Inglés | Turco | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | sunshine n. | güneş | ||
Fresh air, sunshine, and nighttime cold medicine. Temiz hava, güneş ve gece vakti soğuk algınlığı ilacı. More Sentences |
||||
General | sunshine n. | güneş ışığı | ||
Clear skies, swallows flying in from all around, calm seas, incredible sunshine. Açık gökyüzü, dört bir yandan uçan kırlangıçlar, sakin denizler, inanılmaz güneş ışığı. More Sentences |
||||
General | sunshine adj. | güneşli | ||
There's a fat chance of sunshine these days. Bu günlerde havanın güneşli olması pek imkân dahilinde değil. More Sentences |
||||
Computer | ||||
Computer | sunshine n. | güneş ışığı | ||
Fresh air, sunshine, and nighttime cold medicine. Temiz hava, güneş ışığı ve gece soğuk algınlığı ilacı. More Sentences |
||||
Meteorology | ||||
Meteorology | sunshine n. | günışığı | ||
Hello, sunshine. Merhaba, günışığım. More Sentences |
||||
General | ||||
General | sunshine n. | neşe | ||
General | sunshine n. | gün | ||
General | sunshine n. | güneşin verdiği sıcaklık ve ışık | ||
General | sunshine n. | neşe saçan kimse | ||
General | sunshine n. | mutluluk kaynağı | ||
General | sunshine n. | güneş gibi parlayan şey | ||
General | sunshine n. | kamuya açılma | ||
General | sunshine n. | kamu incelemesi | ||
General | sunshine n. | gün yüzüne çıkma | ||
General | sunshine adj. | iyimserlik saçan | ||
General | sunshine adj. | neşeli | ||
General | sunshine adj. | havanın güzel olduğu | ||
Law | ||||
Law | sunshine adj. | kapalı toplantıları yasaklayarak kamusal şeffaflık sağlamak | ||
British Slang | ||||
British Slang | sunshine interj. | canım! |