bir halde bırakmak
have a special place in one's heart v. birinin kalbinde özel bir yere sahip olmak
make a place green v. yeşertmek
take place for an armed fight v. çatışma çıkmak
be out of place v. yakışık almamak
swarm to a place v. üşüşmek
be out of place v. yakışıksız olmak
exist or stand in the same place v. aynı yerde bulunmak
turn the place upside down v. ortalığı birbirine katmak
take the place of v. yerine geçmek
know a place like the palm of one's hand v. avucunun içi gibi bilmek
place one's trust in v. güvenmek
place something out of someone 's reach v. bir şeyi biri için imkansız hale getirmek
place one's bet v. bahis yapmak
place at the disposal v. emre amade bulundurmak
take an important place v. önemli yer tutmak
place an order with v. sipariş geçmek
place an order with v. sipariş etmek
place an order with v. ısmarlamak
spread to the market place v. pazara yayılmak
fill (a place) with the clamor of voices v. curcunaya vermek
turn a place in a very noisy disordered state v. curcunaya döndürmek
turn a place in a very noisy disordered state v. curcunaya çevirmek
turn a place in a very noisy disordered state v. curcunaya vermek
fill (a place) with the clamor of voices v. curcunaya döndürmek
fill (a place) with the clamor of voices v. curcunaya çevirmek
(for a place) be deserted v. fareler cirit atmak
put someone in one's place v. haddini bildirmek
give a place v. yer vermek
hide in a secret place v. zulaya atmak
hide in a secret place v. zula etmek
put in a secret place v. zula etmek
put in a secret place v. zulaya atmak
turn a place in a very noisy disordered state v. ortalığı ellialtıya vermek
enclose (a place) with a picket fence v. çit çekmek
place a wreath on v. çelenk bırakmak
place (in a competition) v. derece kazanmak
enclose (a place) with a brush fence v. çit çekmek
enclose (a place) with a rail fence v. çit çekmek
take place in the scope of v. kapsamında yer almak
place orderly v. düzenli yerleştirmek
place dependence on somebody's words v. bel bağlamak
place dependence on v. bel bağlamak
make a place untidy v. altını üstüne getirmek
place a bomb v. bomba yerleştirmek
place a ban v. yasak koymak
place a bomb v. bomba koymak
get to (a place) in time v. bir yere yetişmek
place a particular importance v. ayrı bir önem vermek
claim one's place in history v. tarihteki yerini almak
occupy a place v. yer kaplamak
place an ad v. reklam vermek
lose one's place v. yerini kaybetmek
find place v. yer bulmak
go back to one's place v. yerine dönmek
act in place of v. yerine hareket etmek
gather in (a place) v. temerküz etmek
lay place v. yer ayırmak
lose one's place v. yerinden olmak
keep one's place v. yerini tutmak
change one's place v. yerini değiştirmek
place a burden v. yük getirmek
swap one's place v. yerini değiştirmek
save one's place v. yerini tutmak
take place in literature v. literatürde yer almak
take the third place v. üçüncü sırayı almak
place a notice v. bildirim yapmak
return to one's place v. yerine dönmek
set place v. yer ayırmak
place something to forefront v. ön plana çıkartmak
take place v. yer bulmak
place trust v. güven telkin etmek
take the first place v. birinci sırayı almak
place a burden v. yük oluşturmak
take the second place v. ikinci sırayı almak
place trust v. güven yaratmak
show somebody to one's place v. yerini göstermek
place a notice v. bildirim göndermek
place a bet v. bahis oynamak
fall into place v. anlamlı gelmeye başlamak
place into law v. mevzuata yerleştirmek
place someone at forefront v. gözönüne almak
place a notice v. genelge çıkarmak
place something in forefront v. gözönüne almak
place embargo v. ambargo koymak
leave that place v. oradan ayrılmak
be between a rock and a hard place v. iki arada kalmak
be between a rock and a hard place v. iki arada bir derede kalmak
place a classifieds ad v. gazeteye ilan vermek
place an ad on the newspaper v. gazeteye ilan vermek
place a hat v. şapka takmak
place ban v. yasak getirmek
place something to forefront v. ön plana almak
place something to forefront v. önplana almak
place reliance v. bel bağlamak
place importance v. önem vermek
place reliance v. güven duymak
place emphasis v. önem vermek
move from its usual place v. bulunduğu yerden kaldırmak
happen to pass (a place) v. yolu düşmek
show (someone) how to get to a place v. yol göstermek
go to (some place) very often v. yol etmek
place restriction v. sınırlandırma getirmek
place great importance v. büyük önem vermek
have a place v. yeri olmak
place under surveillance v. gözlem altında tutmak
(accident) to take place v. kaza olmak
(accident) to take place v. kaza meydana gelmek
place an order v. sipariş geçmek
win the first place v. birinci gelmek
win the first place v. birincilik almak
take place v. olay (bir yerde) geçmek
book a place at the hotel v. otelde yer ayırtmak
book a place at the hotel v. otelde yer ayarlamak
reserve a place at the hotel v. otelde yer ayarlamak
reserve a place at the hotel v. otelde oda ayırtmak
reserve a place at the hotel v. otelde yer ayırtmak
book a place at the hotel v. otelde oda ayırtmak
have a special place v. özel yeri olmak
have a special place v. özel bir yeri olmak
enclose (a place) with a barbed-wire fence v. çit çekmek
place well-ordered v. düzenli yerleştirmek
seize a place v. yer kapmak
place contract v. sözleşme yapmak
place contract v. anlaşma akdetmek
place contract v. sözleşmeye girmek
become a popular place v. uğrak mekan haline gelmek
become a popular place to go v. uğrak mekan halini almak
become a popular place v. uğrak mekan olmak
become a popular place to go v. uğrak mekan haline gelmek
become a popular place v. uğrak mekan halini almak
become a popular place to go v. uğrak mekan olmak
place in question v. soru sormak
take the place of v. (birisinin) yerini almak
place at someone's disposition v. emrine hazır bulundurmak
have an important place v. önemli bir yere sahip olmak
occupy an important place v. önemli bir yere sahip olmak
place a premium v. ödüllendirmek
place a premium v. prim vermek
fall into place v. anlamını bulmaya başlamak
take place near the top v. ilk sıralarda yer almak
take place on the top v. ilk sırada yer almak
take place v. olagelmek
place too much stress on v. üzerinde önemle durmak
place in custody v. emanete vermek
place someone under an obligation v. birini bir şey yapmaya zorlamak
place on account v. hesaba dahil etmek
take one's place v. yerini almak
place someone under observation v. müşahede altına almak
place in inverted commas v. tırnak içine almak
place too much stress on v. önemle üzerinde durmak
place the debit of v. zimmetine kaydetmek
place at the disposal v. emre hazır bulundurmak