| 1 |
all but |
neredeyse |
adv. |
|
- Well, today the President-in-Office all but admitted that this is the case.
- Bugün Görevdeki Başkan bunun böyle olduğunu neredeyse itiraf etti.
- Sometimes, the Chamber is all but empty, in spite of the fact that interesting issues are being debated.
- Bazen ilginç konular tartışılıyor olmasına rağmen Meclis neredeyse bomboş oluyor.
- The concert was all but over when I arrived.
- Ben vardığımda konser neredeyse bitmişti.
- We are all but ready for the cold winter.
- Soğuk kış için neredeyse hazırız.
- Tom has all but given up.
- Tom neredeyse vazgeçti.
- The painting is all but finished.
- Resim neredeyse bitti.
- Tom all but accused Mary of being a thief.
- Tom neredeyse Mary'yi bir hırsız olmakla suçladı.
- The party was all but over when I arrived.
- Ben vardığımda parti neredeyse bitmişti.
- He has all but finished the work.
- İşini neredeyse bitirdi.
- I've all but finished doing that.
- Bunu yapmayı neredeyse bitirdim.
- Tom has all but finished his homework.
- Tom neredeyse ev ödevini bitirdi.
- Tom has all but finished doing that.
- Tom bunu yapmayı neredeyse bitirdi.
- The trial was all but done.
- Duruşma neredeyse bitmişti.
- The meeting was all but over.
- Toplantı neredeyse bitmişti.
- The man is all but dead.
- Adam neredeyse ölü.
- He is all but dead.
- O neredeyse ölüyordu.
Show More (13)
|
| 2 |
all but |
hemen hemen |
adv. |
|
- He has all but finished the work.
- Hemen hemen işi bitirdi.
Show More (-2)
|
| 3 |
all but |
gibi |
adv. |
|
- The main streets of many small towns have been all but abandoned thanks, in large part, to behemoths like Wal-Mart.
- Birçok küçük kasabanın ana caddeleri, büyük ölçüde Wal-Mart gibi devler sayesinde terk edilmiş durumda.
Show More (-2)
|
| 4 |
all but |
dışında hepsi |
adv. |
|
- All but three of the cars in the parking lot were white.
- Otoparktaki arabaların üçü dışında hepsi beyazdı.
Show More (-2)
|
