1 |
alert |
uyanık |
adj. |
|
- And where the protection of minors and human dignity are concerned, we cannot be alert enough.
- Ve küçük yaştakilerin korunması ve insan onuru söz konusu olduğunda, ne kadar uyanık olsak azdır.
- This is a danger and risk to which we are alert.
- Bu, karşı uyanık olduğumuz bir tehlike ve risktir.
- Sound democracy means being alert and not blind in one eye.
- Sağlam demokrasi uyanık olmak ve tek gözü kör olmamak demektir.
- I hope that we will still be very much alert and that we will be able to remember what was said here today.
- Umarım hala çok uyanık oluruz ve bugün burada söylenenleri hatırlayabiliriz.
- Try and stay alert.
- Uyanık kalmaya çalış.
- Cobras are always very alert.
- Kobralar her zaman çok uyanıktır.
- Stay quiet and be alert.
- Sessiz ve uyanık ol.
- Drinking coffee may help you stay alert.
- Kahve içmek uyanık kalmana yardım edebilir.
- You're very alert.
- Çok uyanıksın.
- You need to stay alert.
- Uyanık kalman gerekiyor.
- Stay quiet and be alert.
- Sessiz kalın ve uyanık olun.
- You should be alert to the possible dangers.
- Olası tehlikelere karşı uyanık olmalısınız.
- I need to be more alert.
- Daha uyanık olmalıyım.
- Tom forced himself to stay alert.
- Tom uyanık kalmak için kendini zorladı.
- We must be alert to dangers.
- Tehlikelere karşı uyanık olmalıyız.
- I feel more alert after drinking a cup of coffee.
- Bir fincan kahve içtikten sonra kendimi daha uyanık hissediyorum.
- You must be alert.
- Uyanık olmalısın.
- Drinking coffee may help you stay alert.
- Kahve içmek uyanık kalmanıza yardımcı olabilir.
- We've got to stay alert.
- Uyanık kalmak zorundayız.
- Remain alert.
- Uyanık kal.
- You should be alert to the possible dangers.
- Olası tehlikelere karşı uyanık olmalısın.
- You're very alert.
- Sen çok uyanıksın.
- I feel more alert after drinking a cup of coffee.
- Ben bir fincan kahve içtikten sonra daha uyanık hissediyorum.
- We have to be alert all the time.
- Her zaman uyanık olmak zorundayız.
Show More (22)
|
2 |
alert |
alarm |
n. |
|
- This means bringing up the thorny issue of revamping the Rapid Alert System.
- Bu da Hızlı Alarm Sisteminin yenilenmesi gibi çetrefilli bir konunun gündeme getirilmesi anlamına gelmektedir.
- The UN has launched a UN-donor alert in support of emergency assistance.
- BM, acil yardımları desteklemek üzere bir BM-bağışçı alarmı başlattı.
- Rapid alert is there for food but not for feed.
- Hızlı alarm gıda için var ama yem için yok.
- The rapid alert system for feed is something that we have identified as a gap in the legislation.
- Besleme için hızlı alarm sistemi, mevzuatta bir boşluk olarak tespit ettiğimiz bir konudur.
- That is their responsibility under the rapid alert system.
- Hızlı alarm sistemi kapsamında bu onların sorumluluğundadır.
- Of course, we are talking about the food scandals that have affected us, most recently an acrylamide alert in Sweden.
- Elbette bizi etkileyen gıda skandallarından en son İsveç'teki akrilamid alarmından bahsediyoruz.
- They can rely on an alert security service in their vicinity.
- Çevrelerindeki bir alarm güvenlik hizmetine güvenebilirler.
- They can rely on an alert security service in their vicinity.
- Çevrelerindeki alarmlı bir güvenlik hizmetine güvenebilirler.
- North America is currently experiencing a blood product safety alert caused by a virus from a western island.
- Kuzey Amerika şu anda batıdaki bir adadan gelen bir virüsün neden olduğu bir kan ürünü güvenliği alarmı yaşıyor.
- The soldiers were on the alert.
- Askerler alarmdaydılar.
- The tsunami alert was cancelled.
- Tsunami alarmı iptal edildi.
- We have to be alert all the time.
- Her zaman alarmda olmak zorundayız.
- The tsunami alert has been canceled.
- Tsunami alarmı iptal edildi.
- Tom forced himself to stay alert.
- Tom alarmda kalmak için kendini zorladı.
Show More (11)
|
3 |
alert |
uyarmak |
v. |
|
- That is something to which the United States' s allies should be alerting people.
- Bu, ABD'nin müttefiklerinin insanları uyarması gereken bir konudur.
- The valuable work undertaken by NGOs has alerted us to this matter.
- STK'lar tarafından yürütülen değerli çalışmalar bizi bu konuda uyardı.
- We must never underestimate the civil liberties implications to which Baroness Ludford has rightly alerted this House.
- Barones Ludford'un haklı olarak bu Meclisi uyardığı sivil özgürlükler konusunu asla hafife almamalıyız.
- Taken in isolation, these signals were not such as to alert us to the gravity of the situation.
- Tek başına ele alındığında, bu sinyaller bizi durumun ciddiyeti konusunda uyaracak nitelikte değildi.
- Taken in isolation, these signals were not such as to alert us to the gravity of the situation.
- Tek başına ele alındığında bu sinyaller bizi durumun ciddiyeti konusunda uyaracak nitelikte değildi.
- The valuable work undertaken by NGOs has alerted us to this matter.
- STK'lar tarafından üstlenilen değerli çalışmalar bizi bu konuda uyarmıştır.
- I'll alert her.
- Ben onu uyaracağım.
- I'll alert Tom.
- Tom'u uyaracağım.
- I'll alert them.
- Onları uyaracağım.
- Tom will alert Mary.
- Tom Mary'yi uyaracak.
- I'll alert her.
- Onu uyaracağım.
- I'll alert him.
- Onu uyaracağım.
- Tom alerted the authorities.
- Tom yetkilileri uyardı.
Show More (10)
|
4 |
alert |
uyarı |
n. |
|
- The Commission must be informed of any exceeding of the alert threshold within three months.
- Uyarı eşiğinin aşılması halinde Komisyon'un üç ay içerisinde bilgilendirilmesi gerekmektedir.
- The consumer has a right to know if farmed fish cause a disproportionate number of rapid alerts.
- Tüketicinin, çiftlik balıklarının orantısız sayıda hızlı uyarıya neden olup olmadığını bilme hakkı vardır.
- What is the breakdown of these alerts between farmed fish and wild fish?
- Bu uyarıların çiftlik balıkları ve yabani balıklar arasındaki dağılımı nedir?
- Apparently, 26% of rapid alerts in 2002 were caused by fish.
- Görünüşe göre, 2002 yılındaki hızlı uyarıların %26'sı balıklardan kaynaklanmıştır.
- This communication is dated 25 November, but only today, nearly four weeks later, is there an early alert.
- Bu iletişim 25 Kasım tarihlidir, ancak ancak bugün, yaklaşık dört hafta sonra erken bir uyarı yapılmıştır.
- The Commission must be informed of any exceeding of the alert threshold within three months.
- Uyarı eşiğinin aşılması halinde Komisyonun üç ay içerisinde bilgilendirilmesi gerekmektedir.
- Similarly, was the rapid alert system notified of these developments as intended?
- Benzer şekilde, hızlı uyarı sistemi bu gelişmelerden amaçlandığı şekilde haberdar edildi mi?
- In addition, the information collected by the rapid alert system is used by the Commission.
- Ayrıca, hızlı uyarı sistemi tarafından toplanan bilgiler Komisyon tarafından kullanılmaktadır.
- Why did rapid alert not work?
- Hızlı uyarı neden çalışmadı?
- I think we must not remain deaf to this alert.
- Bence bu uyarıya sağır kalmamalıyız.
- Our Kaiju alert level is red, which is the highest.
- Kaiju uyarı seviyemiz kırmızıda, yani en yüksekte.
- The tsunami alert was cancelled.
- Tsunami uyarısı iptal edildi.
Show More (9)
|
5 |
alert |
tetikte |
adj. |
|
- Cobras are always very alert.
- Kobralar her zaman çok tetiktedirler.
- Try and stay alert.
- Tetikte kalmaya çalış.
- Everyone was alert.
- Herkes tetikteydi.
- Remain alert.
- Tetikte ol.
- The hunter was alert to every sound and movement.
- Avcı her ses ve hareket için tetikteydi.
- Be alert at all times.
- Her zaman tetikte ol.
- I forced myself to stay alert.
- Kendimi tetikte kalmaya zorladım.
- The hunter was alert to every sound and movement.
- Avcı her sese ve harekete karşı tetikteydi.
- Just keep alert.
- Tetikte ol.
- We have to stay alert.
- Tetikte beklemek zorundayız.
Show More (8)
|
6 |
alert |
tetikte olma |
n. |
|
- We have to stay alert.
- Tetikte olmalıyız.
- We've got to stay alert.
- Tetikte olmalıyız.
- We have to be alert all the time.
- Her zaman tetikte olmalıyız.
- We need to stay alert.
- Tetikte olmalıyız.
- You need to stay alert.
- Tetikte olmalısın.
- We must be alert to dangers.
- Tehlikelere karşı tetikte olmalıyız.
- Remain alert.
- Tetikte olun.
- We need to stay alert.
- Tetikte olmak gerek.
Show More (6)
|
7 |
alert |
dikkatli |
adj. |
|
- I need to be more alert.
- Benim daha dikkatli olmam gerekiyor.
- My son needs to be more alert at school.
- Oğlumun okulda daha dikkatli olması gerekiyor.
- Be alert when you cross a busy street!
- İşlek bir caddeden geçerken dikkatli ol.
- Try to stay a bit more alert to what goes on around you.
- Etrafında olup bitenlere karşı biraz daha dikkatli olmaya çalış.
- Be alert when you cross a busy street!
- Kalabalık bir caddeden geçerken dikkatli olun!
- I forced myself to stay alert.
- Kendimi dikkatli olmaya zorladım.
- My son needs to be more alert at school.
- Oğlum okulda daha dikkatli olmalı.
- Look alert.
- Dikkatli bak.
Show More (6)
|
8 |
alert |
ikaz etmek |
v. |
|
- Tom will alert Mary.
- Tom Mary'yi ikaz edecek.
Show More (-2)
|