stake - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
stake kazık n.
  • We got glow-in-the-dark tent stakes for our next camping trip.
  • Bir sonraki kamp gezimiz için karanlıkta parlayan çadır kazıkları aldık.
  • She was burned at the stake.
  • Kazıkta yakıldı.
  • He was burned at the stake.
  • Kazığa oturtularak yakıldı.
Show More (3)
stake çıkar n.
  • When the poor have an economic stake, then civil society and democracy will take root.
  • Yoksulların ekonomik bir çıkarı olduğunda sivil toplum ve demokrasi kök salacaktır.
  • The personal stake in the competitive nature can negatively effect relationships.
  • Rekabetçi doğası olan kişisel çıkarlar, ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilir.
  • The personal stake in the competitive nature can negatively effect relationships.
  • Rekabetçi nitelikteki kişisel çıkarlar ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilir.
Show More (1)
stake hisse n.
  • Each family member has a stake in the company.
  • Her aile üyesinin şirkette bir hissesi vardır.
  • There are huge interests at stake.
  • Hissede büyük kârlar var.
Show More (-1)
stake pay n.
  • We need to invest in helping the rural population to have a stake in their local economies.
  • Kırsal nüfusun kendi yerel ekonomilerinde pay sahibi olmalarına yardımcı olmak için yatırım yapmalıyız.
  • They have no stake in their village, regional or national economies.
  • Köylerinde, bölgesel ya da ulusal ekonomide hiçbir payları yok.
Show More (-1)
stake kazıklarla çevirmek v.
  • The officers staked off the sinkhole.
  • Memurlar obruğun etrafını kazıklarla çevirdi.
Show More (-2)
stake bahis n.
  • One can win up to several million for a five-dollar stake.
  • Beş dolarlık bir bahis karşılığında birkaç milyona kadar para kazanmak mümkün.
Show More (-2)
stake (sopayla, kazıkla) desteklemek v.
  • He staked the bean vines with wooden sticks.
  • Fasulye asmalarını tahta sopalarla desteklemişti.
Show More (-2)
stake tüm parasını yatırmak v.
  • He staked all his cash on a single horse race.
  • Bütün parasını tek bir at yarışına yatırmış.
Show More (-2)
stake kazığa bağlamak v.
  • Tom staked his tomatoes with Mary's old stockings.
  • Tom Mary'nin eski çoraplarıyla domateslerini kazığa bağladı.
Show More (-2)