|
- I'm sorry, I've got urgent business to attend to.
- Üzgünüm, ilgilenmem gereken acil bir iş var.
- The Rules of Procedure do not allow further proposals for the topical and urgent debate to be tabled at short notice.
- İçtüzük, güncel ve acil tartışmalar için kısa süre içinde başka önerilerin sunulmasına izin vermemektedir.
- I therefore ask you to vote for this request for urgent procedure.
- Bu nedenle sizden bu acil prosedür talebine oy vermenizi rica ediyorum.
- The first is the urgent proposal we are debating at present.
- Birincisi şu anda tartışmakta olduğumuz acil tekliftir.
- I should now like to turn to the point of urgent debates.
- Şimdi acil tartışma konusuna dönmek istiyorum.
- The success of the enlargement process renders the adoption of this report even more urgent.
- Genişleme sürecinin başarısı bu raporun kabul edilmesini daha da acil hale getirmektedir.
- On the other hand, the deadlines are very tight, making the urgent procedure necessary.
- Öte yandan, son tarihlerin çok dar olması acil prosedürü gerekli kılmaktadır.
- This has become even more urgent in the light of the new world situation.
- Bu durum, yeni dünya koşulları ışığında daha da acil hale gelmiştir.
- I therefore also make an urgent appeal to our fellow MEPs to follow me in this direction.
- Bu nedenle AP üyesi arkadaşlarımıza da beni bu yönde takip etmeleri için acil bir çağrıda bulunuyorum.
- But the question of the association agreement is, I think, extremely urgent.
- Ancak ortaklık anlaşması meselesinin son derece acil olduğunu düşünüyorum.
- And action must be taken quickly because the people affected are in urgent need of financial support.
- Ve e kişilerin acil mali desteğe ihtiyacı olduğu için hızlı bir şekilde harekete geçilmelidir.
- So we could easily have held a topical and urgent debate this afternoon, but that too has been cancelled.
- Dolayısıyla bu öğleden sonra kolaylıkla güncel ve acil bir tartışma düzenleyebilirdik, ancak bu da iptal edildi.
- The United Nations has a more urgent assignment here than in Iraq.
- Birleşmiş Milletler'in burada Irak'tan daha acil bir görevi vardır.
- The first is the urgent proposal we are debating at present.
- Birincisi, şu anda tartışmakta olduğumuz acil tekliftir.
- This is the second urgent resolution on Zimbabwe that we have put forward in just over three months.
- Bu, Zimbabve ile ilgili olarak üç aydan biraz daha uzun bir süre içerisinde sunduğumuz ikinci acil karar tasarısıdır.
- We shall now vote on the request for urgent procedure.
- Şimdi acil prosedür talebini oylayacağız.
- We are called on to take all the urgent action in our power to prevent a further tragedy of this kind.
- Bu tür bir trajedinin daha yaşanmasını önlemek için elimizden gelen tüm acil önlemleri almaya çağırıyoruz.
- So there really is an urgent need to tackle coastal zone management.
- Dolayısıyla kıyı bölgesi yönetimini ele almak için gerçekten acil bir ihtiyaç var.
- I also have a request for the Commission, an urgent appeal in fact.
- Benim de Komisyondan bir talebim var, aslında acil bir çağrı.
- There is no more urgent subject for us and our debates than the potential future impact of climate change.
- Bizim ve tartışmalarımız için iklim değişikliğinin gelecekteki potansiyel etkilerinden daha acil bir konu yoktur.
- It also supports the reform of the Commission, which is one of Parliament's most urgent priorities.
- Ayrıca Parlamentonun en acil önceliklerinden biri olan Komisyon reformunu da desteklemektedir.
- The joint debate is closed and that concludes the debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Ortak tartışma kapanmıştır ve böylece büyük önem taşıyan güncel ve acil konulara ilişkin tartışmalar sona ermiştir.
- Is an urgent matter because the New Delhi Conference, to which the question refers, is now beginning.
- Acil bir konu çünkü sorunun atıfta bulunduğu Yeni Delhi Konferansı şu anda başlıyor.
- Therefore, I see no particular need for urgent procedure and my proposal is that we reject the urgency request.
- Bu nedenle, acil prosedür için özel bir ihtiyaç görmüyorum ve benim önerim aciliyet talebini reddetmemizdir.
- That is an urgent requirement.
- Bu acil bir gerekliliktir.
- In that connection, I would like to make an urgent appeal to our Socialist MEPs to leave the agenda as it stands.
- Bu bağlamda Sosyalist AP üyelerimize gündemi olduğu gibi bırakmaları için acil bir çağrıda bulunmak istiyorum.
- If you will allow me, I would now like to deal with the central issue of the urgent resolution under consideration.
- İzin verirseniz, şimdi görüşülmekte olan acil karar tasarısının ana konusuna değinmek istiyorum.
- I think it is time, and the matter is urgent now, to implement provisions and practical initiatives.
- Hükümleri ve pratik girişimleri hayata geçirmenin zamanının geldiğini ve konunun artık acil olduğunu düşünüyorum.
- The assessment of the need, which has only just begun, is urgent.
- Henüz yeni başlamış olan ihtiyaç değerlendirmesi acildir.
- The next item is the debate on topical, urgent and important questions.
- Bir sonraki madde güncel, acil ve önemli sorulara ilişkin tartışmadır.
- There is no urgent need at EU level on this matter.
- Bu konuda AB düzeyinde acil bir ihtiyaç bulunmamaktadır.
- I would therefore propose that we accept the request for an urgent procedure.
- Bu nedenle acil prosedür talebinin kabul edilmesini öneriyorum.
- The amendment sets a realistic, but urgent date of 2005 for that.
- Değişiklik bunun için gerçekçi ancak acil bir tarih olarak 2005 yılını belirlemektedir.
- This leads us to believe that there is an urgent need for a parliamentary assembly in this area.
- Bu da bizi bu alanda acil bir parlamenter asambleye ihtiyaç duyulduğuna inandırıyor.
- I should now like to turn to the point of urgent debates.
- Şimdi acil tartışmalar konusuna dönmek istiyorum.
- In that case, the urgent debates can be abolished and we will gain a far better and more credible perspective.
- Bu durumda acil tartışmalar ortadan kaldırılabilir ve çok daha iyi ve güvenilir bir perspektif kazanmış oluruz.
- Fourthly, the issue of economic and institutional reconstruction is an urgent priority.
- Dördüncü olarak, ekonomik ve kurumsal yeniden yapılanma konusu acil bir önceliktir.
- The next item is the debate on topical, urgent and important questions.
- Bir sonraki madde, güncel, acil ve önemli soruların görüşülmesidir.
- We would propose an urgent procedure without report.
- Rapor olmaksızın acil bir prosedür öneriyoruz.
- This is why I warmly support this urgent procedure.
- Bu nedenle bu acil prosedürü içtenlikle destekliyorum.
- The Committee on Economic and Monetary Affairs therefore advises against urgent procedure.
- Bu nedenle Ekonomik ve Parasal İşler Komitesi acil prosedürün uygulanmamasını tavsiye etmektedir.
- So I ask you to vote for the request for urgent procedure.
- Sizden acil prosedür talebi için oy kullanmanızı rica ediyorum.
- In that sense, I would make an urgent appeal to the Commission to do something about this.
- Bu anlamda Komisyona bu konuda bir şeyler yapması için acil çağrıda bulunuyorum.
- As for the third, its integration is the most necessary and urgent.
- Üçüncüsüne gelince, bunun entegrasyonu en gerekli ve acil olanıdır.
- I understand that it will have her urgent attention.
- Anladığım kadarıyla bu konu onun acil ilgisini çekecek.
- I appeal for urgent aid in that regard.
- Bu konuda acil yardım çağrısında bulunuyorum.
- This is a particularly urgent task here in Europe, the continent that has pioneered insurance banking.
- Bu, sigorta bankacılığına öncülük etmiş olan Avrupa'da özellikle acil bir görevdir.
- The reason for this urgent resolution is self-evident.
- Bu acil kararın nedeni apaçık ortadadır.
- This question is becoming increasingly urgent with the implementation of the Cotonou Agreement.
- Cotonou Anlaşmasının uygulanmasıyla birlikte bu konu giderek daha acil bir hal almaktadır.
- It is a necessary, urgent step forwards based on not underestimating the new terrorist and political threats.
- Bu, yeni terörist ve siyasi tehditlerin hafife alınmaması temelinde ileriye doğru atılmış gerekli ve acil bir adımdır.
- The Commission and the Council have asked for urgent procedure.
- Komisyon ve Konsey acil prosedür talep etti.
- That has lapsed, and so I ask you to agree to this urgent procedure.
- Bu süre doldu ve bu nedenle sizden bu acil prosedürü kabul etmenizi rica ediyorum.
- There is an urgent need for reform in various external policy areas.
- Çeşitli dış politika alanlarında acil reforma ihtiyaç vardır.
- And urgent help is needed.
- Ve acil yardıma ihtiyaç vardır.
- We shall now proceed to the vote on the request for urgent procedure.
- Şimdi acil prosedür talebine ilişkin oylamaya geçeceğiz.
- The next item is the debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Bir sonraki madde, büyük önem taşıyan güncel ve acil konuların tartışılmasıdır.
- The next item is the debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Bir sonraki gündem maddesi, büyük önem taşıyan güncel ve acil konulara ilişkin tartışmalardır.
- However, the most urgent issue at this moment relates to action to be taken by the EU itself.
- Ancak şu anda en acil konu AB'nin kendisinin atması gereken adımlarla ilgilidir.
- We now come to the vote on the request for urgent procedure.
- Şimdi acil prosedür talebine ilişkin oylamaya geliyoruz.
- I have the honour of coordinating the urgent resolutions on behalf of the PSE Group.
- PSE Grubu adına acil kararları koordine etmekten onur duyuyorum.
- That being so, I do not think that the request for urgent procedure should be agreed to.
- Hal böyleyken, acil prosedür talebinin kabul edilmesi gerektiğini düşünmüyorum.
- These people are waiting and we must offer them an urgent response.
- Bu insanlar bekliyor ve onlara acil bir yanıt vermeliyiz.
- There are, however, more urgent, pressing signals we must send out, and the first concerns the Middle East.
- Bununla birlikte göndermemiz gereken daha acil ve acil sinyaller var ve bunlardan ilki Orta Doğu ile ilgili.
- The urgent, and largest, problem is of course the administrative expenditure under heading 5.
- En acil ve en büyük sorun elbette 5. başlık altında yer alan idari harcamalardır.
- The next item is the debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Bir sonraki madde, büyük önem taşıyan güncel ve acil konulara ilişkin tartışmalardır.
- The question of safety of nuclear fuel shipments is an urgent one.
- Nükleer yakıt sevkiyatlarının güvenliği konusu acil bir konudur.
- The situation in Zimbabwe once again calls for an urgent debate.
- Zimbabve'deki durum bir kez daha acil bir tartışma gerektiriyor.
- The United Nations has a more urgent assignment here than in Iraq.
- Birleşmiş Milletler'in burada Irak'ta olduğundan daha acil bir görevi var.
- There is no more urgent subject for us and our debates than the potential future impact of climate change.
- Bizim ve tartışmalarımız için iklim değişikliğinin gelecekteki potansiyel etkisinden daha acil bir konu yoktur.
- This is the urgent message that all of Europe's representatives should be conveying.
- Avrupa'nın tüm temsilcilerinin iletmesi gereken acil mesaj budur.
- This is an urgent matter.
- Bu acil bir mesele.
- The assessment of the need, which has only just begun, is urgent.
- Henüz yeni başlamış olan ihtiyacın değerlendirilmesi acildir.
- Yet I believe we also have a second duty towards Afghanistan, an urgent duty.
- Yine de Afganistan'a karşı ikinci bir görevimiz olduğuna inanıyorum, acil bir görev.
- An urgent request has been referred to us, and we approve it.
- Bize acil bir talep iletildi ve biz de bunu onaylıyoruz.
- What does this have to do with urgent cases of breaches of human rights?
- Bunun acil insan hakları ihlalleri vakalarıyla ne ilgisi var?
- Therefore, I call on the House to vote against this request for urgent procedure.
- Bu nedenle, Meclis'i bu acil prosedür talebine karşı oy kullanmaya çağırıyorum.
- The present downturn in the capital markets and the lack of risk capital needs particular and urgent attention.
- Sermaye piyasalarındaki mevcut gerileme ve risk sermayesi eksikliği özel ve acil dikkat gerektirmektedir.
- This is an urgent and important matter, but it is one on which, until now, no Community action has been taken.
- Bu acil ve önemli bir konudur, ancak şimdiye kadar bu konuda hiçbir Topluluk adımı atılmamıştır.
- It is true that fish populations are experiencing difficulties and that it is necessary to adopt urgent measures.
- Balık popülasyonlarının zorluklar yaşadığı ve acil tedbirler alınması gerektiği doğrudur.
- This means that this political factor is urgent in the extreme and enlargement criteria need to be laid down.
- Bu da siyasi faktörün son derece acil olduğu ve genişleme kriterlerinin ortaya konması gerektiği anlamına gelmektedir.
- This week there is no debate on topical and urgent subjects.
- Bu hafta güncel ve acil konular hakkında hiçbir tartışma yok.
- On the other hand, the deadlines are very tight, making the urgent procedure necessary.
- Öte yandan son tarihlerin çok dar olması acil prosedürü gerekli kılmaktadır.
- This is an urgent and important matter, but it is one on which, until now, no Community action has been taken.
- Bu acil ve önemli bir konudur ancak şimdiye kadar bu konuda hiçbir Topluluk adımı atılmamıştır.
- The next item is the debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Bir sonraki madde büyük önem taşıyan güncel ve acil konuların görüşülmesidir.
- The situation in Zimbabwe once again calls for an urgent debate.
- Zimbabve'deki durum bir kez daha acil bir tartışma gerektirmektedir.
- The next item is the debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Bir sonraki gündem maddesi, büyük önem taşıyan güncel ve acil konuların görüşülmesidir.
- The situation is therefore serious and urgent.
- Bu nedenle durum ciddi ve acildir.
- We are faced with an urgent need to reform social protection systems.
- Sosyal koruma sistemlerinde acil bir reform ihtiyacı ile karşı karşıyayız.
- The EU wants to do something about this urgent state of affairs.
- AB bu acil durumla ilgili bir şeyler yapmak istiyor.
- That is why we call on Europe to take urgent, large-scale measures in face of this humanitarian tragedy.
- Bu nedenle Avrupa'yı bu insani trajedi karşısında acil ve geniş çaplı önlemler almaya çağırıyoruz.
- Furthermore, it is urgent to authorise mixture contents greater than 5%.
- Ayrıca, %5'ten daha yüksek karışım içeriklerine izin verilmesi acildir.
- Are you speaking for or against the request for an urgent procedure?
- Acil prosedür talebinin lehinde mi aleyhinde mi konuşuyorsunuz?
- For there to be an urgent timetable for a Community directive.
- Bir Topluluk direktifi için acil bir takvim belirlenmelidir.
- This patenting imbalance is an area that requires urgent attention.
- Bu patent dengesizliği acil dikkat gerektiren bir alandır.
- That concludes the debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Büyük önem taşıyan güncel ve acil konulara ilişkin tartışmalar sona ermiştir.
- In any event, this question is not presently included among the requests for a topical and urgent debate on Thursday.
- Her halükarda bu soru şu anda Perşembe günkü güncel ve acil görüşme talepleri arasında yer almamaktadır.
- Mr President, I support the call for urgent procedure.
- Sayın Başkan, acil prosedür çağrısını destekliyorum.
- It is more urgent than ever to cooperate on preventing the increasing violence on our motorways.
- Otoyollarımızda artan şiddetin önlenmesi için işbirliği yapılması her zamankinden daha acil bir hal almıştır.
- It is more urgent than ever to cooperate on preventing the increasing violence on our motorways.
- Otoyollarımızda artan şiddeti önlemek için işbirliği yapmak her zamankinden daha acil bir durumdur.
- If no one else wishes to take the floor, we shall vote on this request for urgent procedure.
- Eğer başka söz almak isteyen yoksa, bu acil prosedür talebini oylayacağız.
- The question of safety of nuclear fuel shipments is an urgent one.
- Nükleer yakıt sevkiyatlarının güvenliği sorunu acil bir sorundur.
- I hope the House will agree to provide this urgent and desperately needed support.
- Umarım Meclis bu acil ve umutsuzca ihtiyaç duyulan desteği sağlamayı kabul eder.
- So we could easily have held a topical and urgent debate this afternoon, but that too has been cancelled.
- Dolayısıyla bu öğleden sonra kolaylıkla güncel ve acil bir tartışma yapabilirdik, ancak bu da iptal edildi.
- Is an urgent matter because the New Delhi Conference, to which the question refers, is now beginning.
- Bu acil bir konu çünkü sorunun atıfta bulunduğu Yeni Delhi Konferansı şu anda başlıyor.
- This is also extremely urgent and I am hoping that the Council will deal with it quickly.
- Bu da son derece acil bir konu ve Konsey'in bu konuyu hızla ele alacağını umuyorum.
- I also believe it is important to take account of urgent social issues.
- Ayrıca acil sosyal meselelerin de dikkate alınmasının önemli olduğuna inanıyorum.
- The reason I asked this question, however, is precisely because it is really urgent.
- Ancak bu soruyu sormamın nedeni tam da konunun gerçekten acil olmasıdır.
- The next item is a debate on topical and urgent subjects of major importance.
- Bir sonraki gündem maddesi, büyük önem taşıyan güncel ve acil konulara ilişkin bir tartışmadır.
- There is an urgent need for appropriate instruction and training of civil servants at these levels.
- Bu seviyelerdeki kamu görevlilerinin uygun şekilde eğitilmesi ve bilgilendirilmesi acil bir ihtiyaçtır.
- There are, however, more urgent, pressing signals we must send out, and the first concerns the Middle East.
- Bununla birlikte, göndermemiz gereken daha acil ve acil sinyaller var ve bunlardan ilki Orta Doğu ile ilgili.
- We are therefore against the topic of North Korea being removed from the list of topical and urgent matters for debate.
- Bu nedenle Kuzey Kore konusunun güncel ve acil tartışma konuları listesinden çıkarılmasına karşıyız.
- Enlargement makes the topics of external border control, visas, asylum and immigration even more urgent.
- Genişleme, dış sınır kontrolü, vizeler, iltica ve göç konularını daha da acil hale getirmektedir.
- I believe that it is urgent and important to recover impartiality towards everybody, in particular towards Israel.
- Başta İsrail olmak üzere herkese karşı tarafsızlığın yeniden tesis edilmesinin acil ve önemli olduğuna inanıyorum.
- I would therefore propose that we accept the request for urgent procedure.
- Bu nedenle acil prosedür talebini kabul etmemizi öneriyorum.
- This should be able to be adapted to its various information activities, whether they are urgent or specific.
- Bu, ister acil ister özel olsun, çeşitli bilgilendirme faaliyetlerine uyarlanabilmelidir.
- We must listen to the urgent pleas of our fellow citizens.
- Yurttaşlarımızın acil yakarışlarına kulak vermeliyiz.
- This time should then either be used or given back for the topical and urgent debate.
- O zaman bu zaman ya kullanılmalı ya da güncel ve acil tartışmalar için geri verilmelidir.
- These people are waiting and we must offer them an urgent response.
- Bu insanlar bekliyorlar ve onlara acil bir yanıt vermeliyiz.
- Since this is an urgent issue, Parliament produced two reports very quickly.
- Bu acil bir konu olduğu için Parlamento çok hızlı bir şekilde iki rapor hazırladı.
- The urgent issue is to put an end to the occupation.
- Acil olan mesele işgalin sona erdirilmesidir.
- The Liberals wanted to submit an urgent motion on this matter, but this was unfortunately overtaken by other priorities.
- Liberaller bu konuda acil bir önerge sunmak istemiş, ancak ne yazık ki diğer öncelikler bu önergenin önüne geçmiştir.
- The Committee on Economic and Monetary Affairs therefore advises against urgent procedure.
- Ekonomik ve Parasal İşler Komitesi bu nedenle acil prosedürün uygulanmamasını tavsiye etmektedir.
- That is why my committee is supporting this request for urgent procedure.
- Komitemin bu acil prosedür talebini desteklemesinin nedeni de budur.
- There is an urgent need for the reform of the competition rules.
- Rekabet kurallarında acil bir reforma ihtiyaç vardır.
- If you will allow me, I would now like to deal with the central issue of the urgent resolution under consideration.
- İzin verirseniz, şimdi görüşülmekte olan acil kararın ana konusuna değinmek istiyorum.
- That is why this is so urgent.
- Bu yüzden bu çok acil.
- The next item is the vote on topical and urgent subjects of major importance.
- Bir sonraki madde, büyük önem taşıyan güncel ve acil konuların oylanmasıdır.
- The first item is the vote on two requests for urgent procedure in relation to.
- İlk madde, aşağıdaki konularla ilgili iki acil prosedür talebinin oylanmasıdır.
- The debate on topical and urgent subjects of major importance is closed.
- Büyük önem taşıyan güncel ve acil konulara ilişkin tartışmalar kapanmıştır.
- The Commission called for thorough and urgent reform of the common fisheries policy.
- Komisyon, ortak balıkçılık politikasında kapsamlı ve acil bir reform yapılması çağrısında bulundu.
- There is an urgent message for you.
- Sana acil bir mesaj var.
- Is it that urgent?
- Bu o kadar acil mi?
- Tell him it's urgent.
- Ona bunun acil olduğunu söyle.
- Please tell her it's urgent.
- Lütfen ona acil olduğunu söyleyin.
- There are many urgent questions.
- Çok acil sorular var.
- I told him it was urgent.
- Ona acil olduğunu söyledim.
- We interrupt this program for an urgent message.
- Bu programı acil bir mesaj için kesiyoruz.
- I told Tom it was urgent.
- Tom'a acil olduğunu söyledim.
- The question before us is an urgent one.
- Önümüzde acil bir soru var.
- Please tell them it's urgent.
- Lütfen onlara bunun acil olduğunu söyle.
- I have an urgent matter to attend to.
- Katılacak acil bir konum var.
- Urgent business kept him from coming.
- Acil iş onun gelmesini engelledi.
- Tom says it's urgent.
- Tom acil olduğunu söylüyor.
- Sami's secretary called and said the matter was urgent.
- Sami'nin sekreteri aradı ve konunun acil olduğunu söyledi.
- I need to talk to you about an urgent matter.
- Seninle acil bir konu hakkında konuşmam gerek.
- He needs to make an urgent telephone call.
- Acil bir telefon görüşmesi yapması gerekiyor.
- He had some urgent news to tell me.
- Bana söyleyecek acil haberleri vardı.
- My secretary said it was urgent.
- Sekreterim acil olduğunu söyledi.
- Tell her it's urgent.
- Ona acil olduğunu söyle.
- Tell Tom it's urgent.
- Tom'a bunun acil olduğunu söyle.
- There is an urgent need for a new system.
- Yeni bir sisteme acil bir ihtiyaç vardır.
- After the war most of the highways were in urgent need of repair.
- Savaştan sonra otoyolların çoğuna acil onarım gerekmişti.
- Tell Tom this is urgent.
- Tom'a bunun acil olduğunu söyle.
- The question before us is an urgent one.
- Önümüzdeki sorun acil bir sorundur.
- I've got urgent business.
- Acil işim var.
- There is an urgent need for qualified teachers.
- Nitelikli öğretmenlere acil bir ihtiyaç vardır.
- Tom said it was urgent.
- Tom acil olduğunu söyledi.
- There are many urgent questions.
- Çok sayıda acil soru bulunmaktadır.
- Is it that urgent?
- Bu kadar acil mi?
- My secretary said it was urgent.
- Sekreterim bunun acil olduğunu söyledi.
- Tell Tom it isn't urgent.
- Tom'a bunun acil olmadığını söyle.
- I told you it was urgent.
- Sana acil olduğunu söyledim.
- There is an urgent need for the local government to help the homeless.
- Yerel hükümetin evsizlere yardım etmesine acil bir ihtiyaç var.
- The manager called an urgent staff meeting.
- Müdür acil bir personel toplantısı düzenledi.
- He sent me an urgent telegram.
- Bana acil bir telgraf gönderdi.
- Paula was called away on urgent business.
- Paula, acil bir işe çağrıldı.
- I told them it was urgent.
- Onlara acil olduğunu söyledim.
- He sent me an urgent telegram.
- O, bana acil bir telgraf gönderdi.
- If there's anything urgent, you can get in touch with me.
- Acil bir şey varsa, benimle bağlantıya geçebilirsiniz.
- I told you it was urgent.
- Sana onun acil olduğunu söyledim.
- I have something urgent to attend to.
- Katılmak için acil bir şeyim var.
- I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
- Please tell him it's urgent.
- Lütfen ona bunun acil olduğunu söyle.
- There are many urgent questions.
- Birçok acil soru var.
- I've got urgent business.
- Acil bir işim var.
- Paula was called away on urgent business.
- Paula, acil bir iş için çağrıldı.
- Tell Tom this is urgent.
- Bunun acil olduğunu Tom'a söyle.
- An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu aceleyle Tokyo'ya geri getirdi.
- Please tell Tom it's urgent.
- Lütfen Tom'a acil olduğunu söyle.
- Please tell Tom it's urgent.
- Lütfen Tom'a bunun acil olduğunu söyle.
- There is an urgent need for donations.
- Bağışlara acil bir ihtiyaç vardır.
- This is an urgent matter.
- Bu acil bir konu.
- There's an urgent need for volunteers.
- Acil gönüllülere ihtiyaç var.
- I have something urgent to attend to.
- İlgilenmem gereken acil bir şey var.
- Tom is here on urgent business.
- Tom acil bir iş için burada.
- He says it's urgent.
- Acil olduğunu söylüyor.
- There is an urgent need for clean energy.
- Temiz enerjiye acil bir ihtiyaç vardır.
- There is an urgent need for food and water.
- Acil gıda ve suya ihtiyaç vardır.
- Tom says it's urgent.
- Tom onun acil olduğunu söyledi.
- Tell Tom it's urgent.
- Tom'a acil olduğunu söyle.
- Tell him this is urgent.
- Ona bunun acil olduğunu söyle.
- We have an urgent need for blankets.
- Acil battaniyeye ihtiyacımız var.
- Tom received an urgent message to call his wife.
- Tom karısını araması için acil bir mesaj aldı.
- There are many urgent matters to attend to.
- Yapılacak çok acil işler var.
- Tom says the matter is urgent.
- Tom konunun acil olduğunu söylüyor.
- She sent me an urgent telegram.
- O, bana acil bir telgraf gönderdi.
- Urgent business kept him from going to the concert.
- Acil iş onun konsere gitmesini engelledi.
- Please tell them it's urgent.
- Lütfen onlara acil olduğunu söyleyin.
- There is an urgent need for peace talks.
- Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var.
- I have urgent business to attend to.
- İlgilenmem gereken acil bir iş var.
- Tom said it was urgent.
- Tom bunun acil olduğunu söyledi.
- I need to talk to you about an urgent matter.
- Acil bir konu hakkında seninle konuşmam gerek.
- That sounds urgent.
- Kulağa acil gibi geliyor.
- Tom has gone to Boston on urgent business.
- Tom acil bir iş için Boston'a gitti.
- Tom says it's urgent.
- Tom bunun acil olduğunu söylüyor.
- Tell Tom it's not urgent.
- Tom'a acil olmadığını söyle.
- There is an urgent need for money.
- Acil paraya ihtiyaç var.
- I have an urgent message for Tom.
- Tom için acil bir mesajım var.
- She told me that she has something more urgent to do.
- O bana yapacak daha acil bir şeyi olduğunu söyledi.
- There is an urgent need for more people to donate their time and money.
- Daha fazla insanın zamanını ve parasını bağışlamasına acil bir ihtiyaç vardır.
- Tell them it's urgent.
- Onlara acil olduğunu söyle.
- Tom needs to make an urgent telephone call.
- Tom'un acil bir telefon görüşmesi yapması gerekiyor.
- She told me that she has something more urgent to do.
- Bana yapacak daha acil bir işi olduğunu söyledi.
- I have urgent business with you.
- Seninle acil bir işim var.
- It really is quite urgent.
- Gerçekten çok acil.
- We're here on urgent business.
- Acil bir iş için buradayız.
- She sent me a most urgent telegram.
- Bana çok acil bir telgraf gönderdi.
- There is an urgent need for new ideas.
- Yeni fikirlere acil bir ihtiyaç vardır.
- The castle is in need of urgent repairs.
- Kalenin acil onarıma ihtiyacı var.
- Tell him it's urgent.
- Ona acil olduğunu söyle.
- I thought you said it was urgent.
- Onun acil olduğunu söylediğini düşünmüştüm.
- There is an urgent need for shelter.
- Acil barınak ihtiyacı vardır.
- There is an urgent need for a new policy.
- Yeni bir politikaya acil bir ihtiyaç vardır.
- You said it was urgent.
- Acil olduğunu söyledin.
- There is an urgent need for affordable housing.
- Ekonomik konuta acil bir ihtiyaç vardır.
- There is an urgent need for blood donations.
- Kan bağışı için acil bir ihtiyaç var.
- The manager called an urgent staff meeting.
- Yönetici acil bir personel toplantısı yaptı.
- Right now, I have more urgent matters to take care of.
- Şu anda ilgilenmem gereken daha acil meseleler var.
- She sent me an urgent telegram.
- Bana acil bir telgraf yolladı.
- Please tell him it's urgent.
- Lütfen ona acil olduğunu söyleyin.
- Urgent business prevented him from going.
- Acil işleri gitmesini engelledi.
- Something urgent came up.
- Acil bir şey çıktı.
- Tom needs urgent help.
- Tom'un acil yardıma ihtiyacı var.
- I told her it was urgent.
- Ona acil olduğunu söyledim.
- Tell them it's urgent.
- Onlara bunun acil olduğunu söyle.
- Tell Tom it's not urgent.
- Tom'a bunun acil olmadığını söyle.
- Urgent business prevented him from coming.
- Acil işleri gelişini engelledi.
- It was urgent.
- Çok acildi.
- She sent me a most urgent telegram.
- O bana en acil bir telgraf gönderdi.
- There are many urgent things to do.
- Yapılacak çok acil şeyler var.
- There is an urgent need for people to help clean up the environment.
- İnsanların çevreyi temizlemelerine acil bir ihtiyaç vardır.
- He has gone to Osaka on urgent business.
- Acil bir iş için Osaka'ya gitti.
- Those who are suffering from hunger in Africa need urgent help.
- Afrika'da açlık çekenlerin acil yardıma ihtiyacı var.
- There is an urgent need for medical supplies.
- Tıbbi malzemeler için acil bir ihtiyaç vardır.
- Tom says it is urgent.
- Tom acil olduğunu söylüyor.
- Tell them this is urgent.
- Bunun acil olduğunu söyle.
- There is an urgent need for them to update their system.
- Onların sistemlerini güncellemelerine acil bir ihtiyaç var.
- Tell her this is urgent.
- Ona bunun acil olduğunu söyle.
- It's really quite urgent.
- Gerçekten çok acil.
- There is an urgent need for understanding how climate change will affect our lives.
- İklim değişikliğinin yaşamlarımızı nasıl etkileyeceğini anlamaya acil bir ihtiyaç var.
- Tell her it's urgent.
- Ona bunun acil olduğunu söyle.
- Tom got an urgent call from Mary.
- Tom, Mary'den acil bir telefon aldı.
- Tom got an urgent call from Mary.
- Tom, Mary'den acil bir çağrı aldı.
- He says it's urgent.
- Onun acil olduğunu söylüyor.
- You said it was urgent.
- Onun acil olduğunu söyledin.
- There's an urgent need for medical supplies.
- Acil tıbbi malzemeye ihtiyaç var.
- Those who are suffering from hunger in Africa need urgent help.
- Afrika'da açlıktan muzdarip olanların acil yardıma ihtiyaçları var.
- It's quite urgent.
- Oldukça acil.
- There is an urgent need for more doctors.
- Daha fazla doktora acil bir ihtiyaç vardır.
- There is an urgent need for donations.
- Acil bağışa ihtiyaç vardır.
- There is an urgent need for water.
- Acil suya ihtiyaç var.
- One of the most urgent challenges of our time is climate change.
- Zamanımızın en acil meydan okumalarından biri de iklim değişikliği.
- Please tell her it's urgent.
- Lütfen ona bunun acil olduğunu söyle.
- There is an urgent need for medical supplies.
- Acil tıbbi malzemeye ihtiyaç vardır.
- Tom said this was urgent.
- Tom bunun acil olduğunu söyledi.
- Urgent business kept him from going to the concert.
- Acil iş onu konsere gitmekten alıkoydu.
- I told Tom it was urgent.
- Tom'a onun acil olduğunu söyledim.
- Tell Tom it isn't urgent.
- Tom'a acil olmadığını söyle.
- It's really quite urgent.
- Bu gerçekten oldukça acil.
- Tell them this is urgent.
- Onlara bunun acil olduğunu söyle.
- Urgent business kept him from coming.
- Acil bir iş onu gelmekten alıkoydu.
- It's terribly urgent.
- Bu son derece acil.
- An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
- There is an urgent need for drinking water.
- Acil içme suyuna ihtiyaç vardır.
- He received an urgent message to call his wife.
- Karısını araması için acil bir mesaj aldı.
- I have an urgent message from Tom.
- Tom'dan acil bir mesajım var.
- One of the most urgent challenges of our time is climate change.
- Zamanımızın en acil sorunlarından biri iklim değişikliği.
- I have an urgent matter to attend to.
- İlgilenmem gereken acil bir mesele var.
- I told them it was urgent.
- Onlara onun acil olduğunu söyledim.
- If there's anything urgent, you can get in touch with me.
- Acil bir şey olursa, benimle temasa geçebilirsiniz.
- The boss said it's urgent!
- Patron acil olduğunu söyledi!
- There is an urgent need for shelter.
- Sığınma için acil bir ihtiyaç vardır.
- There is an urgent message for you.
- Senin için acil bir mesaj var.
- I thought you said it was urgent.
- Acil olduğunu söylediğini sanıyordum.
- Tom says it is urgent.
- Tom bunun acil olduğunu söylüyor.
- Urgent business kept me from going shopping with you.
- Acil işlerim seninle alışverişe gitmemi engelledi.
- There is an urgent need for experienced pilots.
- Deneyimli pilotlara acil bir ihtiyaç vardır.
- I need urgent help.
- Acil yardıma ihtiyacım var.
- It's terribly urgent.
- Çok acil.
- Something urgent came up.
- Acil bir şey oldu.
- We're here on urgent business.
- Acil iş için buradayız.
Show More (292)
|
