|
- Commissioner Barnier, I will now agree to give you eleven minutes, the same that Parliament has had.
- Komisyon Üyesi Barnier, şimdi size Parlamento'nun sahip olduğu on bir dakikayı vermeyi kabul ediyorum.
- So it has taken eleven months before we have moved forward.
- Dolayısıyla ilerleme kaydetmemiz on bir ayımızı aldı.
- The Committee on Regional Policy is presenting Parliament with eleven amendments to this proposal.
- Bölgesel Politika Komitesi, Parlamentoya bu teklife ilişkin on bir değişiklik önerisi sunuyor.
- I am forced to express reservations on eleven of the amendments tabled.
- Sunulan değişiklik önergelerinden on bir tanesine ilişkin çekincelerimi ifade etmek zorundayım.
- Last year, we had eleven such appearances.
- Geçen yıl bu şekilde on bir kez sahneye çıktık.
- Belgium has already successfully completed eleven presidencies.
- Belçika halihazırda on bir dönem başkanlığını başarıyla tamamlamıştır.
- Looking at the priorities, it is funny to see that some eleven remain of the original eighteen guidelines.
- Önceliklere baktığımızda orijinal on sekiz kılavuz ilkeden geriye on bir tanesinin kaldığını görmek komik.
- At the same time eleven other authors received warnings because of the same attitude as that of Ali Selim.
- Aynı zamanda on bir başka yazar da Ali Selim'inkiyle aynı tutum nedeniyle uyarı almıştır.
- We can only acknowledge the weak results achieved by UN sanctions over the past eleven years.
- BM yaptırımlarının son on bir yılda elde ettiği zayıf sonuçları kabul edebiliriz.
- In electoral years of course, the number of plenary sessions held in Strasbourg can be reduced to eleven.
- Elbette seçim yıllarında Strazburg'da düzenlenen genel kurul oturumlarının sayısı on bire kadar düşebilir.
- We can only acknowledge the weak results achieved by UN sanctions over the past eleven years.
- Sadece BM yaptırımlarının son on bir yılda elde ettiği zayıf sonuçları kabul edebiliriz.
- Looking at the priorities, it is funny to see that some eleven remain of the original eighteen guidelines.
- Önceliklere baktığımızda, orijinal on sekiz kılavuz ilkeden geriye on bir tanesinin kaldığını görmek komik.
- I woke up at eleven.
- Ben on birde uyandım.
- All eleven females were pregnant with the magician's seed.
- On bir kadının hepsi sihirbazın tohumuyla hamile kalmıştı.
- Tom and his buddies slit the throats of eleven men and women.
- Tom ve arkadaşları on bir kadın ve erkeğin boğazını kesti.
- Uranus has eleven known rings, which contain dark, boulder-sized particles.
- Uranüs'ün bilinen on bir halkası vardır ve bunlar koyu renkli, kaya büyüklüğünde parçacıklar içerir.
- All eleven females were pregnant with the magician's seed.
- On bir kadının hepsi büyücünün tohumuyla hamileydi.
- I usually got to bed about eleven.
- Genelde on bir gibi yatarım.
- Rosie was allowed to stay up till eleven o'clock.
- Rosie'ye saat on bire kadar yatmaması için izin verildi.
- Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
- She's eleven years old.
- O on bir yaşında.
- This house has eleven rooms.
- Bu evin on bir odası var.
- But it's almost half past eleven.
- Ama saat neredeyse on bir buçuk.
- We are eleven in all.
- Toplam olarak on bir kişiyiz.
- A team is composed of eleven players.
- Bir takım on bir oyuncudan oluşur.
- A football team consists of eleven players.
- Bir futbol takımı on bir oyuncudan oluşur.
- He turned off all the lights at eleven.
- O, saat on birde bütün ışıkları kapattı.
- It's eleven years old.
- On bir yaşında.
- We went out from there at eleven.
- Biz saat on birde oradan dışarı çıktık.
- It is already eleven.
- Saat şimdiden on birdir.
- Be at the station at eleven on the dot.
- Tam on birde istasyonda ol.
- Tom let his children stay up until eleven.
- Tom çocuklarının on bire kadar kalmasına izin verdi.
- He went to bed at eleven last night.
- Dün gece on birde yattı.
- There are eleven rooms in this house.
- Bu evde on bir oda var.
- A soccer team consists of eleven players.
- Bir futbol takımı on bir kişiden oluşur.
- Eleven o'clock is good for me.
- Saat on bir benim için iyidir.
- I go to bed at eleven.
- Ben on birde yatağa giderim.
- He usually went to bed at eleven.
- Genellikle on birde yatardı.
- Jane has been acting in films since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde rol alıyor.
- This organization was founded one hundred and eleven years ago.
- Bu organizasyon yüz on bir yıl önce kuruldu.
- I lived in São Paulo for eleven years and in Brasilia for thirty-four years.
- Ben on bir yıl São Paulo’da, otuz dört yıl Brezilya'da yaşadım.
- It's eleven and he's not coming.
- Saat on bir ve o gelmiyor.
- It's about eleven o'clock.
- Saat on bire geliyor.
- Our bus left at eight, arriving in Boston at eleven.
- Otobüsümüz sekizde kalktı, Boston'a on birde varacaktı.
- Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde rol alıyor.
- Tom let his children stay up until eleven.
- Tom çocuklarına on bire kadar ayakta kalmalarına izin verdi.
- Tom usually goes to sleep at about eleven.
- Tom genellikle on bir gibi uyur.
- Eleven students received the award.
- On bir öğrenci ödül aldı.
- Most dinner parties end about eleven o'clock.
- Çoğu akşam yemeği partisi saat on bir gibi biter.
- He started learning English at the age of eleven.
- İngilizce öğrenmeye on bir yaşında başladı.
- He usually went to bed at eleven.
- Genellikle on birde yatmaya giderdi.
- The store closes at eleven.
- Mağaza on birde kapanır.
- He turned off all the lights at eleven.
- Saat on birde bütün ışıkları kapattı.
- I ate lunch at around eleven because I was hungry.
- Aç olduğum için on bir sularında öğle yemeğimi yedim.
- Eleven is a prime number.
- On bir asal sayıdır.
- Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990 yılından beri on bir kız öğrenci ödül aldı.
- There are eleven rooms in this house.
- Bu evde on bir oda vardır.
- He came here at ten and went back at eleven.
- Buraya onda geldi ve on birde geri döndü.
- His mother died when he was eleven years old.
- Annesi o on bir yaşındayken öldü.
- Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
- On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
- This year is two thousand eleven.
- Bu yıl iki bin on bir.
- Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990 yılından bu yana on bir kız öğrenci ödül aldı.
- We are eleven in all.
- Toplam on bir kişiyiz.
- Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990'dan beri on bir kız öğrenci ödül aldı.
- Tom gets up at eleven.
- Tom; saat on birde uyanır.
- It is already eleven.
- Saat zaten on bir.
- I woke up at eleven.
- On birde uyandım.
- He has eleven children.
- Onun on bir tane çocuğu var.
- It's eleven o'clock.
- Saat on bir.
- After eleven seconds they can cross the street.
- On bir saniye sonra onlar caddeyi geçebilir.
- It is a little after a quarter to eleven.
- On bire çeyrek kalayı biraz geçmiş.
- Tom usually goes to sleep at about eleven.
- Tom genellikle yaklaşık saat on birde uyumaya gider.
- I study from eight to eleven.
- Sekizden on bire kadar ders çalışıyorum.
- A soccer team consists of eleven players.
- Bir futbol takımı on bir oyuncudan oluşur.
- I can't see myself lying in bed until eleven o'clock.
- Saat on bire kadar kendimi yatakta yatarken düşünemiyorum.
- It's already eleven.
- Saat on bir oldu bile.
- After eleven seconds they can cross the street.
- On bir saniye sonra caddeyi geçebilirler.
- It is already eleven.
- Saat on bir oldu bile.
- I lived in São Paulo for eleven years and in Brasilia for thirty-four years.
- On bir yıl São Paulo'da, otuz dört yıl da Brasilia'da yaşadım.
- This house has eleven rooms.
- Bu evin on bir odası vardır.
- His mother died when he was eleven years old.
- O, on bir yaşında iken annesi öldü.
- This organization was founded one hundred and eleven years ago.
- Bu örgüt yüz on bir yıl önce kuruldu.
- You’ve had eleven bottles of beer!
- On bir şişe bira içtin!
- I go to bed at eleven at night.
- Gece on birde yatmaya giderim.
- He has eleven children.
- On bir çocuğu var.
- He came here at ten and went back at eleven.
- Saat onda buraya geldi ve on birde geri gitti.
- It's almost half past eleven.
- Saat neredeyse on bir buçuk.
- It's already eleven.
- Saat şimdiden on birdir.
Show More (85)
|
