|
- I hear that you have a strong voice.
- Güçlü bir sesiniz olduğunu duydum.
- In that respect, we are a strong Parliament and a strong delegation in the negotiations.
- Bu bakımdan güçlü bir Parlamento ve müzakerelerde güçlü bir delegasyonuz.
- I am counting on the Commission to protest in the strongest possible terms against this trial.
- Komisyon'un bu davayı mümkün olan en güçlü şekilde protesto edeceğine inanıyorum.
- He spoke in favour of a future European Union developing for itself a strong good-neighbour policy.
- Gelecekte Avrupa Birliği'nin kendisi için güçlü bir iyi komşuluk politikası geliştirmesi lehinde konuştu.
- This is the strong political message the House is sending out to the Member States.
- Meclisin Üye Devletlere gönderdiği güçlü siyasi mesaj budur.
- We need to apply far stronger pressure.
- Çok daha güçlü bir baskı uygulamamız gerekiyor.
- That alone is the reason and trademark law cannot after all be stronger than competition law.
- Tek başına bu bile marka hukukunun rekabet hukukundan daha güçlü olamayacağını gösteriyor.
- This would be a strong signal, which would be meaningful.
- Bu anlamlı olacak güçlü bir sinyal olacaktır.
- The committee has also taken a strong view on export refunds.
- Komite ayrıca ihracat iadeleri konusunda da güçlü bir görüşe sahiptir.
- Building a stronger democratic structure must be a key aspect of development efforts.
- Daha güçlü bir demokratik yapının inşası, kalkınma çabalarının kilit bir unsuru olmalıdır.
- Foreign policy is one of the most important areas in which we really need strong European cooperation.
- Dış politika, güçlü bir Avrupa işbirliğine gerçekten ihtiyaç duyduğumuz en önemli alanlardan biridir.
- There is a very strong gender dimension to the pension issue.
- Emeklilik meselesinin çok güçlü bir toplumsal cinsiyet boyutu var.
- To ensure smooth cooperation on this, strong UN inter-agency coordination is required.
- Bu konuda sorunsuz bir işbirliği sağlamak için BM kurumları arasında güçlü bir koordinasyon gereklidir.
- Once again it is being proven that the adversary, however strong he may appear, is not invincible.
- Düşman ne kadar güçlü görünürse görünsün yenilmez olmadığı bir kez daha kanıtlanmıştır.
- So, in political terms we have already sent a strong message.
- Siyasi açıdan zaten güçlü bir mesaj gönderdik.
- Enlargement can scarcely succeed without a strong commitment from, and involvement by, these countries.
- Bu ülkelerin güçlü bir taahhüdü ve katılımı olmadan genişlemenin başarılı olması pek mümkün değildir.
- On the other hand, the link with asbestosis and mesothelioma is very strong.
- Öte yandan, asbestoz ve mezotelyoma ile olan bağlantı çok güçlüdür.
- The pressure exerted by a self-aware, strong and united Europe would serve this purpose.
- Kendinin farkında olan, güçlü ve birleşmiş bir Avrupa'nın uygulayacağı baskı bu amaca hizmet edecektir.
- These excessive interest rates will also make the euro too strong.
- Bu aşırı faiz oranları Euro'yu da çok güçlü hale getirecektir.
- For those reasons, the degree of support that exists in the Community for this proposal is strong.
- Bu nedenlerden dolayı, Toplulukta bu öneriye verilen destek güçlüdür.
- Today, it is also a strong state fighting for the education of its people.
- Bugün de halkının eğitimi için mücadele eden güçlü bir devlettir.
- It could be much stronger, but it has a role and its opinion is necessary and respected.
- Çok daha güçlü olabilirdi, ancak bir rolü vardır ve görüşleri gerekli ve saygıdeğerdir.
- Implementing a Commission delegation in each of the countries would send out a strong political signal.
- Her ülkede bir Komisyon delegasyonunun bulunması güçlü bir siyasi sinyal gönderecektir.
- In the nineteenth century, when there were no strong unions, factory inspectors helped workers.
- On dokuzuncu yüzyılda, güçlü sendikalar yokken, fabrika müfettişleri işçilere yardımcı oluyordu.
- That country has a strong fundamentalist Muslim north and a Christian group in the south.
- Bu ülkenin kuzeyinde güçlü bir köktendinci Müslüman, güneyinde ise Hıristiyan bir grup var.
- The accession of the candidate countries with their strong skills base will offer the Union enormous opportunities.
- Güçlü beceri tabanına sahip aday ülkelerin katılımı Birliğe muazzam fırsatlar sunacaktır.
- For the European Union to be adequately effective, however, it must be strong internally.
- Ancak Avrupa Birliği'nin yeterince etkili olabilmesi için kendi içinde de güçlü olması gerekmektedir.
- We also share your concern to have strong institutions, as you emphasised.
- Sizin de vurguladığınız gibi, güçlü kurumlara sahip olma konusundaki endişelerinizi de paylaşıyoruz.
- Without his strong support for peace, Europe would have looked different today.
- Barışa verdiği güçlü destek olmasaydı, Avrupa bugün çok farklı bir görünümde olurdu.
- I would really advise against adopting these amendments in the strongest terms.
- Bu değişikliklerin kabul edilmemesini en güçlü şekilde tavsiye ederim.
- The Council needs to put strong pressure on the European Union.
- Konseyin Avrupa Birliği üzerinde güçlü bir baskı oluşturması gerekiyor.
- Clearly, we need to hold an in-depth debate on this matter in order to define and establish a strong common position.
- Açıkçası güçlü bir ortak tutum tanımlamak ve oluşturmak için bu konuda derinlemesine bir tartışma yürütmemiz gerekiyor.
- We have strong views about the human rights situation in Iraq.
- Irak'taki insan hakları durumu hakkında güçlü görüşlerimiz var.
- The EU will maintain its strong commitment to Macedonia and will actively support a government amenable to reforms.
- AB, Makedonya'ya yönelik güçlü taahhüdünü sürdürecek ve reformlara yatkın bir hükümeti aktif olarak destekleyecektir.
- The European Commission spoke with one strong voice in Johannesburg.
- Avrupa Komisyonu Johannesburg'da güçlü bir sesle konuştu.
- The United Kingdom in particular has strong historical ties with India.
- Birleşik Krallık'ın özellikle Hindistan ile güçlü tarihi bağları bulunmaktadır.
- The Afghan people are a strong people who deserve our support.
- Afgan halkı desteğimizi hak eden güçlü bir halktır.
- This demands a common response and, I believe, in many respects a stronger Community response.
- Bu ortak bir yanıt gerektiriyor ve inanıyorum ki birçok açıdan daha güçlü bir Topluluk yanıtı gerektiriyor.
- I have communicated this opinion to you in the strongest terms.
- Bu görüşümü size en güçlü ifadelerle ilettim.
- I am in favour of a much stronger role for the Commission.
- Ben Komisyon'un çok daha güçlü bir rol üstlenmesinden yanayım.
- One expects a stronger commitment on the part of the Commission for the Convention.
- Komisyon'dan Sözleşme için daha güçlü bir taahhüt beklenebilir.
- We have strong views about nuclear weapons.
- Nükleer silahlar konusunda güçlü görüşlerimiz var.
- There need to be very strong reasons for imposing any such restrictions.
- Bu tür kısıtlamaların getirilmesi için çok güçlü gerekçeler olmalıdır.
- A party has validity at European and international level when it is strong in its own country.
- Bir parti kendi ülkesinde güçlü olduğunda Avrupa ve uluslararası düzeyde geçerliliğe sahip olur.
- The coastguard must be the strong arm of the agency for maritime safety.
- Sahil güvenlik, deniz güvenliği ajansının güçlü kolu olmalıdır.
- It is time for us to react if we want a strong and independent Europe.
- Eğer güçlü ve bağımsız bir Avrupa istiyorsak tepki vermemizin zamanı gelmiştir.
- And we want a strong Union.
- Ve güçlü bir Birlik istiyoruz.
- There is also a strong link with education.
- Eğitimle de güçlü bir bağlantı var.
- We also anticipate a strong impetus and active cooperation from Cyprus in terms of politics.
- Kıbrıs'tan da siyasi açıdan güçlü bir ivme ve aktif bir işbirliği bekliyoruz.
- She supported the Commission, saying that it ought to be strong, and I would not disagree with that statement.
- Güçlü olması gerektiğini söyleyerek Komisyonu destekledi ve ben de bu ifadeye katılmıyorum.
- I cannot under any circumstances believe, however, that we should become stronger without Great Britain.
- Ancak hiçbir koşul altında Büyük Britanya olmadan daha güçlü olmamız gerektiğine inanmıyorum.
- Yet again, I must reiterate that we cannot have strong institutions with weak policies.
- Yine tekrar belirtmeliyim ki, zayıf politikalarla güçlü kurumlara sahip olamayız.
- We need a stronger diplomatic mechanism.
- Daha güçlü bir diplomatik mekanizmaya ihtiyacımız var.
- This is only possible if we have a strong Commission.
- Bu ancak güçlü bir Komisyona sahip olursak mümkün olabilir.
- As many will know, I have always been a strong supporter of closer transatlantic relations.
- Pek çok kişinin bileceği üzere, her zaman daha yakın transatlantik ilişkilerin güçlü bir destekçisi oldum.
- However, we need to give stronger direction to the Commission and Member States on many of the issues.
- Ancak birçok konuda Komisyon ve Üye Devletlere daha güçlü bir yön vermemiz gerekiyor.
- The ECB must be a strong body, with greater autonomy from the governments of the EU's Member States.
- AMB, AB Üye Devletlerinin hükümetlerinden daha fazla özerkliğe sahip güçlü bir organ olmalıdır.
- The euro must remain a stable and strong currency.
- Avro istikrarlı ve güçlü bir para birimi olarak kalmalıdır.
- The EU will maintain its strong commitment to Macedonia and will actively support a government amenable to reforms.
- AB, Makedonya'ya olan güçlü bağlılığını sürdürecek ve reformlara yatkın bir hükümeti aktif olarak destekleyecektir.
- Whoever maintains that elephants are in a strong position is mistaken.
- Her kim fillerin güçlü bir konumda olduğunu iddia ediyorsa yanılıyor.
- The majority in our group favours good, strong and neighbourly relations founded upon a privileged partnership.
- Grubumuzdaki çoğunluk, ayrıcalıklı bir ortaklığa dayanan iyi, güçlü ve komşuluk ilişkilerinden yanadır.
- He is quite strong, he is quite popular.
- Oldukça güçlü, oldukça popüler.
- This will put the European Union in a strong position in Cancún.
- Bu, Avrupa Birliği'ni Cancún'da güçlü bir konuma getirecektir.
- In my view, this presupposes strong and independent consumer protection organisations.
- Benim görüşüme göre bu, güçlü ve bağımsız tüketici koruma kuruluşlarını gerektirir.
- What is achieved by the arrogance of the strong towards the weak?
- Güçlünün güçsüze karşı olan küstahlığı neye yarar ki?
- We shall need the Parliament's strongest support to overcome that resistance to change.
- Değişime karşı bu direncin üstesinden gelmek için Parlamentonun güçlü desteğine ihtiyacımız olacak.
- You serve these citizens with a strong, united NATO.
- Bu vatandaşlara güçlü ve birleşik bir NATO ile hizmet ediyorsunuz.
- We need Europe to be stronger and more determined.
- Avrupa'nın daha güçlü ve daha kararlı olmasına ihtiyacımız var.
- Iraq is offering strong, often heroic resistance.
- Irak güçlü ve çoğu zaman kahramanca bir direniş gösteriyor.
- The strong role of Parliament in the legislative process will in no way be undermined.
- Parlamentonun yasama sürecindeki güçlü rolü hiçbir şekilde zayıflatılmayacaktır.
- In both our cities we have strong small and medium-sized enterprises, and that is also Europe's strength.
- Her iki şehrimizde de güçlü küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz var ve bu aynı zamanda Avrupa'nın da gücüdür.
- We are well placed to give a strong lead to others.
- Diğerlerine güçlü bir liderlik yapmak için iyi bir konumdayız.
- They require strong political will, great determination and also great skill.
- Güçlü bir siyasi irade, büyük bir kararlılık ve aynı zamanda büyük bir beceri gerektirir.
- This means that strong initiatives must be taken in this area.
- Bu da bu alanda güçlü girişimlerde bulunulması gerektiği anlamına gelmektedir.
- Unlike its predecessors, the current American administration shows little interest in a strong and united Europe.
- Seleflerinin aksine mevcut Amerikan yönetimi güçlü ve birleşik bir Avrupa'ya pek ilgi göstermiyor.
- I repeat my strong support for the UN-led fact-finding mission to Jenin.
- Cenin'e yönelik BM öncülüğündeki bilgi toplama misyonuna verdiğim güçlü desteği yineliyorum.
- This resolution could be even stronger but I give it my hearty backing.
- Bu karar daha da güçlü olabilirdi ancak ben bu kararı yürekten destekliyorum.
- We must send a very strong and clear message in this regard.
- Bu konuda çok güçlü ve net bir mesaj göndermeliyiz.
- While I fully support the Lisbon aims, we need a stronger commitment by the Member States.
- Lizbon hedeflerini tamamen desteklemekle birlikte Üye Devletler tarafından daha güçlü bir taahhüde ihtiyacımız var.
- This decision requires, of necessity, strong support from the European Community.
- Bu karar, Avrupa Topluluğu'nun güçlü desteğini gerektirmektedir.
- Making peace also requires a strong, functioning and accountable Palestinian Authority.
- Barışın sağlanması için güçlü, işleyen ve hesap verebilir bir Filistin Yönetimi de gereklidir.
- The HACCP (Hazard Analysis and Critical Control Points) system has already provoked strong feelings.
- HACCP (Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları) sistemi zaten güçlü duygular uyandırmıştı.
- There are strong requirements on the suppliers of electricity to inform customers in the contracts.
- Sözleşmelerde elektrik tedarikçilerinin müşterileri bilgilendirmesi yönünde güçlü şartlar bulunmaktadır.
- The Netherlands is one of the countries that have conducted a strong monetary policy for years.
- Hollanda yıllardır güçlü bir para politikası yürüten ülkelerden biridir.
- The Palestinians also need a strong voice to negotiate with Israel.
- Filistinlilerin de İsrail ile müzakere edebilmek için güçlü bir sese ihtiyacı var.
- Why is it so serious? Because at the moment we do not have any stronger instruments.
- Bu neden bu kadar ciddi? Çünkü şu anda elimizde daha güçlü enstrümanlar yok.
- Moreover, Europe displays strong regional differences in the supply of capital.
- Ayrıca, Avrupa sermaye arzında güçlü bölgesel farklılıklar göstermektedir.
- It is therefore vital that the accounting officer has a strong and independent position.
- Bu nedenle muhasebe memurunun güçlü ve bağımsız bir konuma sahip olması hayati önem taşımaktadır.
- The Stability and Growth Pact should thus become both stronger and more flexible at the same time.
- İstikrar ve Büyüme Paktı böylece aynı anda hem daha güçlü hem de daha esnek hale gelmelidir.
- We are maintaining a strong commitment in Central Europe.
- Orta Avrupa'da güçlü bir kararlılık sergilemeye devam ediyoruz.
- The emissions trading scheme is a centrepiece of that action and a strong signal of that commitment.
- Emisyon ticareti programı bu eylemin en önemli parçasıdır ve bu taahhüdün güçlü bir işaretidir.
- The Commission has strong institutional powers, which it could use to actively drive the IPP process.
- Komisyon, IPP sürecini aktif bir şekilde yönlendirmek için kullanabileceği güçlü kurumsal yetkilere sahiptir.
- A significantly stronger commitment is required in this area than is currently the case.
- Bu alanda şu anda olduğundan çok daha güçlü bir kararlılık gerekmektedir.
- The United Kingdom should not become a member of Eurojust and should retain its own strong resistance to terrorism.
- Birleşik Krallık Eurojust'a üye olmamalı ve terörizme karşı kendi güçlü direnişini sürdürmelidir.
- It is high time that strong sanctions were imposed.
- Güçlü yaptırımların uygulanmasının tam zamanıdır.
- It is now up to the Council, and the Council alone, to issue strong instructions in order to restore some balance.
- Artık dengeyi yeniden tesis etmek için güçlü talimatlar vermek Konseye ve sadece Konsey'e düşmektedir.
- I would have preferred a stronger instrument, with immediate effect.
- Derhal yürürlüğe girecek daha güçlü bir aracı tercih ederdim.
- We all, both members and candidates for membership, want a stronger Europe.
- Hem üyeler hem de üye adayları olarak hepimiz daha güçlü bir Avrupa istiyoruz.
- There need to be very strong reasons for imposing any such restrictions.
- Bu tür kısıtlamaların uygulanması için çok güçlü nedenlerin olması gerekir.
- I should like to thank Parliament for its very strong interest in safeguarding and preserving the ICC.
- Parlamento'ya UCM'nin korunması ve muhafaza edilmesine gösterdiği güçlü ilgi için teşekkür etmek isterim.
- There is a very strong gender dimension to the pension issue.
- Emeklilik meselesinin çok güçlü bir toplumsal cinsiyet boyutu vardır.
- There seems to be a strong body of opinion in favour of what the Commission proposed earlier.
- Görünen o ki Komisyonun daha önceki önerisi lehinde güçlü bir görüş birliği var.
- These great continents are linked by very strong bilateral agreements.
- Bu büyük kıtalar çok güçlü ikili anlaşmalarla birbirine bağlıdır.
- This is the strong political message the House is sending out to the Member States.
- Meclis'in Üye Devletlere gönderdiği güçlü siyasi mesaj budur.
- I remain a strong advocate for the provision of a high-quality European public service.
- Yüksek kaliteli bir Avrupa kamu hizmetinin sağlanmasının güçlü bir savunucusu olmaya devam ediyorum.
- We are always talking about a much stronger partnership between Europe and Russia.
- Her zaman Avrupa ve Rusya arasında çok daha güçlü bir ortaklıktan bahsediyoruz.
- The accession of the candidate countries with their strong skills base will offer the Union enormous opportunities.
- Güçlü yetenek altyapısına sahip aday ülkelerin katılımı Birliğe muazzam fırsatlar sunacaktır.
- The strong Europeanism of Italy and of its democratically elected government is indisputable.
- İtalya'nın ve demokratik yollarla seçilmiş hükümetinin güçlü Avrupacılığı tartışılmazdır.
- I know that you also place a strong emphasis on this.
- Sizin de buna güçlü bir vurgu yaptığınızı biliyorum.
- It is to be feared that the next step will be for the law of the strongest to even acquire some sort of legitimacy.
- Bir sonraki adımın, en güçlülerin hukukunun bir tür meşruiyet kazanması olacağından korkulmalıdır.
- The candidate countries are enjoying strong economic growth and will be able to accommodate their own citizens.
- Aday ülkeler güçlü ekonomik büyümenin tadını çıkarmaktadır ve böylece kendi vatandaşlarını barındırabileceklerdir.
- We want a strong Europe, a Europe as strong as steel.
- Güçlü bir Avrupa istiyoruz, çelik kadar güçlü bir Avrupa.
- We want a strong Europe, a Europe as strong as steel.
- Biz güçlü bir Avrupa istiyoruz, çelik kadar güçlü bir Avrupa.
- This requires strong and unassailable partnership with the United States.
- Bu da ABD ile güçlü ve tartışılmaz bir ortaklık gerektirmektedir.
- I must issue a strong warning against doing any such thing.
- Böyle bir şey yapılmaması konusunda güçlü bir uyarıda bulunmak zorundayım.
- A strong training network would make it possible to remove such obstacles, so let us get one connected up.
- Güçlü bir eğitim ağı bu tür engelleri ortadan kaldırmayı mümkün kılacaktır, bu nedenle bir tane kuralım.
- In my country fisherwomen represent all that is strongest and most courageous.
- Benim ülkemde balıkçı kadınlar en güçlü ve en cesur olan her şeyi temsil ederler.
- Europe is strong when united, but when fragmented is weak.
- Avrupa birleştiğinde güçlüdür ancak parçalandığında zayıftır.
- Another important point in the outcome is a strong definition of self-employment.
- Sonuçtaki bir diğer önemli nokta da serbest meslek kavramının güçlü bir şekilde tanımlanmasıdır.
- The stronger our internal market, the stronger is Europe's position in the world, and the more independent we are.
- İç pazarımız ne kadar güçlü olursa, Avrupa'nın dünyadaki konumu da o kadar güçlü olur ve o kadar bağımsız oluruz.
- Strong, national and Community incentives must therefore be put in place.
- Bu nedenle güçlü, ulusal ve Topluluk teşvikleri devreye sokulmalıdır.
- Without a strong economy, environmental protection is impossible.
- Güçlü bir ekonomi olmadan çevrenin korunması mümkün değildir.
- We are fortunate in that the economic and social structure of our countries is strong and resilient.
- Ülkelerimizin ekonomik ve sosyal yapısı güçlü ve dayanıklı olduğu için şanslıyız.
- Finally, our group agrees that strong international rules are needed to manage trade.
- Son olarak grubumuz ticareti yönetmek için güçlü uluslararası kurallara ihtiyaç olduğu konusunda hemfikirdir.
- Without stronger leadership from the EU, there can and will be no final agreement.
- AB'nin daha güçlü bir liderlik sergilememesi halinde nihai bir anlaşmaya varılamaz ve varılamayacaktır.
- We should play a strong and pro-active role in this context.
- Bu bağlamda güçlü ve pro-aktif bir rol oynamalıyız.
- The Commission must take very strong action against any Member States which do not comply.
- Komisyon, buna uymayan Üye Devletlere karşı çok güçlü önlemler almalıdır.
- One expects a stronger commitment on the part of the Commission for the Convention.
- Komisyondan Sözleşme için daha güçlü bir taahhüt beklenebilir.
- The strong, influential political Europe of the future cannot, however, be created with an anti-American stance.
- Ancak geleceğin güçlü ve etkili siyasi Avrupa'sı, Amerikan karşıtı bir duruşla yaratılamaz.
- We do not wish to touch the Director’s decision-making powers, but we need a stronger counterbalance.
- Direktörün karar alma yetkilerine dokunmak istemiyoruz, ancak daha güçlü bir karşı dengeye ihtiyacımız var.
- That would be a practical response and a strong political signal.
- Bu pratik bir yanıt ve güçlü bir siyasi sinyal olacaktır.
- I feel confident that we will see increased activity, and I hope stronger financial activity.
- Artan faaliyetler göreceğimizden eminim ve umarım daha güçlü finansal faaliyetler görürüz.
- There seems to be a strong body of opinion in favour of what the Commission proposed earlier.
- Görünen o ki Komisyon'un daha önceki önerisi lehinde güçlü bir görüş birliği var.
- A new government has taken over power, with strong support from the people.
- Halkın güçlü desteğini alan yeni bir hükümet iktidarı devraldı.
- They require strong political will, great determination and also great skill.
- Güçlü bir siyasi irade, büyük bir kararlılık ve aynı zamanda büyük bir beceri gerektirirler.
- There is a quite clear connection between strong vibrations and injury.
- Güçlü titreşimler ile yaralanma arasında oldukça açık bir bağlantı vardır.
- This is an important vector for tobacco promotion, and one that has strong cross-border implications.
- Bu, tütün promosyonu için önemli bir vektördür ve güçlü sınır ötesi etkileri vardır.
- The plan of action agreed at this special session contains strong elements aimed at combating child labour.
- Bu özel oturumda kabul edilen eylem planı, çocuk işçiliğiyle mücadeleye yönelik güçlü unsurlar içermektedir.
- Furthermore, this regulation will also put the consumer in a considerably stronger position.
- Ayrıca bu düzenleme tüketiciyi de oldukça güçlü bir konuma getirecektir.
- These are strong sanctions which can be requested by the Commission and which have been implemented.
- Bunlar Komisyon tarafından talep edilebilecek ve uygulanmış olan güçlü yaptırımlardır.
- A law which does not apply to the strong is extremely problematical.
- Güçlüler için geçerli olmayan bir yasa son derece sorunludur.
- On TRIPS, the EU should maintain a strong and determined leadership.
- TRIPS konusunda AB güçlü ve kararlı liderliğini sürdürmelidir.
- What is achieved by the arrogance of the strong towards the weak?
- Güçlünün güçsüze karşı küstahlığı neye yarar?
- In that case, it also deserves stronger support on our part.
- Bu durumda, bizim tarafımızdan daha güçlü bir desteği de hak etmektedir.
- I would point out that our position at Johannesburg was very strong but also very uncomfortable.
- Johannesburg'daki pozisyonumuzun çok güçlü ama aynı zamanda çok rahatsız edici olduğunu belirtmek isterim.
- Our democracy is also strong enough to enable its expedients to be discussed openly.
- Demokrasimiz aynı zamanda çıkarlarının açıkça tartışılmasına imkan verecek kadar da güçlüdür.
- I am confident we will get a strong majority for this tomorrow and it is absolutely right that we should.
- Yarın bunun için güçlü bir çoğunluk elde edeceğimizden eminim ve bunu yapmamız kesinlikle doğru olacaktır.
- That is why, alongside strong, unswayable managers, we also need clear framework conditions.
- Bu nedenle güçlü ve kararlı yöneticilerin yanı sıra net çerçeve koşullarına da ihtiyacımız var.
- We have strong views about terrorism.
- Terörizm konusunda güçlü görüşlerimiz var.
- Despite our differences of opinion, that which unites us is much stronger than that which divides us.
- Görüş farklılıklarımıza rağmen, bizi birleştiren şeyler bizi bölen şeylerden çok daha güçlüdür.
- It is important for us to have a strong and independent OLAF.
- Güçlü ve bağımsız bir Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Bürosu'na sahip olmak bizim için önemlidir.
- We want Europe to be strong on the world stage and, internally, to be structured on subsidiary lines.
- Avrupa'nın dünya sahnesinde güçlü olmasını ve kendi içinde de ikincil hatlar üzerinde yapılanmasını istiyoruz.
- But there is large scope for improvement and a very strong interest on both sides to move in that direction.
- Ancak iyileştirme için geniş bir alan ve bu yönde ilerlemek için her iki tarafta da çok güçlü bir ilgi var.
- The strong import increase and the ensuing rising trade balance deficit were the main causes of the deterioration.
- Güçlü ithalat artışı ve bundan dolayı yükselen dış ticaret açığı, bozulmanın temel nedenleriydi.
- Mr President-in-Office, you talked about strong European institutions.
- Sayın Dönem Başkanı, güçlü Avrupa kurumlarından bahsettiniz.
- I repeat my strong support for the UN-led fact-finding mission to Jenin.
- Cenin'e yönelik BM öncülüğündeki bilgi toplama misyonuna olan güçlü desteğimi yineliyorum.
- The United States wishes its agriculture to remain strong.
- Amerika Birleşik Devletleri tarımının güçlü kalmasını istiyor.
- We want to extend the existing sanctions to make them stronger and more effective.
- Mevcut yaptırımları daha güçlü ve etkili hale getirmek için genişletmek istiyoruz.
- It must be said that our fellow citizens can detect a strong smell of oil in this matter.
- Yurttaşlarımızın bu konuda güçlü bir petrol kokusu algılayabileceklerini söylemek gerekir.
- I am duty-bound to tell Parliament that the Commission has very strong concerns about this matter.
- Parlamento'ya Komisyon'un bu konuda çok güçlü endişeleri olduğunu söylemekle yükümlüyüm.
- But a strong signal of European support in this area will be both natural and expected in Genoa.
- Ancak Cenova'da Avrupa'nın bu alanda güçlü bir destek sinyali vermesi hem doğal hem de beklenen bir durum olacaktır.
- Classifying mountain regions as sensitive zones in the treaties would also give a strong signal with this in mind.
- Anlaşmalarda dağlık bölgelerin hassas bölgeler olarak sınıflandırılması da bu yönde güçlü bir sinyal verecektir.
- For this, we need a strong Europe and a strong United Nations.
- Bunun için güçlü bir Avrupa'ya ve güçlü bir Birleşmiş Milletlere ihtiyacımız var.
- Our citizens deserve a strong euro.
- Vatandaşlarımız güçlü bir Euro'yu hak ediyor.
- I want our Assembly to note that and take strong initiatives in this regard.
- Meclisimizin bunu not etmesini ve bu konuda güçlü girişimlerde bulunmasını istiyorum.
- We want a strong Commission which drives the European integration process forward.
- Avrupa entegrasyon sürecini ileriye götürecek güçlü bir Komisyon istiyoruz.
- There are few inhabitants who are therefore unable to form a strong lobby in terms of either numbers or wealth.
- Bu nedenle ne sayı ne de servet açısından güçlü bir lobi oluşturamayan az sayıda sakin vardır.
- That alone is the reason and trademark law cannot after all be stronger than competition law.
- Bu tek başına bir sebeptir ve marka hukuku neticede rekabet hukukundan daha güçlü olamaz.
- Fiscal performance in 2000 has been strong and the consolidation is proceeding even slightly faster than targeted.
- 2000 yılında mali performans güçlü olmuştur ve konsolidasyon hedeflenenden biraz daha bile hızlı ilerlemektedir.
- He sent a strong message to us to help him to establish peace as soon as possible.
- Barışın bir an önce tesis edilmesine yardımcı olmamız için bize güçlü bir mesaj gönderdi.
- The strong, broad-based peace camp there has not disappeared, but it has been reduced.
- Oradaki güçlü, geniş tabanlı barış kampı yok olmadı ama azaldı.
- The Nassauer report sent a strong political signal to the Council.
- Nassauer raporu Konsey'e güçlü bir siyasi sinyal göndermiştir.
- On behalf of the Presidency, I would like to express my thanks for this clear and strong message from Parliament.
- Başkanlık adına, Parlamento'dan gelen bu açık ve güçlü mesaj için teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
- Therefore, I also wanted to ensure that the report highlighted strong elements.
- Bu nedenle raporun güçlü unsurları vurguladığından da emin olmak istedim.
- I want to make stronger points about the Code of Administrative Behaviour.
- İdari Davranış Kuralları hakkında daha güçlü noktalara değinmek istiyorum.
- Of course, we see a stronger Europe as a condition for the very survival of Nato.
- Elbette daha güçlü bir Avrupa'yı NATO'nun varlığını sürdürebilmesi için bir koşul olarak görüyoruz.
- The strong role of Parliament in the legislative process will in no way be undermined.
- Parlamento'nun yasama sürecindeki güçlü rolü hiçbir şekilde zayıflatılmayacaktır.
- I repeat my strong support for the UN-led fact-finding mission to Jenin.
- BM öncülüğünde Cenin'e gönderilen bilgi toplama misyonuna olan güçlü desteğimi yineliyorum.
- We want a strong Commission President and a strong Commission.
- Güçlü bir Komisyon Başkanı ve güçlü bir Komisyon istiyoruz.
- The United Kingdom in particular has strong historical ties with India.
- Birleşik Krallık'ın özellikle Hindistan ile güçlü tarihi bağları vardır.
- We need strong signs and practical action.
- Güçlü işaretlere ve pratik eyleme ihtiyacımız var.
- We can back up these statements with a strong chain of evidence that could stand up in a court of law.
- Bu ifadeleri mahkemede geçerli olabilecek güçlü bir kanıt zinciriyle destekleyebiliriz.
- We must bring about a strong, powerful, and therefore democratic, political Europe.
- Güçlü, kuvvetli ve dolayısıyla demokratik bir siyasi Avrupa yaratmalıyız.
- I am counting on the Commission to protest in the strongest possible terms against this trial.
- Bu davayı mümkün olan en güçlü şekilde protesto etmek için Komisyon'a güveniyorum.
- The coastguard must be the strong arm of the agency for maritime safety.
- Sahil güvenlik, deniz güvenliği için kurumun güçlü kolu olmalıdır.
- The moderates are stronger, and we must give them our support.
- Ilımlılar daha güçlüdür ve onlara destek vermeliyiz.
- Again let me remind Parliament of the strong emphasis placed on the need for coherence.
- Bir kez daha Parlamento'ya tutarlılık ihtiyacına yapılan güçlü vurguyu hatırlatmak isterim.
- We want a strong Commission, which can act in an independent and neutral manner, but with political sense.
- Bağımsız ve tarafsız bir şekilde ancak siyasi bir anlayışla hareket edebilen güçlü bir Komisyon istiyoruz.
- We need a strong OLAF.
- Güçlü bir Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Bürosu'na ihtiyacımız var.
- After three years of strong growth, economic activity slowed down considerably since mid- 1998.
- Güçlü bir büyümenin yaşandığı üç yıldan sonra, ekonomik aktivite 1998 ortalarından itibaren önemli ölçüde yavaşladı.
- Control by the central administration over local government remains strong.
- Merkezi yönetimin yerel yönetim üzerindeki kontrolü güçlü olmaya devam etmektedir.
- In my view, this presupposes strong and independent consumer protection organisations.
- Benim görüşüme göre bu, güçlü ve bağımsız tüketici koruma örgütlerini öngörmektedir.
- Nonetheless, part of the balance can undoubtedly be restored by a strong civil society in the countries concerned.
- Bununla birlikte, söz konusu ülkelerde güçlü bir sivil toplum ile dengenin bir kısmı şüphesiz yeniden kurulabilir.
- So the case for harmonisation is obvious and is strong.
- Dolayısıyla, uyumlaştırma konusunda durum açıktır ve güçlüdür.
- She supported the Commission, saying that it ought to be strong, and I would not disagree with that statement.
- Güçlü olması gerektiğini söyleyerek Komisyon'u destekledi ve ben de bu ifadeye katılıyorum.
- Indeed, a strong Commission is necessary in order to preserve the institutional balance.
- Gerçekten de kurumsal dengenin korunması için güçlü bir Komisyon gereklidir.
- Clearly, two years ago, my arguments and political endeavours were not strong enough to convince the House.
- Açıkçası, iki yıl önce argümanlarım ve siyasi çabalarım Meclisi ikna edecek kadar güçlü değildi.
- The European Union is strong wherever the Monnet method is used.
- Avrupa Birliği, Monnet yönteminin kullanıldığı her yerde güçlüdür.
- But due to strong opposition from certain States, we have been unable to make much progress in this field.
- Ancak bazı Devletlerin güçlü muhalefeti nedeniyle bu alanda fazla ilerleme kaydedemedik.
- That is not a weak but, on the contrary, a strong position.
- Bu zayıf bir tutum değil, aksine güçlü bir tutumdur.
- The euro is strong against the dollar and there will be very little leeway.
- Euro, dolar karşısında güçlü ve çok az hareket alanı olacak.
- I am a strong supporter of a programme to help the many refugees in both Asia and Latin America.
- Hem Asya hem de Latin Amerika'daki çok sayıda mülteciye yardım edecek bir programın güçlü bir destekçisiyim.
- I am confident we will get a strong majority for this tomorrow and it is absolutely right that we should.
- Yarın bunun için güçlü bir çoğunluk elde edeceğimize dair kendime güveniyorum ve kesinlikle doğru olacaktır.
- Strong and combined international pressure of this kind is the only thing that can induce him to respond.
- Bu türden güçlü ve birleşik uluslararası baskı, onu yanıt vermeye teşvik edebilecek tek şeydir.
- The EU must therefore speak with one voice, and a strong one at that.
- Bu nedenle AB tek bir sesle ve güçlü bir sesle konuşmalıdır.
- There is a quite clear connection between strong vibrations and injury.
- Güçlü titreşimler ile yaralanmalar arasında oldukça açık bir bağlantı vardır.
- This would be a pity, as we need a strong Europe.
- Bu çok yazık olur, çünkü güçlü bir Avrupa'ya ihtiyacımız var.
- There are strong indications that Iraq produced more anthrax than it declared.
- Irak'ın beyan ettiğinden daha fazla şarbon ürettiğine dair güçlü göstergeler var.
- They worry me because we are heading for an economy which is no longer as strong.
- Beni endişelendiriyorlar çünkü artık eskisi kadar güçlü olmayan bir ekonomiye doğru gidiyoruz.
- I acknowledge Parliament's strong wish to reinforce Article 12 of the Seveso II Directive.
- Parlamento'nun Seveso II Direktifi'nin 12. Maddesini güçlendirmeye yönelik güçlü arzusunu kabul ediyorum.
- On the other hand, the link with asbestosis and mesothelioma is very strong.
- Öte yandan, asbestoz ve mezotelyoma ile bağlantı çok güçlüdür.
- I realise that there has been strong opposition to this.
- Buna karşı güçlü bir muhalefet olduğunun farkındayım.
- The Council needs to put strong pressure on the European Union.
- Konsey'in Avrupa Birliği üzerinde güçlü bir baskı oluşturması gerekiyor.
- It will be important for the Commission to study that carefully and bring forward stronger proposals to us.
- Komisyonun bunu dikkatle incelemesi ve bize daha güçlü öneriler getirmesi önemli olacaktır.
- The Union's faith in the multilateral approach, which it had ten years ago, is even stronger today.
- Birliğin on yıl önce sahip olduğu çok taraflı yaklaşıma olan inancı bugün daha da güçlüdür.
- How will this aim be achieved without a strong European commitment to biotechnologies?
- Biyoteknolojilere yönelik güçlü bir Avrupa taahhüdü olmadan bu amaca nasıl ulaşılacak?
- The PSE Group has taken a strong line to protect minors against harmful promotions relating to alcohol and tobacco.
- PSE Grubu, küçükleri alkol ve tütünle ilgili zararlı promosyonlara karşı korumak için güçlü bir çizgi izlemiştir.
- I should like to lend my strong support to this initiative.
- Bu girişime güçlü bir destek vermek isterim.
- However, despite strong economic relations, the EU does not have a single FTA in Asia.
- Ancak güçlü ekonomik ilişkilere rağmen AB'nin Asya'da tek bir STA'sı bulunmamaktadır.
- This is a very good system and we give our very strong support to the compromise that the main groups have reached.
- Bu çok iyi bir sistemdir ve ana grupların vardığı uzlaşmaya çok güçlü bir destek veriyoruz.
- Making peace also requires a strong, functioning and accountable Palestinian Authority.
- Barışın sağlanması aynı zamanda güçlü, işleyen ve hesap verebilir bir Filistin Yönetimi gerektirmektedir.
- The discussions have been intensive, complex and have often provoked strong emotional reactions and divided opinions.
- Tartışmalar yoğun ve karmaşık olmuş, çoğu zaman güçlü duygusal tepkilere ve görüş ayrılıklarına yol açmıştır.
- Regulation has to be maintained by having a strong public service element.
- Düzenleme, güçlü bir kamu hizmeti unsuruna sahip olarak sürdürülmelidir.
- These timber sales should be supported by strong media coverage in Member States.
- Bu kereste satışları Üye Devletlerde güçlü bir medya kapsamı ile desteklenmelidir.
- The report takes the side of the stronger against the weaker.
- Rapor, zayıf olana karşı güçlü olanın tarafını tutmaktadır.
- The presidency wants to speak for Europe as a union of countries with a common, strong voice and opinions.
- Başkanlık, ortak, güçlü bir sese ve görüşlere sahip bir ülkeler birliği olarak Avrupa adına konuşmak istiyor.
- A country that tolerates freedom of expression is a stronger country with better hope for the future.
- İfade özgürlüğüne hoşgörü gösteren bir ülke, geleceğe daha umutla bakan daha güçlü bir ülkedir.
- And what we teach is the strength of law, not the law of the strong.
- Ve bizim öğrettiğimiz şey hukukun gücüdür, güçlünün hukuku değil.
- We want a strong health programme as early as January 2002.
- Ocak 2002 gibi erken bir tarihte güçlü bir sağlık programı istiyoruz.
- We want to defend a strong euro and the stability of our new European currency.
- Güçlü bir Euro'yu ve yeni Avrupa para birimimizin istikrarını savunmak istiyoruz.
- This agreement sends a strong signal of the solidarity of European citizens with the Algerian people.
- Bu anlaşma, Avrupa vatandaşlarının Cezayir halkıyla dayanışmasına dair güçlü bir sinyal göndermektedir.
- It is indeed important for a strong and united Union to leave for Doha.
- Güçlü ve birleşik bir Birliğin Doha'ya gitmesi gerçekten de önemlidir.
- There are few inhabitants who are therefore unable to form a strong lobby in terms of either numbers or wealth.
- Bu nedenle ne sayı ne de servet açısından güçlü bir lobi oluşturamayan az sayıda sakin var.
- All Member States must be strong and confident enough to accept criticism.
- Tüm Üye Devletler eleştirileri kabul edecek kadar güçlü ve özgüvenli olmalıdır.
- I oppose this generalised anti-Americanism in the strongest possible terms.
- Bu genelleştirilmiş Amerikan karşıtlığına mümkün olan en güçlü şekilde karşı çıkıyorum.
- In the light of September 11, the Foster report is a strong contribution to the security of all EU citizens.
- 11 Eylül'ün ışığında Foster raporu tüm AB vatandaşlarının güvenliğine güçlü bir katkıdır.
- Its support in the Turkish Grand National Assembly (TGNA) is still strong.
- Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) desteği hâlâ güçlüdür.
- We share a strong set of values with the USA.
- ABD ile güçlü bir değerler dizisini paylaşıyoruz.
- The EU is the world's strongest trading block.
- AB dünyanın en güçlü ticaret bloğudur.
- The proposals will put us in a stronger position in the World Trade Organisation negotiations.
- Bu teklifler bizi Dünya Ticaret Örgütü müzakerelerinde daha güçlü bir konuma getirecektir.
- According to opinion polls, support for the EU remains strong.
- Kamuoyu yoklamalarına göre AB'ye destek güçlü olmaya devam ediyor.
- I too believe it is important to send a strong signal to the forthcoming Council of Ministers.
- Ben de önümüzdeki Bakanlar Kuruluna güçlü bir sinyal göndermenin önemli olduğuna inanıyorum.
- The Palestinians also need a strong voice to negotiate with Israel.
- Filistinlilerin İsrail ile müzakere edebilecek güçlü bir sese de ihtiyacı var.
- We believe priority should be given to a strong and serious effort in terms of interinstitutional cooperation.
- Kurumlar arası işbirliği açısından güçlü ve ciddi bir çabaya öncelik verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
- The EPLP has supported this report at first reading but with the strong reservations set out here.
- EPLP bu raporu ilk okumada desteklemiş, ancak burada belirtilen güçlü çekinceleri koymuştur.
- We share a strong commitment to Third World development assistance and environmental protection.
- Üçüncü Dünya'ya yönelik kalkınma yardımı ve çevrenin korunması konularında güçlü bir kararlılığı paylaşıyoruz.
- Like many, if not all here, I am a strong supporter of this proposal.
- Buradaki herkes olmasa da pek çok kişi gibi ben de bu önerinin güçlü bir destekçisiyim.
- I am talking about the NATO alliance, with the United States of America as a strong ally.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin güçlü bir müttefik olduğu NATO ittifakından bahsediyorum.
- Indeed all speakers this evening have echoed this strong support.
- Aslında bu akşamki tüm konuşmacılar bu güçlü desteği yinelediler.
- As a strong supporter of the railways, I think this is a deplorable situation.
- Demiryollarının güçlü bir destekçisi olarak, bunun içler acısı bir durum olduğunu düşünüyorum.
- The European Parliament and the Commission have consistently been strong driving forces in the process of enlargement.
- Avrupa Parlamentosu ve Komisyon, genişleme sürecinde sürekli olarak güçlü itici güçler olmuştur.
- The presence of violence is strong everywhere.
- Şiddetin varlığı her yerde güçlüdür.
- Nonetheless, part of the balance can undoubtedly be restored by a strong civil society in the countries concerned.
- Bununla birlikte söz konusu ülkelerde güçlü bir sivil toplum ile dengenin bir kısmı şüphesiz yeniden kurulabilir.
- This initiative will allow us to guarantee a strong European regulator.
- Bu girişim güçlü bir Avrupa düzenleyicisini garanti altına almamızı sağlayacaktır.
- Let us have a slimmer, but at the same time stronger, EU.
- Daha ince ama aynı zamanda daha güçlü bir AB'ye sahip olalım.
- It would have been best to adopt a strong position in dealings with Turkey.
- Türkiye ile ilişkilerde güçlü bir tutum benimsemek en iyisi olurdu.
- Together, we can build a greater, more independent, stronger Union.
- Birlikte daha büyük, daha bağımsız ve daha güçlü bir Birlik inşa edebiliriz.
- In Iran, for example, there are very strong views about the Taliban.
- Örneğin İran'da Taliban hakkında çok güçlü görüşler var.
- This would send a strong message to the European citizens that we are taking their concerns seriously.
- Bu, Avrupa vatandaşlarına endişelerini ciddiye aldığımıza dair güçlü bir mesaj gönderecektir.
- It is precisely because I want a strong, authoritative Commission that I am saying this.
- Bunu tam da güçlü ve yetkili bir Komisyon istediğim için söylüyorum.
- I fully share the strong opinions expressed on this issue in this House tonight.
- Bu gece bu Mecliste bu konuda ifade edilen güçlü görüşleri tamamen paylaşıyorum.
- In my view, this presupposes strong and independent consumer protection organisations.
- Benim görüşüme göre bu, güçlü ve bağımsız tüketici koruma örgütlerini gerektirir.
- We have always been strong advocates of the reunification of Europe.
- Biz her zaman Avrupa'nın yeniden birleşmesinin güçlü savunucuları olduk.
- In February, Parliament was given quite strong support by the Commission on this issue.
- Şubat ayında Parlamentoya bu konuda Komisyon tarafından oldukça güçlü bir destek verilmiştir.
- That is not a weak but, on the contrary, a strong position.
- Bu zayıf değil, aksine güçlü bir tutumdur.
- You also noticed how just how strong expectations of Europe still were.
- Avrupa'dan beklentilerin hala ne kadar güçlü olduğunu da fark ettiniz.
- Nevertheless, this goal cannot be met without the strong commitment of the international community.
- Bununla birlikte uluslararası toplumun güçlü taahhüdü olmadan bu hedefe ulaşılamaz.
- This is still the current CFSP's strongest asset.
- Bu hala mevcut ODGP'nin en güçlü yönüdür.
- The euro will be a strong currency if Europe's economy is strong.
- Avrupa ekonomisi güçlü olduğu takdirde Avro da güçlü bir para birimi olacaktır.
- Apparently, the postal service is a very strong lobby, and rightly so.
- Görünüşe göre, posta servisi çok güçlü bir lobi ve haklı olarak da öyle.
- The United Kingdom is a strong supporter of the Single European Sky concept.
- Birleşik Krallık Tek Avrupa Hava Sahası konseptinin güçlü bir destekçisidir.
- I am pleased to note that there is strong support for the proposal, with only a small number of amendments.
- Sadece az sayıda değişiklikle teklife güçlü bir destek verildiğini belirtmekten memnuniyet duyuyorum.
- Strong, national and Community incentives must therefore be put in place.
- Bu nedenle güçlü, ulusal ve Topluluk teşvikleri uygulanmalıdır.
- In that respect, we are a strong Parliament and a strong delegation in the negotiations.
- Bu açıdan güçlü bir Parlamento ve müzakerelerde güçlü bir delegasyonuz.
- On TRIPS, the EU should maintain strong and determined leadership.
- Ticaretle Bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Anlaşması hususunda AB güçlü ve kararlı liderliğini sürdürmelidir.
- It is therefore vital that the accounting officer has a strong and independent position.
- Bu nedenle muhasebe memurunun güçlü ve bağımsız bir konumda olması hayati önem taşımaktadır.
- Unlike its predecessors, the current American administration shows little interest in a strong and united Europe.
- Seleflerinin aksine, mevcut Amerikan yönetimi güçlü ve birleşik bir Avrupa'ya pek ilgi göstermiyor.
- Our democracy is also strong enough to enable its expedients to be discussed openly.
- Demokrasimiz, çıkarlarının açıkça tartışılmasına imkan verecek kadar da güçlüdür.
- If his support cannot be strong, it can at least be mild!
- Eğer desteği güçlü olamıyorsa, en azından ılımlı olabilir!
- An enlarged Europe should result in a stronger international presence.
- Genişlemiş bir Avrupa daha güçlü bir uluslararası varlıkla sonuçlanmalıdır.
- For that reason, there should now be strong support for the political process that has been started.
- Bu nedenle, başlatılan siyasi sürece artık güçlü bir destek verilmelidir.
- The European Union has taken a strong lead.
- Avrupa Birliği güçlü bir liderlik sergiledi.
- I am a strong supporter of cooperation between peoples.
- Ben halklar arasındaki işbirliğinin güçlü bir destekçisiyim.
- In the nineteenth century, when there were no strong unions, factory inspectors helped workers.
- Güçlü sendikaların olmadığı on dokuzuncu yüzyılda fabrika müfettişleri işçilere yardımcı oluyordu.
- The candidate countries are enjoying strong economic growth and will be able to accommodate their own citizens.
- Aday ülkeler güçlü ekonomik büyümenin tadını çıkarıyor ve kendi vatandaşlarını barındırabilecekler.
- This will be one of the strong points of the Ministerial Conference.
- Bu, Bakanlar Konferansının güçlü noktalarından biri olacaktır.
- On 21 November, Parliament made a strong statement on the Prestige accident.
- 21 Kasım'da Parlamento Prestige kazasıyla ilgili güçlü bir açıklama yaptı.
- The fight for human rights is seemingly strongest when solemn speeches have to be made.
- İnsan hakları için verilen mücadelenin en güçlü olduğu zamanlar, ciddi konuşmaların yapılması gereken zamanlardır.
- I would like to express my strong support for the report.
- Rapora güçlü desteğimi ifade etmek isterim.
- As you know, the European Parliament has been a strong supporter of this agreement from the outset.
- Bildiğiniz üzere Avrupa Parlamentosu başından beri bu anlaşmanın güçlü bir destekçisi olmuştur.
- As MEPs, we see how strong the lobbying is in other areas.
- Avrupa Parlamentosu üyeleri olarak, lobiciliğin diğer alanlarda ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz.
- We therefore need to press ahead with modernising our economies in order to achieve stronger growth.
- Dolayısıyla daha güçlü bir büyüme elde edebilmek için ekonomilerimizi modernize etmeye devam etmeliyiz.
- All Member States must, by their very nature, be strong and confident enough to accept criticism.
- Tüm Üye Devletler, doğaları gereği, eleştirileri kabul edebilecek kadar güçlü ve özgüvenli olmalıdır.
- The Commission must have a strong role to play in this process.
- Komisyon bu süreçte güçlü bir rol oynamalıdır.
- We know the Americans are the strongest.
- Amerikalıların en güçlüler olduğunu biliyoruz.
- There is a very strong consumer case to be made for changing the current system which is in operation.
- Uygulanmakta olan mevcut sistemin değiştirilmesi için çok güçlü bir tüketici gerekçesi bulunmaktadır.
- This represents a strong commitment which will help us to move the partnership forward on a daily basis.
- Bu, ortaklığı günlük bazda ileriye taşımamıza yardımcı olacak güçlü bir taahhüdü temsil etmektedir.
- We have always been strong advocates of the reunification of Europe.
- Bizler her zaman Avrupa'nın yeniden birleşmesinin güçlü savunucuları olduk.
- It is in the interests of the new Member States to want a strong Community.
- Güçlü bir Topluluk istemek yeni Üye Devletlerin de çıkarınadır.
- This will put the European Union in a strong position in Cancún.
- Bu da Avrupa Birliği'ni Cancún'da güçlü bir konuma getirecektir.
- We have the strong support of our citizens and businesses.
- Vatandaşlarımızın ve işletmelerimizin güçlü desteğine sahibiz.
- We need stronger companies in Europe.
- Avrupa'da daha güçlü şirketlere ihtiyacımız var.
- This is only possible if we have a strong Commission.
- Bu da ancak güçlü bir Komisyona sahip olmamızla mümkündür.
- I left it with a strong and clear mandate to conclude the enlargement negotiations.
- Genişleme müzakerelerini sonuçlandırmak üzere güçlü ve net bir yetki ile görevi bıraktım.
- This resolution could be even stronger but I give it my hearty backing.
- Bu karar daha da güçlü olabilirdi ama ben yine de yürekten destekliyorum.
- As such, this issue deserves strong attention and more activity.
- Dolayısıyla bu mesele güçlü bir dikkati ve daha fazla faaliyeti hak etmektedir.
- In Copenhagen, a strong and positive signal will be sent to the Turkish politicians and population.
- Kopenhag'da Türk siyasetçilerine ve halkına güçlü ve olumlu bir sinyal gönderilecektir.
- It is to be feared that the next step will be for the law of the strongest to even acquire some sort of legitimacy.
- Korkarız ki bir sonraki adım en güçlülerin hukukunun bir tür meşruiyet kazanması olacaktır.
- The Stability and Growth Pact should thus become both stronger and more flexible at the same time.
- Dolayısıyla İstikrar ve Büyüme Paktı aynı anda hem daha güçlü hem de daha esnek hale gelmelidir.
- Working together makes us strong, instead of everyone being against everyone else and opposing anything new.
- Herkesin birbirine karşı olması ve yeni olan her şeye karşı çıkması yerine birlikte çalışmak bizi güçlü kılar.
- MThe signal we got from Luxembourg yesterday was a strong and positive one.
- Dün Lüksemburg'dan aldığımız sinyal güçlü ve olumlu bir sinyaldi.
- I left it with a strong and clear mandate to conclude the enlargement negotiations.
- Genişleme müzakerelerini sonuçlandırmak üzere güçlü ve kesin bir talimatla görevi bıraktım.
- The report takes the side of the stronger against the weaker.
- Rapor, zayıflara karşı güçlülerin tarafını tutuyor.
- We will have strong views about the importance of trying to find political solutions to some problems.
- Bazı sorunlara siyasi çözümler bulmaya çalışmanın önemi konusunda güçlü görüşlere sahip olacağız.
- However, war is considered to be the last resort and our peacekeeping measures must therefore be strong and unified.
- Ancak, savaş en son çare olarak kabul edilir ve bu nedenle barışı koruma tedbirlerimiz güçlü ve birleşik olmalıdır.
- We shall need the Parliament's strongest support to overcome that resistance to change.
- Değişime karşı direncin üstesinden gelebilmek için Parlamentonun güçlü desteğine ihtiyacımız var.
- This would be a pity, as we need a strong Europe.
- Güçlü bir Avrupa'ya ihtiyacımız olduğu için bu üzücü olur.
- It has strong, big and fast movements.
- Güçlü, cesur ve hızlı hareketleri vardır.
- They are fast, strong, agile, and have enhanced senses.
- Süratli, güçlü, çevikler ve duyuları da gelişmiş.
- Sadly, neither French nor history were our strong suits.
- Ne yazık ki ne Fransızca ne de tarih bizim güçlü yanlarımızdı.
- Lisa, you may want to consider using a stronger deodorant.
- Lisa, daha güçlü bir deodorant kullanmayı bir düşün istersen.
- I'll bet that iron guy's strong and could knock down a whole building.
- Bahse girerim o demir adam çok güçlüdür ve bütün bir binayı yıkabilir.
- Yes, a strong perfume smell can cause me pain.
- Evet, güçlü bir parfüm kokusu bana ızdırap verebilir.
- That is why truth temporarily defeated is stronger than evil triumphant.
- İşte bu yüzden geçici olarak mağlup edilen hakikat, muzaffer olan kötülükten daha güçlüdür.
- A strong example of this is a drunkard or drug addict.
- Bunun güçlü bir örneği bir ayyaş ya da uyuşturucu bağımlısıdır.
- I'm sorry, that cold medicine is really very strong.
- Üzgünüm, o soğuk algınlığı ilacı gerçekten çok güçlü.
- They are fast, strong, agile, and have enhanced senses.
- Hızlıdırlar, güçlüdürler, çeviktirler ve gelişmiş duyuları vardır.
- I want someone strong, for the work is hard.
- İş ağır olduğu için güçlü birini istiyorum.
- Lisa, you may want to consider using a stronger deodorant.
- Lisa, daha güçlü bir deodorant kullanmayı düşünebilirsin.
- Relationships are much stronger when they are based on truth and honesty.
- İlişkiler gerçeğe ve dürüstlüğe dayandığında çok daha güçlüdür.
- I'm sorry, that cold medicine is really very strong.
- Üzgünüm, şu soğuk algınlığı ilacı gerçekten çok güçlü.
- If it's not too strong, some can ride it out.
- Eğer çok güçlü değilse, bazıları bunu atlatabilir.
- The prospects for peace, this time seem stronger than ever.
- Bu kez barış ihtimali her zamankinden daha güçlü görünüyor.
- Sadly, neither French nor history were our strong suits.
- Ne yazık ki ne Fransa bizim güçlü yanımızdı, ne de tarih.
- Yes, a strong perfume smell can cause me pain.
- Evet, güçlü bir parfüm kokusu bana acı verebilir.
- They are fast, strong, agile, and have enhanced senses.
- Hızlı, güçlü, çevik ve gelişmiş duyulara sahipler.
- The two of them began to see a lot more of one another and a strong relationship developed.
- İkisi birbirlerini çok daha fazla görmeye başladı ve aralarında güçlü bir ilişki gelişti.
- I want to be strong and tall and powerful.
- Güçlü, uzun ve kuvvetli biri olmak istiyorum.
- Relationships are much stronger when they are based on truth and honesty.
- İlişkiler doğruluk ve dürüstlüğe dayandığında çok daha güçlüdür.
- I'll bet that iron guy's strong and could knock down a whole building.
- Bahse girerim o demir adam güçlüdür ve koca bir binayı yıkabilir.
- However, their passion and belief were stronger than that fear.
- Ancak onların tutkusu ve inancı bu korkudan daha güçlüydü.
- From kratos meaning strength for its strong, hard wood.
- Dayanıklı, sert ahşabı olduğu için güçlü anlamına gelen kratos'tan.
- I want to be strong and tall and powerful.
- Güçlü, uzun boylu ve kuvvetli olmak istiyorum.
- When it comes to attracting job seekers, having a strong employment brand and marketing it is crucial.
- Konu iş arayanları çekmek olduğunda, güçlü bir istihdam markasına sahip olmak ve bunu pazarlamak çok önemlidir.
- The prospects for peace, this time seem stronger than ever.
- Bu defa barış umudu her zamankinden daha güçlü görünüyor.
- Yes, a strong perfume smell can cause me pain.
- Evet, güçlü bir parfüm kokusu bana acı çektirebilir.
- On the whole, however, our partnership is strong.
- Ancak bütüne bakarsak ortaklığımız güçlü.
- On the whole, however, our partnership is strong.
- Ancak genel olarak ortaklığımız güçlü.
- A strong woman doesn't get easily disturbed by these things.
- Güçlü bir kadın böyle şeylerden kolay kolay rahatsız olmaz.
- He also had a strong motive to want him dead.
- Onun ölmesini istemek için de güçlü bir nedeni vardı.
- From kratos meaning strength for its strong, hard wood.
- Dayanıklı, sert ahşabı nedeniyle güçlü anlamına gelen kratos'tan.
- I want someone strong, for the work is hard.
- Güçlü birini istiyorum çünkü iş ağır.
- The prospects for peace, this time seem stronger than ever.
- Barış umutları bu sefer her zamankinden daha güçlü görünüyor.
- I want someone strong, for the work is hard.
- Güçlü birini istiyorum, iş ağır çünkü.
- They're not strong enough to attack two people at once.
- Aynı anda iki kişiye saldıracak kadar güçlü değiller.
- That team has a strong lineup.
- Bu takımın güçlü bir kadrosu var.
- There were once a King and a Queen, and they had a son called Sigurd, who was very strong and active, and good-looking.
- Bir zamanlar bir kral ve bir kraliçe varmış ve Sigurd adında çok güçlü, enerjik ve yakışıklı bir oğulları olmuş.
- I'm feeling stronger.
- Daha güçlü hissediyorum.
- Tom is strong enough to do that by himself.
- Tom, bunu kendi başına yapacak kadar güçlüdür.
- I feel strong.
- Kendimi güçlü hissediyorum.
- He's not tall, but strong.
- Uzun boylu değil ama güçlü.
- Fadil became very confident and strong.
- Fadıl kendinden çok emin ve güçlü oldu.
- Tom and Mary are both really strong, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten çok güçlüler, değil mi?
- Tigers are bigger and stronger than cats.
- Kaplanlar kedilerden daha büyük ve güçlüdür.
- I have never been particularly strong in mathematics.
- Matematikte hiçbir zaman özellikle güçlü olmadım.
- His handshake is very strong.
- Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- I'm the strongest.
- Ben en güçlüyüm.
- He comes on strong.
- O, güçlüdür.
- He has a strong will.
- Güçlü bir iradesi var.
- Sami was stronger than Layla.
- Sami, Layla'dan daha güçlüydü.
- That woman has a strong personality.
- Bu kadının güçlü bir kişiliği var.
- Together we are stronger.
- Birlikte daha güçlüyüz.
- He has a strong sense of responsibility.
- Güçlü bir sorumluluk duygusu var.
- A strong army protected the city.
- Güçlü bir ordu şehri koruyordu.
- Tom is really strong, isn't he?
- Tom gerçekten güçlü, değil mi?
- He is short, but strong.
- O kısa, ama güçlüdür.
- You're very strong, aren't you?
- Çok güçlüsün, değil mi?
- Tom is strong.
- Tom güçlü.
- This girl is much stronger than him.
- Bu kız ondan çok daha güçlü.
- My brother is stronger than me.
- Erkek kardeşim benden güçlüdür.
- I still feel strong.
- Hala güçlü hissediyorum.
- Time tames the strongest grief.
- Zaman en güçlü kederi yumuşatır.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
- Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- He is stronger than ever.
- O, her zamankinden daha güçlüdür.
- I have a strong will.
- Benim güçlü bir iradem var.
- Hunger is perhaps the strongest of all human drives.
- Açlık belki de tüm insan dürtülerinin en güçlüsüdür.
- Taro has a strong sense of responsibility.
- Taro'nun güçlü bir sorumluluk duygusu var.
- Tom is a strong guy.
- Tom güçlü bir adam.
- He's stronger than you.
- O senden daha güçlüdür.
- You're stronger than you think.
- Düşündüğünden daha güçlüsün.
- Although he is very old, he is strong.
- Çok yaşlı olmasına rağmen güçlüdür.
- A strong yen is shaking the economy.
- Güçlü yen ekonomiyi sarsmaktadır.
- What a strong wind!
- Ne güçlü bir rüzgar!
- Tom is strong enough to do that by himself.
- Tom bunu kendi başına yapabilecek kadar güçlü.
- They saw it as the brave act of a strong man.
- Bunu güçlü bir adamın cesur bir hareketi olarak gördüler.
- Love is strong, but money is stronger.
- Aşk güçlüdür, ama para daha güçlüdür.
- Tom is stronger than you think.
- Tom düşündüğünden daha güçlü.
- You're stronger than her.
- Sen ondan daha güçlüsün.
- My son thinks women are stronger than men.
- Oğlum kadınların erkeklerden daha güçlü olduklarını düşünüyor.
- Tom is a strong guy, isn't he?
- Tom güçlü bir adam, değil mi?
- It's clear that there's a rather strong disagreement between the two.
- İkisi arasında oldukça güçlü bir anlaşmazlık olduğu açık.
- Tom isn't strong enough to fight.
- Tom dövüşecek kadar güçlü değil.
- It's quite strong.
- Oldukça güçlüdür.
- She's a woman with a strong personality.
- Güçlü bir kişiliği olan bir kadın.
- Tom started off strong.
- Tom güçlü başladı.
- Taro has a really strong sense of responsibility.
- Taro'nun gerçekten güçlü bir sorumluluk anlayışı var.
- Tom is a lot stronger than I thought.
- Tom düşündüğümden çok daha güçlü.
- You're stronger than Tom.
- Sen Tom'dan daha güçlüsün.
- Layla was a pretty strong political figure in the city.
- Leyla şehirde çok güçlü bir siyasi figürdü.
- It is not the strongest of the species that survives, not the most intelligent, but the one most responsive to change.
- Türler arasında en güçlü olan değil, en zeki olan değil, değişime en duyarlı olan hayatta kalır.
- She's a woman with a strong personality.
- O, güçlü kişilikli bir kadın.
- He's strong and sexy.
- Güçlü ve seksi.
- It has a big whirlpool and a strong current.
- Büyük bir girdap ve güçlü bir akıntı vardı.
- Hunger is one of the strongest griefs.
- Açlık en güçlü kederlerden biridir.
- The president seemed strong.
- Başkan güçlü görünüyordu.
- I'm not that strong.
- O kadar güçlü değilim.
- Tom's girlfriend is taller, stronger, and smarter than he is.
- Tom'un kız arkadaşı ondan daha uzun, daha güçlü ve daha zeki.
- Tom is stronger than Mary.
- Tom Mary'den daha güçlüdür.
- I think that Tom is strong.
- Bence Tom güçlü biri.
- Tom has a strong sense of responsibility.
- Tom'un güçlü bir sorumluluk duygusu var.
- Tom doesn't seem very strong.
- Tom çok güçlü görünmüyor.
- You're stronger today.
- Bugün daha güçlüsün.
- Their bond was strong.
- Bağları güçlüydü.
- You're stronger than Tom is, aren't you?
- Tom'dan daha güçlüsün, değil mi?
- Tom is much stronger than I am.
- Tom benden çok daha güçlü.
- Are you really as strong as you say you are?
- Olduğunu söylediğin kadar gerçekten güçlü müsün?
- Cardboard is stronger than paper.
- Karton kağıttan daha güçlüdür.
- Fadil's meds were very strong.
- Fadıl'ın ilaçları çok güçlüydü.
- The flowers give off a strong odor.
- Çiçekler güçlü bir koku yayıyor.
- She was strong enough to run a 10-mile race.
- On millik bir yarışı koşacak kadar güçlüydü.
- Hope is the only thing stronger than fear.
- Umut, korkudan daha güçlü olan tek şeydir.
- My grandfather does moderate exercise every morning, which is why he is strong and healthy.
- Büyükbabam her sabah orta düzeyde egzersiz yapıyor, bu yüzden güçlü ve sağlıklı.
- Logic is obviously your strong point.
- Belli ki mantık sizin güçlü noktanız.
- You're stronger than Tom is.
- Sen Tom'dan daha güçlüsün.
- The government adopted strong measures to fight inflation.
- Hükümet enflasyonla mücadele etmek için güçlü önlemleri benimsedi.
- I'm younger and stronger than you.
- Ben senden daha genç ve güçlüyüm.
- Tom felt strong.
- Tom kendini güçlü hissetti.
- I must admit that Tom is strong.
- Kabul etmeliyim ki Tom güçlü.
- My father is bigger and stronger than yours.
- Babam sizinkinden daha büyük ve daha güçlüdür.
- There's a very strong wind blowing.
- Esen çok güçlü bir rüzgar var.
- Layla was strong enough to swim across the river.
- Layla nehri yüzerek geçecek kadar güçlüydü.
- How did you get so strong?
- Nasıl bu kadar güçlü oldun?
- He has strong bones and teeth.
- Onun güçlü kemik ve dişleri var.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
- İki adam birbirini çok iyi anlıyordu ve birbirlerinin güçlü özelliklerine karşılıklı saygı duyuyorlardı.
- Denial is one of the strongest human defence mechanisms.
- İnkar, en güçlü insan savunma mekanizmalarından biridir.
- I'm not yet strong enough to do that.
- Henüz onu yapacak kadar güçlü değilim.
- He's stronger than you.
- Sizden daha güçlü.
- Tom is surprisingly strong.
- Tom şaşırtıcı derecede güçlü.
- He comes on strong.
- Güçlü geliyor.
- Tom is taller and stronger than Mary.
- Tom Mary'den daha uzun ve daha güçlüdür.
- The wind was so strong it blew Mary's umbrella inside out.
- Rüzgar o kadar güçlüydü ki Mary'nin şemsiyesini tersyüz etti.
- Layla was strong enough to swim across the river.
- Leyla nehri yüzerek geçecek kadar güçlüydü.
- Tom has a strong network of friends.
- Tom'un güçlü bir arkadaş çevresi var.
- She has a strong bias against abstract painting.
- Onun soyut resme karşı güçlü bir önyargısı var.
- The weak are food for the strong.
- Zayıflar güçlüler için besindir.
- He appears to be strong and healthy.
- O, güçlü ve sağlıklı gözüküyor.
- This luggage porter is very strong.
- Bu bagaj hamalı çok güçlü.
- Ammonia is a colorless liquid or gas with a very strong smell.
- Amonyak çok güçlü kokusu olan renksiz bir sıvı veya gazdır.
- You're stronger than him.
- Ondan daha güçlüsün.
- Women are often mentally stronger than men.
- Kadınlar genellikle zihinsel olarak erkeklerden daha güçlüdür.
- Strong as an oak.
- Bir meşe ağacı kadar güçlü.
- Tom has a strong personality.
- Tom'un güçlü bir kişiliği vardır.
- The boy is strong.
- Oğlan güçlü.
- Strong as an ox.
- Bir öküz kadar güçlü.
- He is strong as a horse.
- Bir at kadar güçlüdür.
- Tom is stronger than Mary, isn't he?
- Tom Mary'den daha güçlü, değil mi?
- Tom is a strong man, isn't he?
- Tom güçlü bir adam, değil mi?
- England always does well in the World Cup matches because of their strong defenders.
- İngiltere güçlü defans oyuncuları sayesinde Dünya Kupası maçlarında her zaman başarılı olur.
- Tom thinks he's stronger than I am.
- Tom benden daha güçlü olduğunu zanneder.
- His movies often feature strong female characters.
- Onun filmleri genellikle güçlü kadın karakterleri ön plana çıkarır.
- Tom is stronger than Mary, isn't he?
- Tom, Mary'den daha güçlü, değil mi?
- Tom is stronger than you.
- Tom senden daha güçlü.
- That which does not kill us makes us stronger.
- Bizi öldürmeyen şey bizi daha güçlü yapar.
- You're stronger than me.
- Sen benden daha güçlüsün.
- The strong winds were blowing.
- Güçlü rüzgarlar esiyordu.
- You don't know how strong I am.
- Benim ne kadar güçlü olduğumu bilmiyorsun.
- You're a strong person.
- Sen güçlü bir insansın.
- I feel very strong.
- Çok güçlü hissediyorum.
- We took strong measures to prevent it.
- Bunu önlemek için güçlü önlemler aldık.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
- İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- He is stronger than me.
- O benden daha güçlü.
- I'm not as strong a swimmer as I used to be.
- Ben eskisi kadar güçlü bir yüzücü değilim.
- Garlic gives off a strong odor.
- Sarımsak güçlü bir koku yayar.
- I'm way stronger than I used to be.
- Ben eskisinden çok daha güçlüyüm.
- She is strong enough to carry the suitcase.
- Bavulu taşıyacak kadar güçlü.
- Tom isn't very strong, is he?
- Tom çok güçlü değil, değil mi?
- Logic is not his strong suit.
- Mantık onun güçlü yanı değil.
- Is your father strong?
- Baban güçlü müdür?
- Tom's handshake is very strong.
- Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- He is as strong as ever.
- Her zamanki gibi güçlü.
- Tom is very strong, isn't he?
- Tom çok güçlü, değil mi?
- Tom isn't strong enough to lift that.
- Tom onu kaldıracak kadar güçlü değil.
- He is short, but strong.
- Kısa ama güçlü.
- I'm much stronger.
- Çok daha güçlüyüm.
- We're stronger.
- Daha güçlüyüz.
- I'm not yet strong enough to do that.
- Henüz bunu yapacak kadar güçlü değilim.
- Tom said that Mary was strong.
- Tom, Mary'nin güçlü olduğunu söyledi.
- Taro has a strong sense of responsibility.
- Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
- It has a big whirlpool and a strong current.
- Büyük bir girdabı ve güçlü bir akıntısı var.
- Tom is stronger than the rest of us.
- Tom hepimizden daha güçlü.
- I'm strong.
- Ben güçlüyüm.
- A strong wind stripped the trees of their leaves.
- Güçlü bir rüzgar ağaçların yapraklarını döktü.
- A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
- Yüksek tasarruf oranı, Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesinin bir faktörü olarak gösteriliyor çünkü bu, bol miktarda yatırım sermayesinin mevcut olduğu anlamına geliyor.
- We're learning how strong we can be.
- Ne kadar güçlü olabileceğimizi öğreniyoruz.
- You don't look that strong.
- O kadar güçlü görünmüyorsun.
- Tom never was strong.
- Tom hiçbir zaman güçlü olmadı.
- Tom isn't that strong.
- Tom o kadar güçlü değildir.
- Who's stronger, you or me?
- Sen mi daha güçlüsün, ben mi?
- An elephant is a strong animal.
- Bir fil güçlü bir hayvandır.
- Generally speaking, men are stronger than women.
- Genelde erkekler kadınlardan daha güçlüdür.
- Tom is the strongest.
- Tom en güçlüsü.
- Logic is not his strong suit.
- Mantık onun güçlü yönü değil.
- You're stronger than the rest of us.
- Sen hepimizden daha güçlüsün.
- You're stronger than Tom.
- Siz Tom'dan daha güçlüsünüz.
- We want to be strong.
- Güçlü olmak istiyoruz.
- This string is strong.
- Bu ip güçlü.
- Tom doesn't look very strong.
- Tom çok güçlü görünmüyor.
- Big men are not always strong.
- Cüsseli erkekler her zaman güçlü değildir.
- Tom is a very strong man.
- Tom, çok güçlü bir adam.
- I know that you're strong, but political pressure is even stronger.
- Senin güçlü olduğunu biliyorum ama politik baskı daha güçlüdür.
- Just be strong.
- Güçlü ol.
- His handshake is too strong.
- Onun tokalaşması çok güçlü.
- He has a strong body.
- Güçlü bir bedeni var.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
- Dürüst, güçlü ve karar vermeye istekliydi.
- They're all strong.
- Hepsi güçlü.
- Tom has a strong network of friends.
- Tom güçlü bir arkadaş ağına sahiptir.
- The elderly man takes strong drugs for his heart.
- Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
- The athlete had a strong build.
- Sporcu güçlü bir yapıya sahipti.
- Strong winds accompanied the rain.
- Güçlü rüzgarlar yağmura eşlik etti.
- He is stronger than I am.
- O benden daha güçlüdür.
- Men are physically stronger than women.
- Erkekler fiziksel olarak kadınlardan daha güçlüdür.
- Tom said he feels strong.
- Tom güçlü hissettiğini söyledi.
- Tom has a strong grip.
- Tom'un güçlü bir tutuşu var.
- I think Tom is strong.
- Bence Tom güçlü.
- I felt really fit and strong.
- Kendimi çok formda ve güçlü hissettim.
- I'm counting on you to be strong.
- Güçlü olacağına güveniyorum.
- Don't ever forget how much stronger Tom is than you are.
- Tom'un senden ne kadar güçlü olduğunu asla unutma.
- My dad is stronger than your dad.
- Benim babam senin babandan daha güçlü.
- Do you think Tom is strong enough to lift that by himself?
- Sence Tom bunu tek başına kaldırabilecek kadar güçlü mü?
- Tom stayed strong.
- Tom güçlü kaldı.
- Tom has a very strong handshake.
- Tom'un çok güçlü bir el sıkışması var.
- They have a strong program.
- Onların güçlü bir programı var.
- A chain is no stronger than its weakest link.
- Bir zincir en zayıf halkasından daha güçlü değildir.
- You're stronger than him.
- Sen ondan daha güçlüsün.
- She's strong and sexy.
- O güçlü ve seksi.
- My father used to be a strong man.
- Babam güçlü bir adamdı.
- Good is stronger than evil.
- İyi, kötüden daha güçlüdür.
- Several politicians exerted strong pressure on the committee.
- Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
- Joe is physically stronger than Shane.
- Joe fiziksel olarak Shane'den daha güçlü.
- Only the strongest survive.
- Sadece en güçlüler hayatta kalır.
- The government adopted strong measures to fight inflation.
- Hükümet enflasyonla mücadele için güçlü tedbirler aldı.
- Tom thinks he's stronger than I am.
- Tom, benden daha güçlü olduğunu düşünüyor.
- What are your strong points?
- Güçlü yanlarınız neler?
- Tom is really strong.
- Tom gerçekten güçlü.
- He was strong, with broad shoulders and dark eyes.
- Prens güçlüymüş, geniş omuzları ve koyu renk gözleri varmış.
- Tom is so strong.
- Tom çok güçlü.
- Are you strong enough to do that by yourself?
- Bunu kendiniz yapacak kadar güçlü misiniz?
- Tom has a strong sense of duty.
- Tom'un güçlü bir görev anlayışı vardır.
- It already faced a strong fight against the European Allies.
- Avrupalı Müttefiklere karşı çoktan güçlü bir mücadele başlamıştı.
- Tom is small, but strong.
- Tom küçük ama güçlü.
- The British would need strong leadership.
- İngilizlerin güçlü bir liderliğe ihtiyacı vardı.
- Men are stronger than women.
- Erkekler kadınlardan daha güçlüdür.
- Tom is young and strong.
- Tom genç ve güçlü.
- I'm not strong.
- Güçlü değilim.
- My antipathy toward telemarketers is so strong that I am often rude to them.
- Tele-pazarlamacılara karşı antipatim o kadar güçlüdür ki onlara karşı genellikle kaba davranırım.
- They're strong.
- Onlar güçlü.
- He is tall and strong.
- O, uzun ve güçlüdür.
- He is stronger than I am.
- Benden daha güçlü.
- Mathematics is his strongest subject.
- Matematik onun en güçlü olduğu derstir.
- Jim Waller is a strong candidate for the post of sales manager.
- Jim Waller, satış yöneticisi görevi için güçlü bir adaydır.
- Sami had strong feelings for Layla.
- Sami'nin Leyla için güçlü duyguları vardı.
- Tom is the strongest person I know.
- Tom tanıdığım en güçlü insan.
- He's very strong.
- O çok güçlü.
- You'll be stronger together.
- Birlikte daha güçlü olacaksınız.
- Tom is quite strong, isn't he?
- Tom oldukça güçlü, değil mi?
- Tom has a very strong handshake.
- Tom'un çok güçlü bir tokalaşması vardır.
- There is a strong bond between the brothers.
- Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ var.
- You look strong.
- Güçlü görünüyorsun.
- That's not my strong suit.
- Bu benim güçlü yanım değil.
- Strong as an oak.
- Bir meşe kadar güçlü.
- Dan had a strong faith in God.
- Dan'in güçlü bir Tanrı inancı vardı.
- Mary is tall and strong.
- Mary uzun boylu ve güçlü.
- Tom is strong, but Mary is stronger.
- Tom güçlü, ama Mary daha güçlü.
- Tom is always strong.
- Tom her zaman güçlüdür.
- Every man has his own strong points.
- Her insanın kendine özgü güçlü yanları vardır.
- I'm stronger than you.
- Ben senden daha güçlüyüm.
- The deer is faster than it is strong.
- Geyik güçlü olduğundan daha hızlıdır.
- The strong yen was advantageous to our company.
- Güçlü yen firmamız için avantajlıydı.
- Tom is quite strong.
- Tom oldukça güçlüdür.
- Big men are not always strong.
- İri adamlar her zaman güçlü olmazlar.
- Jim Waller is a strong candidate for the post of sales manager.
- Jim Waller, satış müdürlüğü için güçlü bir aday.
- The strong should take care of the weak.
- Güçlüler zayıflara bakmalıdır.
- Your team is stronger than ours.
- Senin takım bizimkinden daha güçlü.
- Tom is tall and strong.
- Tom uzun boylu ve güçlü.
- Everyone has their own strong and weak points.
- Herkesin kendi güçlü ve zayıf noktaları vardır.
- Tom looks strong.
- Tom güçlü görünüyor.
- He had a strong stance on the subject.
- Bu konuda güçlü bir duruşu vardı.
- He was the strongest candidate for the position.
- Pozisyon için en güçlü aday oydu.
- Tom isn't strong enough to do that.
- Tom onu yapacak kadar güçlü değil.
- Sami is strong enough to do that.
- Sami bunu yapabilecek kadar güçlü.
- He appears to be strong and healthy.
- Güçlü ve sağlıklı görünüyor.
- He is not strong as before.
- Eskisi kadar güçlü değil.
- I'm not that strong.
- Ben o kadar güçlü değilim.
- You are twice as strong as me.
- Sen benden iki kat daha güçlüsün.
- Tom is stronger than Mary.
- Tom, Mary'den daha güçlü.
- I've never felt stronger.
- Hiç daha güçlü hissetmedim.
- Tom needs you to be strong right now.
- Tom'un şimdi güçlü olmana ihtiyacı var.
- This will make us stronger.
- Bu bizi daha güçlü yapacak.
- We need a strong person to lead our nation.
- Ulusumuza yol gösterecek güçlü bir kişiye ihtiyacımız var.
- Tom is extremely strong.
- Tom son derece güçlü.
- Does Tom think he's still the strongest one here?
- Tom hâlâ buradaki en güçlü kişinin kendisi olduğunu mu düşünüyor?
- Do you think you're strong enough to do that?
- Bunu yapabilecek kadar güçlü olduğunu düşünüyor musun?
- He has a strong personality.
- Onun güçlü bir kişiliği vardır.
- The strong yen was advantageous to our company.
- Güçlü yen şirketimiz için avantajlıydı.
- The strong must help the weak.
- Güçlüler zayıflara yardımcı olmalıdır.
- I know that you're strong, but political pressure is even stronger.
- Güçlü olduğunu biliyorum ama politik baskı daha da güçlü.
- The attorney has strong evidence that she is innocent.
- Avukatın onun masum olduğuna dair güçlü kanıtları var.
- There was a strong wind that day.
- O gün güçlü bir rüzgar vardı.
- Tom and Mary are both quite strong, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça güçlüler, değil mi?
- That woman has a strong personality.
- O kadının güçlü bir kişiliği var.
- Tom and Mary are much stronger than we are.
- Tom ve Mary bizden çok daha güçlüler.
- They're strong.
- Güçlüler.
- He has strong bones and teeth.
- Güçlü kemikleri ve dişleri var.
- She has a strong bias against abstract painting.
- Soyut resme karşı güçlü bir önyargısı var.
- They have a strong program.
- Güçlü bir programları var.
- Tom said Mary wasn't very strong.
- Tom Mary'nin çok güçlü olmadığını söyledi.
- Sami started getting a strong hatred for Muslims.
- Sami Müslümanlara karşı güçlü bir nefret duymaya başladı.
- Tom has a strong connection with nature.
- Tom'un doğa ile güçlü bir bağı var.
- He has a strong body.
- Güçlü bir vücudu var.
- Are they all strong?
- Onların hepsi güçlü mü?
- Which is your stronger language?
- En güçlü diliniz hangisi?
- Tom wasn't strong enough to lift the box by himself.
- Tom kutuyu kendi başına kaldıracak kadar güçlü değildi.
- Tom has a strong personality.
- Tom'un güçlü bir kişiliği var.
- This girl is much stronger than him.
- Bu kız ondan çok daha güçlüdür.
- We have a very strong community.
- Biz çok güçlü bir topluluğuz.
- Sami smelt a strong odor.
- Sami güçlü bir koku aldı.
- He was small, but strong.
- O küçük, ama güçlüydü.
- Tom isn't big, but he's strong.
- Tom iri değildir, ama güçlüdür.
- He is not strong as before.
- O, eskisi gibi güçlü değil.
- Tom is taller and stronger than John.
- Tom John'dan daha uzun boylu ve daha güçlüdür.
- His movies often feature strong female characters.
- Filmlerinde genellikle güçlü kadın karakterlere yer verir.
- The blast was very strong.
- Patlama çok güçlüydü.
- He has a strong personality.
- Güçlü bir kişiliği var.
- Sami had strong feelings for Layla.
- Sami'nin Leyla için güçlü hisleri vardı.
- The ship made slow progress against the strong wind.
- Gemi, güçlü rüzgara karşı yavaş ilerledi.
- My brother is small but strong.
- Erkek kardeşim küçük ama güçlüdür.
- He was not considered a strong leader.
- Güçlü bir lider olarak görülmüyordu.
- Are they all strong?
- Hepsi güçlü mü?
- That team has strong players.
- Bu takımın güçlü oyuncuları var.
- They carried on with the plan in spite of strong objections to it.
- Güçlü itirazlara rağmen planı uygulamaya devam ettiler.
- He has a strong personality.
- Güçlü bir kişiliğe sahip.
- My brother is stronger than me.
- Kardeşim benden daha güçlü.
- We need strong leaders who are not afraid to stand up to political correctness.
- Politik doğrulukları savunmaya korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
- What doesn't kill us only makes us stronger.
- Bizi öldürmeyen şey sadece daha güçlü yapar.
- The Catholic Church had a strong grip on society.
- Katolik Kilisesi'nin toplum üzerinde güçlü bir etkisi vardı.
- I have a strong will.
- Güçlü bir iradem var.
- Every mistake made me stronger.
- Her hata beni daha güçlü yaptı.
- This flower gives off a strong fragrance.
- Bu çiçek güçlü bir koku yayıyor.
- I feel a strong attachment to this house.
- Bu eve güçlü bir sevgi bağı hissediyorum.
- Tom is a lot stronger than me.
- Tom benden çok daha güçlü.
- I'm stronger than Tom.
- Ben Tom'dan daha güçlüyüm.
- Tom has strong religious beliefs.
- Tom'un güçlü dini inançları var.
- What are your strong points?
- Güçlü yönleriniz nelerdir?
- Her emotion was too strong for words.
- Duyguları kelimelerle ifade edilemeyecek kadar güçlüydü.
- If you are strong, I am strong.
- Sen güçlüysen, ben de güçlüyüm.
- Tom is a lot stronger than Mary.
- Tom Mary'den çok daha güçlüdür.
- I think we're going to have a very strong team.
- Bence çok güçlü bir takım olacağız.
- Tom is strong, but Mary is stronger.
- Tom güçlüdür ama Mary daha güçlüdür.
- I'm the strongest.
- En güçlü benim.
- Which is your stronger language?
- Hangisi senin daha güçlü dilin?
- Tom doesn't seem so strong.
- Tom çok güçlü görünmüyor.
- The radio station broadcasts a very strong signal.
- Radyo istasyonu çok güçlü bir sinyal yayınlıyor.
- Tom is tall, and strong, too.
- Tom uzundur ve ayrıca güçlüdür.
- Hard times create strong men, strong men create good times, good times create weak men, and weak men create hard times.
- Zor zamanlar güçlü insanları, güçlü insanlar huzurlu zamanları, huzurlu zamanlar zayıf insanları ve zayıf insanlar da zor zamanları yaratır.
- Love is stronger than death.
- Aşk ölümden daha güçlüdür.
- That man is strong.
- O adam güçlü.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
- Ülkenin ticaret dengesi geçen yıl ihracatın güçlü olması, ithalatın ise sabit kalması nedeniyle iyileşti.
- Tom is much stronger than me.
- Tom benden çok daha güçlü.
- I had no idea Tom was so strong.
- Tom'un bu kadar güçlü olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.
- That woman has a strong personality.
- O kadın, güçlü bir kişiliğe sahiptir.
- He had a strong alibi.
- Onun güçlü bir mazereti vardı.
- Tom is a strong kid.
- Tom güçlü bir çocuk.
- He has a strong constitution.
- Güçlü bir bünyesi var.
- You are twice as strong as I am.
- Benden iki kat daha güçlüsün.
- He has very strong arms.
- Çok güçlü kolları var.
- Tom isn't any stronger than me.
- Tom benden daha güçlü değil.
- He's strong and sexy.
- O güçlü ve seksi.
- There is a strong bond between the brothers.
- Kardeşler arasında güçlü bir bağ var.
- Who is stronger, you or Tom?
- Kim daha güçlüdür, sen mi yoksa Tom mu?
- We are a lot stronger than you thought.
- Biz senin düşündüğünden çok daha güçlüyüz.
- For a strong immune system, drink plenty of liquids, eat a balanced diet and pay attention to your sleeping patterns.
- Güçlü bir bağışıklık sistemi için bol sıvı tüketin, dengeli beslenin, uyku düzeninize dikkat edin.
- Tom was always the strong one.
- Tom her zaman güçlü olandı.
- That team has strong players.
- O takımın güçlü oyuncuları var.
- Please choose a stronger password.
- Lütfen daha güçlü bir şifre seç.
- Try to be strong.
- Güçlü olmaya çalış.
- That tendency is strong among Americans.
- O eğilim Amerikalılar arasında güçlüdür.
- I want to become both physically and mentally stronger.
- Hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha güçlü olmak istiyorum.
- I feel very strong.
- Kendimi çok güçlü hissediyorum.
- The squirrel advanced against the strong wind.
- Sincap güçlü rüzgara karşı ilerledi.
- Hercules had strong muscles.
- Herkül'ün güçlü kasları vardı.
- He is strong as a horse.
- O, bir at kadar güçlüdür.
- He looks strong.
- O güçlü görünüyor.
- Do you think you're strong?
- Güçlü olduğunu düşünüyor musun?
- Tom has a strong handshake.
- Tom'un güçlü bir tokalaşması var.
- Young girls' desire for slim figures is strong.
- Genç kızların ince vücut arzusu güçlüdür.
- I'm not strong enough to do this.
- Bunu yapacak kadar güçlü değilim.
- You have to be strong.
- Güçlü olmak zorundasın.
- That strong light blinds me.
- Bu güçlü ışık beni kör eder.
- You need to have strong thigh muscles to skate.
- Paten yapmak için güçlü uyluk kaslarının olması gerekir.
- Eat your vegetables so that you will grow up to be big and strong.
- Sebzelerini ye ki büyüyünce büyük ve güçlü olasın.
- Are you strong enough to lift that by yourself?
- Onu tek başına kaldıracak kadar güçlü müsün?
- He looks strong.
- Güçlü görünüyor.
- You need to eat if you want to get strong.
- Güçlü olmak istiyorsan yemek yemen gerek.
- Tom was a strong man.
- Tom güçlü bir adamdı.
- Fear of communism was very strong at that time.
- O dönemde komünizm korkusu çok güçlüydü.
- Tom was much stronger when he was younger.
- Tom gençken çok daha güçlüydü.
- Is your father strong?
- Babanız güçlü mü?
- Tom doesn't know how strong you are.
- Tom senin ne kadar güçlü olduğunu bilmiyor.
- We're stronger and safer together.
- Birlikte daha güçlü ve daha güvendeyiz.
- Tom has a strong network of friends.
- Tom'un güçlü bir arkadaş ağı var.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
- Tom isn't very strong.
- Tom çok güçlü değil.
- The Germans had strong defenses.
- Almanların güçlü savunmaları vardı.
- We need a strong person to lead our nation.
- Ulusumuza liderlik edecek güçlü birine ihtiyacımız var.
- Tom is tall, and strong, too.
- Tom uzun boylu ve güçlüdür de.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
- O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- Tom is tall and strong.
- Tom uzun ve güçlüdür.
- Buildings are much stronger now than they used to be.
- Binalar şimdi eskisinden çok daha güçlü.
- You've got a strong will.
- Güçlü bir iradeye sahipsin.
- In those days, Germany had a strong army.
- O günlerde Almanya'nın güçlü bir ordusu vardı.
- I'm not very strong.
- Çok güçlü değilim.
- But it's very strong actually.
- Ama o aslında çok güçlüdür.
- You don't look very strong.
- Çok güçlü görünmüyorsun.
- Which is your strongest language?
- Hangisi senin en güçlü dilin?
- We've been matched up with some strong teams this year.
- Bu yıl bazı güçlü takımlarla eşleştik.
- I'm really strong.
- Ben gerçekten güçlüyüm.
- Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong.
- İster Lions'ı ister Tigers'ı kazanacak olarak seçin, sonuç, başa baş olacaktır çünkü her iki takım da eşit derecede güçlüdür.
- It made us stronger.
- Bu bizi daha güçlü yaptı.
- Please choose a stronger password.
- Lütfen daha güçlü bir şifre seçin.
- You're twice as strong as me.
- Sen benden iki kat daha güçlüsün.
- Tom said Mary wasn't very strong.
- Tom, Mary'nin çok güçlü olmadığını söyledi.
- Because all of the teams in the Premier League are really strong, the goal difference is usually small.
- Premier Lig'deki tüm takımlar gerçekten güçlü olduğu için gol farkı genellikle az oluyor.
- Jamal seems very strong and professional.
- Jamal çok güçlü ve profesyonel görünüyor.
- The Belgians were the strongest of all the Gauls.
- Belçikalılar Galyalıların en güçlüleriydi.
- Tom never was strong.
- Tom asla güçlü değildi.
- Tom isn't any stronger than I am.
- Tom benden daha güçlü değil.
- We need strong leaders who are not afraid of standing up to political correctness.
- Politik doğruculuğa karşı durmaktan korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
- We defy our foes, for our passion makes us strong!
- Düşmanlarımıza meydan okuyoruz, çünkü tutkumuz bizi güçlü kılıyor!
- She has a very strong personality.
- Çok güçlü bir kişiliği vardır.
- They said his army was not strong enough to attack.
- Ordusunun saldıracak kadar güçlü olmadığını söylediler.
- You were so strong.
- Çok güçlüydün.
- You're stronger than Tom.
- Tom'dan daha güçlüsün.
- Tom is tall and also strong.
- Tom uzun boylu ve aynı zamanda güçlü.
- Tom isn't strong enough to do that.
- Tom bunu yapacak kadar güçlü değil.
- Tom is tall and also strong.
- Tom uzundur ve ayrıca güçlüdür.
- What doesn't kill you makes you stronger.
- Seni öldürmeyen seni daha güçlü yapar.
- They began with a strong attack against the enemy.
- Düşmana karşı güçlü bir saldırıyla başladılar.
- Whatever doesn't kill us only makes us stronger.
- Bizi öldürmeyen her şey bizi daha güçlü yapar.
- A strong draft's blowing in through that window.
- Şu pencereden içeri güçlü bir hava akımı giriyor.
- Tom's girlfriend is taller, stronger, and smarter than he is.
- Tom'un kız arkadaşı ondan daha uzun boylu, daha güçlü, ve daha zeki.
- Mary has a strong personality.
- Mary güçlü bir kişiliğe sahiptir.
- What's your strongest language?
- En güçlü diliniz hangisi?
- Why are men strong even if they're slender?
- Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdürler?
- Tom is so strong.
- Tom çok güçlüdür.
- Tom wasn't that strong.
- Tom o kadar güçlü değildi.
- Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
- I'm not very strong.
- Ben çok güçlü değilim.
- Sulfuric acid is stronger than acetic acid.
- Sülfürik asit, asetik asitten daha güçlüdür.
- Tom is coming on too strong.
- Tom çok güçlü geliyor.
- Tom is stronger than anybody else here.
- Tom buradaki başka birinden daha güçlüdür.
- The influence of the strong yen on the Japanese economy has become very serious.
- Güçlü yenin Japon ekonomisi üzerindeki etkisi çok ciddi hale geldi.
- You're stronger than me.
- Benden daha güçlüsün.
- Stand strong behind your father's decisions.
- Babanın kararlarının arkasında güçlü dur.
- A lion is certainly much stronger than a sole hyena but there were three times as many hyenas there as lions.
- Bir aslan kesinlikle tek sırtlandan çok daha güçlüdür ancak orada aslanların üç katı kadar fazla sırtlan vardı.
- Who's stronger, you or me?
- Kim daha güçlü, sen mi ben mi?
- What's your strongest language?
- En güçlü diliniz nedir?
- Because all of the teams in the Premier League are really strong, the goal difference is usually small.
- Premier Lig'deki takımların hepsi gerçekten güçlü olduklarından, gol farkları genellikle küçüktür.
- Your perfume is really strong.
- Parfümün gerçekten çok güçlü.
- We're stronger and safer together.
- Birlikte daha güçlü ve güvendeyiz.
- Elves have a strong connection to nature.
- Elflerin doğayla güçlü bir bağı vardır.
- At that time, we were young and strong.
- O zamanlar genç ve güçlüydük.
- I would like to travel in foreign countries while the yen is strong.
- Yen güçlüyken yabancı ülkelere seyahat etmek istiyorum.
- That woman is strong.
- Şu kadın güçlüdür.
- You'll be stronger together.
- Birlikte daha güçlü olursunuz.
- He made me see what Life is, and what Death signifies, and why Love is stronger than both.
- Bana Hayat'ın ne olduğunu, Ölüm'ün ne anlama geldiğini, ve Sevgi'nin neden ikisinden de güçlü olduğunu gösterdi.
- That flower has a strong smell.
- O çiçeğin güçlü bir kokusu var.
- I'm way stronger than I used to be.
- Eskiden olduğumdan çok daha güçlüyüm.
- I have courage and a strong will.
- Cesaretim ve güçlü bir iradem var.
- Are you strong enough to lift that by yourself?
- Onu tek başına kaldırabilecek kadar güçlü müsün?
- The strong wind indicates that a storm is coming.
- Güçlü rüzgar bir fırtınanın geleceğini gösterir.
- They had their houses destroyed by a strong earthquake.
- Evleri güçlü bir deprem tarafından yok edildi.
- Turkey was stronger than Greece.
- Türkiye Yunanistan'dan daha güçlüydü.
- My father used to be a strong man.
- Babam eskiden güçlü bir adamdı.
- He's big and strong.
- O büyük ve güçlü.
- I felt strong.
- Ben güçlü hissettim.
- I feel strong.
- Güçlü hissediyorum.
- The strongest drive in human nature is the wish to be important.
- İnsan doğasındaki en güçlü dürtü önemli olma isteğidir.
- Turkey was stronger than Greece.
- Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü.
- I think you're a lot stronger than you think you are.
- Bence düşündüğünden çok daha güçlüsün.
- Men are usually physically stronger than women.
- Erkekler genellikle fiziksel olarak kadınlardan daha güçlüdür.
- Tom's pulse is still strong.
- Tom'un nabzı hala güçlü.
- He's very strong.
- Çok güçlüdür.
- You're young and strong.
- Sen gençsin ve güçlüsün.
- Tom wasn't strong enough to lift the box by himself.
- Tom kutuyu tek başına kaldıracak kadar güçlü değildi.
- He was a strong boy, full of life, before he was stricken with the plague.
- O, vebaya kapılmadan önce güçlü bir çocuktu, hayat doluydu.
- Only the strong can afford to be wrong.
- Sadece güçlüler yanılmayı göze alabilir.
- Watching this type of video requires a strong stomach.
- Bu tür bir video izlemek güçlü bir mide gerektirir.
- Although he is very old, he is strong.
- Çok yaşlı olmasına rağmen, güçlü birisi.
- The Catholic Church had a strong grip on society.
- Katolik Kilisesi toplum üzerinde güçlü bir etkiye sahipti.
- He has a very strong Bahian accent.
- Onun çok güçlü bir Bahian aksanı var.
- Do you think that you're strong enough to do that?
- Bunu yapabilecek kadar güçlü olduğunu düşünüyor musun?
- Tom has strong determination.
- Tom'un güçlü bir kararlılığı var.
- Her emotion was too strong for words.
- Onun duygusu sözler için çok güçlüydü.
- The rope wasn't strong enough to support him.
- Halat onu taşıyacak kadar güçlü değildi.
- I have a strong backhand.
- Güçlü bir backhand'im var.
- The current is very strong.
- Akıntı çok güçlü.
- I still feel strong.
- Hâlâ güçlü hissediyorum.
- You're the strong one.
- Güçlü olan sensin.
- He had his hat blown off by the strong wind.
- Güçlü rüzgar yüzünden şapkasını uçurdu.
- During mating season many animals exude strong fragrances.
- Çiftleşme mevsiminde birçok hayvan güçlü kokular yayar.
- Do you think I look strong?
- Güçlü göründüğümü düşünüyor musun?
- That strong light blinds me.
- Bu güçlü ışık beni kör ediyor.
- He has a strong body.
- O güçlü bir gövdeye sahip.
- He's stronger than you.
- Senden daha güçlü.
- We'll have to take strong measures.
- Güçlü önlemler almak zorunda kalacağız.
- The attorney has strong evidence that she is innocent.
- Onun masum olduğuna dair avukatın güçlü kanıtları var.
- He's not tall, but strong.
- O uzun boylu değil ama güçlü.
- I have a strong backhand.
- Güçlü bir ters vuruşum var.
- He had not been a strong president.
- Güçlü bir başkan olmamıştı.
- I'm stronger than yesterday.
- Dünden daha güçlüyüm.
- This boy has a strong and healthy body.
- Bu oğlanın güçlü ve sağlıklı bir vücudu var.
- Tom isn't strong enough to win.
- Tom kazanacak kadar güçlü değil.
- When I got to the airport, there was a strong wind.
- Havaalanına ulaştığımda, güçlü bir rüzgar vardı.
- Eat your vegetables so that you will grow up to be big and strong.
- Büyük ve güçlü olmak için büyüyebilesin diye sebzelerini ye.
- I'll become stronger.
- Daha güçlü olacağım.
- He was small, but strong.
- Küçük ama güçlüydü.
- Both far-left and far-right German political parties are at their strongest in the former East German states.
- Hem aşırı sol hem de aşırı sağ Alman siyasi partileri eski Doğu Alman eyaletlerinde en güçlü durumdalar.
- This luggage porter is very strong.
- Bu bagaj taşıyıcı çok güçlüdür.
- Tom is stronger than the rest of us.
- Tom geri kalanımızdan daha güçlü.
- Calm is a virtue of the strong.
- Sakinlik güçlülerin erdemidir.
- I'm not strong.
- Ben güçlü değilim.
- The radio station broadcasts a very strong signal.
- Radyo istasyonu çok güçlü bir sinyal yayıyor.
- He has a strong constitution.
- Onun güçlü bir bünyesi var.
- He's strong enough to lift that.
- Onu kaldıracak kadar güçlü.
- He has a strong mind.
- Güçlü bir zihni var.
- Tom is stronger than I am.
- Tom benden daha güçlü.
- She has a strong dislike of insects.
- Böceklere karşı güçlü bir nefret besliyor.
- This rope is strong, isn't it?
- Bu ip güçlüdür, değil mi?
- We've been matched up with some strong teams this year.
- Biz bu yıl bazı güçlü takımlarla eşleştik.
- Tom is taller and stronger than John.
- Tom, John'dan daha uzun ve daha güçlüydü.
- She has a strong personality.
- Güçlü bir kişiliği var.
- Does Tom think he's still the strongest one here?
- Tom hala buradaki en güçlü adam olduğunu mu düşünüyor?
- The wind is really strong outside.
- Rüzgar dışarıda gerçekten güçlü.
- He's not stronger than me.
- Benden güçlü değil.
- Love is strong, but money is stronger.
- Aşk güçlüdür, fakat para daha güçlüdür.
- Tom said that Mary wasn't strong.
- Tom, Mary'nin güçlü olmadığını söyledi.
- She has a strong objection to my plan.
- Onun benim planıma güçlü bir itirazı var.
- You're stronger than her.
- Ondan daha güçlüsün.
- The old fellow is as healthy and as strong as an oak.
- Yaşlı adam bir meşe kadar sağlıklı ve güçlüdür.
- They had to find the strongest candidate possible.
- Mümkün olan en güçlü adayı bulmalıydılar.
- He was not considered a strong leader.
- Güçlü bir lider olarak düşünülmedi.
- That woman is strong.
- Bu kadın çok güçlü.
- I think you're a lot stronger than you know.
- Bence sandığından çok daha güçlüsün.
- How strong he is!
- O ne kadar güçlü!
- It's clear that there's a rather strong disagreement between the two.
- İkisinin arasında oldukça güçlü bir anlaşmazlık olduğu açıktır.
- You were so strong.
- Sen çok güçlüydün.
- I'm quite strong.
- Oldukça güçlüyümdür.
- Lions are stronger than wolves.
- Aslanlar kurtlardan daha güçlüdür.
- By doing this, I'm feeling stronger, more accomplished and braver.
- Bunu yaparak kendimi daha güçlü, daha başarılı ve daha cesur hissediyorum.
- She has a strong personality.
- Onun güçlü bir kişiliği vardır.
- Tom is a strong young man.
- Tom güçlü bir genç adam.
- Tom and Mary are both very strong, aren't they?
- Tom ve Mary çok güçlüler, değil mi?
- She is strong.
- O güçlüdür.
- A strong wind blew yesterday.
- Dün güçlü bir rüzgar esti.
- The Japanese military forces seemed too strong to stop.
- Japon askeri güçleri durdurulamayacak kadar güçlü görünüyordu.
- Is this ladder strong enough to bear my weight?
- Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
- I think that my younger brother is stronger than my elder brother.
- Küçük erkek kardeşimin büyük erkek kardeşimden daha güçlü olduğunu düşünüyorum.
- A tiger is bigger and stronger than a cat.
- Bir kaplan, bir kediden daha büyük ve güçlüdür.
- I have no strong opinion about the matter, so whatever the majority thinks is good is OK with me.
- Bu konuda güçlü bir fikrim yok, bu yüzden çoğunluk neyin iyi olduğunu düşünüyorsa benim için sorun yok.
- He attacked Tom with strong arguments.
- Tom'a güçlü argümanlarla saldırdı.
- He has a strong shoulder for you to lean on.
- Yaslanabileceğin güçlü bir omzu var.
- Good is stronger than evil.
- İyilik kötülükten daha güçlüdür.
- Germans value a strong social welfare state.
- Almanlar güçlü bir sosyal refah devletine değer verirler.
- A tiger is bigger and stronger than a cat.
- Bir kaplan, bir kediden daha büyük ve daha güçlüdür.
- Without strong tendons, large muscles are of no use.
- Güçlü tendonlar olmadan, büyük kaslar hiçbir işe yaramaz.
- The flowers give off a strong odor.
- Çiçekler güçlü bir koku yayarlar.
- Tom is a strong swimmer.
- Tom güçlü bir yüzücüdür.
- Tom said he felt strong.
- Tom güçlü hissettiğini söyledi.
- Mary is a strong, independent woman.
- Mary güçlü, bağımsız bir kadın.
- You're so strong and wonderful.
- Çok güçlü ve harikasın.
- I think we're going to have a very strong team.
- Çok güçlü bir takımımızın olacağını düşünüyorum.
- We need you to be strong.
- Güçlü olmana ihtiyacımız var.
- He is short, but he is strong.
- Kısa boylu ama güçlü.
- Hope is the only thing stronger than fear.
- Umut korkudan daha güçlü tek şeydir.
- How did you get to be so strong?
- Nasıl bu kadar güçlü oldun?
- Tom was so strong.
- Tom çok güçlü idi.
- The elephant is the strongest animal.
- Fil en güçlü hayvandır.
- I think Tom is strong.
- Sanırım Tom güçlü.
- They had to find the strongest candidate possible.
- Mümkün olan en güçlü adayı bulmak zorundaydılar.
- Tom was much stronger when he was younger.
- Tom daha gençken çok daha güçlüydü.
- Tom is tall and looks strong.
- Tom uzun boylu ve güçlü görünüyor.
- He was strong, with broad shoulders and dark eyes.
- O, geniş omuzlar ve karanlık gözlerle güçlüydü.
- She looks strong.
- Güçlü görünüyor.
- The strong will survive and the weak will die.
- Güçlü olan hayatta kalacak, zayıf olan ölecek.
- He spoke slowly, with a strong Texas accent.
- O güçlü bir Teksas aksanıyla yavaşça konuştu.
- You don't seem very strong.
- Çok güçlü görünmüyorsun.
- What I like about Mary is her strong character.
- Mary hakkındaki sevdiğim şey onun güçlü karakterdir.
- He was strong enough to help his father on the farm.
- Çiftlikte babasına yardım edecek kadar güçlüydü.
- He had strong religious beliefs.
- Onun güçlü dini inançları vardı.
- I felt strong.
- Kendimi güçlü hissettim.
- Tom has a strong Boston accent.
- Tom'un güçlü bir Boston aksanı var.
- She has a strong character.
- Güçlü bir karakteri var.
- Kangaroos have two small forepaws and two large, strong hind paws.
- Kanguruların iki küçük ön pençesi ve iki büyük, güçlü arka pençesi vardır.
- Tom's pulse is still strong.
- Tom'un nabzı hâlâ güçlü.
- Tom is small, but strong.
- Tom küçük ama güçlüdür.
- He is a reliable person and has a strong sense of responsibility.
- Güvenilir bir insandır ve güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
- I'm stronger now.
- Artık daha güçlüyüm.
- You're a very strong guy.
- Sen çok güçlü bir adamsın.
- What doesn't kill us only makes us stronger.
- Bizi öldürmeyen şey sadece bizi daha güçlü yapar.
- They weren't strong enough to help us.
- Bize yardım edecek kadar güçlü değillerdi.
- This boy has a strong and healthy body.
- Bu çocuğun güçlü ve sağlıklı bir vücudu var.
- He is said to have been strong.
- Onun güçlü olduğu söyleniliyor.
- The two nations have strong trade ties.
- İki ulusun güçlü ticaret bağlantısı var.
- Men are usually physically stronger than women.
- Erkekler genellikle kadınlardan fiziksel olarak daha güçlüdürler.
- You're stronger than them.
- Sen onlardan daha güçlüsün.
- Tom told me that he thought Mary was strong.
- Tom bana Mary'nin güçlü olduğunu düşündüğünü söyledi.
- Tom is strong, isn't he?
- Tom güçlü, değil mi?
- Tom has a strong sense of responsibility.
- Tom'un güçlü bir sorumluluk duygusu vardır.
- Yanni was short of stature, but he was very strong.
- Yanni kısa boyluydu ama çok güçlüydü.
- The old fellow is as healthy and as strong as an oak.
- Yaşlı adam bir meşe kadar sağlıklı ve güçlü.
- I must admit that Tom is strong.
- Tom'un güçlü olduğunu kabul etmeliyim.
- Tom thinks he's stronger than me.
- Tom benden daha güçlü olduğunu düşünüyor.
- You must be strong.
- Güçlü olmalısın.
- Flying against a strong wind is very difficult.
- Güçlü bir rüzgara karşı uçmak çok zordur.
- This makes us stronger.
- Bu bizi daha güçlü yapar.
- He has a strong mind.
- Onun güçlü bir zihni vardır.
- He is said to have been strong.
- Güçlü olduğu söylenir.
- Tom is strong enough to lift that.
- Tom bunu kaldıracak kadar güçlü.
- That's your strong point.
- Bu senin güçlü noktan.
- You've definitely gotten stronger.
- Kesinlikle daha güçlü oldun.
- Tom was so strong.
- Tom çok güçlüydü.
- That's what makes you strong.
- Seni güçlü yapan şey bu.
- A strong wind began to blow.
- Güçlü bir rüzgar esmeye başladı.
- Strong leadership was needed.
- Güçlü liderlik gerekliydi.
- He's stronger than me.
- O benden daha güçlü.
- I never was very strong.
- Ben asla çok güçlü değildim.
- Tom felt strong.
- Tom güçlü hissetti.
- Tom is a lot stronger than Mary.
- Tom, Mary'den çok daha güçlü.
- Mary has a strong personality.
- Mary'nin güçlü bir kişiliği var.
- He rested and became stronger.
- O, dinlendi ve daha güçlü oldu.
- You were too strong.
- Çok güçlüydün.
- There's a very strong wind blowing.
- Çok güçlü bir rüzgar esiyor.
- I'm strong enough to do that now.
- Artık bunu yapabilecek kadar güçlüyüm.
- Tom isn't that strong.
- Tom o kadar güçlü değil.
- He is extremely strong.
- O son derece güçlüdür.
- A strong army protected the city.
- Güçlü bir ordu şehri korudu.
- She's a woman of strong character.
- Güçlü karakteri olan bir kadındır.
- The hair-dressing liquid gave off a strong smell.
- Saç yapımı sıvısı güçlü bir koku yaydı.
- You don't have to be so strong.
- O kadar güçlü olmana gerek yok.
- Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
- Dün hem güçlü rüzgarlar vardı hem de yoğun yağmur yağdı.
- Sulfuric acid is stronger than acetic acid.
- Sülfürik asit asetik asitten daha güçlüdür.
- She's a woman of strong character.
- O güçlü karakterli bir kadın.
- I'm not strong enough to do that yet.
- Henüz bunu yapacak kadar güçlü değilim.
- My father is bigger and stronger than yours.
- Benim babam seninkinden daha büyük ve daha güçlü.
- I want to become both physically and mentally stronger.
- Hem fiziksel hem de zihinsel olarak daha güçlü olmak istiyorum.
- You need to have strong thigh muscles to skate.
- Paten kaymak için güçlü uyluk kaslarına sahip olmalısın.
- He had a strong alibi.
- Güçlü bir mazereti vardı.
- Together we are stronger.
- Beraber güçlüyüz.
- A lion is certainly much stronger than a sole hyena but there were three times as many hyenas there as lions.
- Bir aslan kesinlikle tek bir sırtlandan çok daha güçlüdür ama orada aslanların üç katı kadar sırtlan vardı.
- Several politicians exerted strong pressure on the committee.
- Birkaç politikacı komite üzerinde güçlü bir baskı uyguladı.
- This guard is very strong.
- Bu bekçi çok güçlü.
- We're strong.
- Biz güçlüyüz.
- Fadil thinks he's so strong and so professional.
- Fadıl kendini çok güçlü ve çok profesyonel sanıyor.
- Tom is a strong kid, isn't he?
- Tom güçlü bir çocuk, değil mi?
- He's not stronger than me.
- Benden daha güçlü değil.
- His handshake is too strong.
- Onun el sıkışması çok güçlü.
- You're a lot stronger than I am, aren't you?
- Sen benden çok daha güçlüsün, değil mi?
- I feel a strong attachment to this house.
- Bu eve karşı güçlü bir bağlılık hissediyorum.
- Tom is a strong swimmer.
- Tom güçlü bir yüzücü.
- I'm feeling stronger every day.
- Her geçen gün kendimi daha güçlü hissediyorum.
- She's stronger than me.
- O benden daha güçlü.
- Big people aren't always strong.
- Büyük insanlar her zaman güçlü değildir.
- Do you think you're strong enough to do that?
- Bunu yapacak kadar güçlü olduğunu düşünüyor musun?
- He is strong, brave and, above all, kind.
- Güçlü, cesur ve hepsinden önemlisi nazik.
- You're so strong and wonderful.
- Sen çok güçlü ve harikasın.
- He looks strong.
- O güçlü gözüküyor.
- Thank you for your strong support.
- Güçlü desteğinizden dolayı teşekkürler.
- You're still young and strong.
- Hala genç ve güçlüsün.
- I've never felt stronger.
- Hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim.
- Tom is stronger than me.
- Tom benden daha güçlü.
- An elephant is a strong animal.
- Fil güçlü bir hayvandır.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- O ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
- Tom is taller and stronger than Mary.
- Tom, Mary'den daha uzun ve daha güçlü.
- But it's very strong actually.
- Ama aslında çok güçlü.
- Tom comes on strong.
- Tom güçlü geliyor.
- The two nations have strong trade ties.
- İki ulusun güçlü ticari bağları var.
- The athlete had a strong build.
- Atletin güçlü bir yapısı vardı.
- Tom isn't strong enough to open that box.
- Tom o kutuyu açacak kadar güçlü değil.
- Is Tom feeling stronger?
- Tom kendini daha güçlü hissediyor mu?
- Tom is the strongest.
- Tom en güçlü.
- Tom isn't strong.
- Tom güçlü değil.
- Tom's pulse is strong.
- Tom'un nabzı güçlü.
- Strong leadership was needed.
- Güçlü bir liderliğe ihtiyaç vardı.
- Is Tom feeling stronger?
- Tom daha güçlü hissediyor mu?
- He's manly and strong.
- Erkeksi ve güçlü.
- You're strong.
- Sen de güçlüsün.
- Generally speaking, men are physically stronger than women.
- Genel olarak, erkekler fiziksel olarak kadınlardan daha güçlüdür.
- He made me see what Life is, and what Death signifies, and why Love is stronger than both.
- Bana hayatın ne olduğunu, ölümün ne anlama geldiğini ve aşkın neden her ikisinden de güçlü olduğunu gösterdi.
- In order to join the special forces you got to be tall and strong, very strong.
- Özel kuvvetlere katılmak için uzun boylu ve güçlü olmalısınız, çok güçlü.
- I think we're a strong team.
- Bence biz güçlü bir takımız.
- Mary is a strong woman.
- Mary güçlü bir kadın.
- Who's the strongest kid?
- En güçlü çocuk kim?
- Dogs have a strong sense of smell.
- Köpeklerin güçlü bir koku alma duyusu vardır.
- It depends on how strong it is.
- Bu onun ne kadar güçlü olduğuna bağlı.
- He was the strongest candidate for the position.
- Görev için en güçlü adaydı.
- He had strong religious beliefs.
- Güçlü dini inançları vardı.
- Layla was a pretty strong political figure in the city.
- Layla şehirde oldukça güçlü bir politik figürdü.
- Whatever doesn't kill us only makes us stronger.
- Bizi öldürmeyen şey bizi daha güçlü yapar.
- Whereas he was weak as a baby, he is now very strong.
- Bebekken zayıftı ama şimdi çok güçlü.
- Which is your strongest language?
- En güçlü diliniz hangisi?
- My dad is stronger than your dad.
- Benim babam senin babandan daha güçlüdür.
- The language is still going strong.
- Dil hâlâ güçlü durumda.
- The strong yen is acting against Japan's export industry.
- Güçlü yen Japonya'nın ihracat endüstrisinin aleyhine işliyor.
- The American economy was stronger than ever.
- Amerikan ekonomisi her zamankinden daha güçlüydü.
- It depends on how strong it is.
- Ne kadar güçlü olduğuna bağlı.
- It makes them stronger.
- Onları daha güçlü yapar.
- You're stronger than Tom.
- Tom'dan daha güçlüsünüz.
- Do you think that you're strong enough to do that?
- Bunu yapacak kadar güçlü olduğunuzu düşünüyor musunuz?
- We need strong leaders who are not afraid to stand up to political correctness.
- Politik doğruculuğa karşı durmaktan korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
- My son thinks women are stronger than men.
- Oğlum kadınların erkeklerden daha güçlü olduğunu düşünüyor.
- I'm very strong.
- Ben çok güçlüyüm.
- Fadil thinks he's so strong and so professional.
- Fadil çok güçlü ve profesyonel olduğunu düşünüyor.
- I think that Tom is strong.
- Sanırım Tom güçlü.
- You're a strong person.
- Güçlü birisin.
- You're strong.
- Sen güçlüsün.
- For a strong immune system, drink plenty of liquids, eat a balanced diet and pay attention to your sleeping patterns.
- Güçlü bir bağışıklık sistemi için bol sıvı tüketin, dengeli beslenin ve uyku düzeninize dikkat edin.
- A lion is strong.
- Bir aslan güçlüdür.
- Much stronger measures will be taken.
- Çok daha güçlü önlemler alınacaktır.
- Tom is quite strong.
- Tom oldukça güçlü.
- This flower gives off a strong fragrance.
- Bu çiçek güçlü bir güzel koku yayar.
- Do you think you're strong?
- Güçlü olduğunu mu düşünüyorsun?
- Tom isn't very strong.
- Tom çok güçlü değildir.
- Denial is one of the strongest human defence mechanisms.
- İnkâr, insanın en güçlü savunma mekanizmalarından biridir.
- Are you strong enough to do that by yourself?
- Bunu tek başına yapabilecek kadar güçlü müsün?
- Men are physically stronger than women.
- Erkekler kadınlardan fiziksel olarak daha güçlüdürler.
- Tigers are bigger and stronger than cats.
- Kaplanlar kedilerden daha büyük ve daha güçlüdür.
- She has a strong character.
- Onun güçlü bir karakteri var.
- He is extremely strong.
- O son derece güçlü.
- He's stronger than you.
- O sizden daha güçlüdür.
- Our baseball team is very strong.
- Beyzbol takımımız çok güçlüdür.
- Algeria is a strong nation.
- Cezayir güçlü bir ülke.
- I'll be strong for you.
- Senin için güçlü olacağım.
- As time goes on, China's economy gets stronger and stronger.
- Zaman geçtikçe, Çin ekonomisi gittikçe daha güçlü oluyor.
- Tom wasn't strong enough to help his father on the farm.
- Tom çiftlikte babasına yardım edecek kadar güçlü değildi.
- Tom doesn't look that strong.
- Tom o kadar güçlü görünmüyor.
- How strong he is!
- Ne kadar da güçlü!
- Our baseball team is very strong.
- Beyzbol takımımız çok güçlü.
- He has a strong body.
- O güçlü bir vücuda sahip.
- Tom speaks English with a strong French accent.
- Tom güçlü bir Fransız aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- Tom said that he was strong.
- Tom güçlü olduğunu söyledi.
- I think you're a lot stronger than you think you are.
- Sanırım olduğunu düşündüğünden çok daha güçlüsün.
- That team has a strong lineup.
- O takımın güçlü bir kadrosu vardır.
- He also promised a strong foreign policy.
- Ayrıca güçlü bir dış politika sözü verdi.
- Tom had a very strong alibi for the night of the murder.
- Tom'un cinayet gecesi için çok güçlü bir mazereti vardı.
- He is a reliable person and has a strong sense of responsibility.
- O güvenilir bir kişi ve güçlü sorumluluk duygusu var.
- Tom is stronger than ever.
- Tom her zamankinden daha güçlü.
- The athlete had a strong build.
- Sporcunun güçlü bir yapısı vardı.
- He speaks English with a strong German accent.
- Güçlü bir Alman aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- I knew I should've given you a stronger dose.
- Sana daha güçlü bir doz vermem gerektiğini biliyordum.
- On September 26, 1959, the strongest typhoon in Japan's recorded history hit Nagoya.
- 26 Eylül 1959'da Japonya'nın kayıtlı tarihindeki en güçlü tayfun Nagoya'yı vurmuştur.
- Mary has a strong connection with nature.
- Mary'nin doğa ile güçlü bir bağı var.
- Their team has a strong sense of unity.
- Takımlarında güçlü bir birlik duygusu var.
- Tom was really strong.
- Tom gerçekten güçlüydü.
- Tom needs you to be strong right now.
- Tom'un şu anda güçlü olmana ihtiyacı var.
- He is stronger than ever.
- Her zamankinden daha güçlü.
- A strong yen is shaking the economy.
- Güçlü Yen, ekonomiyi sarsıyor.
- I'm not as strong a swimmer as I used to be.
- Eskisi kadar güçlü bir yüzücü değilim.
- Do you think I look strong?
- Sence güçlü görünüyor muyum?
- I'm really strong.
- Gerçekten güçlüyüm.
- Everyone has both strong and weak points.
- Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- He spoke slowly, with a strong Texas accent.
- Güçlü bir Teksas aksanıyla yavaşça konuştu.
- He is tall and looks strong.
- Uzun boylu ve güçlü görünüyor.
- I'm feeling stronger every day.
- Kendimi her gün daha güçlü hissediyorum.
- You've got a strong will.
- Senin güçlü bir iraden var.
- Tom wasn't very strong.
- Tom çok güçlü değildi.
- Tom has a strong sense of duty.
- Tom'un güçlü bir görev duygusu var.
- That man is strong.
- Bu adam güçlü.
- This is the strongest dog that I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güçlü köpek.
- During mating season many animals exude strong fragrances.
- Çiftleşme sezonunda birçok hayvan güçlü güzel kokular çıkarır.
- Thank you for your strong support.
- Güçlü desteğiniz için teşekkür ederim.
- Sami had strong feelings for Layla.
- Sami'nin Layla'ya karşı güçlü hisleri vardı.
- Both far-left and far-right German political parties are at their strongest in the former East German states.
- Almanya'daki hem aşırı sol hem de aşırı sağ siyasi partilerin en güçlü olduğu yerler eski Doğu Almanya eyaletleri.
- Sami was strong enough to do it.
- Sami bunu yapabilecek kadar güçlüydü.
- He has a very strong Bahian accent.
- Çok güçlü bir Bahian aksanı var.
- Tom was strong.
- Tom güçlüydü.
- I'm not strong enough to do that.
- Bunu yapacak kadar güçlü değilim.
- Tom has a strong opinion on this subject.
- Tom'un bu konuda güçlü bir görüşü var.
- Tom has very strong arms.
- Tom'un güçlü kolları var.
- The chain is no stronger than its weakest link.
- Zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür.
- She was a strong, fast runner then.
- O zamanlar güçlü ve hızlı bir koşucuydu.
- He has very strong arms.
- Onun çok güçlü kolları var.
- Logic is not her strong suit.
- Mantık onun güçlü noktası değil.
- Generally speaking, men are stronger than women.
- Genel olarak konuşursak, erkekler kadınlardan daha güçlüdür.
- Whereas he was weak as a baby, he is now very strong.
- O bir bebek olarak zayıfken şimdi çok güçlü.
- Logic is not their strong suit.
- Mantık onların güçlü noktası değil.
- It made me strong.
- Bu beni güçlü yaptı.
- Sami and Layla shared a strong bond.
- Sami ve Layla arasında güçlü bir bağ vardı.
- Singing is her strong point.
- Şarkı söylemek onun güçlü yönü.
- He had a strong stance on the subject.
- Konuyla ilgili güçlü bir duruşu vardı.
- Time tames the strongest grief.
- Zaman en güçlü kederi bile hafifletir.
- I think that my younger brother is stronger than my elder brother.
- Küçük erkek kardeşimin ağabeyimden daha güçlü olduğunu düşünüyorum.
- Tom has a strong opinion on this subject.
- Tom'un bu konuda güçlü bir fikri var.
- Tom is a very strong man.
- Tom çok güçlü bir adamdır.
- That's a pretty strong statement.
- Bu oldukça güçlü bir ifade.
- At night, a strong wind was blowing.
- Gece güçlü bir rüzgar esiyordu.
- My brother is small but strong.
- Kardeşim küçük ama güçlüdür.
- He is strong, brave and, above all, kind.
- O güçlüdür, cesurdur ve her şeyden önce naziktir.
- Tom and I are much stronger than you are.
- Tom ve ben senden çok daha güçlüyüz.
- The strong will survive and the weak will die.
- Güçlüler hayatta kalacak, zayıflar ölecek.
- You don't have to be so strong.
- Sen çok güçlü olmak zorunda değilsin.
- This dish has a strong flavor of garlic.
- Bu yemekte güçlü bir sarımsak tadı var.
- Tom is very strong.
- Tom çok güçlü.
- What I like about Mary is her strong character.
- Mary'de sevdiğim şey güçlü karakteri.
- The strong yen was a fatal blow to the company.
- Güçlü yen şirket için ölümcül bir darbe oldu.
- One of the best ways to help us is to translate from a foreign language you know into your own native language or strongest language.
- Bize yardım etmenin en iyi yollarından biri, bildiğiniz yabancı bir dilden kendi ana dilinize veya en güçlü dilinize çeviri yapmaktır.
- He is tall and looks strong.
- O uzun boyludur ve güçlü görünüyor.
- Tom isn't strong enough to open that box.
- Tom bu kutuyu açacak kadar güçlü değil.
- I felt really fit and strong.
- Kendimi gerçekten iyi ve güçlü hissettim.
- Tom has very strong arms.
- Tom'un çok güçlü kolları var.
- He is truly small but very strong.
- O gerçekten küçük ama çok güçlü.
- You're very strong, aren't you?
- Sen çok güçlüsün, değil mi?
- Tom is a very strong guy.
- Tom çok güçlü bir adam.
- Every man has his own strong points.
- Her insanın kendi güçlü noktaları vardır.
- My grandfather does moderate exercise every morning, which is why he is strong and healthy.
- Büyükbabam her sabah ölçülü egzersiz yapar, güçlü ve sağlıklı olmasının nedeni budur.
- Tom is tall and likewise strong.
- Tom, uzundur ve ayrıca güçlüdür.
- Who is stronger, you or Tom?
- Kim daha güçlü, sen mi Tom mu?
- We'll have to take strong measures.
- Güçlü önlemler almak zorundayız.
- Tom is as strong as ever.
- Tom her zamanki gibi güçlü.
- Logic is not their strong suit.
- Mantık onların güçlü yanı değil.
- I was young and strong back then.
- O zamanlar genç ve güçlüydüm.
- He is tall and strong.
- Uzun boylu ve güçlü.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
- Boğa, boğa güreşçisinden daha güçlüdür, ama neredeyse her zaman kaybeder.
- Tom is strong.
- Tom güçlüdür.
- Tom is stronger than anybody else here.
- Tom buradaki herkesten daha güçlü.
- He was a strong boy, full of life, before he was stricken with the plague.
- Veba hastalığına yakalanmadan önce hayat dolu, güçlü bir çocuktu.
- He attacked Tom with strong arguments.
- O, güçlü tartışmalarla Tom'a saldırdı.
- Dan had a strong faith in God.
- Dan'in Tanrı'ya güçlü bir inancı vardı.
- I'm younger and stronger than you.
- Senden daha genç ve daha güçlüyüm.
- The strong yen was a fatal blow to the company.
- Güçlü yen şirket için ölümcül bir darbeydi.
- You're stronger than them.
- Onlardan daha güçlüsün.
- This athlete is strong and agile.
- Bu atlet güçlü ve çevik.
- Tom thinks he's stronger than me.
- Tom kendisinin benden daha güçlü olduğunu düşünür.
- Tom is big and strong.
- Tom büyük ve güçlüdür.
- Faster, higher, stronger.
- Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü.
- He is a good boy, and he is strong.
- O, iyi bir çocuktur ve güçlüdür.
- The weak are food for the strong.
- Zayıflar güçlüler için yiyeceklerdir.
- Exercise makes your body strong.
- Egzersiz vücudunuzu güçlü kılar.
- We are a lot stronger than you thought.
- Düşündüğünden çok daha güçlüyüz.
- Their bond was strong.
- Aralarındaki bağ güçlüydü.
- Tom is tall and likewise strong.
- Tom uzun boylu ve aynı şekilde güçlü.
- Tom is much stronger today.
- Tom bugün çok daha güçlü.
- The strongest drive in human nature is the wish to be important.
- İnsan doğasındaki en güçlü dürtü, önemli olmak arzusudur.
- Opposition to the bill was strong.
- Tasarıya karşı muhalefet güçlüydü.
- Algeria is a strong nation.
- Cezayir güçlü bir ülkedir.
- The chain is no stronger than its weakest link.
- Zincir en zayıf halkasından daha güçlü değildir.
- Tom is a lot stronger than I am.
- Tom benden çok daha güçlü.
- Tom is a very strong guy.
- Tom çok güçlü bir adamdır.
- Tom's handshake is very strong.
- Tom'un tokalaşması çok güçlüdür.
- You should choose a strong password!
- Güçlü bir şifre seçmelisin!
- I have no strong opinion about the matter, so whatever the majority thinks is good is OK with me.
- Konuyla ilgili güçlü bir fikrim yok, bu yüzden çoğunluk neyin iyi olduğunu düşünüyorsa bana uyar.
- I'm quite strong.
- Ben oldukça güçlüyüm.
- Tom is surprisingly strong.
- Tom şaşırtıcı şekilde güçlü.
- This beach has a strong and dangerous riptide.
- Bu plajda güçlü ve tehlikeli bir akıntı var.
- You're so strong.
- Çok güçlüsün.
- Why are men strong even if they're slender?
- Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdür?
- She has a strong dislike of insects.
- Onun böceklere karşı güçlü bir antipatisi var.
- Their team has a strong sense of unity.
- Onların takımının güçlü bir birlik duyusu var.
- Tom is stronger than you are.
- Tom senden daha güçlü.
- You don't know how strong I am.
- Ne kadar güçlü olduğumu bilmiyorsun.
- Tom is short, but he's strong.
- Tom kısa ama güçlü.
- I'm much stronger than you are.
- Ben senden çok daha güçlüyüm.
- Tom isn't stronger than me.
- Tom benden daha güçlü değil.
- Tom is stronger than he looks.
- Tom göründüğünden daha güçlü.
- The boy is strong.
- Oğlan güçlüdür.
- I had no idea Tom was so strong.
- Tom'un bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum.
- Taro has a really strong sense of responsibility.
- Taro gerçekten güçlü bir sorumluluk duygusuna sahip.
- He is strong as blood.
- O kan gibi güçlüdür.
- He is a good boy, and he is strong.
- O iyi bir çocuk ve güçlü.
- She has a very strong personality.
- Çok güçlü bir kişiliği var.
- He still has a strong sexual appetite.
- Hâlâ güçlü bir cinsel iştahı var.
- We have a very strong community.
- Çok güçlü bir topluluğumuz var.
- Tom appears to be strong and healthy.
- Tom güçlü ve sağlıklı görünüyor.
- Tom has a strong work ethic.
- Tom'un güçlü bir iş ahlakı var.
- You're a strong man.
- Sen güçlü bir adamsın.
- You really are strong.
- Gerçekten güçlüsün.
- Tom is stronger than you think he is.
- Tom sandığınızdan daha güçlü.
- I'm much stronger.
- Ben çok daha güçlüyüm.
- You're still young and strong.
- Hâlâ gençsin ve güçlüsün.
- That tendency is strong among Americans.
- O eğilim Amerikalılar arasında güçlü.
- Tom never was strong.
- Tom hiç güçlü olmadı.
- That primary school has a strong soccer team.
- O ilkokulun güçlü bir futbol takımı var.
Show More (1202)
|
