|
- Whatever his personal feelings might or will be, he will need a consensus.
- Kişisel duyguları ne olursa olsun ya da ne olacaksa olsun, bir uzlaşmaya ihtiyacı olacaktır.
- This feeling still exists in some reactions against conservation policies.
- Bu duygu, koruma politikalarına karşı bazı tepkilerde hala var.
- I can see that feelings run high, and rightly so.
- Duyguların yüksek olduğunu görebiliyorum ve haklı olarak da öyle.
- The supplementary pension scheme is based on collective feeling and solidarity.
- Ek emeklilik planı kolektif duygulara ve dayanışmaya dayanmaktadır.
- I will not enter into any detail, for that could lead to bad feeling and that is not my intention.
- Herhangi bir ayrıntıya girmeyeceğim, çünkü bu kötü duygulara yol açabilir ve benim niyetim bu değil.
- I understand the feelings of some of my fellow Members about Zimbabwe.
- Zimbabve konusunda bazı Üye arkadaşlarımın duygularını anlıyorum.
- It must never be done by overriding these feelings and must be done preferably together with the citizens.
- Asla bu duyguların önüne geçilerek yapılmamalı ve tercihen vatandaşlarla birlikte yapılmalıdır.
- This feeling is giving rise to an increasing potential for conflict, which the surviving Taliban are exploiting.
- Bu duygu, hayatta kalan Taliban'ın istismar ettiği artan bir çatışma potansiyeline yol açmaktadır.
- The HACCP (Hazard Analysis and Critical Control Points) system has already provoked strong feelings.
- HACCP (Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları) sistemi zaten güçlü duygular uyandırmıştı.
- They are being overwhelmed by alternate feelings of surprise and disappointment.
- Alternatif şaşkınlık ve hayal kırıklığı duygularıyla boğuşuyorlar.
- To cut resources for these regions is to play a dangerous game with popular feeling.
- Bu bölgeler için kaynakları kesmek, halkın duygularıyla tehlikeli bir oyun oynamaktır.
- Mr van Dam, I do not, however, share your feelings regarding the results of this Structural Funds policy.
- Ancak Sayın van Dam, Yapısal Fonlar politikasının sonuçlarına ilişkin duygularınızı paylaşmıyorum.
- Feelings are running high because, when diplomacy ends and war begins, it is a sad, disappointing moment.
- Duygular yükseliyor çünkü diplomasi bitip savaş başladığında bu üzücü ve hayal kırıklığı yaratan bir an olur.
- This is a truly awful tragedy, and I wanted to express the feelings of this House by sending our condolences.
- Bu gerçekten korkunç bir trajedi ve taziyelerimizi ileterek bu Meclisin duygularını ifade etmek istedim.
- I would like to begin by saying that my feelings about this debate are bittersweet.
- Bu tartışmayla ilgili duygularımın acı tatlı olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum.
- It would not give me the same warm feeling, the feeling that I have now.
- Bana aynı sıcak duyguyu, yani şu anda sahip olduğum duyguyu vermeyecekti.
- This feeling still exists in some reactions against conservation policies.
- Koruma politikalarına karşı bazı tepkilerde bu duygu hala mevcuttur.
- You are enthusiastic, you show your feelings, you are colourful in your speech and you use the right words.
- Coşkulusunuz, duygularınızı gösteriyorsunuz, konuşmanız renkli ve doğru kelimeleri kullanıyorsunuz.
- I appeal to your feelings but also to your moral integrity.
- Duygularınıza ve aynı zamanda ahlaki bütünlüğünüze hitap ediyorum.
- This feeling they have is not, however, borne out by statistics on inflation.
- Ancak sahip oldukları bu duygu, enflasyonla ilgili istatistikler tarafından doğrulanmamaktadır.
- This is an excellent feeling.
- Bu mükemmel bir duygu.
- This shift towards the GNP resource can undoubtedly be viewed with mixed feelings.
- GSMH kaynağına yönelik bu kayma şüphesiz çelişkili duygularla karşılanabilir.
- They are being overwhelmed by alternate feelings of surprise and disappointment.
- Şaşkınlık ve hayal kırıklığı gibi alternatif duygularla boğuşuyorlar.
- I have conflicting feelings about this proposal for a regulation and this report.
- Bu yönetmelik teklifi ve bu rapor hakkında çelişkili duygular içindeyim.
- Few issues contain so much political dynamite and evoke so many feelings as tax issues.
- Vergi meseleleri kadar siyasi dinamit içeren ve bu kadar çok duygu uyandıran çok az konu vardır.
- This feeling is not present among Union citizens.
- Bu duygu Birlik vatandaşları arasında mevcut değil.
- I understand the feelings of some of my fellow Members on Zimbabwe.
- Zimbabve konusunda bazı Üye arkadaşlarımın duygularını anlıyorum.
- What possessed the Summit to have so little feeling for democracy?
- Zirve'nin demokrasi konusunda bu kadar az duyguya sahip olmasının sebebi nedir?
- It is a fantastic feeling, but the joy is tempered slightly by a nagging unease.
- Bu harika bir duygu ancak bu sevinç, rahatsız edici bir tedirginlikle biraz azalıyor.
- European integration can be achieved by respecting the feelings of the citizens, and will be more secure as a result.
- Avrupa entegrasyonu vatandaşların duygularına saygı gösterilerek sağlanabilir ve bunun sonucunda daha güvenli olacaktır.
- Under these circumstances, sense and reason have to prevail over the simplistic venting of one's feelings.
- Bu koşullar altında akıl ve mantık, duyguların basitçe dışa vurulmasına üstün gelmelidir.
- These intolerable actions only serve to increase the hatred and feelings of vengeance.
- Bu tahammül edilemez eylemler sadece nefret ve intikam duygularının artmasına hizmet etmektedir.
- I had no choice but to express these feelings.
- Bu duygularımı ifade etmekten başka çarem yoktu.
- It is a great honour to speak and share some of my thoughts and feelings with you.
- Konuşmak ve bazı duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak benim için büyük bir onurdur.
- They express the feelings of authorities that are deeply hurt.
- Derinden incinen yetkililerin duygularını ifade ederler.
- Anything else just causes bad feeling towards Europe.
- Bunun dışındaki her şey Avrupa'ya karşı kötü duygular beslenmesine neden olur.
- The cosmetics industry should recognise the strength of feeling in this Parliament.
- Kozmetik endüstrisi bu Parlamento'daki duyguların gücünü kabul etmelidir.
- In that watching, you begin to understand the whole movement of thought and feeling.
- Bunu izlerken düşünce ve duyguların hareketini bütünüyle anlamaya başlarsınız.
- But all those feelings collided and came crashing in on me at once.
- Ama tüm bu duygular bir anda çarpıştı ve üzerime çöktü.
- This feeling was nothing new for her.
- Bu duygu onun için yeni bir şey değildi.
- Forgiving is a decision, not a feeling.
- Affetmek bir karardır, bir duygu değil.
- Partners sometimes try so hard to protect each other's tender feelings.
- Ortaklar bazen birbirlerinin hassas duygularını korumak için çok uğraşırlar.
- Partners sometimes try so hard to protect each other's tender feelings.
- Partnerler bazen birbirlerinin hassas duygularını korumak için çok çabalarlar.
- In that watching, you begin to understand the whole movement of thought and feeling.
- Bu izlemede düşünce ve duygunun tüm hareketini tamamen anlamaya başlarsınız.
- In that watching, you begin to understand the whole movement of thought and feeling.
- Bunu izlerken, tüm düşünce ve duygu hareketini bütünüyle anlamaya başlarsınız.
- Forgiving is a decision, not a feeling.
- Bağışlamak bir karardır, bir duygu değil.
- Mary always wants Tom to talk about his feelings.
- Mary her zaman Tom'un onun duyguları hakkında konuşmasını istiyor.
- Love is a bizarre feeling that you cannot express in words.
- Aşk, kelimelerle ifade edemeyeceğin tuhaf bir duygudur.
- I apologize if I hurt your feelings.
- Duygularını incittiysem, özür dilerim.
- Showing your real feelings is not considered a virtue in Japan.
- Gerçek duygularını göstermek Japonya'da bir erdem olarak görülmez.
- You should not trifle with his feelings.
- Onun duygularını hafife almamalısın.
- Tom had intense feelings for Mary.
- Tom'un Mary'ye karşı yoğun duyguları vardı.
- She can express her feelings when she feels happy or sad.
- Mutlu ya da üzgün hissettiğinde duygularını ifade edebiliyor.
- Why do you play with my feelings?
- Neden duygularımla oynuyorsun?
- I've had similar feelings.
- Ben de benzer duygular yaşadım.
- I think we need to be very careful not to hurt Tom's feelings.
- Bence Tom'un duygularını incitmemek için çok dikkatli olmalıyız.
- You should not trifle with his feelings.
- Onun duygularıyla oynamamalısınız.
- Tom isn't very good at concealing his feelings.
- Tom duygularını gizlemekte pek iyi değildir.
- I've hurt your feelings, haven't I?
- Duygularını incittim, değil mi?
- Tom hurt my feelings.
- Tom duygularımı incitti.
- He says what he thinks regardless of other people's feelings.
- Başkalarının duygularına aldırmadan düşündüğünü söyler.
- I'm sure Tom didn't intend to hurt your feelings.
- Tom'un senin duygularını incitmek istemediğinden eminim.
- He doesn't have any human feelings.
- İnsani duygulardan nasibini almamış.
- It's a pretty good feeling.
- Bu oldukça iyi bir duygu.
- He inspired feelings of strength and security.
- Güç ve güvenlik duyguları uyandırdı.
- Tom's feelings are hurt.
- Tom'un duyguları incinmiş.
- Tom couldn't hide his feelings.
- Tom duygularını saklayamıyordu.
- You have wounded my feelings.
- Duygularımı incittin.
- You revealed your feelings.
- Sen duygularını açığa çıkardın.
- Tom got his feelings hurt.
- Tom'un duyguları incindi.
- His words hurt her feelings.
- Sözleri onun duygularını incitti.
- Tom is afraid of showing his feelings.
- Tom duygularını göstermekten korkuyor.
- Our bodies respond to our feelings.
- Bedenlerimiz duygularımıza cevap verir.
- It's a great feeling.
- Bu harika bir duygu.
- It's a pretty good feeling.
- Oldukça iyi bir duygu.
- He understood your feelings and thoughts even without words.
- O senin duygularını ve düşüncelerini kelimeler olmadan da anladı.
- I wonder if I hurt his feelings.
- Onun duygularını incitip incitmediğimi merak ediyorum.
- That was an incredible feeling.
- İnanılmaz bir duyguydu.
- He doesn't show his feelings.
- O, duygularını belli etmez.
- Expressing your feelings is not a sign of weakness.
- Duygularını ifade etmek, zayıflık belirtisi değildir.
- I wish I had the courage to speak about my feelings.
- Keşke duygularım hakkında konuşma cesaretim olsa.
- It was a strange feeling.
- O garip bir duyguydu.
- I think you've hurt Tom's feelings.
- Bence Tom'un duygularını incittin.
- Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
- Duyguları, görüntüleri, düşünceleri veya anıları aktarmayan müzik sadece arka plan gürültüsüdür.
- You need to learn to talk about your feelings.
- Duyguların hakkında konuşmayı öğrenmelisin.
- I don't understand my feelings.
- Ben duygularımı anlamıyorum.
- I can't express my feelings.
- Ben duygularımı ifade edemem.
- He makes no disguise of his feelings.
- Duygularını gizlemez.
- I love her, but the feeling is not mutual.
- Onu seviyorum ama duygularımız karşılıklı değil.
- You hurt my feelings.
- Duygularımı incitiyorsun.
- It was an amazing feeling.
- İnanılmaz bir duyguydu.
- Words cannot convey my feelings.
- Kelimeler duygularımı ifade edemez.
- I know the feeling.
- Bu duyguyu bilirim.
- It was a wonderful feeling.
- Bu harika bir duyguydu.
- I have feelings, too, you know.
- Benim de duygularım var, biliyorsun.
- Doris is considerate of everybody's feelings.
- Doris herkesin duygularına saygılıdır.
- I can't express my feelings.
- Duygularımı ifade edemiyorum.
- It's hard to talk about your feelings.
- Duyguların hakkında konuşmak zor.
- Music moves the feelings.
- Müzik duyguları harekete geçirir.
- Tom knows that feeling well.
- Tom bu duyguyu iyi biliyor.
- I think I've hurt Tom's feelings.
- Sanırım Tom'un duygularını incittim.
- I'm sorry if I hurt your feelings.
- Duygularını incittiysem üzgünüm.
- Love, which is a wonderful feeling, comes to everyone at some time in their life.
- Harika bir duygu olan aşk, herkese hayatının bir döneminde gelir.
- I didn't mean to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istemedim.
- Tom didn't consider Mary's feelings at all.
- Tom, Mary'nin duygularını hiç dikkate almadı.
- I don't want to hurt your feelings.
- Duygularını incitmek istemem.
- Be careful not to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmemeye dikkat edin.
- She concealed the change in her feelings toward him.
- Ona karşı duygularındaki değişimi gizledi.
- He doesn't deserve that I should hurt his feelings.
- Duygularını incitmemi hak etmiyor.
- I share your feelings.
- Ben senin duygularını paylaşıyorum.
- That feeling won't last long.
- O duygu uzun sürmeyecek.
- Tom didn't want to hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitmek istemedi.
- Playing with other's feelings is wrong.
- Başkalarının duygularıyla oynamak yanlıştır.
- We must always consider the feelings of others.
- Her zaman başkalarının duygularını dikkate almalıyız.
- I cannot describe my feelings.
- Duygularımı tarif edemem.
- He did not intend to hurt your feelings.
- Duygularınızı incitmek istemedi.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
- Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- Perhaps I have hurt your feelings, but that was not my intention.
- Belki duygularınızı incittim ama niyetim bu değildi.
- I appreciate your feelings.
- Ben duygularını takdir ediyorum.
- Your feelings are important.
- Duygularınız önemlidir.
- I've got real feelings for you.
- Senin için gerçek duygularım var.
- I really like that feeling.
- Ben gerçekten bu duyguyu seviyorum.
- I'm not playing with your feelings.
- Duygularınızla oynamıyorum.
- He doesn't deserve that I should hurt his feelings.
- Onun duygularını incitmemi hak etmiyor.
- You need to learn to talk about your feelings.
- Duyguların hakkında konuşmayı öğrenmen gerekiyor.
- I know the feeling.
- Ben duyguyu biliyorum.
- Tom is in touch with his feelings.
- Tom duyguları ile temas halinde.
- I didn't mean to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istememiştim.
- It's sometimes difficult to control our feelings.
- Bazen duygularımızı kontrol etmek zordur.
- Why are you trying to hide your feelings?
- Neden duygularını saklamaya çalışıyorsun?
- He is apt to give vent to his feelings.
- Duygularını açığa vurmaya meyillidir.
- What he said hurt Mary's feelings.
- Söylediği şey Mary'nin duygularını incitti.
- I share your feelings.
- Duygularınızı paylaşıyorum.
- Tom doesn't have to hide his feelings from Mary.
- Tom duygularını Mary'den saklamak zorunda değil.
- You must try to avoid hurting people's feelings.
- İnsanların duygularını incitmekten kaçınmalısınız.
- Don't let your feelings show.
- Duygularının ortaya çıkmasına izin verme.
- It was a good feeling.
- İyi bir duyguydu.
- I don't usually show my feelings.
- Genelde duygularımı göstermem.
- I have feelings for you, Tom.
- Sana karşı duygularım var, Tom.
- You need to be careful not to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmemek için dikkatli olmalısın.
- She chained up all his thoughts and feelings.
- Tüm duygu ve düşüncelerini zincirledi.
- She was aware of their hostile feelings toward her.
- Onların kendisine karşı düşmanca duygularının farkındaydı.
- Sometimes friends can develop feelings for each other.
- Bazen arkadaşlar birbirlerine karşı duygular geliştirebilirler.
- I'm confused about my feelings.
- Duygularım hakkında kafam karıştı.
- It's a very rewarding feeling.
- Bu çok ödüllendirici bir duygu.
- I understand your feelings and thoughts even without words.
- Kelimeler olmadan da duygu ve düşüncelerini anlıyorum.
- Because I was afraid of hurting his feelings, I didn't tell him the complete truth.
- Duygularını incitmekten korktuğum için ona gerçeği tam olarak söylemedim.
- I can't hide my feelings from Tom any longer.
- Duygularımı Tom'dan daha fazla saklayamam.
- I think I hurt Tom's feelings.
- Sanırım Tom'un duygularını incittim.
- I'm sure you didn't mean to hurt Tom's feelings.
- Amacının Tom'un duygularını incitmek olmadığına eminim.
- I may have hurt your feelings, but that was not my intention.
- Ben senin duygularını incitmiş olabilirim, ama benim niyetim bu değildi.
- Sometimes we lie so that we don't hurt the feelings of others.
- Bazen başkalarının duygularını incitmemek için yalan söyleriz.
- Tom was afraid he had hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incittiğinden korkuyordu.
- I know that feeling, too.
- Ben de o duyguyu biliyorum.
- I don't want to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istemiyorum.
- I don't want to hurt his feelings.
- Onun duygularını incitmek istemiyorum.
- I remember that feeling.
- O duyguyu hatırlıyorum.
- Tom can't tell Mary his real feelings.
- Tom, Mary'ye gerçek duygularını söyleyemez.
- Tom has made his feelings clear.
- Tom duygularını açıkça ifade etti.
- It was just a feeling.
- Sadece bir duyguydu.
- Tom normally doesn't show his feelings very much.
- Tom normalde duygularını pek göstermez.
- Tom never talks about his feelings.
- Tom asla duyguları hakkında konuşmaz.
- My feelings are hurt.
- Duygularım incindi.
- That was an incredible feeling.
- O inanılmaz bir duyguydu.
- He inspired feelings of strength and security.
- O, güç ve güven duygularına ilham verdi.
- I was afraid that it might hurt her feelings.
- Onun duygularını incitmekten korktum.
- I may have hurt your feelings, but such was not my intention.
- Duygularınıza zarar vermiş olabilirim, ancak bu benim niyetim değildi.
- It's a very nice feeling.
- Çok güzel bir duygu.
- Now I know that you're a man who has feelings.
- Artık senin duyguları olan bir adam olduğunu biliyorum.
- You need to be careful not to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmemek için dikkatli olmanız gerekiyor.
- Whether we win or lose, I won't have any hard feelings.
- Kazansak da kaybetsek de herhangi sert duygularım olmayacak.
- To me, love is being able to restrain one's own feelings and take others into consideration.
- Bana göre sevgi, kişinin kendi duygularını dizginleyebilmesi ve başkalarını da dikkate alabilmesidir.
- You have wounded my feelings.
- Sen duygularımı yaraladın.
- It was a crazy feeling.
- Bu çılgınca bir duyguydu.
- I don't think I hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incittiğimi sanmıyorum.
- Her face betrayed her real feelings.
- Yüzü gerçek duygularını ele veriyordu.
- Tom hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularını incitti.
- My feelings for you haven't changed.
- Senin için duygularım değişmedi.
- Tom didn't intend to hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitmek niyetinde değildi.
- I understood her feelings and thoughts even without words.
- Onun duygu ve düşüncelerini kelimeler olmadan da anladım.
- We must always consider the feelings of others.
- Her zaman başkalarının duygularını düşünmeliyiz.
- Tom is in touch with his feelings.
- Tom duygularıyla bağlantıda.
- Don't ignore her feelings.
- Onun duygularını görmezden gelmeyin.
- She can't understand my feelings.
- Duygularımı anlayamıyor.
- I'm sure you didn't mean to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istemediğine eminim.
- I wish I had the courage to show my feelings.
- Keşke duygularımı gösterecek cesaretim olsaydı.
- I was afraid I might hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmekten korkuyordum.
- I don't usually show my feelings.
- Genellikle duygularımı açığa vurmam.
- I understood your feelings and thoughts even without words.
- Duygu ve düşüncelerini kelimeler olmadan da anladım.
- This is an amazing feeling.
- Bu inanılmaz bir duygu.
- My feelings were hurt.
- Duygularım yaralandı.
- I didn't want to hurt your feelings, and I regret that I did.
- Duygularınızı incitmek istemedim ve incittiğim için pişmanım.
- It's a nice feeling.
- Bu güzel bir duygu.
- Afraid of hurting his feelings, I didn't tell him the truth.
- Duygularını incitmekten korktuğum için ona gerçeği söylemedim.
- Did I hurt your feelings?
- Duygularını mı incittim?
- I'm sorry I hurt your feelings.
- Duygularını incittiğim için üzgünüm.
- It was a wonderful feeling.
- Harika bir duyguydu.
- Discrimination is a social fact, not a feeling.
- Ayrımcılık sosyal bir gerçektir, bir duygu değil.
- Tom loves Mary, but the feeling is not mutual.
- Tom, Mary'yi seviyor ama bu duygu karşılıklı değil.
- The man was devoid of such human feelings as sympathy.
- Adam, sempati gibi insani duygulardan yoksundu.
- Tom was afraid he would hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularını incitmekten korkuyordu.
- I should have paid more attention to her feelings.
- Onun duygularına daha fazla dikkat etmem gerekirdi.
- He seems to be aware of my feelings.
- O, duygularımın farkında gibi görünüyor.
- The word is expressive of my feelings.
- Bu kelime duygularımı ifade ediyor.
- It's a very nice feeling.
- Bu çok güzel bir duygu.
- Tom didn't want to talk about his feelings.
- Tom duyguları hakkında konuşmak istemedi.
- Expressing your feelings is not a sign of weakness.
- Duygularınızı ifade etmek bir zayıflık işareti değildir.
- Have respect for his feelings.
- Onun duygularına saygı duyun.
- She tends not to show her feelings.
- O, duygularını göstermeme eğilimindedir.
- Tom couldn't put his feelings into words.
- Tom duygularını kelimelere dökemiyordu.
- Tom never talks about his feelings.
- Tom duyguları hakkında hiç konuşmaz.
- She expressed her feelings for nature in a poem.
- O bir şiirde doğa için duygularını ifade etti.
- I think I hurt his feelings.
- Sanırım onun duygularını incittim.
- I can't keep pretending that I don't have feelings for you.
- Sana karşı duygularım yokmuş gibi davranmaya devam edemem.
- Positive feelings grant good health.
- Pozitif duygular sağlık verir.
- This was a good feeling.
- Bu iyi bir duyguydu.
- I'm not playing with your feelings.
- Duygularınla oynamıyorum.
- I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I apologize if I hurt your feelings.
- Duygularınızı incittiysem, özür dilerim.
- What is the feeling of being an only child?
- Tek çocuk olmak nasıl bir duygu?
- He hid his feelings.
- O, duygularını sakladı.
- Tom couldn't hide his feelings from Mary.
- Tom duygularını Mary'den saklayamıyordu.
- Tom didn't intend to hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularına zarar vermek niyetinde değildi.
- Does Tom still have feelings for Mary?
- Tom'un hâlâ Mary'ye karşı duyguları var mı?
- Our feelings were hurt.
- Duygularımız incindi.
- I thought I'd made my feelings about Tom perfectly clear.
- Tom hakkındaki duygularımı açıkça belirttiğimi sanıyordum.
- I somehow understand your feelings.
- Ben bir şekilde sizin duygularınızı anlıyorum.
- Tom didn't mean to hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularını incitmek istemedi.
- I cannot describe my feelings.
- Duygularımı ifade edemem.
- I think I hurt her feelings.
- Sanırım onun duygularını incittim.
- Did I hurt your feelings?
- Duygularını incittim mi?
- I don't want to hurt your feelings.
- Senin duygularını incitmek istemiyorum.
- I really like that feeling.
- Bu duyguyu gerçekten seviyorum.
- I didn't want to hurt your feelings, and I regret that I did.
- Ben senin duygularını incitmek istemedim ve yaptığıma pişmanım.
- I'm sure that Tom didn't intend to hurt your feelings.
- Tom'un duygularınızı incitmek istemediğine eminim.
- Positive feelings grant good health.
- Pozitif duygular iyi sağlık verir.
- Tom tried to hide his feelings.
- Tom duygularını gizlemeye çalıştı.
- Your brain programs your feelings.
- Beynin duygularını programlıyor.
- You can't hurt my feelings.
- Sen benim duygularımı incitemezsin.
- I didn't intend to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istememiştim.
- We cannot exclude feeling from our experience.
- Duygularımızı deneyimlerimizin dışında tutamayız.
- It was a good feeling.
- Bu iyi bir duyguydu.
- I talked to Mary about my feelings.
- Mary ile duygularım hakkında konuştum.
- I have trouble talking about my feelings.
- Duygularım hakkında konuşmakta zorlanıyorum.
- I have conflicting feelings about my childhood.
- Çocukluğumla ilgili çelişkili duygularım var.
- I can't explain that feeling.
- Bu duyguyu açıklayamam.
- Your brain programs your feelings.
- Beyniniz duygularınızı programlar.
- Dan didn't care about the feelings of others.
- Dan başkalarının duygularını umursamadı.
- I don't wanna hurt your feelings.
- Duygularını incitmek istemiyorum.
- I wonder if I hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitip incitmediğimi merak ediyorum.
- Tom couldn't hide his feelings.
- Tom duygularını gizleyemedi.
- That was an awesome feeling.
- Bu harika bir duyguydu.
- He disguised his feelings.
- Duygularını gizledi.
- Tom doesn't usually show his feelings.
- Tom genellikle duygularını göstermez.
- That was a weird feeling.
- O tuhaf bir duyguydu.
- She never cares about my feelings.
- O, duygularımı hiç umursamıyor.
- You can't mess with people's feelings.
- İnsanların duygularıyla oynayamazsın.
- His feelings were not reciprocated.
- Duyguları karşılıklı değildi.
- I understood your feelings and thoughts even without words.
- Sözcükler olmadan bile duygularını ve düşüncelerini anladım.
- The text represents the thoughts and the feelings of the author.
- Metin, yazarın düşüncelerini ve duygularını temsil etmektedir.
- I talked to Tom about my feelings.
- Duygularım hakkında Tom'la konuştum.
- However that's also the greatest feeling.
- Ancak bu aynı zamanda en büyük duygudur.
- You can't hurt my feelings.
- Duygularımı incitemezsiniz.
- I didn't want to hurt her feelings.
- Onun duygularını incitmek istemedim.
- The feeling is mutual.
- Duygu karşılıklıdır.
- What they say is contradictory to their feelings.
- Söyledikleri duygularıyla çelişkili.
- Your feelings are important.
- Senin duyguların önemli.
- They shared feelings.
- Onlar duygularını paylaştılar.
- She tried to hide her feelings.
- Duygularını gizlemeye çalıştı.
- She tried to hide her feelings.
- Duygularını saklamaya çalıştı.
- You should be careful of the feelings of others.
- Başkalarının duygularına dikkat etmelisiniz.
- The good feeling that we get after we help others is a true gift.
- Başkalarına yardım ettikten sonra aldığımız iyi duygu gerçek bir hediyedir.
- Don't ignore her feelings.
- Onun duygularını görmezden gelme.
- I wonder if I hurt Tom's feelings.
- Merak ediyorum, acaba Tom'un duygularını incittim mi?
- He was afraid that he might hurt her feelings.
- Onun duygularını incitmekten korktu.
- Tom doesn't want to hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitmek istemiyor.
- Have respect for his feelings.
- Onun duygularına saygı duy.
- You hurt my feelings.
- Duygularımı incittin.
- Tom doesn't know how to express his feelings.
- Tom duygularını nasıl ifade edeceğini bilmiyor.
- It wasn't a comfortable feeling.
- Rahat bir duygu değildi.
- I talked to Mary about my feelings.
- Duygularım hakkında Mary ile konuştum.
- I can't explain that feeling.
- O duyguyu açıklayamam.
- He is in love with her, but he tries to conceal his feelings.
- Ona aşık ama duygularını gizlemeye çalışıyor.
- You don't have to hide your feelings.
- Duygularını saklamak zorunda değilsin.
- I know about your feelings.
- Duyguların hakkında bilgi sahibiyim.
- He has absolutely no respect for other people's feelings.
- Diğer insanların duygularına hiç saygısı yok.
- Her feelings are easily hurt.
- Duyguları kolay inciniyor.
- It was not my intention to hurt your feelings.
- Benim amacım duygularını incitmek değildi.
- I didn't want to hurt his feelings.
- Onun duygularını incitmek istemedim.
- Tom didn't want to do anything that might hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularını incitebilecek bir şey yapmak istemiyordu.
- Tom still has feelings for you.
- Tom'un hala sana karşı duyguları var.
- Tom tried to hide his feelings.
- Tom duygularını saklamaya çalıştı.
- It was a weird feeling.
- Garip bir duyguydu.
- I may have hurt your feelings, but such was not my intention.
- Duygularınızı incitmiş olabilirim ama niyetim bu değildi.
- I should have paid more attention to her feelings.
- Onun duygularına daha fazla dikkat etmeliydim.
- I wish I had the courage to speak about my feelings.
- Keşke duygularım hakkında konuşacak cesaretim olsaydı.
- Tom didn't mean to hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitmek istemedi.
- Tom couldn't find the words to express how he was feeling.
- Tom duygularını ifade edecek kelimeleri bulamıyordu.
- He doesn't have any human feelings.
- İnsani duyguları yok.
- Tom's feelings are hurt.
- Tom'un duyguları incindi.
- I know about your feelings.
- Duygularını biliyorum.
- Have I said something to hurt your feelings?
- Duygularını incitecek bir şey mi söyledim?
- I know that feeling.
- O duyguyu biliyorum.
- I think I hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incittiğimi düşünüyorum.
- You should be careful of the feelings of others.
- Başkalarının duygularına karşı özenli olmalısınız.
- I don't want to do anything that might hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitecek bir şey yapmak istemiyorum.
- Make no mistake, the feeling is mutual.
- Hata yapma, duygu karşılıklıdır.
- She concealed the change in her feelings toward him.
- Ona karşı olan duygularındaki değişikliği gizledi.
- I know it's an amazing feeling.
- Bunun harika bir duygu olduğunu biliyorum.
- Tom's feelings were hurt.
- Tom'un duyguları incindi.
- That was an awesome feeling.
- O müthiş bir duyguydu.
- I know that feeling well.
- Bu duyguyu iyi bilirim.
- Tom has trouble expressing his real feelings.
- Tom gerçek duygularını ifade etmekte zorlanıyor.
- I talked to Tom about my feelings.
- Tom'la duygularım hakkında konuştum.
- It was a nice feeling.
- Bu güzel bir duyguydu.
- You hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incittin.
- It was a nice feeling.
- Güzel bir duyguydu.
- That feeling won't last long.
- Bu duygu uzun sürmeyecek.
- I know that in professional life,personal feelings should be put aside.
- Profesyonel hayatta kişisel duyguların bir kenara bırakılması gerektiğini biliyorum.
- I'm confused about my feelings.
- Duygularım hakkında kafam karışık.
- My feelings were hurt.
- Duygularım incinmişti.
- It's the best feeling.
- O en iyi duygu.
- He disguised his feelings.
- O, duygularını gizledi.
- You've hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incittin.
- I've hurt your feelings, haven't I?
- Ben senin duygularını incittim, değil mi?
- He could show his feeling with music instead of words.
- Duygularını kelimeler yerine müzikle gösterebilirdi.
- Playing with other's feelings is wrong.
- Başkalarının duyguları ile oynamak yanlıştır.
- Mary tried to hide her feelings.
- Mary duygularını saklamaya çalıştı.
- I think I hurt his feelings.
- Sanırım duygularını incittim.
- I tried to talk to Tom about my feelings.
- Duygularım hakkında Tom'la konuşmaya çalıştım.
- I wish I had the courage to show my feelings.
- Keşke duygularımı gösterecek cesaretim olsa.
- Mary always wants Tom to talk about his feelings.
- Mary her zaman Tom'un duyguları hakkında konuşmasını ister.
- That was an amazing feeling.
- O inanılmaz bir duyguydu.
- He understands your feelings and thoughts even without words.
- Kelimeler olmadan da duygu ve düşüncelerini anlıyor.
- This is a book about feelings.
- Bu, duygular hakkında bir kitap.
- He hid his feelings.
- Duygularını sakladı.
- He doesn't show his feelings.
- Duygularını göstermiyor.
- I was afraid that I might hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmekten korkuyordum.
- He was overcome by a feeling of melancholy.
- Melankolik bir duyguya kapıldı.
- Tom doesn't want to hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularını incitmek istemiyor.
- Tom has made his feelings clear.
- Tom duygularını açıkça belirtti.
- Sometimes friends can develop feelings for each other.
- Bazen arkadaşlar birbirleri için duygular geliştirebilirler.
- Tom is afraid he might hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitebileceğinden korkuyor.
- Perhaps I have hurt your feelings, but that was not my intention.
- Belki de senin duygularını incittim fakat amacım o değildi.
- Tom is afraid he might hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitmekten korkuyor.
- Sometimes we lie to keep from hurting someone else's feelings.
- Bazen, başkalarının duygularını incitmemek için yalan söyleriz.
- I'm sure Tom didn't intend to hurt your feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istemediğine eminim.
- She never cares about my feelings.
- Benim duygularımı hiç önemsemiyor.
- Tom was afraid he had hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularını incitmiş olmaktan korkuyordu.
- She was afraid of hurting his feelings.
- Onun duygularını incitmekten korkuyordu.
- It's hard to talk about your feelings.
- Duyguların hakkında konuşmak zordur.
- I may have hurt his feelings.
- Duygularını incitmiş olabilirim.
- He pays no attention to others' feelings.
- Başkalarının duygularına dikkat etmez.
- He pays no attention to others' feelings.
- Başkalarının duygularına önem vermez.
- I didn't mean to hurt your feelings.
- Duygularınızı incitmek istememiştim.
- I've got a funny feeling about that guy.
- O adamla ilgili tuhaf bir duyguya sahibim.
- She tends not to show her feelings.
- Duygularını göstermeme eğiliminde.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Kendinden emin görünüyordu ama iç duyguları oldukça farklıydı.
- My feelings are genuine.
- Duygularım gerçek.
- I wonder if I hurt his feelings.
- Acaba duygularını incittim mi?
- It was a strange feeling.
- Garip bir duyguydu.
- Tom can't tell Mary his real feelings.
- Tom Mary'ye gerçek duygularını söyleyemez.
- Tom didn't want to do anything that might hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitecek bir şey yapmak istemedi.
- His speech did not accord with his feelings.
- Konuşması duygularıyla uyuşmuyordu.
- Love is a bizarre feeling that you cannot express in words.
- Aşk kelimelerle ifade edemeyeceğin tuhaf bir duygudur.
- Generally speaking, men find it more difficult to talk about their feelings than women.
- Genel olarak, erkekler duyguları hakkında konuşmayı kadınlardan daha zor bulurlar.
- I still have feelings for you.
- Hala sana karşı duygularım var.
- I can't understand his feelings.
- Onun duygularını anlayamıyorum.
- I don't usually show my feelings.
- Genellikle duygularımı belli etmem.
- It's the best feeling.
- Bu en iyi duygu.
- I can't hide my feelings for you.
- Sana olan duygularımı saklayamam.
- Validating an angry client's feelings is an effective way of defusing the situation.
- Kızgın bir müşterinin duygularını onaylamak, durumu yatıştırmanın etkili bir yoludur.
- This man has no feelings.
- Bu adamın duyguları yok.
- Tom doesn't like talking about his feelings.
- Tom duyguları hakkında konuşmayı sevmez.
- It was a great feeling.
- Harika bir duyguydu.
- Now you've hurt my feelings.
- Şimdi duygularımı incittin.
- Dan didn't care about the feelings of others.
- Dan başkalarının duygularını önemsemedi.
- I understand your feelings.
- Duygularını anlıyorum.
- We'll take your feelings into account.
- Duygularınızı dikkate alacağız.
- I hated that feeling.
- Bu duygudan nefret ettim.
- His speech did not accord with his feelings.
- Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
- Duygularını incitebileceğimizden korkuyorduk.
- He did not intend to hurt your feelings.
- Senin duygularını incitmek niyetinde değildi.
- That was an awesome feeling.
- Müthiş bir duyguydu.
- I'll never forget that feeling.
- O duyguyu asla unutmayacağım.
- I tried to talk to Tom about my feelings.
- Tom'la duygularım hakkında konuşmaya çalıştım.
- He seems to be aware of my feelings.
- Duygularımın farkında gibi görünüyor.
- Love is not just a feeling, but also an art.
- Aşk sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir sanattır.
- You revealed your feelings.
- Duygularını açığa vurdun.
- Tom doesn't like talking about his feelings.
- Tom duygularıyla ilgili konuşmaktan hoşlanmaz.
- That was an amazing feeling.
- Bu inanılmaz bir duyguydu.
- He has absolutely no respect for other people's feelings.
- Onun kesinlikle diğer insanların duygularına saygısı yok.
- I think I hurt her feelings.
- Sanırım onun duygularını incitiyorum.
- They shared feelings.
- Duygularını paylaştılar.
- Sami had strong feelings for Layla.
- Sami'nin Leyla için güçlü duyguları vardı.
- I hurt a few people's feelings.
- Birkaç kişinin duygularını incittim.
- I have conflicting feelings about my childhood.
- Benim çocukluğum hakkında çelişkili duygularım var.
- I hated that feeling.
- Bu duygudan nefret ederdim.
- Don't do anything to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitecek bir şey yapma.
- Tom had conflicting feelings.
- Tom'un çelişkili duyguları vardı.
- Dan didn't even try to hide that feeling.
- Dan o duyguyu gizlemeye bile çalışmadı.
- Japanese people exchange gifts in order to express their feelings.
- Japonlar duygularını ifade etmek için hediye alışverişi yaparlar.
- It's a really good feeling.
- Gerçekten güzel bir duygu.
- Tom didn't even seem to realize he'd hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incittiğinin farkında bile değildi.
- It's a nice feeling.
- Güzel bir duygu.
- You know that feeling?
- Sen o duyguyu bilir misin?
- Don't let your feelings show.
- Duygularını belli etme.
- This is a book about feelings.
- Bu duygular hakkında bir kitap.
- It's sometimes difficult to control our feelings.
- Duygularımızı kontrol etmek bazen zordur.
- This was a good feeling.
- Bu yararlı bir duyguydu.
- I'm not determined enough to confess my feelings to her.
- Ona duygularımı itiraf edecek kadar kararlı değilim.
- Tom sometimes has trouble understanding other people's feelings.
- Tom bazen diğer insanların duygularını anlamakta güçlük çeker.
- Her feelings were not reciprocated.
- Duyguları karşılıklı değildi.
- Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
- I think we need to be very careful not to hurt Tom's feelings.
- Sanırım Tom'un duygularını incitmemek için çok dikkatli olmamız gerekiyor.
- It's a really good feeling.
- Bu gerçekten iyi bir duygu.
- I didn't want to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istemedim.
- The feeling was mutual.
- Duygu karşılıklıydı.
- I didn't tell him the truth because I was afraid of hurting his feelings.
- Ona gerçeği söylemedim çünkü duygularını incitmekten korktum.
- We know the feeling.
- Duyguyu biliyoruz.
- I'm sorry if I hurt your feelings.
- Duygularını incittiysem özür dilerim.
- Generally speaking, men find it more difficult to talk about their feelings than women.
- Genellikle, erkekler duyguları hakkında konuşmayı kadınlardan daha zor bulurlar.
- I may have hurt your feelings, but that was not my intention.
- Duygularınızı incitmiş olabilirim ama niyetim bu değildi.
- I know your feelings are hurt.
- Duygularının incindiğini biliyorum.
- My feelings may seem random but my thoughts are never!
- Duygularım rastgele görünebilir ama düşüncelerim asla!
- I understand their feelings.
- Onların duygularını anlıyorum.
- Just talking about your feelings can make you feel better.
- Sadece duyguların hakkında konuşmak bile seni daha iyi hissettirebilir.
- It was a weird feeling.
- Tuhaf bir duyguydu.
- I'm sorry, I didn't mean to hurt your feelings.
- Özür dilerim, duygularını incitmek istememiştim.
- Only the human face can express feelings.
- Sadece insan yüzü duyguları ifade edebilir.
- He doesn't have any human feelings.
- İnsani duygulardan yoksun.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
- Their words contradict their own feelings.
- Onların sözleri kendi duygularıyla çelişiyor.
- I think you've hurt Tom's feelings.
- Sanırım Tom'un duygularını incittin.
- Tom was afraid he would hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını inciteceğinden korkuyordu.
- It's a pleasant feeling.
- Bu hoş bir duygu.
- I don't want to hurt her feelings.
- Onun duygularını incitmek istemiyorum.
- Her feelings are easily hurt.
- Onun duyguları kolayca incinir.
- Their words contradict their own feelings.
- Sözleri duygularıyla çelişkili.
- I somehow understand your feelings.
- Duygularını bir şekilde anlıyorum.
- She expressed her feelings for nature in a poem.
- Doğaya karşı duygularını bir şiirle ifade etti.
- I wish I had the courage to express my feelings.
- Keşke duygularımı ifade edecek cesaretim olsaydı.
- I can't hide my feelings from Tom any longer.
- Ben artık Tom'dan duygularımı gizleyemem.
- I'm sorry, I didn't mean to hurt your feelings.
- Üzgünüm, duygularını incitmek istemedim.
- I didn't mean to hurt anyone's feelings.
- Kimsenin duygularını incitmek istemedim.
- I think I've hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incittiğimi düşünüyorum.
- I appreciate your feelings.
- Duygularınıza minnettarım.
- Tom was afraid of hurting Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin duygularını incitmekten korkuyordu.
- I'm sorry I hurt your feelings.
- Duygularını incittiğim için özür dilerim.
Show More (446)
|
|
- This is a term that gives the general public the feeling that certain products are 'trustworthy'.
- Bu, kamuoyuna belirli ürünlerin 'güvenilir' olduğu hissini veren bir terimdir.
- There is some feeling within the Socialist Group that the proposal is somewhat lacking in ambition.
- Sosyalist Grup içerisinde, teklifin azim bakımından biraz eksik olduğuna dair bazı hisler var.
- Reading the document one has the strong feeling that we are embarking on a new round of expansions.
- Belgeyi okuyunca insan yeni bir genişleme turuna başladığımız hissine kapılıyor.
- I just have the distinct feeling that she would have preferred to take it a little further at this stage.
- Sanki bu aşamada biraz daha ileri gitmeyi tercih edermiş gibi bir his var içimde.
- It promotes the feeling of victimisation in people who already have the sense that they are victims.
- Zaten mağdur oldukları hissine sahip olan kişilerde mağduriyet hissini teşvik eder.
- This is a term that gives the general public the feeling that certain products are 'trustworthy'.
- Bu, kamuoyuna belirli ürünlerin "güvenilir" olduğu hissini veren bir terimdir.
- Nevertheless, I cannot shake off the feeling that many plans take a long time to come to fruition.
- Bununla birlikte birçok planın hayata geçmesinin uzun zaman aldığı hissinden kurtulamıyorum.
- I have a terrible feeling, but that's not the only consequence.
- İçimde kötü bir his var ama tek sonuç bu değil.
- I'm telling you, I have a good feeling about this one.
- Sana söylüyorum, bu konuda içimde iyi bir his var.
- Later, I began to understand how misguided those feelings were.
- Sonradan, o hislerin ne kadar yanıltıcı olduğunu anlamaya başladım.
- I have a good feeling about tonight.
- Bu gece hakkında iyi hislerim var.
- I have a good feeling about tonight.
- İçimde bu geceye dair iyi bir his var.
- I have a good feeling about tonight.
- Bu gece için içimde iyi bir his var.
- I have feelings for you.
- Sana karşı hislerim var.
- Tom couldn't shake the feeling that something bad was going to happen.
- Tom kötü bir şey olacağı hissinden kurtulamıyordu.
- My feelings for Tom haven't changed.
- Tom'a karşı hislerim değişmedi.
- I've got a feeling that you're going to like this movie.
- Bu filmden hoşlanacağına dair içimde bir his var.
- There is no feeling in my toes at all.
- Ayak parmaklarımda hiç his yok.
- I have a feeling something very special is going to happen.
- Çok özel bir şey olacağına dair içimde bir his var.
- I know it's an amazing feeling.
- İnanılmaz bir his olduğunu biliyorum.
- It was a crazy feeling.
- Çılgınca bir histi.
- I have the feeling Tom did it.
- Bunu Tom'un yaptığına dair içimde bir his var.
- Tom was afraid of hurting Mary's feelings.
- Tom Mary'nin hislerini incitmekten korkuyordu.
- I have a good feeling about this.
- Bu konuda içimde iyi bir his var.
- Tom still has feelings for you.
- Tom'un hâlâ sana karşı hisleri var.
- Tom can't find the right words to describe his feelings for Mary.
- Tom, Mary'ye olan hislerini anlatacak doğru kelimeleri bulamıyor.
- The feeling is mutual.
- Hislerimiz karşılıklı.
- I understand your feelings.
- Hislerini anlıyorum.
- That was a weird feeling.
- Bu garip bir histi.
- I have a weird feeling about this place.
- Bu yer hakkında garip bir hissim var.
- I think you're a great guy, but I don't have any romantic feelings for you.
- Bence harika bir adamsın ama sana karşı romantik hislerim yok.
- I still have feelings for you.
- Hâlâ sana karşı hislerim var.
- Tom has feelings for Mary.
- Tom'un Mary'ye karşı hisleri var.
- I think you're a great guy, but I don't have any romantic feelings for you.
- Bence harika birisin, ama senin için romantik hislerim yok.
- I can't hide my feelings for you.
- Sana olan hislerimi saklayamam.
- I have a feeling it's not going to be that easy.
- O kadar kolay olmayacağına dair içimde bir his var.
- My feelings for you haven't changed.
- Sana karşı hislerim değişmedi.
- I have a weird feeling about this place.
- Bu yerle ilgili garip bir his var içimde.
- The most accurate reflection of my feelings is that of a love-hate relationship.
- Hislerimin en doğru yansıması aşk-nefret ilişkisidir.
- Does Tom have feelings for me?
- Tom'un bana karşı hisleri var mı?
- Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
- Tom korkunç bir şey olacağı hissinden kurtulamıyordu.
- Discrimination is a social fact, not a feeling.
- Ayrımcılık, toplumsal bir gerçektir, bir his değildir.
- You can't keep pretending you don't have feelings for me.
- Bana karşı hislerin yokmuş gibi davranmaya devam edemezsin.
- Tom couldn't shake the feeling that there was something wrong.
- Tom bir şeylerin yanlış gittiği hissinden kurtulamıyordu.
- I don't usually show my feelings.
- Genellikle hislerimi açığa vurmam.
- I had a weird feeling, too.
- Benim de içimde garip bir his vardı.
- I don't have a good feeling about this.
- Bu konuda içimde iyi bir his yok.
- Everyone knew Tom's true feelings.
- Herkes Tom'un gerçek hislerini biliyordu.
- She can express her feelings when she feels happy or sad.
- O mutlu ya da üzgün hissettiğinde hislerini ifade edebilir.
- His feelings were not reciprocated.
- Onun hisleri karşılıklı değildi.
- Tom couldn't shake the feeling that someone was watching him.
- Tom, birinin onu izlediği hissinden kurtulamıyordu.
- Doris is considerate of everybody's feelings.
- Doris, herkesin hislerine karşı saygılı.
- I've got a very bad feeling about this.
- Bu konuda içimde çok kötü bir his var.
- That's my feeling.
- Bu benim hissim.
- Well, you obviously have romantic feelings for Tom.
- Belli ki Tom'a karşı romantik hislerin var.
- Tom didn't consider Mary's feelings at all.
- Tom Mary'nin hislerini hiç dikkate almadı.
- I have a bad feeling about that.
- Bu konuda içimde kötü bir his var.
- I have a feeling I've met her somewhere before.
- Onunla daha önce bir yerde karşılaşmışım gibi bir his var içimde.
- I've lost feeling in my legs.
- Bacaklarımda his kaybı var.
- Sami had strong feelings for Layla.
- Sami'nin Leyla için güçlü hisleri vardı.
- It was just a feeling.
- Sadece bir histi.
- I don't understand my feelings.
- Hislerimi anlamıyorum.
- I have mixed feelings about this.
- Bu konuda karışık hislerim var.
- It's just a feeling.
- Sadece bir his.
- I have a feeling you'll pass your test.
- Testi geçeceğine dair içimde bir his var.
- I have a feeling you're going to like this.
- Bunu seveceğine dair içimde bir his var.
- We'll take your feelings into account.
- Hislerinizi dikkate alacağız.
- He makes no disguise of his feelings.
- O hislerini gizlemez.
- Tom told Mary that he had feelings for her.
- Tom, Mary'ye ona karşı hisleri olduğunu söyledi.
- I've got a feeling I've done this before.
- Bunu daha önce yaptığıma dair içimde bir his var.
- I've got the same feeling, Tom.
- Bende de aynı his var, Tom.
- It gave me a nice feeling.
- Bana hoş bir his verdi.
- I don't want to do anything that might hurt Tom's feelings.
- Tom'un hislerini incitebilecek bir şey yapmak istemiyorum.
- The feeling was mutual.
- Hisler karşılıklıydı.
- I have a really good feeling about this.
- Bu konuda içimde gerçekten iyi bir his var.
- The way he looked at me gave me a bad feeling.
- Onun bana bakma tarzı bana kötü bir his verdi.
- I have feelings, too, you know.
- Benim de hislerim var, biliyorsun.
- Is it that obvious that I have feelings for him?
- Ona karşı hislerim olduğu bu kadar belli mi?
- Clearly, you have feelings for Tom.
- Belli ki Tom'a karşı hislerin var.
- I have a feeling this won't end well.
- Bunun iyi bitmeyeceği şeklinde bir hissim var.
- I have a very good feeling about this.
- Bu konuda içimde çok iyi bir his var.
- Tom couldn't shake the feeling that he'd met Mary somewhere before.
- Tom, Mary ile daha önce bir yerde karşılaştığı hissinden kurtulamadı.
- I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Onunla bir araya geldim çünkü bazı şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibiydik.
- I have a nasty feeling that something awful is going to happen.
- Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.
- I believe I know this feeling of relief.
- Sanırım bu rahatlama hissine inanıyorum.
- Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
- Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.
- Tom couldn't shake the feeling that Mary was hiding something from him.
- Tom, Mary'nin kendisinden bir şey sakladığı hissinden kurtulamıyordu.
- I have mixed feelings about it.
- Bu konuda karışık hislerim var.
- I've got no feeling in my left arm at all.
- Sol kolumda hiç his yok.
- I have a feeling you'll get the job.
- İşi alacağına dair içimde bir his var.
- Layla just had a bad feeling.
- Layla'nın içinde kötü bir his vardı.
- I can't pretend I don't have feelings for you.
- Sana karşı hislerim yokmuş gibi davranamam.
- She can't understand my feelings.
- O benim hislerimi anlayamıyor.
- I had a feeling Tom was going to be late.
- Tom'un geç kalacağına dair içimde bir his vardı.
- I have a feeling I'm going to like this place.
- İçimde bu yeri seveceğim gibi bir his var.
- Tom may have feelings for Mary.
- Tom'un Mary'ye karşı hisleri olabilir.
- I believe I know this feeling of relief.
- Bu rahatlama hissini bildiğime inanıyorum.
- Her feelings were not reciprocated.
- Onun hisleri karşılıklı değildi.
- I don't usually show my feelings.
- Genellikle hislerimi belli etmem.
- I can't keep pretending that I have feelings for you that I don't.
- Sana karşı hissetmediğim hislerim varmış gibi davranmaya devam edemem.
- I have a feeling Tom won't do what he's promised to do.
- Tom'un yapmaya söz verdiği şeyi yapmayacağı konusunda içimde bir his var.
- Sami had strong feelings for Layla.
- Sami'nin Layla'ya karşı güçlü hisleri vardı.
- I have a nasty feeling that something awful is going to happen.
- İçimde kötü bir şey olacağına dair kötü bir his var.
- I have a feeling you're going to like Boston.
- Boston'u seveceğine dair içimde bir his var.
- My feelings for Tom haven't changed.
- Tom için olan hislerim değişmedi.
- I have a bad feeling about this.
- Bu konuda içimde kötü bir his var.
- I had a feeling Tom would win.
- Tom'un kazanacağına dair içimde bir his vardı.
- He was afraid that he might hurt her feelings.
- Onun hislerini incitebileceğinden korkuyordu.
- I have the feeling that I've been here before.
- Sanki daha önce buraya gelmişim gibi bir his var içimde.
- I've got a feeling that something is about to happen.
- Bir şey olacağına dair içimde bir his var.
- The way he looked at me gave me a bad feeling.
- Bana bakışı içimde kötü bir his uyandırdı.
- I've got a feeling that Tom will show up soon.
- Tom'un yakında geleceğine dair içimde bir his var.
- It gave me a nice feeling.
- O bana güzel bir his verdi.
- Do you have feelings for Tom?
- Tom'a karşı hislerin var mı?
- I have a nasty feeling something's gone wrong.
- Bir şeyin yanlış gittiğine dair içimde kötü bir his var.
- I imagine I know this feeling of relief.
- Bu rahatlama hissini bildiğimi hayal ediyorum.
- I've got real feelings for you.
- Sana karşı gerçek hislerim var.
- The feeling is probably mutual.
- Muhtemelen hislerimiz karşılıklı.
- That was an awesome feeling.
- O müthiş bir histi.
- I don't have feelings for her.
- Ona karşı hislerim yok.
- I have a feeling you're not going to like the gift Tom got you.
- Tom'un sana aldığı hediyeden hoşlanmayacağına dair içimde bir his var.
- I have a feeling you'll like Mexican food.
- Meksika yiyeceğini seveceğine dair içimde bir his var.
- I have a feeling that she'll come today.
- Onun bugün geleceğine dair içimde bir his var.
- Now I know that you're a man who has feelings.
- Şimdi biliyorum ki sen hisleri olan bir adamsın.
- I have a feeling that Tom and Mary aren't going to stay married to each other long.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle uzun süre evli kalmayacaklarına dair içimde bir his var.
- I wish I had the courage to express my feelings.
- Keşke hislerimi ifade etme cesaretim olsa.
- I had a feeling Tom was going to say that.
- Tom'un onu söyleyeceğine dair içimde bir his vardı.
- I have a feeling you'll like this restaurant.
- Bu restoranı seveceğine dair içimde bir his var.
- I've got a feeling something's gone wrong.
- Bir şeyin yanlış gittiğine dair içimde bir his var.
- I have the feeling there's something you haven't told me yet.
- Bana henüz söylemediğin bir şey olduğuna dair içimde bir his var.
- I imagine I know this feeling of relief.
- Bu rahatlama hissini bildiğimi düşünüyorum.
- I have a feeling you'll be a very good lawyer.
- Senin çok iyi bir avukat olacağına dair içimde bir his var.
- I fully understand your feelings.
- Hislerinizi tamamen anlıyorum.
- I have a feeling it's going to snow today.
- Bugün kar yağacakmış gibi bir his var içimde.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
- Tom çok derin bir şey olacağı hissinden kurtulamıyordu.
- Tom didn't want to talk about his feelings.
- Tom hisleri hakkında konuşmak istemedi.
- I had a strange feeling.
- Tuhaf bir his var içimde.
- Tom can't tell Mary his real feelings.
- Tom gerçek hislerini Mary'ye söyleyemiyor.
- The man was devoid of such human feelings as sympathy.
- Adam, sempati gibi insani hislerden yoksundu.
- Make no mistake, the feeling is mutual.
- Hata yapma, hislerimiz karşılıklı.
- What he said hurt Mary's feelings.
- Onun söylediği Mary'nin hislerini incitti.
- Tom liked Mary for years, but at some point, his feelings for her changed to love.
- Tom yıllarca Mary'den hoşlandı ama bir noktada ona karşı hisleri aşka dönüştü.
- I have a feeling Tom won't be here today.
- Tom'un bugün burada olmayacağına dair içimde bir his var.
- I hurt a few people's feelings.
- Birkaç kişinin hislerini incittim.
- It was a great feeling.
- O harika bir histi.
- Tom didn't mean to hurt Mary's feelings.
- Tom'un niyeti Mary'nin hislerini incitmek değildi.
- You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
- Benimle aynı fikirde olmayabilir ve beni sorgulayabilirsiniz ama unutmayın, hislerimiz karşılıklı.
- I didn't mean to hurt your feelings.
- Hislerini incitmek istememiştim.
- The feeling's mutual.
- Hislerimiz karşılıklı.
- I have a feeling that Tom wants to call the cops.
- Tom'un polisi aramak istediğine dair içimde bir his var.
- We know the feeling.
- Hisleri biliyoruz.
- Tom couldn't hide his feelings from Mary.
- Tom hislerini Mary'den saklayamadı.
- Tom doesn't have to hide his feelings from Mary.
- Tom hislerini Mary'den saklamak zorunda değildir.
- I just had a weird feeling.
- İçimde garip bir his vardı işte.
- I'm getting a bad feeling.
- Kötü bir his alıyorum.
- He is apt to give vent to his feelings.
- O hislerini açığa vurmaya eğilimlidir.
- I have a feeling it's going to snow today.
- Bugün kar yağacağına dair içimde bir his var.
- I get the feeling that you don't like me.
- Beni sevmediğine dair içimde bir his var.
- I had a bad feeling.
- İçimde kötü bir his vardı.
- Tom is afraid he might hurt Mary's feelings.
- Tom, Mary'nin hislerine zarar verebileceğinden korkuyor.
- My feelings are genuine.
- Hislerim gerçek.
- I've got a feeling that something is about to happen.
- İçimde bir şey olacakmış gibi bir his var.
- I have the feeling that there have been hardly any interesting series lately.
- İçimde son zamanlarda neredeyse hiç ilgi çekici bir dizi yokmuş gibi bir his var.
- I think I know this feeling of relief.
- Sanırım bu rahatlama hissini biliyorum.
- I have the feeling that I've met that guy before.
- O adamla daha önce tanıştım gibi bir his var içimde.
- I always had the feeling that Tom and Mary were hiding something.
- Her zaman Tom ve Mary'nin bir şeyler sakladıkları şeklinde bir hissim vardı.
- I have a bad feeling.
- İçimde kötü bir his var.
- I don't have feelings for him.
- Ona karşı hislerim yok.
- Do you have feelings for him?
- Ona karşı hislerin var mı?
- Do you have feelings for her?
- Ona karşı hislerin var mı?
- I have a feeling I know where Tom is.
- Tom'un nerede olduğunu bildiğime dair içimde bir his var.
- I have a positive feeling.
- Olumlu bir his var içimde.
- It's just a feeling.
- Bu sadece bir his.
- Tom still has feelings for you.
- Tom'un hâlâ size karşı hisleri var.
- I have the feeling that Tom doesn't know how to do that.
- Tom'un onu nasıl yapacağını bilmediğine dair içimde bir his var.
- I have the feeling that my French is improving.
- Fransızcamın geliştiğine dair içimde bir his var.
- I had the feeling that Tom wasn't going to be here.
- Tom'un burada olmayacağına dair içimde bir his vardı.
- Her face betrayed her real feelings.
- Onun yüzü gerçek hislerini açığa vurdu.
- I have the feeling that there have been hardly any interesting series lately.
- Son zamanlarda neredeyse hiç ilgi çekici dizi yokmuş gibi bir his var içimde.
- Do you think your feeling of malaise is related to your job?
- Halsizlik hissinizin işinizle ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?
- Tom has feelings for Mary as well.
- Tom'un da Mary'ye karşı hisleri var.
- I had the feeling that Tom was going to be late.
- Tom'un geç kalacağına dair içimde bir his vardı.
- Tom had a feeling of déjà vu.
- Tom deja vu hissine kapıldı.
- I'm getting a bad feeling.
- İçimde kötü bir his var.
- I have a feeling I've met her somewhere before.
- İçimde onunla daha önce karşılaştığım hissine sahibim.
- I have a good feeling.
- İçimde iyi bir his var.
- I have a feeling you'll like Tom.
- Tom'u seveceğine dair içimde bir his var.
- I have a nasty feeling something's gone wrong.
- İçimde bir şeylerin ters gittiğine dair kötü bir his var.
- I've had a runny nose for two days and I've been feeling an uncomfortable sensation in my throat.
- İki gündür burnum akıyor ve boğazımda rahatsız edici bir his var.
Show More (186)
|