reason - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
reason neden n.
  • He had a valid reason for his absence.
  • Gelmemesi için geçerli bir nedeni vardı.
  • Nor do I see any reason why, in the future too, they should not be different.
  • Gelecekte de farklı olmaması için herhangi bir neden göremiyorum.
  • Europe has no reason to exist if its union does not strengthen its members.
  • Eğer birliği üyelerini güçlendirmiyorsa, Avrupa'nın var olması için hiçbir neden yoktur.
Show More (854)
reason sebep n.
  • All these points are reason enough to call on the Commission to undertake its own comprehensive study.
  • Tüm bu hususlar, Komisyon'u kendi kapsamlı çalışmasını yürütmeye çağırmak için yeterli sebeptir.
  • There is every reason for this.
  • Bunun için her türlü sebep var.
  • But that is a reason to redouble our efforts to build an effective CFSP, not to abandon them.
  • Ancak bu, etkin bir ODGP oluşturma çabalarımızı iki katına çıkarmamız için bir sebeptir, terk etmemiz için değil.
Show More (503)
reason gerekçe n.
  • The police have reason to believe that he stole the necklace.
  • Polisin kolyeyi onun çaldığına inanmak için gerekçeleri var.
  • What are their reasons for this?
  • Bunun için gerekçeleri nedir?
  • These concerns are legitimate and there are good reasons for them.
  • Bu endişeler meşrudur ve haklı gerekçeleri vardır.
Show More (53)
reason akıl n.
  • The power of human reason has brought science a long way.
  • İnsan aklının gücü bilimi çok ileriye götürdü.
  • But we should also be guided by reason, wisdom and far-sightedness.
  • Ancak aynı zamanda akıl, bilgelik ve uzak görüşlülük bize rehberlik etmelidir.
  • In other words, when reason fails, we must invoke legal, or even criminal, liability.
  • Başka bir deyişle akıl başarısız olduğunda yasal ve hatta cezai sorumluluğa başvurmalıyız.
Show More (12)
reason mantık n.
  • No matter what I said, I couldn't make him see reason.
  • Ne söylersem söyleyeyim, mantıklı düşünmesini sağlayamadım.
  • Reason dictates that I should agree with the proposal to codify and simplify the relevant legislation.
  • Mantık, ilgili mevzuatın kodifiye edilmesi ve basitleştirilmesi önerisine katılmamı gerektiriyor.
  • Reason and love are sworn enemies.
  • Mantık ve aşk ezeli düşmanlardır.
Show More (8)
reason gerekçe göstermek v.
  • In other words, a good environmental reason had to be given for infringements of the internal market.
  • Başka bir deyişle, iç pazar ihlalleri için iyi bir çevresel gerekçe gösterilmesi gerekiyordu.
  • He was given no reasons for his dismissal.
  • İşten çıkarılması için kendisine hiçbir gerekçe gösterilmemiştir.
  • In other words, a good environmental reason had to be given for infringements of the internal market.
  • Başka bir deyişle iç pazar ihlalleri için iyi bir çevresel gerekçe gösterilmesi gerekiyordu.
Show More (3)
reason konuşmak v.
  • For that very reason, I will focus in my speech on a desire I was nurturing.
  • Tam da bu nedenle, konuşmamda beslediğim bir arzuya odaklanacağım.
  • There's no reasoning with you.
  • Seninle konuşmanın bir anlamı yok.
  • The reason is because I can speak Chinese.
  • Çünkü Çince konuşabilirim.
Show More (1)
reason düşünmek v.
  • Henry reasoned that if we leave at dawn, we could arrive on time.
  • Henry şafakta yola çıkarsak zamanında varabileceğimizi düşünüyordu.
  • He felt that the reason he was able to succeed was because of his friends' help.
  • Başarılı olmasının nedeninin arkadaşlarının yardımı olduğunu düşünüyor.
Show More (-1)
reason tartışmak v.
  • My second point is uncontentious but not, for that reason, insignificant.
  • Değindiğim ikinci husus tartışmaya açık değildir ancak bu nedenle önemsiz de değildir.
  • The three hyenas sat in a circle, reasoning with one another.
  • Üç sırtlan daire şeklinde oturmuş, birbirleriyle tartışıyorlardı.
Show More (-1)
reason mantık yürütmek v.
  • How do we reason with her?
  • Onunla nasıl mantık yürütürüz?
  • There's no reasoning with you.
  • Seninle mantık yürütmek mümkün değil.
Show More (-1)
reason anlaşmak v.
  • How do we reason with her?
  • Onunla nasıl anlaşacağız?
Show More (-2)
reason anlaşmak v
  • It's impossible to reason with a drunk.
  • Bir sarhoşla anlaşmak imkansızdır.
Show More (-2)